![]() |
Mentolün fazlası da zararlı -------------------------------------------------------------------------------- Solunduğunda ya da krem olarak kullanıldığında serinlik hissi veren mentolün fazlasının sağlık sorunlarına neden olduğu bildirildi. Kış aylarının en önemli hastalıkları arasındaki soğuk algınlığı ve gripte yoğun olarak kullanılan mentol, son yıllarda kağıt mendil, tıraş kreminin yanı sıra, sakız, diş macunu, cilt maskesi, sauna gibi değişik ürünlerde de yaygınlaşmaya başladı. Özellikle saunalardaki buhar odaları ve terleme salonlarında moda haline gelen mentol kürleri, bol miktarda mentol soluyarak, hastalıklardan kurtulmak için yapılıyor. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak-Burun-Boğaz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çağatay Akçalı, soğuk algınlığı ve gribin tedavisinde yaygın olarak kullanılan mentolün tıp dilinde ''esansiyel'' olarak tabir edilen yağlardan oluştuğunu belirtti. Soğuk algınlığında, ABD'de hastaların üçte birinin, Avrupa'da yüzde 40-70'inin alternatif tedavi kullandığını ifade eden Akçalı, ''Alternatif tedavi arasında da ilk sırayı mentol almaktadır'' dedi. Mentolün dozunda alındığında serinlik hissi ve ferahlık sağladığını, burundaki tıkanmayı giderdiğini, ancak fazla kullanımın sağlık sorunlarını da beraberinde getirebileceğine işaret eden Akçalı, ''Mentol fazla kullanıldığında boğazda kuruluğa ve tahrişe neden olur. Tahriş olan bölge de enfeksiyonlara açık hale gelir. Bu nedenle her şeyde olduğu gibi mentolde de aşırıya kaçmamak gerekir'' dedi. Akçalı, yine soğuk algınlığında öksürüğü gidermek için kullanılan ve çoğunluğu mentollü olan pastillerin boğazı yumuşattığını, ancak bunun da fazla alınması halinde boğazda ve ağız içinde kuruluğa yol açabildiğini sözlerine ekledi. |
Kadınlarda idrar kaçırma ve tedavisi Çoğunlukla orta yaşta görülen bu sorun, bazen zor doğum yapmış vajinada yırtıklar olmuş, pelvis tabanı yırtılmış genç kadınlarda da görülebilir. Hafif, orta ve şiddetli olarak üç şekilde görülebilir. Hafif idrar kaçırma; öksürme, hapşırma, gülme ve ıkınma gibi karın içi basıncının arttığı durumlarda görülür. Orta derecede; merdiven çıkma, yürüme ve ayağa kalkma gibi durumlarda ortaya çıkabilir. İleri derecede ise seyrek de olsa ayaktayken bile eforsuz idrar kaçırma vardır. Şikayetin derecesine göre tedavi planlanır. Örneğin, hafif idrar kaçırma vakalarında önce mesane ve pelvis tabanı egzersizleri ile adalelerin ve sfinkterin güçlendirilmesine çalışılır. Vajina duvarının ön ve arkada ileri derecede sarkmış olması, beraberinde rahimin de sarkmasına sebep olmuşsa ameliyat kaçınılmazdır. Ameliyat vajinal yoldan yapılabildiği gibi abdomiral yoldan (karından) da yapılabilir. Menopozdan sonra başlangıçta hafif olan idrar kaçırma şikayetleri ostrojen hormonunun azalmasıyla birlikte gittikçe artar. Bu tür hastalarda tedaviye ostrojen hormonunu da ilave etmek gerekebilir. İdrar kaçırma bir sağlık sorunu olduğu gibi sosyal yaşamı kısıtlayan bir sorundur. Aynı zamanda sürekli ped kullanmak, beklenmedik anda meydana gelen ıslaklıktan utanmak ve idrar kokusu kadınları sosyal ve psikolojik açıdan da zor duruma sokar. Sürekli kullanılan pedler, tahrişe neden olup pişikler oluşmasına yol açar. Ped kullanma zorunluluğu kıyafet seçmekte sorun yaratabilir. İdrar kaçırma korkusu cinsel hayatı etkileyebilir. İster vajinal yolla olsun, ister batından yapılsın idrar kaçırma ameliyatlarının yüzde 30 kadar nüks veya başarısızlıkla sonuçlanma ihtimali vardır. Genellikle bu tür şikayetlerin oluşmasında vajinal yolla yapılan doğumlar nedeniyle pelvis tabanının esnekliğini keybetmesi sebep olarak gösterilmekteydi. Fakat yapılan araştırmalar, sezeryanla doğum yapanlarda da yaşlılıkta, perine tabanının gevşemesi ve idrar tutamama şikayetlerinin olduğunu göstermiştir. Koruyucu olarak genç yaşlardan itibaren düzenli olarak egzersiz yapmak ve pelvis tabanını güçlendirmek ve gerekirse yaşlılıkta östrojen kullanmak genellikle iyi sonuç vermektedir. Kadınlarda idrar kaçırma sanıldığından daha fazladır. Fakat genellikle yaşlılar utandıkları için bu sorunu yakınlarından gizlerler ve meseleyi kendi kendilerine halletmeye çalışırlar. Gençlerde ise hafif idrar kaçırma çok sık olmadığı takdirde üzerinde durulması gerekmeyen ve doktora gitmeye lüzum görülmeyen bir sorun olarak algılanır. Halbuki, baştan itibaren alınacak önlemlerle yaşlılıkta sorunun daha da büyümesi önlenmiş olacaktır. Başlangıçta ufak bir operasyonla düzeltilebilecek olan durum, daha sonra daha büyük bir operasyonla rahim alınmasına kadar varan durumlara yol açabilir. Vajinal yoldan yapılan ameliyatlar bir sağlık sorununa çözüm getirirken aynı zamanda doğumlarla oluşan yırtıklar ve şekil bozukluklarını da düzelterek estetik bir çözümü de beraberinde getirmektedir. Bu şekilde doğumlar, zorlanmalar ve doku esnekliğinin kaybolması sebebiyle oluşan şekil bozuklukları da aynı operasyonla düzeltilebilmektedir. |
Lazer Nedir? Nasıl yapılır? -------------------------------------------------------------------------------- Radyasyonun uyarılmış emisyonu ile ışın amplifikasyonudur.Tek renkli,düz,yoğun,tek fazlı monokromik ışık üreten cihazlardır.Renkli olduğu gibi renksizde olabilir. Görünürlük dalga boyu ile ilgilidir. Bu dalga boyu ve gücü tıptaki kullanım alanını belirler. Dermatolojide kullanılan son teknolojik gelişmelerden en önemlisidir. Kaç tip lazer vardır? Dalgaboyu ve gücüne göre farklı tedavi amacıyla kullanılan çok sayıda lazer tipleri vardır. En ünlüleri; ruby, alexandrate, diode, Nd-yag...Lazerlerdir. Dermatolojide kullanım alanları nelerdir? Epilasyon İstenmeyen tüylerde hem erkek hem de kadınlarda istenen her alanda uygulanabilir. Damarsal Lezyonlar Hemanjiomlar—doğuştan yüzde ve vücutta bulunan koyu kırmızı lekeler, şarap lekesi Telenjiektazi—Yüz ve vücuttaki kılcal damar çatlamaları Bacaklardaki varislerin tedavisinde özellikle Nd-Yag Lazer oldukça etkilidir. Yüz gençleştirme ve kırışıklık tedavisi Dövmelerin silinmesi Nasıl etki eder? Işık koyu nesneler tarafından absorbe edilir.Eğer yeterli ışık varsa koyu cisim çok ısınabilir.(tıpkı yaz güneşinde kalan siyah bir araba gibi)Benzer biçimde lazer enerjisi ciltteki koyu maddeler tarafından absorbe edilir.Bu koyu maddeler kromoforlardır(Yani hedef maddelerdir), Endojen yani vücudumuzda bulunanlar: Melanin(derimize rengini veren madde) Hemoglobin(Kanımıza rengini veren madde) dir. Ekzojen olarakta dövmelerdeki boya maddeleri hedef olarak algılanır. Lazerle verilen ışık tedavi edilmek istenen durum ne ise bu duruma uygun lazer cihazı kullanılarak hedef madde seçilip tedavi yapılır. Tedaviyi etkileyen faktörler nelerdir? Lazerin tipi Lazer kıla rengini veren melanin pigmentini seçtiği için;koyu renk kıl,kalın ve beyaz ten en ideal olanıdır. Kılların büyüme asamaları: lazer en çok kılın aktif büyüme asamasında iken etkilidir. Tüylenme artısına neden olan hastalıkların varlığı tedaviyi güçleştirebilir.Mutlaka hastalık tedavi ile paralel çözülmelidir. Cinsiyet: erkekler tedaviye kadınlardan daha uzun sürede cevap verirler. Lazerin geleneksel yöntemlere üstünlüğü nedir? Daha az acı verir. Kısa sürede büyük alanlar taranabilir.. Hiç bir özel bakım gerektirmez. Seans Aralıkları nasıl olmalıdır? Kılın büyüme aşamalarını bozmadan 4-6 hafta aralıklarla uygulanabilir. Yaz aylarında uygulanabilir mi? Evet. Ancak hastalara bronzlaşmamalarını ve güneş koruyucuları kullanmalarını öneriyoruz. Komplikasyonları(Yan etki) nelerdir? Artık Lazer uygulamaları kanunlar gereği doktorlar tarafından yapılması gereken bir işlem olduğu için doğru hasta seçimi,doğru doz ve uygun alet seçimi ile komplikasyonlar minimuma indirilmiştir.Ancak geçici deri renginde değişmeler, yine geçici kızarıklık ve şişmeler meydana gelebilir. Lazer teknolojisi tıptaki gelişmelerden en önemlilerinden biridir. Dünyanın her yerinde güvenle kullanılmaktadır.Kanser yapıcı etkisi yoktur. Sadece biz Dermatologlar değil,göz ,diş ve ürolojide özellikle prostat ameliyatlarında yaygınca kullanılmaktadır. |
Kalp gerçekten kırılır mı? İşte araştırma -------------------------------------------------------------------------------- Kötü haber gerçekten 'kalp kırıyor'. Sevilen birinin ölümü gibi şok edici bir haber almak, adrenalin ve diğer stres hormonlarının günler boyunca salgılanmasına yol açarak kalbi 'sersemletiyor'. Uzmanlar bu semptomların kalp kriziyle karıştırılabileceğini söyledi. Kırılan kalp birkaç haftada eski haline dönüyor. ABD'de John Hopkins Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada, kalp krizine benzer göğüs ağrısı, akciğerlerde akıntı, solunum güçlüğü ve kalp yetmezliği gibi şikayetlerle hastaneye başvuran 19 kişi incelendi. Çoğunluğunu orta yaşın üzerinde kadınların oluşturduğu hastalar muayene edildiğinde, kalp krizine işaret edebilecek bir belirtiye rastlanmadı. Görünürde sağlıklı olan bu kişiler üzerinde daha detaylı inceleme yapıldığında, kanlarındaki stres hormonu, özellikle adrenalin ve noradrenalin hormonları seviyesinin, kalp krizi geçirenlerden bile çok yüksek olduğu anlaşıldı. Uzmanlar stres hormonlarının zehirleme özelliği olduğunu ve kalbi 'sersemlettiğini' söyledi. İncelenen 19 kişiyle detaylı konuşma sonucu, tamamının semptomlar başlamadan birkaç saat önce ciddi duygusal şok yaşadıkları öğrenildi. Hastaların yarısının bir yakınını kaybettiği, diğerlerinin arasında ise kapkaç kurbanları ve mahkemeye çıkmak üzere olanlar bulunduğu açıklandı. Ancak hastalardaki bu semptomların sadece iki haftada normale döndüğü, hiçbirinde kalıcı bir hasara yol açmadığı belirtildi. |
Yemeklerden Hemen Sonra Yapilmamasi Gereken 7 şey: -------------------------------------------------------------------------------- Sigara içmeyin: Uzmanlarca yapılan deneyler, yemeklerden hemen sonra içilen bir sigaranın 10 sigaraya eşdeğer olduğunu kanıtlamıştır.(Kanser olma riski daha yüksek.) * Hemen meyve yemeyin: Yemeklerin peşinden yenen meyveler midenin havayla davul gibi şişmesine neden olur. * Çay içmeyin : Zira çay yaprakları yoğun asit içerir. Bu madde tükettiğimiz gıdalardaki proteğinin hazmını zorlaştırıyor. * Kemerinizi gevşetmeyin: Yemekten sonra kemeri gevşetmek kolaylıkla bağırsak düğümlenmesine ve tıkanmasına neden olur. * Banyo yapmayın: Banyo yapmak ellerdeki, bacaklardaki ve vücuttaki kan akışını hızlandırır, böylece mide çevresindeki kan miktarı bu durumda azalır. Bu da midemizin sindirim sistemini zayıflatır. * Yürümeyin: İnsanlar çoğu zaman, yemeklerden sonra 100 adım yürümek 99 yaşına kadar yaşamanızı sağlar derler. Gerçekte bu doğru değildir. Yürümek sindirim siteminin aldığımız gıdalardan besinlerin emilimini engeller. * Hemen uyumayın: Aldığımız gıdalar yeterince sindirilemez. Bu durum bağırsağımızda gastrit ve enfeksiyona önderlik eder. |
Zeytinyağı; Her Derde Deva -------------------------------------------------------------------------------- Vücudun neredeyse bütün organlarına faydası olan zeytinyağının, saçlardan, dişlere kadar her bölgeye sağlık verdiği bildiriliyor.... Sağlıklı beslenmeye katkısı, dünyaca onaylanmış zeytinyağının insan vücudunda faydalı olmadığı organ hemen hemen hiç yok. Uzmanlar zeytinyağını "Sağlık açısından insanlığa sunulmuş en büyük hediye" olarak nitelendiriyorlar. Anne sütü kadar yararı olduğu söylenilen zeytinyağının mucizevi etkisini saçlardan dişlere, kemiklerden beyne kadar vücudun her organında görmek mümkün. Zeytinyağı gelişme çağında beynin gelişimini hızlandırarak, kemikleri güçlendiriyor. İçerdiği E, A, D ve K vitaminleri sayesinde hücreleri yeniliyor, doku ve organların yaşlanmasını geciktiriyor. Beynin daha uzun süre sağlıklı ve zinde kalmasını sağlıyor, mideyi ülsere karşı koruyor. Zeytinyağı, kandaki kötü kolesterol düzeyini düşürerek, kalp krizi riskini azaltıyor. Aynı şekilde bağırsak, idrar yolları ve safra kesesi hastalıklarının azaltılmasında da etkili oluyor. Sağlıklı beslenmede zeytinyağının yeri tüm dünya tarafından da onaylanıyor. Amerika'da Harvard Üniversitesi'nde düzenlenen bilimsel bir konferansta bilim adamları, tarihçiler, doktorlar ve yemek uzmanları sağlıklı yaşam için, geleneksel Akdeniz modelinin uygulanması gerektiği konusunda hemfikir oldular. İçine zeytinyağı katılmış süt, neredeyse anne sütü kadar fayda sağlıyor. Türkiye'nin en ünlü Zzeytinyağı üreticilerinden biri olan Komili'nin yetkililerine göre, tüm sıvı yağlar içinde tartışmasız en sağlıklı olan "tabiatın mucizesi" zeytinyağı. Anne sütüne eş miktarda linoleik asit içeriyor. Bebeğine anne sütü veremeyenler için, bir fincan yağsız inek sütüne bir çay kaşığı zeytinyağı ilave ederek bebeklere verilmesi tavsiye edilirken zeytinyağının kullanımına ilişkin diğer öneriler ise şöyle: - Adale ağrılarını gidermek için, zeytinyağı ve biberiyeyi karıştırıp, ağrılı bölgeye masaj yapın - Güçlü diş etleri için, arada bir ağzınızı zeytinyağı ile çalkalayın - Pırıl pırıl saçlar için, şampuandan sonra bir miktar zeytinyağı, bir yumurta sarısı, limon suyu ve biraz bira karışımını saçınıza sürün. Beş dakika bekletip ılık su ile durulayın. - Kepeklerden kurtulmak için bir miktar zeytinyağı ve kolonyayı saçınıza sürün, ılık su ile durulayın. En seçkin zeytinlerden üretilen sızma zeytinyağı, kahvaltılarda ve salatalarda, o kendine has kokusunu ve lezzetini arayanlar için ideal bir seçim. Yüzde 1'den az olan asit oranı ile kahvaltı ve salatanın yanısıra, pişmiş sebzelere yada İtalyanlar'ın yaptığı gibi makarnalara sos olarak eklenebiliyor. Dolu dolu bir zeytin tadına sahip olan zeytinyağları, sağlıklı ve tadına doyulmaz yemekler için doğru bir seçim |
eker Hastası Olup Olmadığınızı Anlayabilirsiniz -------------------------------------------------------------------------------- Günümüzde şeker hastalığına oldukça sık rastlıyoruz. Kaldı ki bu günlerde bir şeker hastalığı salgınından söz ediliyor. O kadar korkmayın, bu o bildiğiniz bulaşıcı hastalık falan değil ama konunun ne boyutlara ulaştığını çok güzel vurgulayan bir yakıştırma. Aramızdaki şeker hastası sayısı belli. Bir o kadar da teşhiş edilmemiş olanlar bulunduğunu düşünürseniz, durumun ciddiyetini görürsünüz. Her hastalıkta olduğu gibi erken teşhisin önemi burada da çok büyük. Durum böyle iken 'Acaba ben bir şeker hastası mıyım?' diye sormaz mı insan. Önce bir düşünün. Şöyle eskilere bir dönün. Annenizde, babanızda, onların akrabalarında şeker hastası olan var mıydı? İleri yaşta olanlar anne ve babasının ani ölümlerinin neden olduğunu genellikle bilmiyorlar. Bazıları ise 'Benim ailemde diabet yok' deyip cümleyi şöyle sonlandırıyorlar: 'Babama 75 yaşında 'şeker hastasısın' dendi ama diyetle düzeldi, ilaç filan kullanmadı. Onunkisi yaşlılık şekeriydi' Bazısı da 'Annemin gizli şekeri var dendi ama şekeri hep normaldi ve hiçbir tedavi görmedi' diye anlatıyor. KENDİMİZDEN NE ZAMAN ŞÜPHELENMELİYİZ? Bütün bu örnekler, anlatan kişiler kondurmak istemese de, ailede şeker hastalığının bulunduğunun bir göstergesi. Ailenizde bu tür örnekler varsa açlık kan şekerinize baktırın. Epeyce iştahınız var ama yine de kilo veriyorsunuz veya birkaç gündür bulanık görmeye başladınız. Açlık kan şekerinize baktırın. Kendinizi bildiniz bileli fazla kilolarınız var. Şişmanlık, şeker hastalığı riskini artırdığına göre açlık kan şekerinize baktırın. Yaşınız 40'ı geçmiş, yüksek tansiyonunuz var, kandaki yağlar (kolesterol, trigliserid) yüksek ve bununla birlikte kalbinizi besleyen damarlarda daralma olduğunu öğrendiğiniz. Daha ne bekliyorsunuz? 'Acaba şeker hastalığım var mı?' diye kendinize ve doktorunuza sorsanıza. Tosuncuk da denen iri bir bebek dünyaya getirdiyseniz bunun nedeni belki de gebelikte ortaya çıkan şeker hastalığınızdı. Gebelikte veya doğum sonrası araştırılmadıysa açlık şekerinize baktırın. Birkaç yıldır ayaklarınızda uyuşma, karıncalanma veya yanma var. Özellikle de geceleri şiddetleniyor ve sizi uyutmuyor. Öyleyse ne bekliyorsunuz? Çoğu insan şeker hastasının yaralarının geç iyileştiğini bilir ve kimi zaman da 'Hayret, yaralarım da çabuk iyileşir. Bu şeker hastalığı da nereden çıktı?' diye hayıflanır. Durum böyle durumlarda da açlık kan şekerinizi ölçürün. Açlık kan şekerinize ( 8 - 10 saatlik bir açlık dönemi sonrası kahvaltı öncesi kan şekeri düzeyi) baktırdınız ve 110 mg / dl'nin üstünde bulduysanız doktorunuzla görüşün. |
Grip, Bildiklerimiz ve yanlış bildiklerimiz -------------------------------------------------------------------------------- 1) Grip basit bir üst solunum yolu enfeksiyonudur! Yanlış! Grip ani olarak başlayan yüksek ateşle seyreden, aşırı halsizlik, bitkinlik, kuru öksürük kas, eklem ve baş ağrısı ile kendini gösteren bir hastalıktır. Gribe yakalanan kişi en az 3-5 gün yatak istirahati ile kendini toparlayabilir. Ayrıca vücudun bağışıklık sisteminin zayıflaması nedeniyle zatürree gibi ikincil hastalıklarında tabloya eklenmesi ile hastalık daha da ağırlaşabilir ve özellikle çocuklar, yaşlılar, diyabetliler, astımlılar, kalp ve kanser hastalarında ölüme neden olabilir. 2) Grip aşısı gribe yol açar! Yanlış! Grip aşıları inaktive veya ölü grip virüslerinden üretilir; gribe kesinlikle yol açamaz ve grip hastalığı oluşturmaz. 3) Grip aşısı %100 koruma sağlamadığından, aşı olmamak daha iyidir! Yanlış! Yapılan araştırmalar grip aşısının % 89 etkili olduğunu göstermektedir. Ancak aşı olduktan sonra dahi grip hastalığına yakalanan bir hasta, hastalığı aşı olmamış bir hastadan çok daha hafif geçirecektir ve grip nedeniyle hastaneye yatış önlenecektir. 4) Aşının yan etkileri grip hastalığına yakalanmaktan daha kötüdür! Yanlış! En fazla yaşayacağınız yan etki aşı yapılan yerde hafif kızarıklık yada ağrı, hafif ateş ve halsizliktir. Bu yan etkiler aşının koruma sağladığı grip hastalığının sebep olabileceği ağır komplikasyonlardan çok daha önemsizdir. 5) Kasım ve Aralık ayları grip aşısı olmak için geç bir tarihtir! Yanlış! Grip aşısı tüm grip sezonu boyunca uygulanabilir. Aşı olmak için en uygun zaman Ekim - Kasım ayları olsa da, Aralıkta hatta Ocak ve Şubat aylarında aşı olunması da gripten korunma sağlayacaktır. 6) Bol C vitamini kullanırım ve gripten korunurum! Yanlış! C vitamini herkesin tahmin ettiğinin tersine, gribi önlemez. Sistemi güçlendirir, hastalıklara karşı vücut direncini hafifçe artırabilir ama gribi kapmamızı ve hasta olmamızı kesinlikle engellemez. Hatta aşırı derecede C vitamini, özellikle çocuklar ve yaşlılarda ishale sebep olabilir. Bu da hastalığın ağırlaşmasına, iyileşmenin gecikmesine yol açabilir. Gripten korumaya yönelik bir beslenme biçimi yoktur. Korunmak için bilinen en etkili yol grip aşısıdır. 7) Sadece grip hastalığının belirtileri mevcut iken etrafa grip bulaştırırım! Yanlış! Grip virüsünün bulaşması, hastalık belirtilerinin başlamasından 1-2 gün öncesinde başlar ve hastalık başladıktan 3-7 gün sonrasına kadar devam eder. 8) Yüzlerce çeşit grip virüsü vardır. Oysa aşı sadece 3 virüse karşı hazırlanmıştır. Bu nedenle etkisizdir! Yanlış!! Yüzlerce çeşit grip virüsü olduğu bilgisi doğru değildir. Aslında A, B, C olmak üzere üç tip grip virüsü vardır. Ancak bu virüsler zaman zaman yapılarını değiştirebildikleri için alt tipleri oluşabilir. Grip virüslerinde görülebilen bu yapı değişiklikleri, Dünya Sağlık Örgütü tarafından içinde Türkiye’nin de bulunduğu dünyanın çeşitli bölgelerinde sürekli izlenmekte ve değişiklikler saptanarak salgın yapma olasılığı olan virüs tipleri belirlenmektedir. Örgüt (WHO) belirlediği bu virüs tiplerini aşı üreticilerine bildirerek aşıların içerisinde zorunlu olarak bu tiplerin bulunmasını sağlamaktadır. Böylece aşıların içeriğinde salgın yapma olasılığı en yüksek olan virüsler bulunmakta ve korunma sağlanmaktadır. 9) Grip hastalığı esnasında antibiyotik kullanımı hastalığın süresini kısaltır ve daha çabuk ayağa kalkmayı sağlar! Yanlış! Grip hastalığına neden olan influenza virüsüne antibiyotikler etkisiz olduğu için hastalık sırasında antibiyotik kullanımı, hastalığın süresini kısaltmaz. 10) Her yıl grip aşısı olmaya gerek yoktur! Yanlış! Grip virüsleri sürekli değişmektedir. Genellikle her yıl dolaşan virüs suşları değişmekte ve buna bağlı olarak ta aşıların içeriği de değişmektedir. Sonuç olarak her yıl aşılanmak gereklidir. saglık ıcın |
İktidarsızlık, erkeklerin kabusu -------------------------------------------------------------------------------- Cinsel sağlık, kişinin genel fiziki ve duygusal sağlığının önemli parçası. Halk arasında 'iktidarsızlık' olarak bilinen sertleşme sorunu, cinsel sağlığı etkileyen tıbbi durumlardan sıkça görülen bir tanesi. Günümüzde sertleşme sorununun 'İlaç, ameliyat, protez penis takılması ve psikoterapi' gibi bir çok tedavi yöntemi mevcut. Uzmanların belirttiğine göre, 3 ayı aşkın süre bir insanın cinsellikle ilgili arzu duyup ilişkiye girmek için yeterince sertleşme elde edememesi durumuna 'sertleşme sorunu' adı veriliyor. Bu sorunda, organik sebeplerle birlikte psikolojik sebepler de etkili oluyor. Sertleşme sorunu, yaşın ilerlemesinin yanı sıra yüksek kolesterol düzeyi, koroner arter, yüksek tansiyon ve şeker hastalıkları gibi bir dizi rahatsızlığa bağlı olarak ortaya çıkıyor. Sertleşme sorunu olan vakaların çoğunluğu (yüzde 75), psikolojik değil fiziki kökenli. Damar sorunları, ereksiyon bozukluğunun en sık rastlanan sebebi. Ereksiyon bozukluğuna yol açan organik sebepler ise şunlar: Penisin kan dolaşımında görülen bozukluk, sinir iletimindeki aksaklık ve kan hormon düzeyinde meydana gelen değişiklik. Sertleşme sorununun psikolojik sebepleri ise şöyle sıralanıyor: Stres, evlilik sorunları, depresyon, cinsel başarısızlık korkusu ve cinsel bilgisizlik. İlaç yan etkisi olarak, hali hazırdaki tedavilerden 200 tanesi bazı vakalarda ereksiyon bozukluğuna sebep olabiliyor. Bunların başında yüksek tansiyon ilaçları, antipsikotikler, antidepresanlar, H2 blokerler ve arterleri daraltan belli başlı sakinleştiriciler/damar sertliği yer alıyor. Bütün şeker hastası erkeklerin yüzde 35'inden fazlasında ereksiyon bozukluğu görülüyor. Milyonlarca erkeğin mustarip olduğu ereksiyon bozukluğunun, şeker ve kalp-damar hastalıklarının, prostat kanserinin, alkol veya uyuşturucu alışkanlığının ilk tanınabilir semptomu olabileceğine dikkat çekiliyor. Uzmanlar, ereksiyon bozukluğu bir kere tespit edildikten sonra (libido eksikliği, erken boşalma vb.nin tersine), çeşitli muayeneler ve testlerle sorunun gerçek sebebinin, yani psikolojik kökenli mi yoksa organik/fiziki kökenli mi olduğunun bulunabileceğini ifade ederek, doğru tedavi yapabilmek için önce doğru teşhis koymak gerektiğini kaydediyor. Uzmanlar, sorunun sebebine ve derecesine bağlı olarak mevcut tedavileri şöyle bildiriyor: İntrakavernosal enjeksiyonlar gibi ilaç tedavileri, ağız yoluyla tedavi, sistemik ilaç tedavisi (testosteron), arter ve toplardamar ameliyatları, protez penis takılması, vakum-sıkma araçları ve psikoterapi |
Kadınlara normal doğum önerisi -------------------------------------------------------------------------------- Avrupa Üroloji Derneği'nce İstanbul CNR Expo Center'de düzenlenen 20. Avrupa Üroloji Kongresi, çeşitli bilimsel oturumlarla devam ediyor. Kadın ürolojisi ve kadının cinsel sorunlarına ilişkin sunum yapan İtalya'nın Pavia Üniversitesi'nden Rossella Nappi, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Kadınların en önemli sorunlarının başında, ilişki sırasında idrar kaçırmanın geldiğini ve bunun büyük bir korku haline dönüştüğünü belirten Nappi, ''Bu, partnerini olumsuz etkileme korkusuna dönüşüyor ve çeşitli psikolojik sorunları da beraberinde getiriyor'' dedi. Nappi, idrar kaçırmanın nedenleri arasında normal doğum sırasında vajina kaslarında oluşan rahatsızlıklar ve enfeksiyonların bulunduğunu ifade ederek, tedavinin çeşitli ilaçlarla veya basit egzersizlerle mümkün olduğu belirtti. Kadın doğum sağlığına da değinen Nappi, çocuk sağlığı ve kadın vücudunda görülebilecek birçok risk açısından sezaryenle doğumun sağlıklı olduğunu kaydeden Nappi, şöyle konuştu: ''Sezaryenle doğumun faydaları var ama kuaföre saç kestirmeye gider gibi doğuma gitmeyi değil, kadınlara normal vajinal doğum yapmalarını öneririm. Çünkü yapılan bilimsel araştırmalarda, normal doğum yapan anneler ile sezaryenle doğum yapanlar arasında, annelik duygusunu yaşama, çocuğa bağlılık gibi konularda ciddi farklılıklar gözlemlenmiştir. Ben anne değilim ama eğer anne olmaya karar verirsem tabii ki normal doğumu tercih ederim.' |
Türkiye`de Saat: 23:05 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2