Kış koşullarının sertleştirip bozduğu zeminde futbol oynamak zordu. O futbola izleyerek katlanmak da zordu. Oyuncu düşmeyeyim derken, iyice savsaklıyordu. Hele Beşiktaşlılar. Ankaragücü maçı yitirirse, Kupa’ya veda edecekti. Beşiktaş için de yenilgi umudu dağın ardına kaçırırdı ama beraberlik umutla bekletir, galibiyet garanti ederdi. İki taraf da kazanmaya oynamalıydı yani.
Ankaragücü bunun için bir plan saptamıştı. Sahasında kalabalık kalıyor, hücuma, ya uzun topla Bebe’yi kaçırarak; ya da yüklenmiş rakibinin üstüne hızla ve topluca giderek çıkıyordu. İşte böyle çıktığı bir anda gol de buldu.
Beşiktaş’ın göze hemen çarpan bir oyunu yoktu. İlk bakışta görünen, ne yapacaklarını bilmezlikti. Serdar Özkan bir süre sakat kaldı ve iyileşip forma buldu. Ne var ki yalnızca sakatlığı geçmişti. Formu geri gelmemişti. Zaten o ‘form’ çok uzaklarda kaldı. Birileri kulağını çekmeli. Ertuğrul Sağlam onu yarım saat sonra oyundan aldı. Kaş’ı kulübeden sağ geriye gönderip, Tandoğan’ı öne çıkardı. Beşiktaş takımı korner atışına gidişten geri dönmeyi bile bilmeyecek kadar çaylaklıklar gösterdi. Golü böyle bir aşamada yedi.
Beşiktaş takımca savunma yapmayı bilmiyordu. Ertuğrul Sağlam devre arasında sanırım bundan biraz söz etti ve takım ikinci yarıda önde basmaya çabaladı. Topu yitirdiğinde rakibini seyretmedi, geri almanın savaşımını verdi. Ankaragücü bu nedenle ilk yarıdaki kadar rahat çıkamadı. Beşiktaş hücumdaki kötü paslarını ve kötü vuruşlarını ikinci yarıda da düzeltemedi.
Holosko’yu kullandığı son 25 dakikada da rakibin geride boşalttığı alanları kullanmayı beceremedi. Son 10 dakikayı Baki’nin oyun dışı kalmasından sonra bu yola başvurma şansı da azaldı. Beşiktaş’ın acilen orta alan oyununu dinamikleştirmesi gerekiyor. Bunu eldeki oyuncuları ile yapması çok zor. Dışarıdan bulma becerisini de gösteremiyorlar. O zaman ‘rastgele’ demekte öte bir şey kalmıyor. |