Euro 2008’de yarı finalist olmamız kâfi gelmiyor. Yeni bin yıldaki 5 büyük turnuvada 3 kez son 8’e kalmamız da bize yetmiyor (Ki 4 kez çeyrek final gören tek ülke Portekiz). FIFA sıralamasının 2’ncisi Almanya’yla 12’ncisi Fransa oynasa üç ihtimale açık olduğunu düşünürüz; birinci İspanya ile 11’inci Türkiye olunca “Kaybedecek bir şeyimiz yok” gibi çağdışı laflar ediyoruz.
İspanya’nın (aslında Barcelona’nın ve M.United’ın da) alametifarikaları, “0-10-0” diye tanımlanabilecek, bütün takımı pas trafiğine sokan ve herkesi orta saha oyuncusu gibi davranmaya iten oyun anlayışları... Top onlarda olduğunda çare üretemiyorsunuz, 6 maçı kazanıp Avrupa Şampiyonu olabiliyorlar, üst üste 29 maç yenilmeyebiliyorlar. Bu anlayışın panzehiriyse kendi içinde gizli: onların size yaptığını sizin onlara yapmanız, yani mümkün olduğu kadar topa sahip olmanız, oyunu kontrol etmeye çalışmanız. Bunu da 10 stoperle yapamazsınız, 10 orta saha oyuncusuyla yapabilirsiniz ancak... Ki, zaten 4 doğal orta saha adamımızın yanı sıra Semih, Nihat ve G.Gönül de 50 dakika boyunca fahri orta saha adamı gibi davrandılar ve rakibi durdurmayı filan değil, basbayağı top oynamayı düşündüler.
Bizim için maçın kırılma anı ise o ana kadarki en iyi orta saha oyuncumuz Semih’in çıkıp Ayhan’ın girişi oldu. 60’ncı dakikadan itibaren İspanya’nın topa sahip olma oranının yüzde 70’lere çıkmasının altında sadece Semih’le Ayhan arasındaki performans farkı yok, aynı zamanda kalan 10 oyuncunun bu değişiklikten aldığı mesaj da var. Son 40 dakikada top oynamayı bıraktık, skoru koruma gibi garip bir psikoloji içine girdik.
Bir arada ilk defa oynayan savunma dörtlümüzün her duran topta yaşadığı şaşkınlığın bir gole neden olmasının ardından da Del Bosque rahatladı, Mata’yı sol açığa Cazorla’yı (Silva’yı) sağ açığa çekip, 4-3-3 benzeri bir dizilişe döndü. 50 dakika boyunca sahadaki 22 adam futboldan keyif alırken, son 40 dakika keyif alan sayısı 11’e düştü. Oysa bizim milli takımımızdan beklediğimiz sadece bu maçı 0-0 bitirmeleri ve 1 puan almaları değil, futbol keyfine ortak olmalarıydı.
Uğur Meleke