![]() |
Alerji, sanayileşmiş ülkelerin problemi -------------------------------------------------------------------------------- Yapılan araştırmalar, alerjik rahatsızlıklara en çok sanayileşmiş ülkelerde rastlandığını ortaya koyuyor. Sadece Avrupa'da saman nezlesi, astım, gıda maddelerine ve çeşitli tozlara karşı alerjiden yakınanların sayısı 80 milyonu buluyor. Avrupa genelinde alerjiden kaynaklanan performans düşüklüğü ve hastalıkların ekonomiye faturası en az 25 milyar Euro. ABD'de her yıl bilimsel olmayan alerji tedavi yöntemlerine 10 milyar dolar harcanıyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünya genelindeki 150 milyon astım hastasının yarısının rahatsızlıkları, aslında alerjik sebeplere dayanıyor. Buna rağmen alerjik rahatsızlıklar hala yeterince ciddiye alınmıyor, bazen işten izin ünya genelindeki 150 milyon astım hastasının yarısının rahatsızlıkları, aslında alerjik sebeplere dayanıyor. Buna rağmen alerjik rahatsızlıklar hala yeterince ciddiye alınmıyor, bazen işten izin almak için bahane olarak görülüyor. Uluslararası bir araştırma, Doğu ve Batı Avrupa ülkeleri arasında astım ve alerjik rahatsızlıkların görülme sıklığının farklı olduğunu ortaya koydu. Yunanistan ve Arnavutluk, alerjiye en nadir rastlanan ülkeler olurken, en çok alerji vakası ise İngiltere'de görülüyor. Hindistan, Çin ve Gürcistan'da alerjik hastalıkların görülme oranı çok düşük. Bu durum batılı ülkelerdeki hayat şartları ve tarzının, alerjik rahatsızlıkların ortaya çıkmasına zemin hazırladığını gösteriyor. Ailesi alerjiden mustarip olan Danimarkalı bir işadamının girişimiyle Almanya'nın başkenti Berlin'de kurulan Avrupa Alerji Araştırma Vakfı'nın sloganı "Alerjiye rağmen hayat kalitesini yakalamak", vakfın faaliyet alanına sadece alerji araştırmaları değil, halkın alerjiler ve tedavi yöntemleri konusunda bilgilendirilmesi de giriyor. Avrupa Alerji Araştırma Vakfı, çalışmalarını ilaç şirketlerinden bağımsız yürütmeyi amaçlıyor. Vakfın yöneticisi uzman doktor Thorsten Zuberbier, aynı zamanda 25 araştırma kuruluşunun dahil olduğu Avrupa Alerji ve Astım Bilgi Ağı'nın da genel sekreterliğini yapıyor. Vakfın amacı şu şekilde özetleniyor: "Biz, gelecekte anaokuluna başlayan bir çocuğun, örneğin çeşitli gıda maddelerine karşı alerjisi varsa anlayışsızlıkla karşılanmamasını istiyoruz. Alerjisi olan yetişkinleri, nerede tedavi olacağını bilmediği için, iş yerindeki performansın düşmesini istemiyoruz" Günümüzde klasik alerji türlerine karşı etkili ve yan etkisi aza indirgenmiş ilaçların mevcut olduğunu ifade eden Zuberbier, modern antihistamin tabletlerin bu ilaçlara bir örnek olduğunu vurguluyor. Pek çok kişinin alerjileriyle yeterince mücadele etmediğini kaydeden Thorsten Zuberbier, "Pek çok kişi ilaç almaktan korktuğu için, hiç bir şey yapmamakla kendisine zarar vermediğini düşünüyor. Ama hiç bir şey yapmamanın da bir davranış biçimi olduğunu unutuyorlar. Bir girişimde bulunulmadığı taktirde, süreç işliyor ve vücudun alerjik bölgeleri zarar görüyor. Anlamsız testler ve tedavi biçimlerine yok yere para harcanıyor. ABD'de her yıl bilimsel olarak tanınmayan tedavi yöntemlerine harcanan para 10 milyar. Sadece tıp tarafından sınanmış ve sonuç alınmış tedavi yöntemleri hastalara çare olabilir" dedi. __________________ |
Alzheimer hastaları herşeyi unutmuyor -------------------------------------------------------------------------------- ABD eski Başkanı Ronald Reagan'ın ölümü üzerine Alzheimer konusu yeniden popülerlik kazandı. Health Day News gazetesi, bu konuda önemli bir gelişmeyi haber verdi. Habere göre Howard Hughes Tıp Enstitüsü bilim adamları, Alzheimer hastalarının hafızalarının bir kısmının bozulmamış olarak kaldığını bildirdi. Alzheimer hastalığının ilk safhalarında hasta, çok sevdiği bir insanı ya da önemli bir olayı unutmuş olsa bile, hafızanın hala ezberleme yeteneğine sahip olduğu bildirildi. Bu açıklamanın ardından, alıştırma ve rehabilitasyon programlarının, idraki kolaylaştırması açısından önem kazanacağı bildirildi. Bilim adamı Randy L. Buckner, Alzheimer hastalarının bozulmamış beyin hücrelerinin sayısı, umduklarından daha fazla çıktığını söyledi ve konuşmasına şu sözlerle devam etti: "Bu konuda son gelişmeler göze alındığında, eğer hastaların sinir sistemini çeşitli sorularla ve hatırlatmalarla çalışır düzeyde tutarsak, beyin faaliyetlerini yükseltme şansımız var" Araştırmada, Alzheimer hastalığının ilk evrelerinde 24 yaşlı hasta, 33 sağlıklı yaşlı yetişkin ve 34 genç yetişkin kullanılıyor. Araştırmacılar, bu 3 grubun hafıza kabiliyetlerini kıyaslayarak çalışmalarını sürdürüyor. Her grubun üyelerine bir dizi kelimelerden biri gösterilerek, bunun "canlı" olup olmadığı soruluyor. Buckner, her 3 grubun cevabı vermede hız kazandığını bildirdi. Denekler'in beyni Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI) cihazı tarafından taranırken, sorulara cevap veriyorlar. Buckner, sevindirici olan şeyin, beynin ön kabuğunun bu işlem sırasında yoğun çalışması olduğunu söyledi ve böyle bir sonucu beklemediklerini, bu sayede Alzheimer hastalarının beyin hücrelerinin hasar gördüğü bölgelerde de, hasarsız bölgelere bağlı olarak hafıza faaliyetleri gördüklerini sözlerine ekledi. __________________ |
Hipertansiyon tedavisinde Value çalışması -------------------------------------------------------------------------------- Value çalışması 14 Haziran'da Paris'te Avrupa Hipertansiyon Kongresi'nde açıklandı. Bu çalışmada valsartanın kan basıncını düşürmenin ötesinde kardiyak koruma sağladığı ve yeni diyabet gelişimini yüzde 23 azalttığı ortaya kondu. Bu yılki Avrupa Hipertansiyon Topluluğu Kongresi'nde (ESH), yüksek kan basıncı ile ilgili en geniş çaplı, karşılaştırmalı çalışmalardan biri olan Value çalışmasının sonuçları açıklandı. Value en sık kullanılan iki hipertansiyon ilacının, valsartan ve amlodipine'in eşit kan basıncı kontrolü sağlandığı durumda kalp krizi, kalp yetersizliği gibi kalbe bağlı ölümler üzerindeki etkinliğini karşılaştırdı. Çalışma, Türkiye dahil 31 ülkedeki 934 merkezde, yüksek risk grubundaki 15245 hipertansiyon hastası ile yürütüldü. Şimdiye kadar yapılan geniş çaplı araştırmalarla karşılaştırıldığında en iyi kan basıncı kontrolü Value çalışmasında sağlandı. Her iki ilaç da kalbe bağlı ölümleri ve hastalık gelişimini önlemede eşit etkin çıkarken, yan etkiler nedeniyle tedaviyi bırakma oranı valsartan grubunda daha düşük oranda gerçekleşti. Yeni gelişen diyabet konusunda, valsartan ile tedavi edilen grupta amlodipin grubuna kıyasla yüzde 23'lük bir düşüş sağlandı. Value baş araştırmacısı Michigan Üniversitesi, Dahiliye ve Fizyoloji Profesörü Stevo Julius, Michigan Üniversitesi Hipertansiyon Profesörü Frederick G. Huetwell "Önceki araştırmalarda çalışılan hipertansiyon tedavilerinin diabet riskini artırabildiği ve ampolidipinin de glukoz metabolizması için nötr olduğu bilindiği için, Value'nin bu bulgusu gelişmiş ülkelerde bu durumun rastlanırlığının arttığı bir dönemde son derece önemlidir" yorumunda bulundular. Yüksek tansiyon dünya çapında 1 milyar kişiyi etkileyen bir kamu sağlığı sorunu. Kalp hastalıklarının en yaygını olan hipertansiyon tedavi edilmediği takdirde beyne, böbreklere, gözlere ve kalbe ulaşan kılcal kan damarlarına zarar verebilmekte, kalp krizine ve buna benzer pek çok ölümcül komplikasyona neden olabiliyor. Verilere göre, yaklaşık sekiz ölümden biri yüksek kan basıncına dayanıyor. Novartis yüksek tansiyonu ve kalp rahatsızlığı olan hastaların tedavisini iyileştirmek konusuna odaklanarak 50.000 hastanın dahil olduğu dünyanın en büyük klinik araştırma programını yarattı. Bu mega program Value dışında kalp krizi sonrası yüksek riskli hastaları içeren Vailant çalışması ve kalp yetmezliği olan hastaları içeren Valheft çalışmasını kapsıyor. Kardiyovasküler rahatsızlığı olan diyabet öncesi hastaları içeren Navigator ise programın devam eden çalışmaları arasında yer alıyor. Value sonuçları tüm bu mega programın açıklanan diğer çalışmaları ile birlikte kardiyovasküler risk taşıyan hastalarda Diovan'ın klinik faydalarını destekliyor. __________________ |
Yaz aksilikleri için ilkyardım -------------------------------------------------------------------------------- Yaz mevsiminde, hiç umulmadık durumlarda bayılma, burkulma-kırılma, boğulma tehlikesi, yanıklar ve arı sokması gibi vakalarla karşılaşmak mümkün. Bu tür olaylarda ilk yardım kurallarına uyularak yapılacak bir müdahale hayat kurtarıcı olabileceği gibi bilgisizce yapılacak işler, hastayı veya kazaya uğrayanı daha kötü duruma düşürebiliyor. Bayılmalar: Acıbadem Bakırköy Hastanesi Acil Tıp Uzmanı Dr. Serpil Yaylacı, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, bayılan veya kendini kaybeden birine su içirmeye çalışmanın yanlışlığına temas ederek, "Nefes borusuna su kaçmasına ve hastanın ölümüne yol açabilirsiniz. Sara hastasının ellerinde, kollarında kasılmalar izlenir ve ağzından köpükler sızar. Nöbeti durdurmaya çalışmayın, hastanın başını koruyarak kontrolsüzce yere çarpmasını önleyin. Nöbetlerin neredeyse hepsi kendiliğinden durur. Hastanın ağzına bir şeyler sokmaya çalışmayın, çünkü soluk borusuna kaçabilir. Parmağınızı ısırıp koparabilir. Ağzında köpükler veya kusmuk varsa, soluk borusuna kaçmasın diye kişiyi yan çevirmek yeterli" dedi. Boğulma Tehlikesi: Boğulduğu düşünülen kişiye, ilk yardım bilmeyenlerin yardım etmeye çalışmaması gerektiğini kaydeden Dr. Yaylacı, "Kime suni solunum, kime kalp masajı yapılacağının bilinmesi büyük önem taşıyor. Çok iyi bir yüzücü de denizde kalp krizi veya felç geçirdiği için veya dalarken, atlarken boynu zedelendiği için boğulma tehlikesi yaşayabilir. Tüm hastalara boynu zedelenmiş gibi dikkatli davranmak gerekiyor. Boğulan bir kişiyi ters çevirmek, kollarından rastgele tutup yere yatırmak, ters döndürerek ağzından su çıkarmaya çalışmak o kişiye zarar vermekten başka bir işe yaramaz" diye konuştu. Yanıklar: Dr. Serpil Yaylacı, yanık oluştuysa, ısısı artan derinin, musluğun soğuk tarafı açılarak yanma hissi geçene kadar suyun altında tutulması gerektiğini belirterek, "Yanmış cilde direkt buz sürmeyin. Yanığı musluktan akan suya tuttuktan sonra üzerine temiz bir bez kapatın ve doktora başvurun. Yanığın üzerine yoğurt, salça, diş macunu veya herhangi bir krem sürmeyin. Yabancı maddeler, doktorun yanığın derinliğini anlamasını engeller. Enfeksiyon riskini arttırır ve zaten ağrılı olan yara bakımını zorlaştırır" diye uyardı. Burkulma-Kırılmalar: Bu gibi bir durumda alınacak ilk ve en basit tedbirin, zedelenen bölgeyi hareketsiz kılmaktan geçtiğini söyleyen Dr. Yaylacı, "Bunu yapmak için de karton, mukavva, gazete, güneşlik, üçgen bant kullanılabilir. Eğer ön kolda bir kırık varsa, kolu bir eşarp veya kravatla boyna asıp, yanına iki güneşlik veya karton konularak hareket etmesi önlenmiş olur. Eğer vücutta açık bir kırık varsa ve kemik dışarı çıkmışsa içeri itilmemesi, hareketsiz kalacak şekilde sabitlenmesi gerekiyor. Burkulmalarda ise ayak bileğinin üzerine basılmaması ve buz uygulanması önem taşıyor. Buzu bir beze veya havluya sararak uygulamak daha doğru. Burkulan eklemi yukarda tutmak, sarkıtmamak şişmeleri önler" dedi. Arı Sokması: Acil Tıp Uzmanı Dr. Serpil Yaylacı, arı sokmasına bağlı olarak nadir de olsa hastanın tansiyonunun düştüğünü, yığılıp kaldığını, dudağında ve yüzünde şişlikler, kızarıklar oluşabildiğini ifade ederek, "Hasta hızlı ve sıkıntılı nefes alıp verir. Temel hayat desteğini başlatıp suni solunum, gerekiyorsa kalp masajı yapmak ve hastayı hızla hastaneye götürmek gerekir" diye konuştu. Böcek Sokmaları: Yılan, akrep ve böcek sokması halinde bölgenin emilmemesi ve bıçakla kesilip kanatılmaması gerektiğini vurgulayan Dr. Yaylacı, "Zehirli bölgeye bir şey sürmeyin. Temiz bir bezle üzerini kapatıp hemen doktora başvurun. Sokulan bölgede kızarma, şişme ve yanma olabilir. Genel durum kötüleşirse hastayı doktora götürün" dedi. __________________ |
Yaz ishali uyarısı -------------------------------------------------------------------------------- Uzmanlar, tehlikeli yaz ishaline yakalanmamak için menşei bilinmeyen suların tüketilmemesi ve kişisel temizliğe dikkat edilmesi konusunda uyarıyor. İHA muhabirinin derlediği bilgilere göre, yaz ishalleri, daha çok mikroplu suların içilmesi veya bu sularla yıkanmış sebze ve meyvelerin tüketilmesi ile ortaya çıkıyor. İshal olan insanlar bu mikropları dışkıları ile çevreye yayabiliyor. Doğada, özellikle insan ve hayvan dışkılarıyla kirlenmiş sularda yaşayan, ishal nedeni olabilecek çeşitli mikroplar bulunuyor. Bunlar özellikle durgun sularda, kanalizasyonun karıştığı sularda, iyi ilaçlanmamış içme ve kullanma sularında, özellikle yaz aylarında uzun süre canlı kalarak çoğalabiliyor. Bu suların içilmesi veya böyle sularla bulaşık, sıcak ortamda beklemiş gıdaların, örneğin çiğ sebzelerle hazırlanmış salataların ve meyvelerin tüketilmesi sonucu ishal yapan mikroplar ağız yoluyla alınarak insanların bağırsaklarına ulaşıyor. Bunların bir kısmı bağırsak duvarında iltihap oluşturarak, hem bağırsak hareketlerini arttırıyor, hem de bağırsağa su ve iltihabı hücrelerin geçişine neden oluyor. Bir kısmı da bağırsakta iltihap yapmadan, salgıladıkları toksin denilen zehirli maddelerin etkisiyle su ve tuz geçişini artırmak suretiyle ishale yol açıyor. İshallerin en ciddisi ve hayatı tehdit edeni ise kolera bakterisinin yaptığı ishal. Kalın bağırsakta ishale neden olan bakterilerin bir kısmı ve bazı parazitler dışkının iltihaplı, sümüksü görünmesine, aynı zamanda bağırsak duvarını da zedeleyerek damarların kanamasına neden oldukları için, kanlı olmasına da yol açıyor. Dışkının böyle kanlı ve iltihaplı olması dizanteri olarak adlandırılıyor. İshalle birlikte karın ağrısı, karında buruntu hissi, bazen bulantı, iltihaplı durumlarda bunlara ilaveten ateş de görülebiliyor. Bunların yanında aşırı su ve tuz kaybına bağlı olarak sinir sistemine ait kalp ritim bozuklukları, böbrek yetmezliği, şuur bozuklukları gibi hastalıklarda görülebiliyor. İshal nedeniyle kaybedilen su ve tuzu geri koymak gerekiyor. Bunun için pratik olarak bir litre kaynatılmış soğutulmuş suya 1 çorba kaşığı şeker, 1 tatlı kaşığı sofra tuzu ve 1 çay kaşığı karbonat konularak hazırlanan içeceğin tüketilmesi öneriliyor. 24 saatten fazla süren ishallerde en yakın sağlık merkezine başvurularak muayene ve tetkik olunması gerekiyor. Aşırı su ve tuz kaybı, ağır dizanteri halleri, kolera şüphesi olan durumlarda hasta mutlaka hastaneye yatırılarak öncelikle kaybedilen su ve tuzun yerine konması amacıyla serum verilmesi tavsiye ediliyor. İshali olan kimselerin düzelene kadar posasız ve yağsız gıdalar alması; kuru yemiş, çikolata, kızartmalar gibi gıdaları tüketmemesi gerekiyor. Yağsız makarna, pirinç pilavı, haşlanmış patates-patates püresi, haşlanmış yağsız et ve tavuk, yağsız ızgara köfte yenilmesine izin veriliyor. Bol miktarda sıvı alınması öneriliyor. __________________ |
Klima kullanırken dikkat -------------------------------------------------------------------------------- Günümüzde insanlar, sıcaklarda daha verimli ve rahat yaşayabilmek için klima cihazlarını tercih ediyorlar. Artık birçok evde ve iş yerinde klima vazgeçilmez bir aksesuar. Sıcaklardan bunalan herkes, klimalı ortamlarda serinlemeye çalışıyor. Ancak, klimalı mekanlardan güneşli havaya çıkma veya güneşli havadan birden klimayla soğutulmuş bir alana girmek, insan bedenine zarar veriyor. Vücut ani sıcak ve soğuk hava değişimlerine karşı kendini koruyamadığı için, bu durum başta solunum yolu rahatsızlıkları olmak üzere birçok hastalığa sebep oluyor. Acıbadem Sağlık Grubu İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Karaaslan, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, klimalar doğru kullanıldığı takdirde kimse için sağlık problemine yol açmadığını, ancak bilinçsiz kullanımın özellikle çocukları, yaşlıları ve astım hastalarını etkilediğini bildirdi. Dr. Karaaslan, "Bu kişilerin vücutları ani değişikliklere adapte olmakta zorlanmaktadır. Bu değişiklikler vücuda ekstra yük getirmekte ve hassas dengelerin kolayca bozulmasına yol açmaktadır. Ayrıca direkt klimalarda bazı bakterilerin yayılabileceği bilinmektedir. Özellikle filtresiz olanlar astım hastaları için sorun doğurabilir" dedi. Klimanın sebep olduğu rahatsızlıkları önlemenin yolunun, havayı yavaş yavaş soğutmaktan geçtiğini belirten Uzm. Dr. Mehmet Karaaslan, "Genellikle sıcaklardan bunalanlar, klimaları çalıştırarak bir an önce sıcak ortamdan serin ortama geçmek istiyorlar. Oysa klimaların, ortamı belirli zaman aralıklarında yavaş yavaş soğutmak için kullanılması gerekiyor. Örneğin, dışarıda sıcaklık 40 derece ise klima çalıştırılacak ortamda sıcaklığın aralıklarla 5'er derece düşürülmesinde fayda var" diye konuştu. Uzm. Dr. Karaaslan, klimalarla ilgili olarak en çok yaşanan şikayetlerden birinin de kaslardaki tutulmalar olduğunu kaydederek, "Bu yakınmaları yaşamamak için, çalışan klimaların yakınında uzun süre durmamak ve klima akımına direkt maruz kalmamak gerekiyor" dedi. __________________ |
Kolesterolü diyetle düşürme önerileri -------------------------------------------------------------------------------- Millet olarak en çok, 'kolesterolümüzün yüksekliğinden' şikayetçiyiz. Kolesterolü düşük tutmanın yolu ise bilinçli bir diyetten geçiyor. Diyette posalı besinlere bol miktarda yer verilmesi, meyve-sebzenin daha çok tüketilmesi ve kızartmadan uzak durulması öneriliyor. Acıbadem Hastanesi Kadıköy Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, kolesterolün, hayvansal besinlerde ve tüm hücrelerde bulunan mum yapısında yağa benzer bir madde olduğunu belirterek, "Kolesterol hepimizin vücudunda bulunur. Hem vücudumuzda üretilir hem de dışarıdan hayvansal besinlerle alınır" dedi. Kolesterolün, vücuda 'LDL' olarak bilinen düşük dansiteli lipoproteinler ile taşındığını vurgulayan Sangu, "LDL, kolesterolden en zengin lipoproteindir ve kötü kolesterol olarak bilinir. Normalde dokulara hücre zarı yapımı için gerekli kolesterolü taşır fakat fazlası damar duvarlarında kolesterol birikmesine neden olur. Bu da kalp hastalıkları riskleri açısından önemlidir. Kolesterol ayrıca, vücudumuzda HDL olarak bildiğimiz yüksek dansiteli lipoproteinler ile taşınır. Bu, iyi kolesterol olarak bilinir. HDL, dokularda biriken kolesterolü toplayarak parçalanmak üzere karaciğere taşır. Bu sebeple LDL kolesterolün düşürülüp HDL kolesterolünün arttırılması, kolesterol düşürücü diyette hedef alınmaktadır" diye konuştu. ZEYTİNYAĞI TÜKETİMİNDE SINIR YOK Diyez Uzmanı Sangu, zeytinyağının, kolesterolü düşürdüğü için sınırsız olarak tüketilmesinde sakınca bulunmadığını ifade ederek, "Günlük alınan enerjinin yüzde 25-30'u yağlardan gelmeli. Bu yağların da yaklaşık yüzde 7-10'u doymuş, yüzde 10'u tekli doymamış, yüzde 10-15'i çoklu doymamış yağ asitlerinden karşılanmalı. Zeytinyağı tekli doymamış yağ asidi olduğu için mutlaka diyette yer verilmeli fakat çoklu doymamış yağ asitlerini unutmamak kaydıyla. Bunun dışında günlük yağ ihtiyacı için zeytinyağı (yerine fındık yağı) ile birlikte mısırözü yağını (veya yerine soya veya ayçiçek yağı) eşit oranda karıştırıp yemeklerde ve salatalarda bu yağ karışımı kullanılmalı" dedi. Fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumlar, kalp sağlığı açısından değerli yağ asitlerine sahip olduğundan beslenmede yer verilmesi gerektiğini kaydeden Sangu, "Ancak, yağlı tohumların yağ içeriğinin yüksek olması nedeniyle fazla miktarlarda tüketilmesi kan kolesterol oranını düşürmüyor. Günlük 6-8 adet fındık veya 2 adet ceviz yeterli" diye konuştu. Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu, süt ve süt ürünlerinin sağlık açısından, diğer besin gruplarından farklı olarak tüm besin öğelerini içerdiğini hatırlatarak, "Bu sebeple, doymuş yağ oranı yüksek bu besinlere mutlaka günlük beslenmede sınırlı olarak yer verilmeli. Bu besinlerdeki görünmeyen doymuş yağları azaltmak için süt, peynir ve yoğurdu az yağlı veya yağsız olarak tercih edilmeli" dedi. Tavuk ve balığın da kırmızı et gibi hayvansal gıdalar kapsamına girdiğini anlatan Sangu, "Bu grup besinler belirli miktarlarda kolesterol içeriyorlar. Bu nedenle hiç bir hayvansal besin sınırsız yenilemez. Önemli olan, bu besinlerin yenilme sıklığı ve miktarı. Yağsız kırmızı et haftada 1-2 kez olmak üzere ortalama 100 gr kadar tüketilmeli" diye konuştu. YUMURTANIN FAZLASI ZARARLI Diyez Uzmanı Sangu, bir büyük yumurtanın 213-220 mg kolesterol içerdiğini belirterek, "Haftada 1-2 kez haşlanmış 1 yumurtanın 1 kibrit kutusu beyaz peynir yerine yenmesi yararlı kabul ediliyor. Yumurta haşlanmış, yağsız tavada omlet veya bol sebzeli menemen şeklinde tercih edilebilir. Dikkat etmeniz gereken, o hafta başka besinlerin içerisinde yumurta almamak" dedi. Kolesterol düşürücü diyet uygulanırken dikkat edilmesi gereken önemli noktayı, 'posalı besinlerin arttırılması' olarak açıklayan Sangu, "Yulaf, arpa, pirinç kabuğunda bulunan posanın karaciğerde kolesterol sentezini engelleyerek kan kolesterolünün düşürülmesinde etkili olduğu kanıtlandı. Posa, kolesterolün vücuttan atılmasına yardımcı olduğu için daha çok tüketmeliyiz" diye konuştu. |
Diyet Uzmanı Şengül Sangu, meyve, sebze ve salatanın daha çok tüketilmesini, beyaz ekmek yerine kepekli, çavdar veya yulaf ekmeğinin tercih edilmesi gerektiğini bildirdi. Sangu şöyle dedi: "Kabukları ile yenebilen meyveleri kabuğuyla birlikte tüketmeli, meyve suları yerine meyvenin kendisi yenmeli, pirinç pilavı yerine bulgur pilavını tercih etmeli, aynı zamanda protein içeriği yüksek kuru baklagillere beslenmemizde haftada 2-3 kez yer vermeliyiz. Tatlı tüketmek istediğinizde, ağır hamur tatlıları yerine protein ve kalsiyum içeriği yüksek sütlü tatlıları haftada 1-2 gün tercih edebilirsiniz. Kilo fazlanız varsa sofra şekerini kullanmayıp, içeceklerinizi şekersiz veya tatlandırıcı kullanarak tercih etmelisiniz |
Kemiklerinizin geleceğine yatırım yapın -------------------------------------------------------------------------------- Halk arasında ''kemik erimesi'' olarak bilinen ''Osteoporoz'' (Kemik kitle kaybı) hastalığına karşı çocukluk ve ergenlik döneminde önlem alınması gerektiği bildirildi. Çukurova Üniversitesi (Ç.Ü) Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Rengin Güzel, özellikle 30 yaş sonrasında, kemik kitlesinde azalma ve kemik dokusunun iç mimari yapısının bozulması sonucu kemiklerin kolay kırılabilir hale geldiğini söyledi. Yaşlanmayla birlikte omurgalarda yükseklik kaybı ile kamburlaşma, boyda kısalma ve sırt ağrıları, basit düşme ve zedelenmeler sonucunda el ve bilek kırıkları ile kalça kırıkları geliştiğini ifade eden Güzel, şöyle konuştu: ''Osteoporoz kendisini ileri yaşlarda gösteren bir hastalık olmasına rağmen doruk kemik kitlesi gençlik dönemindeki önlemlerle ilişkilidir. Kişiler, 30 yaşında doruk kemik kitlelerine ulaşmaktadırlar. Yaşlanma dönemine girerken bu kitle ne kadar fazlaysa o kadar avantaj sağlarlar.'' Güzel, çocuk ve ergenlik döneminde yeterli miktarda kalsiyum alınmasının, ileri yaşlardaki osteoporoz riskini azalttığına işaret ederek, ailelerin bu konuda çocuk ve gençlere örnek olmaları gerektiğini bildirdi. GÜNLÜK KALSİYUM GEREKSİNİMİ Güzel, sadece çocukluk döneminde değil, çok hızlı bir büyümenin gerçekleştiği ergenlik döneminde de mutlaka yeterli miktarda kalsiyum alınmasını önererek, şunları kaydetti: ''Günlük kalsiyum gereksinimi 1-5 yaş arasında 800 miligram, 6-10 yaş arasıda 800-1200 miligram, 11-24 yaş arasında ise 1200-1500 miligram kadardır. Türk diyetinde ortalama olarak 300 miligram kadar kalsiyum bulunmaktadır ki, bu gerekenin çok altındadır. Bir bardak sütveya yoğurtta 300 miligram kalsiyum olduğu düşünülünce çocuklarımızın bu ürünlerden günde en az 2-3 su bardağı kadar tüketmelerini sağlamamız, ileride güçlü kemiklere sahip olmaları açısından önemlidir.'' Güzel, çocukların çok sevdiği koşma, zıplama, ip atlama gibi egzersizlerin de kemikleri güçlendirdiğini sözlerine ekledi. |
Yazın tüketilen gıdalara dikkat -------------------------------------------------------------------------------- Yaz mevsiminin gelmesiyle soğuk ve asitli içeceklerin yanı sıra dondurma tüketiminin de arttığı, ancak bu tür gıdaların üretim, saklama, sunum ve tüketiminin önemli olduğu bildirildi. Trabzon Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi'nde görevli Diş Hekimi Mustafa Başkan, yaz mevsiminde sıkça tüketilen dondurmada, üretim ve saklama tekniğinden kaynaklanan olumsuzluklar olabildiğini belirterek, bu tür gıdaların tüketilmesinde dikkatli olunması gerektiğini söyledi. Dondurmanın süt kaynaklı bir besin olduğunu ve bu nedenle hijyenik şartlarda üretilmesi ve saklanmasının sağlık açısından son derece önemli olduğunu kaydeden Diş Hekimi Başkan, "Hijyene dikkat gösterilmeden üretilen ve satılan dondurma, ağız ve boğazlarda iltihaplanmaların yanısıra başka sağlık sorunlarına da yol açmaktadır. Gerekli hijyenik şartlara uyulması durumunda dondurmanın sağlık açısından bir sakıncası yoktur. Bunun yanında dondurma faydalı bir besindir. Yalnız dondurma süt ihtiva eden bir gıda maddesi olduğundan diş eti ve minesi üzerinde bir takım tabakalar bırakabilir. Bunların dişlerin fırçalanması ya da dondurma ile birlikte su içilmesi suretiyle giderilmesi mümkündür" diye konuştu. Yazın soğuk içeceklerin tüketiminin de arttığına dikkat çeken Başkan, "Bu içecekler asit ihtiva ettiklerinden sağlık açısından tüketilmesi uygun değildir. Asitli içecekler, asit abrazyonuna (aşınmasına) neden olmakta, bunun sonucunda da diş minesi ve dokusu zarar görmektedir. Yaz aylarında artan sıvı ihtiyacını sağlıklı su, ayran gibi daha doğal içeceklerle karşılamak sağlık açısından daha doğrudur" dedi. Öte yandan Başkan, gıda maddelerinin sunumunu yapan kişilerin aynı zamanda ücretini de tahsil eden kişi olmamasının önemini vurgulayarak, "Çünkü bu kişiler çıplak elle hem ürünü vermekte hem de parayı tahsil etmektedir. Para bildiğimiz gibi çok el değiştirdiğinden mikropların çokça bulunabileceği bir ortamı içerir. Eğer kişi mutlaka hem ürünü sunan hem de parayı tahsil eden kişi olacaksa, ellerinin ürünle temasını engelleyen eldiven kullanmalıdır" şeklinde konuştu. |
Türkiye`de Saat: 13:30 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2