Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi

Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi (http://besiktasforum.net/forum/index.php)
-   İktisat (http://besiktasforum.net/forum/forumdisplay.php?f=249)
-   -   1999 Yılı Ekonomide Gerileme Dönemi (http://besiktasforum.net/forum/showthread.php?t=24132)

imparator 26-02-2007 10:02

1999 Yılı Ekonomide Gerileme Dönemi
 
1999 YILI EKONOMİDE GERİLEME DÖNEMİ

Türkiye ekonomisinde şartlara uygun kararların verilmesine ve kararlılıkla uygulanmasına ihtiyaç vardır. Ancak Türkiye’de kriz dönemlerinde gerekli stratejilerin geliştirilmesi konusunda büyük eksiklikler görülmektedir.
1999 yılında ekonomik büyümenin %6 civarında oluşması ekonomik faaliyetlerde daralma kendini ithalatın küçülmesi ve ihracatın bir önceki yıla oranla %4 düşmesi şeklinde kendini göstermiştir. Bu dönemde enflasyondaki düşüş durmuş ve enflasyonist beklentiler yeniden canlanmış; bir önceki yıl %54’e düşen enflasyon yeniden %63’e yükselmiştir.
Buna karşılık Bulgaristan ve Yunanistan gibi ülkelerde enflasyon %3 ‘e düşmüştür.
1999 yılında mali sistemde faaliyet gösteren kurumların mali yapıları önemli ölçüde bozulmuş; borç yönetimi iflas etmiş; kamu açıklarının yüksek maliyetli iç borçlanmayla karşılanması faiz giderlerinin bütçe içindeki payını hızla arttırmıştır.
Bu bağlamda Türkiye’nin sorunlarına çözüm aranırken serbest piyasa ekonomisinin varlığı, özellikleri ve dünyada yaşanmakta olan küreselleşme göz önünde tutulmalı, uluslar arası alanda rekabet gücünü arttırmaya yönelik projelere ağırlık verilmelidir.

imparator 26-02-2007 10:03

aralık 1999 istikrar programı (stand-by antlaşması)

Uluslar arası Para Fonu’nun (IMF) Aralık 1999’da imzalanan stand-by antlaşması, özellikle ekonomiyi hasta eden yüksek enflasyonu ortadan kaldırmayı, makro-ekonomik dengeleri iyileştirmeyi ve ekonominin uzun zamandır var olan yapısal zayıflıklarını gidermeyi hedeflemiştir.
Bu programın bazı darboğazları olacağı ve bazı sorunlara yol açacağı ve özellikle cari işlemler açığını arttıracağı baştan belli idi. Ancak ortaya çıkacak sorunların aşılabileceği düşünülüyordu.

1999 Programının Temel Özellikleri ve Döviz Çıpası Uygulaması

IMF destekli programa göre, kamu iç borç stokunun denetim altına alınması düşünülürken, para politikasında net iç varlıklar ile sıkı limitler getirilerek, Merkez Bankası pasifize edilmiştir.


Döviz kurunun sabit olmasını (döviz çıpasının uygulanması) savunan görüşe göre;
Döviz kurunun çıpa olarak kullanılması, mali disiplin için çok ciddi bir ortam hazırlamaktadır. Ancak ortaya çıkacak problemler önceden görülerek hızla çözülmelidir.
Enflasyonist beklentilerin kırılabilmesi için, basit, kolay ölçülebilir ve izlenebilir bir gösterge olmalıdır. Ancak uygulamada, faizler hızla düşmekte, enflasyon, programın üstünde gerçekleşmektedir.
Yüksek para ikamesinin sağlanmasıyla, dövizin ölçü ve değişim aracı olarak da kullanılması ön plana çıkmaktadır.
Dövizin sabitleştiği durumda, kontratların döviz kurundaki değişime daha kolay uyum sağlayacağı beklenmektedir.
Yüksek para ikamesi nedeniyle enflasyonu veya parasal büyüklüğü hedef alan para programlarının uygulanmasında güçlükler ve Merkez Bankası’nın durumu önceden belirlenmelidir.
Türkiye’de döviz kurunun ABD Doları karşısında sabitleştirilmesinden doğacak sorunların üzerinde önemle durulması, alternatif çözüm programlarının hazırlanması gereklidir.

imparator 26-02-2007 10:03

Kura Dayalı Programlarda Yaşanan Sorunlar

Kurun sabitleştirilmesi sonucu artan ithalat, hızla düşen faizler ve enflasyondaki düşüşün neden olduğu servet etkisi nedeniyle kura dayalı programların ilk 10 ayında tüketim mallarının talebinde önemli ölçüde artış olmaktadır. Türkiye’de 2000 yılının Kasım ayına kadar bu durum görülmüştür.
Ekonomideki hızlı canlanmanın ardından, hızlı bir yavaşlama ve mali sektördeki açık pozisyonlardan dolayı ciddi krizlerin söz konusu olabileceği görülmemiştir. Dünyadaki uygulamalardan ders alınmamıştır.
Dış dengede ithalata dayalı sektörler avantaj kazanırken, ihracata dayalı sektörler olumsuz etkilenmektedir.
Faiz oranlarındaki düşüşler nominal faiz oranlarının düşüşünden daha hızlı oluşmuş ve cari açık büyümüştür.
Büyümenin istikrarlı ve sürdürülebilir hale gelmesi, enflasyonun kalıcı bir şekilde düşürülebilmesine; ortaya çıkacak sorunlara program bütünlüğü içinde ve sorunları biriktirmeden hızla çözüm bulunmasına, iç-dış ve sosyal dengenin optimum ölçüde kurulmasına bağlıdır.

imparator 26-02-2007 10:03

1999 yılı İstikrar Programının sonuçları


1999 yılında hazırlanan IMF Programına göre net iç varlıklar döviz girişine ve döviz çıkışına bağımlıdır. Merkez Bankası’nın net iç varlıklara ilişkin pasif politikasının esneklikten yoksun olması kritik dönemlerde tehlike noktasıdır. 22 Kasım 2000 krizi de bu noktadan çıkmıştır.
Cari işlemler açığının hızla artması, finans sektörünün 20 milyar dolar düzeyinde açık vermesi, Merkez Bankası’nın net iç varlıklar ile ilgili taahhütlerini gerçekleştirememesiyle birlikte likidite krizini başlatmıştır.
Mali sektördeki kırılganlık ve kamu bankalarının karşılanmayan görev zararları kritik noktalardır. Kriz bu noktalardan başlamıştır .Bu tür yapısal programların öncelikle finans sektörünü etkilemesi kaçınılmazdır. Bu nedenle mali sektörde açıklık, şeffaflık ve disiplin önemlidir. Ancak programda bankaların problemlerine ilişkin herhangi bir tedbir ya da takvim bulunmamaktadır.
Bankaların 20 milyar dolar düzeyindeki açık pozisyonları dikkate alınarak gerekli düzenlemeler gerçekleştirilmelidir. Aksi takdirde dövize olan talep patlar.
Diğer taraftan, programda öngörülen enflasyon hedeflerinin tutturulamaması halinde, programa olan güven sarsılacak ve beklentilere bağlı olarak, enflasyon tekrar artış trendine girebilecektir. 2000 yılında enflasyon hedefi %20-25 olarak alınmıştır. Döviz kuru buna paralel olarak sabitleştirilmiştir. Ancak, enflasyon programlanan düzeyde gerçekleşmemiştir. Bu nedenle Kasım 2000’deki kriz önemlidir.
Enflasyon hedefi ile istikrarlı büyüme hedefinin eş anlı olarak gerçekleşmesi, öngörülen mali disiplinin sağlanmasıyla yakından ilişkilidir.
Enflasyonun düşürülmesinde, kur politikasının sadece on sekiz ay uygulanacağı ve sonra kurların dalgalanmaya bırakılacağı göz önüne alındığından, yapısal tedbirlerin önemi daha da artmaktadır. Kurların bant sistemi içinde belirlenmesi 3-4 ay öncesine alınmalıdır. Mart 2001’de bant sistemine geçilerek TL’nin değer kazanması durdurulmalıdır.
2001 yılında program ve bütçe açığı için tedbir alınması gereklidir çünkü bütçe ve KİT açıkları ciddi boyutlara ulaşmıştır.

imparator 26-02-2007 10:03

Programın başarısı için özelleştirme uygulamalarının da hedeflerine ulaşması büyük önem taşımaktadır. Ancak 2000 yılında 7,5 milyar dolarlık özelleştirme hedefine karşılık gerçekleşen oran 3,5 milyar dolar seviyesinde olmuştur.
Programın belki de en büyük riski, uygulama aşamasında kararsız kalmakla ortaya çıkmaktadır. Bu süreçte gelir dağılımı bozukluğuyla sosyal sorunların ağırlaştığı ve toplumsal barışın bozulduğu görülmektedir.
22 Kasım’da ortaya çıkan finansal kriz ile birlikte bu tarihte bankalar arası piyasada gecelik borçlanma basit faizi üç kat artarak %110,8’e fırlamıştır (en yüksek %210). Ortalama gecelik faiz ise 15 Kasım tarihinde %81,45 olmuştur. Faiz sonraki günlerde düşmüştür ve sıçrama kamu kesimi maaş ödemesine bağlanmıştır ancak daha önceki aylarda böyle bir sıçrama yoktur.
2000 başından itibaren gecelik faizlerde gözlemlenen dalgalanma, Ağustos ve Eylül aylarında önemli ölçüde yükselmiştir. Faizlerdeki bu yükselmeyle birlikte finansal piyasalarda bir baskı ve gerginlik ortamı oluşmuştur. Bu nokta kriz ortamına gidildiğinin açık sinyalleri görülmektedir.
22 Kasım ve sonrasında TCMB’nin döviz rezervlerinde de önemli bir azalma gözlemlenmiştir. TCMB, 17-24 Kasım haftasında yaklaşık 3 milyar dolar, 24 Kasım-1 Aralık haftasında ise 2,5 milyar dolarlık döviz rezerv kaybı yaşamıştır. Döviz rezervlerinde hızlı erime de finansal piyasalardaki baskının ve gerginliğin derecesini yansıtmaktadır.
Finansal piyasalarda baskının derecesini ölçmek için genelde kabul gören yöntemlerden biri, faiz oranı, döviz kuru ve resmi döviz rezervi değişmelerinin ortalamasından bir “finansal baskı endeksi” (FBE) oluşturmaktır. Bu hesaplamada döviz rezervi değişmesi endekse eksi işaretli olarak alınmalıdır. Söz konusu olan endeks genellikle ağırlıksız olarak hesaplanmaktadır. Bu hesaplamayı formülize edersek;
FBE=Faiz % Değişmesi+Döviz Kuru % Değişmesi-Döviz Rezervi % Değişmesi

Bu endeksin belli bir düzeyi aştığı durumda artık kriz var demektir (endeks değeri ortalamasını 1-1,5 aşarsa).
Ancak Türkiye’de böyle bir endeks hesaplanmamıştır. Kasım ayında döviz kurunda değişme olmamasına karşılık, faizlerdeki artışın ve döviz rezervlerindeki erimenin boyutu dikkate alınırsa, herhangi bir baskı endeksinin herhangi bir kriter göre krizi göstereceği açıktır.

imparator 26-02-2007 10:04

1999 aralık Programının Kırılma Noktaları


Türkiye geçmişte IMF ile 16 anlaşma yaparak[1] istikrar programları uygulamış, ancak bunlarla enflasyonu indirememiş,üstelik programların büyük bir bölümü de yarıda kesilmiştir.
Döviz çıpası ya da benzer uygulamaların başka ülkelerde başarısız olmuştur ve finansal krizlerle sonlanmıştır. Örneğin; Brezilya, Meksika,Rusya ve Tayland.
Riskli bir bankacılık sistemi dışardan borçlanacak fakat sterilizasyon da olmayacaktır. Para kurulu benzeri bir kurala göre, TCMB’nin Net İç Varlıkları sabitlendiği için , parasal taban TCMB’nin Net Dış Varlıklarına göre belirlenecektir. Para-faiz politikasının olmadığı bu düzen tedirginlik yaratmıştır.
Programın enflasyonu düşürmek isterken büyümenin yükseleceği eleştirilere tabi olmuştur.
İç talepteki, özellikle dayanıklı tüketim malları talebindeki genişleme ve bunun ithalata yönelmesi öngörülenin çok üzerinde olmuştur.
1999 sonu ve 2000 başında TEFE enflasyon beklentisi % 20’lik hedefe göre zaten çok yüksek oluşmuştur. Programın ilan edilmesiyle 2000 sonu için beklenen ortalama TEFE enflasyonu %50’lerden %40’ların altına çekilmiş ancak daha sonraki aylarda düşüş
gerçekleşmemiş ve bu oran %37’nin altına inmemiştir. Bu durum karşısında ek önlemler getirilmeliydi ancak bu gerçekleşmemiştir.
2000 yılında kamu fiyatlarını da çıpa olarak kullanmak amacıyla, 1999’un sonlarında yüksek kamu zamları yapılmıştır. Ancak Ocak 2000 itibariyle kamu enflasyonunun %30’u aşması gerginlik yaratmıştır.
2000 Şubat ayında portföy yatırımı amacıyla, özellikle hisse senedine yönelik olarak Türkiye’ye gelen yabancı fonların bir bölümünün ülkeden ayrıldığı anlaşılmıştır. Bu olay borsa endeksinde önemli düşüşe neden olmuş, 18 Ocak 2000 ‘de 18,548 olan borsa endeksi, %21,6’lık azalışla 18 Şubat’ta 14,539’a inmiştir. Bu olay programa kuşkuyla bakılmasına neden olmuştur.

imparator 26-02-2007 10:05

Kira artışlarının TÜFE enflasyon hedefi ile sınırlanması için yasa da çıkarılmış olmasına karşılık, bu sınırlamaya genel olarak uyulmayacağı anlaşılmıştır.1999 Aralık ayından 2000 Aralık ayına kadar ki 12 aylık dönemde TÜFE endeksi içinde kira kaleminde %41,9 ‘luk bir artışın olması bunun en gerçekçi göstergesidir.
Konsolide bütçe içinde kalındığında kamu açığının istenilen düzeye inmesinin mümkün olduğu belli olmuştu ama, kamu bankalarını ve KİT sistemini de içine alan kamu kesimi açıklarının hedeflenen düzeye indirilmesi kolay görülmüyordu. Çünkü kamu bankalarının görev zararları artarak sürüyordu. KİT sistemi açıkları da, bunların fiyatları çıpa olarak kullanıldığından, giderek büyüyordu. Bu durum dikkate alındığında enflasyonun 1999’da %60’lardan 2000’de %20’lere inmesi zor görünüyordu.
Bütçenin ve kamu kesiminin mali uyum hedefleri faiz dışı denge üzerinde yoğunlaşmıştı ve bu yoğunlaşmanın sakıncası; faiz dışı denge hedeflerini, özel kesime yapılan faiz transferlerini ve bu transferlerin özel talep üzerindeki uyarıcı etkisini gözardı etmesiydi. Kamu talebi ile birlikte özel talebi de önemseyen bir yaklaşımın, faiz transferlerini de dikkate alması gerekirdi.
Yapısal uyumun önde gelen bir kalemi olan özelleştirmenin mali uyuma en büyük katkıyı yapması hesaplanmıştı. Ancak 2000 yılı ortalarına doğru özelleştirme hedefine varılamayacağı belli olmuştu.Yapısal uyum sürecinde belki de en önemli konu, zayıf ve sorunlu olduğu bilinen bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılmasıydı. Ancak kamu
bankaları da dahil olmak üzere, bankacılığı yeniden yapılandırma girişimleri hep batık banka sayısının çok yüksek olduğu ve sistemin sanıldığından da zor durumda olduğu duygusunu yarattı. Bankacılık kesimini en azından döviz ve vade uyumsuzluklarına karşı denetlemek üzere konulan bazı kuralların da uygulanmadığı anlaşıldı.
Örneğin, 1999 Eylül sonunda alınan bir kararla ticari bankaların döviz net genel pozisyon sınırı, daha çok bilinen adıyla açık pozisyon sınırı, sermayenin %20’sine indirildi. Bu sınırı aşan bankalar Haziran 2000 sonuna kadar TCMB’ye %8 munzam karşılık yatırmak zorunda idi. Bu tarihten sonra munzam karşılık oranı %100’e çıkarıldı. Bu kurala uyulduğu takdirde,
sınırı aşarak açık pozisyon yaratmanın ve dış borçlanmayı arttırmanın hiçbir ekonomik mantığı yoktu. 2000’nin yarısına varıldığında bankacılık sistemi dış borçlanmayı hızla sürdürüyordu.

imparator 26-02-2007 10:05

Bankalar dışarıdan borçlanıyor, para kurulu benzeri düzene göre TCMB’nin Net İç Varlıkları sabit, ama sterilizasyon da yapılmıyor ve parasal taban TCMB’nin Net Dış Varlıklarına göre belirleniyordu. Nominal faiz ve daha hızlı olarak da reel faiz düşüyordu. Bu konuda DİBS faizi öncülük ediyor, tüketiciyi ilgilendiren mevduat faizi daha da çok iniyordu.Krediler, özellikle tüketici kredileri hızla artıyordu.
Döviz kuru artışının enflasyona göre düşük kalması (TL’nin reel olarak değerlenmesi) hem bir fiyat-ikame etkisi hem de gelir etkisi ortaya çıkarıyordu. Bu etkiler yoluyla ithalat talebi hızla yükseliyordu. Bu tür talep artışı ile ithalata dayalı bir büyüme ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte ithalattaki hızlı artış, program cari açığı GSMH’nın %1.5-2’si dolayında, 3-4 milyar dolar arasında öngördüğü halde 9,8 milyara ulaşmıştır. Cari açığın bu kadar yüksek çıkmasında petrol fiyatındaki artıştan çok dayanıklı tüketim mallarındaki artış etkilidir. Giderek büyüyen cari açığın sürdürülebilmesi için mutlaka dış kaynak girişi gerekiyordu. Bu dış kaynak girişi net doğrudan yabancı yatırım şeklinde olsa, bazı olumsuz beklentiler oluşmayabilirdi. Ancak Türkiye’ye 2000 yılı içinde gelen yabancı yatırım varsayılanın tersine çok sınırlıydı. Bu nedenle, krize giden yolda borç veren ve yatırım yapan ülkelerin bakış açısı belirleyici rol oynamıştır.

2001 ŞUBAT KRİZİNE DOĞRU


Türkiye’ye 2000 yılındaki hızlı dış kaynak girişinin hemen hemen tümü borçlanma şeklinde olmuştur. Gelişmekte olan ülkelerin hızla borçlanması genellikle finansal serbestleşme programı sonrasında veya nominal döviz kurunun belli bir kurala göre belirlenmesi sonrasında olmaktadır. Yabancı para girişi, Türkiye’de olduğu gibi sterilize edilmemişse, parasal genişlemeye, talep artışına, enflasyonun yükselmesine, yerli paranın reel değer kazanmasına ve ithalat talebinde tırmanışa neden olmaktadır. Yabancı kaynak girişinin sürdürülmesi, uygulanan programın sürdürülebilirliğine bağlıdır. Ancak bu konuda şüpheler ortaya çıktığında, artık kriz ortamına girilmiş demektir. Bu ortamda herhangi bir kıvılcım, krizi başlatabilir.
2000 Ağustos-Eylülüne gelindiğinde Türkiye’nin dış borçlanma görüntüsü “borçlanıyor, ithalat yapıyor, dış borç geri ödeme gücü giderek azalabilir” yorumlarına neden oluyordu. Bu bağlamda, cari açığın GSMH’ya oranı %3,5 düzeyine, yani 7 milyar dolara varıncaya kadar Türkiye’nin görece rahat borçlanabileceği, ancak bu eşik aşıldığında dış borçlanmayı sürdürmenin zor olacağı ifade ediliyordu. Bu noktada krizi ateşleyen olay, hem kamu bankalarının hem de büyük ölçüde DİBS taşıyan Demirbank gibi bazı özel bankaların iç piyasada kısa vadeli borçlanma telaşına girmeleridir. Bu sırada bazı bankalar da yıl sonunda kapatmaları gereken açık pozisyonlarını kapatma telaşına düşmüşlerdir. Böylece bankaların dış borçlanması daha da zora girmiştir.

imparator 26-02-2007 10:07

1990’larda gelişmekte olan ülkelerdeki kriz göstergelerine bakıldığında;

 Kısa Vadeli Dış Borç / Döviz Rezervi
 Cari Açık / Döviz Rezervi
 Cari Açık / GSYİH
 Toplam veya Kısa Vadeli Dış Borç / İhracat
 Bankacılık Kesimi Açık Pozisyonu / Döviz Rezervi
 Banka Kredisi / Döviz Rezervi
 M2 / Döviz Rezervi
 Yerli Paranın De er Kazanması
 Sermaye Hareketinde Dalgalanma - Volatilite
 Kısa Vadeli Faizde Dalgalanma - Volatilite

Kısa vadeli faizin volatilitesi uygulanan para politikasının yarattığı belirsizliği somut olarak ve anında yansıtmaktadır. Türkiye’de kısa vadeli faizler program uygulaması başladıktan sonra önemli dalgalanmalar göstermiştir. Net İç Varlıklar kuralı nedeniyle faizin dış kaynaklara ve dış şoklara bu kadar açık olması önemli bir belirsizlik kaynağıdır.
2000 yılında Kısa Vadeli Dış Borç / Döviz Rezervi oranında da önemli bir artış görüldü. Asya krizi öncesinde de bu oranın yükseldiği ve Malezya’da 0,61’e, Filipinlerde 0,85’e, krizin ilk başladığı Tayland’da ise 1,45’e ulaştığı bilinmektedir. Kısa Vadeli Dış Borç / Döviz Rezervi oranının Türkiye’de Malezya ve Filipinlere göre oldukça yüksek seyrettiğini ve 2000 sonunda Tayland düzeyine vardığını (1,44) vurgulamamız gerekir.
Cari Açık / GSYİH oranı 1999 sonunda %0,7’dir ve oldukça düşüktür, 2000 Haziran ayında bu oranın %3,5’i hatta %4’ü aşacağı anlaşılmıştır. 2000 sonunda bu oran yaklaşık %4,9’a ulaşmıştır. Biz bu konuda %3,5 oranının Türkiye için kritik bir eşik oluşturduğunu; paranın hızlı ve %25’i bulan reel değerlenmesi ve Cari Açık / GSYİH oranının %4’ü bulması bir ülkeyi kriz bakımından kırmızı bölgeye taşır( Dornbusch’un tanımına göre).

imparator 26-02-2007 10:08

Kısa Vadeli Dış Borç / İhracat oranında da bozulma görülmektedir.
Türk Lirası 2000 yılında sürekli değer kazanmıştır. Yılın sonundaki reel değerlenme oranı
Yılın sonundaki reel değerlenme oranı döviz sepeti karşısında TÜFE’ye göre yaklaşık %14, TEFE’ye göre yaklaşık %10’dur. Bunlar kriz yaşayan ülkelerinki ile karşılaştırıldığında küçümsenecek oranlar değildir. 1994’teki krizden önceki 24 ayda Meksika parası %13,1 reel
değer kazanmıştır. Asya ülkelerinde yine krizden önceki 24 ay içinde paranın reel değer kazanma oranları; Endonezya’da %12,1, Malezya’da %12,8, Tayland’da %15,5, Filipinler’de %17,7. Türk Lirası, 1999-2000 yıllarındaki 24 ayda döviz sepeti karşısında ve yine TÜFE’ye göre %18 değer kazanmıştır.
Beklenen enflasyon oranlarını kullanarak Türk Lirasının ne ölçüde reel değer kazanacağı beklentisine bakarsak durum daha da vahim görünmektedir. 1999 Aralık - 2000 Aralık döneminde kur sepetinin %20 (aslında %19,9) artacağı ilan edilmiştir. Ancak bu açıklamanın yapıldığı tarihte 2000 yılı sonu için beklenen TEFE enflasyonu %44,1’dir. 2000 Haziran’ında 12 ay sonra beklenen enflasyon %34,9 iken, döviz kuru sepeti %12,8 artacaktır.Beklenen enflasyon kur hedefinin üç katıdır ve 20 puan üzerindedir.

GÜÇLÜ EKONOMİYE GEÇİŞ PROGRAMI


Programın Temel Amaç ve Araçları – Ekonominin Yeniden Yapılandırılması ve İstikrarın Kalıcı Kılınması
Yeni programın temel amacı; kur rejiminin terkedilmesi nedeniyle ortaya çıkan güven bunalımı ve istikrarsızlığı süratle ortadan kaldırmak ve eş anlı olarak bu duruma bir daha geri dönülmeyecek şekilde kamu yönetiminin ve ekonominin yeniden yapılandırılmasına yönelik altyapıyı oluşturmaktır. Eski düzene dönmek artık gerçekten mümkün değildir. Bu doğrultuda;
· Programımız öngörülen hedeflere ulaşılması ve ekonominin yeniden yapılandırılması konusunda kesin bir siyasi taahhüdü ve desteği içermektedir.
· Kamuda kaynak tahsisi sürecinde şeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanması, rasyonel olmayan müdahalelerin bir daha geri dönüş olmayacak şekilde önlenmesi, iyi yönetişimin ve yolsuzlukla mücadelenin güçlendirilmesi hedeflenmektedir.
· Bütün bunlarla, katlanılan fedakarlıkların boşa gitmesinin önlenmesi ve piyasalarda güven ortamının yeniden sağlanması amaçlanmaktadır.

imparator 26-02-2007 10:09

Güçlü ekonomiye geçiş programı; dalgalı kur sistemi içinde enflasyonla mücadeleyi kesintisiz ve kararlı biri biçimde sürdürmeyi, bankacılık sektöründe kamu ve TMSF bünyesindeki bankalar başta olmak üzere hızlı ve kapsamlı bir yeniden yapılandırılmayı, böylece bankacılık kesimi ile reel sektör arasında sağlıklı bir ilişki kurmayı, kamu finansman dengesini bir daha bozulmayacak bir biçimde güçlendirmeyi, toplumsal uzlaşmaya dayalı, fedakarlığın tüm kesimlerce adil bir biçimde paylaşılmasını öngören ve enflasyon hedefleri ile uyumlu bir gelirler politikası sürdürmeyi ve, bütün bunları etkinlik, esneklik ve şeffaflık ile sağlayacak yapısal unsurların yasal altyapısını oluşturmayı kendisine alt hedefler olarak seçmiştir.
Programın amacı ekonomide sürdürülebilir bir gelişme ortamını sağlayarak kaynak kullanma sürecindeki verimliliği artırmak, dışa açık bir yaklaşımla piyasa koşullarında rekabet gücümüzü geliştirmek ve böylece ekonomide büyümeyi, yatırım ve istihdamı artırarak halkımızın geleceğe umutla bakmasını ve refah düzeyini kalıcı bir biçimde yükseltmek olacaktır.

Yapısal Yenilenme ve Yasal Düzenlemeler

Program çerçevesinde ; mali sektörün yeniden yapılandırılması, devlette şeffaflığın artırılması ve kamu finansmanının güçlendirilmesi, ekonomide rekabetin ve etkinliğin artırılması, sosyal dayanışmanın güçlendirilmesi konularında yasal düzenlemeler yapılmıştır.

Mali Sektörün Yeniden Yapılandırılması

Bankaların mali bünyelerinin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması mali piyasaların ve reel sektörün istikrarı bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda öncelikli olarak Bankalar Kanunu’nda değişiklikler öngören yasal süreç başlatılmıştır. Bankalardaki mevduat ve bankaların diğer yükümlülüklerine yönelik olarak ilan edilen garanti uygulamasına devam edilecektir.


imparator 26-02-2007 10:10

Yasal Düzenlemeler

· BÜTÇE KANUNUNDAKİ DEĞİŞİKLİKLER
· GÖREV ZARARLARINI KALDIRAN KARARNAME VE KANUN
· BORÇLANMA YASASI
· KAMULAŞTIRMA YASASI
· 15 BÜTÇE VE 2 BÜTÇE DIŞI FONUN KAPATILMASI İLE İLGİLİ YASA
· KAMU İHALE YASASI
· MERKEZ BANKASI YASASI
· BANKALAR KANUNUNDAKİ DEĞİŞİKLİKLER
· İŞ GÜVENCESİ YASASI
· EKONOMİK VE SOSYAL KONSEY YASASI
· SİVİL HAVACILIK YASASINDA DEĞİŞİKLİK
· TELEKOM YASASI
· ŞEKER KANUNU
· TÜTÜN KANUNU
· DOĞALGAZ KANUNU

Kamu ve TMSF bünyesindeki bankaların yüksek tutarlı nakit açıklarını gidermek amacıyla günlük olarak piyasalara fon ihtiyacı için başvurmaları, hem piyasaların dengesini hem de mali bünyelerini bozmaktadır. Bu olumsuzluğun giderilmesi için kamu bankalarına Hazine’den alacaklarına karşılık olarak piyasa koşullarına uygun faizli Hazine kağıdı verilerek, görev zararı alacaklarının tümü en kısa sürede ortadan kaldırılacaktır. Kamu ve fon bankaları, belirli bir program dahilinde, bu kağıtlar karşılığında Merkez Bankası’ndan repo veya satış karşılığı temin edecekleri likidite ile diğer bankalara ve banka dışı kesime olan gecelik yükümlülüklerini azaltacaklardır. Merkez Bankası likidite fazlasını ters repo ve interbank işlemleri yoluyla piyasadan çekecektir. 2001 yılı içinde Hazine, kamu ve fon bankalarına mali durumlarını güçlendirmek amacıyla 10.3 katrilyon lira tutarında kağıt vermiştir. Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasına yönelik diğer çalışmalar; kamu bankaları, TMSF bünyesindeki bankalar ve özel bankalar olmak üzere üç ana grupta ele alınmaktadır.

imparator 26-02-2007 10:13

Kamu Bankaları

Kamu bankalarında yaşanan sorunların tekrar oluşmaması için likidite sorunlarının giderilmesi ile eş anlı olarak gerekli olan diğer önlemler de alınmaktadır. Bu çerçevede;
kamu bankalarına zarar oluşturacak görev verilmeyecektir. Mevcut görev zararlarına ilişkin kararnameler iptaline ilişkin kararname Başbakanlığa sevk edilmiştir. Kanunlarla verilen görevlerin tasfiyesine ilişkin çalışmalar devam etmektedir. Gerekli görüldüğü hallerde kamu bankaları kanalıyla verilecek destek, bütçeye konulacak ödeneklerden karşılanacaktır.
Mevcut koşullarda yetersiz düzeyde bulunan kamu bankalarının sermayeleri kısa süre içinde yeterli seviyeye getirilecektir. Artırılan sermaye tutarları hemen ödenecektir.
Kamu bankalarının faaliyetlerinin etkinlik ve verimlilik ilkeleri çerçevesinde sürdürmeleri doğrultusunda, her bankanın ihtisas alanındaki kredilerini kaynak maliyetlerini dikkate alarak sürdürmeleri sağlanacaktır.
Emlak Bankası’nın Ziraat Bankası ile birleştirilmesi çalışmaları devam etmektedir.
Kamu bankalarının yönetiminin profesyonel bankacılardan oluşan bir ortak yönetim kuruluna devredilmesi süreci başlatılmıştır. Bu kurula kamu bankalarını yeniden yapılandırma ve özelleştirmeye hazırlama yetkisi verilmiştir.
Kamu bankalarının verimsiz şubeleri kapatılacak ve personel sayısını azaltmak için emeklilik teşvik edilecektir
Kamu bankaları ile ilgili bu düzen değişikliği Türkiye için köklü bir değişimdir. Uzun yıllardır süren bozuk düzenin sonudur.

TMSF Bünyesindeki Bankalar

TMSF bünyesindeki bankaların sorunlarının en kısa sürede çözüme kavuşturulması mali sistemin istikrarı ve kamu maliyesine getirdikleri yükün azaltılması bakımından önem taşımaktadır. TMSF bünyesindeki 13 bankadan 5’i Sümerbank bünyesinde birleştirilmiştir. Sümerbank bünyesinde birleştirilen bankaların Fona devir tarihinde 9141 olan çalışan sayısı Mart 2001 itibariyle 4596’ya, 396 olan şube sayısı ise 213’e indirilmiştir. Haziran 2001 itibariyle şube sayısı 134’e indirilecektir. TMSF bünyesinde bulunan Demirbank’ın satış süreci devam etmekte olup, tekliflerin değerlendirilmesi Nisan ayı sonuna kadar bitirilecektir. 6 Nisan 2001 tarihine kadar teklif alınamamış olan bankalar Sümerbank veya bir diğer geçiş bankası bünyesinde birleştirilecektir. Bu bankaların şube ve çalışan sayısı rasyonel düzeye indirilecektir. Bankalar Kanunu’nda yapılacak değişiklikle TMSF bünyesindeki bankaların alacaklarının tahsil kabiliyetinin artırılması ve tahsil sürecinin hızlandırılması sağlanmış olacaktır. Ayrıca, oluşturulan Aktif Yönetim Birimi ile Fon bünyesindeki bankaların kötü aktifleri tek elden ve etkin bir biçimde yönetilecektir.

imparator 26-02-2007 10:13

Özel Bankalar

Yaşanan krizlerden olumsuz yönde etkilenen bazı özel bankaların bir an önce sağlıklı bir yapıya kavuşmalarını sağlayacak düzenlemeler başlatılmıştır. Bu kapsamda; BDDK sermaye yeterliliği kriterini de dikkate alarak, özel bankalar ile sermaye artırımı ve yeniden yapılanma planları üzerinde belirli bir takvime dayalı anlaşmalar yapmaktadır. Bu çalışmalar hızlanacaktır. Ayrıca, bankaların dönem karlarını sermayeye ilave etmeleri sağlanırken; hem bankaların hem de şirketlerin devir ve birleşmelerini kolaylaştıracak ilave tedbirlerle ilgili çalışmalar sürdürülmektedir.
Makul bir geçiş dönemi tanınarak bankaların mali olmayan iştiraklerinin öz kaynaklara oranı daraltılmaktadır.
Bankalar Kanununda yapılacak değişiklikle özel karşılıkların kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider sayılması konusundaki yasal düzenlemelere açıklık kazandırılmaktadır.
Bankacılık sistemindeki gelişmeler çerçevesinde uzun vadeli yatırımları özendirmek ve tasarruf araçları arasındaki farklılıkları gidermek amacıyla vergi ve munzam karşılıklar gözden geçirilecektir.

Reel Ekonomiye Yönelik Önlemler
İhracatın artırılmasına yönelik ilave tedbirler alınacaktır. Bu kapsamda; bütçeden ve diğer kaynaklardan sağlanacak finansmanlar çerçevesinde Eximbank’ın kredi imkanları artırılacak,
ihracatta KDV ödemeleri hızlandırılacak, desteklerle ilgili uygulamalarda bürokratik işlemler azaltılacaktır. Bu bağlamda, bugüne kadar bütçe ödenekleri öne çekilerek Eximbanka 128 trilyon lira aktarılmıştır. Bu tutarın 103 trilyon lirası son hafta içinde gerçekleştirilmiştir. Doğrudan yabancı sermayenin Türkiye’ye girişini hızlandırmak amacıyla daha önce Anayasa’da yapılan değişiklikle getirilen uluslararası tahkim imkanı ile ilgili gereken kanun çıkarılacaktır. Bunun yanı sıra doğrudan yatırımın önündeki idari ve bürokratik engelleri ortadan kaldıracak bir eylem planı çalışmaları başlatılmıştır.
Esnaf, sanatkar, KOBİ’ler ve tarım kesiminin krizden asgari seviyede etkilenmelerini temin etmek amacıyla Ziraat ve Halk Bankasından kullanmış oldukları kredilerin faizlerine maliyetlerin yansıtılmasını sınırlamak amacıyla bütçeye 400 trilyon lira tutarında ödenek konmuştur.

imparator 26-02-2007 10:13

Makroekonomik Hedefler

60. Yaşanan krizler bankacılık kesimi üzerinde ciddi bir tahribata yol açmış ve kamu maliyesi üzerine büyük bir yük getirmiştir. Faiz oranlarındaki yükselme ve kurlardaki belirsizlik ekonomik birimlerin geleceğe ilişkin güvenlerini sarsmış, reel ekonomiyi de olumsuz yönde etkilemiş ve ekonomi daralma sürecine girmiştir. Türk Lirasının değer kaybıyla birlikte enflasyonda da bir sıçrama gözlenmiştir.
Ancak, rekabet gücünde kazanılan iyileşme, güçlü maliye politikasının sürdürülmesi, aktif para politikası ve uzlaşmaya dayalı gelirler politikası ile büyüme hızı ve enflasyon üzerindeki bu olumsuz etkilerin giderilmesi mümkün görülmektedir. Yılın ikinci yarısında ekonomideki bu daralma eğilimi tersine dönecektir. Özellikle turizm gelirleri ile ihracatta beklenen artış ekonomide beklenen canlanmaya önemli katkı sağlayacaktır. Yılın tamamında GSMH’nın yüzde 3 dolayında gerilemesi beklenmektedir. Ancak, mevsimsel etkilerden arındırılmış bazda büyüme hızı yılın ikinci yarısında pozitif olacaktır.
Türk Lirasının dalgalanmaya bırakılmasıyla birlikte enflasyonun hızlanması kaçınılmazdır. Yıl sonunda TEFE’deki artışın yüzde 57.6, TÜFE’deki artışın ise yüzde 52.5 olması beklenmektedir. Ancak, programın kararlılıkla uygulanması sonucunda yılın ikinci yarısında fiyat artışları yeniden yavaşlama eğilimine girecektir. Mevsimsel etkilerden arındırılmış bazda aylık fiyat artış hızı yılın son döneminde yüzde 2 civarına gerilemesi hedeflenmektedir. Büyüme hızındaki düşüş ve iç talebin daralması sonucunda ithalatın gerilemesi, rekabet gücünde sağlanan iyileşmenin ise ihracat ve turizm gelirlerini olumlu etkilemesi beklenmektedir. Böylece, 2001 yılında cari işlemler hesabı dengeye yakın olacaktır.





Makroekonomik Politikalar

Kriz sonrasında bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasına ilişkin düzenlemeler kamu finansmanı üzerine önemli bir yük getirmiştir. Diğer yandan, TL’nin değer kaybı ve faiz oranlarındaki yükselme borç servis yükünü ağırlaştırmaktadır. Kamu borç stokundaki artışın kontrol altında tutulabilmesi için faiz dışı harcamalarda azami tasarrufun ve disiplinin sağlanması büyük önem taşımaktadır. Programın faiz dışı bütçe fazlasına ve kamu finansmanına ilişkin hedefleri bu çerçevede belirlenmiştir.
2000 yılında yüzde 3 civarında olan toplam kamu kesimi faiz dışı fazlasının GSMH oranı 2001 yılında yüzde 5,5’e yükseltilecektir. Bu çerçevede;

imparator 26-02-2007 10:13

1. Faiz Dışı Kamu Dengesi/GSMH
Konsolide bütçe faiz dışı fazlasının GSMH’ya oranının 2000 yılındaki yüzde 4,6’lık seviyesinden 2001 yılında yüzde 5,1 seviyesine yükseltilmesi, başta KİT olmak üzere diğer kamu hesaplarında 2000 yılında yüzde 1,8 olan faiz dışı açığın, 2001 yılında yüzde 0,4 fazlaya dönüştürülmesi hedeflenmiştir.

2. Harcama Tedbirleri
Kamu finansmanına ilişkin hedeflere ulaşmak için herşeyden önce devlet tasarruf edecektir. Faiz dışı harcamalarındaki nominal artışın GSMH’nın nominal artışının altında tutulması, bu çerçevede 2001 yılında 2000 yılına kıyasla harcamalarda yüzde 9 oranında reel bir azalma yaşanması hedeflenmektedir. Kamu harcamaları disiplin altına alınarak azami tasarruf sağlanacaktır. Bu amaçla, Kamu Tasarruf Genelgesi titizlikle uygulanacaktır. Maliye Bakanlığı’nın uygun gördüğü ödenek kalemlerinde blokaj uygulanacaktır.
Diğer cari, yatırım ve bazı transfer harcamalarındaki artış kur ve fiyat artışlarının altında tutularak GSMH’nın yüzde 1,5’i kadar tasarruf sağlanacaktır.
Bu önlemlerin yanısıra bütçenin diğer cari transferler kaleminde yapılacak kesintiler ile GSMH’nın yüzde 0,3‘ü oranında tasarruf sağlanacaktır.
Kamu bankalarının faiz farkı ödemelerini karşılamak üzere bütçeye GSMH’ nın yüzde 0,2’si oranında ödenek konmuştur. Ödenek aşımına yol açacak yükümlülükler verilmeyecektir.
Sağlık, eğitim ve güvenlik hizmetleri hariç kamuda yeni personel alımı ancak çok olağanüstü ve kuruluşların etkinliği açısından mutlaka gerekli durumlarda yapılacaktır. Toplam memur sayısında artış olmayacaktır.
Tüm kesimleri ilgilendirmeyen ve ücret adaletini hedeflemeyen münferit maaş ve ücret artış talepleri kesinlikle dikkate alınmayacaktır.
Çok zorunlu haller dışında yatırım programına yeni proje alınmayacak ve yıllara sari ihalelere gidilmeyecektir.
Gider artışına yol açacak teşkilat genişlemesi ve yeni kadro ihdası dahil, kaynağı olmayan harcama artırıcı hiç bir öneri gündeme getirilmeyecektir.
KİT’lerin etkin çalışmalarını sağlayacak düzenlemeler yapılmaktadır. Bu çerçevede personel sayısı artırılmayacak, fazla mesai, ikramiye ve prim gibi ödemelerde kısıntıya gidilecek, cari harcamalar kontrol altına alınacak ve yatırım harcamaları rasyonalize edilecektir.
Tarımsal destekleme fiyatları öngörülen enflasyonu aşmayacak şekilde artırılacak ve kuruluşların finansman imkanları dikkate alınarak miktar kısıtlamasına gidilecektir.
Sosyal güvenlik kurumlarının sağlık harcamaları disiplin altına alınacaktır.
Kamuda taşıt kullanımı sınırlandırılacak ve Taşıt Kanunu etkin bir biçimde uygulanacaktır.

imparator 26-02-2007 10:13

1. Gelir Artırıcı Düzenlemeler

Gelir hedeflerine ulaşmak için aşağıdaki başlıca düzenlemeler öngörülmüştür; vergi gelirlerinin artırılmasına yönelik olarak 2000 yılı sonunda alınan tedbirlerin titizlikle uygulanmasına devam edilecektir.
Akaryakıttaki otomatik fiyatlandırma mekanizmasına devam edilecek ve Akaryakıt Tüketim Vergisi (ATV) en az hedeflenen enflasyon ölçüsünde ayarlanacak ve ATV tahsilatının GSMH içindeki payı yüzde 2,8 olacaktır.
Başta enerji ve petrol sektörü olmak üzere ithale dayalı ürünlerin fiyatları kurdaki değişiklikleri, artan maliyetleri ve ekonomik gerçekleri yansıtacak şekilde geciktirilmeden uygulanacaktır.
Vergi tabanının yaygınlaştırılması amacıyla vergi kimlik numaralarının kullanımı genişletilecektir.
Vergi kayıp ve kaçağının en aza indirilmesi amacıyla vergi denetimleri artırılacaktır.
Vergi tahsilatının artırılması için vergi gecikme faiz ve cezaları enflasyonla uyumlu bir biçimde artırılmıştır
Bireysel yatırımcıların kamu kağıtlarından elde ettikleri gelirlerin beyanname dışı tutulması suretiyle kamu kağıtlarına olan bireysel talep artırılacaktır.

2. Dış Finansman
Faiz dışı dengede 10 milyar dolar civarında fazla verilmesine rağmen, 2001 yılında kamu kesiminin finansman ihtiyacı yüksek seviyede bulunmaktadır. Bu finansman ihtiyacının tamamen iç piyasalarda karşılanması mevcut makro-ekonomik öngörülerle tutarlı olmayacaktır. Bu nedenle ek dış finansmanın sağlanması gerekmektedir. Bu çerçevede, uluslararası kuruluşlar ve gelişmiş ülkeler nezdinde dış finansmanın sağlanması yönünde yoğun müzakereler sürdürülmektedir. Bu müzakerelerin tamamlanmasını müteakiben programın finansmanı ve buna bağlı olarak para politikası ile ilgili belirlenen büyüklükler detaylı olarak kamuoyuna açıklanacaktır.

imparator 26-02-2007 10:13

1. Gelirler Politikası
Hedeflenen enflasyonla uyumlu gelirler politikası uygulanması esastır. Memur maaşları enflasyonla uyumlu olarak artırılacaktır. Kamu işçilerinin ücretleri, 1999-2000 dönemini kapsayan toplu iş sözleşmeleriyle sağlanmış olan reel artışlar, kamu dengesi ve kamu kesimi çalışanları arasında ücret adaleti gözetecek şekilde ayarlanacaktır. Her kesimin bugün göstereceği fedakarlık büyüme ve istihdam açısından krizin maliyetini düşürecek ve yılın ikinci yarısında büyüme ortamına girişi hızlandıracaktır. Düşük gelirli çiftçilerin doğrudan gelir desteği sistemi ile güçlendirilmesi temel ilkedir. Bu politikanın ülke genelinde uygulanabilmesi için Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca yürütülen çiftçi kayıt projesinin tamamlanması gerekmektedir. Kısa dönemde, devletin destekleme alım fiyatlarının kuruluşların finansman imkanları dikkate alınarak ve hedeflenen enflasyonu aşmayacak şekilde artırılması öngörülmektedir.

Uzun Dönemli Perspektif

Son 25 yılda yaşadığımız kronik yüksek enflasyon ve kamu açıkları Türkiye’nin potansiyelini tam olarak kullanmasını ve atılım yapmasının önünde önemli bir engel oluşturmuştur. Avrupa Birliği’ne tam üyelik perspektifinden bakıldığında Türkiye’nin en kısa sürede enflasyon sorununu kalıcı bir biçimde çözmesi, kamu dengesini sağlıklı bir yapıya kavuşturması ve istikrarlı bir büyüme ortamına girmesi zarureti vardır. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının nihai hedefi ekonomide böyle bir yapısal dönüşümü gerçekleştirmektir.
Programda öngörülen yapısal reformların uygulamaya geçirilmesi ekonomide etkinliği artıracak, bunun sonucunda mevcut kaynaklarla sürdürülebilir bir büyüme performansı yakalanabilecektir. Yapısal reformların sonucunda devletin işleyişi köklü bir şekilde değiştirilecektir. Böylece, devletin kamu maliyesini bozan ve kaynak kullanımında etkinliği azaltan eski alışkanlıklarına geri dönmesi engellenmiş olacaktır.
Kamu finansman dengesinin kalıcı bir biçimde iyileştirilmesi neticesinde devletin eğitim, sağlık, teknoloji ve sosyal harcamalara yeterli kaynakları tahsis etmesi mümkün hale gelecektir. Böylelikle, Uzun Vadeli Strateji’de hedeflenen toplam faktör verimliliği artışı gerçekleştirilebilecek, dünya hasılasından daha yüksek pay alınması, toplumun yaşam kalitesinin yükseltilmesi, gelir dağılımının düzeltilmesi, yoksullukla mücadele ve bölgesel gelişmişlik farkının azaltılması sağlanabilecektir. Türkiye, yapısal reformlar gerçekleştirerek enflasyonu tek haneli rakamlara kalıcı olarak indirecek, kamu açıklarını sürdürülebilir düzeyde tutacak ve ilgili diğer kriterleri sağlayarak hem Avrupa Birliği’ne hem de Avrupa Para Birliği’ne üyelik için gereken yükümlülükleri yerine getirmiş olacaktır.
21. Yüzyılda güçlü ve saygın bir devlet olabilmek için üretken ve güçlü bir özel sektörün, sağlıklı bir piyasa ekonomisi için de sosyal destek ve yasal denetleme görevini yapan bir devletin önemi çok iyi anlaşılmıştır. Güçlü ekonomiyi güven içinde çalışan bir özel sektör, etkin bir devlet ve geniş bir toplumsal dayanışma yaratacaktır. Özlemimiz, hedefimiz ve Türkiye’nin hak ettiği de budur.


Türkiye`de Saat: 05:25 .

Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580