![]() |
Uğur Mumcu nun ölüm yıldönümü Uğur Mumcu (1942 - 1993) http://www.kimkimdir.gen.tr/foto/383.jpg Aslen, Ankaralı olan Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 yılında, babasının memuriyeti dolayısıyla Kırşehir'de, dört kardeşin üçüncüsü olarak doğdu. Annesi Nadire Hanım, babası, Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey'di. İlk ve orta okulları Ankara’da okuyan Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. Bu hızlı yaşam Hukuk fakültesinde de devam etti. 1961 yılında baş1adığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1965 yılında tamamladı. Bir süre avukatlık yaptı; yabancı dil öğrenmek için İngiltere'ye gitti. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı. Yazmaya, üniversite öğrenciliği yıllarında, Doğan Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön Dergisinde başlayan Uğur Mumcu, 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek", "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddasıyla gözaltına alındı. Uğur Mumcu bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkum edildi. Fakat yargıtayca karar bozuldu ve serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra, Mumcu askerliğini, 1972-74 yılları arasında Ağrı'nın Patnos ilçesinde, resmi tanımıyla "sakıncalı piyade eri" olarak tamamladı. Patnos'ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi. İlk yazıları 1962'den itibaren Yön, Türk Solu, Devrim, Ant, KIM v.b. dergilerde yer alan Mumcu'nun, 1968-69-70 yıllarında Akşam, Milliyet, Cumhuriyet gazetelerinde zaman zaman çeşitli konularda inceleme yazıları da yayımlandı. Köşe yazarlığına 1974 yılında haftalık Yeni Ortam dergisinde başladı. Daha sonra çalışmaya başladığı Anka Ajansında 1975 yılından itibaren Cumhuriyet'e de köşe yazıları yazdı. 1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. gözlem başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 6 Kasım 1991'de İlhan Selçuk ve yaklaşık 80 Cumhuriyet çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 yılında uğradığı bombalı saldırı sonucu öldü. |
:(:(:( |
yarın uğur mumcu için anma töreni yapılacak |
hayatımda benı cok uzen faılı mechullerden bırı.faılı mechul bolumude mechul ama.allah rahmet eylesın.gozlem kosende bugunun turkıyesını ne guzel anlatmıssın be ugur abı. ugurlar olsun ugurlar olsun sevdalı bulutlar yoldasın olsun..... |
bu adamı mehmet ali ağca nın vurduguna zerre kadar inanmıyorum...ruhu şad olsun |
mekan cennet olsun...doğruları söylemek zor, tehlikeli bir iş...uğurlar olsun... |
Alıntı:
bnde ınanmıyorum sınan kardesım !!! sana kaıtlıyorum ! |
henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık bir kadın eline değmemişti ellerimiz bir sewgiliden mektup bile almadık daha bir gece sabaha karşı pranga wurulmuş ellerimiz we ayaklarımızla çıktık idam sehpalarına herkes tanıktırki korkmadık içimiz titremedi hiç mezar taşı gibi dimdik mezar toprağı gibi taptaze uzattık boynumuzu yağlı kementlere asıldık ey halkım unutma bizi... |
Bir Pazar Sabahıydı Ankara Kar Altında Zemheri Ayazıydı Yaz Güneşi Koynunda Ucuz Can Pazarıydı Kalemim Düştü Kana Zalımlar Pusudaydı Bedenim Paramparça Ucuz Can Pazarıydı Kalemim Düştü Kana Uğurlar Olsun Uğurlar Olsun Hüzünlü Bulutlar Yoldaşın Olsun Bir Keskin Kalem Bir Kırık Gözlük Yürekli Yiğitlere Hatıran Olsun Çevirdim Anahtarı Apansız Bir Ölüme Şarapnel Parçaları Saplandı Ciğerime Ucuz Can Pazarıydı Kan Doldu Gözlerime İsimsiz Korkuları Katmadım Yüreğime Bembeyaz Doğruları Yaşadım Ölümüne Uğurlar Olsun Uğurlar Olsun Hüzünlü Bulutlar Yoldaşın Olsun Bir Keskin Kalem Bir Kırık Gözlük Yürekli Yiğitlere Hatıran Olsun |
Vurulduk ey halkım, Unutma Bizi Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık, Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük Dövüldük, vurulduk, asıldık... Vurulduk ey halkım, unutma bizi Yoksullugun bükemedigi bileklerimize, çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez, İsteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarimiz, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz işçiyle birlikte attı, köylüyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi. Fidan gibi genç kızlardık; hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında iskencecilerin acimasiz ellerine terkedildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarimizi fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi. Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmis doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acımaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu. Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi. Kanserdik; ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attik önlerine. Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi. Giresun'daki yoksul köylüler, sizin için öldük. Ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu'daki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul'daki, Ankara'daki işçiler, sizin için öldük. Adana'da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük. Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi. Bağımsızlık, Mustafa Kemal'den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleri yönetenler gizli emellerle, başlarımızı ezmek kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular. Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi. Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk, komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik, kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşı'nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler. Vurulduk ey halkım, unutma bizi. Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmus ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere. Asıldık ey halkım, unutma bizi. Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı, ya da susmuşlardı bütün olan bitenlere. ÖFKELERİNİ BİR GÜN BİLE KARŞISINDAKİLERE BAĞIRMAMIŞ İNSANLARIN GÖZLERİ ÖNÜNDE ÖLDÜRÜLDÜK. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına. Batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler. Korkmadan öldürüldük ey halkım, unutma bizi. Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi. Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkim unutma bizi. Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz simdi hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi. UĞUR MUMCU |
"Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenmiş bir suçtur. bu bilinci paylaşmak ve bu sorumluluğu yerleştirmek zorundayız. Uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci, özgürlüğün de, demokrasinin de tek güvencesidir. Bu güvence sağlanmadıkça, demokrasinin temeline tek bir taş bile konmuş olamaz. Unutmayalım ki "cesur bir kez, korkak bin kez ölür". Önemli olan, insanın böyle bir toplumda "mezar taşı" gibi suskunluk simgesi olmamasıdır." Uğur Mumcu Uğur Mumcu'nun aramızdan ayrılışının 15. yıl dönümü.. bilmiyorlar ki onlar öldürdükçe biz çoğalacağız.... |
Ölüsüne bile saygı duymayan arkadaşlar var daha ne diyelim. |
Alıntı:
biz susalım... |
seni vuranlar; beni de vurdu. bende öldüm senin ile ve parçalanan bedenimle yeniden doğdum... küllerimle değil ama parçalarımla tututunuyorum dünya ya. tutunuyoruz, inatla. |
Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık. Vurulduk ey halkım, unutma bizi... Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi... Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi... Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu. Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi... Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşımızdaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce, kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da, otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi... Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük. Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Dogu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da, paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük. Vurulduk, asildik, öldürüldük ey halkim, unutma bizi... Bagimsizlik, Mustafa Kemal’den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın, dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular. Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi... Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşi dalgalandirdigimiz bayragimizi daha da dik tutabilmekti bütün çabamiz. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler. Vurulduk ey halkim, unutma bizi... Henüz çocuklugumuzu bile yaşamamiştik. Bir kadin eline degmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile almamiştik daha. Bir gece sabaha karşi, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarimizla çikarildik idam sehpalarina. Herkes taniktir ki korkmadik. Içimiz titremedi hiç. Mezar topragi gibi taptaze, mezar taşi gibi dimdik boynumuzu uzattik yagli kementlere. Asildik ey halkim, unutma bizi... Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasinda vuranlar, agabeyimiz, babamiz yaşlarindaydilar. Ya bu düzenin kirli çarklarina ortak olmuşlardi ya da susmuşlardi bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile, karşisindakilere bagirmamiş insanlarin gözleri önünde, öldürüldük. Hukuk adina, özgürlük adina, demokrasi adina, Bati uygarligi adina, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler. Korkmadan öldük ey halkim, unutma bizi... Bir gün mezarlarimizda güller açacak ey halkim, unutma bizi... Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarinda yankilanacak ey halkim, unutma bizi. Özgürlüge adanmiş bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkim, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi... uğur mumcu mekanı cennet toprağı bol olsun |
Saldırılara,bükemediği bileği kallesce kıranlara lanetler olsun... |
Bu ülkede Dogruları söyleyen kim varsa Boyalı basın onu hedef haline getirdi.Bu ülke de Ülkeye faydalı kim varsa Halkımıza Düşman belletildi.Bu ülkede Eli Kanlı ne kadar adam varsa Ellerini Kollarını Sallaya Sallaya Dolaşırken Ugur Mumcu'nun Bedeni Ölüme Hapsedildi .. Neyse ki Düşünceleri , İdeallerini yaşatan onu anlayan İnsanlar var hala... |
Alıntı:
|
insan bu şekilde bukadar güzel sorunların üstüne gidebilen bir yazarı kaybetmekden çok üzülüyor mekanın cennet olsun |
24 Ocak 2008-Perşembe Uğur MUMCU Anısına Çelenk Koyma.. Saat,Yer:11:00 ,Batıkent Uğur Mumcu Parkı. UĞUR MUMCU SESLENİYOR - TAM BAĞIMSIZLIK BİLİNCİ saat yer : 13:00 KARANFİL VE MUMLARIMIZLA UĞUR MUMCU’NUN SOKAĞINDAYIZ.. Anıtmezar Ziyareti Saat,Yer : 14:30 Cebeci Asli Mezarlığı. UĞUR MUMCU SESLENİYOR 2008 Saat,Yer : 20:00 A.Ü D.T.C.F Farabi Salonu/Sıhıye 15 Yıl önce bugün Belgesel Gösterimi..! |
Şaşırmıştım duyduğumda: Uğur Mumcu ile Abdi İpekçi tanışmazlarmış meğer... Daha doğrusu çok geç tanışmışlar. 27 Ocak 1979'da Etap Oteli'nde bir açık oturuma birlikte katılmışlar. Mumcu o günlerde üzerinde çalıştığı silah kaçakçılığı-terör ilişkisini gündeme getirmiş. Sonra İpekçi söz istemiş ve "Uğur Mumcu'nun söylediklerine aynen katılıyorum, altına imzamı atıyorum" demiş. Masada el sıkışmışlar. Sonra İpekçi de terörün ardındaki silah kaçakçılığından söz etmiş.Lanetledikleri şiddete kurban verdiğimiz Mumcu ile İpekçi'nin buluşmasını, toplantıyı izleyen gazeteci Leyla Umar'dan dinlemiştim. Umar, hep mutedil görüşler savunan İpekçi'ye "Hah şöyle, nihayet sert çıktın" demişti çıkışta... * * * İpekçi, bu toplantıdan 5 gün sonra öldürüldü. O gün, o salonda bulunan Mehmet Ali Ağca tarafından... Ağca, kurbanını 25 Ocak'tan 1 Şubat'a kadar izlediğine göre büyük olasılıkla o açık oturuma da gitmişti. Sonradan o açık oturumun ses bantları çalındı, çalan bulunamadı. Vurulmadan 15 gün önce de İpekçi'nin adres ve telefon defteri çalınmış, onu çalanlar da bulunamamıştı. * * * Uğur Mumcu, daha sonra hazırladığı "Ağca Dosyası"nda (Tekin, 1982) bu ses bantlarını ve adres defterini sormuştu. Sadece onları mı? Ağca yakalandığında üzerinde bulunan adres ve telefon numaralarının neden araştırılmadığını da... O adres defterinde numarası yazılan kuruyemişçi Kemal Özbay'la Ağca'nın avukatı Turhan Özbay arasında ilişki olup olmadığını da... Ağca'nın askeri hapishaneden kaçtıktan sonra evinde kaldığı Toprak Tarım Reformu müsteşarlığı memurunu da... * * * Mumcu bugün yaşasa hangi soruları sorardı kim bilir? Belki Ağca'nın "yanlışlıkla salıverildikten" sonra bindiği kara Mercedes'in ve kaldığı evin sahibi, Ağca hayranı oto galerici Turan Sümer'i inceler, evin bulunduğu "Özbey Sitesi"nin Ağca'nın İpekçi cinayetindeki suç ortağı Yalçın Özbey'le ilişkisi olup olmadığını araştırırdı. Özbey'in de yakalandığında "ihmal nedeniyle" salıverildiğini, istihbaratçılara verdiği ifadenin ses bantlarının da "kaybolduğunu" hatırlatırdı. Belki de Ağca'nın Kartal Cezaevi'nden MİT Müsteşarı'na yazdığı mektuptaki el yazısını, Münih'ten Alpaslan Türkeş'e yazdığı "Sayın Başbuğum" diye başlayan mektubundaki el yazısıyla karşılaştırırdı? Belki MİT'e yazdığı mektupta neden Kosta Rika devletinin davetinden bahsettiğini irdeler, Ağca'nın daha önce "Türkiye'de olmazsa Kosta Rika'da yaşarım" demesinin, Çatlı dosyasında bu ülkenin adının geçmesiyle ya da CIA'nın "contra" tetikçilerini Kosta Rika'da yetiştirmesiyle ilgisi olup olmadığını araştırırdı. * * * Bugün Uğur Mumcu'nun ölüm yıldönümü... Bize düşen, onun ardından ağıt yakmak değil... Yapmamız gereken, onun Abdi İpekçi'nin ardından yaptığını yapmak, koruma kalkanını kırmak, canilerden hesap sormak, yarım kalan dosyaları tamamlamak, zor sorulara cevap bulmaya çalışmaktır. Çünkü görüldüğü gibi, Mumcu'nun ölümünden 13 yıl sonra bile o sorular hâlâ güncel... Yanıtlarsa hâlâ meçhul... Can Dündar - Milliyet |
söze ne gerek söze ne gerek herşeyi bu video ve selda baycan anlatmış zaten |
Bugün Uğur Mumcu'nun ölüm yıldönümü... Bize düşen, onun ardından ağıt yakmak değil... Yapmamız gereken, onun Abdi İpekçi'nin ardından yaptığını yapmak, koruma kalkanını kırmak, canilerden hesap sormak, yarım kalan dosyaları tamamlamak, zor sorulara cevap bulmaya çalışmaktır. Çünkü görüldüğü gibi, Mumcu'nun ölümünden 13 yıl sonra bile o sorular hâlâ güncel... Yanıtlarsa hâlâ meçhul... bu pislikler elbet temizlenecek.... |
bır ınsan hayatının allah dısında sonlandırılmasına nasıl tın dıyorsunuz.ayrıca mehmet alı agca nın konuyla ne ılgısı var bılgı sahıbı olmadan fıkır sahıbı olmayın.baska dusunceye saygı dıyorsunuz.bu adamın cocuklarının esının yasadıgı acının cok yakın tanıgıyım.sagcı arkadaslar sol dusuncede herkesın olumune bu sekılde yorum yapıyorsunuz.saygı boyle dunyanın takdır ettıgı bır gazetecının serıatcılar tarafından aılesının gozunun onunde oldurulmesıne tın dememektır. |
Alıntı:
bugün 11:00 da Uğur Mumcu Parkı na gittik ve karanfiller koyduk... ne kdr öldürseler de bizi susturamayacaklar.... |
böyle aydın insanları kaybetmemeliydik... |
Türkiye`de Saat: 08:01 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2