Pusucukurt'tan Secmeler Kayıp Giderdin Avuçlarımdan Ben peşinden gelirdim; Sen kayıp giderdin avuçlarımdan Yağmur taneleri gibi. Sen “DİCLE olurdun Ben “FIRAT”, Kavuşamadan akardık. Sen gökyüzü olurdun Ben yeryüzü Aramızda hep bir boşluk kalırdı. Sen gökkuşağı olurdun Ben yağmur Göz yaşlarım tükenince çıkardın ancak. Sen gece olurdun Ben gündüz; Tam doğacakken, sen kaçıp giderdin benden. Sen kutsal topraklar olurdun Ben Yasaklanmış Ülke; Hep kanardı yüreğimiz, kavuşmamız ölümdü. Sen cennet olurdun çekici kılmak için kendini, Ben cehennem, Sana varamamanın acısıyla yanmak için. Sen su olurdun Dizginlenemez olmak için. Ben ateş olurdum, Sana kavuşamayan yüreğimi küle çevirmek için. Sen kayan yıldız olurdun, Ben tam tutacakken dileğimi yitip giderdin karanlıklar içinde. Sen koşup giderdin, Ayrılıklara gebe yollar bırakırken ardın sıra, Ben peşinden gelirdim sonsuzluğa. Sen ÖZGÜRLÜKTÜN sen GELECEK Ben ise şimdiydim,ben ise AN ARZU |
BEN SANA NE DEMELİYİM Kİ BEN bir sonbahr günü gelmiştim sana Hani sonbaharda ağaçlar yaprak döker Kuşlar başka diyarlara uçup gider Çok sevenler bile o mevsimde ayrılır ya Ben sana geldim ayrılmamak üzere sende kaldım Benim üzlemle hasretle yanan yüreğim Senin ise içinde birikmiş sevgin Belki çok geç kalmıştık belki tam zamanıydi Ne demeliyimki sana Seni nasıl ifade etmeliyim ki kendime Gözlerim bile bakmaya kıyamazken O ceylan gözlerine Nasıl yaşlarla dolu bırakıp gelirdim ki arkamdan Nasıl hayır diye bilirdim ki o mahsum bakışlarına Seni nasıl ifade etmeliyim ki kendime Güller bile solarken yanında Bülbüllere susmak düşmezmiydi Kelimeler bile kifayetsiz kalırken yanında Ben sana ne diyeyim ki Seninde bana söyliyeceklerin vardı biliyordum Bu saaten sonra neye yarardı Zaten gözlerimiz çoktan her şeyi söylemişmiydi Ben sana ne demeliyim ki Seni sevdiğimi nasıl söylemeliyim Beni sevdiğini nasıl duymalıyım ARZU |
BENİ SEVDİĞİNİ SÖYLEDİĞİN GÜN Gözlerimi gözlerine duygularımı duygularına hayallerimi hayellerine ve yaşamımı yaşamına esir ettin bana beni sevdiğini söylediğin gün beni yüreğinin ve kalbinin en derin yerine kilitleyip hapis ettin bana beni sevdiğini söylediğini gün ve ben son nefesimi veren kadar sana tutsak olacağımı biliyordum bana beni sevdiğini söylediğini gün ARZU |
HAZAL GÖZLÜM Selvi boylum niye doluyor gözlerin yoksa seni ağlatan,mı var ay yüzlüm hazal gözlüm niye gülmıyor yüzün yoksa hasretiyle yandığın birimi var gülüm kalbin,mi acıyor yoksa sendemi aşk yarası var ah be gülüm yüreğini böyle nakış nakış işleyen kim yoksa yüreğinin bir nakış ustası,mı var söyle be gülüm ruhunu uzaklara uçurup götüren kim haydi be gülüm haydi söyle yoksa ruhunu sahiplenen bir kuşmu var ARZU |
GİTTİĞİN ZAMAN Gönlümde bir sonbahar rüzgarı esti Döküp savurdu yapraklarımı Beni bırakıp gittiğin zaman Dağlarıma karlar yağdı Kalbimdeki gül bahçesi soldu Beni bırakıp gittiğin zaman Yaşama dair sevincimi Hayata bağlılığımı Umutlarımı hayallerimi yıktın Beni bırakıp gittiğin zaman Sen benim bahar gülüm sen benim ekmeğim sen benim içtiğim suyumsun sen bahar gülü diye kokladığım çiçeğimsin sen benim hasretimsin ARZU |
Hangi Ayrılık Hangi gün karar verdin, Küt diye çekip gitmeye? Hangi lafım dokundu sana, Böyle inceden inceye? Hangi otobüs söyle, Hangi uçak, hangi tren; Seni benden götüren, Beni bir kuş gibi öttüren? Hangi kırılası eller dolanır şimdi, Kırılası belinde? Hangi rüzgar şarkı söyler, O ay tanrıçası teninde? Hangi çirkin gerçek uğruna, Tükettin güzel ütopyamızı? Hangi boşboğazlara deşifre ettin, En mahrem sırlarımızı? Hangi cama kafa atsam; Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam? Hangi meyhanede dellenip, Hangi masaları dağıtsam? Ben de bu sersem başımı, Karakolun duvarına vursam! Kendimi caddeye atıp, Arabaların altına savursam!. Hangi tercih beni, En hızlı şekilde öldürür? Hangi şekil öldürmez de Ömür boyu süründürür? Kayıp ilanı mı versem, Şehir şehir dolanmak yerine? Ödül mü koysam, ölü veya diri, Seni bulup getirene? Hangi ayrılık var ki, Böyle diş ağrısı gibi, durmadan zonklasın? Hangi cam kesiği var ki Böyle musluk gibi, içime damlasın? Hiç sanmam, hasta kalbim, Bunu bir süre daha kaldıramaz.. Feriştah olsa, böyle Eli-kolu bağlı, bekleyip duramaz!.. Hangi mübarek dua, Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye? Hangi aptal mazeret ikna eder, Ateşimi söndürmeye? Olur mu be, olur mu? Bu da benim gibi adama yapılır mı? Aşk dediğin mendil mi; Buruşturup bir kenara atılır mı? Vefa bu kadar basit mi? Alınır mı, satılır mı? Hangi hırsız çaldı Seni yırtık cebimden? Hangi pense kopardı, Bizi birbirimizden? Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini? Hangi çöpçü süpürdü, Yerden bütün izini? Hangi yaldızlı otel, Çarşaf serip barındırdı? Hangi süslü manzara, Seni kolayca kandırdı? Hangi şarlatan imaj, Böyle çabuk ilgini çekti? Hangi pembe vaatler, O saf kalbini cezbetti? Dağ gibi adamı eze-eze, Hangi anası tipli parlak çömeze Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze? Hangi yamyamlara yedirdin, O masum rüyamızı? Hangi mahluklar çiğnedi, El değmemiş sevdamızı? Hangi bıçak keser şimdi, Benim biriken hıncımı? Hangi mermi dağıtır, İnsanlara olan inancımı? Hangi bekçi, Hangi polis artık zapteder beni? Ve hangi su bağışlatır, Hangi musalla temizler seni? Hangi sevgili var ki Senin kadar duyarsız ve kalpsiz? Ve hangi sevgili var ki Benim kadar çaresiz? Hangi ayrılık var ki Böyle kanasın ve böyle acısın? Ve hangi taşyürek var ki Benim kadar ağlasın Yusuf Hayaloğlu |
Bir İntihar Gibi Birazdan kudurur deniz... Birazdan dalgaların sırtından, Üst-üste fışkıran rüzgarlar, Bir intikam gibi saldırınca üstüne; Yüzüne şarkılar çarpar, Yüzüne şiirler çarpar, ağlarsın. Sen artık buralarda duramazsın!.. O büyük sessizliğin bağrı mı olur, Kimsenin bilmediği bir ağrı mı; Gider kendine gömülürsün... Yoksa bu şehir, bu sokaklar Seni alır kullanır, Seni alır kullanır, Santim-santim çürürsün!.. Hani, el değmemiş bir yanın vardır, Aynalara göstermediğin bir yüzün, Kendine sakladığın bir hüzün... Hadi durma! Üzülsen de, sen üzülürsün!.. Kim farkeder boşluğunu? Ardın sıra kim ağlar? Bir intikam gibi Çıldırmış bu sevdalar!.. Bir intikam gibi Çıldırmış bu sevdalar!.. Bazen bir uçurum kalır, Bazen de martıların ardından Velvele koparan bir leş kalır; Bir intihar gibi Puşt olunca sevdalar... Sırtını duvara yaslar, Sırtını ağaca yaslar, susarsın. Sen artık hiçbir sözü kaldıramazsın!.. Şimdi yeni bir sevda mı olur, Kimsenin kapını çalmadığı bir inziva mı; Tutar sıfırdan başlarsın. Yoksa bu ilişkiler, bu zaaflar Seni yiyip bitirir, Seni yiyip bitirir, Dirhem-dirhem azalırsın... Belki hiç söylenmemiş Bir şarkın vardır, Henüz koyvermediğin bir kahkaha... Fırsatın olacak mı bir daha? Ne bekliyorsun? Yanılsan da sen yanılırsın!.. Kim hatırlar güzelliklerini, Senin için kim yanar? Bir intihar gibi Puşt olmuş bu sevdalar!.. Bir intihar gibi Puşt olmuş bu sevdalar!.. Yusuf Hayaloğlu |
Neylersin Bazen acı dinmez, bazen de yağmur Sevgilim gülümse, her şey unutulur Suskunuz bu akşam üstü Hasrete yanmışız, neylersin Bir gün, bu mahzun sevdadan geriye Kalırsa, sadece o hüzün kalır.. Sen de anladın ki yapa-yalnızız... Buluşmamız yasak, Görüşmemiz uzak... Devrilmiş kadehler gibi, dönüyor başımız, Neylersin... Ah güzelim, İncinmiş bir sesi vardır yağmurun; Yanaklarına vurduğunda hissedersin. Ve bir veda sözcüğü, saçlarına, Titreyen bir öpücükle dokunduğunda; Bu anı dondurmaya yetmez nefesin. Bir film sahnesi gibi Akar gider ayrılık, Neylersin... Biz zaten hiçbir romanda Kendi hayatımıza rastlamadık. Bütün şarkılar bizi yanlış anlatmıştı. Ve bütün bulmacalar yarım bırakılmıştı. Tenha sokaklarda üşüyüp durdu sırtımız. Oysa tuttuğumuz balıkları bile Yeniden denize bağışlamıştık. Biz, hayata dair Hiçbir yanlış yapmamıştık... Neylersin... Biz bu sonucu haketmedik, Hayır, etmedik... Ömrümüz bu talana lâyık değildi. Bazen acı vurdu, bazen de yağmur Hiç gülmedi yüzümüz, Hiç büyümedi gülümüz... Bizi yalnızca akşamlar kucakladı, Biliyorsun, Sabaha çıkmayan bir yoldu yürüdüğümüz... Bir gün, bu öykünün sonuna gelince Ansızın desem ki: hoşça kal canım! Unutursun, Mecburen unutursun... Yıldızlar söner, bu aşk da biter! Bazı gün hatırlayınca, sessizce ağlarız. Neylersin... Ah bebeğim, ah.. Kekremsi bir tadı vardır gözyaşının, Dudaklarına sızınca farkedersin. İçindeki vurgun aşklar mezarlığında, Ayrılık, ölümden üste yazılınca, Gideni durdurmaya yetişmez sesin... Bir inme gibi dolaşır bedeninde pişmanlıklar, Neylersin... Biz zaten hiçbir sinemaya Tam vaktinde yetişemedik. Bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı. Ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı. Boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi. Oysa Nuh'un Gemisi'nde bile Bize yer kalmamıştı. Ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı. Neylersin... Biz bu aşkı sürdüremezdik, İnan, sürdüremezdik... Kalbimiz bu heyecana müsait değildi. Bize hep acılar kaldı, bize hep yağmur... Unutmasan bile artık Unutur gibi yapacaksın. Ve buruşturup-buruşturup attığım kağıtlarda, Hiç bitiremediğim Bir şiir olarak kalacaksın... Yusuf Hayaloğlu |
İşte Gidiyorum Belki son bir şey söylemek isterdin birilerine Dert etme... Ben söyledim işte senin yerine İşte gidiyorum... Karşılıksız bir aşka kurban ettim ömrümü! İşte gidiyorum, Toprak alsın benim de bu hazin öykümü... İşte gidiyorum... gurbet yorgunu gövdemi, Çukura kim indirecek? İşte gidiyorum, Bu menfur cinayeti, şimdi çıkıp kim üstlenecek? Çürüdü gözlerim, Çürüdü yüreğim, bu yağmurlu şehirde. İşte gidiyorum, Beni kaldırın, hicran kalsın teneşirde. Size, yüzyallardır sesini kaybetmiş Bir türkü söyleyecektim; Ve bir yayla rüzgarı şefkatiyle Kirpiğinizin ucundan öpecektim... Bir masum türküydü sadece Yüz binlerce mağdurun gönlünde; Belki söyleriz hep birlikte Belki... mahşerin birinci gününde. Nasıl sevmiştim hepinizi, Nasıl böyle oldu akıbetim? Ve nasıl çöle döndü, O benim gül-gülistan memleketim? İşte gidiyorum, Hiçbiriniz, hiçbir dilde beni anlamadınız. Ben başımı verdim, sizinse İnsafsız bir linç oldu karşılığınız. İşte gidiyorum, Penceresiz bir dünyanın bilinmez labirentine... İşte gidiyorum, ''Saçlarındaki yıldızları artık koparabilirsin anne!'' Sonunda kaptırdım gönlümü Ölüm denen o kaypak türküye. Ve işte kurtuldun benden Şen olasın ey sevgilim; Türkiye! Elbet benim de vardı, Kendime ve yurduma dair umutlarım. Belki bıraktığım yerden sürdürür; Dostlarım, karım ve çocuklarım... Çatladı yüreğim, çatladı sazım. Demek ki böyleymiş yazım. Sizlere armağan olsun Sizlerden ödünç aldığım bu yürek sızım. Bu nasıl hapis Tanrım Sabah-sabah bu ne hikmet, bu ne sis? Kalbime son mermiyi sıkmak Sana mı düştü, ey güzel Paris? İşte gidiyorum, Kalmadı söyleyecek son bir sözüm. Dediğiniz gibi olsun be! Dediğiniz gibi olsun gözüm! İşte gidiyorum, Tükenmişti inancım, bu nankör hayata dair. Belki benim için birkaç mısra döktürür Hayaloğlu diye bir şair!.. Yusuf Hayaloğlu |
Eline sağlık baya faydalı olabilcek bir paylaşım |
Türkiye`de Saat: 11:04 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2