Konu: yaşam dersi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06-06-2006, 22:54   #1
Sinem1903
 
Sinem1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
yaşam dersi

Hiç evlenmemiş, yeğenlerine adamış kendisini. Ama onlar da gelmediler son günlerinde, hep yollarını gözledi. Çok iyi bir kadındı, inançları çok güçlüydü. Öldü mü şimdi?”

“Yok daha can var. Bak nefes alıyor. Ama son nefesleri, ah canım. Hakkını helal et.”

“Doktor çağrılsa mı acaba?”

“Hastaneler almıyor artık. 90’a yaklaşıyor yaşı.”

“Küçücük kalmış, nefes alıyor mu şu anda? Okusak mı acaba?”

“Yaa inançları da çok güçlüydü, iyi olurdu valla. Mehmet oğlum sen okusana Yasin.”

“Abla işim var ya yukarda, bugün Cuma”.

“Ben okurum isterseniz, hem sizlerin işi var. Ben okurum bir köşede”.

“Ya sağolasın, başörtüsü takman lazım ama. Benimkini ister misin? Tiksinmezsin ya”

“Yok çekinmem öyle şeylerden . Nefes alıyor değil mi hala?”

Parmağını küçücük kalmış kadının ağzından içeriye soktu hastabakıcı, soluk alıp almadığını anlamak için.Yaşıyordu, nefes alıyordu hala. Huzurevinin küçük, ama temiz tuvaletinde abdest aldım. Dört ay önce annemi kaybettiğimden bu yana, dini konulara kendimi daha yakın hissetmeye başlamıştım, abdest almayı da otuzuma geldiğimde yeni öğrenmiştim. Oysa Allah’a inanan ancak din düşmanı olan ve kendine has, ilahi adalate dayalı ilginç bir inaç sistemine sahip babamın da etkisiyle dinden çok uzak, hatta tavır almış olarak yetişmiştim. Medeniyet ve kadın düşmanıydı müslümanlar bana göre, ama zamanla yumuşamıştı katı tutumum, hatta gerçeğe götürecek en kestirme yol olarak bile görmeye başlamıştım. Bir sırrın arkasındaydı sadece herşey, perde benim gözümde, yüreğimdeydi, ondan anlayamıyordum.

O anda, orda olmamın bir nedeni olduğunu düşündüğümden, biraz da işe yaramak için, bana verdikleri kitaptan, kısık sesle Yasin okumaya başladım odanın bir köşesinde, hastabakıcının başörtüsüyle başımı eğreti bir şekilde örterek. Son nefesleriydi kadıncağızın, elleri sararmış, dili morarmaya başlamıştı. Doktor çağırmaya gerek görmediler küçücük kalmış kadın için. Kimbilir neler yaşamıştı hayatında? Aşık olmuş muydu? Mutlu olmuş muydu? Hastabakıcıların söylediği sadece evlenmemiş olduğuydu. Sanki hayatın tek amacı evlenmekti, evlenince başı göğe eriyordu insanın. “Evlenmemiş olmak” zor ve yalnız geçen bir hayatın iki sözcükle özetiydi sanki.

“Hakkını helal et ablacım.”

sözleriyle ve benim tamamını doğru okumayı başarıp, başaramadığımı bilmediğim Yasin duasıyla uğurladık, adını o gün öğrendiğim Kadriye Hanım’ı. Babamı ziyarete gitmiştim oysa, bir hayatın sonuna tanık oldum. Nişantaşı’ndaydım o günün sabahı, bir görüşmem vardı.Yağmur hafif hafif çiseliyordu, trafikten dolayı geç kalmayım derken, çok erken gitmiş oldum. Görüşmeden önce pahalı mağazaları dolaşmış, gördüğüm tüm kıyafetleri beğenmiş, ama hiçbirini denememiştim. Sanki o giysiler, kıyafetlere milyarları rahatlıkla harcayan, “sen benim karşımda değersiz, küçücük bir böceksin” der gibi gözlerle bakan kadınlar içindi, bense sadece vitrinlerin ardından seyredebilirdim. Her sabah erken kalkmak ve çalışmak zorunda olmayan, kalkık burunlu, botokslu yüzlü kadınlar için yaratılmış günün modasını yansıtan kıyafetler. Belki aylığımın bir bölümüne, ama asla tamamına değil, kıyarak alırım bir gün o vitrinde beğendiğim, insanın iç çamaşırsız giymek istediği, ipek gömleği. Hoş onu alsam, altına giyecek pantalon veya eteğim de yok, onları da almam gerekecek, bir türlü yetmeyecek ya neyse.

Kendimi satma konusundaki yeteneksizliğimin üstesinden gelmeye çalışarak, sürekli “ben yaptım, benim projem, benim yarattığım fark” gibi bana bile yabancı gelen sözlerle konuştuğum ve yarım saat süren görüşme sonrasında, babamın kaldığı huzurevine gittiğim zaman aynı zamanda Kadriye Hanım’ın da bu dünyadaki son anlarıymış meğer. Hayatla ölüm arasında sadece tek bir nefes varmış, o son nefes.

Aynı gün başka biri daha ölmüş huzurevinde, hastabakıcıların gözyaşları arasında. Kadriye Hanım’ın kaldığı odanın bir üst katında kalan bir beymiş hayata veda eden. Bir katında doğumgünü kutlanıyordu huzurevinin, diğer bir katında ölen biri çarşafa sarılıyordu. Alzheimer hastalığına yakalanmış 84 yaşındaki babam annemin vefatını bilmediği gibi bu ölümleri de anlamıyordu, huzurevinde kalan diğerleri gibi. Aklı başında olan görevlilerinse gözleri yaşarıyor, ölümlere ne kadar alışık olsalar da moralleri bozuluyor, başlarına ağrı giriyordu.

Ne kadar gerçekti hastabakıcılar ve ne kadar sahteydi Nişantaşı....



alıntıdır
__________________
Bazı ölümler uzun, Bütün hayatlar ÇARŞI'ymış!!!!
Sinem1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla