Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi

Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi (http://besiktasforum.net/forum/index.php)
-   Dış Ticaret (http://besiktasforum.net/forum/forumdisplay.php?f=244)
-   -   Amerikan Ekonomisinin Ana Hatları (http://besiktasforum.net/forum/showthread.php?t=21055)

imparator 01-02-2007 14:52

1997’de federal hükümetin, eyalet hükümetlerinin ve yerel yönetimlerin toplam harcamaları gayrı safi milli hasılanın yaklaşık yüzde 18’ini oluşturmuştur.

Doğrudan Yardım. Hükümet bunların yanı sıra işletmelere ve bireylere doğrudan çeşitli türde yardım da yapar. Küçük işletmelere düşük faizli borç verir ve teknik yardımda bulunur; üniversitede okumak isteyen öğrencilere de düşük faizli kredi açar. Hükümet destekli teşebbüsler kredi kurumlarının elindeki ipotek belgelerini satın alıp bunları yatırımcılar tarafından alınıp satılabilecek borç senetlerine dönüştürür ve böylelikle konut kredisi verilmesini teşvik eder. Hükümet ayrıca ihracatı da etkin biçimde destekler ve yabancı ülkelerin ithalatı sınırlayıcı ticaret engelleri getirmelerini önlemeye çalışır.

Hükümet kendilerine yeterince bakamayan bireylere de destek olur. İşverenlerden alınan bir vergiyle finanse edilen Sosyal Güvenlik programı Amerikalıların büyük bir kesiminin emeklilik gelirlerini sağlar. Medicare programı sayesinde yaşlıların pek çok tedavi gideri karşılanır. Mediacaid programı da düşük gelirli ailelerin sağlık giderlerini finanse eder. Çok eyalette hükümet ruh hastalarının ya da önemli bedensel engelleri olan bireylerin bakımı amacıyla kurumlar işletir. Federal hükümet yoksul ailelerin besin maddesi almalarına yardımcı olmak için Yiyecek Pulları çıkarır; federal hükümet ve eyalet hükümetleri çocuklu yoksul ailelere destek amacıyla ortaklaşa sosyal yardım bağışlarında bulunur.

Aralarında Sosyal Güvenlik de bulunan bu programların pek çoğunun kökü, 1933-1945 yılları arasında görev yapmış olan Başkan Franklin D. Doosevelt’in “Yeni Düzen” programlarına kadar uzanır. Roosevelt’in reformlarının anahtarı, yoksulluğa bireysel ahlak bozukluklarının değil toplumsal ve ekonomik nedenlerin yol açtığı inancıydı. Anılan görüş, kökü New England Püritenizmi’nde yatan genel inancı reddediyordu; bu inanca göre, başarı Tanrı’nın lutfunun, başarısızlıksa Tanrı’nın hoşnutsuzluğunun simgesiydi. Bu yeni görüş Amerikan toplumsal ve ekonomik düşüncesinde önemli bir dönüşüm oluşturuyordu. Buna karşın günümüzde bile, özellikle sosyal yardıma ilişkin belirli sorunlarda yukarıda anılan eski inançların izleri görülebilmektedir.

Aralarında Medicare ve Medicaid’in de bulunduğu, bireylere ve ailelere yönelik pek çok yardım programına ise 1960’larda Başkan Lyndon Johnson’un (1963-1969) “Yoksullukla Savaş” günlerinde başlandı. Bahis konusu programların bazıları 1990’larda parasal güçlüklerle karşılaştı ve çeşitli reform önerileri ortaya atıldıysa da Birleşik Devletler’deki her iki büyük parti de onları desteklemeyi sürdürdü. Buna karşılık programların muhalifleri, işsiz ama sağlıklı bireylere sosyal yardım yapmanın onlarda sorunlara çözüm arama isteği yerine bağımlılık yaratacağını iddia ettiler. Başkan Bill Clinton (1993-2001) yönetiminde 1996’da onaylanan reform yasaları, sosyal yardım alabilmek için bireylerin çalışmakta olmaları koşulunu getirmekte ve yardım sürelerine de sınırlamalar koymaktadır.

imparator 01-02-2007 14:52

YOKSULLUK VE EŞİTSİZLİK


Amerikalılar ekonomik sistemleriyle gururlanırlar ve onun vatandaşların iyi bir yaşam sağlamaları için fırsat yarattığına inanırlar. Buna karşın, ülkenin pek çok yöresinde yoksulluğun inatla sürmekte olduğu gerçeği onların bu inancına gölge düşürmektedir. Hükümetin yoksullukla savaş çabaları belirli bir ilerleme sağladıysa da sorunu ortadan kaldıramadı. Aynı şekilde, güçlü bir ekonomik büyüme yaşanan dönemler de yeni iş olanakları yarattı ve yoksulluğu azalttı ama tümüyle yok edemedi.

Federal hükümet dört kişilik bir ailenin temel geçimini sağlamak için gerekli asgari bir gelir miktarı saptar. Bunun düzeyi hayat pahalılığına ve ailenin yaşadığı bölgeye bağlı olarak değişebilir. 1998’de yıllık geliri 16.530 doların altında olan dört kişilik bir aile yoksul sayılıyordu.

Yoksulluk sınırının altında yaşayan birey oranı 1959’da yüzde 22,4 iken 1978’de yüzde 11,4’e düştü; ancak, ondan sonra çok dar bir sınır içinde oynadı ve 1998’de yüzde 12,7 olarak gerçekleşti.

Kaldı ki toplam oranlar çok daha büyük yoksulluk çekilen yerleşim birimlerini gizlemektedir. 1998’de Afrikalı-Amerikalıların dörtte birinden fazlası (yüzde 26,1) yoksulluk içinde yaşıyordu; bu oran huzursuzluk yaratacak kadar yüksek olmakla birlikte tüm siyahların yüzde 31’inin yoksul tanımına girdiği 1979’a göre bir ilerleme sayıldı ve 1959’dan beri en düşük yoksulluk oranını oluşturdu. Özellikle evli olmayan annelerin bakmakla yükümlü bulunduğu aileler yoksulluğa maruz kalmaktadır. Kısmen bu gerçeğin sonucu olarak 1997’de yaklaşık beş çocuktan biri (yüzde 18,9) yoksuldu. Yoksulluk oranı Afrikalı-Amerikalı çocuklar arasında yüzde 36,7 ve İspanyol kökenliler arasında da yüzde 34,4’tü.

Bazı uzmanlar resmi istatistiklerin yoksulluğu gerçek boyutlarından daha fazla gibi gösterdiğini, çünkü sadece parasal geliri hesaba katıp Besin Pulu, sağlık yardımı ve sosyal konutlar gibi hükümet yardımlarını göz ardı ettiğini ileri sürmektedirler. Buna karşın diğer bazıları da anılan programların bir ailenin tüm beslenme ve sağlık gereksinimlerinin pek azını karşılayabildiğini ve bir sosyal konut açığı bulunduğunu iddia etmektedirler. Bazılarına göre ise gelirleri yoksulluk sınırının üzerinde olan belirli aileler bile iskan, sağlık ve giyim gibi gereksinimlerini karşılamak amacıyla beslenme giderlerini kısmakta ve bu nedenle de açlık çekmektedir. Yine bazı uzmanlar da yoksulluk düzeyindeki bireylerin zaman zaman geçici işlerde ve ekonominin “yer altı” sektöründe çalışıp para kazandıklarını ve bunların da resmi istatistiklere yansımadığını söylemektedirler.

imparator 01-02-2007 14:52

Ne olursa olsun, Amerikan ekonomik siteminin kazanımları eşit dağıtmadığı açıktır. Washington’da kurulu bir araştırma örgütü olan Ekonomik Politika Enstitüsü’ne göre 1997’de Amerikan ailelerinin en zengin beşte birinin geliri toplam ulusal gelirin yüzde 47,2’sini oluşturmaktaydı. Bunun aksine, en yoksul beşte bir toplam ulusal gelirin sadece yüzde 4,2’sini ve en yoksul yüzde 40 ta yüzde 14’ünü elde etmekteydi.

Amerikan ekonomisinin genelde gönençli olmasına karşılık, eşitsizliğe yönelik endişeler 1980’lerde ve 1990’larda da sürdü. Küresel rekabetin giderek artması sonucu pek çok geleneksel imalat endüstrisi işçisi tehdit altında kaldı ve ücretleri durağanlaştı. Aynı zamanda federal hükümet de düşük gelirli aileleri daha varlıklı olanlara karşı kollayan vergi politikalarından uzaklaştı ve iyi durumda bulunmayanlara yardım amacıyla yürütülen çok sayıda toplumsal programın bütçelerini kıstı. Bu arada daha varlıklı aileler de hızla gelişen sermaye piyasasında sağlanan kazancın pek çoğunu elde ettiler.

1990’ların sonlarına doğru özellikle daha yoksul işçilerin gelirleri artmaya başlayınca, yukarıda belirtilen durumun tersine dönmeye başladığını gösteren belirtiler ortaya çıktı. Yüzyılın sonuna gelindiğinde yine de bu eğilimin sürüp sürmeyeceğini belirlemek için henüz çok erkendi.

HÜKÜMETİN BÜYÜMESİ


ABD Hükümeti Başkan Franklin Roosevelt yönetiminden başlayarak büyük ölçüde büyüdü. Roosevelt’in Yeni Düzeni’nde, Büyük Bunalım’ın yarattığı işsizliğe ve sıkıntılara son verme çabası nedeniyle pek çok yeni federal program yaratıldı ve var olanların çoğu da yaygınlaştırıldı. Birleşik Devletler’in İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında dünyanın en önemli askeri gücü olarak yükselmesi de hükümetin büyümesini besledi. Savaş sonrası dönemde kentsel ve banliyö yerleşim bölgelerinin büyümesi de kamu hizmetlerinin yayılmasına olanak sağladı. Eğitim konusunda daha yaygın beklentilerin başlaması hükümetin okullara ve üniversitelere önemli yatırımlar yapmasına yol açtı. Bilimsel ve teknolojik ilerlemelere yönelik muazzam bir ulusal baskı 1960’larda yeni kuruluşlar yarattı ve uzay araştırmalarından sağlık konularına kadar yayılan bir alanda büyük kamu yatırımlarına girişilmesini gerektirdi. Çok sayıda Amerikalının XX. Yüzyıl’ın başlarında var olmayan sağlık ve emeklilik programlarına gittikçe daha fazla bağımlı duruma gelmeleri de federal harcamaları büyük ölçüde arttırdı.

imparator 01-02-2007 14:52

Pek çok Amerikalının Washington’daki federal hükümetin kontrolsüz ölçüde şiştiğini düşünmelerine karşın istihdam istatistikleri bunun böyle olmadığını göstermektedir. Hükümette çalışanların sayısı büyük ölçüde artmışsa da bu daha çok eyaletlerde ve yerel düzeyde olmuştur. 1960-1990 arasında eyalet hükümetlerinde ve yerel yönetimlerde çalışanların sayısı 6,4 milyondan 15,2 milyona yükselirken, federal hükümetteki sivil görevli sayısı 2,4 milyondan sadece 3 milyona çıkmıştır. Federal işgücü azaltmalar sonunda 1998’de 2,7 milyona düşmüş, fakat eyalet hükümetleri ve yerel yönetimlerin çalıştırdığı görevli sayısı 1998’de yaklaşık 16 milyon olmuş ve anılan azaltma düzeyini çok aşmıştır. (Birleşik Devletler’in Vietnam savaşıyla uğraştığı sırada askerde olan Amerikalıların sayısı 1968’de yaklaşık 3,6 milyona erişmiş ve bu sayı 1998’de 1,4 milyona inmiştir.)

Hükümetin sağladığı yaygın hizmetlere yönelik ödemelerin yapılabilmesi için gittikçe artan vergi yükü, Amerikalıların “büyük hükümet” karşısındaki genel hoşnutsuzluğu ve kamu görevlisi sendikalarının yoğunlaşan gücü nedeniyle 1970’lerde, 1980’lerde ve 1990’larda çok sayıda politika yapıcısı, gerekli hizmetleri sağlayacak en etkin kurumun hükümet olup olmadığını sorgulamaya başladı. Hükümetin belirli görevlerinin özel sektöre devredilmesi yöntemini tanımlamak için “özelleştirme” deyimi ortaya atıldı ve dünya çapında hızla kabul gördü.

Birleşik Devletler’de özelleştirme özellikle belediyelerde ve bölgesel düzeyde görüldü. New York’da New York, California’da Los Angeles, Pennsylvania’da Philadelphia, Texas’da Dallas ve Arizona’da Phoenix gibi büyük ABD kentlerinde, sokak lambalarının onarımından katı atıkların toplanmasına ve bilgi işlemden hapishanelerin yönetilmesine kadar değişen ve önceleri doğrudan belediyelerin kendilerinin yaptıkları pek çok çalışma özel şirketlere ya da kar amacı gütmeyen diğer kuruluşlara verilmeye başlandı. Bu arada bazı federal kuruluşlar da özel teşebbüs gibi çalışma yolunu seçti; sözgelimi Birleşik Devletler Posta Servisi faaliyetlerini yürütmek için genel vergilere değil kendi gelir kaynaklarına başvurur.

Bunlara karşın kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi hala çok çelişkili bir konu oluşturmaktadır. Yandaşları, özelleştirmenin maliyeti düşürdüğü ve özel sektörün üretkenliğini arttırdığı konusunda ısrar ederken, diğerleri aksini savunmakta, müteahhitlerin kar elde etmek istediklerini ve pek de üretken olmadıklarını ileri sürmektedirler. Kamu sektöründeki sendikalar doğal olarak özelleştirmelerin pek çoğuna hararetle karşı çıkmakta ve müteahhitlerin ihaleyi kazanmak için çok düşük teklif verdikten sonra maliyeti önemli ölçüde arttırdıklarını kanıtlayan belirli örnekler bulunduğunu ileri sürmektedirler. Yandaşları ise, özelleştirme rekabete yol açarsa etkinliğin de artacağını savunmaktadırlar. Belirli durumlarda özelleştirme tehdidi yerel hükümet çalışanlarını daha etkin olmaya bile teşvik edebilir.

imparator 01-02-2007 14:52

Düzenlemelere, hükümet harcamalarına ve sosyal yardım reformuna ilişkin tartışmaların açıkça gösterdiği gibi hükümetin ülke ekonomisindeki uygun rolü, Birleşik Devletler’in bağımsızlığına kavuşmasından 200 yıl sonra bile büyük bir anlaşmazlık konusu olmayı sürdürmektedir

BÖLÜM III
AMERİKAN EKONOMİSİ: KISA BİR TARİHÇE

Modern Amerikan ekonomisinin kökleri Avrupalı yerleşimcilerin ekonomik kazanım elde etmeye çabaladıkları XVI., XVII. ve XVIII. Yüzyıllara uzanır. Yeni Dünya bundan sonra sınırlı ölçüde başarılı bir koloni ekonomisinden küçük ve bağımsız bir çiftlik ekonomisine ve giderek de çok karmaşık bir endüstri ekonomisine dönüştü. Birleşik Devletler bu evrim sırasında büyümesine ayak uyduracak daha da karmaşık kurumlar geliştirdi. Hükümetin ekonomideki rolü ise her dönemde görülmekle birlikte genelde arttı.

Kuzey Amerika’nın ilk yerleşimcileri Amerika Yerlileriydi. Bu halkın günümüzde Bering Boğazı’nın bulunduğu bölgedeki bir kara köprüsünden geçerek 20.000 yıl önce Asya’dan Amerika’ya geldikleri sanılmaktadır. (Amerika’ya ilk ayak basan Avrupalı kaşifler Hindistan’a geldiklerini düşündükleri için yanlışlıkla bu halka “Hintliler” demişlerdi.) Bahis konusu yerli halk bazan kabileler ve bazan da kabile konfederasyonları halinde örgütlenmişti. Kendi aralarında ticaret yaptıkları halde diğer kıtalardaki halklarla ve hatta Avrupalı yerleşimciler gelinceye kadar Güney Amerika’daki yerli halkla bile pek az temasları bulunuyordu. Geliştirdikleri ekonomik sistem ise onların topraklarına sonradan yerleşen Avrupalılar tarafından yok edilmiştir.

Amerika’yı ilk “keşfeden” Avrupalılar Vikinglerdi; fakat, 1000 yılında gerçekleşen bu olay büyük ölçüde gözden kaçtı. O günlerde Avrupa toplumunun en büyük kesimi hala tarıma ve toprak mülkiyetine bağlı bulunmaktaydı. Ticaret, Kuzey Amerika’nın daha çok araştırılmasını ve orada yerleşilmesini teşvik edecek oranda önem kazanmamıştı.

İspanya bayrağı altında denizcilik yapan bir İtalyan olan Kristof Kolomb Asya’ya ulaşan bir güneybatı geçidi bulmaya çıktı ve 1492’de bir “Yeni Dünya” keşfetti. Bunu izleyen 100 yıl boyunca Avrupa’dan yola çıkan İngiliz, İspanyol, Portekizli, Hollandalı ve Fransız kaşifler altın, zenginlik, onur ve zafer peşinde Yeni Dünya’ya doğru yelken açtılar.

imparator 01-02-2007 14:53

Buna karşın Kuzey Amerika’nın vahşi bölgeleri ilk gelen kaşiflere pek az altın ve ondan da az zafer sunduğu için çoğu orada kalmadı. Kuzey Amerika’ya yerleşenler daha sonraki yıllarda gelenlerdi. Bir gurup İngiliz 1607’de, daha sonra Birleşik Devletler olacak olan ilk kalıcı yerleşim birimini kurdular. Adı Jamestown olan bu birim günümüzdeki Virginia eyaleti topraklarında bulunuyordu.

KOLONİLEŞTİRME


İlk yerleşimcilerin yeni bir vatan aramalarına yol açan çeşitli nedenleri vardı. Massachusetts’e yerleşen “Pilgrim”ler dinsel baskıdan kaçmak isteyen dindar ve soğukkanlı İngilizlerdi. Virginia benzeri diğer kolonilerse temelde ticaret girişimleri olarak kurulmuştu; ancak, çok kez dindarlıkla ticari çıkar el ele yürüyordu.

İngiltere’nin daha sonra Birleşik Devletler olacak olan kolonileri kurup yürütmekteki başarısı, büyük ölçüde, imtiyazlı şirketler kullanmasından kaynaklanıyordu. İmtiyazlı şirketler, ekonomik kazanım peşinde olan ve belki de İngiltere’nin ulusal amaçlarını gerçekleştirmek isteyen hissedar (genellikle tüccarlar ve zengin toprak sahipleri) guruplarıydı. Şirketlerin özel sektör tarafından finanse edilmesine karşılık Kral her projeye ekonomik hakların yanı sıra siyasal yetkiler ve yargı yetkileri tanıyan bir imtiyaz ya da bağış veriyordu. Buna karşın koloniler genelde hemen kar sağlayamadıkları için İngiliz yatırımcılar çok kez imtiyazlarını yerleşimcilere devrettiler. O günlerde pek anlaşılmamıştı ama bunun siyasal sonuçları çok büyük oldu. Koloniciler kendi yaşamlarını, kendi toplumlarını ve kendi ekonomilerini kurmaya bırakıldılar; bu gerçekte yeni bir ulusun temellerinin atılması anlamına geliyordu.

İlk kolonilerin zenginliği tuzakla kürk hayvanı yakalamaya ve kürk ticaretine dayanıyordu. Massachusetts’te balıkçılık ta temel bir zenginlik kaynağıydı. Buna karşın, kolonilerdeki halk genelde küçük çiftliklerde yaşıyor ve kendi kendine yeterli oluyordu. Birkaç küçük kentte ve North Carolina, South Carolina ve Virginia’daki büyük çiftliklerde temel gereksinim mallarının bir kesimi ve lüks maddelerin hemen hepsi tütün, pirinç ve çivit karşılığında ithal ediliyordu.

Koloniler büyüdükçe destek endüstrileri gelişmeye başladı. Çeşitli bıçkı evleri ve tahıl değirmenleri ortaya çıktı. Koloniciler önceleri balıkçı tekneleri ve sonradan da ticaret tekneleri yapmak için tersaneler kurdular. Küçük demir döküm atölyeleri de açtılar. XVIII. Yüzyıl’a gelindiğinde bölgesel ekonominin biçimi ortaya çıkmıştı; New England kolonileri gönenç yaratmak için gemi yapımına ve denizciliğe dayanıyordu; Maryland, Virginia ve Carolinalar’daki çoğunlukla köle çalıştırılan büyük çiftliklerde pamuk, pirinç ve çivit üretiliyordu; New York, Pennsylvania, New Jersey ve Delaware’deki orta koloniler de deniz yoluyla mal ve kürk taşımacılığı yapıyorlardı. Köleler dışındaki bireylerin yaşam standardları yüksekti; gerçekten de İngiltere’dekini bile aşıyordu. İngiliz yatırımcılar çekilmiş oldukları için meydan koloniciler arasındaki müteşebbislere kalmıştı.

imparator 01-02-2007 14:53

1770’e gelindiğinde Kuzey Amerika kolonileri, hem ekonomik hem de siyasal açıdan I. James döneminden beri (1603-1625) İngiltere politikasına egemen olmuş bulunan ve giderek yükselen özyönetim akımının bir parçası konumuna gelmeye hazırlardı. İngiltere ile aralarında vergileme konusunda ve diğer başka alanlarda anlaşmazlıklar çıktı; Amerikalılar İngiliz vergilerinde ve yasal düzenlemelerinde özyönetim taleplerini karşılayacak biçimde değişiklik yapılacağını umuyorlardı. İngiliz hükümetiyle olan sürtüşmelerin onlarla genel savaşa ve kolonilerin bağımsızlığına yol açacağını pek az kişi düşünüyordu.

XVII. ve XVIII. Yüzyıllar’da İngiltere’deki siyasal kargaşa dönemlerinde olduğu gibi Amerikan Devrimi de (1775-1783) hem ekonomik hem siyasaldı ve İngiliz filozofu John Locke’nin Sivil Hükümet Üzerine İkinci İnceleme’sinden (1690) açıkça alınmış olan “vazgeçilmez yaşam, özgürlük ve mülkiyet hakları” cümleciğini toplanma çağrısı olarak kullanan orta sınıf tarafından destekleniyordu. Nisan 1775’teki bir olay savaşı başlattı. Massachusetts’in Concord kentindeki bir koloni silah deposunu ele geçirmek isteyen İngiliz askerleri Koloni milisleriyle çatıştılar. Kim olduğu bilinmeyen birinin ateş etmesi üzerine sekiz yıl sürecek bir savaş patladı. Kolonicilerin çoğunluğunun başlangıçtaki amacı belki de İngiltere’den siyasal ayrılma değildi; fakat, varılan kesin sonuç bağımsızlık ve yeni bir devletin, yani Birleşik Devletler’in yaratılması oldu.

YENİ ULUSUN EKONOMİSİ


1787’de kabul edilen ve günümüze kadar yürürlükte kalan ABD Anayasası pek çok bakımdan yaratıcı bir dehanın eseridir. Bir ekonomik yasa olarak, Maine’den Georgia’ya ve Atlas Okyanusu’ndan Mississippi Vadisi’ne uzanan tüm ülkenin birleşmiş ya da “ortak” bir Pazar oluşturduğu hükmünü getirmiştir. Eyaletlerarası ticarete hiçbir gümrük resmi ya da vergi uygulanamaz. Anayasa uyarınca Federal hükümet yabancı ülkelerle yapılan ve eyaletler arasında yürütülen ticareti düzenleyebilir, tekdüze iflas yasaları çıkarabilir, para basabilir ve değerini ayarlayabilir, ağırlık ve uzunluk ölçüsü birimlerine ilişkin standardlar koyabilir, postaneler ve anayollar açabilir ve patentler ve telif haklarını düzenleyen kurallar getirebilir. Yukarıda değinilen son hüküm, “fikri mülkiyet”in ilk günlerden başlayarak tanındığını gösteriyordu ve bu konu XX. Yüzyıl sonlarında yapılan ticaret görüşmelerinde büyük bir önem kazanacaktı.

Ülkenin Kurucu Ataları’ndan biri ve ilk maliye bakanı olan Alexander Hamilton, federal hükümetin yeni doğmuş endüstrilere açık destek sağlayarak ve ithalata koruyucu gümrük tarifeleri uygulayarak onları beslemeye yönelik bir ekonomik kalkınma stratejisi uygulanmasını savunuyordu. Ayrıca, kolonilerin Bağımsızlık Savaşı sırasında yüklendikleri kamu borçlarını üstlenmek amacıyla bir ulusal banka yaratılması için de federal hükümeti zorluyordu. Yeni hükümet Hamilton’un belirli önerilerine direndiyse de sonuçta gümrük tarifelerini Amerikan dış politikasının temel bir ögesi yaptı ve bu tutum yaklaşık XX. Yüzyıl ortalarına kadar sürdürüldü.

imparator 01-02-2007 14:53

Amerikalı çiftçiler başlangıçta bir ulusal bankanın yoksullar aleyhine varsıllara hizmet edeceğinden korktular; fakat, ilk Birleşik Devletler Ulusal Bankası 1791’de kuruldu, 1811’e kadar çalıştı ve o tarihte yerine bir başka banka oluşturuldu.

Hamilton Birleşik Devletler’in ekonomik büyümesinin çeşitlendirilmiş ulaştırma, imalatçılık ve bankacılık aracılığıyla sürdürülmesi gerektiğine inanıyordu. Hamilton’un politikadaki rakibi Thomas Jefferson ise felsefesini sıradan bireylerin siyasal ve ekonomik zulme karşı korunmasına dayandırmıştı. Özellikle küçük çiftçileri “en değerli vatandaşlar” olarak övüyordu. Jefferson 1801’de başkan oldu (1801-1809) ve merkeziyetçilikten daha çok arındırılmış bir tarım politikası uygulamaya yöneldi.

GÜNEYE VE BATIYA İLERLEYİŞ


Güney’de başlangıçta önemsiz bir ürün olan pamuk Eli Whitney’in 1793’te çırçır makinesini (pamuğu tohumlarından ve diğer yabancı maddelerden ayıklayan makine) icat etmesi üzerine büyük bir gelişme gösterdi. Güneydeki büyük çiftlik sahipleri, sık sık daha batıya giden küçük çiftçilerin topraklarını satın aldılar. Köle işçilerin emeğiyle beslenen büyük çiftlikler kısa zamanda belirli aileleri pek çok zenginleştirdi.

Bununla birlikte, batıya gidenler sadece güneyliler değildi. Bazan Doğu’daki köyler bir tüm olarak bölgeden ayrılıyor ve Ortabatı’nın daha verimli çiftlik arazilerinde yeni yerleşim birimleri kuruyordu. Batıya göçenler çok kez bağımsızlığa sıkı sıkıya bağlı bulunan ve her tür hükümet denetimine ya da müdahalesine güçlü bir biçimde karşı çıkan kişiler olarak tanımlanmalarına karşın gerçekte hükümetten dolaylı ya da dolaysız pek çok yardım sağlamışlardır. Hükümet tarafından yapılan Cumberland Pike yolu (1818) ve Erie Kanalı (1825) gibi ulusal kara ve suyolları yeni yerleşimcilerin batıya göç etmelerinde ve daha sonra da batının tarımsal ürünlerinin pazarlara taşınmasında yardımcı olmuştur.

Andrew Jackson 1829’da başkanlığa gelince pek çok yoksul ve varlıklı Amerikalı onu ideal edindi; çünkü, o da yerleşime yeni açılan sınır bölgesinde ağaçtan yapılmış bir kulübede yaşama başlamıştı. Başkan Jackson (1829-1837), Hamilton’un Ulusal Banka’sının Doğu’nun yerleşmiş çıkarlarını Batı’nınkilere tercih ettiğine inandığı için bir ardılının kurulmasına karşı çıktı. Jackson ikinci bir dönem için seçilince, Banka’nın görev süresini yenilemek istemedi ve Kongre de onu destekledi. Bu davranışları ülkenin parasal sistemine karşı güveni sarstı ve 1834 ve 1837’de önemli ticari paniklere yol açtı.

Ekonomik sarsıntılar XIX. yüzyıl süresince ABD ekonomisinde yaşanan hızlı büyümeyi engellemedi. Yeni icatlar ve sermaye yatırımları yeni endüsteriler kurulmasına ve ekonomik büyümeye yol açtı. Ulaştırma geliştikçe sürekli olarak yeni pazarlar açıldı. Buharlı gemiler nehir trafiğinin daha hızlı ve daha ucuz olmasını sağladı; fakat, demiryollarının geliştirilmesi daha da büyük bir etki yarattı ve geniş arazi bölümleri kullanıma açıldı. Kanallar ve karayolları gibi demiryollarının ilk kuruluş günlerinde de arazi bağışı biçiminde önemli hükümet yardımları yapıldı. Buna karşın, diğer ulaştırma biçimlerinin aksine, demiryolları büyük ölçüde yerel ve Avrupa kaynaklı özel yatırımları da çekti.

Bu heyecan dolu günlerde çabuk zengin olma düzenleri bollaştı. Borsa fırsatçıları bir gecede hazineler kazandılar; buna karşılık çok kişi de tüm tasarruflarını yitirdi. Bunlara karşın, uzak görüşlülüğün ve yabancı yatırımların bir araya gelmesi, altın yataklarının bulunması ve Amerikan halkının ve kişisel zenginliğin büyük katkısı sonucu ülkede yaygın bir demiryolu sistemi kurulabildi ve bu da endüstrileşme için temel oluşturdu.

imparator 01-02-2007 14:53

ENDÜSTRİYEL BÜYÜME

Endüstri Devrimi XVIII. Yüzyıl’ın sonlarında ve XIX. Yüzyıl’ın başlarında Avrupa’da oluştu ve hızla Birleşik Devletler’e yayıldı. 1860’ta Abraham Lincoln başkan seçildiğinde ülke nüfusunun yüzde 16’sı kentlerde yaşmakta ve ulusal gelirin üçte biri imalattan sağlanmaktaydı. Kentleşmiş endüstri genelde Kuzey Doğu’da toplanmıştı; pamuklu bez üretimi önde gelen endüstriydi, ayakkabı, yünlü giysi ve makine üretimi de yayılmaktaydı. İşçilerin çoğunluğunu göçmenler oluşturuyordu. 1845-1855 arasında Avrupa’dan yılda yaklaşık 300.000 göçmen geliyordu. Bunların çoğu yoksul kişilerdi; Doğu kentlerinde ve çok kez de ülkeye varış limanlarında yerleşmişlerdi.

Buna karşılık Güney tarım bölgesi olmayı sürdürdü; sermaye ve endüstri ürünleri için de Kuzey’e bağlı kaldı. Güney’in, köle kullanımını da içeren, ekonomik çıkarları ancak siyasal güç tarafından ve Güney federal hükümeti kontrol ettiği sürece korunabilirdi.1856’da kurulmuş olan Cumhuriyetçi Parti endüstrileşmiş Kuzey’i temsil ediyordu. 1860’ta Cumhuriyetçiler ve başkan adayları olan Lincoln köle kullanılmasından pek söz etmiyorlar, ama ekonomik politika konusunda çok açık konuşuyorlardı. 1861’de bir koruyucu gümrük tarifesi kabul ettirmeyi başardılar. 1862’de ilk Büyük Okyanus demiryolunu kurma imtiyazı verildi. 1863 ve 1864’te bir ulusal banka yasası taslağı hazırlandı.

ABD İç Savaş’ında (1861 - 1865) Kuzey’in zafer kazanması ile ülkenin ve ekonomi politikasının geleceği kesinleşmiş oldu. Köle işgücüne dayalı sistem kaldırıldı ve Güney’deki büyük pamuk çiftlikleri daha az kar getirir oldular. Savaş gereksinimleri nedeniyle hızla gelişmiş olan Kuzey endüstrisi ilerlemesini sürdürdü. Endüstriciler ülkenin toplumsal ve siyasal faaliyetleri de içeren yaşamının pek çok kesiminde egemen olmaya başladılar. Güney’in, 70 yıl sonra çevrilecek film klasiği Rüzgar Gibi Geçti’de duygusal biçimde dile getirilecek olan, büyük çiftlik aristokrasisi ortadan kalktı.

imparator 01-02-2007 14:53

İCATLAR, KALKINMA VE BÜYÜK İŞ ADAMLARI

İç Savaş’ı izleyen hızlı ekonomik gelişme modern ABD endüstriyel ekonomisinin temellerini oluşturdu. Bir yeni keşifler ve icatlar patlaması görüldü ve bu olgu yarattığı derin değişiklikler nedeniyle bazıları tarafından “ikinci bir endüstri devrimi” olarak tanımlandı. Batı Pennsylvania’da petrol keşfedildi. Yazı makinesi geliştirildi. Soğutmalı demiryolu vagonları kullanıma girdi. Telefon, gramofon ve elektrik ampulü icat edildi. XX. Yüzyıl’ın ilk yıllarında at arabalarının yerini otomobiller aldı ve uçakla yolculuk başladı.

Anılan başarılara koşut olarak ülkenin endüstriyel alt yapısı da geliştirilmeye başlandı. Appalachian Dağları’nda kuzeyde Pennsylvania’dan güneyde Kentucky’e kadar uzanan bölgede zengin kömür yatakları bulundu. Orta Batı’nın kuzeyinde Superior Gölü bölgesinde büyük demir madenleri açıldı. Bu iki önemli ham maddenin biraraya getirilebildiği yerlerde çelik üreten fabrikalar geliştirildi. Açılan büyük bakır ve gümüş madenlerini kurşun madenleri ve çimento fabrikaları izledi.

Endüstri büyüdükçe seri imalat yöntemleri geliştirildi. Frederick W. Taylor, bilimsel yöneticilik konusunda öncü oldu; her işçinin işlevini özenli bir biçimde belirledi; onların çalışmalarıyla ilgili yeni ve daha etkin yöntemler yarattı. (Gerçek seri imalat fikrini Henry Ford geliştirdi ve 1913’te, her işçinin tek bir basit işlem yapacağı hareketli otomobil montaj bandını kurdu. Çok uzak görüşlü olduğu daha sonra anlaşılan bir atılım yapan Ford, işçilerine günde 5 dolar gibi pek cömert bir ücret önerdi ve böylelikle işçilerin çoğu ürettikleri otomobillerin aynı zamanda müşterisi haline geldiler ve endüstrinin yayılmasına yardım sağladılar.)


Türkiye`de Saat: 15:34 .

Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580