Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 4.462
Tecrübe Puanı: 25   | Dinç Bilgin'in Turgay Ciner'den aldığı maaş YAVUZ SEMERCİ YAZIYOR Sabah ve atv’ye el konmasından birkaç gün sonraydı. Dinç Bilgin ve Önay Bilgin ile buluştum…
*****
Çok az konuşmasına ve asosyal olarak tanınmasına rağmen Bilgin’in karşısındaki insanı ikna etme kabiliyetine şapka çıkarmamak elde değil. Nerede, nasıl, hangi ses tonuyla konuşulacağını iyi biliyor. Ortama uygun bir vücut dili kullanıyor. Ve karşısındakinin zaaflarını çok iyi tahlil edebiliyor. Rol yapma derecesinden emin değilim ama birkaç yıl önce Nazlı Ilıcak’ın sorularını yanıtladığı canlı yayındaki performansı olağanüstüydü. O gün, Dinç Bilgin ile iş yapan işadamlarının neden “çırak" ya da başka bir deyimle hep zararlı çıktıklarını
daha iyi anlamıştım. İstediği karaktere bürünme konusunda büyük bir yeteneği olduğunu düşünenlerdenim.
O günü hatırlıyorum: Bilgin şöyle diyordu: “Ciner kara gün dostum… Bana ve aileme sahip çıktı. Gazetem emin ellerde. TMSF’ye Etibank’tan kaynaklanan borçlarımı fazlasıyla ödedim. Her şeyimi sattım. Bir evim bile yok…” Halbuki o gün yalan söylüyormuş. Ve cebinde Merkez Grubu’nun ortağı olduğunu gösterir belge taşıyormuş… (Onun da ne kadar doğru olup olmadığını bilmediğimizi, yargıya intikal ettiğini belirtelim.) Halit Cıngıllıoğlu, Hüsnü Özyeğin, Mehmet Emin Karamehmet, Turgay Ciner, Aydın Doğan gibi işadamlarını bazen tek tek bazen birkaçını birlikte kızdırdığı biliniyor. Hemen hepsi Dinç Bilgin ile kurdukları ilişkiden zararlı
çıktı… İsmini vermeyeceğim ama, onlardan birinin şu sözünü unutmak mümkün değil: “Bu Dinç Bilgin hepimizi boncuk gibi tek tek tespihe dizdi…” Birinci kaynaklardan dinlediğim hikayelerden dolayı işadamı kimliği ile temiz bir sicile sahip olduğu söylenemez, ama gazeteciliğine şapka çıkarmamak elde değildir…
******
Uzun süre sonra ilk kez onu görüyordum. Mütevazı bir apartman dairesinin sade döşenmiş salonunda beni ayakta karşıladı. El sıkıştık ve beni sevgiyle kucakladı. Eski bir faks makinesi, bilgisayar, büyük ekran bir televizyonun yer aldığı salona şöyle bir baktı ve “Görüyorsun ofisimi. Bir de bana hortumcu derler” dedi. Gülüştük. O günlerde Gazeteport’un kuruluş aşamasındaydık. Yayına Dinç Bilgin ile YAVUZ SEMERCİ YAZIYOR Sabah ve atv’ye el konmasından birkaç gün sonraydı. Dinç Bilgin ve Önay Bilgin ile buluştum…
*****
Çok az konuşmasına ve asosyal olarak tanınmasına rağmen Bilgin’in karşısındaki insanı ikna etme kabiliyetine şapka çıkarmamak elde değil. Nerede, nasıl, hangi ses tonuyla konuşulacağını iyi biliyor. Ortama uygun bir vücut dili kullanıyor. Ve karşısındakinin zaaflarını çok iyi tahlil edebiliyor. Rol yapma derecesinden emin değilim ama birkaç yıl önce Nazlı Ilıcak’ın sorularını yanıtladığı canlı yayındaki performansı olağanüstüydü. O gün, Dinç Bilgin ile iş yapan işadamlarının neden “çırak" ya da başka bir deyimle hep zararlı çıktıklarını daha iyi anlamıştım. İstediği karaktere bürünme konusunda büyük bir yeteneği olduğunu düşünenlerdenim.
O günü hatırlıyorum: Bilgin şöyle diyordu: “Ciner kara gün dostum… Bana ve aileme sahip çıktı. Gazetem emin ellerde. TMSF’ye Etibank’tan kaynaklanan borçlarımı fazlasıyla ödedim. Her şeyimi sattım. Bir evim bile yok…” Halbuki o gün yalan söylüyormuş. Ve cebinde Merkez Grubu’nun ortağı olduğunu gösterir belge taşıyormuş… (Onun da ne kadar doğru olup olmadığını bilmediğimizi, yargıya intikal ettiğini belirtelim.) Halit Cıngıllıoğlu, Hüsnü Özyeğin, Mehmet Emin Karamehmet, Turgay Ciner, Aydın Doğan gibi işadamlarını bazen tek tek bazen birkaçını birlikte kızdırdığı biliniyor. Hemen hepsi Dinç Bilgin ile kurdukları ilişkiden zararlı çıktı… İsmini vermeyeceğim ama, onlardan birinin şu sözünü unutmak mümkün değil: “Bu Dinç Bilgin hepimizi boncuk gibi tek tek tespihe dizdi…” Birinci kaynaklardan dinlediğim hikayelerden dolayı işadamı kimliği ile temiz bir sicile sahip olduğu söylenemez, ama gazeteciliğine şapka çıkarmamak elde değildir…
******
Uzun süre sonra ilk kez onu görüyordum. Mütevazı bir apartman dairesinin sade döşenmiş salonunda beni ayakta karşıladı. El sıkıştık ve beni sevgiyle kucakladı. Eski bir faks makinesi, bilgisayar, büyük ekran bir televizyonun yer aldığı salona şöyle bir baktı ve “Görüyorsun ofisimi. Bir de bana hortumcu derler” dedi. Gülüştük. O günlerde Gazeteport’un kuruluş aşamasındaydık. Yayına Dinç Bilgin ile yapılmış bir söyleşi ile çıkma fikrindeydim. Pek sıcak bakmadı. Ve önüme TMSF’ye verdiği belgeleri açtı, tek tek, satır satır anlatmaya başladı. (Bu belgeler görüşmemizden bir gün sonra Vatan’da yayınlandı.)
Bu belgenin varlığından bir yıl önce haberdar olmuştum. Ama ilk kez görüyordum. Merkez Grubu şirketlerine el konmasından dolayı rahatlamış görünüyordu. Pek çok konuyu kendisine sordum, açık yanıtlar aldım. El koyma sürecinde kimlerle görüştüğünü biliyorum. TMSF ile ilişkinin nasıl kurulduğunu anlattı. Ancak sohbetimiz özeldi. Onun ağzından yazabilmem için onayı gerekiyor ve şu an için bir onayı yok. Ancak, geçimini nasıl sağladığına ilişkin söylediklerini aktaracağım.
Sohbetimizin bir noktasında, Sabah
Gazetesi’nde yöneticilerin (örneğin Fatih Altaylı) ne kadar maaş aldıklarını anlattı. Kendisinin maaş alıp almadığını sordum: Turgay Ciner’den her ay 200 bin dolar aldığını belirtirken, “Allahı var. Bir ay bile aksatmadı. Yani bu güne kadar…” Ayaktaydı. Şöyle tavana baktı. Düşündü, düşündü ve “birkaç milyon doları bulmuştur herhalde” dedi. Üstelemedim. Ancak aylık 200 bin doların beni etkilemiş olabileceğini anlayınca, “Bunu büyük bir rakam olarak görebilirsiniz. Ama ev kiralarımız, yanımızda çalıştırdığımız insanlar ve TMSF’nin el koymadığı şirketlerimizde çalışanların maaşları hep bu paranın içindeydi” açıklamasını yaptı. Gerçekten böyle bir para aldığını Ciner Grubu'na da teyit ettirdiğim için yazmakta bir sakınca yok. Özetle Dinç Bilgin ekibinin aylık 200 bin dolara ihtiyacı
var…
Sizce aylık geçim parasını bugün kim veriyor? Ya da veren biri var mı? Bu soruların yanıtları bir gün mutlaka ortaya çıkacak. O gün Bilgin ile hareket edenlerin net fotoğrafını da görebileceğiz. Bundan hiç şüphem yok. Çünkü Bilgin’in kişisel tarihi, ittifak kurduğu işadamları ile mutlaka kavgalı hale geldiğini gösteriyor. Her işadamına kendisinin bir istisna olduğunu düşündürüyor olması Bilgin’in başarısı olmalı. Bir dönem Ciner’in de böyle düşündüğüne eminim. Ama istisnanın çıktığı daha görülmedi! BELGE SAVAŞLARI… Önceki gün Turgay Ciner cephesinin mahkemeye sunduğu belgeyi açıklamıştım. Dün olayın taraflarından değişik tepkiler
aldım. Dinç Bilgin cephesi mahkemeye sunulan belgenin sahte olduğunu düşünüyor ve kendilerinin “Teslim ve İmha Protokolü” başlığı altında bir belgeye imza atmadıklarını ileri sürüyor. Ciner tarafı ise “Artık her şey yargının önüne kondu” görüşünde.
Ben gazeteci olarak olayın fotoğrafını çekiyorum. Kim haklı kim haksız; o, yargının vereceği bir karar. Ancak hatırlatmak gerekiyor: Dinç Bilgin 4 yıl boyunca elinde tuttuğu bir belge ile TMSF’ye başvurarak “Merkez Grubu şirketlerinin yüzde 50’si benim” dedi. Elindeki belgeyi ciddiye alan TMSF, Sabah, atv, Takvim, Fotomaç, Yeni Asır gibi medya organlarını basan dağıtan yayınlayan 25 şirketin denetim ve yönetimine el koydu.
Türkiye’nin ikinci büyük medya grubu böylece kamunun kontrolüne geçti. Karşı taraf ise mahkemeye Bilgin’in elindeki
taraf ise mahkemeye Bilgin’in elindeki belgenin hukuksuz olduğunu gösterdiğini iddia ettiği karşı belgeyi mahkemeye sundu.
Gün boyu şu soruyla karşılaştım: Ciner’in elinde madem böyle bir belge vardı, neden TMSF’ye vermedi? Eğer belge çok güçlü ise el koymayı durduramaz mıydı? Bu soruyu Ciner grubuna sordum. Aldığım yanıtı aktarayım:
“TMSF, Bilgin’in elindeki belgeyi şirketlerimize el konmadan birkaç gün önce söyledi. Biz de kendilerine Dinç Bilgin ile şirketlerimiz arasında hiçbir ortaklık bulunmadığını gösteren belgeler sunduk. Ancak, dün mahkemeye sunduğumuz belgeyi vermedik. Yani 2003 yılında 'Teslim ve İmha Protokolü' ile söz konusu edilen belgeyi alarak imha etmiştik. Dolayısıyla ortada olmayan bir belgenin, ortadan kaldırıldığına dair belgesini o gün için TMSF’ye sunmak aklımızın ucundan bile geçmedi. Bugün bile söz konusu belgenin gerçek olmadığını düşünüyoruz. Ancak burada önemli olan şu. Olay her yönüyle mahkemeye intikal etti. Bilgin’in belgesine karşı bizim belgemiz mahkeme heyetinin masasında. Biz bu belge ile Dinç Bilgin’in sunduğu belgenin hukuken geçersiz olduğunu ispat ettiğimizi düşünüyoruz. Yargı kararını verecek. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, TMSF’nin kendisini mahkeme yerine koymasıdır. Halbuki TMSF o gün 'adi yazılı bir belge ile' şirketlere el koymak yerine konunun mahkemeye gitmesine izin vermeliydi. Zaten şirketlerimizin yüzde 100 hissesi TMSF’ye rehinli. Kimsenin mal kaçırdığı yok. Üstelik, Dinç Bilgin’in (Etibank’tan dolayı "kamuya borçlu"
sıfatıyla TMSF’den gizleyerek bize devrettiği tek bir mal yoktur.”
Yine de temel soru bence başka: Temel soru, Dinç Bilgin (Batık banka sıfatı dikkate alınarak) ile yüzde 50 oranında bir dönem de olsa ortaklık yapmış olmak, bir şirketin yüzde 100 hissesine el konmasını haklı kılabilir mi? Evet diyenler de var, hayır diyenler de.
Onları da dinleyip, görüşlerini sizlere aktaracağım.
kaynak:Gazeteport |