Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Taraftar > Gündem Dışı

Gündem Dışı Genel internet Geyik vs muhabbetleri.

 
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 13-06-2006, 14:20   #20
 
ALPAY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

BİR ŞEHİT MEKTUBU
Şimdi o cihan dağdağasının barut, kan ve alev dalgaları içinden, bize samimi bir dille vatan ve millet yolunda ölmenin büyük bir şeref olduğunu gösteren kıymetli bir hatırayı tekrar edeceğiz. Bu o zaman göğsünü vatan ufkuna geren isimsiz bir kahramanın kendi akrabasından birisine yazdığı mektuptur. Bu mektup bize her zaman için, ne gibi bir borç sahibi olduğumuzu hatırlatıyor. Dün Çanakkale şehidinin ve bugün Kore şehidinin ailesi; bizim hamiyetperver vicdan ve kalbimizin içinde dikilen birer vatan abidesidir. Onları, o mübarek ruhların aziz oluşunu bildiğimiz kadar bilelim. Ve tanıyalım.
Bu isimsiz kahraman, sanki öğün, mektubu yazdığı gün, vatanı için şehit olmanın sevinci içinde iken geride bıraktığı ailesi için duyduğu üzüntüyü de işaret etmektedir. Cenab-ı Hakkın en büyük ilhamını nasiplendirdiği bu kahramanın aziz ruhu önünde hürmetle eğilelim. O'nun gibi daha binlerce, yüz binlerce vatan evlâdının belirsiz mezarları vardır. İşte o mektup: "Huzura,
Ben, vatan ve millet uğrunda bana düşen vazifeyi ifa ettim. Artık gerisini size terk ediyorum. Ben cümlenize hakkımı helâl ettim. Tabiidir ki, siz de helâl edersiniz.Hemşiremin, Ziya'nın kemali hasretle gözlerinden öperim.
Muhterem amcamın ellerinden öperek dualarını her zaman beklerim. Çoluk çocuğumu evvel Cenab-ı Hakka sonra da vatana, millete ve sizlere emanet ederim. Sevgili valideme, çocuklarıma güzel bakınız. Arzularına himmet ediniz. Maaşlarının tahsisi için icap eden muamele ifası bakımından arkadaşlardan alayımızın tabur katibi ki, ayni zamanda alay katibi bulunan Hasan efendiye yazdım. Bulunduğum fırkanın kumandanı Miralay Remzi Bey'dir. Alay Kumandanı Binbaşı Halil Bey'dir. Bu isimler size lâzım olursa kendileri ile muhabere edersiniz. Binbaşımız Şevki Bey de benim gibi tehlikede bulunduğu için sağ kalırsa ona da müracaat edersiniz. Kolordu Kumandanımız malûm olduğu üzere Esat Paşa hazretleridir.
Havva Hanım hakkında lâzım gelen muamele için kâtip efendiye yazdım. Sana çok rica ederim, efradı ailemi ve validemi hiçbir vakit üzme, daima rıfk ile muamele et. Bana acımasınlar. Ben mukaddes vatan vazifem uğrunda terki can ettim, bahtiyarım. Cenabı Hak sizleri de bahtiyar eylesin. Baki cümlemizi Cenabı Hakka emanet ederim, sevgili kardeşim."
Mektubun altında imza yok. İsimsiz bir şehit. Allah makamını Cennet etsin. Şimdi bu isimsiz şehidi, şehit olmazdan önce yazdığını nasıl anlatabileceksiniz? Onu hangi cümlelerle tahlil edeceksiniz? O, Büyük bir Ahlâk Abidesidir der, noktayı koyarsınız.
Hülasa, Çanakkale topraklan bugün birçok devletin abidesini taşır. Bunların en heybetlisi Mustafa Kemal'in dediği gibi "Bu toprakları Türk sınırları içinde bırakmakla, Mehmetçiğin kendi diktiği anıttır." Onun şehit naşıdır.

HALİT - RIZA TEPESİ TAARRUZU

Düşman, 30 Mayısta 19. Tümene bir kez daha saldırdı. Yardım gerekti. Elde 3. Kolordunun 15. Süvari Alayı vardı. Artık Alay attan inerek, Şahinsırt'a göz koyan düşmana saldırdı. Geri atarak görevini yerine getirdi. Fakat kanadı biraz daha ileriden korumak için öndeki tepeyi de almak yararlı olacaktı. Hem düşman orada kalırsa 19. Tümenin kanadına yan ateşi yapabilirdi. İki bölük buraya taarruzu üzerine aldı.
Üsteğmen Amasyalı Abdullah oğlu Halit'in komuta ettiği 2. Bölük ile
Teğmen Siirtli Osman oğlu Ali Riza'nın komuta ettiği 4. Bölük saldırdılar düşmana. Sanki iki yiğit Teğmen birbirleriyle yarışa çıktı. Tepeyi önce kim alabilecek? diye.
İkisi de yakışıklı, burma bıyıklı birer gençti. Kanları kaynıyordu. İkisi de birbirinden talihli çıktı. İki bölük birden tepeye vardı. Bunun için tepenin adını "Halit-Rıza Tepesi" koydular. Gelen geçen bu çetin taarruzu yapanları ansın, diye...
Buna göre Çanakkale defterini durup kapamanın imkânı yoktur. Onun hakkında bir kitap yazıp onunla yetinmek mümkün değildir. O toprakları kanlarıyla sulayan o yiğitlerin gösterdikleri kahramanlıkları, destanlara sığdıramazsmız.
Bu itibarla Halitler, Rızalar kalbimiz size minnetle doludur. Öyle de kalacaktır.
Size malûmdur ki 87 yıl sonra bu seneki izdihamı gördünüz. Savaştığınız o topraklar üzerinde yüzlercesi ve binlercesi gözyaşı ve dua yarışında idi. Kısacası size saygımız büyüktür. Hep artacaktır. Vatan size minnettardır. Hülâsa, yattığınız topraklar Cennet bahçelerinden bir bahçe olsun.
ÇİFTE YUSUF TEPESİ

9 Ağustosta 12. ve 7. Tümenlerimiz taarruz için Anafartalar'dan batıya geçmekteydi. 34. Alay, bu iki tümenin arasındaydı. Alay, yürümüyor, koşuyordu. İki hasım birbirini gördü. İki pehlivan gibi oyun almak için öncelik kazanmaya çalıştı. 34. Alay, yıldırım hızıyla taarruza kalktı. Düşmanı önüne kattı.
Alay, adını her kişinin başka başka bildiği bir tepeye vardı. Sancağını dikti ve bu tepede savunmaya geçti.
11 Ağustosta düşman bu tepeyi almak için büyük kuvvetlerle taarruza geçti. 34. alay direndi ve karşı taarruz yaptı, düşman direndi. Burada düşmanın yaptığı beş saldırış durduruldu. İşte bu savaşlar sırasında tepenin iki başında iki bölük komutanı vardı. İkisinin de adı Yusuftu. Bu iki teğmen askerine cesaret veriyordu. Hem görevlerini yapıyorlardı, hem de oradan oraya koşuyor, yaralı taşıyor, son nefesini verenlerin ağızlarına mataralarından su döküyorlardı. Bu iki Yusuf un insanlığı, yılmazlığı, kahramanlığı, yiğitliği ve önderliği o gün her askere örnek oldu. Bu örnek hareketleri gelip geçenler ansın diye, bu tepeye "Yusufçuk Tepesi / İki Yusuf Tepesi" adını koydular.
Hülasa, Çanakkale'de çarpışanların hepsi birer Yusuf tur. Bunların hepsi de az silah ve sayılı cephane ile ama çok büyük kahramanlıklarla savaştılar. 25 Nisan günü Ertuğrul Koyunda Sabrı Binbaşı, Yahya Çavuş'a mermilerimiz sayılı, ona göre harca, bir kurşunla birkaç düşman devir diyordu. Bunun için tarih bu savaşları, hep büyüterek yazacaktır. Bunu böyle bilin; Yusuflar, Halitler ve Rızalar...

MEĞER HEPSİ DE ÖLMÜŞLER

Mustafa Çoruh anlatıyor:
"Düşman, üzerinde bulunduğumuz tepenin diplerinden usul usul bize doğru ilerliyordu. 60 kişi idik... Tığ gibi 60 delikanlı. Başımızda mektepten yeni çıkmış
bir teğmen vardı. Bıyıkları yeni terleyen. Yanakları buğday renkli, gözleri henüz anne sevgisi ile pırıl pırıl parlayan...
Elimizde silâh yoktu, bize silahtan daha çok insan, canlı insan lâzımdı. Ölmeyi korkudan değil, vatana lâzım olduğumuz için istemiyorduk.
Eğer böyle olmasaydı Orta Asya'dan kalkan bir millet, dünyanın en büyük ve güçlü imparatorluğunu yıkıp yerine dünyanın yegane en büyük imparatorluğunu
kuramazdı. Yabancılara çarpıcı gelen de onun bu cevheridir. Bizi biz yapan unsur da budur.
Bir ara göğsümden göbeğime doğru akan ılık, ter gibi bir şey beni gıdıkladı ve kalbimin biraz üzerinde hafif sancı hissettim.
Elimi göğsüme sokup geri çekince mesele anlaşıldı. Yaralanmıştım. Arkadaşlarım beni yatırdılar.
Göğsümü açıp baktılar. 4 yerden kurşun girmişti vücuduma. Oluk gibi kan akıyordu. Sonrasını iyice hatırlamıyorum.
Kendime geldiğimde siperin içindekiler tamamıyla sessizdi. Uyumuşlar diye düşündüm. Meğer hepsi ölmüşler.
Elazığlı Hasan Onbaşı başını topraklara dayamış gözleri açık ileri bakıyordu. Benim inlediğimi görünce başını çevirip baktı.
"Mustafa" dedi, "merak etme, bütün arkadaşlar ölü ama ben yaşıyorum. Sana kimse dokunamaz ben yaşarken...
" Bir ara iri kolların beni kucakladığını hissettim. Karanlıklara daldık. Kaçıyorduk. Bana öyle acı geldi ki bu kaçış anlatamam.
Ama ne yapabilirdik ki? Epeyi yürüdükten sonra bizimkilerden bir grubun arasına karıştık. Benim tedavimi yaptılar. Kurşunlan çakı ile çıkardılar.
Hastaneye kaldırıldım... Sonra öğrendim ki Elazığlı Hasan Onbaşı ertesi akşam beni taşıdığı sipere tek başına geri dönmüş ve oradan bir daha geri gelmemiş..
Gün ışıdığında o sipere gidenler 24 düşman askeri ile Hasan Onbaşının ölüsünü bulmuşlar.
4 askeri bir süngünün ucuna şiş gibi geçirdiğini anlata anlata bitirememişlerdi.
Mustafa Çoruh sustu. Ağlıyordu. Birinci Ordu Komutanı iken Alman General Liman Von Sanders Paşa, Cemil Conk ile birlikte
Çanakkale'deki birlikleri denetlemeye gelmişlerdi. Mehmetçiklerin tüfek kayışları ve bellerindeki palaskalar sicimdendir.
Sanders, Cemil Conk Bey'e "Ne millet be, bizde olsa bu malzeme ile askeri talime çıkaramazsınız 'belime palaska bağla çıkayım der'.
Bırak şimdi palaskayı sicimi, vücuduna saplanan kurşunları çakı ile çıkarıyor ve üzerine bez basıp sipere dönüyor ve ölümü hiçe sayarak,
ölümle dans ederek savaşıyor... İşte bunu izah edemezsiniz, hiçbir milletin tarihinde örneğini gösteremezsiniz!


SİLİFKELİ MEHMET ÇAVUŞ
Seddülbahir Bölgesi'nde 5 Mayıs akşam üstü 7. Tümen cephesinde savaş durakladı. Yaralılar geriye gidiyordu. Ağır yaralı olanlar sedyelerde taşınıyordu. Bunlar sağlıklarına yeniden kavuşacak mıydılar? Siperlerde şehit düşenler, görevlerini yerine getirmiş olmanın sevinciyle, gülerek can vermişlerdi. Bu gidenlerin de birleşik dileği iyi olmak, gelmek, savaşmak ve sonunda şehit olmaktı. Dünya ve ahirette rütbelerin en yükseğine kavuşmaktı. 7. Tümen topçusundan 1. Batarya Komutanı Üsteğmen Sırrı, bataryasını
gözden geçirdikten sonra, geriye uzanan yaralı kafilesini seyretmeye başladı. Her yaralı ona, ayrı bir yürek acısı veriyordu. Hele biri... Bu, 4 kişinin taşıdığı sedyedeki ağır bir yaralı idi. Onu uzaklardan taşıyan kollar, biraz dinlenmek için yanı başlarına, yere koydular. Yaralı şimdi daha iyi görülebiliyordu. Başı ve vücudu sarılıydı. Çehresinde bir gözü görülebiliyordu. Yüzünde onur ve hoşnutsuzluk birden okunuyordu. İnliyordu. Bu inilti, günün bütün olaylarını anlatıyordu, sanki. Kendinden gecik yaralının susuşundan bile herşey okunuyordu: Silah, vatan ve insanlık ... sevgisi. "Silifkeli Mehmet Çavuş", dediler. Subay sedyeye doğru eğildi, sordu:
"- Bir isteğin var mı arkadaş?" Zavallının görünen tek kaşı hafifçe, alnına doğru kalktı. Hayır, istemiyordu. Subay tekrar sordu:
"- Bir isteğin var mı? Sana hizmet edeceğim. Söyle!" dedi. Yaralının gözü birkaç kez açılıp kapandı. Bir canlanma anlatan bu bakışlarla subay sevindi. Bütün dikkatini topladı. O bulutlu gözlerin nemli bebeklerinde bir ara Mehmet Çavuş'un özlemini çektiği bir gelinle bir çocuğun imgelerini görür gibi oldu. Konuşmuyordu. Konuşamıyordu. Subay, yaralının isteğini anlayamadı. Ama, onu fazla tutmak istemiyordu. Gideceği hastane çadırına bir an önce varsın diye..
"- Oğlum seni artık Sargıyerine götürelim, rahat edersin." Mehmet Çavuş'un kımıldayan dudakları hızla aralandı:
"- Yoook, gitmeeem... Beni sipere... düşman siperine..." diyebildi.Üsteğmen Sırrı donakalmıştı. Bu ne yüksek bir inanç ve ne kuvvetli bir vatan sevgisi... Subay şunları söyleyebildi:
"- Yaraların iyi olsun, yine dönersin!"
Sedye kalkmış, harekete geçilmişti. İçindekinin sarsılmaz dileği, bir daha dile
geldi:
"- Ben Allah'ıma, düşman siperlerinde kavuşmak isterim..."
__________________
UMUTLANDIRIP




[ U T A N D I R M A Y I N ]
aLPay by C@RSI Since 1970
ALPAY Ofline   Alıntı ile Cevapla
 

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 03:12 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580