Tekil Mesaj gösterimi
Alt 31-01-2008, 01:16   #7
nvr32
 
nvr32 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Bölüm 6

Bölüm 6 – Hesaplaşma
XX. yüzyıl boyunca dünya, engebeli bir arazide duraksayarak ve düzensizce, daha büyük demokrasi ve insanlığa doğru düşe kalka ilerledi. Yeni uluslar demokratik idealleri benimsediler ve mevcut demokrasilerdeki hükümetler toplum ve ekonomi üzerindeki egemenliklerini genişlettiler. Yurttaşları piyasanın ihmalinden ve şirketlerin sömürüsünden koruyan yüzyılın ortasındaki genel hareketin bir parçası olarak, Batı hükümetleri tarafından Roosevelt’in Yeni Anlaşma’sı ve ABD’deki daha sonraki girişimler gibi sosyal programlar ve ekonomi yönetmelikleri yaratıldı. Yüzyılın son kısmından itibaren hükümetler geri çekilmeye başladı. Şirketler lobi faaliyetleri ve ekonomik küreselleşme baskıları altında, neoliberalizmin sunduğu politikaları benimsediler. Deregülasyon, şirketleri yasal kısıtlamalardan kurtardı, özelleştirme ise şirketlere, önceleri dışında tutuldukları toplumsal alanları yönetme yetkisi verdi. Yüzyılın sonuna gelindiğinde, artık şirket dünyanın egemen kurumuna dönüşmüştü.

Tarih, egemen kurumların burnunu sürtmektedir. Büyük imparatorluklar, kilise, monarşi, Doğu Avrupa’nın komünist partileri; hepsi yıkıldı, küçüldü ya da yeni düzenler içinde soğuruldular. Şirketin, tarihe meydan okuyacak ilk egemen kurum olması muhtemel değildir. Dünyanın en acil problemlerini çözmeyi becerememiş ve hatta daha da kötüleştirmiştir: yoksulluk, savaş, çevre yıkımı, kötü sağlık. Ve artan sayıda insan rasyonel hala getirilmiş açgözlülüğün ve zoraki bencilliğin yerini, daha insani değerlere bırakması gerektiğine inanmaktadır. Şirket kapitalizmi çöküşünün pek yakında gerçekleşeceği beklenmese de, insanlar giderek sistemden huzursuzluk duymaktadır.

Bazı iş dünyası liderlerinin küreselleşme karşıtı göstericileri cahil, marjinal, tatminsiz kimseler diyerek görmezden gelmelerine karşın, çoğu, bir dava uğruna yaralanmayı ve hatta ölümü göze alan sokaklardaki binlerce insanı, toplumdaki yaygın ve derin öfkenin bir yansıması olarak gördü.

Şirketler yollarını değiştirmedikleri takdirde, dünya nüfusunun yarısı yoksullukla boğuşur ve yeryüzü ekolojik felaketlere doğru ilerlerken Karl Marx’ın kapitalistlerin eninde sonunda kendi taşkınlıklarında boğulacaklarına dair kehaneti doğru çıkacak diyor, Johnson.

Bugünkü şirket illetinin çaresi nedir? Geçmişte, en azından son yüzyıl süresince insanlar, şirketlere karşı güvenlerini yitirince hükümete dönmüşlerdi. Oysa bugün pek çok iş lideri, hükümet eliyle düzenlemenin artık şirketin yol açtığı zararları azaltmak için bir seçenek olmadığında ısrar ediyor. Buna karşılık şirket davranışının en muktedir ve en uygun düzenleyicisi olarak piyasayı savunuyorlar.

Şirketler bazen, hissedarları ve tüketicileri hoşnut edecek ya da yatıştıracak şekilde kendi davranışlarını müspet açıdan biraz değiştirirler. Ne var ki, şirketler hükümet düzenlemesinin yerini alacak, etkili ve güvenilir ikameler sağlayamazlar.

Demokrasinin öncüllerinden biri, yurttaş olarak tüm insanların en azından politik alan içinde eşit olduklarıdır. Servetine ya da sosyal konumuna bakılmaksızın herkesin bir oy hakkı vardır ve şirketler konusuna gelindiğinde bu, her yurttaşın bu güçlü varlıkların, yani şirketlerin nasıl davranması gerektiği hakkında eşit bir söze sahip olması anlamına gelmektedir. Şirketlerin, düzenlemeyi hükümetten alıp piyasaya taşıması, şirketleri, yurttaşların politik sürece katılmasının sonuçlarından muaf tutmakta ve yurttaş kontrollerini -bir kişinin değil- bir doların bir oya eşit olduğu bir kuruma terk etmektedir.

Jackson’un yaptığı gibi, tüketicilerin yeni kapitalizmin kralları ve kraliçeleri olduklarını söylemek, dünya nüfusunun çoğunun tüketici ekonomisine katılamayacak kadar yoksul olduğu gerçeğini kendi lehine göz ardı etmektir. Jackson’un modeli gibi, Monks’un hissedarlara “kamu yararının vekilleri” olarak bel bağlayan önerisi de bir doların (daha doğrusu bir hissenin) bir oya eşit olduğunu farz etmektedir.

1933’te Anayasa Mahkemesi Hâkimi Louis Brandeis şirketleri “Frankenstein’ın canavarlarına” benzettiği zaman, gözlemi retorik yeteneğinden daha fazlasını ifade ediyordu. Hükümetler tıpkı Dr. Frankenstein’ın kendi canavarını yaratması gibi şirketleri yaratıyorlar, ancak şirketler var olur olmaz, tıpkı canavar gibi kendi yaratıcılarını alaşağı etmek istiyorlar.

Yönetmelikler, şirketleri, aksi takdirde toplum ve çevre üzerine dışsallaştıracakları maliyetlerini içselleştirmeye –yani ödemeye– zorlamak üzere hazırlanır. Etkili olduklarında ve etkin şekilde uygulandıklarında, şirketlerin bireylere, topluluklara ve çevreye zarar vermesini ve sömürmesini önleme potansiyeline sahiplerdir. Deregülasyon aslında, demokratikleşmeyi bozucu bir eylemdir, çünkü halen şirket davranışını kontrol etmek için sahip olduğu tek resmi politik araç olan hükümetteki demokratik temsilcileri sayesinde harekete geçen “halkı” reddederler.

Güçlü sivil toplum örgütleri, topluluk aktivizmi ve politik muhalefet olmadan şirket yönetimine karşı hareket imkânsız, hatta anlamsız olsa da, bunların, hükümet düzenlemesinin yerine geçecek bir ikame olabileceği inancı tehlikeli şekilde yanıltıcıdır. Şirket suiistimaline karşı olan aktivistlerin hükümetten ümidi kestikleri gün, şirket seçkinleri ve savunucuları, “Çok şükür!” diyeceklerdir muhtemelen.

Şirketlerdeki sosyal sorumluluk davranışını geliştirmek için piyasa kuvvetlerine ve sivil toplum kuruluşlarına bel bağlayan bir sistemde demokrasi yok denecek kadar azdır.

Pek çok şirket düzenleyici yasaları ihlâl ediyor. Yakalanmayacaklarını böyle yapıyorlar ya da yakalansalar bile bu ihlalden elde edilen mali faydaların, uygun görülen para cezalarından çok daha fazla olacağından eminler, çünkü düzenleyici kuruluşlar personel sıkıntısı çekiyor ve giderek sorumsuz hale geliyorlar. Dahası, bu kuruluşlar, endüstrinin denetçisi olacakları yerde kendilerini endüstriyle ortak gören bürokratlarla dolduruluyor. Düzenleyici yasaların yerleştirdiği standartlar ise, önleyici olacakları yerde, aksi tepki yaratıyorlar; şirketlerin, insanlara ve çevreye ciddi zararlar vermesini önleyecek kadar güçsüzler.

Her ne kadar mevcut düzenleyici sistem ve bir bütün olarak politik sistem kusurlu olsalar ve onları ayakta tutan demokratik ideallerin ihtiyaçlarını yerine getirmeseler de, toplumu demokratik olarak yönetme potansiyeli taşıyorlar; şirketler, piyasa ve sivil toplum örgütlerinden oluşan kombinasyonun sağlayacağı yönetim ise bu potansiyele sahip değil. Şimdi demokratik kurumları terk etme değil, yeniden canlandırma ve yaslandıkları ideallerin daha doğru yansımaları haline dönüştürme zamanıdır.

Devlet bir şirkete hayat verebilen dünyadaki tek kurumdur. Şirketlere tüzel kişilik ve sınırlı sorumluluk gibi temel haklarını veren devlettir ve devlet, her zaman kâra öncelik vermeye onları mecbur tutar. Ve sadece devlet, diğer devletlerle birlikte, uluslar arası ticaret anlaşmalarına katılıp sırası geldiğinde, devletin, şirketleri ve yarattığı mülkiyet haklarını düzenleme yeteneğini kısıtlayan Dünya Ticaret Örgütü gibi küresel kurumları yaratabilir. Devlet olmadan şirket hiçtir; kelimenin tam anlamıyla sıfır.

Artık şirketler çok güçlü oldukları için devletin güçsüzleştiğine inanmak bir hatadır. Ekonomik küreselleşme ve deregülasyon, devletin kamu çıkarını koruma kapasitesini azaltmış ve şirketin çıkarlarını geliştirip, kâr-amaçlı misyonlarını kolaylaştırma gücünü pekiştirmiştir. Ne var ki, devletin gücü, kamu çıkarının aleyhine olacak şekilde, şirketlerin ihtiyaç ve çıkarları doğrultusunda yeniden dağıtılmıştır.

Şirketlerin bağımsız kişiler olduğunu belirten “doğal varlık” olarak şirket kavramı aklımızı karıştırdığı için, yaratılmaları ve yetkilendirilmeleri bakımından şirketlerin tümüyle devlete bağımlı olduklarını unutmaya yatkınız. Şirketler devlet olmadan var olamazlar, piyasalarda öyle. Deregülasyon, devletin şirketlerle ilişkisini azaltmaz; sadece doğasını değiştirir.

Şirket yasalarının çoğu, kamu çıkarını tahammül edilemez ölçüde çiğnediğine inandığı takdirde hükümetin bir şirketi feshetmesine ya da feshetmek için mahkeme emri çıkarmasına izin veren koşulları kapsamaktadır. İmtiyaz iptal yasaları adıyla bilinen bu koşullar, her zaman şirketler hukukunun bir parçası olmuşlardır. Bu yasaların ileri sürdüğü gibi, hükümet bir şirketi kolaylıkla yaratabildiği gibi, kolaylıkla da ortadan kaldırabilir ve bu yasalar, bir demokrasi içindeki şirketlerin, halkın istediğine ve halkın egemenliğine bağlı olarak var olduklarına dair apaçık bir düşünceyi simgelemektedir.

Şirket, düzenleyici kuruluşların saygı duymak zorunda olduğu, kendi haklarına, ihtiyaçlarına ve arzularına sahip, bağımsız bir “kişi” değildir. Sosyal ve ekonomik politikayı geliştirmek üzere devlet tarafından yaratılmış bir araçtır. Aslında sadece tek bir kurumsal amacı vardır: kamu çıkarına hizmet etmek.

Uzun vadede daha bütünsel insani ve demokratik bir düzeni umut etsek ve bu düzen için mücadele etsek bile, şimdilik yapabileceğimiz, şirketi kontrol etmenin yollarını bulmaktır. Şuanda, en uygun, en azından en gerçekçi strateji, hükümet düzenlemesinin meşruiyetini, etkililiğini ve sorumluluğunu iyileştirmektir. Bu amaç için şu genel reçeteler önerilebilir:
a) Düzenleyici sistemi ıslah etmek
b) Politik demokrasiyi güçlendirmek
c) Güçlü bir kamusal alan yaratmak

En can alıcı gerçeği unutmamamız gerekiyor: şirketleri, bizim yarattığımız gerçeğini. Hükümetlerimiz aracılığıyla onlara verdiklerimiz dışında yaşamları, güçleri ve kapasiteleri yoktur.

Bazı şeylerin, kâr amacıyla sömürülmeyecek kadar kırılgan, değerli ya da önemli olduğuna inanıyoruz. “Kendimizi öncelikle, birbirleriyle rekabet edip özçıkarlarını izleyen açgözlü üreticiler ve tüketiciler olarak görmemeliyiz” diyor felsefeci Mark Kingwell. “İnsanlar, uygarlık adını verdiğimiz olgunun uçsuz bucaksız parçalarında kendilerini büyük ölçüde başka şekillerde örgütlemişlerdir.”

Şirket saltanatına karşı en iyi argüman, aslında kim olduğumuza bakıp, şirket öğretisinin bizleri nasıl da kötü şekilde yansıttığını anlamaktır. Şirketin dar özçıkara dayalı düzeninin, nasıl da tehlikeli şekilde çarpık olduğunu açığa çıkarmak için, kim olduğumuzu ve insan olarak nelere muktedir olabileceğimizi hatırlamamız gerekiyor sadece.
__________________
Lütfen forum kurallarını okuyunuz..
nvr32 Ofline   Alıntı ile Cevapla