|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
13-03-2007, 04:58 | #21 | ||
Yardımcı Admin Üyelik tarihi: Mar 2006 Yaş: 39
Mesajlar: 23.645
Tecrübe Puanı: 10 | ALTİN BÖLÜM - ALTIN KESİN - İLÂHİ ORAN İnsanlar, tabiattaki cazibenin ve mistik telkinin esasını bulmaya ve araştırmaya çalıştılar : Duygu, sezgi ve düşünce ile, geometri ve sayıya dayanan sayısal bir orantının, bütün varlıklara serpilmiş olduğunu fark ettiler. Altın Bölüm, mistik duygunun haz aldığı bir nispet ve oran kanunu, hayatın kendi oluşu içinde, bir dinamizm ve genel bir armoni yasasıdır. Bu yönden, sanatta da ifade bünyesi içinde gereğince yer alır. Sanatçılar, bu mistik değeri, kararlama bir çalışmayla ve rahatlıkla eserlerine mal edebilir. Altın Bölüm sanat eserinin ifade bünyesinde yer almamış ise, eser, hayat takdirinden uzakta, ruhsuz ve âdi olur, hiçbir zaman dünya çapında değere ulaşamaz. Aklî ve mantıkî olmuş bir sanat, hiçbir zaman estetik sezgiyi duyuramaz. Sezgi uygunsuzlukları kırarak, kanun olur. Spontane çalışmalar, bu ruh değerini daha rahatlıkla anlatabilir: Nitekim, 4-5 yaşlarındaki çocukların resimlerinde, Altın Kısım değerlenmeleri, duygunun bu yoldaki rolünü anlatır. Sanatçı, gergin ve duygudan uzak mantığın hakim olduğu hallerde, eserinin armoni fonksiyonu olan bu değeri yakalayamaz. Tarih öncesi eserlerinde, Eski Mısır ve Yunan mimarisi yapı elemanları, bu değerle yüklüdür. İnsan; sezgisi, anlayışı, iradesi, zekâsı ve fizikî yapısı, çeşitli meyil ve kabiliyetleriyle, biri diğerine üstün sevgi ve sempatiyle manâlanmış, bütün yaratıklar içinde en şerefli ve üstün bir yaratıktır. Kendi halinde serpilen, yayılan, büyüyen bütün varlıklarda alâka ve uyum kanunu olarak, bu mistik oranı sezmek mümkündür. Altın kesim, bilinçaltında yankılar bırakan, mistik etkiler yaratan, sublim bir değer ve oran kanunudur. Altın Bölüm, sayı ve oran kanunu olarak, tarih öncesi devirlerinden beri insanoğlunun tabiatta ve ruhunda sezip, eserlerinde yansıttığı, mantık ve muhakemenin girmediği, sezgi dünyasının bir kanunudur. Geometrik olarak bulunabildiği gibi, sayısal değer olarak da yaklaşılabilir. İptidai devirlerde, insanlar daha tabiatı keşfetmeden önce, bilinçaltı varlıklarının itişi ile, maddî ve manevî ihtiyaçları için yaptıkları resim, heykel, balta ve kaplar üzerine bu oran kanununu yansıtır. Bu tesirli ve alâka uyandırıcı yaradılış kanununa, Yunan düşüncesinin en erken devirlerinden beri, geometriciler, filozoflar, tabiatta imtiyazlı bir kanunun bulunduğuna inandılar. Sayıların her zaman esrarlı özellikler taşıdığını, Pythagoras’çılar ifade etmişlerdir. Pythagoras ve Eflâtun felsefesi, matematik esaslı felsefedir. Eflâtun, yaşlılık devresinde bu görüşe kuvvetle inanmıştır. Aynı inancı paylaşan Aristo, tabiattaki güzelliği ve uygunluğu sayı, oran ve sınırda bulmuştur. Pythagoras’çılar, sayıların bütün varlıkların ilkesi olduğunu iddia etmişlerdir. Pythagoras, seslerin sayı ile alakalarını, uyumun matematik kanunlarını bulmuştur. Mısır ve Mezopotamya’da medeniyet kurup, uygar bir toplum hayatı yaşamış insanlar, tabiattan içlenerek, saklı kuvvetleri sezerek, varlığın sır ve sihrini çözmeye çalışmışlardır. Uygun oranı, (Dağlarda, bitkilerde, hayvanlarda, bulutlarda, insanda) bütün yaratıklarda aramışlar, her şeyin, bununla sihirli bir ölçü ve uyum kazandığını keşfetmişlerdir.
__________________ | ||
|
13-03-2007, 04:58 | #22 | ||
Yardımcı Admin Üyelik tarihi: Mar 2006 Yaş: 39
Mesajlar: 23.645
Tecrübe Puanı: 10 | Ressamlar, her an gördüğümüz ve alıştığımız eşyaya, zekâ ve duygularını, bir kelimeyle espriyi, kendi anlayışlarını katarlar. Öz ve işin gerekleri, duygularda saklıdır. Her sanatçı, tabiata kendi açısından bakarak, şahsî sezgiler ve karakterler ortaya atar. Oysa varlık, birkaç ana şekil, renk ve valörden ibarettir. Bu kadar aza, sınıra dayanan kavrayış ve istidadımız yanında, insan, ruhunun derinliklerinden ne kadar değişik karakteristik sonuçlar ortaya konuyor. Sanat eseri, sanatçının ruh âlemini yansıttığı kadar, onun yaşadığı hayat ve tabiat şartları ile de ilgilidir. İçgüdü, sanatçının hakim faktörüdür. Varlığı incelemek ve keşfetmek, içgüdünün isteklerini yaratmak demektir. Önemli olan tabiat değil, belki onun bize sunmak istediği mistiktir. Sanat, aradaki bütün mesafeleri kaldırarak, doğrudan doğruya duygulara çarpması ve anlaşılmasının, insanlığın mistik bir telkin aradığı ortak kavram olmasından doğuyor. Altın Kesit, tablonun bütünüyle parçalan arasındaki bütünlüğü kurucudur. Bir kompozisyonda, sıkıcı eşitliklerden, ahenkli eşitsizlikler, farklı bölümler isterken, bu ilâhî kanun uygulanır.
__________________ | ||
13-03-2007, 04:58 | #23 | ||
Yardımcı Admin Üyelik tarihi: Mar 2006 Yaş: 39
Mesajlar: 23.645
Tecrübe Puanı: 10 | SAYILAR 1; sayı değildir. Bütün sayıların doğmasına sebep olur ve hepsini içine alır. 2; l’den sonra gelen bir sayıdır. Dengenin esasıdır. Gece ile gündüzün, karanlıkla aydınlığın, çirkinle güzelliğin savaşı gibi; her şey zıttı ile vardır. Zıtlar, armonili sayılar meydana getirerek espri ve denge sağlarlar. 3 sayısı; iki sayısına bağlı olarak, plastik açıdan, bir alanı sınırlamaya muktedir olan sayıdır. Üç kenarlı bir üçgen, üç sayısının en basit şeklidir. AD yüksekliği ile ölçüldüğü takdirde, yeni bir boyut verir. 4 sayısı, ikinin karesidir. Kare, denge demektir. Kare, eşitlikten dolayı sıkıcı bir şekildir. Fakat, cisimlerin en basitine kadar doğmasını sağlayan kutsal bir şekildir. Bir karede, diyagonal ile yeni bir ölçü doğar. Diyagonalin, karenin bir kenarına olan oranı, “Armoni Kapısı” adını alır. Bu oran, geleneksel olarak ünlü sanatçılar tarafından kullanılmıştır. Tabanı kare olan eşit kenarlı üçgenlerin kümelenmesinden, yüksekliği ile ölçülebilen Mısır piramidi doğmuştur. 5 sayısı; Pythagore tarafından süs sayısı olarak adlandırılmıştır. Düzgün bir beşgen içine yıldız biçiminde bir beşgen yerleştirmekle meydana getirilen bu iki şeklin kenarlarının oranı, en eski antik çağlardan beri en güzel olarak kabul edilmiştir. Buna “Kesim veya Altın Bölüm” denilmiştir.
__________________ | ||
13-03-2007, 04:58 | #24 | ||
Yardımcı Admin Üyelik tarihi: Mar 2006 Yaş: 39
Mesajlar: 23.645
Tecrübe Puanı: 10 | 6 sayısı; 3 ve 2’nin çarpımıdır; bu iki sayının karakterlerini taşır. Yeni bir boyuta sebep olmaz, çünkü altıgen’in kenarı kendisini çeviren çemberin yarıçapına eşittir. Yıldızlı altıgenin uç noktaları, iki prensibin savaşını yani hayatı belirten iki eşitkenar üçgenden meydana gelmiştir. Buna Hz. Süleyman Mühürü (M.Ö. 970-931 İsrail Kralı) denir. 7 sayısı; yaradanla yaratılanın birleşimini anlatır (3+4). Bitmiş bir yaratmanın sayısıdır. 8 sayısı; ikinin küpüdür. 2’nin ve 4’ün karakterine sahiptir. 9 sayısı; üçün karesi olan dokuz, üç sayısının aynı özelliklerine sahiptir. Dokuzdan sonraki sayılar hemen ayırt edilebilecek nitelikte değildir. Spiritüel bir manaları yoktur. Basit sayıların çarpımı bile değildirler. Basit sayıları verebilecek oranlar ve kombinezonlar sayısızdır, herkes bulabilir. Biz sanatta en çok kullanılanları etüt edeceğiz. Çizgiler ve Armonik Bölünmeler Tarihi olarak, bilginin gelişmesine ve bu bilginin ürünü olan aletlerin icadına bağlı olarak, kompozisyonu düzenleyen beş temel disiplinin buradaki amacı, resim sanatının birkaç önemli problemini ve bunlara, değişik çağlarda yaşamış ressamların getirdiği çözümleri ortaya koymaktır. Bu disiplinler, tabloyu oluşturan plastik sıralama içinde şöyledir: Geometri Sayı Değer (valör) Renk Alan
__________________ | ||
13-03-2007, 04:58 | #25 | ||
Yardımcı Admin Üyelik tarihi: Mar 2006 Yaş: 39
Mesajlar: 23.645
Tecrübe Puanı: 10 | Burada, benim formun güzelliğinden anladığım, diğerlerinin bu isimden anladığı biçimde değil; canlı varlıkların ve onların kopyalarının form güzelliği gibi; fakat düz ve dairevî çizgi halinde, cetvel, pergel sayesinde yapılan düz, dairevî çizgi ile meydana getirilmiş sağlam (katı) varlıklar ve alanlar. Eflatun (Platon) “Le Philebe” Ortaları bulmak ve alanları bölmek için bir ipten faydalanarak bütün ölçülerini iyi al. Cenninio Cennini (Traite de la peinture) Neolitik araziye ait uygarlıkta, toprağın kadastro ile bölünmesi ihtiyacı tarih öncesi insanlarına geometriyi bir alanın ve dünyanın ölçümü olarak bulmalarını sağladı. Tarih çağlarında devrimizin birinci bin yılının sonuna kadar olan zaman içinde medeniyetlerin insanları, yavaş yavaş çerpi, pergel ve gönyeden yararlanarak çift boyutlu protogeometrik alanların çizgiye ait özelliklerini buldular. Bu özellikler ilk önce çizgiyi, ikinci olarak figürleri: çizgiyle yapılan poligonlar, daire; son olarak da geometrik alanların çizgi ile bölünmelerini ihtiva ediyor. A - Çizgi Geometrisi (geometrie lineaire) Geometrilerin ilki ve en basiti başlangıçta paryetal (parietale) gravür veya mamut’un ve ren’in kurutulmuş, kemiği üzerinde yapılan çizgidir. Daha sonra, süs kompozisyonu kesinlikle ayrılan iki usul icat o-lunur; tekrar etme ve iki taraflı veya eşit simetri. Resimlerde, zamanın alan ile değiştirilmesi (transpoze edilmesi) ile meydana gelen ritim prensibi temeline dayanan çizgi geometrisi vardır. Çizgi, (düz veya eğri) grafik lisanında kuvvetli veya kuvvetsiz hecelerin ölçülü bir şekilde arka arkaya sıralanmasıdır; devam eden veya etmeyen, simetrik veya asimetrik (tenazursuz), zaman içinde ilkine dönebilir veya alanda dönemez tarzlar üzerinde bir zincirlemenin ahenklerini ifade eden bir sıralama. (arka arkaya gelme) Tecrübeden evvel edinilmiş bir fikirle düz çizgi, dikey veya yataydır; bir yönü vardır ve bir açı meydana getirir. Eğri çizgi, düz bir çizgiye veya başka bir zıt eğri çizgiye oranla tanınır, o zaman karşı - eğri çizgi olur, düz S harfi veya ters çevrilmiş S harfi. B - Düz Geometri (geometrie plane) Üç veya daha çok düz veya eğri çizginin kapatması ve bir araya gelmesiyle sınırsız bütün alanları içine alır. Boyanmış bir kompozisyona çerçeve olabilecek çok zaviyeli muntazam (düzgün) alanların en basitleri kare ve dikdörtgendir. Bunun dışında mükemmel dairevî alana bir yer ayrılmıştır; başlangıcı ve sonu olmayan, içinde ve dışında bütün düzgün poligonları ihata eden bir daire vardır.
__________________ | ||
13-03-2007, 04:59 | #26 | ||
Yardımcı Admin Üyelik tarihi: Mar 2006 Yaş: 39
Mesajlar: 23.645
Tecrübe Puanı: 10 | Pythagore “Eşit olmayan bölümlere bölünmüş olan bir bütünün güzel görünmesi için küçük bölüm ile büyük bölüm arasındaki oranın (nispetin) büyük bölüm ile bütün arasındaki nispetle aynı olması lâzımdır.” Vitruve Matematikte, sayı on itibarî işaretten oluşan sunî bir yaratmadır. Dünyanın kuralı, cetvelidir. Sayının ürünü olan nispet, -simetrinin eski anlamında- Platon, Vitruve ve ilk Rönesans’ın mimarları tarafından şöyle tanımlanmıştır. «Bir bütünün (topluluğun) bütün elemanları arasındaki ve bu elemanların her biri ile bütün arasındaki birlikte ölçülebilirlik.» ALANIN UYUMLU BÖLÜNÜŞÜ Her resim kompozisyonu; matiere, valör, tonlar ve formların yön çizgileri ve armoni gibi tablonun kurucu elemanlarının, zıtlarla oluşan hareket ve denge prensibine dayalıdır. Ama burada denge, önemli nokta olarak belirirken, dengenin kanunu, elemanların tam bir miktar eşitliği veya tam bir simetri anlamını taşımaz. Her tablo, önce saf (soyut), sınırlı bir yüzeydir. Resme özgü elemanlar, bu saf yüzeye, birlik, çeşitlilik, zıtlık ve denge esası ile yayılırlar. Saf yüzeye yayılan piktural elemanlar arasında fizikî bir simetri esası kurulur ki, bu dengeyi verir. Yön Çizgileri - Direksiyon - (Direction) Yön çizgileriyle, şekilleri kontrol altına almak imkânı doğar. Artist, seyircinin gözlerini, dikkatini, bu evvelce kararlanan çizgilerle, kontrol altına alabilir ve bakışı tutabilir. Her tablo; kendi öz formu ve kenarlar arasında bağlantılar sağlayan yön çizgilerini, ilk bakışta telkin eder. Bu izler -yön çizgileri-; diyagonaller, çemberler, dik ve yatıklardır. Resim alanını uyumlu olarak bölen işaretler, yön çizgilerini doğuran soyut noktalardır. Temelde, belirlenmesi gerekli oranlar vardır. Günümüz sanatçıları simetri kavramını, tablonun orta ve kenarları arasında asimetrik bölmelerle değerlendirmektedir. Valör üç unsurdan oluşur: A) Ton, B) Işık, C) Renk
__________________ | ||
13-03-2007, 04:59 | #27 | ||
Yardımcı Admin Üyelik tarihi: Mar 2006 Yaş: 39
Mesajlar: 23.645
Tecrübe Puanı: 10 | A- Ton: İki valör (değer) kategorisi vardır : 1) Siyah ve beyaz: Bunlar mutlak değerlerdir; tabiatta örneği yoktur. 2) Griler: Bunlar müteallik değerlerdir; atmosferde mevcuttur. Önemli göze ait olaylar, açık renklerin - özellikle ışığın- yayıcı özellikleri seviyesinde ve koyu renklerin, özellikle gölgenin - yutucu özellikleri seviyesinde meydana gelir. Lokal ton (mahallî ton) ya rengin esas valörü veya bir formun veyahut bir alanın onları gösteren valörüdür. B- Işık: Bu ışıklı bir odak noktasının varlıkları görülebilir hale getirme kudretidir. Işıkla gölge arasındaki zıtlık ışıklı odağın daha yakın olduğu -sunî aydınlatma için - veya daha merkezî -tabiî aydınlatma için- olduğu zaman daha kontrastlıdır. Belli bir zıtlık derecesinden sonra, bu kontrast açık - koyu adını alır; büyük bir, (yapıcı, meydana getirici) haline gelir. Küçük (yapıcılar) bu ışık olayında, yarı - satıhlar veya hava alanıyla veya formun modlesiyle empoze edilmiş (kabul ettirilmiş) tonların düşmesine bağlanmış (boyun eğmiş) (tabi olmuş) pasajlardır. C- Renk: Çıkan ve inen valör kalitesinde ve ışık hadisesi olan renk, ışığın ve tonun bütün kalitelerine katılır. Ve hatta heykeltraştan daha çok hakimiyetinin sembolik ve yüksek manâsını açıklar. Kompozisyon Üzerine Kısa Bir Tekrar “Kompozisyon, tesiri fikse eden kıymettir.”
__________________ | ||
13-03-2007, 04:59 | #28 | ||
Yardımcı Admin Üyelik tarihi: Mar 2006 Yaş: 39
Mesajlar: 23.645
Tecrübe Puanı: 10 | . Abidin Elderoğlu Kompozisyon meselesinin esası dengedir; mesele burada başlar, l - Resim yapmaya başlayanların ilk önce öğrenecekleri şey, kompozisyondur. Her şey için önce kompozisyon bilgisine ve duygusuna ihtiyaç vardır. Gayet tabii olarak her insan biraz kompozisyon bilgisine sahiptir. Çünkü, her insanın kendisi bizzat en mükemmel kompozisyondur. Bunu hissetmek ve idrâk etmek duygusuna normal olarak da sahiptir. İnsanın her yaptığı işte, normal olarak bir uyum ve yakışık araması kompozisyon araması demektir. Resim ile uğraşan çoğu amatörlerin, çalışmalarında konuyu sınırlamaması, sınır gözetmemeleri çok görülüyor. Oysa, kompozisyon eskizlerinde daima bir sınır çizmek, konuyu bu sınırlar içinde görmek, işe bununla başlamak lüzumu daima ilk kaygıdır. Tesirli bir arayışa girebilmek için ilk yapılacak iş, kompozisyon sınırını çizmektir. Şu halde sınırlamak; kompozisyon biliminin ilk şartıdır. 2 - Bazı amatörler coşkunlukla figürleri ve diğer elemanları gruplandırmadan birbirleri ardı sıra, bir tercih sırası da gözetmeden, bir kıyas sistemine tabi tutmadan gelişigüzel boş alanlara dağıtıyorlar ki, bu yapılan işte hiçbir idrâk meselesi yoktur ve böyle şey olamaz. Bu gibiler için unutulmaması gerekli olan birkaç nasihat vardır : Bir konu karşısında önce düşünmeliyiz: Konunun üzerimizdeki intibaı nedir? Genişlik, uzunluk intibaı mı bırakıyor, nedir? Meşeli veya dramatik oluşuyla genel karakteri sezilmelidir. Seyirci ilk bakışta eserde bu genel karakteri sezmelidir. Konuya has olan karakter; ağırlıklarla, formlarla, çizgilerin yerleştirilmesiyle, şüphesiz renklerle, valörle daha birçok manevî elemanlarla yaratılır. Ufkî bir çizgi, sağlamlık ve sükûnet duygusunu, dik bir çizgi fantezi duygusunu, tepe noktası yukarda olan bir açı yükselişi, elips, dairevî bir hareket duygusunun müjdecisi olurlar. Her kompozisyona başlamak duyguyla olur; bazı iri yönlerle, iri çizgilerle ve konunun esprisinde bulunan genel hacimlerle başlanır. Bunları diğer elemanlar fantezileriyle beraber tamamlamalıdır. Genel olarak eşitliklerden ve bilhassa dolu ve boş alanların müsavatından kaçınmalıdır. Ufuk çizgisi ortada olmamalıdır. Çerçeve içinde yürüyen figürlerin çerçeveye paralelliğinden ve değersiz küçük hacimlerden, kaçınmalıdır. Yan görünüşlü (profil) figürlerde kolun sırtı iki eşit parçaya bölmemesine dikkat edilmelidir.
__________________ | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |