Türkçemiz Turkchelesiyor-"Türkçe giderse Türkiye gider!!!" Her geçen gün Türkçe'nin biraz daha yozlaştırıldığını görüyoruz. Dilimizdeki yabancı kökenli sözcüklerin istilası artarak sürüyor... Milletleri millet yapan vatanları vatan yapan en büyük özelliktir dil. iletişimi ve konuşmayı hedefler.Peki bu hedef doğrultusunda yazılan ve konuşulan şeylerin anlamsız olması nedir? Mustafa kemal yanlışmı biliyordu acaba diye düşünmeden edemiyorum...Basitleşmeyin kendinizi özünüzü koruyun.Asimile olmayın oldurmayın...Bir milleti asimile etmenin en sinsi yolu kültür emperyalizmidir. http://img239.imageshack.us/img239/7...mage002zt6.jpg http://img239.imageshack.us/img239/3...mage002cl8.jpg http://img101.imageshack.us/img101/2...mage002iq9.jpg http://img219.imageshack.us/img219/175/3xh5.jpg Türkçenin önemi Milli kültürü,dini,dili,sanatı olmayan ülke yok olmaya mahkumdur.Osmanlık İmparatorluğunun yıkılma sebeplerinde biride bu değil miş.Birçok milleti içindire barındırdı.Milli kültürüne,diline vs.sahip çıkan cemiyetler kısa sürede kendi milletlerini esaretlikten kurtarıp,Osmanlık İmparatorluğundan ayrıldılar.Dilimize sahip çıkmamız,gerekir. sonuç olarak Türkçe'yi koruma kulübü!!!olarak düşündük ki; böyle türkçe ile alakası olmayan sözcükler kullanan arkadaşların konularına mesaj atmıycağız bi nevi protesto ne düşünürsünüz bilmiyoruz ama biz bir kaç kişinin bile yazılarının değiştiğini görürsek eğer gerçekten mutlu oluruz anlarız ki bişeyler başarabilmişiz lütfen sizde bu konuda lütfen bize destek verin! |
VATANDAŞLARIMIZIN TÜRKÇEMİZ HAKKINDA DÜŞÜNCELERİ Türkçemizi doğru ve devamlı kullanmamız gerekmektedir. Bunun için hep birlikte çalışalım ve Türkçemizi geliştirelim. Kendi benliğimizi bu şekilde daha iyi koruyabilir ve millet olma bilincini geliştiririz. Herkese sevgilerimi bildirirken TÜRKLÜĞÜMÜZLE GURUR DUYMALIYIZ. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE… ----- Dilimize sahip çıkmak , kendi düşüncemizi kendi Dilimizle söylemek demek kendimize sahip çıkmak demektir. ----- Türkçe giderse Türkiye gider… Oktay Sinanoğlu Türk demek Türkçe demektir, ne mutlu Türküm diyene. M. Kemal ATATÜRK ----- M. Ö. 6. Yüzyılda tarih serüvenine çıkan biz Türklerin güzel Türkçesine sahip çıkalım… ----- Türkiye’deysen Türk’sen Türk ile konuşuyorsan Türkçe konuşmalısın… ----- Yaşadığımız ülkenin değerlerine sahip olabilmenin yolu başlangıçta Dilimize sahip olmaktan geçer. Bu yüzden bu siteyi ziyaret ediyor ve beğeniyorum. Dilimizin bu kadar yozlaşmasına izin verdiğimize bile şaşırmış durumdayım. Neredeyse Türk olmaktan çıkacaktık, bu yüzden sizi sonuna kadar destekliyorum. Atalarımız Çanakkale’yi nasıl korumuşsa biz de Dilimizi korumalıyız. Bu siteyi ziyaret edip bu yorumları okuyan herkese kendi yorumlarını yazmalarını tavsiye ederim. Bir imzanız olsun… ----- Türçemizin kirlenmesini önlemek için yabancı kelimelerin temizlen mesi için ilk önce dük yan maza vb. Yerlerin isimlerin değiştirilmesi olmalıdır ----- Türkçemiz git gide yabacı kelimelerle doluyor yabancı cafe isimleri yok yabancı işyeri isimleri derken sokaklardan gecerken kendimi yurt dısında biyerde zannetiyorum. ------ Evet Dil konusu çok önemli. Dili olmayanın Milliyeti de olmaz vatanı da kalmaz. Lütfen bunları çocuklarımıza öğretelim, örnek olalım… ------ Türkçenin hayatımızdaki önemi bence Türkçenin önemi bize arkadaş olduğu ve günümüze kadar nasıl geldiği ve şimdide günümüzdeki insanların o Dili kullanmaları ------ Dilimi seviyorum, ülkemi, vatanımı, bayarağımı Atalarımı… Sahip çıkabildiğimiz her değerimize sahip çıkıp yüceltmeliyiz. Lütfen özentiden vazgeçelim ------ Türkçemize sahip çıkmalıyız… Tv reklamları ile gençleri özendirmeliyiz… Bu vatan bizim sahip çıkmalyız… ----- Türkiye Cumhuriyeti’nde yabancı kelimelerin kullanılması yanlış. Biz nerde yaşıyoruz. Herkes de bir İngilizce konuşma sevdası. Ok, bye, bunlar ne demek?Bunlar o kadar sık kullanılıyorki, Türkçe sözlüklerin bir kısmında bile var bu kelimeler neymiş Halkın sürekli ağzındaymış onlar artık bizim kelimemiz sayılırmış. ----- Ben Türkçeden birçok yabancı kelimelerin çıkarılması gerektiğini düşünüyorum ve yabancı kelimeler kullananlara ceza verilmesi gerektiğini düşünüyorum ----- Milli birliğimizin en büyük birleştiricisi olan Dilimizi lütfen koruyalım. Konuşurken ve yazarken yabancı kelimelerden sakınalım. Unutmayalım ki konuşurken yabancı kelime kulllanmak marifet değil, kültürel olarak yozlaştırılıyor olmamızın göstergesidir. ----- Adamlar koskoca alfabelerini kabul ettirmişken biz çok geç kaldık. |
Türk Kültürünün önemli Unsuru:Türk Dili Öncelikle, Türk Kültürü denilince neleri anlıyoruz, kısaca bunlardan söz edelim. Türk Kültürü, Türklerin tarihi süreç içerisindeki toplumsal yapılarını, dini, iktisadi hayatlarını, edebi kültür, dil ve sanatlarını, düşünce ve ahlak özelliklerini içerisine alan geniş bir konudur. Bu kadar geniş bir konuyu tüm ayrıntılarıyla ele almak oldukça zor bir iştir. Bu sebeple, yazımızda Türk Kültürü’nün önemli bir unsuru olarak Türk Dili üzerinde durulacaktır. Türk Dili’nin tercih edilişinin bir diğer sebebi ise, dilin bir toplum için son derece önemli ve etkili bir araç olduğu gerçeğidir. Bize göre, dilini kaybetmiş bir millet, milli benliğini, değerlerini, özünü daha doğrusu her şeyini kaybetmiştir. Peki bir dil nasıl olur da kaybedilir? Bu sorunun cevabını vermek bizler için pek de zor bir durum değildir. Bugün, şehir merkezlerine gittiğimiz zaman, etrafımızdaki alış-veriş yerlerine, dükkanlara dikkatlice bakarsak, gördüğümüz tablo karşısında şunu söyleyebiliriz: Bir dil işte böyle kaybolur! Evet, ne yazık ki güzel Türkçemiz tehlikeli bir durumla karşı karşıyadır: Yok olma tehlikesi! Bir dil, kullanılmazsa ortadan kalkar. Konuşulmayan, yazılmayan bir dilin devam etmesi, kuşaklar boyunca var olması söz konusu değildir. Konuya, Türk Dili’nin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu belirterek başladık. Buraya tekrar döneceğiz; ancak öncelikle dilin bir toplum için ne kadar önemli olduğuna değinelim. Dil, düşünmenin aracıdır. Düşünemeyen insanların fikir üretme gibi bir şansları yoktur. Dil ile düşünme arasındaki bu sıkı bağ, milli hissin oluşmasında da etkilidir. Milli bir his; ancak o milletin dili ile oluşturulabilir. Şöyle diyelim, İngilizce konuşup, fikirler ortaya koyarak bir Fransız milliyetçiliğinden söz edebilir misiniz? Tabiki bu gülünç bir durum olur. Demek ki dil, bir milletin milli duygularının oluşmasında, bu duyguların geniş kitlelere yayılmasında birinci derecede önemlidir. Her millet ancak kendine özgü bir dil ile milli hislerini kuvvetlendirip, yayabilir. Bu gerçeği gören büyük önderimiz ATATÜRK, Türk Dili’ne son derece önem vermiş, birçok yabancı kelimenin Türkçe karşılığını aramış, Türkçe’ye hak ettiği değeri göstermiştir. Bugün, matematikte kullandığımız birçok terim ATATÜRK’ ün bizzat kendisinin ortaya koyduğu Türkçe kelimelerdir (örneğin; artı,açı,üçgen). Bu konuda ATATÜRK ve ona destek verenlerin, yaptıkları tüm çalışmalar, hep bir düşüncenin ürünüdür: Milli bilinci canlandırmak. Milli bilinç, her şeyden önce dilin ayakta durması, gelişmesi, yabancı kelimelerden arındırılması ile mümkün olabilir. Tabiki böyle bir milli bilinç sahibi olunabilmesi için de ortada bir milletin bulunması gerekir. ATATÜRKçülükte, milletin tanımında dâhi “dil birliği” esastır. Millet, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasi ve toplumsal bir heyettir. Bu sebeple, tüm ATATÜRKçülerin ( tabiki gerçek ATATÜRKçülerin! ) Türkçe’ye önem vermeleri, bu konuya duyarlı olmaları gerekmektedir. Tarih bize göstermiştir ki, milli kültürünü kaybeden milletler, daima “güçlü milli duygu”lara sahip olan milletlerin egemenliğine girmişlerdir. Başlangıçta da belirttiğimiz gibi, mademki dil, milli kültürün ve milli kültür de bağımsızlığın temeli, öyleyse bize düşen görev Türkçe’ye gereken önemi vermek, Türkçe konuşmaktan, Türkçe yazmaktan gurur duymaktır. Bugün, ABD ve Batılı ülkelere olan hayranlıkları ile İngilizce’ye duydukları özenti birçok insanı ve özellikle “sözde aydınlar”ımızı Türkçe konuşmaktan alıkoymuş, bu durumdan utanır hale getirmiştir. Böyle aşağılık duygusuna sahip insanların bir de büyük önderimizi ağızlarına almaları yok mu, işte bu durum işin en ilginç, en düşündürücü ve korkutucu tarafıdır. Bu zihniyete sahip kişilerin, kurtuluş savaşı sonrası ikinci bir kurtuluş savaşı başlatıp, ilk işi Türkçe’yi korumak, geliştirmek olan bu büyük insanı ağızlarına almaları akıl sır erdirilebilir bir durum değildir. Şöyle ki, bu eşsiz insan, dili, milli kurumların en başta geleni sayıyor, milli duygu, düşünce ve yönelişin, milli benlik ve şuurun milli dile bağlı olduğu üzerinde önemle duruyor, uzun vadeli düşünülürse milli bağımsızlığın ancak Türk dili varoldukça, dil bağımsız oldukça mümkün olacağı temelinden yürüyordu. Nasıl olabilir de, Batılılaşmak uğruna güzel Türkçe’den vazgeçilebilir. Böyle bir Batılılaşmayı ne Mustafa Kemal ATATÜRK kabul ederdi ne de günümüzde herhangi bir Türk vatanseveri kabul edebilir. Türkiye, eğer ki AB ya da benzeri bir takım örgütlerin içerisinde yer alacaksa, böyle bir durum ancak Türk Milli Kültürü’nün tam anlamıyla korunacağı bir ortamda gerçekleşmelidir ( Böyle bir durumu Batılı ülkeler ve ABD’nin asla kabul etmeyeceği açıktır. Ne acıdır ki bu devletlerin, Türk Kültürü’nü hatta Türkleri dünya üzerinde görmeye tahammülleri yoktur.) Türk Dili’nin ne kadar önemli olduğunu kısaca anlattıktan sonra, yazının başında tekrar döneceğimizi belirttiğimiz konuya gelelim. “Türkçe’nin yok oluşu sorunu.” Evet, Türkçe yok olmaya yüz tutmuştur; gerek içte gerek dışta bu yok oluşa destek verilmekte, adeta seferberlik içine girilmektedir. Bu tehlikeli durum, kendisini en açık şekli ile sokaklarımızda, iş yerlerimizde göstermektedir. Bu yerlerin isimlerine bakıldığında, Türkçe bir kelime görmek neredeyse imkansızdır. Ayrıca, kendisini aydın sanan kişiler arasında da her geçen gün Türkçe’den kopuş söz konusudur. Ne kadar üzücü bir durum. Bunun için mi verildi onca mücadele? Şurası bilinmeli ki, bu topraklar, yalnızca İngilizlerden, Fransızlardan kurtarılmadı, aynı zamanda İngilizce’nin, Fransızca’nın egemenliğinden de kurtarıldı, bu uğurda savaşıldı. Tüm bunları görmezlikten gelerek, bir takım ülkelere yaranmak, özenmek ve bu doğrultuda hareket etmek cidden içler acısı bir durumdur. Konumuzla ilgili olduğu için, “Eurovision Şarkı Yarışması”na değinmek istiyoruz. Bu yarışmadaki birinciliğimiz ve bir sonraki yarışmanın Türkiye’de yapılacak olması cidden bizleri gururlandırdı. Ancak, bu sevincimizin içerisine hüzün de karıştı. Birinciliği elde ettiğimiz parça ne yazık ki İngilizce. Peki, bu parça Türkçe olsaydı, daha iyi olmaz mıydı? Hem de öyle iyi olurdu ki, kendimizi bize özgü değerlerden birisiyle ( Türkçe ) ifade etmiş olurduk. Buraya kadar söylediklerimizden, Türkçe dışında herhangi bir dili bilmeyelim, öğrenmeyelim anlaşılmasın. Tabiki birçok dil öğrenip, kendimizi her alanda geliştirmek durumundayız. Bizim isteğimiz, Türkçe’nin konuşulduğu bir Türkiye olarak kalmaktır. Bu doğrultuda hareket etmeyen her kişiye, kuruma karşı ise mücadelemiz sürecektir. Bu mücadele, her şeyden önce tepki ile başlamalıdır. Örneğin; İngilizce eğitim yapan okullara sırf bu sebeple çocuklarımızı yollamayarak ya da ismi Türkçe olmayan yerlerden alış-veriş yapmayarak, yemek yemeyerek tepkimizi gösterebiliriz. Bizim düşüncemizde, Türk demek Türkçe demektir! Bu sebeple, ne uluslar arası yarışmalarda, toplantılarda ne de ülke içerisindeki etkinliklerde Türkçe’den asla vazgeçmeyeceğiz. SONUÇ Dil, milli kültürün ilerlemesi ve yayılmasında önemli bir araç olduğu gibi, milli duygunun gelişmesinde ve bağımsızlığın korunmasında da önemli bir etkendir. Bu sebeple, ATATÜRKçülükte, milli kültürün, bağımsızlığın, milli bütünlük ve toplumsal barışın korunması, sürdürülmesi için milleti oluşturan kişiler arasında konuşulan dilin, birbirinden farklı olmaması, sade, anlaşılır ve zengin olması gereklidir. Türk’üm diyen herkesin Türk Dili’ni bilmesi ve kullanması şarttır. Türkçe’nin en büyük koruyucusu, geliştiricisi eşsiz liderimiz ATATÜRK’ün dediği gibi “ Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” Bu uğurda mücadeleye devam… |
Türkçe'nin yazılışı, okunuşu Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu Eskişehir'e indim; Porsuk Çayı'nın orda, dükkânın adı "Lavash". İstanbul, Beşiktaş yokuşunda kebapçı olmuş "Dönerchi". Allah Allah, bunu yazan zât-ı Avrupaî anlaşılan Batı dilinde "ch" nın "c" değil, "ç" okunduğunun da farkında değil. Ve tabii böyle gülünç (daha doğrusu acınacak) misâlleri artık sıkça görüyorsunuz. Sâdece aşağılık duygusundan, sömürge ruhluluktan mı, yoksa üstüne özenti sıvanmış bir kara câhillikten mi oluyor bunlar dersiniz? Sanmam; işin temelinde "millî eğitim"i 1946'dan beri güdümüne almış yabancı danışmanların (ve tabii onların yerli emir kullarının) kademeli oyunlarından biri yatıyor. Nasıl mı? Kademeler şöyle: 1. Önce Türkçe ikiye bölündü (yanlış adlarıyla "Osmanlıca", "Öz Türkçe", geçen iki yazımda belirttiğim daha doğru adlarıyla "Eski Türkçe", "Kök Türkçe" diye). Bilim terimleri, ATATÜRK'ün yolunda bir süre Kök Türkçe'den türetilip bu terimler ortaöğretime yerleşti. Ancak aynı terimleri evrenkentler pek kullanmadığı için tam bir teknik dili birliği oluşmadı. "Solcu" diye bilinen Öz Türkçeciler 1950-1980 arası tedrîcen ana gayeden uzaklaşıp Eski Türkçe'yi tasfiye yoluna girdiler. "Sağcı" diye bilinen Eski Türkçeciler ise bu tasfiyeciliğe aşırı bir tepki olarak bilim için Kök Türkçe'den türetilen terimlere dahî düşman oldular. (Bu konuları son iki yazımda etraflıca işledim). Oluşan boşluğa İngilizce bozuntusu ("Tarzanca") lâflar hücum etti. İki tarafın da saplantılıları, artan "Anglomanlıca" tehlikesine pek aldırmadılar; birbirleriyle "Kelime mi, sözcük mü?", "Millet mi, ulus mu?" diye kavga etmeyi sürdürüyorlardı. 2. İngilizce ile eğitim, önceleri yalnız fen dersleri olmak üzere ilk kez bir Türk okulunda (hem de ATATÜRK'ün tam tersi gayeyle kurduğu okulda) 1953'te başladı. Kısa sürede bu, devletin birçok okullarına, sonra özel ve cemaatlerinkine bulaştırıldı. 1960'ta gene dış telkinle ilk kurulan İngilizce dilli Türk evrenkentini zamanla birçok yenileri tâkip etti. Bunlarda yalnız fen değil, tüm dersler İngilizce oldu (tarih, edebiyat dâhil). Kamuoyu toptan aldatıldı (Bkz. O.S, "Bye Bye Türkçe" kitabı (Otopsi Yayınları, İst., 25.baskı 2005). 3. 1990'larda "Tarzanca" ile eğitim ilkokullara, anaokullarına kadar indirildi. (Bir ülkenin dilini yok etmenin temel yöntemi). 4. Bir yandan da Türk yazısını bozmak (sonra yok etmek) faaliyetleri yürütülüyordu. 1980 darbesinde, birden Türk yazısındaki inceltme işaretleri (^) kalktı. Tabii bu, "Eski Türkçe" sözcükleri yazılamaz hâle getiriyor, Türkçe'ye de büyük bir karışıklık darbesi vuruyordu. (Örn. "hala" "hâlâ", "kar" "kâr" ikililerindeki gibi.) İşin garibi, tasfiyeciliğe karşı olanlar dâhil "sağ"lı, "sol"lu basın-yayın bunu uyguladı. Kimin başlattığına gelince, iki taraf ta birbirinin üstüne atıyordu. Demek ki, hiçbirinden değil, olay gene yabancı danışmanlardan (yâni "güdücü"lerden) kaynaklanmıştı. [Sanırım aynı sıralarda, okullarda da Türkçe yazım kuralları öğretilmez oldu. Zâten edebiyat (ve târih) dersleri de azaltılıp duruyordu]. 5. ATATÜRK'ün yeni Türkçe yazısı tüm dünyanın imrendiği, bütünüyle diline tam uyan, okunduğu gibi yazılan, yazıldığı gibi okunan bir yazıdır. Herkes bu yazıyı birkaç haftada öğrenebilir. İlk defâ karşınıza çıkan bir kelimenin nasıl okunacağı, nasıl yazılacağı diye bir sorun yoktur. "Harf harf söyle" diye sorulmaz. Batı dillerinde, özellikle şu imlâsı tam bozuk "Tarzanca"da ise, biri "Adım Smith" dese, öbürü hemen, "spell it" (harfle) der. Ne gülünç; halbuki "Smith", Türkçe'deki "Mehmet" kadar yaygın bir isim. Türkçe'nin ve yazısının bilgisayar ve bilim için en uygun dil ve yazı olduğu hakkında ise Batılılar da artık yazılar yazıyorlar. Dili İngilizce olan okullarda çocuklara okuma yazma öğretmek çok zordur. Her sözcüğün okunuşunu yazılışını çocuk ezberleyecek. Kural kaide yok. Nitekim ABD basınına göre orada liseyi bitirenlerin yüzde 60'ı kendi dili İngilizce'yi dosdoğru okuyup yazamıyor. Türkçe'de ise yakın zamana kadar çocuklar heceleme yöntemiyle ve Türkçe'nin güzel kuralları sâyesinde her şeyi hemen okuyabilir, yazabilir konuma ilk yılda gelirlerdi. Derken, Türkçe'yi yok edip yerine 250 kelimelik köle dili İngilizce'yi koymak ana planına uygun olarak, yabancı danışmanların güdümüyle okullarımızda Türkçe okumak yazmak öğretimi yöntemi değiştirilip kelime kelime, her birisinin görüntüsünü ezberleme yöntemi kondu. Sonuçta evrenkentli gençlerin bile imlâsı bozuldu (e-postalarda sık sık görüyoruz). Tabii buradaki dış güdüm gayesi, aslında sâdece İngilizce okumayı öğretmek, Türkçe'yi toptan yok etmek. Ayrıca ilkokulda Türk alfabesi öğretirken "w", "q"yu da katıyorlar. Yukarıda, bir dizi abuk sabuk, mantıksız gibi görünen olayların, yapılanların arasında nasıl bir temel bağıntı, nasıl bir düşman hedefine doğru adım adım yürüyüş olduğunu göstermeye çalıştık. Umarım durum belirginleşmiştir. Şimdi Türkçe'nin yazısı konusundaki ilkelerimizi şöyle sıralayabiliriz: a. Türk yazısında inceltme (^) işaretleri herkes tarafından mutlaka kullanılmalıdır. (Bilgisayarda onları koymak da çok kolay.) Yazarlar, çıkacak yazılarında koydukları inceltme işaretlerinin aynen baskıda da olması için yayınevine, gazete, dergi idâresine (bizim yaptığımız gibi) ısrar etmeli. b. Okullarda okuma yazma tekrar bizim usul heceleme yöntemiyle öğretilmeli. Türkçe'nin dilbilgisi, ses uyumları, terim türetme kuralları eskiden olduğu gibi çok iyi öğretilmeli. c. Türk edebiyatı (her dönemdeki) ve târihi dersleri yeniden ihyâ edilip 1980'e kadar olduğu şekle ve miktara rücû etmeli; tarih derslerinde Türk kültür tarihine verilen yer de artırılmalı. Tabii bütün bunların olabilmesi için her düzeydeki eğitimi düzenleyen devlet kuruluşları artık kesinkes yabancı "danışman"lar hâkimiyet ve güdümünden kurtarılmalı. Türk gençliğinin, dolayısıyla milletinin geleceğini, kaderini gizli, açık düşmanlar değil, Türk milletinin öz vatansever evlâtları belirleyecektir |
Nedir bu Türkçenin başına gelenler? 1953 yıllarından sonra cıkan dayatmalarla veya yalanlarla yabancı dilin önemi vurgulanmış, dünya dili olduğu söylenen (ki külliyen yalandır, en köklü ve zengin dünya dillerinin ilk sıralarında Türkçe gelmektedir) ingilizce dayatılarak öğretilmeye çalışılmıştır. Artık okulların çoğu ingilizce eğitim vermekte ve bununla beraber sürekli olarak televizyondaki çocuk kanallarında bile ingilizce konuşturulan tuhaf bebekler yayınlanmaktadır. 1980 sonrası gençleri için söylenecek pek fazla şey yok aslında; yaşanan onca sıkıntıdan sonra bir yıkım gibi üstümüzden geçildi. Bu cocuklar ne siyaseti öğrendi, ne de ondan öncesi öğretildi. Kulaklarına bile fısıldanmadı; onlar çakmaktaş, şirinler, ninjalar gibi çizgi filmlerle büyüdü. Kimisi leonarda oldu, kimisi michelangelo… Bu iki dost kaplumbağanın, rönesans devrinin iki deha sanatçısı olduğu kime öğretildi, kimler öğrendi? Hatta bilir misiniz ki ikisinin birbirine ne denli düşmani duygular içerisinde olduklarını? 1990 sonrası gençlerine gelirsek, ki bunlara aslında 1985 sonrası gençliğini de ekleyebiliriz gönül rahatlığıyla, durum gerçekten içler acısıdır. Yalanlarla dayatılan bir ingilizce! Güya dünya dili ingilizce... Güya ilerlememizin kalkınmamızın tek şartı... Gençleri ingilizceyle yetiştirmeliydik güya... Hatta okullardaki bütün dersleri ingilizce yapmalıydık daha iyi öğrenmelilerdi… Öyle bir noktaya geldik ki hiçbir yabancı kaynak Türkçeye çevrilmiyor artık... ingilizceniz yoksa vay halinize? Ama bir dakika, şanlısınız, telefon bayisi gibi tercümanlık bürosu var heryerde... Şehit kanları üstündeki bu vatanda yaşayan bizler vatan bilincinden giderek uzaklaşmaktayız. Onlarca savaştan çıkan bu millet vatanına artık toprak gözüyle bakıyor… Güya gençlerimiz Çanakkale’de şehitliğe gidip şehitlerimizi anıyor. O gördüğünüz en büyüğü 20 yaşındaki şehit hiç mi içinizi acıtmıyor? O’nların canıyla kazanılmış bu bağımsızlık, O’nların mücadelesiyle kurulmuş bu ülkeyi yaşatmak bu denli zor mu? Lafı uzatmanın gereği yok söyleyeceklerimiz açık ve nettir. Büyük bir taraftar grubu olarak her konuda gösterdiğimiz hassasiyeti göstermeli ve duyarlılığımızı ortaya koymalıyız. KENDİSİNİ TÜRK SAYAN, BU KÜLTÜRÜN BİR ÜYESİ OLAN, İÇİNDE GERÇEKTEN VATAN, MİLLET SEVGİSİ OLAN HERKESİN BU KONUDA DİKKATLİ OLMASI GEREKİYOR. • “v” harfi yerine “w” kullanmayın. • “z” harfi yerine “s” kullanmayın. • “g” harfi yerine “q” kullanmayın. • Türçe konuştuğunuz gibi türkçe yazmaya özen gösterin. • “!” yerine "!!!" veya “?” yerine “???” ve “.” Yerine “....” veya "..." yerine "....." yazınca daha mı anlam kazanıyor bu anlamlı noktalama işaretleri! Forumumuzda bu şekilde yanlışları içeren bircok yazı ve başlık bulunmaktadır. Bu şekilde yazan ve bu durumda ısrarcı olan arkadaşlarımızın yazılarından alıntı yapmıyoruz onları rencide etmemek adına. Ancak; bundan sonra, bu şekilde hatalar içeren başlıklar gerekçe gösterilmeden silinecek. Bu şekilde yazı yazan forum kullanıcıları 1 uyarı ile cezalandırılacaktır. Daha temiz bir forum için elele… “ Türkçe olmadan Türk Kültürü olmaz, Türk Kültürü olmadan Türk Kimliği bulunmaz, Kimliksizin öz güveni, özüne itibarı yoktur, Özüne itibarı olmayanın haysiyeti olur mu? Türk dediğin haysiyetsiz yaşamaz.” Oktay Sinanoğlu Saygılarımızla. Forza Beşiktaş TÜRKÇE'MİZ Annenden öğrendiğinle yetinme Çocuğum, Türkçe'ni geliştir. Dilimiz öylesine güzel ki Durgun göllerimizce duru, Akar sularımızca coşkulu… Ne var ki çocuğum, Güzellik de bakım ister! Önce türkülerimizi öğren, Seni büyüten ninnilerimizi belle, Gidenlere yakılan ağıtları… Her sözün en güzeli Türkçe'mizde, Diline takılanları ayıkla, Yabancı sözcükleri at! Bak, devrim ne güzel! Barış, ne güzel! Dayanışma, özgürlük… Hele bağımsızlık! En güzeli, sevgi! Sev Türkçe'ni, çocuğum, Dilini sevenleri sev! Rıfat Ilgaz |
Alıntı:
Alıntı:
DİLİMİZİ KORUYALIM Aslında bu başlığı seçerken “Acaba kavram olarak bir yanlışlığa sebep olabilir mi?” diye uzun süre kararsız kaldım. Çünkü ancak aciz, bakıma muhtaç olan bir şey koruma altına alınır. Bu tarz bir söylemle dilimizin acizliğini, korunmaya muhtaç olduğunu ima ederek ona hakaret mi ediyordum? Hayır, kesinlikle hayır. Biliyorum ki bizim dilimiz tarihler boyu, zengin bir kültür, bilim ve sanat dili olarak var olmuş ve bu varlığını da ebediyen sürdürecektir. Ancak zaman içerisinde dilimizin güncel sorunlar sonucu kirletilmeye başlatıldığı da hiç kimsenin göz ardı edemeyeceği acı bir gerçektir. Başımızı kuma gömerek bunu görmemezlikten gelmek aymazlığın ta kendisidir. Bunun nedenleri ve niçinleri üzerinde duracak değilim. Amacım, bu aymazlığa dur diyerek, gittikçe körelmeye başlayan toplumdaki dil bilincini yeniden canlandırmak, bu doğrultuda da alaca karanlık içindeki dilimiz adına bir mum yakıp parıltısına parıltı katmaktır, gücümün yettiğince. Bugün dilimizdeki sözcük sayısının 75.000 olduğunu düşünürsek (TDK Türkçe Sözlük 1998) ve biz bu dağarcık içindeki sözcüklerimizin sadece 200-300 en fazla 500 kadarıyla yetinip gerisini sayfalar arasına mahkûm ediyor ve gerek duyulduğunda dış kaynaklı karşılıklarına “havalı” oluyor diye itibar ediyorsak, hiç bir zaman yabancı sözcüklerin istilasıyla oluşan tabelalardan dolayı sokaklarımızın bize yabancılaştığından şikâyetçi olmaya hakkımız olamaz. Tarihin kayıtlarına göre, Osmanlı Devletinin son günlerindeki işgal döneminde İstanbul caddelerinin görüntüleri de böyleymiş. Hadi o dönem diyelim ki kaçınılmaz zorunlu bir hâldi. Ya bugün! Arife gerekmezmiş tarif. Tarihten ders alamayan bir ulusun, geçmişini kaybettiği gibi gelecekten söz etmeye de hakkı yoktur. O tarih bir daha yazılmayacaktır. Herkesi aslına davet ediyor, silkinip şöyle bir bakalım çevremize diyorum. Bakalım da görelim ne oyunlar tezgâhlanıyor: Vatan, millet adına. İlgisizlik arşa yükselirken entel geçinen özenti uşakları bilinçsizce açılan tezgâhta dilimi katledip gönüllü tezgâhtarlık yapıyor üç kuruşluk çıkar uğruna. Dil elden gitmiş kime ne? DİLİMİZİ KORUYALIM ama bağnazca bir tutum sergileyerek değil. Dil toplumun, halkın malıdır. Halka ters düşmek ikilem doğurur. Yanlış ama yaygın olan bir kullanımın önüne geçemezsiniz. Bunu zorlamaya çalışırsanız yapmanız gereken yeni düzenlemelerde de güven sağlayamazsınız. Dilimizde yaşayan, yaygın bir kullanım alanına sahip, yazımı ve söylemiyle artık bizden bir parça halini almış bu sözcükleri “yabancı kökenlidir” diye dışlayamazsınız. Yoksa siz dışlanırsınız. Bu durumda yapılması gereken şey o sözcüğe karşı Türkçe eş anlamlı bir sözcük türetmektir. Zaman içerisinde ana dilin verdiği tad, yabancı sözcüğü dışlayacak, o sözcüğü öldürecektir. Bunun gerçekleşmesi için olmazsa olmazların en başında, bilimsellik ve halkla bütünleşmek gelir. Halktan kopuk bir aydın kesim halkın diline ne derece gerçekçi anlamda tercüman olabilir. Masa başında kariyer yapmanın, politika üretmenin, bireyselliğin dışında kime faydası olabilir. Ama dil bireyselliğin aşılmasını gerektiren millî bir bütünlüğün temeli değil midir? Bilim dünyasındaki hızlı gelişim ve buna paralel olarak gelen araç ve gereçlerin önüne set çekmenin mantığı olabilir mi? Elbette hayır. Ama bu ürünlerin, beraberinde gölge gibi sinsice ve acımasızca dilimize sokmaya çalıştıkları sözcükleri yanlarında getirmelerine de izin veremeyiz. Vermememiz gerekir. En kısa zamanda bunları adlandıracağımız sözcükleri gün ışığına çıkarmalıyız. Bir anlık gecikmenin bile vereceği zarar, çığa dönüşen kar zerreciğinden farklı olmayacaktır. Eğer başı boş bırakılır, bir sözcükten bir şey olmaz, düşüncesi arkasına gizlenerek avuntu içine girersek sadece ve sadece kendimizi kandırmış oluruz. Bu damlacıkların zamanla nelere mal olacağı, göl mü yoksa sel mi olacağı, önünde nasıl durulacağı iyi hesaplanmalıdır. Sözcüklerin türetimi sırasında iki aşamalı yol izlenmek zorundadır. Bu iki aşamada bilimsellik ön planda olmalıdır. 1- Meslekî açıdan inceleme: Kullanıma yeni giren ürünle ilgili uzman kişilerin bir araya gelerek yapacakları inceleme sonucu hangi kavramların ortaya çıkabileceğini belirlemeleri gerekmektedir. 2- Dil açısından inceleme ve sonuçlandırma: Birinci aşamadaki uzman kişilerin elde ettikleri veriler, dil uzmanlarıyla bir araya gelinerek tartışmaya açılmalı ve sonuçta dilin yapısına uygun en güzel yapılar belirlenmelidir. Bu iki aşama birbirini tamamlayan bir mekanizma olmak zorundadır. Aksi takdirde birinden birinin işin dışında bırakılması sonuçun sağlıklı olmayacağı ve işin şansa bırakılacağı anlamına gelecektir. Burada da iş yine bireysellikten ziyade grup çalışmasına düşmektedir. Ancak ve ancak bu şekilde dil kirliliğinin önüne geçilebilir. Ülkemizde de bu işlerin yürütülmesinden sorumlu olarak TDK ön plana çıkmaktadır. Bu yasalar gereği de böyledir. Ancak yasalar TDK’ye bu görevi verirken bize de “Siz durun, bu sizin işiniz değil!” dememiştir. Dolayısıyla bir kenarda seyirci kalıp birilerinden medet umacağımıza bir an önce bu ulusun bir bireyi olarak sorumluluğumuz olması gereken şeyi yani “boşvercilik” kınından sıyrılarak üstümüze düşeni, dilimize sahip çıkıp onu korumayı üstlenmeliyiz. Kendimizle barışık olamadığımız, başkalarının bizden üstün olduğu düşüncesinin ezikliğinden kurtulamayıp dilimize, dinimize, kültürümüze sahip çıkamadığımız, hele hele yozlaşmasına "bananecilikle" yaklaşarak tarihimizi, onurlu geçmişimizi unutup onursuz yarınlara meyl ettiğimiz sürece boyunduruk boynumuzun borcudur. Gelecek kuşakların hâlâ gurur duyabilecekleri bir dilinin olmasını istiyor, Türk’e Türkçeden başka bir dil yakışmaz diyorsak gelin DİLİMİZİ KORUYALIM. Tahsin MELAN |
http://www.dilimdilim.com/arkaplan/1.jpg "Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır." ( 02.09.1930, Gazi Mustafa KEMAL ) • “v” harfi yerine “w” kullanmayın. • “z” harfi yerine “s” kullanmayın. • “g” harfi yerine “q” kullanmayın. • Türçe konuştuğunuz gibi türkçe yazmaya özen gösterin. • “!” yerine "!!!" veya “?” yerine “???” ve “.” Yerine “....” veya "..." yerine "....." yazınca daha mı anlam kazanıyor bu anlamlı noktalama işaretleri! |
ÇARŞİ Türkçe'mizin ingilizceleşmesine kArşı.! ÇArşı bozuk Türkçe'ye de kArşı! Lütfen buna özen göstereli renkdaşlar... |
Lezzet Uygarlığında Türkçe Uygarlığı http://www.vatanbir.org/resimler/eti.jpg Sevgili Eti Lezzet Uygarlığı! Son günlerde piyasaya sürmüş olduğunuz ürünlerinizden çok memnunuz. Hani lezzet zaten Eti güvencesi altında da, yaklaşımınız, bizi son dönemde hiçbir firmanın memnun edemediği kadar memnun etti. Anadilinde yaşamak, Türkçe yaşamak için çaba harcıyoruz diye kendi yurdumuzda yabancı muamelesi görüyoruz. Oysa ki Türkçe düşünmesek Türk malını tercih etmesek, yani hiç kimse Türkçe düşünmese ve herkes yabancılık sevdasının peşinden gitse ne olacak yerli yatırımcının hali? Hem kendi ülkene hizmet et, hem de kendi vatandaşın, kaliteli zannettiği yabancının peşinden gitsin. Olacak iş mi? Dedim ya, yabancı muamelesi görüyoruz, çünkü hala içimizde hem kaliteli ürün sunup hem de adını utanmadan, yani gurur duyarak Türkçe bir isimle süsleyebilecek insanların, kuruluşların var olduğu inancını taşıyoruz; ETİ gibi… “Balık, Can, Susamlı Çubuk” krakerleri biliyor ve satın alıyorduk. Şimdi bunlara bir de “Tadında” eklendi. Onu da denedik, beğendik. “Yulaflı, Kaymaklım, Kakaolu” da bizdendi, artık; “Şekerim, Aşkolsun, İkidebir” de bizden. Ve de Topkek; bizler için yüzyılın efsane lezzeti… Demek istediğim şu ki; Türk düşüncesi, emeği ve sermayesiyle üretilen, kazanılan değerleri yabancı isimlerle kirletmediğiniz, benliğinizi koruduğunuz için, Eti bizim için gıda alanında her daim en öncelikli tercihimiz olacak. Siz ki son yıllarda çok ağır yaralar alan Türk Diline olan uygarlık borcunuzu ödemekten geri durmadınız, bizler de Eti Lezzet Uygarlığı’nı gıda alanında muasır uygarlıklar seviyesinin üstüne çıkarmak için her daim birinci sırada tercih etmekten geri durmayacağız Duyarlılığınız ve damak tadımızı zenginleştirdiğiniz için teşekkür ediyoruz Bu yüzden eti ye bağlıyım..Ülker sevmem ve aldırmam..! |
Türkiye`de Saat: 07:20 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2