|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
19-11-2008, 13:22 | #1 | ||
aSi diŞi kaRTaL Üyelik tarihi: Nov 2008 Yaş: 40
Mesajlar: 150
Tecrübe Puanı: 16 |
sen sevdikçe dünya senin Merhaba güzel kızım, Aşk Deniz’im, birtanem benim; sen daha doğmadın ama ismin şimdiden hazır: Aşk Deniz. Aşk ismin; seni sarıp sarmalayacak coşturacak; Deniz de o aşk’ı bütünleyecek, enginlikle ona yol gösterici ve zengin ufuklar açan bir martı olacak… Senin böylesine muhteşem bir şekilde var olabilmen için beni de bütünleyen bir babaya ihtiyacın var. Sana öyle bir baba seçmeliyim ki benim yaşadıklarımı sen yaşamamalısın… *** Türkiye düzeninde kadın ya da erkeklerin evlendikten sonra çocuk sahibi olduklarında kurdukları klasik cümledir. “Benim yaşadıklarımı çocuklarım yaşamasın diye ben bunca acıyı çekiyorum.” Fakat kişi bilmez ki yaşadığı onca şey, o kişinin ruhuyla bütünleşip bütün davranışlarına yansımıştır ve çocuk ister istemez ebeveynin kaçtığı şeye yönelecektir. Ya da annenin veya babanın kaçtığı şeyin eksikliğini (diğer bir zıtlıkla en fazlasını) yaşayacaktır ömrü boyunca. Kaçınız çocuğuna doğru söylemenin verdiği huzuru anlatabilir? Kaçınız kızına cinselliği yaşamanın verdiği mutluluğu aşılayabilir? Yada kaçınız oğluna sevişmenin sadece boşalmaktan ibaret olmadığını ve sevişmenin sevginin bir unsuru olduğunu, sevginin en güzel hali olduğunu söyleyebilir?... Hanginiz çocuğuna paylaşmayı öğretiyorsunuz? Paylaşmanın bir aşağılık değil de; yücelik duygusu olduğunu vurgulayabileniniz var mı? “İnsanlar eksik doğmuştur.” Doğrudur. Ama bu insanlara kendini bütünleme fırsatı da verilmiştir (Erkeler burada sözlerim çoğunlukla size). Hayat paylaştıkça çoğalır ve ömrü uzun olur. Fakat biz (siz, hepimiz) çocuklarımıza bencilliği, yalancılığı öğretiyoruz ve sonrasında gelişen sosyal sapmalardan (ve tabi devamında başımıza gelen suçlardan) şikâyet ediyoruz. Ve hep bir suçlu arıyoruz (muhtemelen de buluyoruz). Hiç kimse de kalkıp demiyor ki ben aldatılmak için ne yaptım, ben bunları hak edecek hatayı nerde yaptım? Belki birileri bu soruları soruyordur fakat paylaşmayı bilmeyen milletim cevaplarının aynı ölçüde bencillikle dolu olduğunu göremeyecek kadar kördür (ya da fazlasıyla paylaşımcıdır duracağı yeri bilemez). Her şeyden bu kadar şikâyet eden bunca insan hiçbir şeyi değiştirmek için de bir adım atmamak da direnir. En basit örnekle eğitim sistemin ezberci ve kuralcı olduğundan şikâyet edenler yaratıcılık adına hiçbir şey yapmıyor (çünkü kendisi için yapan birileri var…) Yapmadığı gibi sorun yaratıyor. Sanırım Türk Halkı’nın en büyük yaratıcılığı buradadır. Çözüm üretmek için gönüllü olanların eksik yanları da şudur ki olan soruna tek bir açıdan bakmak, çevresindeki gelişmeleri bir kenara atmak. Yapılması gereken şudur ki sorun; yaratılan kişi tarafından çözülmelidir. Sorun çözmeye gönüllü olanların buradaki konumu ise organizatörlük ya da rehberlik etmek olmalıdır (çünkü kaynak ve hedef arası akışı onlar daha rahat sağlayabilirler). Şunu da atlamamak gerekir ki sorunu olan kişi sorununun olduğunun farkında olmayabilir ve anlık sorunlarla uğraşmaktan büyük sorunları göremez duruma gelebilir. Göremeyen bir kalp, işitemeyen bir beyin, dokunamayan bir el; paylaşmayı, çözüm yaratmayı nasıl başarabilir ki? İşte “paylaşmak” kelimesinin gizemi de buradadır. Sadece kendini anlatmak değil karşısındaki kişiyi dinleyebilmek en korkulan anlarda en çarpıcı soruyu sorabilmektir. Gözlerinizi kapayıp şöyle bir düşünün çok gergin bir gün geçirdikten sonra eve geldiğinizde; “Günün nasıl geçti” sorusunun bile ruhunuzu ne kadar gevşeteceğini hissedin… Burada önemli olan illaki gününüzün nasıl geçtiğini anlatmak değildir; bu cümleyi size yönelten kişinin size değer verdiği, sizi önemsediği, sizde güven duygusu uyandırdığıdır. Çünkü insan güven duygusunu yaşadığı kişiyle paylaşmayı öğrenir. Güven, paylaşmanın vazgeçilmez bir eşidir. Çıkarcıların ya da –en kaba tabiriyle- çıkar piyasasının ilk önce fark ettirmeden zedelediği sonra da yok etmeye çalıştığı duygudur güven. Çıkara en çabuk yenilen ve uyum gösterenler; sevgiye yenik, sevgiyi yeterince alamamış ve çevresinde hep bu tür örneklerle dolaşmış kişileridir. Sevgi için savaşmak yerine pes etmek daha kolay gelir çünkü. Kolaya kaçan kişi emek vermenin mutluluğunu ve ne kadar yüce bir duygu olduğunu öğrenemez. Bu noktada sevginin kendisine bir gün mutlaka geleceğini düşünür. O kişiye emek veren biri olmadıkça da bunu hep düşünmekle kalacaktır. Beraberinde çıkarcıların işi kolaylaşacak yolları hep açık olacaktır. Güven Sevgiyle Öğrenilir; Paylaştıkça Bütünleşir. Sevdiği erkekler korkmadan sevişebilen ya da ilerde karısı olmasını düşündüğü kız için bakir kalan kaç insan tanıdınız? Cinselliği sadece üreme ya da boşalma ihtiyacı olarak gören ‘sevgi kısırı’ toplumum artık gözlerini açman gerekmiyor mu? Dünyayı sevgiyle kucaklaman gerekmiyor mu? Neden ağlama ve isyan döngüsü içinde duruyorsun hala? Masumiyetini ve içinde bulunan o insani yanını neden yansıtmıyorsun? Neden aşkını sevgini saklıyorsun? Bırak bilsinler, belki öğrenirler “Seni Seviyorum” demenin coşkusunu, heyecanını, huzurunu ve mutluluğunu; korkma kıskanmalarından; Sen Sevdikçe Dünya Senin… sene 2006 yazan Alev Sevilen...(deneme)
__________________ bakIŞLaRImLa koNuŞuR, kahkahaLaRImLa aNILIRIm.... | ||
|
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |