![]() |
Hesaplama İnsanlar çok eski zamanlardan başlayarak sayı saymayı ve hesap yapmayı öğrendilerse de, hesaplama ancak mal alım satımının başlamasıyla büyük önem kazandı. Sayma ve hesaplama işlemlerinde parmaklar dışında kullanılan ilk yardımcı araçlar, birden ona kadar sayıları temsil eden küçük çakıl taşlarıydı. Mezopotamyalılar günümüzden yaklaşık 5.000 yıl önce, toprağı kazarak içine çakıl taşlarının koyulabileceği bir dizi dik oluk açtılar: Çakıl taşlarının bu olukların birinden öbürüne aktarılmasıyla basit hesaplar yapılabiliyordu. Daha sonraları Çin'de ve Japonya'da yüzleri, onları ve birimleri temsil eden boncuk sıralarından oluşan abaküs (ya da abakus, abak) kullanıldı. Bunu izleyen atılımlar çok uzun bir aradan sonra, ancak XVII. yüzyılda logaritma cetveli, sürgülü hesap cetveli ve basit mekanik hesap makinesi gibi yardımcı hesap aygıtlarının icat edilmesiyle gerçekleştirildi. |
İçten Yanmalı Motor İçten yanmalı motor ("içten patlamalı motor" da denir), ulaşım alanında neredeyse tekerleğin yol açtığı kadar büyük bir devrim yaratmış, ilk kez küçük ve randıman oranı nispeten yüksek bir motor kullanma olanağı, otomobilden uçağa kadar bir dizi taşıtın üretilmesini sağlamıştır. İçten yanmalı bir motorun içinde bir yakıtın tutulmasıyla enerji yaratılır. Yakıtın yanması "silindir" adı verilen bir boru içinde gerçekleşir. Yanma sırasında ortaya çıkan sıcak gazlar, bir pistonu silindir boyunca aşağı iter. Pistonun hareketi tekerlekleri döndürmek ya da makineleri çalıştırmak için gerekli enerjiyi üretir. Belçikalı mucit Etienne Lenoir (1822-1900) tarafından 1860'ta yapılan ilk kullanışlı içten yanmalı motor gazla çalışıyordu. Alman mühendis Nikolaus Otto (1832-1891), 1876'da daha gelişmiş bir motor yaptı. Pistonun dört hareketiyle yaratılan enerjiyle çalıştığı için "dört zamanlı" adı verilen bu motorun Gottlieb Daimler ve Karl Benz tarafından geliştirilmesi, 1885'te ilk otomobilin üretilmesine olanak sağladı. |
Katot Işınlı Tüp Elektriğin özelliklerini araştıran İngiliz fizikçi William Crookes, 1887'de, bu amaçla, elektrot olarak iki metal levhanın yer aldığı bir cam tüp kullanmayı düşündü. Yüksek bir voltaj uygulandığında ve tüpün içindeki hava dışarı boşaltıldığında, iki elektrot arasından geçen elektrik, tüpün içinde bir ışıltıya yol açıyor, bir vakum ortamına yaklaşacak ölçüde basıncın düşmesiyle birlikte ışık sönüyor, ama camın kendisi ışıldamayı sürdürüyordu. Crookes'in "katot ışınları" diye adlandırdığı ışınlar, aslında gözle görülmeyen bir elektron akışıydı. Daha sonra Ferdinan Braun, uç tarafı katot ışınları çarptığında ışıldayan bir maddeyle kaplanmış bir tüp yarattı. Bu tüp, televizyonlardaki modern alıcı tüpünün öncüsü oldu |
Metal İşçiliği Altın ve Gümüş doğada metal halde bulunan minerallerdir. İnsanlar çok eski çağlardan başlayarak toprakla karışık buldukları bu metalleri basit süs eşyalarının yapımında kullanmaya başladılar; ama işleme açısından ilk yararlı metal bakır oldu (bakırın, yoğun bir ateşte ısıtılarak kayaçlardan, yani filiz yataklarından çıkarılması gerekiyordu). İki metali birbirine karıştırarak tuncun elde edilmesiyle ikinci adım atıldı; bakır ve kalayın alaşımı olan tunç sağlamdı ve paslanma ya da çürüme sorunu yoktu: "Döküm" denen işlemle tunca biçim veriliyordu. Tuncun sağlam olduğu kadar da kolay işlenir olması, kılıçtan mücevhere kadar pek çok şeyin bu metalden yapılmasına yol açtı. Demir, ilk olarak İ.Ö. 1500 dolaylarında kullanıldı; demir filizinin ağaç kömürüyle yakılması, saf olmayan bir metal elde etmeyi sağlıyordu. Demir yataklarının bol, ama demirin eritilmesinin güç olması nedeniyle başlangıçta demiri işlerken, dökümden çok, çekiçle dövme yönteminin kullanılması gerekti. |
Optik İcatlar Optik bilimi ışık ışınlarının bir ortamdan başka bir ortama geçerken kırılması olgusuna dayanır. Çinliler daha İ.S. X. Yüzyılda, bükey yüzeyli cam parçalarının -yani merceklerin- ışığı nasıl kırdığını biliyorlardı. Avrupa'da XIII. Ve XIV. Yüzyıllarda merceklerin özellikleri görme bozukluklarını düzeltme amacıyla kullanılmaya başlandı ve gözlükler ortaya çıktı. Daha sonraları makyaj yapmada ve saç taramada yardımcı bir araç olarak kullanılmak için parlak metalden aynalar yapıldı. Ama çok küçük şeyleri büyütmeyi ve uzaktaki nesneleri daha belirgin bir görüş odağına getirmeyi sağlayan daha güçlü optik aletlerin yapımı, ancak XVII. yüzyılda gerçekleştirilebildi. Bu dönemin önemli gelişmeleri arasında yüzyılın başlarında ortaya çıkan teleskop ile 1650'ye doğru icat edilen mikroskop sayılabilir. |
Piller Günümüzden yaklaşık 2.000 yıl önce, eski Yunan bilgini Thales, bir kumaş parçasını fosil ağaç reçinesinden oluşmuş sarı bir kayaç türü olan kehribara sürterek, küçük elektrik kıvılcımları elde etmişti. Ama insanların bu gücü denetim altına alarak, düzenli bir elektrik akımı sağlayan pili üretmeyi başarmaları için aradan çok uzun bir zaman geçmesi gerekliydi. 1800'de Alessandro Volta (1745-1827), yaptığı ilk pile ilişkin ayrıntıları yayınladı. Volta pili belirli çözeltiler ile metal elektrotlar arasındaki kimyasal tepkimeden yararlanma yoluyla elektrik üretiyordu. John Frederick Daniell (1790-1845) gibi başka bilim adamları, elektrot yapımında farklı gereçler kullanarak Volta'nın tasarımını geliştirdiler. Günümüzün pilleri de aynı temel tasarıma dayanmakta, ama yapımlarında modern gereçler kullanılmaktadır. |
Plastikler Plastikler kolayca çeşitli biçimler verilebilen gereçlerdir. Önceleri başka gereçlerin taklitlerini yapmada kullanmışlar, sonra kendilerine özgü yararlı özellikler taşıdıkları anlaşılmıştır. Plastikler uzun ve zincir biçimli moleküllerden oluşur; bu yapı "polimerleşme" adı verilen, küçük moleküllerin birbirine bağlanmasını sağlayan bir süreç sonunda ortaya çıkar. Plastiklerin özel nitelikleri de, bu uzun moleküllerden kaynaklanır. İlk plastik olan "parkesin", bitkilerin çoğunda bulunan ve zincir görünümlü bir molekül olan selülozdan yapılmış, bütünüyle yapay gereçten hazırlanmış ilk plastik olan bakalitse, 1909'da bulunmuştur. Kimyacılar 1920'li ve 1930'lu yıllarda petrolde bulunan maddelerden plastik türleri yapmanın çeşitli yollarını geliştirmişler, bu çabalar farklı ısı, elektrik, optik ve kalıba dökme özellikleri taşıyan bir dizi gerecin hazırlanmasını sağlamıştır. Günümüzde polietilen, naylon, akrilik gibi plastikler, yaygın biçimde kullanılmaktadır. |
Radyo Radyonun temelleri Guglielmo Marconi'nin Bologna yakınlarındaki evinin tavanarasında yaptığı deneylerle atıldı. Havadan mesaj göndermek için radyo dalgalarından yararlanma düşüncesine kapılan Marconi, uzak yerler arasında telsiz iletişimi olanaklı kılarak ve "ticari eğlence" yaşamını dönüşüme uğratarak dünyayı değiştirecek bir icat gerçekleştirdi. Marconi'nin kullandığı verici Heinrich Hertz tarafından geliştirilmiş bir elektrik kıvılcımı jeneratörüydü. Jeneratörün yaydığı radyo dalgaları, Fransız Edouard Branly'nin icat etmiş olduğu bir "alıcı" tarafından yakalanıyor, alıcı daha sonra radyo dalgalarını bir elektrik akımına dönüştürüyordu. Marconi, 1894'te oda içinde gönderilen radyo sinyalleriyle çalan bir elektrikli zil yapıp, sonraki sekiz yıl içinde Atlas okyanusu üstünden 4.800 km'yi aşan radyo mesajları göndermeyi başardı. |
Ses Kaydı Tarihte ilk ses kaydı 1877'de Thomas Edison'un (1847-1931) geliştirdiği ve "konuşan makine" adını verdiği aygıtla gerçekleşti. "Fonograf" ya da daha yaygın olarak "gramofon" diye adlandırılan bu aygıt ses titreşimlerini, döner bir silindire sarılmış bir kalay folyoya izler halinde kaydediyordu. Edison makinesini denemek için önce ahizeye "Merhaba" diye seslenmiş, folyoyu bir diyaframa bağlı bir iğnenin altından geçirdiğinde, aynı sözcüğün yinelendiğini işitmişti. Bu mekanik-akustik kayıt yöntemi 1920'de elektrikli sistemlerin ortaya çıkmasına kadar sürdü. Bant kayıt sistemlerini geliştirmek içinse, magnetik ilkeleri kullanıldı. Bu sistemler, 1935'te magnetik plastik şeridin devreye girmesiyle, ardından da 1960'larda mikroelektroniğin kullanılmasıyla, büyük bir ticari başarı kazandı. |
Seyir ve Yerölçüm İnsanların tekneyle daha çok yolculuk etmeye başlamalarıyla birlikte, gemicilikle ilgili seyir becerilerinin önemi arttı. Gemi yolculukları büyük bir olasılıkla günümüzden 5.000 yıl kadar önce, Mısırlıların ve Babillilerin ticaret etkinliklerine bağlı olarak Nil ve Fırat ırmaklarında başladı. Mısırlılar ayrıca, piramitler gibi büyük yapıların yaratılmasında temel önem taşıyan yerölçümünün gelişmesine de öncülük ettiler (seyir ve yerölçüm, birbirleriyle ilişkili alanlardır; çünkü her ikisi de açıların ölçülmesiyle ve uzaklıkların hesaplanmasıyla uğraşır). İ.Ö. 500'e doğru önce eski Yunanlılar, sonra da Araplar ve Hintliler gökbilimin, geometrinin ve trigonometrinin temellerini atarak, usturlab, pusula gibi ilgili aletleri yaptılar. Gök cisimlerinin hareketlerinin ve açılar ile uzaklıklar arasındaki ilişkinin anlaşılması sayesinde, Ortaçağ'da gemiciler, karadaki işaret noktalarına başvurmaya gerek kalmaksızın, denizde yollarını bulmalarını sağlayacak bir enlem ve boylam sistemi yaratmayı başardılar. Romalıların düzgün işleyen yerölçüm aletlerinin yaygın biçimde kullanılmasına öncülük etmesinden sonra, Rönesans mimarları da bunlara, en önemli yerölçüm aleti olan teodoliti eklediler |
Türkiye`de Saat: 08:06 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2