Yıllarını Beşiktaş tribünlerine koşturmakla geçirmiş , bu yolda kavgalar etmiş , efsane taraftar dergisi “FORZA BEŞİKTAŞ” dergisini hayatını Beşiktaş yoluna adamış yoldaş ve kardeşleriyle faaliyete geçirmiş , 1903 Beşiktaş Derneği'ni yine yoldaşları ve kardeşleriyle kurmuş ve başkanlığında da bulunmuş olan sevgili Özer ÖZÇETİN , bu yukarıdaki yazıyla “Çözüm İçin Bir Proje” çağrısı yapmıştı. Yaklaşık olarak 2004 yılından başlamak üzere , Beşiktaş'ın geleceğiyle ilgili öngörülerde bulunmakta ve adına “endüstriyel” denilen safsatanın , spor kulüplerini nasıl kıskaca aldığını , özellikle futbol alanında , bu güzel sporun tüm kaynaklarının nasıl da sömürülmeye sürüklendiğini , izlenimleri ve tecrübelerine dayanarak her platformda dillendirmeye ve dili döndüğünce anlatmaya başlamıştı. Görünen köy kılavuz istemiyordu. Özellikle Beşiktaş gibi yıllarca “HALKIN TAKIMI” payesine layık görülmüş olan , 104 yıllık bir gelenek abidesinin nasıl bir aşınmaya ve değer kaybına gebe olduğunu öngörmüştü. Bu kaybın tek nedeni “yarışma” diye bakılan faaliyet alanının artık “ticari bir faaliyet alanı” olarak algılatılmaya çalışılması , ve tabii ki bu faaliyet alanının var olma nedeni olan “taraftarlar”ın da “müşteri” formatına sokulmaya çalışılması idi. Bu yöndeki “endüstriyel” gelişim, futbolda “ŞEREF” ve “HAK” olgularına sahip çıkan , kar-kış , mesafe-yol , gece-gündüz mefhumu taşımayan “sevdalılara” ihtiyaç duymuyordu. Sadece “müşterilere” ihtiyaç duyuyordu. Bu durum , yarışmacılar arasında “kim daha çabuk müşterileşirse” , adalet kantarının topuzunu bile o yöne eğebilecek kadar kuvvetli bir yapılanma oluşturmaya doğru evriliyordu. Bu yolda “endüstriyel unsurlar” her enstrumanı kullanmaya başlamışlardı... Kulüpler “yayın gelirleri” bahanesiyle birbirine kırdırılıyor , içinde bulundukları “sportif birlik kuruluşları” dahi dağılma noktalarına taşınıyordu... “Dünya kulübü olma” hayalleri aşılanıyor , bu yolda hertürlü harcama , borçlanma , bir nevi har vurup harman savurma içgüdüsü “bilinçli bir bilinçsizlikle” yönetimsel düzeylere dayatılıyor , medyanın tüm araçları kullanılarak pompalanıyordu... Bir gün kulüpler , medya aracılığı ile neredeyse ayrı bir 11 kurulacak düzeyde “dünya yıldızı transferi” ile anılıyor , öbür gün yine aynı medya aracılığıyla çeşit çeşit “sponsorlar”ın kulüplere ne denli yardımcı ve destekleyici hatta “kurtarıcı” olabileceği ideolojisiyle ortalık kasıp kavruluyordu. Yıllardır türk sporunu dünya ile yarışır seviyelere taşımada büyük katkısı olan “ÖZKAYNAK DÜZENLERİ” yok olmaya terkediliyor , profesyonel spor hayatının yapı taşları olan amatör şubeler tek tek kaynaklarından mahrum bırakılarak üvey evlat olmaya zorlanıyordu , Sürecin bu hızla işletilmeye devam edileceği açıktı. Bu yolda , “müşteri değil , taraftarız” içgüdüsünü geleneğinden almış olan , “Halkın Takımı'nın Halktan Taraftarı” olarak yaşayan , belkide “Semtten Kente , Kentten Ulusala , Ulusaldan Evrensele” felsefesini yaratabilmiş ve sürdürmekte olan tek tük kulüpten biri Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün taraftarları bu gidişe dur diyebilecek yegane unsurlardı. Bunu yapmalıydı. Kulübüyle “bir” olabilmeli , onun bir “parçası” olabilmeli , üzüntüde-sevinçte , başarıda-başarısızlıkta birlikte yaşadığı BEŞİKTAŞK'ının , kalkınmasında da , dardan kurtulmasında da , müşteri gibi değil taraftar gibi , dış kapının mandalı gibi değil sahiplerden biri gibi katkı yapabilmeliydi. Yönetimin göremediği veya plazaların üst katlarından aşağı baktığında farkedemediği konularda , yanlışa düşülmesini engelleyecek boyutta “söz” hakkına sahip olmalıydı. Yanlışa düşüldüğü durumlarda , gecesini gündüzüne katarak , hayat gailesinden dişi ve tırnağıyla arttırıp , sevgilisi-takımı-kulübü'nün yanında olmak için didinen taraftarın da yanlışa ve yapanlara “dur”diyebilecek kadar “yetki”si olmalıydı. En nihayetinde her ortamda ağızlara pelesenk edilen “HERŞEY TARATARIMIZ İÇİN” şiarıyla , taraftar adına , taraftarı mutlu etmek için alınan “karar”larda imzası olmalıydı. Bunu kulübüne “ÜYE” olarak yapabilirdi. Üyeliği sonucunda , Genel Kurullarda aktif söz söyleme hakkına ve yapılacak işlerde yetkiye sahip olarak ve gelecekle ilgili alınacak kararların bir parçası olarak yapabilirdi. Ama bu bahsedilen üyelik günümüz koşullarında kolay değildi. Kulübe ilk giriş ücreti 2000 ytl gibi , bir çok Beşiktaş taraftarının bir kalemde ve hatta taksitle bile sağlayamayacağı bir meblağdı. Ayrıca aylık aidat 50 ytl olarak 12 ay ödenmeye devam edecekti. Bu maddi koşullar sevenlerin kulübüne sahip çıkmasına , onun bir parçası olmasına engeldi. İşte bu durumlara çözüm öneren , tasarımını yine Beşiktaş'la yatıp kalkmış sevgili Engin AĞIR'ın yaptığı ve patentini aldığı , Büyük Beşiktaş Taraftar Projesi , BJK Yönetimi'ne sunuldu. Tabii ki aynı dönemde ulaşılabilinen tüm Beşiktaş'la ilgili platformlarda tartışmaya ve fikri katkı yapılması için Beşiktaşlı taraftarların görüş ve önerilerine açıldı. 2007 yılının Mart ayında, yeni yönetim kurulunun faaliyete başlamasından yaklaşık 1 ay sonra yönetime sunulan bu proje , internet ortamında , forumlarda , sitelerde , büyük bir coşku ve tabii ki devrim niteliğinde olması sebebiyle bazen de kaygılarla tartışıldı ve oldukça üst düzey ilgiye maruz kaldı. Fakat yönetim bu konuda gerekli adımları atacak , ilgili düzenlemeleri hayata geçirecek ne zaman yaratabildi , ne de üstüne eğildi. Proje bu haliyle geliştirilmeye ve tartışılmaya devam edegeliyor. Ve taraftar gözünde umut olmaya devam ediyor. En nihayetinde herkes şunu istiyor :
KURTULUŞ VE KALKINMA OLACAKSA , ALIM – SATIM İLE DEĞİL , MÜŞTERİ VE YATIRIMCI İLE DEĞİL BEŞİKTAŞ VE SEVDALILARI İLE OLMALIDIR. !!!
GELECEK BİZİMLE GELECEK...
YUSUF HELVACI