Dilbilgisi Kuralları DİL NEDİR ? Çok geniş anlamıyla dil, düşünce, duygu ve güdüleri, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracıdır. Bu tanım bütün canlıların kendi aralarındaki bildirişimlerle ilgili işaret sistemlerini olduğu kadar, insanlar tarafından doğanın ve eşyanın ortak kalıplar halinde manalandırılması olgularını da kapsamaktadır. İnsan anlatım ve bildirişim için ya hareket eder (jest), ya da ses çıkarır (konuşma) ya da belirli işaretler çizer (yazı). Konuşma dili, yazı dili, hareket dili, insan dilinin üç ayrı görüntüsüdür. LEHÇE NEDİR ? Lehçe ya da Diyalekt, bir dilin belli bir coğrafî bölgedeki insanlar tarafından konuşulan çeşididir. Bir dilin tarihi, bölgesel, siyasi sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu, diyalekt. Kırgız Lehçesi, Kazak Lehçesi vb. Lehçe kendi kelime dağarcığı ve grameri olan sözel (sözlü veya işaretli olan ama mutlaka yazılı olmayabilen) bir iletişim sistemidir; ağız da denmektedir. Diyalektle uğraşan ilim kolu ise diyalektoloji olarak adlandırılır. Lehçeyi konuşan kişilerin sayısı ve bölgenin büyüklüğü değişir. Bu yüzden geniş bir bölgede pek çok lehçe olabileceği gibi o lehçelerin konuşulduğu daha küçük bölgelerde de başka lehçeler olabilir. ŞİVE NEDİR ? Şive: Konuşma tarzı. Aksan. Bir dilin bölgesel söyleniş tarzı. Bir dil veya lehçenin daha az konuşma farkları gösteren ve bölgeden bölgeye veya şehirden şehire değişebilen küçük kollarına denir. Şivenin sebepleri fonetik ve morfolojik, folklorik farklılıklardır. Bir şivede en eski dil yapılarından, komşu dillerden öğeler bulunabilir. Coğrafik şartlara göre halkın gırtlak yapısı eski dilin seslerine aşina olabilir. Gitmek örneğinde: -Karadeniz: cideyrum. -Ege: gidiyom. -Trakya: gitcem, örneklerindeki gibi. Lehçe ile şive karıştırılmamalıdır. Lehçe, bir anadilin koludur. Türkçenin belli başlı şiveleri Ege, Orta Anadolu, Trakya, Karadeniz, Rumeli, Doğu, Güneydoğu ağızlarındadır. Şivelerde dilbilgisi kuralları yoktur. Bölge kültürünü, yöre özelliklerini taşır. Dilde, özellikle konuşma dilinde tekdüzeliği kaldıran, empati uyandıran bir yanı vardır. Sakıp Sabancı merhum, şivesini hiç değiştirmemiş, bir şive simgesidir. TÜRK DİLİ'NİN GEÇMİŞİ ve ADIM ADIM MODERN TÜRKÇE Türk dili, Ural-Altay dil grubuna dahil olup, Moğol, Tunguz, Kore ve Japon dillerinin de yer aldığı Altay dilleri ailesi veya Altay dilleri topluluğuna mensuptur. Yapı bakımından Altay dilleri ailesine giren bütün dillerde olduğu gibi, Türkçe de eklemeli (mülâsık = yapışkan) dillerdendir. İlk devreleri karanlık olmakla birlikte elde bulunan vesikalar ve Çin kaynaklarının verdiği bilgiler, Türk dilinin geçmişinin, tarih öncesine gittiğini göstermektedir. Ancak, Türkçe derli toplu metinler, Yenisey-Orhun mezar taşları ile ele geçmiştir. Bilhassa Orhun Âbideleri'nde işlenmiş bir Türkçe ile karşılaşılması, Türklüğün kendine has alfabe sistemi, dil ve tarih şuurunun bulunmasına bakılırsa, Türk dilinin tarih itibariyle daha eski zamanlara götürülebileceği fikrini vermektedir. Zaten bu sahanın âlimleri, Orhun Âbidelerindeki işlenmiş ve gelişmiş Türkçe'ye bakarak, dilin tarihî devrelerini, milattan önceki devirlere çıkarmaktadırlar. Şimdiye kadar Rusya ve Çin sınırları içinde bulunması, yapılacak kazıları imkânsız kıldığından, Türk dilinin eskiliği meselesi şimdilik bu kadar aydınlatılmıştır. Esik, Kurgan vs. gibi kazılar da zaten Ruslar tarafından yapılmaktadır. Aydınlatıcı bilgiler, bu itibarla sınırlı olmaktadır. Ancak, bundan sonraki çalışmalar, Türk dili için ümit verebilir. Geçmişiyle birlikte Türkçe; - Altay - En Eski Türkçe - İlk Türkçe - Eski Türkçe - Orta Türkçe - Yeni Türkçe ve - Modern Türkçe devri olmak üzere yedi ana devrede ele alınmaktadır. Altay devri; Türk-Moğol dil birliğini meydana getirmekte olup, Türkçe'nin Moğolca ile ayrılmaya başladığı veya bir olduğu devirdir. Kısaca bu devir, Türk ve Moğol dillerinin ana kaynağını teşkil etmektedir. Proto-Türkçe de denilen En Eski Türkçe devriyle İlk Türkçe devirleri hakkındaysa kesin bilgi bulunmamakta ve Türk dilinin bu devreleri karanlık kalmaktadır. Ancak Türkçe'nin milattan önceki ve milattan sonraki 1000 yıla yakın bir zamanı, bu devrenin içindedir. Bu devrin temsilcisi Hunlar olup, haklarındaki bilgiler, derme çatma ve dağınık da olsa, Çin kaynaklarından elde edilmektedir. Eski Türkçe devri; Göktürkler'in tarih sahnesine çıkmasıyla başlamıştır (536). Kağanlığı, Türk dilli milletlerin teşkil ettiği Doğu Göktürk Devleti, 630 yılında; Batı Göktürk Devleti ise 659 yılında, Çin idaresine geçmiştir. Bu esaretten ve durgunluktan sonra, İkinci Göktürkler, Kutlug Kağan ve Vezir Tonyukuk�un önderliğinde bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. 682 yılından sonra olan bu ikinci silkiniş ve kuruluş devrinde, Eski Türkçe eserler yazılmıştır. Geçmişin musibetlerinden ve tecrübesizliklerinden, gelecek nesillerin ders almasını ve Türk milletinin yok olmamasını, düşmanın tatlı sözüne ve yumuşak hediyelerine aldanılmamasını isteyen vezir ve kağanlar kendi ağızlarından, Orhun Âbideleri diye adlandırılan tarihî eserleri miras bırakmışlardır. Kendilerine has bir alfabeyle yazılan Orhun metinleri, taşlar üzerine kazılmıştır. Âbideler, Vezir Tonyukuk, Bilge Kağan ve Kültigin adına dikilmiş olup, kullanılan dil, bir hayli işlek ve açıktır. Bilhassa Bilge Kağan Âbidesinde Türkçe, sanat kabiliyetini de sergilemiş ve alabildiğine gür bir hitabet dili kullanılmıştır. Eski Türkçe devrinin belgeleri yalnız Göktürklerden kalan tarihî miras değildir. Bu devre, Uygur Türkleri'nin de katkısı vardır. Yalnız Uygur metinleri daha çok dinî olup, Türk dilinin Uygurlara ait kısmı, Budizm, Mani, Nesturî vs. gibi dinlere aittir. Uygurlar, önceleri Göktürk yazısını kullanmakla birlikte daha sonra bu millî alfabeyi terk etmişler ve Soğdlar tarafından kullanılan Uygur alfabesini almışlardır. Bu alfabe, Türkçe'nin seslerini karşılamak yönünden Göktürk alfabesine nispetle fakirdir. Ancak her iki alfabenin müşterek tarafı, İslâmî Türk yazısında olduğu gibi, sağdan sola okunup yazılmasıdır. Bir de Uygur alfabesinde harfler birleşebilmektedir. Uygur harfleri ayrıca Moğollar tarafından da kullanılmıştır. Ancak Uygurların Manihey yazısını da kullandıklarını belirtmek gerekir. Göktürk yazısını ise, tarihte yalnız Göktürkler kullanmışlardır. Eski Türkçe'yi gerek Göktürk, gerekse Uygur Türklerinin bıraktığı eserlerden takip etmekteyiz. Orta Türkçe devrinde Türklük dünyası, yeni bir medeniyete açılmış ve Türkçe, İslâm dünyası içinde yer almıştır. Türklük, bu devre kadar çeşitli dinlere girmiş çıkmış olmakla beraber, hâlâ bir arayışın içindedir. O, tabiatına en uygun dinin nihayet İslâmiyet olduğunu anlamış; onuncu asrın başlarında Karahanlılar'ın kurduğu devlet sayesinde yeniden toparlanmış, Satuk Buğra Han'ın (ölm. 992) da 950 yılında bu dini kabulüyle, İslâmî inanç içindeki yerini resmen almış ve tarih boyunca üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yapmıştır. Bu bakımdan, Orta Türkçe devresine giren eserler, pek azı müstesna, ana kaynak olarak verilen Türk âdet ve örfleri yanında İslâmîdirler. Türk dili de bu medeniyete geçişle, artık yeni kelimelere açılmıştır. Bu devrin dil yadigârlarının ilki Kutadgu Bilig ve Dîvânü Lügâti�t-Türk�tür. Yûsuf Has Hacib, Kutadgu Bilig�i ile Türkçe'nin bu devirdeki kabiliyetini ortaya koyarken, Kaşgarlı Mahmud da Dîvânü Lügâti�t-Türk adlı eseriyle baştan başa Türkçe'yi, şive ve ağızlarına kadar incelemeye çalışmış ve bu sahada ilk defa eser yazma şerefini kazanmıştır. Orta Türkçe devrinin içinde yine 13. yüzyıldan sonra, batıda Osmanlı; kuzey ve güneyde Kıpçak; doğuda ise Çağatay Türkçesi yer almaktadır. Bu Türk şîvelerinde, Orta Türkçe devrinde pekçok eser yazılmış, bilhassa Kıpçak ve Çağatay Türkçesi sahalarında, dille ilgili olan, gramer ve lügat kitaplarına geniş yer verilmişti. Çağatay Türkçesi, eserlerini bilhassa 15. yüzyıla doğru Semerkand ve Herat gibi kültür merkezlerinde vermiştir. On beşinci yüzyıldan sonra, Orta Türkçe, yerini Yeni Türkçe devresine bırakmıştır. Türkçe'nin bu devresi, 20. yüzyıla kadar sürmüştür. Bu devirde Türklüğün tek bir alfabe sistemi vardır. Bütün Türk dünyası, İslâmî Türk alfabesini kullanmakta ve bu alfabeyle anlaşma gayet kolay olmaktaydı. Bu devir Türkçesi, en büyük dil yadigârlarını Osmanlı Türkçesi'yle vermiştir. Ancak, Türkçe'nin dış ve iç yapısı yönünden pek fazla değişmeye başlaması, bu devirde dilde çeşitli akımların doğmasına sebep olmuştur. Türk yazı dili: Türkçe, yazılı edebiyata geçerken Arap, Fars, Çin, Yunan vs. gibi belli başlı dillerin dışında pekçok batı dili, henüz yazılı edebiyata geçmemiştir. Fransız edebiyatı 14, Rus edebiyatı 11, İspanyol edebiyatı 12, İtalyan ve Alman edebiyatları 13, İngiliz edebiyatı ise 15. yüzyıldan sonra yazılı edebiyata sahiptirler. Dolayısıyla yazı dillerinin ortaya çıkması da Türkçe'den bir hayli sonradır. Türkçe'nin devrelerinden bahsederken, Türk dilinin ilk yazılı vesikalarının Eski Türkçe devrinde olduğu zikredilmişti. Eski Türkçe, Türklüğün, 11. yüzyıla kadar devam eden tek yazı dilidir. Eski Türkçe'den sonra batıya yapılan göçler ve yeni kültür merkezlerinin teşekkülüyle Türkçe, çeşitli bölgelerde farklılıklar göstermeye başlamıştır. Kaşgarlı Mahmud, bu hususta Dîvân�ında ilk bilgi veren dil âlimlerinden ve araştırıcılardandır. Eski Türkçe'den sonra Türk yazı dili, Batı ve Kuzey-Doğu Türkçesi olmak üzere iki ana kola ayrılmıştır. Orta Türkçe devresinde görülen bu ayrılma, batıda Osmanlı ve Âzerî Türkçesi'ni ortaya çıkarırken, Kuzey-Doğu Türkçesi de; kuzeyde Kıpçak, doğuda Çağatay Türkçesi'ni meydana getirmiştir. Bunlardan Osmanlı Türkçesi, Türklüğün uzun ömürlü ve kesintisiz olan, en büyük yazı dilidir. Yerini, 1908�den sonra Türkiye Türkçesi'ne bırakmıştır. Batı Türkçesi'nin doğu dairesini meydana getiren Âzerî Türkçesi ise, şifahî edebiyatın ve şiir an�anesinin tesiriyle varlığını sürdürmüştür. Çağatay Türkçesi de yerini Modern Özbek Türkçesi'ne bırakmakla birlikte, Doğu Türkçesi'ni bugün; Kazak, Kırgız, Özbek vs. temsil etmektedir. Doğu Türkistan�ın dili olan Modern Uygur Türkçesi de aynı daire içinde yer almaktadır. Batı Türkçesi'nin doğu kolu olan Âzerî Türkçesi ise, önceleri Tebriz ağzına dayanmakla birlikte sonraları Bakü ve Karabağ ağızlarının yayılmasıyla üçlü bir kültür merkezine sahip olmuştur. Bakü ve Karabağ, bu şîvenin Kuzey; Tebriz ve İran kısmı da Güney dalını meydana getirmektedir. Bu ayırma, daha çok Âzerî Türklüğünün siyasî parçalanmaya tâbi tutulmasıyla ortaya çıkmıştır. Bölgede fırsat ele geçince istiklâl ilan eden bazı hükümetler, hemen Türkçe tedrisata başlamışlar ve Türkiye�den öğretmenler getirerek dil birliğine yönelmişler, ancak bu hareketler, İran ve Rusya�nın işbirliğiyle yok edilmiş, zaman zaman bu işbirliğinin içine İngiltere de katılmıştır. Türkçe'nin Ana Türkçe'ye bağlı olan iki lehçesi daha vardır. Bunlar; Çuvaş ve Yakut lehçeleridir. Ana Türkçe'de birleşen bu lehçeler; yukarıda sözü edilen şîvelerden ayrı bir yol takip ederek, tarih boyunca günümüze kadar gelmişlerdir. Bunlardan Çuvaşça, Türk-Moğol dil akrabalığının ve birliğinin aydınlatılmasında köprü vazifesi gören mühim bir lehçedir. Fikir ve düşünce itibariyle asıl Türklükten ayrılmayan bu lehçe, kendine mahsus ayrı bir yol takip etmiştir. Bugün, anlaşılmaz bir durum arz etmektedir. Zaten lehçe; bir dilin, bilinmeyen bir zamanda, kendisinden ayrılan ve anlaşılmayacak kadar farklılıklar gösteren koluna denmektedir. Türk dili, bütün bu târihî devreler ve yazı dilinin gelişmesi içinde çeşitli kültürlerin ve dillerin tesirinde kalmıştır. Bu yüzden de dilde bazı cereyanlar ortaya çıkmıştır. Bunların başlıcası Türkçecilik cereyanıdır. Türk Dili, tarihî devirler içinde, yalnız Göktürk Türkçesi'nde açıklık göstermektedir. Ancak bu zamandan sonradır ki Türkçe, Uygurlar zamanında ve İslâmî devreye geçildiği zamanlarda, Türk milletinin çeşitli medeniyet ve dinlerle karşılaşmasının sonucu, yabancı dillerden pekçok kelime almıştır. Eski Türkçe devresinde bu durum daha çok, Soğdca'dan gelmiştir. Tercüme edilen Brahma, Mani ve Buda metinleri, yeni fikir ve mefhumları karşılamak için, din kültürünün kelimelerini de beraberlerinde getirmişlerdir. İslâmî devre içinde de aynı durum görülmektedir. Bu zamanda Türk dünyası, bütün gönlünü İslâmiyet'e açtığı gibi, dilimiz de pekçok kelimeyi almaktan çekinmemiştir. Fakat bu durum, Kaşgarlı Mahmud�la başlayan bir cereyanı da doğurmuştur. Türkçe, yalnız İslâm medeniyeti içinde değil, komşu bulunduğumuz ve devlet içinde yer alan kavim ve milletlerin dillerinden de pekçok kelime almıştır. Tanzimat'tan sonra bile, batıya açılmamızla batı menşeli kelime ve gramer şekilleri, gitgide Türkçe'de yer etmiştir. Bu durum, hangi devirde olursa olsun dilin iç ve dış tarihi yönden başka dillerin tesiri altında kalmasına sebep olmuş ve tarihte Türkçecilik cereyanını doğurmuştur. Kaşgarlı Mahmud ile başlayan dil şuuru, Türkçecilik cereyanının çeşitli şîvelerde nüvesini teşkil etmiş ve müelliflerle şairler, Türkçecilik cereyanını başlatmışlardır. Bu durum, Karamanoğlu Mehmed Bey gibi bazı beylerde Arapça ve Farsça'ya karşı, Türkçe'nin devlet dili olması için bir tepki şeklinde doğmuş, bazı müelliflerde sadece Türkçe yazmak arzusu ile ortaya çıkmış; bazı şâirlerdeyse Türkçe'nin işlenmesi ve gramer düşüncesiyle gerçekleştirilme yoluna gitmiştir. Fakat asıl istek, 13. ve 15. yüzyıllarda, beyliklerin desteği ve teşvikiyle olmuştur. Osmanlı, İsfendiyar ve Aydınoğullarında görüldüğü gibi, beyler, eserleriyle bu cereyana katılmışlardır. Ayrıca Karamanoğlu Mehmed Beyden önce 13. yüzyıl başlarında, Selçuklu sarayında Türkçe yazan şairler vardır. Ahmed Fakih ile Hoca Dehhânî bunlardandır. Arapça ve Farsça'dan ayrılmanın imkânsız olduğunun, mensubu bulunduğumuz İslâm inancı ile bilinmesini isteyen bazı müellif ve şairler de, Türkçe'yi bu dillerden alınacak kelimelerle işleyip, çeşni ve halâvetine kavuşturmak istemişlerdir. Şunu da belirtmek lâzımdır ki, Türkçe, sadece başka dillerden kelime almamış, en azından aldığı kadar da başka lisanlara kelime vermiştir. Anadolu sahasında ilk Türkçecilik cereyanını başlatanlar, 14. asırda, Gülşehrî, Âşık Paşa, Kadı Darir, Şeyhoğlu Mustafa, Hoca Mesud gibi şahsiyetlerdir. Bu halkaya 15. yüzyılda İkinci Murad Han, Devletoğlu Yûsuf, Sarıca Kemâl, Aydınlı Visâli, 16. asırda ise Tatavlalı Mahremî ve Edirneli Nazmî eklenmişlerdir. Hatta 16. yüzyılda gözle görülen bu akıma, şuarâ tezkirelerinde yer verilmiş, daha sonra Türkî-i Basit Cereyanı diye adlandırılmıştır. Doğu Türkçesi'ndeyse bu cereyan, Timur Han'da nüvesini bulmakla birlikte, asıl, Türkçe âşığı bir hükümdar olan Hüseyin Baykara ve mektep arkadaşı Ali Şîr Nevâî�de şahsiyetini bulmuştur. Hüseyin Baykara, bu hususta bir ferman çıkarırken, Ali Şîr Nevâî de Türkçe'nin üstünlüğünü ispat yoluna gitmiş ve onun kudretli bir dil olduğunu göstermek için pekçok eser yazmıştır. Hüseyin Baykara'nın ise Türkçe Dîvân'ı vardır. On yedinci yüzyılın ikinci yarısında bu fikre sahip çıkan, Nâbî'dir. On sekizinci asırda Sâdi Çelebi, mahallîleşme cereyanının temsilcisi olan Nedim, 19. yüzyılda Padişah İkinci Mahmud Han ve Vakanüvis Esad Efendi de aynı fikirden hareket etmişler ve bu hâl, Tanzimat'a kadar gelmiştir. Tanzimat'tan sonra Namık Kemal, Ali Süâvi, Ahmed Midhat Efendi, Şemseddin Sâmi, Muallim Nâci, işi ilmî ölçüler içinde halletmek için, çeşitli fikirler ileri sürmüşlerdir. Bundan sonra, artık, dilde iki düşünce vardır: Bunlardan birisi; ilmî ölçüler içinde Türkçe'ye sahip çıkmak; diğeriyse tasfiyecilik denilen dili fakirleştirme cereyanıdır. Bunlardan birinci fikre, Türk Derneği mensupları ile Selânik�te Genç Kalemler sahip çıkmışlardır. Türk Derneği 'kullanılacak lisânın, en sâde Osmanlı lisânı olacağını' söylerken, Genç kalemlerse konuştuğumuz İstanbul lisanını istemektedir. Türk Derneğinin görüşlerine Necip Âsım; genç Kalemlerinkine de Ali Cânib, Ömer Seyfeddin ve Ziya Gökalp üçlüsü önderlik etmişlerdir. Cumhuriyet devrinde, bir ara denenen, Türkçe olmayan bütün kelimeleri dilden atmak şeklinde özetlenen ve Tasfiyecilik olarak isimlendirilen hareket, ortaya çıkan vahim neticeleri sebebiyle terk edilmiş ve 1936 yılından sonra tasfiyecilik hareketlerine, kesinlikle iltifat edilmemiştir. Hattâ Atatürk, Türkçe'nin eskiliği ve başka dillerin kaynağı olduğu tezinin neticesi olarak, Güneş-Dil Teorisini ortaya atmış ve yabancı olduğu söylenen her kelimenin Türkçe olduğunu kabul etmiştir. Bu durumda 'Hangi dilden gelirse gelsin Türk Milletinin konuştuğu her kelime Türkçe'dir' hükmü ortaya çıkmıştır. Atatürk'ün ölümünden sonra ise, tasfiyecilik, yalnız dildeki kelimeleri atmakla kalmamış, ilim tanımaz bir yola da sapmıştır. Türkçe'nin kendi kaide ve kanunlarına bile ehemmiyet verilmemiş ve pekçok kelime uydurulmuştur. Bu hareket, Türk Dil Kurumu'nun önderliğinde olmuştur. Kurum, ilim dışı bir yol takip ederek, pekçok dil âlimini bünyesinden uzaklaştırmış, halk ağzından derlenen kelimeleri, Türk yazı diline mal edememiş ve bu işi siyasî devrimcilere bırakmıştır. 12 Eylül 1980'e kadar süregelen bu hareket, sonunda durdurulmuştur. Konuşulduğu saha 19.878.368 km2 olan Altay dillerinin % 55,11'ini Türklerin yaşadığı yerler meydana getirmektedir. Türklerin yaşadığı saha, Avrupa kıtasından büyük olup, 10.955.840 km2'yi bulmaktadır. Bu sahanın büyük bir kısmı, Asya topraklarındadır. Dağılan SSCB'nin % 37'sini teşkil ederken, halen Çin topraklarının da % 18'inde Türkler yaşamaktadır. Bunun dışında Afganistan, İran ve Eski Osmanlı topraklarında ve Kıbrıs'taki Türklerin nüfusu, büyük bir yekûn tutmaktadır. Türklüğün bu dağınıklığı, eski çağlardan beri böyle olup, geniş vatanda yerleşmeleri ve pekçok kültür merkezleri meydana getirmeleri, Türkçe'nin pek fazla kardeşlenmesine sebep olmuştur. Aynı dilin, bu kadar coğrafya içinde bölgelere göre çeşitli kollarının teşekkül etmesi, bu sahayla uğraşan âlimleri, Türk şîvelerinin tasnifi gibi güç bir problemin içine atmıştır. Bu meseleyle ilk karşılaşan, Kaşgarlı Mahmud olmuştur. Bugün Türk şîvelerinin tasnifi üzerinde çalışan pekçok Türkolog mevcuttur. |
TÜRKÇENİN SES ÖZELLİKLERİ Türk alfabesindeki harfler,gösterdikleri seslerin ağızdan çıkışına göre "ünlü" (sesli) ,"ünsüz" (sessiz) diye ikiye ayrılır. ÜNLÜ HARFLER 1. Türkçede 8 ünlü harf vardır: "a, e, ı, i, o, ö, u, ü" Bunlar ağızdan çıkış drumlarına göre, a) Kalın-ince ünlü: Ünlü,dil ağızda geriye doğru çekilerek çıkmışsa kalın ünlü adını alır.Bunlar "a, ı, o, u" ünlüleridir. Türkçeyi diğer dillerden ayıran özelliklerin başında ses uyumları gelir. Türkçede dört çeşit ses uyumu vardır: 1- BÜYÜK ÜNLÜ UYUMU (Kalınlık-incelik, artlık-önlük uyumu) Sözcükteki tüm ünlülerin kalınlık ve incelik bakımından gösterdiği uyumdur. * Bir sözcüğün ülk ünlüsü kalınsa öteki ünlüleri kalın, ilk ünlüsü ince ise sonrakiler de ince olur. anlayışınızdan, soyunuz; sevgisiyle, güzelliğinizden. * Büyük ünlü uyumu yalnızca Türkçe sözcükler için geçerlidir.Kimi kuraldışı durumları da vardır. anne (ana) , kardeş (karındaş), elma (alma), helva (halva) ... sözcükleri Türkçedir.Bu durum, bu sözcüklerin incelmesinden kaynaklanır. * Tek heceli sözcüklerde bu uyum aranmaz. (tok,gel,bak ...) * Yabancı sözcükler bu uyuma uymaz. çiroz,telefon,edebiyat,sosyoloji,televizyon,aferin ,meydan,kıyafet ... *Bileşik sözcüklerde çoğunlukla bu uyum aranmaz. yapıvermek,gecekondu,ilkokul,açıkgöz,külbastı ... Eklerde Büyük Ünlü Uyumu Ekler eklendikleri sözcüklerin ünlülerine göre uyum sağlar. Eklerin inceliği ve kalınlığı köke göre değişir,incelir,kalınlaşır. Örn: defter-ler, kapı-lar, sıra-lar NOT: * Türkçe olmayan sözcüklere gelen ekler, son ünlüye göre uyum gösterirler. Örn: Kalem-ler, cüzdan-lar,kitap-lık,kalem-lik ... * Kimi ekler,büyük ünlü uyumuna uymaz. -yor : isti-yor (iste-yor değil) Ulama eki alır. oturu-yor, arı-yor ... -leyin: sabah-leyin (sabah-layın değil) -ki: akşam-ki (akşam-kı değil) bazı sözcüklerde yuvarlaklaşır dünkü,öbürkü -gil: Hasangil (Hasan-gıl değil) -ken: uyurken (uyur-kan değil) -ımtrak: yeşilimtrak yeşil-ımtrak değil) Bu ekin yalnız i ünlüleri değişir. Mor-umtrak -deş: kardeş (kar-daş değil) 2- KÜÇÜK ÜNLÜ UYUMU (Düzlük-yuvarlaklık uyumu) Ünsüzlerin düzlük-yuvarlaklık,darlık-genişlik bakımından uyumudur. * Düz ünlülerden sonra düz ünlüler gelir. kapıcı,pencere,sıralamak * Yuvarlak ünsüzlerden sonra düz-geniş,dar-yuvarlak gelir. övünç,borazan,çopur * Türkçede o,ö sesleri sadece ilk hecelerde bulunur. * -yor eki,uyumu bozar,-yor' dan sonra gelen ekler bu eke uyar. duru-yor-du ,ötü-yor-du, geli-yor-du 3- ÜNSÜZ UYUMU Türkçe kelimelerde tonlu (sedalı) ünsüzler (b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z) tonlu ünsüzlerle; tonsuz (sedasız) ünsüzler (ç, f, h, k, p, s, ş, t) tonsuz ünsüzlerle yan yana gelebilir. Buna ünsüz uyumu veya ünsüz benzeşmesi denir. Örnek: aş-çı, at-kı, iş-çi, taş-tan, Türk-çe. 4- ÜNLÜ - ÜNSÜZ UYUMU 1- Türkçe kelimelerde kalın ünsüzlerinin kalın ünlülerle (a, ı, o, u); ince ünsüzlerinin ince ünlülerle (e, i, ö, ü) aynı hecede bulunmasından ortaya çıkan bir uyumdur. Yani, a, ı, o, u ünlüleri g, k, ĺ ünsüzleriyle; e, i, ö, ü ünlüleri ġ, k, l ünsüzleriyle aynı hecede bulunmazlar. Bozgun, kuzgun, kapı, kırağı, tatlı; görüntü, gezi, güneşlik kelimelerinin söylenişine dikkat edilirse g, ğ, k, l seslerinin buradaki örneklerde aynı sesler olmadığı sezilebilir. 2- Türkçede o, ö ünlüleri (-yor eki dışında) sadece ilk hecede bulunur. İlk hece dışında o, ö sesleri olan kelimeler yabancı asıllıdır: balkon, biyografi, fizyoloji, konsol, konsültasyon, monitör, otomobil, profesör, traktör. 3- Türkçede uzun ünlü yoktur. İçinde uzun ünlü bulunan kelimeler yabancı asıllıdır: câhil, mâvi, millî, nâhoş, perîşân, şâir, târîh, vazîfe. Bazı ses olaylarıyla ortaya çıkan â < ağa, âbi < ağabey, pekî < pek iyi, ile vârolmak, yârın kelimeleri istisnadır. 4- İnce a ve ince l sesleri yoktur: harften, hakikate, saati, sıhhatli, şefkâtini; alkollü, hâlâ, hayâl, normalde, plân. Örneklere dikkat edilirse kelimelere getirilen eklerin ünlü uyumuna uymadığı görülür. 5- Arapçadaki ayın ve hemze sesleri, Türkçede olmadığı için bunlar söylenmez, düşürülür. Bu seslerden önce ünlü olması durumunda ünlü, uzun okunur: bāzen, mānā, mēmur, şāir,tēsir, yâni. Arapçadan alınan kelimelerdeki ayın ve hemze kesme işaretiyle gösterilir. Ancak anlam karışıklığı olmayacak kelimelerde bunların kesmeyle yazılmasından -son zamanlarda- vazgeçilmiştir: san’at, ma’nâ, meb’ûs, me’mûr, neş’e, te’sîr, te’sîs > sanat, mana, mebus, memur, neşe, tesir, tesis. 6- Dilimizde iki ünlü yan yana gelmediği için ünlüyle biten kelimeler, ünlüyle başlayan ekler aldığı zaman araya y koruyucu ünsüzü girer: iki - y - e, soru - y - u, bekle - y - en, söyle - y –ecek. Yan yana iki ünlünün bulunduğu kelimeler alınmadır: aile, ait, fail, fiil, muamele, şair, şiir, reis vb. gibi. 7- Türkçe bir hecede ancak bir ünlü bulunur. Aynı hecede iki ünlünün bulunduğu kelimeler alınmadır: kau-çuk, kua-för, koo-peratif, sua-re. 8- Kelime kökünde ikiz ünsüz (şedde) yan yana bulunmaz: dikkat, himmet, şedde, bakkal, dükkan, millet, teşekkür. Anne (<ana), belli, bellemek, elli (<elig) kelimeleri istisnadır. 9- Kelime kökünde ikiden fazla ünsüz yan yana gelmez: Elektrik, kontrol, quartz, sfenks, strateji, thyssen...gibi kelimeler batı kaynaklı dillerden alınmadır. Türkçe, sertlik gibi örneklerde yan yana gelen üç ünsüzden ikisinin kelime köküne, üçüncüsünün eke ait olduğuna dikkat ediniz. 10- Türkçe heceler ve kelimeler iki ünsüzle başlamaz: blok, bravo, grup, klâsik, kral, kontrat, spor, stop, stres, plâj, program, tren,...gibi kelimeler, başka dillerden alınmadır. Ağızlarda bu iki ünsüz arasında bir ünlü türetilir: kıral, sipor, tiren,... 11- Türkçede kelime başında c, ğ, l, m, n, ñ, r, z sesleri bulunmaz. Çocuk dili kelimeleriyle (cici, mama, meme, ninni,...) nine ve ne ile ne’denyapılan kelimeler (nasıl (<ne asıl), ne, neden, nere, nereden, nereye, nice, niçin, nine, nitelik kelimeleri istisna oluşturur. Alınma kelimelere örnekler: cam, can, cehennem, lâf, limonata, lira, makine, marul, metal, naylon, nohut, numara, reçel, romantik, rol, vakum, vaziyet, vazo, zaman, zarar, zor, zeytin. 12- Türkçe kelimelerin sonunda b, c, d, g ünsüzleri bulunmaz. Alıntı kelimelerdeki bu sesler sert karşılıkları olan p, ç, t, k ünsüzlerine çevrilir: Ahenk (< âheng), fert (< ferd), ihraç (< ihrâc), kitap (< kitâb), kalp (<kalb), levent (< levend). Kelimenin ünlüyle başlayan bir ek alması hâlinde sert ünsüzler yumuşayarak eski şekline döner: ihtiyâc > ihtiyaç > ihtiyacı; mektûb > mektup > mektuba, reng > renk > rengi gibi. Ad, sac, od, öd gibi kelimeler istisnadır. 13- Türkçede f, h, j, v sesleri bulunmaz: Fal, film, filiz, fizik; hakikat, hamur, havlu, jeton, jüri, pijama, plâj; vicdan, vida gibi kelimeler alınmadır. Yabancı dillerden alınan kelimelerde görülen j sesi halk ağzında c olarak söylenir. Türkçe kelimelerdeki v sesi, ya b’den, ya g/ğ’dan değişmiştir ya da vur- örneğinde olduğu gibi türemiştir: öfke (<öbke), yufka (< yubka);dahi (< takı), han (< kan), hatun (< katun), hani (< kanı); ev (< eb), var- (< bar-), ver- (< bir) döv- (< döğ-) vur- (<ur-), ev (< eb). 14- Hece ve kelime sonunda, aşağıdaki ünsüz çiftleri dışında ünsüz grupları bulunmaz: -lç, -lk, -lp, -lt: ölç; ilk, kalk; alp, kulp; alt, bunalt, salt. -nç, -nk, -nt: dinç, genç, gülünç, sevinç; denk; ant, kunt. -rç, -rk, -rp, -rs, -rt: sürç, burç; bark, görk, Türk; sarp, serp; sars, pars, ters;art, kart, kurt, ört, yırt, yurt,yoğurt. -st: ast, üst. Aşk, arş, çift, disk, felç, film, fötr, harf, lüks, misk, modernizm, popülizm, risk, şevk, tolerans gibi kelimeler, Türkçenin bu ses özelliğine uymayan alınma kelimelerdir. Arapçadan ve batı dillerinden alınan kelimelerden bu ses özelliğine uymayanlar, araya bir ünlü getirilmek suretiyle Türkçeye uydurulmuştur. Bunlara ünlüyle başlayan bir ek veya kelime gelirse türetilen ünlüler düşer: akıl (< akl) - aklı, fikir (<fikr) - fikre, ömür (<ömr) - ömrü, seyir (<seyr) - seyret-, şükür (< şükr) - şükretmek; film (< film), lüküs (< lüks), moderin (< modern). 15- I ünlüsü Türkçeye özgüdür. Batı dillerinin pek çoğunda, Arapçada ve Farsçada ı yoktur: Çıkış, ılık, sıcak, yıldırım, yıldız gibi kelimeler Türkçedir. 16- Tabiat taklidi kelimeler için ses özellikleri açısından herhangi bir sınırlama yoktur. Bunlar hangi sesle başlarsa başlasın, içinde hangi ses bulunursa bulunsun Türkçe kabul edilir: dank, fıs fıs, fingirti, fiskos, fokurtu, hışırtı, hoppala, horultu, lak lak, lıkır lıkır, melemek, miyavlamak, oh, öf, püf, püfür püfür, rap rap, şırıl şırıl, vıdı vıdı, vızır vızır, zırıl zırıl, zonklamak. 17- Çocuk dili kelimelerinde de ses özellikleri aranmaz: baba, bibi, cici, dede, lala, kaka, nene, mama, meme,... Türkçeye, diğer dillerden giren kelimelerin pek çoğu bu ses özelliklerinden birine veya birkaçına uymaz. Dolayısıyla Türkçenin ses özelliklerini bilenler, sözlüğe bakmadan kelimenin Türkçe olup olmadığını (tesadüfen uyanlar dışında) kolaylıkla anlayabilirler. Aşağıdaki kelimeler, karşılarında sıralanan sebeplerden dolayı Türkçe değildir: Vilâyet : 1. Ünlü uyumu yok. 2. â uzun ünlüsü var. 3. v sesi var. Monitör : 1. Başta m sesi var. 2. Ünlü uyumu yok. 3. İlk heceden sonra ö sesi gelmiştir. Heyecân: 1. h sesi var. 2. Ünlü uyumu yok. 3. Uzun ünlü var. Mürâcaat : 1. Ünlü uyumu yok. 2. Başta m sesi var. 3. İki ünlü yan yana gelmiştir. 4. Uzun ünlü var. Teşekkür : 1. Düzlük - yuvarlaklık uyumu yok. 2. İkiz ünsüz var. |
TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ SES OLAYLARI Kelimelerde zamana ve sahaya bağlı olarak sürekli değişmelerin, gelişmelerin olması dilin canlılığının bir göstergesidir. Dil durağan değil, dinamik bir yapıya sahiptir. Dilin söz varlığını oluşturan kelimelerdeki sesler, heceleri ve kelimeleri oluştururken tarihî süreç içerisinde düşerler, yer değiştirirler, türerler, başka seslere benzerler. İşte bütün bunlar, ses olayları başlığı altında incelenir. Dilde ses olayları, çeşitli sebeplerden kaynaklanır. Bunlardan başlıcaları aşağıda özetlenmiştir: Ses olaylarının sebepleri a) Dilin ses özellikleri: Türkçede kelime sonunda b, c, d, g sesleri olmadığı için Arapça kitâb kelimesi Türkçeye kitap şeklinde geçmiştir. Uzun ünlü olmadığı için de â ünlüsü kısalarak normal a’ya dönüşmüştür. b) Başka seslerin etkisi: Bazı sesler, yanlarındaki diğer seslere etki ede*rek onları kendilerine benzetirler, değiştirirler. Meselâ, anbarkelimesindeki b sesi, yanındaki n’ye etki ederek onu, kendisi gibi dudak ünsüzü olan (m) yapmıştır. Böylece kelime, ambar şekline dönüşmüştür. Yaşıl kelimesinin yeşil’e dönüşmesinin sebebi, y ve ş seslerinin inceltici etkisidir. c) Vurgu: Türkçede orta hece vurgusu genellikle zayıf olduğu için bu hecedeki ünlüler bazen daralır bazen de düşerler: Tasarıla> tasarla, besileme> besleme, yalınız > yalnız vb. gibi. ç) Zayıf sesler:ğ, h, ı, l, n, r, y, z sesleri zayıf sesler olduğu için bazı ses olaylarına sebep olurlar: ağabey > âbi, hastahane > hastane, pek iyi > peki, bir daha> bi daha, soğan> soan, uğur> uur, ınanmak > inanmak. d) Söyleyiş güçlüğü ve kakofoni: Bazı seslerin yan yana gelmesi söyleyiş güçlüğüne veya kakofoniye sebep olur. Bu durumda bazı ses olayları olur: büyükcek > büyücek, küçükçük > küçücük, ufakcık > ufacık. Ses olaylarının sebebini, dildeki en az emek yasasına bağlamak mümkündür. SES OLAYLARI 1. Ses türemeleriÜnlü türemesi ve ünsüz türemesi şeklinde görülür: a) Ünlü türemesi Genellikle, alınma kelimelerde görülen bu ses olayına Türkçe kelimelerde de rastlamak mümkündür. Ünlü türemesi kelimenin başında, ortasında veya sonunda olabilir: station > istasyon, scala > iskele, limon > ilimon, Recep>İrecep; tren > tiren, kral > kıral, spor > sipor; akl > akıl, ömr > ömür; bircik > biricik, giderkene. b) Ünsüz türemesi İki şekilde görülür. Birincisinde, ünlüyle biten kelimeye ünlüyle başlayan bir ek getirileceği zaman bu iki ünlü arasında yardımcı bir ünsüz ( y, n)tü*rer: bilgi-y-e, Ali-y-i, sevdi – y – di, soru – y - u; bu-n-u, şu-n-u, evi-n-e. İkincisi, -daha çok ağızlarda- ünlüyle başlayan kelimelerin başında y, h ünsüzlerinin türemesi şeklinde görülür: avlu>havlu, ayva>hayva, elbet>helbet, ücra>hücra, örümcek>hörümcek; ıldız>yıldız, ırak>yırak, inmek>yinmek. 2. Ünsüz ikizleşmesi Kelime içinde bir ünsüzün iki defa söylenerek ikizleşmesi olayıdır. Daha çok ağızlarda görülür:yeddi, sekkiz, dokkuz, eşşek; bilemedim> bilemmedim, sakız>sakkız; anne (<ana), elli (50) (<elig). Ünsüz ikizleşmesi, ünsüz türemesinin özel bir türü olarak da değerlendirilebilir. 3. Ses düşmeleri Kelimedeki bir veya birkaç sesin, dilin ses özelliklerinden kaynaklanan sebeplerle düşmesi olayıdır. Kaybolan sesin kelimedeki yerine göre ve kaybolma şekline göre aşağıdaki şekillerde incelenirler: a) Ön Ses Düşmesi ısı+cak > sıcak. b) Orta hece ünlüsünün düşmesi Orta hecenin vurgusuz olması sebebiyle, özellikle ğ, r, y, z zayıf ünsüzlerinin yanındaki ünlünün düşmesi olayıdır: ağızı > ağzı, boyunum> boynum, buradan > burdan, buyuruk > buyruk, dirilik > dirlik, gazete > gazte, kıvırım > kıvrım, oğulu > oğlu, satılık > satlık, yalınız > yalnız, yanılış > yanlış. c) Ünsüz düşmesi Seslerin birleşmesi sırasında söyleyiş güçlüğü veya zayıf sesler (g, h, n, l, r, y, z) sebebiyle bir ünsüzün düşmesi olayıdır: küçük+çük > küçücük, ufak+rak > ufarak; kağan > kaan, soğan > soan, soğuk > souk, uğur > uur; yapurgak > yaprak; çift > çif, bir daha> bi daha, geliyor > geliyo. ç) Hece düşmesi Peş peşe gelen ve sesleri birbirine benzeyen hecelerden birinin düşmesidir: alıyor (<ala yorır), başlayım (<başlayayım), budur (<bu durur), pazartesi (<pazar ertesi), söyleyim (<söyleyeyim). d) Tekleşme Genellikle alınma kelimelerdeki aynı cinsten ve yan yana bulunan iki ünsüzden birinin dilin ses özelliğine uyarak düşmesidir:Edebiyyat > edebiyat, hammâl > hamal, kemmiyyet > kemiyet, medeniyyet >medeniyet. e) Ünlü birleşmesi İlki ünlüyle biten, ikincisi ünlüyle başlayan ve her zaman birlikte kullanılan birleşik kelimelerde, peş peşe gelen ünlülerin kaynaşarak bir ünlü hâline gelmesiyle ortaya çıkan ses olayıdır: bulamaç (<bulama+aş), cumartesi (<cuma+ertesi), Delorman (<Deli orman), kahvaltı (<kahve+altı), nasıl (<ne+asıl) niçin (<ne+için). f) Hece kaynaşması ğ, h, y zayıf ünsüzleri bazen iki ünlü arasında eriyerek kaybolur, kalan iki ünlü kaynaşarak tek ünlü olur. Dolayısıyla bir hece eksilmiş olur: âb (< ağabey), ayol (< ay oğul), eczâne (< eczâhâne), eyvallah (< eyi vallah), pastane (< pastahâne), peki (< pek iyi). 4. Yer değiştirme (göçüşme) Kelimedeki iki ünsüzün yer değiştirmesi şeklinde ortaya çıkan ve ağızlarda çok görülen bir ses olayıdır: gibi-bigi, cereyan-ceyran, çömlek-çölmek, ekşi-eşki, gömlek-gölmek, ileri-ireli, kibrit-kirbit, kirpi-kipri, kirpik-kiprik, köprü-körpü, lânet-nalet, memleket-melmeket, Meryem-Meyrem, ödünç-öndüç, öğrenmek-örğenmek, sarımsak-samırsak, toprak-torpak, yalvarmak-yavralmak, yüksek-yüsgek. Bu örneklerde birinci şekiller doğru, ikinciler yanlıştır. 5. Benzeşme (asimilasyon) Kelime içinde bir araya gelen seslerden birinin diğer sesi kendisine benzetmesi demek olan benzeşme, Türkçede çok görülen ses olaylarından biridir. Benzeşme, yan yana gelen sesler arasında olabileceği gibi uzakta olan sesler arasında da mümkündür. Türkçenin ses kurallarının çoğu, benzeşmeyle yakından ilgilidir. Bunlardan en önemlileri ses uyumlarıdır. (Ses uyumları konusu yukarıda anlatıldığı için burada tekrar edilmeyecektir.) Benzeşme, çeşitli şekillerde görülür: a) İlerleyici benzeşme Önceki ünsüzün, sonraki ünsüzü kendine benzettiği benzeşmedir: anlamak > annamak, bunlar> bunnar, karanlık > karannık, nişanlı > nişannı, samanlık > samannık, yazsınlar > yazsınnar. b) Gerileyici benzeşme Sonraki ünsüzün, önceki ünsüzü kendine benzetmesi olayıdır:birlikte > billikte, gözsüz > gössüz, kalmazsa > kalmassa, tarla > talla, terli > telli, türlü> tüllü. c) Oluşum noktası benzeşmesi Kelime içinde yan yana bulunan ünsüzlerden birinin diğerini kendi oluşum noktasına çekmesi olayıdır: Anbar, onbaşı, çarşanba, penbe, perşenbe kelimelerindeki b dudak ünsüzü yanındaki n’yi kendi oluşum noktasındaki bir diğer dudak ünsüzü olan m’ye çevirerek kelimelerin ambar, ombaşı, çarşamba, pembe, perşembe şekline dönüşmesine sebep olmuştur. 6. Ses değişmeleri Bir sesin başka bir sese dönmesiyle ilgili ses olayları aşağıda sıralanmıştır: a) Orta hece ünlüsünün değişmesi Orta hecenin vurgusuzluğu ve y sesinin zayıflığı sebebiyle orta hecedeki geniş ünlünün daralması olayıdır: başlıyor (<başla-yor), diyor(<de-yor), gülmüyor (<gülme-yor), yiyor(<ye-yor). b) Sedalılaşma (yumuşama) Kelime sonunda iki ünlü arasında kalan p, ç, t, k sedasız seslerinin sedalılaşarak b, c, d ve g’ye dönmesidir: çorap+ı > çorabı, genç+i > genci, kanat+ı > kanadı, konak+a > konağa. Tek heceli kelimelerin çoğunda ve sedalılaşma olduğunda anlamı değişecek kelimelerde yumuşama olmaz: atı, haçı, saça, suçu, otu. c) Aykırılaşma Birbirine benzeyen veya aynı olan iki ünsüzden birinin başkalaşmasıdır: ahçı (<aşçı)[Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilir.ForumTR üyesi olmak için tıklayınız]; aktar (<attâr), muşamba (<muşamma).Türkçede ikiz ünlü (şedde) bulunmadığı için alınma kelimelerdeki ikiz ünlüden biri değişmiştir. Bunların dışında da ses değişiklikleri vardır: inmek - enmek, demek –dimek, yemek - yimek (e - i); börek - bürek, büyük – böyük, güzel - gözel (ö - ü); kuş - guş, koyun - goyun (k - g) parmak - barmak, pastırma - basdırma (p - b); ben - men, binmek - minmek, boncuk - muncuk (b - m); ögmek - öğmek - övmek, dögmek - döğmek - dövmek, (g-v); kogmak-koğmak-kovmak (ğ-v); tag>dağ. Yukarıda sıralanan ses olaylarından bazıları ağız özelliklerinden kaynaklanır ve sadece söyleyişle ilgilidir. Bu kelimelerde görülen ses olayları, yazı diline yansıtılmaz. Konuşma diliyle yazı dilinin birbirine mümkün olduğu kadar yaklaştırılması, söyleyişe ait bu özelliklerin kültür diline, ortak dile taşınmamasıyla sağlanacaktır. Türkçenin ses özellikleri iyi bilinmekle herhangi bir kelimenin Türkçe olup olmadığı kolaylıkla ayırt edilebilir. Ana dile sahip çıkma bilinciyle anlamdaş kelimelerden Türkçe olanları seçmek de kolaylaşır. Ses ve yapı özelliklerine göre Türkçe olan kelimeler kullanmaya özen gösterilmelidir. Uyarılar: 1.Dildeki bu ses olaylarından sadece söyleyişte kalanlarla yazı diline geçenler arasındaki farklara dikkat ediniz: ombaşı - onbaşı, Istambul - Istanbul, gelcekler - gelecekler, barmak - parmak, bilmeyor - bilmiyor vb. örneklerde olduğu gibi. 2. Ses özellikleri ve ses olaylarının kelimelerin imlâsıyla doğrudan ilgili yönle*rine bilhassa dikkat edilmelidir: trend - tirend, spor - sipor, uğur - uur, biçki - biçgi, içki - işgi, gazete - gaste / gazte, memleket - melmeket, eczahane - eczane, sütçü - südcü, işçi - içci, çift - çif, gibi örneklerde önce yazılanlar doğru, sonrakiler yanlıştır. 3. babası, altışar gibi örneklerdeki s, ş ünsüzleri koruyucu ünsüz (yardımcı ses) değildir. |
TÜRKÇENİN HECE YAPISI VE HECE ÇEŞİTLERİ Hece, ses organlarının aynı doğrultudaki hareketiyle ve bir çırpıda çıkarılan ses veya sesler topluluğudur. Türkçede hecenin temelini oluşturan sesler ünlülerdir. Heceler de keli*melerin ses yapısını oluştururlar. Ünlüler tek başlarına hece özelliği gösterdikleri hâlde ünsüzler yanlarına ünlü almadan bir ses bütünlüğü, bir hece oluşturamazlar. Dolayısıyla Türkçe bir kelimede kaç tane ünlü varsa, o kadar da hece var demektir. Çünkü, Türkçe bir hecede, birden fazla ünlünün bulunması mümkün değildir. Türkçecilik kelimesindeki ünlü sayısıyla (ü, e, i, i) hece sayısının (Türk-çe-ci-lik ) birbirine eşit olması gibi. Ünsüzler, kendilerini takip eden ünlülerle birleşerek hece oluştururlar. Bu sebeple bir kelime hecelerine ayrılırken -yan yana iki ünsüz gelmemişse- ünlü+ünsüz şeklinde değil, ünsüz+ünlü şeklinde hecelenir: ev - in - iz - de değil, e - vi - niz - de; güz - el - ler - in değil, gü - zel - le - rin vb. Benzer bir durum peş peşe gelen kelimeler arasında da vardır: Ünsüzle biten bir kelimeden sonra ünlüyle başlayan bir kelime gelirse okurken birinci kelimenin son ünsüzü ikinci kelimenin ilk hecesine bağlanır. Buna da ulama denir: Dün akşam üç ekmek aldım. / Dü - nak- şa - mü -çek - me - kal - dım gibi. Kelime içinde iki ünsüzün yan yana gelmesi durumunda ünsüzlerden bi*rincisi önceki heceye, ikincisi sonraki heceye ait olacak şekilde heceleme yapılır: bil - gin, öğ - ret - men - lik. Yazıda, kelimenin hecelerine doğru yerden ayrılıp ayrılmadığı çok basit bir uygulamayla kontrol edilebilir: Kelime, hecelerine ayrıldığı şekliyle çok kolay ve akıcı bir şekilde söylenebiliyorsa heceleme doğru yapılmıştır. Tutukluk veya zorlanma oluyorsa kelime, yanlış yerden bölünmüş demektir. Satır sonuna sığmayan kelimeler, hecelerine ayrılırken satır sonunda veya satır başında tek hece olacak şekilde ayrılmaz. Özel adlar, satır sonunda hecelerine ayrılmaz. Mizanpajı[Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilir.ForumTR üyesi olmak için tıklayınız] bozmamak anlayışıyla kelimeleri gelişigüzel yerlerden bölmek doğru değildir. Türkçede hece çeşitleri Türkçe bir hecede en fazla dört ses bulunabilir. Türkçede, heceyi oluşturan seslerin sayısına ve bu seslerin hecedeki yerine göre altı çeşit hece vardır: (Aşağıdaki kısaltmalarda Ü ünlü, sesli yerine; S ünsüz, sessiz yerine kullanılmıştır.) 1. Bir ünlüden oluşan heceler ( Ü): e - rik, a-rı, u - yan. 2. Bir ünlü,bir ünsüzden oluşan heceler (Ü+S): el - ma, or - du, ül - ke. 3. Bir ünlü, iki ünsüzden oluşan heceler (Ü+S+S): ilk, üst, art, 4. Bir ünsüz, bir ünlüden oluşan heceler (S+Ü): el - ma, ar - ka - daş, gör- gü 5. Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan heceler (S+Ü+S): bil-dik, yal – nız - lık 6. Bir ünsüz, bir ünlü ,iki ünsüzden oluşan heceler (S+Ü+S+S): Türk, kurt, sarp, se-vinç-ten. Bunlardan ilk üçü kelimenin sadece ilk hecesi olabilir. Diğerleri kelimenin başında, ortasında veya sonunda bulunabilir. Yukarıda sıralanan hece çeşitlerine uymayan kelimeler Türkçe değildir. VURGU Konuşma amacıyla çıkarılan ses dizisinde hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı, daha kuvvetli olarak söylenmesine vurgu denir. Konuşmanın tekdüzelikten kurtarılması dilin doğasındaki vurgu ile sağlanmaktadır. Vurgu, dilin bünyesinden ve konuşanın ruh hâlinden kaynaklanır. Bu sebeple vurgu, iki çeşittir: 1. İSTEĞE BAĞLI VURGU Konuşanın isteğine ve kullanışına göre değişen, dilin doğal vurgusu dışında yapılan vurgudur. Konuşmanın etkisini artırmak, konuşmaya ahenk vermek, dinleyenleri etkilemek amacıyla yapılır. Pekiştirme vurgusu ve ahenk vurgusu olmak üzere ikiye ayrılır: a) Pekiştirme vurgusu Duygu ve düşüncenin şiddetini, derecesini göstermeye yarayan vurgudur: Çok güzel! Enfes! Berbat! Çek git! Zevksiz adam! Kim alacaksa alsın! b) Ahenk vurgusu Genellikle bir dinleyici grubuna karşı yapılan konuşmalarda ve şiir okumada sözün etkisini, ahengini artırmak, dinleyenler üzerinde olumlu bir etki uyandırmak amacıyla isteğe bağlı olarak yapılan vurgudur: Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak! Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. 2. DOĞAL VURGU Dilin yapısı ve kelimenin anlamıyla doğrudan ilgili olan, konuşana ve kullanışa göre değişmeyen, herkes tarafından uyulması gereken vurgudur. Doğal vurguya uyulmadığı zaman dilin yapısı bozulur. Bazen de söylenmek istenenle ortaya çıkan anlam birbirinden farklı olur. Batı dillerinden bazılarındaki gibi, Arapçadaki gibi çok kuvvetli bir vurgu Türkçede yoktur. Türkçede vurgulu hecelerle vurgusuz heceler arasında fazla şiddet farkı olmadığı için vurgulu heceyi ayırt etmek zordur. Kelimede hangi hecenin vurgulu olduğunu doğru tespit etmek için her defasında farklı bir hece diğerlerinden abartılı bir biçimde söylenir. Bu söyleyişlerden hangisi kulağa anormal gelmezse vurgu o hece üzerinde demektir. Meselâ,u-nut-ma keli*mesinde ma hecesi dışındaki heceler vurgulu okunduğu zaman anormallik sezilmektedir. Demek ki bu kelimede vurgu son hecededir. Dil birliklerine göre; kelime vurgusu, grup vurgusu ve cümle vurgusu olmak üzere üç çeşit doğal vurgu vardır: a) Kelime vurgusu Kelimedeki hangi hecenin diğerlerinden daha şiddetli vurgu taşıdığını gösterir. Türkçede kelimelerin genellikle son hecesi vurguludur. Yapım ekleriyle kelime genişletildikçe vurgu son heceye kayar: anne, durak, konut, sözlük; düşüncesizlik, çekingen. Türkçenin bu genel vurgu sistemine uymayan, vurgusu son hecede olmayan kelimeler de vardır. Bunlardan başlıcaları aşağıda sıralanmıştır: ·Yer adlarında ve coğrafî adlarda vurgu genellikle ilk hecede olur. Yer adlarından yabancı olanların Türkçe söylenişinde ise vurgu, sondaki heceden öndeki hecelere doğru geçer: Ankara, Kayseri, Erzurum, Türkiye, Asya, Avrupa; Almanya, İngiltere, Münih. -istan ile biten adlarda (ve yer adlarında) vurgu sondadır: Gülistan; Türkistan, Hindistan, Yunanistan, Kazakistan. ·Zarfların çoğu: ahmakça, ansızın, artık, ayrıca, belki, demin, gayet, hâlâ, hatta, iyice, kurnazca, öğleyin, önce, sonra, şimdi, şöyle, yalnız, yarın, yine, zorla. ·Ünlem ve ünlem olarak kullanılan adlarla hitaplarda vurgu ilk heceye geçer: acaba, aferin, arkadaş!, Aslan!, baba!, beyefendi!, elbette, evet, garson!, Güler!, haydi, hayır, işte, Mehmet!, peki, yahu. ·Dil adları: Almanca, Arapça, Farsça, Rusça, Türkçe. ·Küçültme eki almış bazı sıfatlar: alçacık, azıcık, daracık, incecik, kısacık, küçücük, ufacık, yumuşacık. ·(Geniş zaman çekimi dışında) -ma, -me olumsuzluk eki almış fiiller: aldatmadılar, gitmemek, istemeyecek, kalkmıyor, konuşmamak, oturmayacaklar, uyumayın. ·Yukarıdaki maddelere girmeyen bazı kelimeler: anne, banka, çekirge, görümce, karınca, masa, posta, radyo, teyze, yenge. ·Birleşik kelimelerden bazıları: bugün, biraz, birçok, onbaşı, başçavuş, cumartesi, ayakkabı, kahverengi. Bu kelimelere vurgulu ek geldiği zaman da (vurgu, kelime tabanının son hecesinde olmadıkça) vurgunun yeri değişmez: annelik, Almancadan, Ankara’da, Bolu’dan, karıncaya, masayı, önceki, radyoda, Türkçenin, yarınki. Çekim eki almış kelimelerde vurgu çoğunlukla çekim eki üzerindedir. Vurgusuz bazı çekim ekleri ise vurguyu kendilerinden önceki heceye atarlar. Vurguyu önceki heceye atan vurgusuz çekim ekleri aşağıda sıralanmıştır: ·-n vasıta hâli eki: baharın, güzün, kışın, yazın. ·-la / -le eki: atla, babamla, bıçakla, çocukla, kalemle. ·-ca / -ce ve bunun genişlemiş şekli –casına / -cesine eki: açıkça, bence, güzelce, onca, yüzlerce; alçakçasına, aptalcasına, delicesine. ·Soru eki: bildi mi?, öğrenecekler mi? sevecek misiniz?; Ankara mı?, güzel mi?, kitap mı? ·-dir eki: akıllıdır, bilmiştir, gelecektir, geniştir, kısadır. ·Kişi ekleri (Birinci ve üçüncü kişi emir ekleri dışında): geleceğim, görmeliyim, güzelsin, kalkın, kalmışsınız, oturunuz, yazarım, yazasın, yorgunum. · -yor şimdiki zaman eki: alıyor, gülüyor, okuyor. ·Birleşik çekimlerde kullanılan hikâye (-di), rivayet (-miş) ve şart (-sa) ekleri: başlardı, çalışırsak, gidermiş, giderse okurdum. -ken, -madan / -meden gibi bazı zarf-fiil ekleri de vurgusuzdur: almadan, başlarken, durmadan, giderken, uyumuşken, yazacakken. -ınca ve -dıkça zarf-fiil eklerinde vurgu son hecede değildir: gittikçe, görünce, satınca, okudukça. Dilin yapısıyla doğrudan doğruya ilgili olan vurgu, yanlış hecede yapılırsa anlam karışıklığı ortaya çıkar. Yalnız kelimesinin yanlız şeklinde söylenmesi nasıl bir dil yanlışıysa, meselâ okuyan kelimesinin ilk hecesinin vurgulu söylenmesi de aynı derecede önemli, bir dil yanlışıdır. Başka millete mensup insanlardan Türkçeyi yeni öğrenenlerin Türkçedeki vurguları kendi dillerindeki gibi vurgulamalarında ve vurgunun yer değiştirmesiyle anlamlarını veya türlerini değiştiren kelimelerde bu durum açıkça görünür: bebek: küçük çocuk Bebek: İstanbul'da bir semt kurtuluş: kurtulma, istiklâl Kurtuluş: Ankara'da bir semt kartal: bir kuş Kartal: İstanbul'da bir semt bayat: taze olmayan Bayat: Oğuzların bir boyu garson : isim Garson!: Hitap, ünlem yalnız: sıfat veya zarf yalnız: bağlama edatı okuma: kıraat okuma: okumamaktan emir bıçakla: bıça klamaktan emir bıçakla: bıçak ile Türkçede asıl vurgu yanında ikinci derecede bir kelime vurgusu daha vardır: Kelimenin asıl vurgusu sonda ise, ikinci derecedeki vurgu ilk hecede; asıl vurgu ilk hecede ise, ikinci derecedeki vurgu son hecede bulunur: annemin, babamın, deminki, evdeki, Kurtuluş. Türkçede vurgu bakımından en zayıf hece, orta hecedir. b) Grup vurgusu Kelime gruplarında hangi hecenin daha şiddetle vurgulanacağını gösterir. Bir kelime grubunu oluşturan kelimelerden her birinin ayrı ayrı vurgusu olduğu gibi, kelime grubunun da, kelime vurgusunun üstünde, kendine özgü bir vurgusu vardır. Grup vurgusu, grubu oluşturan kelimelerdeki vurgulardan daha şiddetlidir. Türkçede grup vurgusu, yardımcı unsur olan (grubun başında yer alan) kelimenin vurgusunun bulunduğu hecededir: beyaz kitap, otuz kalem, evdeki hesap, evin kapısı, masa örtüsü, yuvarlak masa, dilim dilim, gitgide, koşa koşa, çarçabuk, su hava ateş ve toprak, Ali ile Veli, Kızılırmak, Çanakkale, zikretmek, alay etmek, yapıvermek, Osman Bey, Mustafa Kemal Paşa, Fahriye abla, Oğuz Kağan, ey oğul, on iki, güneşe karşı, bunun için, yazı yazmak, okula gitmek, işten dönüş, yuvaya koşan, kitap okuyarak. TONLAMA Konuşma sırasında ses perdeleri arasında sürekli değişme olur. Bu perde değişikliği konuşma sırasında seslerin farklı farklı tonlarda çıkmasını sağlar. Duyguların veya düşüncelerin gereğine göre bir uyum içinde, seslerin yükseltilip alçaltılmasına tonlama denir. Tonlama, konuşmada tekdüzeliği önler, söyleyişe ahenk katar. Konuşma sırasında duygularla ilgili olarak özel bir tonlama yapılmadığı zaman dilin doğal tonlaması ortaya çıkar. Buna göre bildirme cümlelerinde sesin tonu cümlenin sonuna doğru azalır; dilek cümlelerinde ise yükselir. Olumsuz cümlelerde, olumsuzluk edatı üzerinde sesin tonu yükselir. Birleşik cümlelerde ise, yan cümlenin yüklemi yüksek tonlu söylenir. Ara cümlelerde tonlama yapılmaz. Şu bayırlarda –ki vaktiyle bağlardı- sesi dünyayı tutan bereket çağlardı. http://farabi.selcuk.edu.tr/suzep/tu..._5/bolum04.gif Atlar şahlanmalıdır, yaslar saklanmalıdır. Tonlamanın dile kazandırdığı anlam incelikleri sadece işitmeyle kavra*nabilir. Tonlama yazıda gösterilmez. Meselâ, anlaştık mı? kelimesi alçak, yüksek veya alaylı tonla söylenmesine göre memnuniyetten tehdide kadar çeşitli anlamlar kazanır. Topluluk karşısındaki konuşmalarda ve şiir okumada tonlamanın ayrı bir yeri vardır. Güzel bir şiir, vurgu ve tonlamaya dikkat edilmeden okunursa anlamından çok şeyler kaybedebilir. |
<b>KELİME (SÖZCÜK) Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime denir. Kelime, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır. Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaşma sağlanır. KELİMEDE ANLAM Kelimeler de dil gibi canlı varlıklardır. Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir. Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir, hem de diğer kelimelerle olan anlam ilişkisini gösterebilir. Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam ilişkileri de karşımıza çıkmaktadır. Kelimeler tek başlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler, aralarında anlamdaşlık sesteşlik gibi ilişkiler de barındırabilirler. Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam ilişkileri şunlardır: A. ANLAM BAKIMINDAN KELİMELER Kelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde sıralayalım. 1. GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM)</b> |
B. KELİMELER ARASINDAKİ ANLAM İLİŞKİLERİ 1. EŞ ANLAMLI KELİMELER |
DOLAYLAMA Bir sözcüğü birden fazla sözcükle ifade etmeye dolaylama denir. Dolaylamaların temelinde halkın benimsemesi vardır. Örneğin bizler nasıl oluştuğuna pek bakmadan “aslan” için “ormanların kralı” deriz. Çünkü insanlar arasında bu, öyle benimsenmiş, kabul görmüştür. Kaleci : File bekçisi Turizm : Bacasız sanayi Kömür : Kara elmas... YANSIMA SÖZCÜKLER Doğada duyulan seslerin taklit edilmesiyle oluşan sözcüklere yansıma denir. “Suyun şırıltısı insanı dinlendirir.” “Kedinin acı miyavlaması ile uyandım.” “Şu cızırtıyı durdurun artık.” cümlelerindeki altı çizil sözcükler birer yansımadır. Çünkü bu sesleri biz doğada duyuyoruz. İKİLEME Sözün anlamını pekiştirmek, onu zenginleştirmek ya da değişik anlam ilgileri oluşturmak için iki sözün bir araya getirilmesiyle oluşan söz öbeklerine ikileme denir. İkilemeler aynı sözcüğün tekrarıyla, yakın anlamlı sözcüklerin tekrarıyla, karşıt anlamlı sözcüklerin tekrarıyla, biri anlamlı biri anlamsız sözcüklerle yapılabilir. “Adam acı acı güldü.” cümlesinde ikileme aynı sözcüğün tekrarı ile, “Yalan yanlış sözlerle bizi oyalamışlardı.” cümlesinde yakın anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması ile, “Gece gündüz çalışıyordu.” cümlesinde karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması ile, “Lütfen saçma sapan konuşma.” cümlesinde ikileme biri anlamlı, biri anlamsız sözcüklerin birlikte kullanılması ile oluşmuştur. AD AKTARMASI Benzetme ilgisi kurmadan bir sözün, başka bir sözün yerine kullanılmasına ad aktarması denir. “Seni şirketten aradılar.” cümlesinde “şirket” sözcüğünde ad aktarması vardır. Burada şirkette görevli birinin, örneğin sekreterin araması söz konusudur. Ama cümlede “şirketten” sözü ile genel söylenip, özel anlam anlatılmak istenmiştir. “Ben ortaokulda Akif'i çok okudum.” cümlesinde “Akif” sözü ile Mehmet Akif'in şiirleri kastedilmiştir. “Öğretmen içeri girince sınıf ayağa kalktı.” cümlesinde “sınıf” sözcüğünde ad aktarması vardır. Bu cümlede “sınıf” ile anlatılmak isten “öğrenciler”dir. Dış söylenerek iç kastedilmiştir. “Batı teknolojide bizden ileridir.” “Türkiye sizinle gurur duyuyor.” “Soba yanınca oda ısındı.” cümlelerindeki altı çizili sözcüklerde ad aktarması söz konusudur. ATASÖZÜ Bir deneyimi, birikimi aktarırken değer yargısı oluşturan ve değer yargılarını yaşatan, akılda kalıcı, özlü sözlerdir.Bir toplumun derin manevi, tarihsel ve mitoloji bilgilerini birleştirirler. Bazı özellikleri ise ; - Kalıplaşmış sözlerdir. - Sözlerin yeri değiştirlemez ,başka söz kullanılamaz. - Kısa ve öz olmalıdır. Az sözle çok şey ifade etmelidir. - Genellikle tek cümleden bazen de iki cümleden ibarettir. - Atasözlerinin kimileri doğrudan doğruya öğüt vericidir. - Atasözlerinin mecazi anlamları vardır.Kimisinde ise mecaz yoktur,doğrudan sözlerdir. - Diğer anonim halk edebiyatı ürünlerinde olduğu gibi atasözlerinin de,ilk söyleyeni zamanla unutulmuştur. - Atasözleri ulusların çok değişik dönemlerinde söylenmiş sözlerdir. Bunun için de bazılarının söylenmiş oldukları döneme göre çok doğru sözler olabilmelerine karşın günümüzde ya da gelecekte doğrulukları tartışılabilecektir. Bazı örnekler : * Acı patlıcanı kırağı çalmaz. * Görünen köy kılavuz istemez. * Harman yel ile, düğün el ile olur. * Saç sefadan tırnak cefadan uzar * Yazın başı pişenin,kışın aşı pişer * Zahmetsiz rahmet olmaz. ÖZDEYİŞ (VECİZE) Söyleyeni belli, kısa, anlamlı sözdür. Bireysel ya da toplumsal bir ilke, bir görüş, bir kanıyı en kısa yoldan anlatır. Yaşam deneyimine ve gözleme dayanır. Bazı örnekler: * Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. (Mustafa Kemal ATATÜRK) * Bir ülkenin geleceği o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır. (Albert Einstein) *İyiliğe gücün yetmezse, kötülük etme. (Aristo) *En tehlikeli insanlar yarı deliler ve yarım akıllılardır. (Goethe) *Fenalıkların ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır. (Eflatun) |
<b>SÖZCÜK TÜRLERİ Sözcükler tür bakımından temelde iki ana gruba ve sekiz ayrı türe ayrılır: a. İsim soylu sözcükler: İsim,sıfat,zamir,zarf,edat,bağlaç ve ünlemler b. Fiiler soylu sözcükler: Fiiller İSİM (AD) Varlıkları,kavramları karşılayan sözcüklerdir. İsimlerle,karşıladıkları kavram ve nesneler arasında çok sıkı bir ilgi vardır.Bunlar daima birbirlerini çağrıştır. Örneğin; "kitap" sözü aklımızda hemen varlık olarak "kitap" nesnesini canlandırır ya da bir kitabı gördüğümüzde zihnimize hemen onu karşılayan isim gelir. Kavramlar için ise bu kadar belirgin bir ilişki varlığını söyleyemeyiz. Örneğin "dert" dendiğinde aklımızda bir nesne canlanmaz; ancak bunun insanı sıkıntıya sokan bir durum olduğu zihnimizde belirir. İsim çeşitleri ise şu şekildedir: A. Varlıklara Verilişlerine Göre İsimler 1. CİNS İSİMB. Varlıkların Sayılarına Göre İsimler 1. TEKİL İSİMC. Varlıkların Oluşlarına Göre İsimler 1.SOMUT (MADDE) İSİMD. Yapıları Bakımından İsimler 1. BASİT İSİM</b> |
EKLER ve SÖZCÜK YAPISI I. EKLER Sözcüklerin kök veya gövdelerine gelerek onların cümledeki görevlerini belirleyen, onlara değişik anlamlar katan ya da onlardan yeni sözcükler türeten ses veya ses birleşimlerine ek (takı) denir. Ekler çekim eki ve yapım eki olmak üzere temelde ikiye ayrılır. A. ÇEKİM EKLERİ Çekim ekleri fiil çekim ekleri ve isim çekim ekleri olmak üzere ikiye ayrılır. Fiil çekim eklerini “fiiler” konusunda gördüğümüz için burada sadece isim çekim eklerine değineceğiz. Şimdi isim çekim eklerini anlamlarıyla görelim. İSİM ÇEKİM EKLERİ İsim soylu sözcüklere gelerek onlara cümlede görev ve anlam kazandıran eklerdir. 1. Çokluk Eki Asıl işlevi isimlerin sayı bakımından çokluğunu bildirmektir. "Okullar, evler, insanlar, çiçekler, sular..." Çokluk eki, bu işlevinin dışında eklendiği sözcüğe değişik anlamlar da kazandırır. “Türkler köklü milletlerdendir.” cümlesine “millet” anlamı, “Beş yaşlarında bir çocuğu var.” cümlesine “yaklaşık” anlamı, “Bu akşam Bülent Beyler bize gelecekler.” cümlesine “aile” anlamı, “Akşamları erken yatmayı severim.” cümlesine “her” anlamı katmıştır. 2. Hâl (Durum) Ekleri İsim soylu sözcüklere gelerek onların yüklemle ya da diğer sözcüklerle ilgilerini sağlayan eklerdir. a. - i hâl eki (belirtme hâli) : İsimlere getirilen “-ı, -i, -u, -ü” ekidir. “Ses - i duydum.” “Okul - u bitirdim.” cümlelerinde kullanılan eklerdir. Fiilin neyi etkilediğini gösterir. Fiile sorulan “kimi, neyi” sorularına cevap verir. b. - e hâl eki (yönelme hâli) : İsme getirilen “-a, -e” hâl ekidir. “Okula dün gitmedim.” cümlesinde yer bildirir. “Akşama size geleceğiz.” cümlesinde zaman bildirir; zarf yapar. c. - de hâl eki (bulunma hâli) : İsme getirilen “-da, -de, -ta, -te” ekidir. “Durakta otobüs bekliyor.” cümlesinde yer bildirir. “İki saattir ayakta duruyor.” cümlesinde durum bildirerek zarf yapmış. “Beşte gidelim sinemaya.” cümlesinde zaman bildirerek zarf yapmış. “Onlar sanatın gözde kişileridir.” cümlesinde eklendiği sözcüğün anlamını değiştirmiş ve sıfat yapmış. “-de” hâl eki bu durumda yapım eki olmuştur. “Tarlada adam boyunda mısırlar vardı.” cümlesinde sıfat yapmış ancak yapım eki olmamıştır. d. - den hâli (çıkma durumu) : İsme getirilen “-dan, -den, -tan, -ten” ekidir. “Dükkândan az önce çıktı.” cümlesinde yer bildirmiş. “İzmir'e akşamdan gidelim.” cümlesinde zaman bildirmiş. “Sıradan kitaplar sana bir şey kazandırmaz.” cümlesinde eklendiği sözcüğün anlamını değiştirerek sıfat yapmış ve yapım eki olmuş. “Kitaptan daha iyi dost olur mu?” cümlesinde karşılaştırma bildirmiş. “Hastalandığından okula gelememiş.” cümlesinde neden bildirmiş. e. Yalın hâli : İsimlerin hâl eki almamış şeklidir. İsimler hâl ekleri dışındaki çekim eklerini aldıklarında yalın hâlden çıkmaz. “Çiçek, evler, okulumuz, kitap, ağaç...” 3. Eşitlik Eki İsim soylu sözcüklere gelip onlara değişik anlamlar katan ve anlama bağlı olarak onları sıfat, zarf yapan - ce , -ca (-çe, -ça) ekleridir. “Böyle çocukça davranmamalısın.” (benzerlik) “Ailece tatile gittik.” (topluluk, birlikte) “Benden boyca uzunsun”. (karşılaştırma, bakımından) “Bence sen de haklısın.” (görelik, kanaat) “Masraflarınız şirketimizce karşılanacak.” (tarafından) 4. İyelik Eki Eklendiği ismin bir şahsa ya da nesneye ait olduğunu gösteren ektir. Aitlik ilgisini, kendinden önceki bir sözcüğe ya da söz öbeğine bağlayarak bildirir. Altı şahsa göre çekimlenir. (benim)_____defter - im___-_silgi - m (senin)___-__defter - in___-__silgi - n (onun)______defter - i______-silgi - si (bizim)____--defter - imiz_-_--silgi - miz (sizin)--------defter - iniz------silgi - niz (onların)------defter - leri -----silgi - leri İyelik eklerini benzer eklerle karıştırmamak gerekir. Örneğin iyilik üçüncü tekil kişi eki ile belirtme hâli eki karıştırılabilir. “Ev- i yeni aldık.” (o evi) “Ev- i çok büyükmüş.” (onun evi) Bu iki sözcükte de “-i” eki var. Hangisi iyelik, hangisi hâl anlamak için şu soruyu sorabiliriz: “Kimin evi?” Bu soruyu sorduğumuzda ikinci cümlenin cevap verdiğini ve “Onun evi büyükmüş.” şeklinde söylenebildiğini görüyoruz. Öyleyse “-i” eki ikinci cümlede iyelik eki, birinci cümlede ise “Neyi aldık?” sorusuna cevap verdiğinden “-i” hâl eki olarak kullanılmıştır. Ayrıca “-i” eki almış sözcüğün başına “onun” sözcüğü getirerek de bunu anlayabiliriz. (Onun) “Ev - i yeni aldık.” olmuyor, ama (Onun) “Ev - i çok büyükmüş.” oluyor. Demek ki ikinci cümledeki “-i” eki, iyelik ekidir. 5. İlgi Ekleri İyelik ekiyle çok sıkı biçimde ilgisi olan bir ektir. Eklendiği isme ait olan başka bir sözün varlığını gösterir. Bağlı olduğu isim ilgi ekli isimden sonra gelir. Ben - im = kitabım Sen - in = kitabın O - nun = kitabı Biz - im = kitabımız Siz - in = kitabınız Onlar - ın =kitapları B. YAPIM EKLERİ İsim ve fiillerin kök veya gövdelerine gelerek onlardan başka isim ya da fiil türeten eklerdir. Burada kök sözünü de açıklamakta fayda var. Kök Bir sözcüğün anlamı ve yapısı bozulmadan parçalanamayan en küçük parçasıdır. Köklerde yapım eki bulunmaz, ancak çekim eki bulunabilir. Örneğin; “Ağaçlarımız” sözcüğünde “ağaç”, sözcüğün, anlamlı ve parçalanamayan en küçük parçasıdır. “lar” çokluk ekidir; yani isim çekim ekidir. “-(ı)-mız” eki iyelik ekidir; yani isim çekim ekidir. Öyleyse bu sözcük yapım eki almamıştır, kök hâlindedir. Kökler iki türde bulunur: İsim kökleri ve fiil kökleri. “Baktı” sözcüğündeki kök “bak-” fiil kökü; “tuzluk” sözcüğünün kökü olan “tuz” isim köküdür. Sözcüğün köküyle, ek aldıktan sonraki şekli arasında mutlaka bir anlam ilgisi olmalıdır. “Balıkçılık” kelimesinin ek ve köklerine “balık-çı-lık” şeklinde ayrılır. Yoksa “balık” kelimesi bölünüp de köküne “bal” denemez. Çünkü “bal” kelimesi ile “balık” kelimesi arasında anlamca bağlantı yoktur. Sözcüğün yapım eki aldıktan sonraki durumuna gövde denir. Bir sözcük birden çok yapım eki alabilir. İlk yapım eki köke diğerleri gövdeye eklenir. Çekim Ekiyle Yapım Ekinin Farkları Çekim ekleri eklendiği sözcüğün anlamında bir değişiklik yapmaz; yapım ekleri ise anlamı, köke bağlı olmak şartıyla, değiştirir. Örneğin; “Kitabı aradım.” cümlesindeki “kitaözcüğü “sayfalardan oluşan ve okunan nesne” anlamındadır. “-i” hâl ekini alarak “kitabı” şekline geldiğinde de anlamı değişmemektedir. “Kitapçı aradım.” cümlesinde ise “sayfalardan oluşan ve okunan nesne” olan “kitap” sözcüğü “-cı” yapım ekini alarak bu anlamını yitirmiş, “kitap satılan yer” anlamına gelmiştir. Yani “kitap”la bir anlam ilgisi vardır; ama yeni bir sözcük oluşmuştur. Çekim ekleri bir sözcüğe yapım ekinden sonra eklenir. Yani önce yapım ekleri, sonra çekim ekleri gelir. İstisnaları olsa da bu genel bir kuraldır. Ek ve kök hakkındaki bu genel bilgilerden sonra şimdi eklerin önemlileri üzerinde durabiliriz. 1. İsimden İsim Yapan Ekler İsim kök veya gövdelerine gelerek onlardan yeni isimler türeten eklerdir. Ancak bu sözcükler sıfat, zarf gibi görevlerde de kullanılabilir. “Kiralık ev vardır. “Sulu yemeleri çok sever.” “İşsiz insanlara yardımcı oluyordu.” “Büyüyünce futbolcu olacakmış” “Sınıflara üçer kişi alalım.” 2. İsimden Fiil Yapan Ekler İsim kök veya gövdelerine gelerek onlardan fiil türeten eklerdir. “Bahçedeki çiçekleri suladı.” “Hastamız nihayet düzeldi.” “Arabanın çamurluğu eğrildi.” “Dudağın kanamış.” “Çocuğunu görünce gözleri yaşardı.” “Kulağına ne fısıldadı?” “Bugün çok geciktin” “Sonbaharda yapraklar sararır.” 3. Fiilden İsim Yapan Ekler Fiil kök veya gövdelerine gelerek onlardan isim türeten eklerdir. Bunlar da cümlede sıfat, zarf görevlerinde kullanılabilir. “Otobüs durakları yenileniyor.” “Ders çalışmak için istek gerekir.” “Asırlardır bir yığın dertle uğraşıyoruz.” “Evrenin mayası sevgi değil midir?” “Senin alıngan olduğunu unutmuşum.” “Dalgıçlar batan gemiyi arıyor.” “Okuyucu eserin kalitesini bilir.” “Yazı yazmakta ustalaşmıştı.” “Artık elektriklerde kesinti olmayacak.” “Bu dağlar arsında geçit var mı?” 4. Fiilden Fiil Yapan Ekler Fiil kök veya gövdelerine gelerek onlardan yeni fiiller türeten eklerdir. “Masadan düşen vazo kırıldı.” “Kurşun sesiyle ortalık karıştı.” “İnşaatı iki yılda bitirdi.” “Küçük köpek, konuklara saldırdı.” “Bakkaldan kendine gazete aldırttı.” “Bahçedeki çiçekleri koparmışlar.” “Savcı bütün dosyaları inceletti.” |
<b>İSİM TAMLAMALARI Bir ismin aitlik ilgisi bakımından daha belirli hale gelmesi için başka bir isim tarafından tamlanmasıyla meydana gelen söz öbeğine isim tamlaması denir. Belli kuralar dahilinde en az iki sözcük bir araya gelerek isim tamlamasını oluşturur. İsim tamlamaları "tamlayan ve tamlanan" olmak üzere iki unsurdan oluşur. Tamlayan birinci sözcük, tamlanan ise ikinci sözcüktür.İsim tamlamalarının tamlayanında ilgi, tamlananında ise iyelik eki vardır. 1. BELİRTİLİ İSİM TAMLAMASI</b> |
<b>SIFAT (ÖN AD) İsimleri niteleyen ya da belirten sözcüklere sıfat denir. Sıfatların varlığı isimlere bağlıdır.Bu nedenle sıfatlar tek başına kullanılmaz.Bu açıdan sıfatlar tamlama olarak karşımıza çıkar. "Güzel kitapları hemen alırım." cümlesinde güzel sözcüğü kitap isminin özelliğini belirten bir sıfattır. Burada "kitap" isminden önce gelerek onun özelliğini belirtmiş ve sıfat olmuştur. Bu nedenle bir sözcük yalnız başına sıfat olamaz. Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi mutlaka bir isimle kullanılır. Sıfatlar içinde niteleme ve belirtme sıfatları olmak üzere ikiye ayrılır. A. NİTELEME SIFATLARI Varlıkların yapısal özelliklerini ortaya koyan sıfatlardır. Niteleme sıfatları isimlerin nasıl olduğnu bildirir ve isme sorulan "nasıl" sorusuna cevap verir. "Kimsesiz çocuklara yardım edelim." cümlesindeki "kimsesiz" sözcüğü "çocuklar" ın özelliğini belirtmektedir.Bu cümlede "çocuklar" ismine "nasıl" sorusunu sorduğumuzda "kimsesiz" cevabını almaktayız. "Siyah gözlükler sana yakışmış." cümlesindeki "siyah" sözcüğü gözlüğün yapısal özelliğini anlatan bir sıfattır. Nasıl gözlük? Siyah gözlük. Görüldüğü gibi isme sorulan "nasıl" sorusuna cevap veriyor. Adlaşmış Sıfat Bazen kişinin tam olarak bilinmediği ya da niteliğinin vurgulanmak istendiği durumlarda isim söylenmeyip sıfat, ismin yerine geçirilebilir. Bu tür sözcüklere adlaşmış sıfat denir. Adlaşmış sıfatlar niteleme sıfatlarıyla yapılır. "Akıllı insanlar kendine güvenir." cümlesinde niteleme sıfatı olan "akıllı" sözcüğü, "Akıllılar kendine güvenir." cümlesinde "insanlar" isminin düşmesiyle adlaşmış sıfat olmuştur. B. BELİRTME SIFATLARI Varlıkların diğer varlıklarla ilgileri sonucunda aldığı özellikleri belirten sıfatlardır. Belirtme sıfatları varlıkların geçici özelliklerini belirtir.Belirtme sıfatları kendi arasında dört gruba ayrılır. 1. İŞARET SIFATI İsimleri kesirli olarak belirten sıfatlardır.SIFATLARDA KÜÇÜLTME Sıfat olan sözcüğün anlamında küçültme ya da daralma "-cik,-ce,(-ı)msı,(-ı)mtırak" ekleri ile yapılır. Küçültme sıfatları;bu eklerin getirilmesi ile oluşan sıfatlardır. "Küçük bir evleri vardı." cümlesinde "küçük" sıfattır ve kendinden sonra gelen ismin niteliğini belirtmektedir. "Küçücük evleri vardı." cümlesinde "-cik" eki almış "küçücük" sözcüğü de niteleme sıfatıdır. Buradaki "küçücük" sözcüün "küçük" sözcüğünden farkı, eklendiği ismin anlamında küçültme yapmış olmasıdır. Küçük ev => küçücük ev "Ekmek ayvasının ekşimsi bir tadı vardı." "Üzerine mavimtırak bir ceket giymişti." "Masada kalınca bir kitap duruyordu." Yukarıdaki cümlelerdeki altı çizili sözcükler küçültme sıfatlarıdır. SIFATLARDA PEKİŞTİRME Sıfatlarda pekiştirme, yani anlamın kuvvetlendirilmesi iki şekilde yapılır. * .sıfat olan sözcüğün ünlüye kadarki ilk hecesi alınır, daha sonra "m,p,r,s" harflerinden uygun olanı getirilir. En son da sıfat olan sözcük tekrar yazılır.SIFATLARDA DERECELENDİRME Sıfatlarda derecelendirme "pek, çok, daha, en ..." gibi sözcüklerle yapılır. "Kardeşin onlardan daha akıllı biri." cümlesinde "daha" sözcüğü üstünlük, "En güzel kitap buydu." cümlesinde "en" sözcüğü en üstünlük, Çok güzel çiçekleri vardı." cümlesinde "çok sözcüğü aşırılık anlamı katmıştır.</b>[/color] |
ZARF (BELİRTEÇ) İsimlerin varlıkları ya da kavramları karşılar. Fiillerin ise hareketleri, oluşları karşılar. Varlıkların nasıl belli nitelikleri varsa, fiillerin de belli nitelikleri vardır. İsmin niteliğini bildiren sözcüklere sıfat demiştik. Fiillerin niteliğini bildiren sözcüklere de zarf denir. "Güzel bir kitap okuyorum." cümlesinde "güzel" sözcüğü "kitap" isminin niteliğini bildiriyor, onun nasıl olduğunu açıklıyor. Öyle ise bu sözcük sıfat görevindedir. Aynı sözcük; "Bu kitap daha güzel görünüyordu." cümlesinde "görünmek" fiilinin nasıl olduğunu bildiriyor. İşte bu durumda "güzel" sözü zarftır. Zarflar kendi içinde beşe ayrılarak incelenir: 1. Durum Zarfları Fiilin durumunu yani nasıl yapıldığını bildiren sözcüklerdir. Fiile sorulan "nasıl" sorusuna cevap verir. “Kardeşim, hızlı koşardı.” Bu cümlede "hızlı" sözcüğü "koşmak" eyleminin durumunu anlatmaktadır. Bunu eyleme sorduğumuz "nasıl" sorusu ile bulabiliriz. "Mobilyalar çok yeni görünüyordu." – Nasıl görünüyor? – Yeni görünüyor. "Derdini iyi anlatırsan çözüm bulursun." "Neden çok sessiz konuşuyorsun?" cümlelerinde altı çizili sözler durum bildiren zarflardır. 2. Zaman Zarfı Fiilin yapılma zamanını bildiren sözcüklere zaman zarfı denir. Zaman zarfları fiile sorulan "ne zaman" sorusuna cevap verir. "İzmir'den dün geldim." cümlesinde "dün" sözcüğü, "Bu konuyu akşam konuşalım." cümlesinde "akşam" sözcüğü, "O erken kalkar, geç yatardı." cümlesindeki "erken ve geç" sözcükleri fiile sorulan "ne zaman" sorusuna cevap veren zaman zarflarıdır. 3. Yön Zarfı Fiilin yöneldiği yeri bildiren sözcüklere yön zarfı denir. Yön zarfları ek almadan kullanılır ve fiile sorulan "nereye" sorusuna cevap verir. Bunlar "aşağı, yukarı, içeri, dışarı, ileri, geri, öte, beri" sözcükleri eylemin yönünü belirttiğinde yön zarfı olur. "İsterseniz aşağı inelim." cümlesinde, fiile "Nereye inelim?" diye sorarsak, "aşağı" cevabı gelir. Bu sözcük ek almadan da kullanıldığına göre yön zarfıdır. Eğer cümle, "İsterseniz aşağıya inelim." şeklinde olsaydı, sözcük isim görevinde kullanılmış olacaktı. Çünkü ikinci cümlede sözcük, çekim eki alarak kullanılmıştır. aşağı ==> aşağıya Aşağı inecek misiniz? Öte git de rahatlayalım. Geri gelmeyi düşünüyorlar mı? Beri gel de ne ezdiğine bak. İleri git, sonra tekrar gelirsin. Dışarı çıkarsan üşürsün. İçeri gir de, biraz konuşalım. cümlelerinde altı çizili sözcükler yön zarflarıdır. 4. Miktar Zarfları Fiilleri miktar bakımından sınırlandıran sözcüklerdir. Miktar zarfları diğer zarflardan farklı olarak fiilin, sıfatın, zarfın miktarlarını da bildirir. Miktar zarfları fiile sorulan "ne kadar" sorusuna cevap verir. "İstanbul'da çok gezdiniz mi?" cümlesinde "gezmek" fiiline "ne kadar" sorusunu sorarsak "çok" cevabı gelir. İşte fiilin miktarını bildiren bu sözcük zarftır. Bu tür zarflar sıfata sorulan "ne kadar" sorusuna da cevap verebilir. Örneğin; "Çok güzel bir evi vardı." cümlesinde "ev" isimdir. "Nasıl ev?" diye sorarsak "güzel" sıfatı cevap verir. "Ne kadar güzel?" diye sorarsak "çok" cevabı gelir. İşte sıfatın derecesini bildiren "çok" sözcüğü zarftır. Çünkü burada çok olan güzelliktir. Bu tür zarflar, başka bir zarfın derecesini de bildirebilir. Bu durumda zarfa sorulan "ne kadar" sorusuna cevap verir. "Çok hızlı koşuyor." cümlesinde "koşuyor" fiildir. "Nasıl koşuyor?" diye sorarsak "hızlı" zarfını buluruz. "Ne kadar hızlı?" diye sorduğumuzda ise "çok" cevabı gelir. Zarfın derecesini bildiren bu sözcüğe de zarf diyoruz. “O, bu derse pek çalışmadı.” “Pek sağlam bir ayakkabıya benzemiyor.” “Pek akıllısın sen de!” "Ne kadar" sorusu elbette sadece zarfı buldurmaz. "Fazla mal göz çıkarmaz." cümlesinde altı çizili sözcük "mal" isminin miktarını bildirdiği için sıfattır. Çünkü isimlerin zarfı olmaz. 5. Soru Zarfı Cümlelerde zarfları bulmak için kullandığımız sorular vardı. "Sizi nasıl tanımam?" "Gittiği yerden ne zaman dönecek?" "Ne kadar hızlı yürüyor?" "Neden söz vermesine rağmen gelmiyor?" "Ne konuşup duruyorsun ki?" cümlelerinde altı çizili sözcükler soru zarfıdır. |
<b>ZAMİR (ADIL) İsim olmadıkları halde isim gibi kullanılan,isimlerin yerini tutan kelimelerdir. Zamirler sözcük ve ek durumunda olmak üzere ikiye ayrılır. A. Sözcük Halindeki Zamirler 1- Kişi Zamirleri 2- İşaret Zamirleri 3- Belgisiz Zamirler 4- Soru Zamirleri B. Ek Halindeki Zamirler 1- İlgi Zamiri 2- İyelik Zamiri A. SÖZCÜK HÂLİNDEKİ ZAMİRLER Sözcük durumundaki adıllar da kendi aralarında şahıs, gösterme, belgisiz ve soru olmak üzere dörde ayrılır. 1. Şahıs (Kişi) ZamirleriB. EK DURUMUNDAKİ ZAMİRLER 1. İyelik Zamirleri</b> |
FİİLLER (EYLEMLER) Bir oluşu, bir durumu veya bir kılışı kip ve kişiye bağlayarak anlatan sözcüklere denir. Pratik olarak ismi fiilden ayırmak için –me, -ma olumsuzluk ekini ya da –mak ,-mek mastar ekini kullanırız.Eğer bir kelimenin sonuna –ma ,-me olumsuzluk ekini ya da –mak ,-mek mastar ekini getirebiliyorsak o kelime fiil demektir.Getiremiyorsak o kelime isim soylu bir kelimedir. Geldi--------- gelmedi ,gelmek Oturmuş------ oturmamış, oturmak Söylüyorum---------- söylemiyorum, söylemek Yukarıdaki kelimelere –ma,-me ve –mak,-mek getirebilmekteyiz. Öyleyse bu kelimeler fiildir. Kitap--------- kitapma , kitapmak Yukarıdaki ‘kitap’ sözcüğüne ise bu ekleri getiremiyoruz.Öyleyse bu kelime isimdir. Fiiller, anlattıkları hareketin niteliğine göre değişik özellikler gösterir.Bunları üç grupta inceleyebiliriz: a) Kılış fiilleri b) Durum fiilleri c) Oluş fiilleri. Bunları birbirinden ayırt etmek için pratik olarak şu bilgiyi kullanabiliriz.: - Eğer bir fiil geçişli ise (yani ‘neyi’, ‘kimi’ sorularını sorabiliyorsak) kılış fiilidir. Kırmak ,atmak , dikmek, içmek, ezmek,delmek,yolmak,dizmek…. Görüldüğü gibi yukarıdaki fiillere "neyi kırmak?, neyi atmak…" sorularını yöneltebiliyoruz. Öyleyse bu fiiller geçişlidir ve geçişli olduğu için de kılış fiilidir. - Fiil, öznenin kendi iradesi dışında geçirdiği değişimi anlatıyorsa ve bir hareket bildirmiyorsa o fiil oluş fiilidir. Sararmak ,Yaşlanmak,Uzamak, Paslanmak,büyümek,solmak,acıkmak… Görüldüğü gibi yukarıdaki fiiller geçişli olmadığı için kılış fiili olamaz.Bir hareket olmadığı için ve eylem öznenin kendi isteği dışında gerçekleştiği için bu fiiller oluş fiilidir. - Fiil, öznenin kendi iradesinde yani kendi isteği ile gerçekleşiyorsa ve fiil bir hareket ifade ediyorsa o fiil durum fiilidir. Yürümek, oturmak, gitmek, çıkmak,ağlamak… Görüldüğü gibi yukarıdaki fiiller , bir hareket bildirmektedir ve bu hareket kişinin kendi isteğiyle gerçekleşmektedir bu yüzden yukarıdaki fiiller durum fiilleridir. Not: Durum fiilleri de oluş fiilleri de geçişsiz fiillerdir. |
http://img481.imageshack.us/img481/5708/fiilatspf8.jpg Fiilin cümlede nesne ve özne ile olan ilgisine fiilin çatısı denir. Bu ilgiden dolayı fiil çatısı nesnelerine göre ve öznelerine göre olmak üzere ikiye ayrılır. 1) Nesne Alıp Almamalarına Göre Fiillerde Çatı Nesne, yüklemin bildirdiği eylemden etkilenen varlıktır. Türkçe'de bazı cümlelerde nesne bulunabildiği halde bazı cümlelerde nesne bulunması mümkün değildir. Bunun için de nesne alıp almamalarına göre fiiller ikiye ayrılır:
2) Öznelerine Göre Fiillerde Çatı Özne, cümlede yüklemin bildirdiği, belirttiği işi yapan veya bir oluşa konu olan öğedir. Öznelerine göre fiilin çatısı etken, edilgen, dönüşlü, işteş ve ettirgen olmak üzere beşe ayrılır: a) Etken fiiller: Çatı eki almamış, gerçek öznesi belli olan fiillere etken fiil denir. Etken fiillerin öznesi yapıcı olduğundan fiil doğrudan doğruya öznenin yaptığı işi anlatır.http://img474.imageshack.us/img474/907/fiilrnek2af2.jpghttp://img474.imageshack.us/img474/1190/fiilrnekjb5.jpg Örneklerde görüldüğü gibi geçişsiz edilgen fiillerin ancak üçüncü tekil kişileri kullanılır. |
<b> FİİLLERDE KİP Fiillerin, zaman ve anlam özelliklerine göre, türlü eklerle biçimlenmelerine kip denir. Fiil kipleri iki çeşittir: Bildirme (haber) kipleri ve dilek (isteme) kipleri. 1. Bildirme (haber) kipleri http://img474.imageshack.us/img474/6...kipleribm8.jpg a) Görülen geçmiş zaman kipi: Fiil kök ya da gövdelerine -di (-dı, -du, -dü) eki getirilerek yapılır: gel-di, al-dı, bul-du, gör-dü... Bu kip, geçmişte gerçekleşmiş; fakat örülen, bilinen bir eylemi anlatmak için kullanılır.2. Dilek(tasarlanma)kipleri http://img474.imageshack.us/img474/9...kiplerifc7.jpg Bu kipler, fiilin bildirdiği işe, oluşa ve harekete dilek, istek, gereklik ya da emir anlamı katar. Dilek kipleri şunlardır: a) Dilek-şart (koşul) kipi: Dilek anlamı taşıyan bu kip fiilin kök ya da gövdesine -se, -sa eki getirilerek yapılır: gel-se, al-sa, bil-se, anla-sa...FİİLLERDE ZAMAN Fiillerin bildirdiği temel anlamlardan biride zamandır. Türkçe'de: 1) Eylemin yapılıp bittiğini haber veren geçmiş zaman; 2) Eylemin yapılmakta olup devam ettiğini bildiren şimdiki zaman; 3) Eylemin gelecekte yapılacağını bildiren gelecek zaman olmak üzere üç ana zaman vardır. Fiillerin bildirdiği zaman, basit ve birleşik zaman olmak üzere ikiye ayrılır: 1) Basit zamanlar a) Görülen geçmiş zaman, (-di): gel-di-mBasit Zamanlı Bir Fiilin Yapısı http://img474.imageshack.us/img474/4...ilinyaprv0.jpg 2) Birleşik zamanlar a) Hikâye birleşik zamanı, (-di): gel-di-y-di-mYukarıdaki fiillerin açık şekli geldi idim, geliyor imişim ve gelmiş isem'dir. Birleşik Zamanlı Bir Fiilin Yapısı http://img107.imageshack.us/img107/3...305fiilhw0.jpg Yazmak fiilinin şimdiki zamanın şartına göre çekimi: yaz-ı-yor-sa-m yaz-ı-yor-sa-n yaz-ı-yor-sa- yaz-ı-yor-sa-k yaz-ı-yor-sa-nız yaz-ı-yor-lar-sa</b> |
EK-FİİL Ek-fiil, isim soylu kelimelerin sonuna gelerek onların yüklem olmasını sağlayan ya da basit zamanlı fiillerin sonuna gelerek bu fiilleri birleşik zamanlı fiile dönüştüren ek hâlindeki fiildir. "imek" fiilinin ek olarak kullanımıdır. •Genellikle bitişik yazılır. •Ek-fiilin dört kipi vardır. http://img79.imageshack.us/img79/4274/ekfiiltn4.jpg 1- Geniş Zaman İsim soylu kelimelere kişi ekleri getirilerek yapılır. Bunlar geniş zaman eklerinin yerini tutar. Üçüncü kişilere "-dir" eki getirilir. "öğretmenim, öğretmensin,öğretmen(dir), öğretmeniz, öğretmensiniz, öğretmendirler/ öğretmenlerdir" Olumsuzu "değil" kelimesi getirilerek yapılır: "yorgun değilim, yorgun değilsin, yorgun değil, yorgun değiliz, yorgun değilsiniz, yorgun değiller" "Öğretmenim yurtdışına gitti." cümlesinde "öğretmen" kelimesi iyelik eki almıştır. "Ben Kadıköy'de öğretmenim." cümlesinde ek-fiil almış ve yüklem olmuştur. Üstümüze doğan bir güneşsin sen. Her taraf bugün bir başka güzel(dir). Uyarı: Ek-fiilin en zor anlaşılan ve karıştırılan kipi şimdiki zaman kipidir. 2- Görülen Geçmiş Zaman Ek-fiilin görülen (bilinen) geçmiş zaman çekimi, kavramların ve varlıkların bilinen geçmişteki durumuna şahit olunduğunu gösterir. "sevinçli idim, sevinçli idin, sevinçli idi, sevinçli idik, sevinçli idiniz, sevinçli idiler" "sevinçli değildim, sevinçli değildin, sevinçli değildi, sevinçli değildik, sevinçli değildiniz, sevinçli değildiler (değillerdi)" Uyarı: ek-fiilin üçüncü çoğul şekli iki türlü de çekilir: sevinçli değildiler (değillerdi)" Bir güzelin hayranıydım. Dün daha heyecanlıydın. Dayım çok merhametli biriydi. 3- Öğrenilen Geçmiş Zaman Ek-fiilin öğrenilen (duyulan) geçmiş zaman çekimi, kavramların ve varlıkların öğrenilen geçmişteki durumunun başkasından duyulduğunu anlatır. "küçük imişim, küçük imişsin, küçük imiş, küçük imişiz, küçük imişsiniz, küçük imişler" Genellikle bitişik yazılır, burada ek-fiil daha iyi görülsün diye ayrı yazılmıştır. "küçük değilmişim, küçük değilmişsin, küçük değilmiş, küçük değilmişiiz küçük değilmişsiniz küçük değilmişler (değillermiş)" "Suçlanan sadece benmişim." "Meğer sen ne çalışkanmışsın." "Adam yirmi yıldır evine hasretmiş." "Ben iyi bir okurum." Ek-fiilin geniş zamanı Hep iyi kitaplar okurum. Geniş zaman 1. tekil şahıs eki "Benim okurum anlayışlıdır." İyelik eki Uyarı: Yukarıdaki cümlelerde "-um" ekinin farklı üç görevde kullanıldığını görüyoruz. Aralarındaki farkı kavradıysa ek-fiil konusunu öğrenmişiz demektir. 4- Şart Kipi İsimler -se eki alarak dilek-şart bildirdiklerinde ek-fiil almış olurlar. Diğer ek-fiil ekleri ismi yüklem yaptığı halde şart kipi ismi yüklem yapmaz. Devamında isim veya fiil mutlaka bir yüklem bulunur. Sadece eksiltili cümlelerde yüklemi olmayabilir. "memnunsam, memnunsan, memnunsa, memnunsak, memnunsanız, memnunlarsa" olumsuzunda ise ek-fiil "değil" kelimesinden sonra gelir. "memnun değilsem, memnun değilsen, memnun değilse, memnun değilsek, memnun değilseniz, memnun değillerse" http://img474.imageshack.us/img474/3...ekekimizs6.jpg |
EDAT (İLGEÇ) Kendi başına bir anlamı olmayan, diğer söz ve söz öbekleriyle kullanıldığında anlam kazanan sözcüklerdir. Kimi edatlar cümlede tek başına kullanılıyor olsa bile, anlamlı olması ancak cümle içinde kullanılmasına bağlıdır. "İçin, kadar, göre, doğru, sonra, dolayı, beri, gibi, yalnız, ile…" belli başlı edatlardır. Edatlar, sözcük türü olarak bağlaçlara yakın olduğundan bazen onlarla karıştırılabilir. Önce karışan edatlardan başlayarak önemli olanları inceleyelim. Edat olarak cümlede değişik anlamlar verecek biçimde kullanılır. Daha çok kendinden önceki sözcüğe eklenerek "- le, - la" biçiminde görülür. "Almanya'ya uçak ile gidecekmiş." cümlesinde araç bildirir. "Yarın arkadaşlar ile balığa gideceğiz." cümlesinde birliktelik bildirir. "Davranışının doğru olmadığını güzellikle anlat." cümlesinde durum bildirir. Burada "ile"nin edat ve bağlaç oluşu arasındaki ayrımı da belirtelim. Cümlede "ile" sözünün olduğu yere "ve" sözünü koyduğumuzda anlam bozukluğu oluyorsa "ile" edat; olmuyorsa bağlaçtır. "Ben öykü ile şiiri çok severim." cümlesinde "ile" bağlaçtır. Çünkü bu cümlede "öykü - şiir" sözcüklerini birbirine bağlamıştır. Ayrıca bu cümlede "ile" yerine "ve" sözcüğü getirilebilir: "Ben öykü ve şiiri çok severim." Ama; "Ben yıllardır öykü ile uğraştım." cümlesinde "ile" sözcüğü yerine "ve" getiremeyiz: "Ben yıllardır öykü ve uğraşırım." Görüldüğü gibi "ile" yerine "ve" getirilemiyor. Demek ki bu cümlede "ile" edattır. Bunların dışındaki edatları cümlelerle gösterelim. "Buz gibi limonatayı içiverdi." "Bu hediye etmek için mi aldın?" "Aslında onun kadar çalışmadım." "Sabaha doğru eve varabildi." "Şimdiye dek hiçbir konuda başarılı olamadın." "O günden sonra Ayhan ile hiç görüşmedim." cümlelerindeki altı çizili sözcükler edattır. |
<b>BAĞLAÇLAR Kendi başına bir anlamı olmayan, cümlede eş görevli söz ya da söz öbeklerini hatta cümleleri birbirine bağlayan sözcüklerdir. Bağlaçlar edatlardan farklı olarak cümle içinde bağladıkları sözlerin görevlerinde herhangi bir değişme yapmazlar, cümleden çıkarıldıklarında anlamda değişme olsa bile bozulma olmaz. 1. “İLE” - “VE” BAĞLAÇLARI</b> |
ÜNLEM Yalnız başına anlamı olmayan, cümle içinde, sevinme, korku, özlem, kızma gibi duyguları anlatan ya da seslenme bildiren sözcüklere ünlem denir. Ünlemlerin cümledeki söyleyişe göre anlam kazanır. "A, kim gelmiş?" "Yazık, çocuk hasta olmuş!" "Eyvah, çantam otobüste kaldı!" "Tüh, yine yanlış yaptım!" cümlelerindeki altı çizili kısımlar ünlemdir. <b>CÜMLE (TÜMCE) Cümle veya tümce, çoğunlukla özne, tümleç ve yüklemden meydana gelen; bir ifade, soru, ünlem veya emiri dile getiren; kendi başına anlamlı kelimeler dizisidir. Arapça cumle kökünden gelir. Bazen yan cümleciklerle anlamı pekiştirilir veya genişletilir. KELİME GRUPLARI İSİM-FİİL GRUBU</b> |
<b>CÜMLENİN ÖĞELERİ 1- YÜKLEM : Cümlede işi, hareketi, yargıyı, bildiren çekimli unsura denir. Not :Bir cümle birden çok öğeden oluşabileceği gibi tek bir yüklemden de oluşabilir. * Düşünüyorum (Cümle) * Güzeldi. ( Cümle ) Not: Yüklem genlikle cümlenin sonunda bulunur; ancak günlük konuşmalarda, atasözlerinde ve şiirde yüklemin yeri değişebilir. *Gel çabuk buraya! *Sakla samanı gelir zamanı . *İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı Not: Her sözcük ya da sözcük gurubundan yüklem yapılabilir. *Gecenin yalnızlığında sadece seni düşünürüm. (fiil) *Kasaba halkı meydanda toplanmıştı.(fiil) *Yaşadığımız günler tıpkı bir rüzgar gibiydi.(edat) *Bu olayların suçlusu odur. (zamir) *Sabah uyandığında gözleri ışıl ışıldı.(ikileme) *Konuşmalarına ister istemez kulak misafiri oldum. (deyim) *Odayı süsleyen şey rengarenk çiçeklerdir. (sıfat) 2.ÖZNE Yüklemin bildirdiği işi, hareketi yapan veya yargının gerçekleşmesine araç olan unsura denir. Not: Özneyi bulmak için yükleme kim, ne soruları sorulur Yüklemi isim olan cümlelerde ise olan kim, olan ne soruları sorulur. *Seyirciler fotoğraf sergisini çok beğendi. *Ailece bulmaca çözmeye meraklıdırlar. *Güzel gözler tül ardından görünsün. *Coşkun nehirler gibi ağlamak istiyorum. *Ben bu yüzden yalnızlığa hasretim . Not: Yüklemi edilgen fiillerle kurulan cümlelerin gerçek öznesi yoktur. *Yemekten sonra erkenden yatıldı. *Okula kadar yüründü. *Kahvaltıda çaylar içildi. *Akşam geç saate kadar derse çalışıldı. Üç çeşit özne vardır: A.Gerçek Özne: Yüklemin bildirdiği işi hareketi bizzat kendisi yapan öznedir. Cümlede iki şekilde gösterilir: 1)Acık Özne:B)Sözde Özne: Yüklemi edilgen çatılı cümlelerde,aslında nesne olan öge özne olarak kullanılır. *Ağaçtaki meyveleri topladı. *Ağaçtaki meyveler toplan. *Öğrenciler bütün sınıfı temizledi. *Bütün sınıf temizlendi. *Hep bir ağızdan ilahiler okunuyor. *Düğün için yemekler yapıldı C)Örtülü Özne Yüklemi edilen çatılı cümlelerde bazen “—ce, tarafından, nedeniyle,…”gibi sözcükler kullanılarak işi bizzat yapan varlığa da yer verilebilir. *Yolcu otobüsleri belediyemizce hizmete açıldı. *Yarışma halk tarafından çok beğenildi *Kar nedeniyle yollar kapandı. NOT: Her sözcük ya da sözcük grubu özne olabilir. *Geçen gün evin duvarı yıkılmıştı. (isim tamlaması) *Bahçesinde okyanuslar yetişiyordu. (isim) *Derdini söylemeyen derman bulamaz. (sıfat fiil) *Sana bakmak suya bakmaktır. (isim fiil) *Okumak zihni dinlendirir. (isim fiil) *Çoluk çocuk otobüse dolmuştu. (ekeylem) *Yağmurlu havalar yarından sonra ülkeyi terk edecek. (sıfat) *Kimse seni benim kadar düşünmez. (zamir) 3)NESNE Öznenin yaptığı işten, hareketten etkilenen unsurdur Uyarı :isim cümlelerinde yüklemi edilgen çatılı cümlelerde ve geçişsiz fiillerde nesne yoktur. Nesneler ek alıp almamasına göre ikiye ayrılır. a)Belirtisiz Nesne4.ZARF TÜMLECİ Yer yön sebep miktar durum ve zaman bildirerek yüklemi açıklayan unsurdur. Zarf tümlecini bulmak için yükleme, nasıl, niçin, neden, ne kadar, ne zaman, kim tarafından ne tarafından, soruları sorulur. *Dostluklar ömür boyu sürünce güzeldir. *Yüreğimdeki yara gittikçe büyüyor. *Güneş her doğduğunda yalnızlık başına vurduğunda beni hatırla. *Trabzanlara yaslanıp şarkı söylüyor bir kadın. *Kırgın kırgın yüzüme bakma Rosa. UYARI:Yön isimleri yalın halde zarf tümleci olurlar.Belirtme durum eki (-i) alırsa belirtilinesne,-e/-de/-den,hal ekini alırsa dolaylı tümleç olur. * Hizmetçi,içeriyi iyice süpürsün. * Adam yavaşça içeri girdi. * Bir süre sonra içeriden bir ses geldi. 5)DOLAYLI TÜMLEÇ Yönelme,bulunma ve çıkma bildirerek cümlenin anlamını tamamlayan unsura denir. NOT: Dolaylı tümleç olan öğe mutlaka –e/-de/-den hal eklerinden birini alır. *Buluşma yerine hemen gelmiş. *Senin kirpiklerinde bir damla oldu akşam. *Ağlamayan çocuğa meme verilmez. *Bir havuz kenarında yan yana oturmuşuz. *Eskicinin sesi sokağın başından duyuluyordu. *Askerler kuyunun ağzına birikmişti. *Bu gazeteci yazılarında gerçeklerden hiç sapmaz. *İhtiyar,bütün mirasını karısına bırakmıştı. NOT: Dolaylı tümleci bulmak için yükleme; “kime,kimde,kimden,nereye,nerede,nereden” sorusu sorulur. UYARI:-e/-den hal eki “için” edatı görevinde kullanılıyorsa ya da sebep bildiriyorsa zarf tümleci kurar. -de/-den hal ekleri zaman bildiren sözcüklerin üzerine gelirse zarf tümleci olur. *Korkudan kızın dili tutulmuştu. *Babasıyla kavga ettiğinden eve uğramıyor. *Birazdan hava kararacak. *Yaz akşamlarında yıldızları seyrederdik. *Denize yüzmeye gidiyorum. *Ailesine yürekten bağlıydı. 6)EDAT TÜMLECİ Bazı edatlarla öbekleşerek cümleyi “amaç, araç, birliktelik, özgülük, karşılaştırma,…” gibi anlamlarla açıklayan unsurdur. *Çalışmak için yurt dışına gitmiş.(amaç) e.t. *Kadın oğlunu bulabilmek için gazeteye ilan vermiş.(amaç) e.t. *Bu tatlıyı senin için ayırdım.(aitlik,özgülük) e.t. *Yağmur yağdığı için baraj taşmış.(zarf tüm.,sebep) *Yaralıyı hastaneye ambulansla götürmüşler.(araç) *Adam öfkeyle yüzüme baktı.(zarf tüm. durum) *Ali,arkadaşlarına göre derse daha çok çalışıyor.(karşılaştırma) *Bana göre bu iş olmaz.(görüş) *Direğe karşı on adım yürüdü.(zarf tüm. yön) *Sen bile doğum günümü kutlamadın. e.t. NOT: “İçin” edatı kendinden önceki sözcükle birlikte neden-sonuç ilgisi kurarsa zarf tümleci,“ile” edatı durum ilgisi kurarsa zarf tümleci, “karşı” edatı yön ilgisi kurarsa zarf tümleci olur. CÜMLEDE VURGU Türkçede cümle vurgusu yüklem üzerindedir.Bu nedenle hangi öğe daha çok vurgulanmak isteniyorsa yükleme yaklaştırılır. *Arkadaşları onu kapıda bekliyormuş.(D.T.) *Arkadaşları kapıda onu bekliyormuş.(Nesne) *Kapıda onu arkadaşları bekliyormuş.(Özne) UYARI:Cümlede “mi” soru edatı varsa bu edattan önce gelen öğe vurgulanmıştır. *Bu akşam siz İstanbul’a mı gideceksiniz? (d.t.) *Bu akşam siz mi İstanbul’a gideceksiniz? (ö.) *Bu akşam mı siz İstanbul’a gideceksiniz? (z.t.) *Bu akşam siz İstanbul’a gidecek misiniz?(y.) NOT: Cümlede soru sözcükleri varsa soruya verilecek cevap olan öğe vurgulanmıştır. *Masamdaki kalemleri kim almış? ---Ayşe.(Özne) *Bu saatte nereden geliyorsun? ---Okuldan.(Dolaylı tümleç) *Bahçeden ne kopardın? ---Elma.(Nesne) </b> |
CÜMLENİN ÖĞELERİYLE İLGİLİ GENEL ÖZELLİKLER 1) Hiçbir öğe sözcük sayısıyla sınırlı değildir.Bir öğe,bir tek sözcükten oluşabildiği gibi birden çok sözcükten de oluşabilir. "O , dün, bize, babasıyla geldi." -Ö.- Z.T.- D.T.--- E.T. -----Y. 2) Cümlede özne,nesne,dolaylı tümleç ve zarf tümleci açıklayıcısıyla birlikte kullanılabilir. "Bir yıl kalacağım bu ili ---Siirt’i, ----çok özleyeceğim." -----B.li n. -------------Açıklayıcı. "Çocuk;sevinçle,etekleri zil çalarak,telefona koştu." ---------Z.T. ------Açıklayıcısı 3)Bir cümlede birden fazla özne,dolaylı tümleç, nesne, zarf tümleci ortak bir yükleme bağlanabilir. "Annesini,babasını,akrabalarını ve bütün arkadaşlarını görmek istiyordu." "Evde,okulda,sitede,her yerde aynı konu konuşuluyordu." 4)Öğelere ayırmada tamlamalar, deyimler ve bileşik fiiller bölünmez. "O her zaman ince eleyip sık dokurdu" (yüklem,deyimden oluşmuş) ---------------------yüklem 5)Hitaplar,ünlemler ve bağlaçlar;öğe dışı sözcüklerdir. (Bağımsız tümleçlerdir) "Arkadaşlar, beni dinler misiniz?" "Geleceğiz; fakat çok kalmayacağız." "Eyvah,çocuk düştü." 6)Şiir dizeleri ya da devrik söyleyişler,kurallı cümle biçimine çevrilirse daha kolay bulunur. *Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet, *Hürriyet, hür yaşamış bayrağımın hakkıdır. ----ö.---------yüklem 7)Soru cümleleri değişik öğeleri buldurmayı amaçlayabilir. Sorulara verilecek cevaplar hangi öğeyi oluşturuyorsa, soru cümlesi o öğeyi buldurmaya yöneliktir. "Kimi seviyorsun?" --Seni (Seni seviyorum) (Soru nesneyi buldurmaya yönelik.) "Kim yapmış?" -Babam (Babam yapmış) (Soru özneyi buldurmaya yönelik) "Nereye gidiyorsun?" -Okula (Okula gidiyorum) (Soru d.t.’yi buldurmaya yönelik) "Ne zaman geldin?" -Dün (Dün geldim) (Soru z.t.’yi buldurmaya yönelik) "Kırılan neydi?" -Bardaktı (Kırılan bardaktı) (Soru yüklemi buldurmaya yönelik) 8) “-mi” edatıyla oluşturulan soru cümlelerinde “-mi” hangi öğeden sonra gelmişse soru o öğeyi buldurmaya yöneliktir. "Bugün bize gelecek misin?"(Soru yüklemi buldurmaya yönelik) "Bugün bize mi geleceksin?"(Soru D.T.’yi buldurmaya yönelik) "Bugün mü bize geleceksin?"(Soru Z.T.’yi buldurmaya yönelik) "Sen mi bugün bize geleceksin?"(Soru özneyi buldurmaya yönelik) 9)Bir cümlede vurgulanan öğe, yüklemden hemen önce gelen öğedir. "Çocuklar,sevgiyle beslenir."(Edat tümleci vurgulu) "Cömert olmadan önce doğru olmayı bil."(B.li n. vurgulu) |
CÜMLENİN ÖĞELERİNİ BULURKEN GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI GEREKEN HUSUSLAR Bir duyguyu, bir düşünceyi, bir isteği, bir hareketi, bir durumu tam olarak bir yargı halinde anlatan kelime veya kelime gruplarına cümle denir. Cümlenin olabilmesi için bir çekimli isim veya fiili olması gerekir. “Git.”, “Öğretmenim.” Tek bir kelime oldukları halde özne ve yüklemden meydana geldikleri ve yargı bildirdikleri için cümledir. “Türk atlarının geçtiği yoldan” kelime grubu ise dört kelimeden oluştuğu halde yargı içermediği için cümle sayılmaz. Sonuna “gittik” şeklinde çekimli bir fiil getirilirse cümle olur. Cümlenin öğeleri bulunurken göz önünde bulundurulması gereken hususlar şunlardır: 1- Cümlenin temel öğeleri yüklem ve öznedir. Şayet bu öğeler yoksa o kelime grubu cümle değildir. Bu sebeple edilgen çatılı cümlelerde “Cam kırıldı.” örneğinde olduğu gibi “cam” nesne (eylemden etkilenen varlık) olduğu halde cümlenin temel öğelerinden özne bulunmadığı için özne kabul edilir ve bu tip özneler “sözde özne” olarak nitelendirilir. Şayet cümle “Cam top oynayan çocuklar tarafından kırıldı.”şeklinde olursa fiilin çatısı edilgen olduğu için kırma eylemini çocukların yaptığı söylendiği halde “top oynayan çocuklar tarafından” özne değildir; bu tür öğeler zarf tümlecidir. Bazı dil bilgisi kitaplarında bu tip öznelerden "örtülü özne" diye bahsedilmektedir. Sözde özne dışında gerçek ve gizli olmak üzere iki özne çeşidi daha vardır. Gizli özne yüklemin sonundaki şahıs ekinden hareketle bulunur. 2- Öğeler bulunurken önce yüklem, ikinci olarak özne bulunur. Daha sonra cümlede anlatılanlara göre yardımcı öğelerden nesne, dolaylı tümleç ve zarf tümleci bulunur. Yardımcı öğelerin bulunmasında herhangi bir sıra söz konusu değildir. Ama genel olarak nesne, dolaylı tümleç ve zarf tümleci şeklinde bir sıralama uygulanmaktadır. Yüklem ve öznenin bulunma sırasına uyulmadığı zaman hata yapma ihtimali artar. 3- Öğeleri bulurken hangi soruların yöneltileceği iyi bilinmelidir. Özne ve belirtisiz nesne “ne, kim”, belirtili nesne “neyi, kimi”, dolaylı tümleç “nereye, nerede, nereden; kime, kimde, kimden; neye, neyde, neyden ...”, zarf tümleci ise “nasıl, niçin, neden, ne zaman, ne kadar, neyle, ne şekilde, ne biçim, ne gibi, kimle, neyle ...” soruları sorularak bulunur. 4- Özne ve belirtisiz nesne yalın halde, belirtili nesne belirtme (-i), dolaylı tümleç ise yönelme (-e), bulunma (-de) ve uzaklaşma (-den) hallerinde bulunur. Fakat bazı durumlarda zarf tümleçleri de –e, -de, -den hal eklerini alabilirler. Öğelerin hangi ekleri aldıklarını bilmek büyük kolaylık sağlamakta ve birçok yanlışı engellemektedir. Özne eylemi yapanı, nesne eylemden etkileneni, dolaylı tümleç olayın geçtiği yeri ve zarf tümleci de eylemin hangi şartlarda, nasıl, ne zaman meydana geldiğini bildirir. 5- Yüklem bulunduktan sonra yükleme “ne” veya “kim” sorularak özne bulunur. Diğer öğeleri bulurken soruları özne ile yükleme birlikte sormak gerekir. Sadece yükleme sorulursa özneyi belirtisiz nesne ile karıştırma söz konusu olabilir. Bunları birbirine karıştırmamak için yüklemin belirttiği işi yapanın özne, yapılan işten etkilenenin de nesne olduğunu göz önünde bulundurmalıyız. 6- Öğeleri doğru olarak tespit edebilmemiz için kelime grupları, ismin hal ekleri, fiil çatısı, fiil çekimleri, fiilimsiler, birleşik fiil, ek-fiil, cümle çeşitleri gibi dil bilgisinin diğer konuları hakkında bilgi sahibi olmamız gerekir. 7- İsim cümlelerinde nesne bulunmaz. “Bu konuyu arkadaşların bilmemektedir.” cümlesinin yüklemi isim olduğu halde nesne almıştır. Yüklemi isim-fiil olan bu gibi cümlelerde nesne bulunabilir. “İlkbaharda havalar çok güzeldi.” bir isim cümlesidir, bu yüzden “güzel olan ne?” sorusuna cevap olarak verilen “havalar” öznedir. 8- İsim cümlelerinin öğelerini bulurken yüklemin çok sayıda kelimeden meydana gelebileceğini unutmamalıyız. Fiil cümlelerinin yüklemi birkaç kelimeden oluşurken isim cümlelerinde durum farklı olabilir. “Ali sınıfın en arka sırasında oturan neşeli bir öğrencidir.” cümlesinin yüklemi “en arka sırasında oturan neşeli bir öğrencidir.” kelime grubudur. Fiil cümlesinde yükleme “nasıl” sorusunu sorarsak zarf tümlecini buluruz. Buradaki cümlenin yüklemini “öğrencidir” sanarak “Ali nasıl öğrencidir?” diye bir soru sorsak “en arka sırasında oturan neşeli bir öğrencidir.” cevabını alırız. Oysa burada sıfat tamlamasının ismine soru yöneltilmiş ve sıfat grubu zarf sanılmıştır. 9- Kelime grupları öğeler bulunurken asla parçalanmaz. Aynı şekilde birleşik fiiller de bölünmez. 10- Türkçe’de cümlenin öğeleri arasında bir de edat tümlecinin varlığından söz edilir. Türü ne olursa olsun fiili niteleyen kelime veya kelime grubu cümlede zarf tümleci olarak kabul edilir. “Kitabı sizin için aldım.” cümlesindeki “sizin için” edat grubudur. ÖSS’de bu kelime grubunun cümlenin hangi öğesi olduğu sorulur ve seçenekler arasında edat tümleci de varsa tabii ki edat tümleci sayılır; ama genellikle ÖSS’de bu tip tartışmalı konular sorulmaz ya da seçenekler arasında edat tümleci verilmez. 11- Cümleden çıkarıldığı zaman anlamda bir bozukluk meydana getirmeyen kelime veya kelime gruplarına arasöz/aracümle denir. Cümlenin öğeleri bulunurken bu tip kelime ve kelime grupları cümle dışı unsur sayılır. “Kitap okuyanlardan biri, emekli öğretmen Zeki Bey, ağır ağır, yerinden kalktı.” cümlesinde “emekli öğretmen Zeki Bey” arasözdür. “Kitap okuyanlardan biri” öğesinin açıklayıcısıdır. Arasöz/aracümlelerin başında ve sonunda virgül veya tire (kısa çizgi) vardır. 12- Hitaplar da cümle dışı unsurdur. “Ey Türk geçliği! Birinci vazifen Türk istiklâl ve cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” cümlesinin öznesi “Ey Türk geçliği!” değil, “birinci vazifen”dir. 13- Bir başka cümle dışı unsur iki cümleyi birbirine bağlayan bağlaçlardır. “Çok anlattım ama dinletemedim” cümlesinde “ama” bağlacı cümle dışı unsurdur. Nesne, özne, dolaylı tümleç ve zarf tümleçlerini birbirine bağlayan bağlaçlar cümle dışı unsur değildir. 14- Öğeleri ayrılmış bir cümlenin unsurlarını kolayca bulabilirsiniz. Bu da öğelere doğru ayırmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. 15- Özellikle şiirlerde mısralarda önce kaç cümle olduğunu tespit etmek gerekir. Yüklem sayısı kadar cümle olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. 16- Şiirlerde unsurları ayrılan gruplar aynı öğe sayılır. 17- Devrik cümleler, kurallı cümle haline getirildikten sonra öğeleri daha kolay bulunur. Soru cümlelerinin öğeleri cevap cümlesine çevrildikten sonra daha sağlıklı bulunur. 18- Türkçe'de vurgulu öğe yüklemden önceki ilk kelimedir. "Bu şiiri törende arkadaşımız okudu." cümlesinde "arkadaşımız" vurgulanırken "Arkadaşımız bu şiiri törende okudu." cümlesinde "törende" öğesi önem kazanmaktadır. 19- "Dışarı, içeri, ileri, geri ..." gibi zarflar yüklemin yönünü belirttikleri için zarf tümleci olur. Şayet bunlar yönelme halinde olursa o zaman dolaylı tümleç olur. "Ali az önce dışarı çıktı." cümlesinde "dışarı" zarf tümleci olduğu halde ""Ali az önce dışarıya çıktı." cümlesinde "dışarıya" kelimesi dolaylı tümleçtir. Oysa iki cümle arasında anlam bakımından hiçbir fark yoktur. Bu da bize cümlenin öğelerinin aldığı ekleri bilmenin önemi göstermektedir. |
<b>CÜMLE ÇEŞİTLERİ 1- Yapılarına Göre Cümleler 2- Yükleminin Türüne Göre Cümleler 3- Yükleminin Yerine Göre Cümleler 4- Anlamlarına Göre Cümleler 1- YAPILARINA GÖRE CÜMLELER Yapılarına göre basit, bileşik, bağlı ve sıralı cümleler olmak üzere dört cümle çeşidi vardır. 2- YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE CÜMLELER a) Fiil Cümlesi:3- YÜKLEMİNİN YERİNE GÖRE CÜMLELER Yüklemin cümle içindeki yerine göre iki çeşit cümle vardır. a) Kurallı (Düz) Cümle:4- ANLAMINA GÖRE CÜMLELER Anlamına göre üç çeşit cümle vardır.[indent]a) Olumlu Cümle: Yargının gerçekleştiğini bildiren cümleler, olumludur. Bu cümlelerin yüklemi varlık, olma veya bulunma bildirir: Kurt kocayınca, köpeğin maskarası olur. (Atasözü) Gerçek belirince yalan ortadan kalkar. (Atatürk) Para ile satın alınan sadakat, daha fazla para ile de satılır. (Seneca) Beklediğimiz haber, nihayet geldi. Yapısı bakımından olumsuz görünen bazı cümleler anlam bakımından olumludur. Cümlede iki olumsuz unsurun bulunması cümlenin anlamını olumlu yapar: Nasıl cevap vereceğini bilmiyor değildi.(=biliyordu) Allah’tan korkmayan yoktur.(=herkes korkar) Yapı bakımından olumsuz bazı cümleler soru yoluyla olumlu bir anlam kazanabilir: Siparişlerinizi getirmez olur muyum. (=getiririm) Bayrakları bayrak yapan üstündeki kan değil midir? b) Olumsuz Cümle: Yargının gerçekleşmediğini, yapılmadığını bildiren cümleler, anlam bakımından olumsuzdur. Fiilden fiil yapan –ma-, -me- olumsuzluk eki, değil edatı ve yok keli*mesi cümleleri olumsuz yapan unsurlardır: Bundan sonra kimseyi kandırmayacak. “Bu güler yüzlü adam ben değilim.” (Cahit Sıtkı Tarancı) Cebimde beş kuruş para yok. Yapı bakımından olumlu olan bazı cümleler soru ekiyle olumsuz bir anlam kazanabilir: Matematik sınavından 95 almak kolay mı? (Kolay değil.) Babamın yanında hiç, sigara içebilir miyim? (İçemem.) ne......ne bağlama edatıyla kurulan cümleler de anlam bakımından olumsuzdur. Cümlede bu unsur varsa yüklem mutlaka olumlu olmalıdır: “Ne hasta bekler sabahı Ne taze ölüyü mezar Ne de şeytan, bir günahı Seni beklediğim kadar.” (Necip Fazıl) Ne sevenim var ne soranım var. c) Soru Cümlesi: Herhangi bir şeyi öğrenmek için soru unsurlarıyla kurulan cümleler, soru cümlesidir. Soru cümleleri genellikle, soru eki mı (mi, mu, mü) ile yapılır. Ayrıca hani, hangi, kim, kaç, nasıl, ne, neden, niçin gibi soru kelimeleriyle de soru cümleleri kurulur. Soru cümlesi olumlu veya olumsuz olabilir: Doktor içeride mi? Hangi konuyu anlamadınız? Niçin bu kadar geç kaldınız? Yeni sınav yönetmeliği hakkında ne düşünüyorsunuz? Üniversitemizi nasıl buldunuz? Cümlede soru eki hangi kelimeden sonra gelirse onu sorar: Aybars dün arabasıyla geldi mi? Aybars mı dün arabasıyla geldi? Aybars dün mü arabasıyla geldi? Aybars dün arabasıyla mı geldi?</b> |
YAZIM YANLIŞLARI Yazım Kuralları ve Türkçe’nin Doğru Kullanımı Bir yazı ile okuyucuya mesajı doğru iletmede kaynağın önemli bir rolü ve sorumluluğu bulunmaktadır. Bu yüzden mesajı ileten kişi mesajını yazılı olarak iletirken bir takım yazım kurallarına uyması gereklidir. Özellikle öğrencilerin yazı yazarken yaptıkları en önemli hata, noktalama işaretlerine uymamalarıdır. * Yazılarda noktalama işaretleri bazen hiç kullanılmamakta bazen de yerinde kullanılmamaktadır. İfadelerin doğru anlaşılması için bu kurallara özenle uyulmalıdır. * Bir bilgisayar programı kullanılarak yazılan yazılarda ise boşluk konusuna dikkat edilmelidir. Örneğin, Noktadan ve virgülden önce boşluk bırakılmamalıdır. Noktadan ve virgülden sonra boşluk bırakılmalıdır. Boşluk bırakılması unutulduğunda noktanın öncesinde ve sonrasındaki sözcükler tek bir sözcük olarak algılanmaktadır. Bu da yazıların kağıt üzerindeki düzenlemesini olumsuz etkilemektedir. Parantezler açılırken parantez öncesinde boşluk bırakılmalı, açılan parantezle metin arasında boşluk olmamalıdır. Parantezler kapatılırken parantez öncesinde boşluk olmamalı, sonrasında ise olmalıdır. * Diğer bir hata türü yazım yanlışlarıdır. Sözcükler Türk Dil Kurumu’nun belirlediği kurallar göz önünde bulundurularak yazılmalıdır. * Yaygın olarak yapılan bir başka hata da sözcüklerin yanlış kullanımlarıdır. Örneğin “neden olmak”, “yol açmak” ve “sağlamak” gibi sözcükler çok farklı anlamları verebiliyorken aynı anlamda kullanılmaktadırlar. * Ayrıca bazı sözcüklerin Türkçe karşılıkları varken (genelde) farkında olunmadan yabancı karşılığı kullanılmaktadır. http://img441.imageshack.us/img441/5...yanllarlz0.png http://img518.imageshack.us/img518/8...anszlerpa5.png http://img518.imageshack.us/img518/4...nszler2es5.png |
NOKTALAMA İŞARETLERİ Nokta ( . ) 1. Cümlenin sonuna konur Artık o, ne üniformalı bir başkumandan, ne fraklı ve beyaz kravatlı bir devlet başkanıydı. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Panorama) 2. Kısaltmaların sonuna konur: Alb. (albay), Dr. (doktor), Yard. Doç. (yardımcı doçent), Prof. (profesör), Cad. (cadde), Sok. (sokak), s. (sayfa), sf. (sıfat), vb. (ve başkaları, ve benzerleri, ve bunun gibi); T. (Türkçe), Alm. (Almanca), Ar. (Arapça), Far. (Farsça), Fr. (Fransızca), İng. (İngilizce), Lât. (Lâtince) (bk. Kısaltmalar). Ancak, bazı kısaltmalarda nokta kullanılmaz: TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi), TDK (Türk Dil Kurumu); KB (Kutadgu Bilig), TD (Türk Dili); B (batı), D (doğu), GB (güneybatı), GD (güneydoğu); m (metre), cm (santimetre), g (gram), kg (kilogram), l (litre), hl (hektolitre); C (karbon), Fe (demir) (Ayrıntı için bk. Kısaltmalar). 3. Sayılardan sonra sıra bildirmek için konur: 3. (üçüncü), 15. (on beşinci), IV. (dördüncü); II. Mehmet, XIV. Louis, XV. yüzyıl; 2. Cadde, 20. Sokak (bk. Sayıların yazılışı 6). UYARI: Cadde ve sokak numaralarında nokta mutlaka kullanılmalıdır. Nokta kullanılmadığı takdirde yukarıdaki örneklerden 2 adet cadde, 20 adet sokak anlaşılır. 4. Bir yazının maddelerini gösteren rakam veya harflerden sonra konur: I. 1. A. a. II. 2. B. b. 5. Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur: 29.5.1453, 29.X.1923. Tarihlerde ay adları yazıyla da yazılabilir. Bu durumda ay adlarından önce ve sonra nokta kullanılmaz: 29 Mayıs 1453, 29 Ekim 1923. 6. Saat ve dakika gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur: Tren 09.15'te kalktı. Tören 17.30'da, hükûmet daireleri kapandıktan yarım saat sonra başlayacaktır. (Tarık Buğra) 7. Arka arkaya sıralanan virgülle veya çizgiyle ayrılan rakamlardan sadece sonuncu rakama nokta konur: 3, 4 ve 7. maddeler; XII – XIV. yüzyıllar arasında. 8. Bibliyografik künyelerin sonuna konur: Agâh Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, Ankara 1960. 9. Üçlü gruplara ayrılarak yazılan büyük sayılarda gruplar arasına konur: 16.551.000, 22.465.660. Gruplara ayrılan sayılarda nokta kullanılmaması da mümkündür (bk. Sayıların yazılışı 4). 10. Matematikte çarpma işareti yerine kullanılır: 4.5 = 20 Virgül ( , ) 1. Birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime gruplarının arasına konur: Fırtınadan, soğuktan, karanlıktan ve biraz da korkudan sonra bu sıcak, aydınlık ve sevimli odanın havasında erir gibi oldum. (Halide Edip Adıvar, Kalp Ağrısı) Sessiz dereler, solgun ağaçlar, sarı güller Dillenmiş ağızlarda tutuk dilli gönüller (Faruk Nafiz Çamlıbel) 2. Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur: Bir varmış, bir yokmuş. Umduk, bekledik, düşündük. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu) Fakat yol otomobillere yasak olduğundan o da herkes gibi tramvaya biner, kimse kendisine dikkat etmez. (Falih Rıfkı Atay, Denizaşırı) 3. Cümlede özel olarak vurgulanması gereken ögelerden sonra konur: Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir noktainazardan istifade ederiz. (Mustafa Kemal Atatürk) 4. Uzun cümlelerde yüklemden uzak düşmüş olan ögeleri belirtmek için konur: Saniye Hanımefendi, merdivenlerde oğlunun ayak seslerini duyar duymaz, hasretlisini karşılamaya atılan bir genç kadın gibi, koltuğundan fırlamış ve ona kapıyı kendi eliyle açmaya gelmişti. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Panorama) 5. Cümle içinde ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için konur: Örnek olsun diye, örnek istemez ya, söylüyorum. Şimdi, efendiler, müsaade buyurursanız, size bir sual sorayım. (Mustafa Kemal Atatürk) 6. Anlama güç kazandırmak için tekrarlanan kelimeler arasına konur: Akşam, yine akşam, yine akşam, Göllerde bu dem bir kamış olsam! (Ahmet Haşim) Kopar sonbahar tellerinden Derinden, derinden, derinden Biten yazla başlar keder musikisi (Yahya Kemal Beyatlı) Ancak, ikilemelerde kelimeler arasına virgül konmaz: akşam akşam, yavaş yavaş, bata çıka, koşa koşa. 7. Tırnak içinde olmayan aktarma cümlelerden sonra konur: Datça'ya yarın gideceğim, dedi. – Bugünlük bu kadar her gün üç mermi, diye düşündü. (Tarık Buğra, Küçük Ağa) 8. Konuşma çizgisinden önce konur: Hatta bahçede gezen hanımefendi bile işin farkına varıp, – Nen var senin çocuğum, diye sormak zorunda kaldı. (Haldun Taner, Hikâyeler) 9. Kendisinden sonraki cümleye bağlı olarak ret, kabul ve teşvik bildiren hayır, yok, yoo, evet, peki, pekâlâ, tamam, olur, hayhay, baş üstüne, öyle, haydi, elbette gibi kelimelerden sonra konur: Peki, gideriz. Olur, ben de size katılırım. Hayhay, memnun oluruz. Haydi, geç kalıyoruz. Evet, kırk seneden beri Türkçe merhale merhale Türkleşiyor. (Yahya Kemal Beyatlı) — Yoo, güvercinlerime dokunmayınız, dedi. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu) 10. Bir kelimenin kendisinden sonra gelen kelime veya kelime gruplarıyla yapı ve anlam bakımından bağlantısı olmadığını göstermek için kullanılır: Bu, tek gözlü, genç fakat ihtiyar görünen bir adamcağızdır. (Halit Ziya Uşaklıgil, İzmir Hikâyeleri) Bu gece, eğlenceleri içlerine sinmedi. (Reşat Nuri Güntekin, Bir Kadın Düşmanı). 11. Hitap için kullanılan kelimelerden sonra konur: Efendiler, bilirsiniz ki, hayat demek, mücadele, müsademe demektir. (Mustafa Kemal Atatürk) Sayın Başkan, Sevgili kardeşim, Değerli arkadaşım, 12. Yazışmalarda, başvurulan makamın adından sonra konur: Türk Dil Kurumu Başkanlığına, 13. Yazışmalarda, yer adlarını tarihlerden ayırmak için konur: Kuşadası, 7 Şubat (Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu) 14. Sayıların yazılışında, kesirleri ayırmak için konur: 38,6 (otuz sekiz tam, onda altı), 25,33 (yirmi beş tam, yüzde otuz üç), 0,45 (sıfır tam, yüzde kırk beş) (bk. Sayıların yazılışı 5). 15. Bibliyografik künyelerde yazar, eser, basım evi vb. maddelerden sonra konur: Falih Rıfkı Atay, Tuna Kıyıları, Remzi Kitap Evi, İstanbul 1938. Yazarın soyadı önce yazılmışsa soyadından sonra da virgül konur: Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Ankara 1958. UYARI: Metin içinde ve, veya, yahut bağlaçlarından önce de, sonra da virgül konmaz: Nihat sabaha kadar uyuyamadı ve şafak sökerken Faik'e bol teşekkürlerle dolu bir kâğıt bırakarak iki gün evvelki cephe dönüşü kıyafeti ile sokağa fırladı. (Peyami Safa, Mahşer) Noktalı virgül ( ; ) 1. Cümle içinde virgüllerle ayrılmış tür veya takımları birbirinden ayırmak için konur: Erkek çocuklara Doğan, Tuğrul, Aslan, Orhan; kız çocuklara ise İnci, Çiçek, Gönül, Yonca adları verilir. 2. Ögeleri arasında virgül bulunan sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur: Sevinçten, heyecandan içim içime sığmıyor; bağırmak, kahkahalar atmak, ağlamak istiyorum. Sabahtan beri bekliyorum; ne gelen var, ne giden. İş işten geçti; artık gelse de olur, gelmese de. 3. Virgülle ayrılmış örnekleri farklı örneklerden ayırmak için konur: Türkiye, İngiltere, Azerbaycan; İstanbul, Londra, Bakû. 4. Kendilerinden evvelki cümleyle ilgi kuran ancak, yalnız, fakat, lâkin, çünkü, yoksa, bundan dolayı, binaenaleyh, sonuç olarak, bununla birlikte, öyleyse vb. cümle başı bağlaçlarından önce konur: Halis bir şiir fena okunabilir; lâkin sahte bir şiir iyi okunamaz. (Yahya Kemal Beyatlı) Bir millet ordusunu kaybedebilir, bağımsızlığını da kaybedebilir; fakat dilini sakladıkça o millet yaşıyor demektir. (Nihal Atsız, Türk Ülküsü) Sıralı cümleler arasında ancak, fakat, çünkü vb. cümle başı bağlayıcılarından önce yazar, araya nokta, virgül, noktalı virgül koymakta serbesttir. Bu husus, yazarın üslûptaki tercihiyle ilgilidir. İki nokta ( : ) 1. Kendisinden sonra örnek verilecek cümlenin sonuna konur: Millî Edebiyat akımının temsilcilerinden bir kısmını sıralayalım: Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip Yöntem. Yeni harfler alındıktan sonra eski yazı ile bir tek kelime bile yazmayan iki kişi görmüşümdür: Atatürk ve İnönü! (Falih Rıfkı Atay, Çankaya) – Buğdayla arpadan başka ne biter bu topraklarda? Ziraatçı sayar: – Yulaf, pancar, zerzevat, tütün... (Falih Rıfkı Atay, Çankaya) 2. Kendisinden sonra açıklama yapılacak cümlenin sonuna konur: Bu kararın istinat ettiği en kuvvetli muhakeme ve mantık şu idi: Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. (Mustafa Kemal Atatürk) Kendimi takdim edeyim: Meclis kâtiplerindenim. (Falih Rıfkı Atay, Denizaşırı) Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük; Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Yahya Kemal Beyatlı) 3. Kütüphanecilik alanında yazar adı ile eser başlığı arasına konur: Yahya Kemal Beyatlı: Kendi Gök Kubbemiz, Falih Rıfkı Atay: Çankaya, Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Yaban, Faruk Nafiz Çamlıbel: Bir Ömür Böyle Geçti (bk. Virgül 15). 4. Ses biliminde uzun ünlüyü göstermek için kullanılır: a:ile, ka:til, usu:le, i:cat. 5. Edebî eserlerdeki karşılıklı konuşmalarda, konuşan kişinin adından sonra konur: Bilge Kağan: Türklerim, işitin! Üstten gök çökmedikçe altan yer delinmedikçe ülkenizi, törenizi kim bozabilir sizin? Koro : Göğe erer başımız başınla senin ! Bilge Kağan: Ulusum birleşip yücelsin diye gece uyumadım, gündüz oturmadım. Türklerim Bilge Kağan der bana. Ben her şeyi onlar için bildim. Nöbetteyim ! (A. Turan Oflazoğlu, Anıtkabir) 6. Matematikte bölme işareti olarak kullanılır: 56:8=7, 100:2=50. Üç nokta ( ... ) 1. Tamamlanmamış cümlelerin sonuna konur: Ne çare ki, çirkinliği hemencecik ve herkes tarafından görülüveriyordu da, bu yanı... (Tarık Buğra, Dönemeçte) 2. Kaba sayıldığı için veya bir başka sebepten ötürü açıklanmak istenmeyen kelime ve bölümlerin yerine konur: Kılavuzu karga olanın burnu b...tan çıkmaz. B..., 7 Nisan (Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu) Arabacı B...'a yaklaştığını söylüyor, ikide bir fırsat bularak arabanın içine doğru başını çeviriyordu. (Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur) 3. Alıntılarda; başta, ortada ve sonda alınmayan kelime ve bölümlerin yerine konur: Mümtaz, bu dükkâna bakarken hiç farkında olmadan Mallarmé'nin mısraını hatırladı: "Meçhul bir felâketten buraya düşmüş..." (Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur) Alınmayan kelime ve bölümlerin yerine yay ayraç içinde üç nokta konması da mümkündür. 4. Sözün bir yerde kesilerek geri kalan bölümün okuyucunun muhayyilesine bırakıldığını göstermek veya ifadeye güç katmak için konur: Karşı sahilde mor, fark olunmaz sisler altındaki dağlar, korular, beyaz yalılar... Ve bütün bunların üzerinde bir esatir rüyasının havaî hakikati gibi uçan martı sürüleri... (Ömer Seyfettin, Bahar ve Kelebekler) Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı... (Faruk Nafiz Çamlıbel, Han Duvarları) Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz! (Faruk Nafiz Çamlıbel, Sanat) Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir noktainazardan istifade ederiz. O noktainazar şudur: Türk milletini, medenî cihanda, lâyık olduğu mevkie is'at etmek ve Türk cumhuriyetini sarsılmaz temelleri üzerinde, her gün, daha ziyade takviye etmek... (Mustafa Kemal Atatürk) 5. Ünlem ve seslenmelerde anlatımı pekiştirmek için konur: Gölgeler yaklaştılar. Bir adım kalınca onu kıyafetinden tanıdılar: — Koca Ali... Koca Ali, be!... (Ömer Seyfettin, Diyet) 6. Karşılıklı konuşmalarda, yeterli olmayan, eksik bırakılan cevaplarda kullanılır: — Yabancı yok! — Kimsin? — Ali... — Hangi Ali? — ... — Sen misin, Ali usta? — Benim!... — Ne arıyorsun bu vakit buralarda? — Hiç... — Nasıl hiç? Suya çekicini mi düşürdün yoksa !... — !... (Ömer Seyfettin, Diyet) UYARI: Türk imlâsında iki nokta yan yana kullanılmaz. |
Soru işareti ( ? ) 1. Soru bildiren cümle veya sözlerin sonuna konur: Ne zaman tükenecek bu yollar, arabacı? (Faruk Nafiz Çamlıbel, Yolcu ile Arabacı) Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? (Ahmet Haşim, Merdiven) Atatürk bana sordu: — Yeni yazıyı tatbik etmek için ne düşündünüz? (Falih Rıfkı Atay, Çankaya) Soru, vurguyla belirtildiği zaman da soru işareti kullanılır: Gümrükteki memur başını kaldırdı: — Adınız? Soru bildiren cümle veya sözlerde bazen cevabın ne olacağı sözün gelişinden belli olur. Bu tür cümle ve sözlerin sonunda da soru işareti kullanılır: Haksız mıyım? Liderler içinde Atatürk gibisi var mı? Yoksa bu sözümde yalan var mı? (Bilge Kağan) 2. Bilinmeyen yer, tarih vb. durumlar için kullanılır: Yunus Emre (1240?-1320), (Doğum yeri: ?). Türk halk felsefesinin, Türk nükteciliğinin ve mizah dehasının büyük mümessili Nasreddin Hoca da (Hâce Nasirüddin) bu asırda yaşamıştır (1208 ?-1284). (Türk Dünyası El Kitabı) 3. Bir bilginin şüpheyle karşılandığı veya kesin olmadığı durumlarda yay ayraç içinde soru işareti kullanılır: Ankara'dan Konya'ya 1,5 (?) saatte gitmiş. 1496 (?) yılında doğan Fuzulî ... UYARI : mı / mi eki -ınca / -ince anlamında zarf-fiil işleviyle kullanıldığı zaman soru işareti konmaz: Akşam oldu mu sürüler döner. Hava karardı mı eve gideriz. Alp Er Tonga öldi mü Esiz ajun kaldı mu Ödlek öçin aldı mu Emdi yürek yırtılur. Bahar gelip de nehir çağıl çağıl kabarmaya başlamaz mı içimi geri kalmış bir saat huzursuzluğu kaplardı. (Haldun Taner, Onikiye Bir Var) UYARI : Soru ifadesi taşıyan sıralı ve bağlı cümlelerde soru işareti en sona konur: Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı? Üsküdar'dan mı, Hisar'dan mı, Kavaklar'dan mı? (Yahya Kemal Beyatlı) Ruhunu karartan neydi, yağmur mu yağıyordu; yoksa şimşekler mi çakıyordu? Ünlem işareti ( ! ) 1. Sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma gibi duyguları anlatan cümlelerin sonuna konur: Ne mutlu Türküm diyene! (Mustafa Kemal Atatürk) Gurbet o kadar acı Ki ne varsa içimde Hepsi bana yabancı Hepsi başka biçimde! (Kemalettin Kâmi Kamu) Hava ne kadar da sıcak! Aşkolsun! Ne kadar akıllı adamlar var! 2. Seslenme, hitap ve uyarı sözlerinden sonra konur: Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir, ileri! (Mustafa Kemal Atatürk) Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. (Mustafa Kemal Atatürk) Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle! (Yahya Kemal Beyatlı) Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar, Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar! (Faruk Nafiz Çamlıbel) Dur, yolcu! Bilmeden gelip bastığın Bu toprak bir devrin battığı yerdir. (Necmettin Halil Onan) Ünlem işareti, seslenme ve hitap sözlerinden hemen sonra konulabileceği gibi cümlenin sonuna da konabilir: Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz! (Faruk Nafiz Çamlıbel) 3. Bir söze alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırmak için ayraç içinde ünlem işareti kullanılır: İsteseymiş bir günde bitirirmiş (!) ama ne yazık ki vakti yokmuş (!) Adam, akıllı (!) olduğunu söylüyor. Kısa çizgi ( - ) 1. Satıra sığmayan kelimeler bölünürken satır sonuna konur: Soğuktan mı titriyordum, yoksa heyecandan, üzüntüden mi bilmem. Havuzun suyu bulanık. Kapının saatleri 12'yi geçmiş. Kanepelerde kimseler yok. Tramvay ne fena gıcırdadı! Tramvaydaki adam bir tanıdık mı idi acaba? Ne diye öyle dönüp dönüp baktı? Yoksa kimseciklerin oturmadığı kanepelerde bu saatte pek başıboşlar mı oturur? (Sait Faik Abasıyanık, Havuz Başı) 2. Ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için kullanılır: Örnek olsun diye -örnek istemez ya- söylüyorum. 3. Dil bilgisinde kökleri ve ekleri ayırmak için konur: al-ış, dur-ak, Dur-sun, Dur-muş, gör-gü-süz-lük. 4. Dil bilgisinde fiil kök ve gövdelerini göstermek için kullanılır: al-, dur-, gör-, ver-; başar-, kana-, okut-, taşla-, yazdır-. 5. Dil bilgisinde eklerin başına konur: -den, -lık, -ış, -ak. 6. Dil bilgisinde heceleri göstermek için kullanılır: a-raş-tır-ma, bi-le-zik, du-ruş-ma, ku-yum-cu-luk, ya-zar-lık, prog-ram. 7. Eski harfli metinlerin yeni yazıya aktarılmasında Arapça ve Farsça kurallara göre yapılmış tamlamaların, birleşik ve türemiş kelimelerin ögelerini ayırmak için kullanılır: dârü'l-fünûn, resm-i geçit, resm-i kabûl, Cemiyet-i Akvâm, Hâkimiyet-i Milliye, Servet-i Fünûn, hokka-bâz, âteş-perest, menfaat-perest, bî-bedel, nâ-mağlûb, fî-sebîlillâh, min-tarafillâh, bilâ-ücret. 8. Kelimeler arasında “-den...-a, ve, ile, ilâ, arasında” anlamlarını vermek üzere kullanılır: Türkçe-Fransızca Sözlük, Aydın-İzmir yolu, Ankara-İstanbul uçak seferleri, Türk-Alman ilişkileri, Ural-Altay dil grubu, 09.30 - 10.30, Beşiktaş-Fenerbahçe karşılaşması, Manas Destanı'nda soy-dil-din üçgeni, 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı, 1995-1996 öğretim yılı. 9. Bazı terim ve kuruluş adlarında kelimeler arasına konur: sıfat-fiil, zarf-fiil; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi. 10. Yabancı özel adlarda ve henüz dilimize mal olmadığı için özgün imlâlarıyla yazılan yabancı kelimelerde kullanılır: Joliot-Curie, Lévy-Bruhl, Saint-Gotthard, Sainte-Beuve, Boulogne-sur-Mer, Bouches-du-Rhône, Salins-les-Bains, by-pass, check-up, Aix-en-Provence. 11. Adres yazarken semt ile şehir arasına konur: Kurtuluş - ANKARA 12. Matematikte çıkarma işareti olarak kullanılır: 50 - 20 = 30 Uzun çizgi (—) Yazıda satır başına alınan konuşmaları göstermek için kullanılır. Buna konuşma çizgisi de denir. Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu: “Hancı dedim bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?” Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende, Dedi: — Hana sağ indi, ölü çıktı geçende! (Faruk Nafiz Çamlıbel, Han Duvarları) UYARI : Konuşmalar tırnak içinde verildiği zaman uzun çizgi kullanılmaz. Eğik çizgi ( / ) 1. Şiirlerden yapılan alıntılarda, mısraların yan yana yazılması gereken durumlarda mısraları belirlemek için kullanılır: Ne sen, ne ben / Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ / Ne de âlâm-ı fikre bir mersâ / Olan bu mâî deniz / Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz. (Ahmet Haşim, O Belde) 2. Adres yazarken apartman numarası ile daire numarası arasına konur: Altay Sokağı, Nu.: 21/6 3. Adres yazarken semt ile şehir arasına konur: Altay Sokağı, Nu.: 21/6 Kurtuluş / ANKARA 4. Dil bilgisinde eklerin farklı şekillerini göstermek için kullanılır: -a/-e, -an /-en, -lık /-lik, -madan /-meden. 5. Bölme işareti olarak kullanılır: 70 /2 = 35 Tırnak işareti ( “...” ) 1. Başka bir kimseden veya yazıdan olduğu gibi aktarılan sözler tırnak içine alınır: Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin ön cephesinde Atatürk'ün “Hayatta en hakikî mürşit ilimdir.” vecizesi yer almaktadır. Ulu önderin “Ne mutlu Türküm diyene!” sözü her Türk'ü duygulandırır. Bakınız, şair vatanı ne güzel tarif ediyor: “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” UYARI : Aynen alınmayan söz ve yazılar tırnak içinde gösterilmez. UYARI : Tırnak içindeki alıntının sonunda bulunan işaret (nokta, soru işareti, ünlem işareti vb.) tırnak içinde kalır: “Akıl yaşta değil baştadır.” atasözü yüzyılların tecrübesinden süzülüp gelen bir gerçeği ifade etmiyor mu? “İzmir üzerine dünyada bir şehir daha yoktur!” diyorlar. (Yahya Kemal Beyatlı) UYARI : Uzun alıntılarda her paragraf ayrı ayrı tırnak içine alınır. 2. Özel olarak belirtilmek istenen sözler tırnak içine alınır: Yeni bir “barış taarruzu” başladı. Özel olarak belirtilmek istenen sözler tırnak içine alınmadan koyu yazılarak veya altı çizilerek de gösterilebilir. Höyük sözü Anadolu'da tepe olarak geçer. 3. Kitapların ve yazıların adları ve başlıkları tırnak içine alınır: Yahya Kemal'in bazı şiirleri “Kendi Gök Kubbemiz” adı altında çıktı. (Ahmet Hamdi Tanpınar) “İmlâ Kuralları” bölümünde bazı uyarılara yer verilmiştir. Kitapların ve yazıların adları ve başlıkları tırnak içine alınmaksızın koyu yazılarak veya eğik yazıyla (italik) dizilerek de gösterilebilir: Cahit Sıtkı'nın Şairin Ölümü şiirini Yahya Kemal çok sevmişti. (Ahmet Hamdi Tanpınar) Bugünün gençleri Dar Kapı'yı okumalıdırlar. (Ahmet Hamdi Tanpınar) UYARI : Tırnak içine alınan sözlerden sonra kesme işareti kullanılmaz: Yahya Kemal’in “Kendi Gök Kubbemiz”i okudunuz mu? Tek tırnak işareti ( ‘...’ ) 1. Tırnak içinde verilen ve yeniden tırnağa alınması gereken bir sözü belirtmek için kullanılır: Edebiyat öğretmeni “Şiirler içinde ‘Han Duvarları’ gibisi var mı?” dedi ve Faruk Nafiz'in bu güzel şiirini okumaya başladı. “Şinasi'nin ‘safi Türkçe’ ile yazdığını söylediği şiirlerden sonra vardığı bu konuşulan dil fikri şüphesiz ki ondan gelen en büyük kazancımızdır.” (Ahmet Hamdi Tanpınar) 2. Dil yazılarında verilen örneğin anlamını göstermek için kullanılır: Göktürk Anıtları'nda geçen fakat günümüze ulaşmayan bazı örnekler: bodun ‘millet, kavim’, sab ‘söz’, eçü apa ‘ecdat, atalar’, tüketi ‘tamamen, bütünüyle’. Denden işareti (") Bir yazıdaki maddelerin sıralanmasında veya bir çizelgede alt alta gelen aynı sözlerin veya söz gruplarının tekrar yazılmasını önlemek için kullanılır: a. Etken fiil b. Edilgen " c. Dönüşlü " ç. İşteş " Yay Ayraç ( ( ) ) 1. Cümlenin yapısıyla doğrudan doğruya ilgili olmayan açıklamalar için kullanılır: Anadolu kentlerini, köylerini (Köy sözünü de çekinerek yazıyorum.) gezsek bile görmek için değil, kendimizi göstermek için geziyoruz. (Nurullah Ataç, Söyleşiler) Süleyman Şah'ın cenazesi sudan ihraç olunarak (çıkarılarak) hemen orada defnedilmiştir ki makarrı (durağı) hâlâ “Türk Mezarı” namiyle maruftur (tanınmıştır). (Refik Halit Karay, Bir İçim Su) UYARI : Hakkında açıklama yapılan söze ait ek, ayraç kapandıktan sonra yazılır: Yunus Emre (1240?- 1320)'nin... UYARI : Yani ile yapılan açıklamalar ayraç içine alınmaz. 2. Tiyatro eserlerinde konuşanın hareketlerini, durumunu açıklamak ve göstermek için kullanılır: İhtiyar – (Yavaş yavaş Kaymakama yaklaşır.) Ne oluyor beyefendi? Allah rızası için bana da anlatın... Kaymakam – (hiddetle) Ne olacak baba... Oğlunun katili ecnebi tebaasıymış... Düşman gemileri üstümüze toplarını çevirmişler, Adalı'yı istiyorlar... Sağ salim onu teslim edecekmişiz. İhtiyar – (Evvelâ vurulmuş gibi sendeler, sonra derin ve saf bir bakışla Kaymakam ve arkadaşlarına) Etmeyin Efendiler... Benim gibi dertli bir ihtiyarla eğlenmek günahtır... Sizin gibi efendilere yakışmaz... (Reşat Nuri Güntekin, İstiklâl) 3. Alıntıların aktarıldığı eseri veya yazarı göstermek için kullanılır: Cihanın tarihi, vatanı uğrunda senin kadar uğraşan, kanını döken bir millet daha gösteremez. Senin kadar kimse kendi vatanına sahip olmağa hak kazanmamıştır. Bu vatan ya senindir, ya kimsenin. (Ahmet Hikmet Müftüoğlu) Eşin var, aşiyanın var, baharın var ki beklerdin Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin? (Safahat) 4. Alıntılarda, başta, ortada ve sonda alınmayan kelime ve bölümlerin yerine konulan üç nokta, yay ayraç içine alınabilir (bk. Üç nokta 1). 5. Bir söze alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırmak için kullanılan ünlem işareti yay ayraç içine alınır (bk. Ünlem işareti 3). 6. Bir bilginin şüpheyle karşılandığını veya kesin olmadığını göstermek için kullanılan soru işareti yay ayraç içine alınır (bk. Soru işareti 3). 7. Bir yazının maddelerini gösteren rakam ve harflerden sonra kapama ayracı konur: I) 1) A) a) II) 2) B) b) Köşeli ayraç ( [ ] ) 1. Ayraç içinde ayraç kullanılması gereken durumlarda yay ayraçtan önce köşeli ayraç kullanılır: Mongolın Ertniy Tüü0 (Arheologiyn Nayruulal) [Mogolistan'ın Eski Tarihi (Arkeolojik Araştırmalar)], BNMAU-ın şinjleh U0aanı Akademii Tuu0ıyn)ureelen, Ulaanbaatar 1977. 2. Bibliyografik künyelere ilişkin bazı ayrıntıları göstermek için kullanılır: Reşat Nuri [Güntekin], Çalıkuşu, Dersaadet 1922. Yekta Bahir [Ömer Seyfettin], Yeni Lisan, Genç Kalemler. 3. Bilimsel çalışmalarda, metinde bulunmayan veya silinmiş olan, fakat araştırıcı tarafından tamamlanan bölümler köşeli ayraç içine alınır: Babam kağan öldüğünde küçük kardeşim Kül-tegin ye[di yaşında kaldı...]. (Çözülmüş Orhon Yazıtları) Kesme işareti ( ' ) 1. Özel adlara getirilen iyelik ve hâl eklerini ayırmak için konur: Fatih Sultan Mehmet'e, Atatürk'üm, Türkiye'm, İnönü'den, Yurdakul'dan, Kâzım Karabekir'i, Yunus Emre'yi, Ziya Gökalp'tan; Türk'e, Alman'ı; Jüpiter'den, Venüs'ü; Türkiye'de, Van Gölü'ne, Ağrı Dağı'nın; Ziya Gökalp Bulvarı'nda, Çankaya Köşkü'ne, Sait Halimpaşa Yalısı'ndan; Kiralık Konak'ta, Sinekli Bakkal'ı. Ancak aşağıda belirtilen özel adlardan sonra kesme işareti kullanılmaz: a. Kurum ve kuruluş adları: Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türk Dil Kurumundan, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekanlığına. b. Akım, çağ ve dönem adları: Eski Çağın, Yükselme Döneminin, Klâsik Türk Edebiyatına, Millî Edebiyat Akımının, Edebiyat-ı Cedide Topluluğunun. c. Kişi adlarından sonra kullanılan unvanlar: Mustafa Kemal Paşaya, Nasrettin Hocada, Enver Paşanın, Zeynep Hanıma, Ayhan Beyden, Ahmet Mithat Efendinin, Enver Paşayı. ç. Ay ve gün adları: 29 Ekime..., 30 Ağustos Çarşambadan sonra d. Deyimlerde geçen özel adlar: Allahtan hayırlısı, Allaha emanet; Alinin külâhını Veliye, Velinin külâhını Aliye. UYARI : Ahmet, Halit, Mehmet, Murat, Recep; Gazi Antep, Sinop, Zonguldak gibi örneklerde kesme işareti kullanılır. Ancak kelimeler, Ahmeti, Haliti, Mehmeti, Muratı, Recepi, Gazi Antepi, Sinopu, Zonguldakı şeklinde telâffuz edilmez; Ahmedi, Halidi, Mehmedi, Muradı, Recebi, Gazi Antebi, Sinobu, Zonguldağı şeklinde telâffuz edilir. UYARI : Özel adlar yerine kullanılan"o" zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz ve kendisinden sonra gelen ekler kesme işaretiyle ayrılmaz. 2. Yabancı özel adlardan sonra getirilen çokluk ve yapım ekleri kesme işaretiyle ayrılır: Nice'ler, Lille'li, Bordeaux'lu, Honolulu'lu. UYARI : Yabancı özel adlar dışındaki özel adlara getirilen yapım ekleri ve çokluk eki kesmeyle ayrılmaz: Türklük, Türkleşmek, Türkçü, Türkçülük, Türkçe, Müslümanlık, Hristiyanlık, Avrupalı, Avrupalılaşmak, Aydınlı, Konyalı, Bursalı; Ahmetler, Mehmetler, Yakup Kadriler, Ereğliler. Bu eklerden sonra da kesme işareti kullanılmaz: Türklüğün, Türkleşmekte, Türkçenin, Müslümanlıkta, Hristiyanlıktan, Aydınlıdan. 3. Kısaltmalara getirilen ekleri ayırmak için konur: TBMM'nin, TDK'nin, BM'de, ABD'de, TV'ye. UYARI : Küçük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde kelimenin okunuşu; büyük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde kısaltmanın son harfinin okunuşu esas alınır: kg'dan, cm'yi, mm'den; BDT'ye, THY'de, TRT'den. Ancak kısaltması büyük harflerle yapıldığı hâlde bir kelime gibi okunan kısaltmalara getirilen eklerde bu okunuş esas alınır: ASELSAN'da, BOTAŞ'ın, NATO'dan, UNESCO'ya. UYARI : Sonunda nokta bulunan kısaltmalarla üs işaretli kısaltmalar kesmeyle ayrılmaz. Bu tür kısaltmalarda ek noktadan ve üs işaretinden sonra, kelimenin ve üs işaretinin okunuşuna uygun olarak yazılır: vb.leri, mad.si, Alm.dan, İng.yi, Nu.dan; cm³e (santimetre küpe), m²ye (metre kareye), 64ten (altı üssü dörtten) 4. Sayılara getirilen ekleri ayırmak için konur: “1919 senesi Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım.” 1985'te, 8'inci madde, 2'nci kat; 7,65’lik, 9,65’lik. UYARI : Sıra sayıları ekle gösterildiği zaman rakamdan sonra sadece kesme işareti ve ek yazılır; ayrıca nokta konmaz: 8.'inci değil 8'inci, 2.'nci değil 2'nci. UYARI : Üleştirme sayıları rakamla değil yazıyla gösterilir: 6'şar değil altışar, 10'ar değil onar. 5. Dilimizde kolmak, netmek, neylemek, napmak gibi fiiller yoktur. Ancak konuşmada ve vezin dolayısıyla şiirde bu tür kullanılışlar ortaya çıkabilmektedir. Seslerin vezin dolayısıyla şiirde veya konuşma sırasında düştüğünü göstermek için kesme kullanılır: K'oldu, N'oldu? N'etsin? N'eylesin? N'apalım? Bir ok attım karlı dağın ardına Düştü m'ola sevdiğimin yurduna İl yanmazken ben yanarım derdine Engel aramızı açtı n'eyleyim (Karacaoğlan) 6. Bir ek veya harften sonra gelen ekleri ayırmak için konur: A'dan Z'ye kadar, b'nin m'ye dönüşmesi, Türkçede -daş'la yapılmış birçok söz vardır. 7. Özel adlar için yay ayraç içinde bir açıklama yapıldığı takdirde kesme işareti yay ayraçtan sonra konur: Yunus Emre (1240?-1320)'nin, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)'nin. Ancak, cins isimler için yapılan açıklamalarda yay ayraçtan sonra doğal olarak kesme işaretine gerek yoktur: İmek fiili (ek fiil)nin geniş zamanı şahıs ekleriyle çekilir. |
<b>ANLATIM BOZUKLUKLARI # Dilin en önemli görevi onu kullanan insanlar arasındaki anlaşmayı sağlamaktır. # Söylenmek istenen her şey, açık, yalın ve anlaşılır biçimde dile getirilmelidir. # İyi bir cümlede kelimeler yerli yerinde kullanılmalı, gereksiz kelimelere yer verilmemeli, anlatılmak istenenin dışında bir anlam çıkarılmasına mahal verilmemelidir. # Eğer konuşmada ve yazmada açıklık, yalınlık ve anlaşılırlık yoksa ortada bir anlatım bozukluğu var demektir. # Anlatım bozuklukları ile ilgili soruların doğru çözülebilmesi için kelimelerin anlamları, ekler, kelime türleri, cümlenin öğeleri, cümle çeşitleri konuları iyi bilinmelidir. # Dil yanlışlarının önemli sebeplerinden biri gramer (dil bilgisi) bilgisinin eksikliğidir. # Günlük konuşmalarımızda hâliyle anlatım bozuklukları yapılacaktır. Bunlar toplumdaki yerimize ve aldığımız eğitime bakılarak hoş görülür ya da görülmez. # Her insan yeterli dil eğitimi almadığı için gerek konuşurken gerek yazarken birçok yanlışlık yapmaktadırlar. # Ama yazılı anlatımda bu bozukluklar asla affedilemez. Çünkü yazı dili kültür dilidir. Kültür, bu ifade sayesinde kalıcılaşır. Eğer bu ifadede de bozukluklara yer verilirse insanlar arasında anlaşma eksikliği ortaya çıkar. # Anlatım bozuklukları ÖSS'de en çok soru çıkan konulardandır. # Bol örnek sorular çözülerek ÖSS'de çıkacak sorulardaki anlatım bozuklukları önceden hissedilecek seviyeye gelinmelidir. # Anlatım bozukluğu olan bazı cümleler sesli okunduğu zaman yanlışı bulmak daha kolay olmaktadır. # "Anlatım bozuklukları" konusuna ÖSS'de önem verilmesi yazı dilimizi olumlu yönde etkilemiştir. # Cümlelerde ne gibi yanlışlıklar yapıldığı konusunda bilgi sahibi olmak bozukluğu kısa sürede bulmamızı sağlar. # İnsan kendi yazdıklarında ne gibi yanlışlık yaptığını kolay kolay bulamaz. Bu sebeple ÖSS'de dil yanlışlarını bulmamız zor değildir; çünkü cümleler başkalarına aittir. # Konunun zorluklarından diğeri de bozukluk sayısının hayli fazla olmasıdır. Her cümlede bu hatalardan herhangi biri söz konusu olabilir. # Bu konu hakkında bilgi sahibi olmayan öğrencilerin tam başarı sağlaması mümkün değildir. # Başarısızlığın sebeplerinden biri de öğrencilerin kendi yazdıklarında aynı hataları yapmış olmalarıdır. # Aşağıdaki cümlelerdeki bazı yanlışlıklar altı çizilerek belirtilmiştir. Üzerinde düşünmeniz halinde konuyu çok daha iyi öğreneceğinize inanıyorum. a) Eş anlamlı kelimelerin bir arada kullanılması "Bu konuda herkesin fikir ve görüşünü almalısınız."b) Anlamı zaten diğer kelimelerde bulunan kelimelerin gereksiz yere kullanılması "Yaşanmış deneyimlerinden hareketle bu sonuca varıyor."c) Bir kelimenin yerine yanlış anlam verecek şekilde başka bir kelime kullanılması. "Bu iki sınıf arasındaki ayrıcalık tespit edilemedi."d) Birbiriyle çelişen sözlerin bir arada kullanılması. "Kesinlikle yarın gelebilirler."e) Eklerin yanlış kullanımı "Öğrencilerin başarısına ilgilenmek gerekir."f) Özne-yüklem uyumsuzluğu: Farklı yüklemlerin aynı özneye bağlanması. "Herkes ondan nefret ediyor, yüzünü görmek istemiyordu."g) Nesne-yüklem uyumsuzluğu: Nesne eksikliği "Bu konuda öğrenciler aralarında anlaşıp karar verecekler ve uygulayacaklar." "Söylenenlere hemen inanıyor ve her yerde savunuyordu." "Kendisine bütün sınıf adına teşekkür eder ve tebrik ederim." "Onlara niçin bu kadar yardım ediyor ve destekliyorsun?" "Büyüklere gereken saygıyı göstermeli, incitmemeliyiz." "Bize yardım edeceklerine inanıyor ve bekliyoruz." h) Tümleç yanlışları i) Fiilin veya yardımcı fiilin yanlış kullanılması "Ben ona ağabey ( .......... ), o da bana kardeşim derdi."j) Tamlama yanlışları "Bu ülkeye teknik ve bilgi yardımında bulunulacak."k) Kelimelerin yanlış yerde kullanılması "Yeni durağa gelmiştik ki otobüs de hemen geldi."l) Birleşik cümlelerde yüklemler arasındaki uyumsuzluk "Her ne kadar iyi hazırlanılmışsa da istenilen sonucu alamadı."m) Deyim yanlışları "Ona ayak bağı oluyor, işini çabuk bitirmesini sağlıyordu."</b> |
Türkiye`de Saat: 20:08 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2