|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
|
Makaleler Medya dan Beşiktaşımız ile ilgili Köşe Yazılarının Tartışıldığı Platform. |
| LinkBack | Seçenekler | Stil |
27-05-2008, 09:18 | #1 | ||
hüngürella Üyelik tarihi: May 2007 Yaş: 41
Mesajlar: 5.146
Tecrübe Puanı: 23 |
Geçtiğimiz hafta ben de Şampiyonlar Ligi finalini izlemek için Moskova’ya gidenlerden biriydim. Uçaktan indiğimizde kendimi başka bir dünyada sandığımı söylemeden geçemeyeceğim. Bambaşka bir alfabeyle dolu tabelalarla nereye gideceğimizi bilmeden bakındım etrafa... Tesadüfen tanıştığımız Rizeli İbrahim ve arkadaşı İsmail olmasa Moskova’da geçirdiğim 2 gün işkenceye dönebilirdi. İngilizce konuşmamak için direnen Ruslar, İstanbul’un 2 katı genişliğindeki yollara rağmen yoğun trafik... İbrahim ve İsmail’e selam eder, yardımları için bir kez daha teşekkür etmeyi borç bilirim. İyi ki vardınız yaban ellerde... Moskova’ya gidince ilk yapılması gerekenler listesinde neler vardır? Kızıl Meydan’a gitmek, Lenin’in mezarını ziyaret etmek ve Kremlin’i gezmek. Nazım’ın mezarını ziyareti unutmamak... Ünlü acı biberli ve ballı Nemiroff isimli votkadan içmek... Votka içmek dışında hepsini yaptım, ne mutlu bana... Güneri Civaoğlu, Luzhniki Stadyumu’nda yaşadığı zorluklardan bahsetmiş geçen gün yazısında... Bense bizim boş Olimpiyat Stadı’na girmekten daha kolay girdim içeri... Ne kuyruk, ne itiş kakış... Tuvaletler tertemiz... Bizim memleketteki finalde stada varmak için saatlerce yürümek zorunda kalan taraftarlar düşünülünce her şey güzel... Uçağımız da rötar yapmadı, tam vaktinde hareket etti... Futbol dediğin... İtiraf etmeliyim ki ben Manchester’ı destekliyordum maç boyunca... Nedeni? Belki Ferguson sebebiyle... Belki Chelsea’ye karşı hissedilen soğukluk... Bilmiyorum... Manchester trübünlerindeydim tesadüfen; ama sağım solum Chelseali... Sheva’yı desteklemek için gelen Ukraynalılar, kamera her onlara döndüğünde maçı bırakıp Shevchenko için tezahürat yaptı... Karma bir trübünde kavgasız, gürültüsüz bir maç izlemek ne güzel... Şehirden ve tribünden çıkıp sahaya inelim biraz... İlk diyeceğim şu ki, bildik klişeyle; “bu arkadaşların oynadığı futbolsa bizim çocukların oynadığı ne?” Manchester mesela 45 dakika ısındı, yedekleriyle beraber. Chelsea’yi ise dakikalarca gözlerimiz aradı. Onlar sadece 15 dakika ısınmakla yetindiler... (Soyunma odasında da ısınmak için bir yer mi var diye düşünmeden edemedim) Sadece oynadıkları oyun değil söz konusu olan... Her iki takımda da saha içi antrenörler gördüm. Oyun durduğu anda saha içinde Ballack takıma taktik verdi, diğer tarafta da Ferdinand arkadaşlarının pozisyonlarını söyledi. Hagi için “saha içi antrenör denirdi” ya, demek ki doğruymuş... Her takıma böylesi oyuncu lazımmış... Tüm taraftarların bir gözbebeği var. Manchester United’da C.Ronaldo yanlış pas da verse, kötü de vursa, penaltı da kaçırsa her halükarda alkışlanıyor... Chelsea’de John Terry... Bu yazının yazılmasının esas sebebi... İyi bir profesyonel olmanın dışında iyi bir amatör olduğu için... Maç boyunca hırslıydı, çok koştu, çalıştı, çizgiden top çıkardı bu kupa için. Hayatı boyunca en büyük başarısı, jübile yaptığında çocuklarına anlatacağı “büyük hikayesi”, lig şampiyonu M. United’ı yenip Şampiyonlar Ligi Kupası’nı nasıl kazandıkları olacaktı belki de. Çok istiyordu ki, her halinden belliydi. Penaltılarda ayağı kaymasa, topu auta atmasa, bir gol olsa... Ah ah... Göğsüm daralıyor, ciğerim yanıyor, olmasaydı sonu böyle... Penaltılarla kupayı kaybettiklerinde hepsi yıkılmıştı. Olmamıştı, buraya kadardı. Binlerce Chelseali onu alkışlarken stad ekranında gördük ki Terry’nin ağlamaktan gözleri şişmişti... Ama o, dünyanın en güzel ağlayan adamıydı. O kadar güzel ağlayan birisi de asla yenilmiş sayılmamalıydı. Bir maçı kaybeden Chelsea, kaptanı sayesinde gönlümüzü kazanmıştı. Düşünüyorum da “John Terry hiç ağlamasaydı, futbol yine bu kadar güzel olur muydu?” Kesinlikle olmazdı, biliyorum... SEVDİK BİR KERE: Mircea LUCESCU Sufi düşünür İdris Şah’a gelen genç bir öğrenci, öğrenme konusunda onunla konuşmak ister. İdris Şah, bu isteği “şimdi zamanı değil” diyerek geri çevirir. Öğrencisi, düşünürün meşgul olduğunu zanneder. İdris Şah, ısrarla şimdi zamanı olmadığını söyler. Öğrenci sinirlenip konuyu kapatır. İdris Şah, neden “işim var” deyip de konuyu bitirmemiştir ki? Oysa İdris Şah’a göre genç adam değil öğrenme, dinleme kapasitesine bile erişmemişti. “Daha zamanı değil” cümlesinden her anlamı çıkarmış ama “daha sonra uygun bir zamanda” öğrenmeye uygun bir zamanda anlamını çıkaramamıştır. Onun için henüz zamanı değildir. Zamansız bir ülkenin futboluna geldi. O geldiğinde hala öğrenememiştik. Hatta dinlemeyi bile bilmiyorduk. O anlattı, söyledi. Biz ise Taif’in ahalisi gibi taşladık. Dinletemedi. Sadece şampiyonları yücelttiğimizi gördü ve bu kurak iklimde, dinlemeyi bile bilmeyen öğrencilerle baş başa bırakıp gitti bizi... Üzgünüz, kırgınız ama ne yapalım SEVDİK BİR KERE Akşam gönderir! Bizim başkanın sağı solu belli olmaz. Gece canı sıkılır, sabah alır. (Beşiktaş Menajeri Sinan Engin) Estağfurullah! Bülent Ülgen: Şu görüntüleri izleyerek yorumlar mısınız? Cem Arslan: Gerizekalı mıyız biz Bülent? İzlemeden yorumlayamıyor muyuz? (Verkaç - Fox TV) Herkes herkes! Derbilerde kameraman arkadaşımız da motive eder. (Rıdvan Dilmen - %100 Futbol, NTV) İstenmeyen yöneticiler ne olacak? Taraftarımızın görmek istemediği oyuncular ile yollarımızı ayıracağız. (Beşiktaş Menajeri Sinan Engin) Patagonya'nın takımı mı? Özetle; Bu yenilgi benim şahsen canımı sıktı. Ama moralimiz bozulmadı. Çünkü, biliyorum ki, dünkü milli takım bizim milli takım değil! (Ömer Güvenç – Akşam) Allah sahibine bağışlasın! Delgado yakışıklı bir çocuk. (Vedat Okyar - Vatan) Ne alaka? Bu sadece Galatasaray’ın değil, Türkiye’nin şampiyonluğu. Kimse anlatmasın Türkiye’de futbolcu yok. Bugün sadece Galatasaray camiası için değil Türk bayrağı için de savaşıyoruz. (Galatasaray kalecisi Aykut Erçetin) Senin gibi mi?Burası Beşiktaş. Buradan gitmemek için çaba sarf edeceksin. (Beşiktaş Menajeri Sinan Engin) Yolunuz açık olsun! Fenerbahçe’nin başını öne eğmesini gerektirecek hiçbir kirli ittifakı, hiçbir iktidar ve kurumla yanaşık ve yalaşık düzen ilişkisi yok. Susmak, sözleriyle ucuzlayıp çürüyenlere, içerden ölenlere en iyi hayat dersidir. Ama galiba dozu kaçtı biraz. “Söz meclisten içeri” diyerek en üst perdeden konuşma zamanıdır artık. (Hasan Ali Atasoy - Fanatik) Hiç ama! Erman Toroğlu: Açısını beğenmedim kameranın. Daha iyisi olabilirdi. Şansal Büyüka: Sen yerleştir kameraları. Daha iyisini çekebiliyorsan git çek. Bizimkilere laf etme. Zaten bu kameralarımıza laf etmek alışkanlık oldu sende. İstiyorsan, yan hakemle beraber gitsin gelsin kameralar. Erman Toroğlu: Geçen hafta da bir pozisyonda gol olup olamadığını çözemedik, haksız mıyım? Devler Ligi'nde nasıl çekiyorlar? Şansal Büyüka: Yüzüne gözüne dursun. Yıllardır bu kameralar olmasa nasıl yorum yapacaktın? (Maraton – Lig TV) | ||
|
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |