![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
![]() | #1 | ||
![]() Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 24
Tecrübe Puanı: 18 ![]() |
Futbol liglerimizde durup durup bir çalkantıyla karşılaşıyoruz. Biri bitiyor, bir diğeri başlıyor. Kulüp yönetimleri memnun değil, taraftarlar memnun değil, federasyon memnun değil, yabancı oyuncular şaşkın, bizim oyuncular şaşkın, teknik direktörler şaşkın, sokaktan gelip geçen ve futbolla ilgisi olmayanlar bile futbolun halinden memnun değil. Ancak Türkiye bir futbol ülkesi diyoruz. Acaba Türkiye gerçekten bir futbol ülkesi mi, yoksa futbolu kendine malzeme yapan bir ülke mi? Futbol oynamak suçtu! Şimdi oynamamak suç! Bundan çok değil, yaklaşık 15 yıl kadar önce okullarda futbol oynamak yasaktı. Beden Eğitimi öğretmenleri çocukları mümkün olduğunca farklı dallara yönlendirirlerdi. Gerekçe olarak da sıklıkla futbolun diğer sporlara göre çok baskın olduğu ortaya konuyordu. Neyse ki zamanın ruhu, iletişim akışının hızlanması ve futbolun endüstriyel hakimiyetinin artması gibi sebeplerden bu yaklaşım rafa kaldırıldı. Beden Eğitimi derslerinde uygulanan futbol yasağı kırıldı ve okullararası yarışmalarda daha büyük katılım oranları yakalandı. Futbolun yükselişi, Galatasaray’ın uluslararası alanda kazandığı önemli başarılar, Türkiye Milli Takımı’nın üst üste, Avrupa Şampiyonaları’na, Dünya Kupası’na katılması ve 2002 yılında gelen Dünya Kupası üçüncülüğüyle, futbol camiasının sınıf yükselmesine şahit olduk. Artık reklam filmlerinde futbol vardı. Halkla İlişkiler kampanyalarında milli futbolcular yüklü sponsorluk bedelleriyle, sıklıkla boy göstermeye başladılar. Tabii ki planlanmadan yaşanan süreçlerde sürpriz ve olması riskli durumlarla karşı karşıya gelmenin normalliği, yaşanacak sakatlıkları ve eksiklikleri engellemiyor. Orta sınıf bir Türkiye Ailesi için futbol becerisi olan bir çocuk artık ekonomik bir umut anlamı da taşıyordu. Aynı şekilde o çocuğu yetiştiren bir de antrenör olacaktı. Manzaranın şaştığı nokta da çocuğun işine karışan büyüklerle ortaya çıkıyor. Özellikle kulüp takımlarının katıldığı Mini Minikler, Minikler Kategorileri, okul takımlarının katıldığı Küçükler Kategorisi (tüm bu kategorilere genel olarak 8-13 yaş arası diyebiliriz), büyüklerin bu beklentileri nedeniyle anlaşılmaz bir hal aldı. Çocukları aynı takımda oynayan futbolcu velilerinin küçük ve minik takımlarla deplasman gezen bir orta yaş tribün grubu oluşturmasına kadar varan heyecan başta tebessümle karşılanabilir tabii ki. Ancak çocukların yaptıkları dengesiz bir vuruş, bir top kaybı kendi ebeveynlerince cezalandırılır hale geldi. Eğer üç büyüklerin minik takım maçlarını izlemeye giderseniz karşılaşacağınız manzara daha da trajikomik. Beşiktaş Minik Takımı, Galatasaray Minik Takımı ve Fenerbahçe Minik Takımı aile tribün grupları kendi aralarında yaptıkları maç ve turnuvalar nedeniyle artık birbirlerini gayet iyi tanıyorlar. Sahada olmayan gerilim, bir çok sefer tribünlerde oluşan laf dalaşlarıyla gerçekleşiyor. Pekiyi rekabet duygusu henüz tam anlamıyla gelişmemiş, eğlence ve oyun dönemini henüz geride bırakmamış bu çocuklara bir de antrenörler kazanma hırsı yüklediklerinde nelerin olabileceğini tahmin etmemiz mümkün mü? Bir minik takımın, diğer bir minik takımı yenmesi üzerine kariyer planı kuran antrenör ve beden eğitimi öğretmenlerinin spor iklimimize katkılarını sorgulamak gerekiyor. Ya Kızlarımız? Bu yılın eylül ayına kadar kızlarımızın da okullarda futbol oynaması yasaktı. Yasağın gerekçesi olarak da “Türk örf, adet ve geleneklerine uygunsuzluk” ifadesi bulunan bir tavsiye kararı yer alıyordu. En azından yasal engel bu yıl kalkmış oldu ancak hala kız futboluna yönelik bir organizasyonumuz altyapılarda yok. Üstelik bu yaş kategorisinde tüm gelişmiş futbol ülkeleri ve uluslararası turnuvalarda takımlar, kız-erkek karma takımlarla futbol oynuyorlar. Öncelikse kazanmak değil, çocukların sosyalleşmesi, özgüven kazanmaları ve yaratıcı yönlerini geliştirmek. Futbola Olan Genel Yaklaşım Dönüp kendimize baktığımızda gazozuna maçı bile ağır iddia ve başarı baskısı altında yaşatan, en ufak bir hatayı yapılamaz, affedilemez kabul eden, takımının eksiklerini kendi gurur meselesi haline getirip, pazartesi sabahları ofisinde, okulunda sanki kişiliğine zeval gelmişçesine savunan insanlar haline geldiğimiz için konunun özünü kolayca kaçırıyoruz. İnsanların fiziksel ve psikolojik gelişiminin en üst seviyeye gelmesini amaçlayan sporun ve konu özelinde futbolun, saplantılı başarı baskısı altında sporcularımızı nasıl zor durumlara düşürdüğünü görmek zor olmasa gerek. Ödül ceza mekanizmalarımızda da bir tuhaflık var. Futbolcunun olumlu hareketlerini “işi bu yapacak” şeklinde yorumlayıp, beceriksizliklerinden ya da hatalarından dolayı, futbolcunun ve futbol adamlarının yerden yerde vurulduğu bir ortamı yaşıyoruz. Futbol adamlarını, teknik direktörleri sonuç başarısına koşullayan bu ortak bilinç, görmezden geldiğimiz, ilgimizi esirgediğimiz futbol genç yapılarını katlediyor. İdollerin Önemi Futbolun gelişmekte olduğu ülkelerde bu tür dengesizliklerin önüne geçecek olan dinamiklerden başlıcası, dünya futbolunun önemli isimlerinin rol model görevi yapmasıdır kuşkusuz. Jupp Derwall, Karl Heinz Feldkamp gibi isimler istisna oluşturacak düzeyde katkı sağladıkları açık. Ancak bir çırpıda sayacağımız Jean Marrie Pfaff, Toni Schumacher, John Benjamin Toshack, Vicente Del Bosque, Ariel Ortega, John Carew, Pierre Van Hooijdonk, Nicolas Anelka gibi isimler, bu yönleri değerlendirilemeden, farklı sığ polemiklere konu olarak ülkeden ayrıldılar. Şimdilerde ise yine aynı değerde isimler olan Eric Gerets, Arthur Zico ve Jean Tigana da topun ağzına yerleştirilmeye çalışılıyor. Oysa bu isimler çok değerli ve ülke altyapılarını harekete geçirecek nitelikte oldukları da aşikar. Gerek sosyal kampanyalarda, gerek birkaç günlük seminerlerle yararlanılabilecek olan bu isimleri futboldan anlamamakla suçlamayı tercih etmek eleştirilerin en niteliksizi olsa gerek. Kendi futbolcularımız da büyük altyapı geleneklerinden gelmedikleri için konu üzerinde duyarlılıkları tam oturmuş değil. Tüm bu anlattıklarımdan yola çıkarak soruyu tekrarlıyorum. Türkiye gerçekten bir futbol ülkesi mi? Biz futbolu gerçekten seviyor muyuz? K.İ. | ||
![]() | ![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |