|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
27-08-2009, 01:21 | #21 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | T Tağ: Kavun, karpuz gibi bitkilerin gövdeleri ve yerde kayılan kolları, dalları*. Taharetsiz: Temizlenmemiş, pis. Tahayyüm: Acıma, rahmet kılma. Tahayyür: Hayale getirme, hayalde canlandırma. Tahça: Duvar rafı, duvara çakılmış kapaksız küçük dolap. Tahir: Temiz. Taht-ınan: Taht ile, tahtla. Talak: Boşama. Talan: Yağma. Talanmak: Yağmalamak, yağma edilmek. Talip: İstekli. Talip: İsteyen, istekli, öğrenci, bağlı olan. Tam taşı: İşaret taşı. Tama: Hırsla isteme, aç gözlü. Tamaşa: Temaşa, seyretme, hoşlanarak bakma. Tamu: Cehennem. Tamu: Cehennem. Tan etmek: Hoş görmemek, kötülemek, yermek, ayıplamak. Tan: Güneş doğmadan önceki alaca karanlık. Tana: Susuzluktan yanmak. Tanış: Tanıdık kimse, bildik. Tanışak: Tanışalım. Tan-yıldızı: Gün doğmadan önce doğu gözeriminde görülen parlak yıldız, Çoban yıldızı. Kervanyıldızı, Çulpan, Venüs. Tapşırırsa: Söylerse, bildirirse. Tapşırmak: 1. lsmarlamak. 2.Emanet etmek. 3. Söylemek, ad söylemek. Tarayı tarayı: Taraya taraya. Tarhun: Yenilebilen ve hekimlikte kullanılan güzel kokulu bir bitki; tuzla otu. Tariflemek: Tanımlamak. Tarikat: Yol manevi yol, usul, tarz. Tarlan: Doğan. Sarıya çalgın renkli, iri pençeli doğan. Tartılım: Tartılayım. Tay: Denk eş. Taya: Dadı, süt anası. Tecdid: Yenileme, yeniden yapma. Tecella: Tur Dağı'nda Tanrı'nın Musa'ya görünüşü. Teferrüc: Fikretmek, düşünmek, fikri harekete getirmek. Tehi dest: Eliboş, züğürt. Tek: Gibi. Tekebbür: Kibirlenmek. Kendini büyük görmek. Tekebbürlük: Kibirlenme, büyüklük taslama. Tekin: Gibi. Telef olmak: Yok olmak, ölmek. Telli durna: Turna, telli turna. Telli: 1 .Kadın adı olarak, 2. Sorguçlu kimi kuş türleri için kullanılır. Temaşa: Gezme, bakıp seyretme. Temenna: Eli alnına götürerek selamlama işareti yapma. Tene: Tane. Ter: Yeni, taze. Tercüman: Kurbanlık koyun. Terezi: Terazi. Terkini: Belli bir saatte ve yerde buluşma için sözleşme. Terlan yiyenni: Terlan yiyenli. Doğandan daha yırtıcı avcı kuş. Terlan-terlen: Sarıya çalgın renkli, iri pençeli doğan. Terliyip: Terlemiş. Tevekkül: İşi Allah'a bırakıp kadere razı olma. Tevür tevür: Biçim biçim, her halinle. Tezbahar: 1. İlkbahar. 2. Erken gelen bahar. Teze: Taze, yeni. Tezelenmek: Yenilenmek. Tezelenmek: Yenilenmek. Tezkin: Teşbih etmek, benzetmek. Tezze: Taze, yeni. Tezzele: Tazele, yenile. Tıfıl: Küçük çocuk. Tığ-ı müjgan: Sevgilinin kaşları ve kirpikleri. Tırıntaz: 1. Tirendaz ''tir-endaz'', ok atıcı. 2. Uyumlu giyinmeyi huy edinmiş kimse. 3. Çok temiz kimse. Timar: Sağaltma, iyileştirme. Tir I: Benzer, denk eş. Tir II: Ok. Tomur olmak: Tomurmak, tomurcuklanmak, kabarmak. Tomur salmak: Tomur sürmek, tomurcuklanmak, filizlenmek. Tomur: Kabartı, ağaç ve asmalardaki filiz kabartıları. Tor: 1. Ağ, tuzak, kapan. 2. Acemi, toy, bir işi yapmakta becerisi olmayan. Tora ilişmek: Ağa takılmak, tuzağa düşmek. Tora salmak: Tuzağa düşürmek. Tovuz: Tavus kuşu. Toy I: Şölen, düğün. Toy II: Toy kuşu, iri ya da orta boylu, tüyleri kızıl ve esmer benekli bir av kuşu. Toygun: Ak ve çakır renkli doğan. Toy tamaşa: Eğlence, düğün dernek. Toylak: Toy Kuşu. Toylu tamaşalı: Eğlenceli, düğün dernekli. Tozarmak: Toz kalkmak. Tozmak: Gezmek, salınarak dolaşmak. Tozumak: Tozarmak, tozu kalkmak. Tozuyan: Tozaran. Töhmet: Karaçalma, suçlama. Tökmek: Dökmek. Töküp: Dökmüş. Tuba: Cennette bulunan ve kökü göklerde, dalları aşağıda olan ağaç. Tuğ: Başlangıçta Türklerce kutsal sayılan ve kutas-kotas adı verilen Tibet öküzünün, sonraları atın kuyruk kıllarından yapılan sembol, hükümdarın verdiği saygınlık belirten sorguç. Tuğu terlen [terlan-tarlan]: Başında uzun tüyleri olan, sarıya çalgın renkli, iri pençeli avcı kuş; tuğlu doğan. Tumaşa: Temaşa, seyretme. Tun: 1.Köşe, bucak; gizli yer. 2.Yön, semt. Tundan tuna atmak: Diyardan diyara sürüp dolaştırınak, bahtsızlığa uğratmak. Tundan tuna: Uzak yerlere, felaketten felakete. Tur Dağı: 1.Bir dağ adı. 2.Dinsel inanca göre Tanrı'nın Musa'ya yüzünü yansıttığı dağ. Turab: Türap, toprak. Turabınnan: Türabından, toprağından. Turan: Eski İranlılar tarafından Türk ülkesine verilen ad; Orta Asya. Turap: Toprak. Tuş gelmek: Karşılaşmak, görünmek. Tutam: Tutayıın. Tutuban: Tutarak. Tutum : Tutam, demet, deste. Tutum: Tutayım. Tüg: Tiiy, telek. Tümen. 1. İran para birimi. 2. İran'da binlik altın. 3. On bin. Türki: Türkçe. Türk milletine has. Tütün: Duman, gönül yanığının dumanı. | ||
|
27-08-2009, 01:22 | #22 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | U Uca: Yüce, yüksek, yüksek yer. Ucalanmak: Büyümek, boy atmak. Ucalık: Yücelik, saygınlık. Ucalmak: Yükselmek, yücelmek. Ucasına: Yükseğine, yücesine. Ucun ucun: Gizli gizli, bir yandan da... Uçmak: Cennet. Uğrun: Gizli. Ukba: Ahret. Ulak: Haberci. Ulanmak: Ulaşmak, kavuşmak, eklenmek. Umar: Çare. Umdurmak: Ummasını sağlamak. Umman: Büyük deniz, engin deniz, okyanus. Umman: Engin deniz, okyanus. Unulmaz: Onulmaz, iyileşmez. Unutmuşam: Unuttum, unutmuşum. Urmak: Vurmak. Urum: Rum. Usalmak: Uslanmak. Ussuz: Akılsız, düşünemez. Ustaz: Üstad. Uşağ-Uşak: Çocuk. Uşdu: Uçtu. Uyuram: Uyurum. Ü Üce: Yüce, yüksek. Ülfet: Kaynaşma, görüşme, konuşma. Ümmet: Bir peygambere inanıp bağlanan cemaat. Ün: Ses, yüksek ses. Ürek: Yürek. Ürküşmek: Ürkmek, bir şeyden korkup birden sıçramak. Üryan: Çıplak. Üsdüne: Üstüne. Üsgek: Yüksek, yüce. Üsgüf: Üsküf. Üsküf: 1. Başlık, serpuş 2. Simle bezeli baş örtüsü. 3.Genç kızların ve gelinlerin giydikleri, genellikle kırmızı renkli, ince keçe, şayak ya da çuhadan yapılmış başlık. Üşe: (Üşmek) Toplanmak, üşüşmek. Üz: Yüz, çehre. Üzdürmek: Sızdırmak, süzdürmek. Üzmege: Üzmeye. | ||
27-08-2009, 01:23 | #23 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | V Vade gelmek: Ömrün dolması, ömür süresinin dolması. Va'de gelüben: Günün biter, ömrüm dolarsa. Vade: Ömür, ömür süresi. Vaha : Çöllerde çoğu kez yüze çıkan yer altı sularının yarattığı ve önemi suyun niceliğine bağlı olarak değişen tarım veya yerleşme bölgesi. Vahdet: Yalnızlık, teklik, birlik. Vahşet: Vahşilik. Vahtıdır: Zamanıdır. Vakt: Vakit, zaman. Vaktında: Vaktinde, zamanında. Vala: İpekten baş ve yüz örtüsü. Varak: Yaprak, kağıt veya kitap yaprağı, yazılmış kağıt. Vasf etmek: Överek ve anlatarak tarif etme, övme. Vasfetmek: Anlatmak, tanımlamak, nitelendirmek. Vasl: Birleştirme, kavuşma. Velbağsü bağdel mevt: Öldükten sonra dirilme (Haktır). Velekad: Asalet, iyilik. Velvele: Gürültü, bağrışma. Veran olmak: Yıkılmak, haraplaşmak. Veran: Viran, yıkık. Verende: Verdiği zaman. Veresen: Veresin. Vermenem: Vermem, ben vermem. Vesvas: Kur'an-ı Kerim'de Nas suresi. 114/4. ayet. Vesvese: Şüphe, kuruntu. Virana: Virane, yıkıntı. Vird: Sık sık ve devamlı okunan dua. Bir cüz. Visal: Kavuşma -sevgiliye kavuşma- . Vurasız: Vurasınız. Vurmak: Sapmak, yönelmek. Vücut şehri: Beden, can, özvarlık. | ||
27-08-2009, 01:24 | #24 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | Y Yad ölke: Yabancı ülke, yabancı diyar. Yadet: Hatırla. Yad-yad: Yabancı. Yağı: Düşman, hasım. Yağlık: Büyük mendil, çevre. Yahşı: İyi güzel, çok güzel. Yakaram: Yakarım, yandırırım. Yalçın: Laçin, benekli doğan. Yaldak: Yalancı, aldatıcı. Yalguz: Yalnız, tek başına. Yan vermek: Arka çıkmak, desteklemek. Yanağın zencirlenmesi: Yanağın kızarması, al al olması. Yanah: Yanak. Yanaknan: Yanak ile. Yapalağ[yapalak]: Puhu kuşu, baykuş. Yar vasfı: Sevgilinin nitelikleri. Yara: Yare, sevgiliye. Yaran: Yaren, arkadaş, dost. Yaratan usta: Tanrı. Yarı: Yari, sevgiliyi. Yarım: Yarim, sevgilim. Yarıma: Yarime, sevgilime. Yarımdır: Yarimdir, sevgilimdir. Yarın: Yarin, sevgilinin. Yarından: Yarinden, sevgilisinden. Yarısan: Yarisin, sevgilisisin. Yaslanıp: Yaslanmış. Yaşınan: Yaş ile. Yaşmak: Kadınların başörtüsüyle gözlerini açıkta bırakacak biçimde alınlarını ve ağızlarını örtmeleri. Yatam: Yatayım. Yaylık: Yağlık, büyük mendil. Yazan: Kader yazıcı, Tanrı. Yedmek: Bir kimseyi elinden tutarak götürmek. Yedullah: Allah'ın eli. Yeğ: Yeğin, üstün. Yek: Bir Yeksan: Yerle bir. Beraber. Yel: Rüzgar. Yelmek: Dolaşmak, gezmek. Yerağ : Silah, öldüren alet. Yeren: Yaren, arkadaş. Dost. Yeri: Yürü. Yeşilbaş: Tüyleri kızıla çalgın kahverengi, beyaz, kara, mavi; başı ve kanat ucu telekleri yeşil renkli erkek ördek. Erkek yaban ördeği. Yığılmak: Toplanmak, birikmek. Yoh: Yok. Yolu tutmak: Yola çıkmak, yola koyulmak, yola düşmek. Yoluz: Yolunuz. Yosma: Şen, güzel, fettan (genç kadın). Yoz: Dava. Yöğrük: Hızlı gitmek. Yuca: Yüce, yüksek. Yulduz: Yıldız. Yunmak: Yıkanmak, arınmak. Yusuf: İbrani Peygamberi. Yakup peygamberin oğlu, Yusuf'un serüveni Tevrat'ta, Tekvin bölümündedir. Yusuf, Kur'an'ı Kerim'de de yer alır [Yusuf Suresi]. İslami edebiyatlarda ''Ahsen'ül Kısas'' -Hikayenin en güzeli diye anılan Yusuf hikayesinin etkileri Türk Edebiyatı'nda da yaygındır. Yusuf ile Züleyha- Zeliha arasında geçen olaylar birçok mesneviye konu oldu, Yusuf ile Züleyha adını taşıyan bir çok hikaye yazıldı. Yuvasın: Yuvasını. Yügrük: Yüğrük. İyi yürüyen, iyi koşan, çevik. Yükünen: Yüküyle, yükü ile. | ||
27-08-2009, 01:26 | #25 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | Z Zağ: Karga. Zahit: Süs ve makamlarından feragat eden kimse. Sofi. Zahm: Yara. Zahman: Vatan, ülke, bir kimsenin doğup büyüdüğü yer. Zail: Sona eren, devamlı olmayan, geçen. Zalım: Zalim. Zar çekmek-zarı çekmek: Acı çekmek: ağlamak, inlemek. Zar etmek: Ağlamak. Zar: Ağlama, inleme. Zara-çalmak: Ağlatmak, inletmek. Zara-salmak: Ağlatmak, inletmek. Zarılanmak: Acı çekerek ağlamak, inlemek. Zarıncı: Yatalak hasta. Zeher: Zehir. Zehrimar: Yılan zehiri. Zemheri : Kışın en sert dönemi, karakış. Zemzem: Kabe yakınındaki bir kuyu, bu kuyunun Müslümanlarca kutsal suyu. Zencir: Zincir. Zer: 1. Altın. 2. Altın sarısı renk. Zer-cığa tel: Turnanın renkli tüyleri ve telekleri. Zer-cığa: Altın sarısı ve yeşil karışımı renk, altın yeşili. Zerli tuğ: Altın tuğ, altın bezeli tuğ. Zerre: Pek ufacık parça. Zerrin: Altından yapılma, altın görünüşlü, altın renkli. Zikr: Zikir, anma. Zilf-zilif: Zülüf. Zinet: Ziynet, bezek, süs, takı. Zöhre: Zühre. Tahir ile Zühre adlı halk hikayesinin baş kadın kişisi, Tahir'in sevgilisi. Züban: Lisan, dil. Zükür: Erkekler. Zül-cenan: İki cennet. Zülfikar: Hz. Ali'nin çatallı kılıcı. Zülf-zülüf: Şakaklardan sarkan saç demeti, saç lülesi | ||
27-08-2009, 01:27 | #26 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | Rica ederim mehmet | ||
27-08-2009, 01:42 | #27 | ||
david silva Üyelik tarihi: Jun 2009
Mesajlar: 3.363
Tecrübe Puanı: 28 | u're only oneeeweLve uu mazuuçok güsel çalışma emeine sağlık hacı
__________________ TO LİVE İS TO DİE... | ||
27-08-2009, 01:47 | #29 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | Teşekkürler Ufuk, teşekkürler Kübra | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |