|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
01-02-2007, 05:01 | #11 | ||
Yardımcı Admin Üyelik tarihi: Mar 2006 Yaş: 39
Mesajlar: 23.645
Tecrübe Puanı: 10 | Küçük Hüseyin Paşa Osmanlı kapdân-ı deryâsıdır. 1758 yahut 1759'da doğdu. Çerkeş veya Gürcü. Silâhdar İbrahim Paşa'nın aracılığıyla küçük yaşta saraya sokulmuş, enderûn-ı hümâyûn'da iyi bir eğitim görmüştür. Bu arada III.Sultan Selim'e, şehzadeliğinde hizmet etmiştir. Doğrulanmayan bir söylentiye göre de onun süt kardeşiymiş. Bir süre sonra mabeyincilik, tebdilcilik ve başçuhadarlığa yükseltilmiştir. 1789 ekiminde mühr-i hümâyûn'u Rumeli'deki Cezayirli Gazi Palabıyık Hasan Paşa'ya götürmek emrini aldı. Bu emanetin tesliminde sadrâzam paşa, Hüseyin Ağa'yı bağış ve hediyelere boğdu, İstanbul'a dönüşünde padişahın gözündeki itibarı az zamanda çok arttı. Bunu, Topkapı Sarayı'nda geçtiği anlaşılan bir olaya ait 1792 tarihli bir vesikadan öğreniyoruz. O sırada Ege denizinde Rum korsanlarının yapmadığı kötülük ve vurmadığı gemi yoktu. Bunların en azılısı Lambro'ydu. Bu haydut Rus bandıralı gemilerle dolaşmaktaydı. III. Sultan Selim, Küçük Hüseyin Paşa'ya bunların temizlenmesini irade etti. Paşa, ufak bir savaş filosuna demir aldırıp korsanların cirit oynadıkları Ege denizine açıldı. Günlerce Lambro' nun peşinde dolaştı. Herifi birkaç defa kıstırdıysa da ne yazık ki tutamadı. Ama onun sağ kolu sayılan Karakaçan'ı suç ortaklarıyle birlikte yakaladı, İstanbul'a dönüşünde Yalıköşkü'ne yaklaşırken Karakaçan ve arkadaşlarını baştardanın direklerine astırdı. III. Sultan Selim, bu başarıya çok sevindi. Paşa'ya "Bir kıt'a hançer-i murassa ve bir semmûr kürk" armağan etti. Arkasından da Esma Sultan'la "Dünya evine girme" işi törenine başlanıldı. Çok şenlik içinde bir düğün yapıldı. Baş davetli padişahtı. Bu sırada Vidin'de ayaklanma olmuştu. Ruslar, kendi kuvvetleriyle olayın bastırılması için, izin istediler. Sadrâzam Safranbolulu İzzet Mehmed Paşa "Devletin iç işlerine karışmak" olacağını ileri sürerek bu istediği reddetti. Ayaklanma bölgesine de Küçük Hüseyin Paşa'nın gönderilmesinin uygun olacağını padişaha arzetti. III.Sultan Selim, bunu müsbet karşıladığından "Sen ki kapdân-ı deryam ve serasker-i zafer-rehber Hüseyin Paşa'sın, sana her veçhile hüsn-ü nazar-ı şahanem berkemâl olmağla göreyim seni me'mûr olduğun işbu maslahat-ı ehemm-i sabıka itmamına bezl-i makdûr eyleyesin. Cenâb-ı Hak muvaffak eyleye. Amin" satırlarını taşıyan hatt-ı hümâyûn'la bu önemli görevi Küçük HüseyinPaşa'ya verdi. Paşa, 10 nisan 1798'de Vidin'e gitmek üzere İstanbul'dan yola çıktı. Ayaklanma bölgesine Mustafa, Seyyid Ali ve Tepedelenli Ali gibi Osmanlı vali paşaları da gelmişlerdi. Vidin, karadan orduyla, Tuna'dan "ince donanma"yla kuşatılmıştı. Asi Pazvandoğlu Osman Ağa, bu durumda pek çok kere "Aff-ı şahane" isteğinde bulundu. Hepsi İstanbul'a duyuruldu. Gelen cevaplar tenkile devamı emrediyordu. Kuşatma ve çarpışmalar uzun sürdü. Osmanlı ordusu Rumeli'nin bu hayduduna karşı bir şey yapamıyordu. Bu arada çarpışmaların birinde Osmanlı komutanlarından biri maktul düştü. Küçük Hüseyin Paşa da yaralandı. Olayın başlıca sorumlusu Seyyid Ali Paşa'ydı. Çünkü, Pazvandoğlu'yla el altından uyuşmuş, kuvvetlerini de Küçük Hüseyin Paşa'nın emri olmadan geri çekmişti. Vali Paşa'nın bu ihaneti kendisine idama kadar götürdü. Bu sırada imparatorluk, öteki ucundan bir saldırıya uğradı: Napolyon, Mısır'a asker çıkarmıştı. Çok zor duruma düşen Bâbıâlî, donanmanın başına geçmek üzere Küçük Hüseyin Paşa'yı acele İstanbul'a çağırdı. Paşa da Pazvandoğlu Osman Ağa'yı affettirip, ayaklanma işini tatlıya bağladıktan sonra döndü. İstanbul'a gelen Küçük Hüseyin Pasa hemen donanmayla Akdeniz'e açıldı. Mısır sahillerini kuşatan İngiliz donanması ile birleşti. Napolyon, kurtuluşu kaçmak ta buldu. Daha sonra altı bin kadar askeri karaya çıkardı. 10 temmuz 1801'de Kahire'ye girdi. Gavrî Sarayı'nda Mısır ileri gelenlerini toplıyarak III. Sultan Selim adına fetih hutbesini okuttu. Mısır kalesinin anahtarlarını da mühürdanyla padişaha gönderdi. III. Sultan Selim'in sevinci sonsuzdu. Kıymetli Paşa'sı devletin yüzünü ağartmıştı. Küçük Hüseyin Paşa, 1801 aralığında İstanbul'a döndü, iki yıl kadar gene Ege denizinde dolaşmaları oldu. 1803'te hastalandı. Verem olmuştu, yatağa düştü. Ümitsizlik içersinde vasiyetnamesini yazdı. Gırtlağına kadar borç içindeydi. Padişahtan bunların ödenmesini yalvararak istedi. Çok iyi bir insan, hassas bir kalbe sahip hükümdarın söz konusu isteğe verdiği cevap şöyledir: "Kapdân-ı Derya Paşa huzurlarına selâm ederim. Nicesin? Huda'ya emanet olasın. Hemen Hakteâlâ şifâlar ihsan eyleye. Kâğıtlarını gördüm, niçin böyle vesveseye zâhip olmuşsun. Alimallah hekimbaşı yemin ediyor, hayf olunacak bir şeyi yokdur deyû. Hem maazallah öyle bir şey olsa ben seni hiç borçlu yatırdır mıyım? Inşaallah sen bana çok hizmet edersin. Böyle kuruntuları derûnundan çıkarub ilâca dikkat, hekimlerin sözlerine mümanaat itmiyesin. Kendini sıcak tudasın. înşâallah sıhhat bulursun" Küçük Hüseyin Paşa, hergün biraz daha çöken imparatorluğumuzun devrimci ricalindendi. Osmanlı donanmasında temelden değişiklik yapıp, düzen veren de odur. 1803'ün 8 Aralığında öldü. Eyüpte Mihrişâh Valide-Sultan türbesinin yanına gömüldü
__________________ | ||
|
01-02-2007, 05:01 | #12 | ||
Yardımcı Admin Üyelik tarihi: Mar 2006 Yaş: 39
Mesajlar: 23.645
Tecrübe Puanı: 10 | Uluç Ali Paşa Cerbe'de acı bir mağlubiyete duçar olarak Akdeniz hakimiyetini Osmanlı Donanması'na teslim eden Hristiyan devletler, yeniden müttehit bir donanma vücuda getirerek, Akdeniz hakimiyeti için yeniden Osmanlı Donanması'nın karşısına çıkıyorlardı. Devrin Padişahı İkinci Selim, Türk Donanması'na layık olduğu ilgiyi göstermemişti. Nitekim, Haçlı donanmasına karşı sefer emri verdiği zaman, enderundan yetişmiş Pertev Paşa'yı Serdar, Yeniçeri Ağası Müezzinoğlu Ali Paşa'yı da Derya Kaptanı olarak donanmanın başına getirmişti. Osmanlı Donanması'nda Uluç Ali gibi meslekten yetişmiş, deniz cenginde pişmiş reisler vardı. Fakat bunların tavsiye ve teklifleri dikkate alınmıyordu. Nitekim, Uluç Ali'nin "Personel eksik ve kifayetsizdir. Düşman ile çatışmayı bahara bırakmalıdır. Şayet mutlaka savaşılmak isteniyorsa, sahile yakın değil, açık denizde Haçlı donanması karşılanmalıdır." teklifi, derya kaptanı tarafından "Ben padişahın donanmasına kaçtı dedirtmem. Sahili tutarak cenk etmek muvafıktır" cevabı ile karşılandı. Haçlı donanma, 6 Ekim 1571'de Papa-Venedik-İspanya filolarından müteşekkil olmak üzere, Kefalonya'nın Pilaros limanından hareket etti. Lepanto istikametine doğru seyretti. Bu donanma, (100) nakliye gemisi, (6) Mavuna, (209) Kadırga, (70) Bikate'den mürekkep muazzam bir armada idi ve başında Beşinci Şarl'ın gayrimeşru çocuğu Don Juan Austrias bulunuyordu. Haçlı donanmasının hemen hepsi yeni gemilerden müteşekkildi. Venedik mavnaları ise, devrin en kudretli gemileri olup, her birinde gemicilerden başka (500) muharip vardı. Osmanlı Donanmasına gelince; (103) Kadırga, (96) kaliteden mürekkep olan bu armada, devrin yeniliklerinden mahrumdu. Filo, personel bakımından zayıftı. Sipahiler ile Yeniçerilerin bır kısmına izin verilmiş, bir kısım asker de kaçmıştı. Böyle bir durumda bulunan Osmanlı Donanması, 7 Ekim sabahı Lepanto ağzında Haçlı filosu ile karşılaştı. Sağ cenahtaki filoda İskenderiye Beyi Şolok Mehmet, merkezdeki filoda Serdar ile Derya Kaptanı, sol cenahtaki filoda Cezayir Beylerbeyi Uluç Ali Paşa bulunuyordu. Nihayet iki filo arasında top düellosu, biraz sonra da rampa ile birbirine kenetlenen gemilerde kanlı bir boğuşma başladı. Şolok Mehmet heybetli bir Venedik kadırgasına bindirdi. Fakat, Haçlı tekneleri direkteki komuta forsunu görerek Şolok Mehmed'in kadırgasına saldırdılar. Mürettebat diğer kadırgalarla boğuşurken, Şolok Mehmet tek başına Venedik kadırgasının bütün mürettebatını kılıçtan geçirdi. Ortada canlı hiç kimse kalmadı. Kendisi de 10 yerinden yara alarak şehit oldu. Derya Kaptanı Müezzinoğlu Ali Paşa da, Haçlı filosunun Amiral gemisine çatmıştı. Müezzinoğlu, deniz cengindeki bilgisizliğine mukabil, göğüs göğüse dövüşte emsalsizdi. 10 şövalyeden mürekkep bir muhafız kordonunun himayesine sığınan Amiral Don Juan'ı, maiyeti ile birlikte önüne katmış, baş tarafa doğru sürüyordu. Don Juan canını ancak Ali Paşa'nın bir kurşun isabeti alarak yıkılmasıyla kurtarabildi. Ali Paşa'nın Baştardesinin grandisine Don Juan'ın sancağı çekildiği zaman muharebenin neticesi de belli olmuştu. Serdar Pertev Paşa'ya gelince, forsu gören haçlı gemileri, bu gemiye çullanmışlardı ve batırmışlardı. Pertev Paşa denizde, enkaz arasında çabalayıp duruyordu. Kendisi zorla kurtarılabildi. Uluç Ali Paşa, 38 kadırgası ve 23 kalitesi ile Derya Kaptanı'nın hareketine uymadı. Filosunu Güney'e çevirerek engine dümen kırdı. Karşısında bulunan Jan Andrea Dorya, Uluç Ali Paşa'nın, Haçlı filosunu arkadan çevireceğini sanarak, o da filosunu Güneye çevirdi. Şimdi iki filo muvazi olarak seyre başladılar ve ana filodan gittikçe uzaklaştılar. Bir müddet sonra Uluç Ali hızını azalttı. Jan Andrea Dorya, Türk kürekçilerinin yorulduklarını sanarak kendi hızını kesmedi ve Uluç Ali Paşa'dan da uzaklaştı. Uluç Ali Paşa filosunu süratle geri döndürerek bir fırtına gibi haçlıların merkez filosuna saldırdı. Fakat, Osmanlıların sağ cenah ve merkez filoları daha başlangıçta fena idare edildiklerinden faik vaziyete geçemediler ve kamilen eriyip bitti. Bir kısmı da karaya düştü. Uluç Ali Paşa, 61 gemilik filosu ile 285 parça gemi arasında bir intikam kılıcı gibi işledi. Güneş batarken, 35.000 kahraman gemici mezarlarına kavuşmuşlardı. Don Quchotte (Don Kişot) sahibi Servantes'in de katıldığı bu muharebe, Deniz tarihinin en kanlı muharebelerinden biri idi. İkinci Selim Lepanto'da bir kılıç gibi işleyen Uluç Ali Paşa'ya (Kılıç) lakabını vererek, onu kaptan-ı derya yaptı ve hatayı tamire çalıştı. Fakat Lepanto ile Osmanlı Donanması mağlup olmuş, Akdeniz hakimiyeti kaybedilmeye başlanmıştı. Uluç Ali Paşa ertesi sene bir donanma teşkili ile Akdenize açıldı. Tunus'u tekrar zaptederek mağlubiyetin acılarını ve tesirlerini kısmen hafifletmeye çalıştı. Fakat Osmanlı Donanması için gerileme safhası başlamıştı. Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa, 21 Haziran 1587'de hayata veda etti. Büyük Türk denizcilerinin son halkasını teşkil eden Kılıç Ali Paşa, 80 yaşlarındaydı ve 15 yıldır Türk deniz kuvvetlerinin başında bulunuyordu. Onun ölümünden sonra Türk denizciliği, belirsiz olmakla beraber, bir duraklama devresine girdi.
__________________ | ||
01-02-2007, 05:01 | #13 | ||
Yardımcı Admin Üyelik tarihi: Mar 2006 Yaş: 39
Mesajlar: 23.645
Tecrübe Puanı: 10 | Kemal Reis Osmanlı Donanmasına hocalık ederek bu filoyu harekete geçirmek maksadıyla, İkinci Beyazıt, Akdeniz'deki Türk korsanları İstanbul'a çağırmıştı. Bu korsanların arasında sadece şahsı, bir donanma değerinde korkunç ve müthiş Kemal Reis de bulunuyordu. Kemal Reis İstanbul'a gelirken rastladığı adalara yaptığı akınlarla ve Malta Adası'na saldırıp aldığı esirlerle İkinci Beyazıd'ın huzuruna çıktı. Getirmiş olduğu hediyeler o kadar çok ve paha biçilmez şeylerdi ki, bunlar bir imparatorluk hazinesi değerinde idi. Bu sıralarda Ege Denizi'nde Santuroğlu lakabı ile anılan, asıl ismi Piyer do Buson olan Rodos Senjan şövalyelerinin amirali Türk sahillerini basıyor, ticaret yapan gemilere nefes aldırmıyordu. Santuroğlu Rodos filosundan başka, Venedik gemilerini de etrafına toplamıştı. Senjan ocağının bu amirali Ege'de rakipsiz oluşunu; İkinci Beyazıd'ın Türkiye'yi denizden çekmiş olmasına ve korsanlarımızın da İspanyol mezalimine karşı Endülüs Müslümanlarının imdadına koşarak, Batı Akdeniz'i Gaza sahası olarak seçmiş olmalarına borçlu idi. Bu sıralarda Osmanlı Hükümeti, İstanbul'daki vakıflardan biriken zengin bir hazineyi Hicaz'a göndermek istiyor, fakat deniz ve kara yolunun emniyetsiz oluşu sebebiyle buna cesaret edemiyordu. Kemal Reis, kulağına çalınan bu haber üzerine hazineyi İskenderiye'ye götürmeyi teklif etti. Bu teklif Osmanlı Devlet adamları tarafından hayretle karşılandı. Çünkü, Ege'de Santuroğlu'na karşı Kemal Reis meydan okuyabilir miydi? Osmanlı Devlet adamlarının da, Osmanlı denizcilerinin de hayretleri arasında Kemal Reis, 1498 baharında Gelibolu'dan hareketle denize açıldı. Kemal Reis, Santuroğlu'nun dönüşte hatırını sormak üzere Sen Jan filosuna gözükmedi bile. Hazineyi İskenderiye'ye çıkardı ve dönüş için Ege'ye dümen kırdı. Santuroğlu da, Kemal Reis'in yolunu bekliyordu. Nihayet Kemal Reis, Santuroğlu'nun filosunu uzakta görünce, gemilerindeki yelkenleri, direkleri, komutan fors ve fenerlerini indirerek filosunu savaş nizamında kürekle sevk etmeye başladı. Sen Jan filosu iki kolona halinde dizilmişti. Kemal Reis de aynı savaş nizamında ilerliyordu. Kemal Reis Sen Jan filosuna yaklaşınca gemilerini tek hat (Pruva) nizamına aldı ve Santuroğlu'nun kolonaları arasına girdi. Kolonalar arasına girer girmez de, muharebe geri dönüşü ile beraber seyirle seyretmeye ve gemilerinin her iki borda toplarını da kullanarak Sen Jan donanmasına mermi yağdırmaya başladı. Kemal Reis, böylece her iki borda toplarını da kullanarak Santuroğlu donanması top adedine eş bir top adedi ile dövüşmekte idi. Tabii, Santuroğlu kolonalarındaki gemilerin bir bordalarındaki toplar savaşa giremiyorlar, tek borda topları ateş edebiliyordu. Kemal Reis'in ilk savurduğu salvo, Sen Jan filosunun amiral gemisini bir anda havaya uçurdu. Santuroğlu, donanmasının akıbetini görmek ve Kemal Reis'i tanımak fırsatına kavuşamadı. Çünkü ilk anda vücudu amiral gemisi enkazı ile birlikte havaya uçtu. Başsız kalan gemilerin üç beş tanesi de haklandıktan sonra diğerleri üzerine rampa edilerek zaptedildi. Sen Jan filosu içerleri esirlerle dolu olduğu halde, Türk gemilerinin yedeğine bağlandı. Kemal Reis'in filosu, İstanbul'a gelip Dolmabahçe önüne inerken, İkinci Beyazıt ve vezirleri, senelerdir görmekten mahrum oldukları ihtişamlı bir manzarayı zevk ve hayranlıkla seyrediyorlardı. Esirler gemilerin güvertesinde elleri arkalarına bağlı olarak dizilmişlerdi. Rodos ve Venedik bandıralar (zaptedilmiş olan gemilerin direklerine ; Türk Sancağının ve Kemal Reis'in forsunun altına çekilmişti). Hristiyan dünyasının senelerce tanımış olduğu Kemal Reis'i İkinci Beyazıt ve vezirleri de tanıdılar. Derya kaptanlığı makamının önemi, Osmanlı Hanedanı tarafından hiçbir zaman layıkı ile anlaşılamadı. Bu makam, ya gözden düşmüş vezirlere sürgün yeri, ya damat vezirlere ikbal makamı olarak liyakatsiz ellere tevdi edildi. Donanmanın sevk ve idaresi Kemal Reis'e verildiği halde derya kaptanlığı makamı kendisinden esirgendi. Ecnebi muharrirlerinden bir kısmı bu Amiralimizi Barbaros'la kıyaslandırarak onun kadar değerli bir denizci olduğunu kabul etmektedirler
__________________ | ||
01-02-2007, 05:02 | #14 | ||
Yardımcı Admin Üyelik tarihi: Mar 2006 Yaş: 39
Mesajlar: 23.645
Tecrübe Puanı: 10 | Seydi Ali Reis Seydi Ali Reis, yazdığı kitaplarıyla tanınan bir Osmanlı amiralidir. Barbaros Hayreddin Paşar17;nın maiyyetinde yetişmiş, Preveze Zaferir17;nde donanmanın sağ kanadına hükmetmişti. Aslen tersane kethüdası olduğundan bir deniz harekatında bağımsız olarak kumandanlık yapmamıştır. Ancak Basrar17;da bulunan donanmayı Süveyşr17;e getirmek üzere r0;Hind Kaptanır1; tayin edildi. 1553 yılında başlayan bu görevi oldukça maceralı geçmiştir. Şair de olan Seydi Ali Reis r0;Mirr17;atür17;l - Memalik (Ülkelerin Aynası)r1; adlı eserinde başından geçenleri anlatır. r0;Muhitr1; adlı bir atlası, r0;Hülasatür17;l - Heyr17;e (Astranominin Özeti)r1; adlı Arapçar17;dan bir çevirisi, r0;Mirr17;atı Kainat (Kainatın aynası)r1; adlı bir denizcilik kitabı vardır. Seydi Ali Reis, Basrar17;da bulunan Osmanli Donanmasını Süveyş r16;e getirmek üzere Hind Kaptanı olunca önce gemileri tamir ettirdi. Böylece donanmayı oluşturan 15 kadırga yenilenmiş oluyordu. 5 ay uygun deniz mevsimini bekleyip 1554 Temmuzr17;unda yola çıktı. Abadan, Katif ve Bahreynr17;i geçtikten sonra Hürmüz Adasır17;ndan Hurfakanr17;a geldi. Hind Okyanusur17;nun bu hareketli sularında, birden 34 gemilik bir Portekiz donanmasıyla karşılaştı. Savaş, gece yatsıya kadar sürdü ve Portekiz donanmasından 2 gemi batırıldı. Ertesi gün yoluna devam eden Seydi Ali Reis Ummanr17;ı geçince ikinci bir Portekiz donanmasına yakalandı. Bu sefer Portekizlilere zayiat verdirmekle birlikte bir kadırgası yandı, 5 kadırgası da battı. Elde kalan 9 kadırga ile Umman denizine yelken açtı. Böylece 3 yıl 7 ay sürecek bir maceralı seyahat başlamış oluyordu
__________________ | ||
01-02-2007, 05:02 | #15 | ||
Yardımcı Admin Üyelik tarihi: Mar 2006 Yaş: 39
Mesajlar: 23.645
Tecrübe Puanı: 10 | BARBAROS HAYRETTİN PAŞA Barbaros Hayreddin Paşa (1467-4 Temmuz 1546), Osmanlı tarihinin ünlü denizcilerindendir. Hayreddin Paşa, Akdeniz’de Osmanlı egemenliğini pekiştirmiş, ortak Avrupa donanmasını Preveze Deniz Savaşı'nda yenmiştir. Barbaros Hayreddin Paşa’nın asıl adı Hızır’dı (Hızır Reis). Ona Hayreddin adını, hizmetinde bulunduğu Kanuni Sultan Süleyman verdi. Avrupalılar ise onu, sakalının kızıla çalması nedeniyle Barbarossa ya da Barbaros (kızıl sakal) olarak adlandırdılar. Hayreddin Paşa, Eceovalı (Gelibolu) bir sipahinin oğluydu. Genç yaşta kardeşleriyle birlikte deniz ticareti yaparken, Ege Denizi'nde Rodos Şövalyelerine tutsak düştü. Serbest kaldıktan sonra, yaşadığı olaydan dolayı tüccar yerine korsan olmaya karar verdi. Akdeniz kıyılarına akınlar düzenledi ve ganimetlerle elde etti. Cebre Adası’nı üs olarak kullanan Hızır Reis ve ağabeyi Oruç Reis’in ünü bütün Akdeniz’e yayıldı. İki kardeş Tunus Sultanı Muhammed ile anlaşarak Tunus’taki Halkü’l-Vadi (La Gaulette) limanını kullanmaya başladı. Hızır ve Oruç, ele geçirdiği ganimetin beşte birini Tunus sultanına veriyor, kalan malları Tunus pazarında satıyorlardı. Barbaros'un İstanbul'un Beşiktaş semtindeki heykeliHızır ve Oruç 1512'de ele geçirdikleri yüklü bir gemiyi armağan olarak Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim'e gönderdiler. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim de onlara verdiği desteğin bir ifadesi olarak armağanlar yolladı. Oruç ve Hızır, ağabeyleri İshak'ın da kendilerine katılmasından sonra korsanlıkla yetinmeyip Kuzey Afrika'da toprak edinmeye başladılar. 1516-1517'de İspanyollara karşı savaştılar ve Tenes, Tlemsen ve Oran kentlerini ele geçirerek Cezayir'i denetimlerine aldılar. Oruç Reis Cezayir hükümdarı ilan edildi. İspanyollar ertesi yıl Cezayir’i geri almak için Araplarla birleşerek saldırıya geçtiler. Bu savaşta İshak ve Oruç öldürüldü. Güç durumda kalan Hızır Reis, Yavuz Sultan Selim’den yardım istedi. Yavuz Sultan Selim, Hızır Reis’i Cezayir beylerbeyliğine atayarak koruması altına aldı. Hızır Reis, ortak Avrupa kuvvetler karşısında kara savaşlarında yenilerek Cezayir’i kaybetti. Ama deniz gücünü koruyarak Şerşel Adaları’na çekildi. Barbaros 1520-25 arasında Avrupa’nın Akdeniz kıyılarını vurarak büyük ganimetler elde etti. 1530’da Cezayir'i yeniden ele geçirdi. Ertesi yıl Şerşel'e baskın düzenleyen Cenevizli Amiral Andrea Doria’yı yenilgiye uğrattı. Kanuni Sultan Süleyman’ın Alman seferi sırasında Andrea Doria’nın Mora kıyılarına saldırması Osmanlıları güç duruma düşürdü. Bunun üzerine Kanuni, Barbaros'u İstanbul'a çağırdı ve 1533’te "Hayreddin" adını verdiği Hızır Reis’i Osmanlı donanmasının başına (kaptan-ı derya) getirdi. Barbaros Hayreddin Paşa 1534'te Akdeniz’e açıldı ve İtalya kıyılarını yağmalayıp Tunus'u ele geçirdi. Ancak Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanması karşısında Tunus'u bırakmak zorunda kaldı ve ertesi yıl İstanbul'a döndü. 1536'da daha güçlü bir donanmayla yeniden Akdeniz'e açılan Barbaros, İtalya kıyılarını vurdu ve Ege Denizi'ndeki Venedik adalarını Osmanlı topraklarına kattı. Osmanlıların Akdeniz’deki denetiminin artması üzerine, Papalık, Venedik, Ceneviz, Malta, İspanya ve Portekiz gemilerinden oluşan bir Haçlı donanması kuruldu ve başına Andrea Doria getirildi. Osmanlı donanması ile Haçlı donanması 1538’de Preveze Körfezi önlerinde karşılaştı. Barbaros Hayreddin Paşa, tarihe Preveze Deniz Savaşı olarak geçen buradaki savaşta Haçlı donanmasını yenilgiye uğrattı. Bu zafer Osmanlı Devleti’nin Akdeniz'deki egemenliğini pekiştirdi. Kutsal Roma-Germen İmparatoru Şarlken, Preveze’nin öcünü almak için 1541'de Cezayir'e saldırdıysa da başarılı olamadı. Bu arada Fransa Kralı I. François, Şarlken'e karşı Osmanlılardan yardım isteyince, Kanuni gücünü göstermek için Barbaros’u Fransa’nın Akdeniz kıyılarına gönderdi. Barbaros, Toulon'da Fransız donanmasıyla birleşerek 1543'te Nice'i aldı. Ertesi yıl İstanbul’a dönen Barbaros Hayreddin Paşa, [[4 Temmuz] 1546’da burada öldü. Beşiktaş'ta ki türbesine gömüldü. Barbaros Hayreddin Paşa’nın anısına 1941-43’te İstanbul’un Beşiktaş semtinde dikilen Barbaros Anıtı, ünlü heykelciler Ali Hadi Bara ile Zühtü Müridoğlu tarafından yapılmıştır.Beşiktaş'taki Kadıköy seferlerini yapan iskeleye Beşiktaş Barbaros Hayrettin Paşa İskelesi adı verilmiş ve bu iskele mimarlar Erkan İnce ve M.Hilmi şenalp tarafından Osmanlı Mimarisi tarzında yenilenmiştir.
__________________ | ||
16-08-2009, 03:55 | #19 | ||
Üyelik tarihi: Jun 2009 Yaş: 43
Mesajlar: 751
Tecrübe Puanı: 17 | Adminim bu mükemmel paylaşım ve sarfettiğiniz emek için çok teşekkür ediyorum. Geçmişini bilmeyenin geleceği olamaz..
__________________ Türk gibi yaşar, gerekirse Türk gibi ölmesini bilirim. Ne bebek katilleri, ne yobazlar Ülkemi bölemeyecek. Kan kırmızısı gökler, beni yakın sona doğru çekiyor. Kanımın son damlasına kadar savaşmaya hazırım. Savaşarak batacağım. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |