Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi

Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi (http://besiktasforum.net/forum/)
-   Aşk-Sevgi-Romantizm (http://besiktasforum.net/forum/ask-sevgi-romantizm/)
-   -   Ahenkli nağmeler sızar geceme... (http://besiktasforum.net/forum/ask-sevgi-romantizm/77460-ahenkli-nagmeler-sizar-geceme/)

MrSmith 03-11-2008 14:28

Ahenkli nağmeler sızar geceme...
 
"Ey Aşk!
Padişahım sensin!
Benim için bir darağacı kur!
Zira asılmamış kandil evi aydınlatmaz"

Ahenkli nağmeler sızar geceme... Eski aşıkların hayallerinden artakalan bir hengamede aklıma düşer bin-bir giz, akış esrikliğinde dönerken eflak, ahenkli nağmeler sızar geceme, aşk perdeleri açlılır bir bir, gökten bir ümid kayar, vurulur bir ceylan kimsesizliğinde yiter bir heyecan, yürek atışları an be ân, senin son-yürük semain hüviyetindeki gözlerine binlerce ah-ü perdesâz dilimde valâ-ü hayran, son bir tükeniş derdine derman olur sigaram, ahenkli bir alemin yakut dudaklarından damıtırım aşkı, fakat hisseme düşen hep hicrân...

Anlayamıyorsun değil mi?

Ahenkli nağmeler sızar geceme...Yalnızımdır, yanı başımda deliliğin kabusları dolaşır, oysa sen o gül-endamınla boy atmasaydın ufukala ne gecem ahenkli bir yalnızlığın musikisiyle hemdem olacaktı ne yoldaşlarımı geride bırakacaktım. Istırâb vadilerinin çilekeş aşıklarını tanımayacaktım, peşinde yazılması zor bir şarkı ile dolaşmayacaktım. "Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir, Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat" gecelerin uzunluğunda kahrolmayacaktım seninle dolu dakikalarımın hayaliyle, her saniye seni kaybeden hatıralarımın elemiyle, her salisede yeniden doğuşuma şahid olmayacaktım...

Anlamıyorsun değil mi?


Ahenkli nağmeler sızar geceme... Bitsin artık bu kısır döngü. "Ya ol, Ya öl" hitabının mübeşşir nidasını duyabilseydin keşke. Muştucu bir gecenin esrarından bi-haber hangi kandil cemalinin yağına yüz sürer bilmem ama keşke kandillerin kutsadığı bir fedakarlığın anlatısını duyabilseydin. Bu kadar derinden yankılanmasaydı o kanlı şehidlerin sesi.."Ey sâba, eğer uğrarsa yolun semt-i harâmeyne..."

Anlamıyorsun değil mi?

Ahenkli nağmeler sızar geceme...Bunca yazılan aşk şiirlerinin ölümsüz yönelişini, anlamıyorsun değil mi cemaline şahid olmuş her kalbin kendinden geçmiş halini, bi-ümid nazarlarını anlamıyorsun değil mi sana senin kadem kadem ilerleyen namına bestelenen son peşrevlerini... Anlamıyorsun değil mi, her hatm-i kelamın ardından sana kurban edilen yakarışların kimsesizliğini...


Anlamıyorsun değil mi?

Ahenkli nağmeler sızar geceme... ve ben onları ayıramam kendimden. Her dokunuşunda mızrabın gönül teline ben susturamam göğsümden sökün eden bir hicranın ümitsiz çığlığını. Etrafındaki eşyânın sukut eden çılgınlığını, en amasız bir ordunun sessiz isyanını bastıramam. Dokunuşunun bu kadar yıkıcı olduğunu bilmiyormuydun tebessümünün bir afet-i devrân bir felâket-i zamân olduğunu bilmiyormuydun?

Anlamıyorsun değil mi?

Ahenkli nağmeler sızar geceme..."Nice yorulduğum ayaklarımdan değil ayakkabılarımdan belli, Lambalar eğri, Aynalar arrep meleği, Zaman çarpıtılmış atın son hayali, Ev miras değil mirasin hayâleti, Ey gönlümün doğurduğu, Büyüttüğü, emzirdiği, Kuş tüyünden, Ve kuş sütünden, Geceler ve gündüzlerde, İnsanlığa anıt gibi yükselttiği, Sevgili, En sevgili, Ey sevgili, Uzatma dünya sürgünümü benim..."

Anlamıyorsun değil mi?

Ahenkli nağmeler sızar geceme...Sonu gelmeyen bir hikayede, büyütülmesi zor bir cocuğun kederiyle ben ve kelimelerim esrikliğin son deminde, "Ellerin, ellerin ve parmakların" içimde, okşarken sessiz devrimime kimse itibar etmesin...

Anlamıyorsun değil mi?

Ahenkli nağmeler sızar geceme...

MrSmith 03-11-2008 14:29

Bilebilseydin keşke...
 
Bilebilseydin keşke...

Yağmur yağıyor, damla damla ıslanıyor ruhum. Karanlık ve kapkara bir gecede beni ışıtacak bütün merhamet nurlarını terkediyorum. Ne karanlık sokaklardan ne her köşe başını tutmuş korkularımdan basedeceğim bugün sana. Ne sevgimi anlatacağım ne mahrum bırakılmışlığımdan dem vuracağım. Anlatmaktan vaz geçtim bu belli değil mi, anlamaktan vaz geçtim...

Bilebilseydin keşke...

Anlamak ve anlaşılmak kaygılarından sıyrıldığın vakit kazanç ve kaybediş kapılarını kapadığın zaman duyabileceğin tek şey duygusuzluk...Her şeyin sabit nakışına konuk olduğunda donuk nazarların ve içindeki çocuk katledildiğinde Hülagünün hırçın atının ayakları altında son bir can çekişine tanık olduğunda kalbinde, yitirilmenin ne olduğunu bilebilseydin keşke...

Bilebilseydin keşke...

Duygu fırçasının dünya mimarisinde ki ihtişamını görebilseydin, hissedebilseydin kanlı bir gün batımında kaçıp giden zamanın neler alıp götürdüğünü senden ve kaybolmayan ve eskimeyen tek şeyinin seni asla terk etmeyen tek şeyinin geçmişinden getirdiğin acılar olduğunu...Hala inkar edermiydin bir kalbinin varolduğunu...

Bilebilseydin keşke...

Benlik ülkesindeki tahta kurulu bulunan yalanların ve aldanışların son soluğunu alırken göğsünde ızdırablı bir sancı yaratacağını, nefes alışının son ızdırabını hatıralarında bulabilseydin keşke...

Bilebilseydin keşke...

Ne hüzündür oysaki kaleme hüküm veren kaide ne derttir kederdir. Vefasız bir sevgili uğruna sarfedilen kelimelerdir... Bu anlamsız uğraşının beyhudeliğine gülümsüyor gibisin, oysa taşa kalbini kazıyan Keremin öyküsüne ağlayabilseydin, taşlar ve ağıtlar arasında kalmış çocukluğumun şiirini okuyabilseydin keşke...

Bilebilseydin keşke...

Bu sanrı bu bir hayal, gerçek olamayacak ne varsa hep o sevginin içinde bulur hâl, "Ne söylersen söyle boş!" dedirtir kâl, sözler ona aşıkken behemhâl, kimi kime şikayet edeceksin ey mâl! Göğsünden sukun eden çağlayanı durdurabilseydin keşke...

Bilebilseydin keşke...

Yılları devirmiş bir pir-i faninin gözlerinde hayat bulan sonbahar hüznünün alında kaybettikleri için yakılan en acı ağıt olduğunu görebilseydin keşke... Kazanmak ve kaybedilmenin nefsani bir hikayenin başıboş kavramlar olduğunu farkedebilseydin keşke...

Bilebilseydin keşke...

Gönlün en âli makam olduğunu. Sevmek ve sevilmek idealinin sadece O'na ait olduğunu... Benliğinden sıryılabilseydin o zaman görebileceğin varlığında fanilik secdesine kapanabileceğim tek zeminin o olduğunu anlayabilseydin keşke... Bırak artık varolmak hevesini, gerçek bilgisizliğin hakikat olduğunu sezebilseydin keşke...

Belibilseydin keşke...

Tevazu beldesinde oturabilseydin keşke. Mütekebbir adımlarla helak etmeseydin beldeni, ilk baharın coşku içinde açacak bahçeleri seyredebilirdin ama sen Hulagû'ya yâr olmayı seçtin, nefretin seni esir ettiğini bilebildeydin keşke..

Aslında kaybedende kaybedilende sensiz...Sesin seni yitirdiğin noktayı...

Keşke bilebilseydin...

MrSmith 03-11-2008 14:38

Al beni ! Götür Buralardan...
 
Geceye İsyandır Bu...

Uykusuz geçen her geceye isyandır bu...Sessizliğe sıkılmış kurşunlar arasındaki yüreğe demdir..Bu öyle bir isyan karası gecedir ki tarifi mümkün değil göz bebeklerinde...Şimşekler çakarcasına beynimi baltalayan katil gecelere isyandır...İsyanın en dibine vurmuş firar gecelerin sessiz çığlığıdır...

Yağmura İsyandır Bu...

Sensiz yere düşen her yağmur damlasına düşmanım...Kinim gök gürültüsüne..İsyanım sensizliğe...Çaresizliğim yokluğuna...

Uyanışlarım hep sanadır Ey Aşkların en Güzeli...Memleket hasretimsin sen benim..İçimdeki bu sonsuz yangının tek sebebisin...Mühürlenen dudaklarımdan dökülen iki kelimemsin...

Kaldır kafanı bak bana..Bak gözlerimin içine sevdam...Göreceğin tek şey ''SENSİN'' göz bebeklerimde...

Al beni , götür buralardan..Bu korkunç mahşer yerinden..Küle dönmüş yangın yeri yüreğimden sök at şu hasretini..

Aşk verdin,Sevgi verdin...Sonsuz mutluluk,yaşam sebebi verdin...

Al beni , götür buralardan...

Yetim kalmış bir yürek var ardında...Al beni , götür buralardan...

Bırakma beni...Kapkara gecelere mahkum etme...

Sensiz ben yönümü bulamam...Al benide....Götür buralardan...Koyma beni burda bir başıma..Bir başıma ve sensiz....


İçimin Gülen Yüzüne...

MrSmith 03-11-2008 14:40

Yanık Mısra -lar...
 
Bugün de geç kaldım, "yakalarım" dediğim herşeye..

Sevgi kapımdan geçerken görememişim, uyuyormuşum o sıralarda..

"Kimler geldi geçti?" diye soruyor şarkılar.. Ben geçenlerin değil, gidenin derdindeyim. Bir ömür geçmiş gidiyor, ben dünlerin peşindeyim...


Saçlarıma aklar düşmüş, yaşım bilmem kaçıncı seneden gün almış.. Ben yorgun seferlerden dönerken, geç kalmışım kapımda bekleyenlere...

Yani habersiz geçmiş yaşam penceremden.. Çocukluğum keşkelerimin arasında, gençliğim hangi zamanda olduğunu hatırlayamıyor...

Şimdilerde ağlasam mı? gülsem mi? iki delilik arasında gidip geliyorum..

Geç kaldıklarım arkamda, ben onların derdine düşüyorum...

MrSmith 03-11-2008 14:45

Cebimde Bilyelerim Vardı...
 
Yanıyor evlerin ışıkları... Gecenin en soğuk ayazında buğulu penceremden izliyorum...Gözlerimdeki umut ışığı ha söndü ha sönecek... Dalıp gidiyorum Hilalimin büyüsüne...Beni benden alıp götürüyor başka alemlere... Çakan şiddetli şimşekle birlikte kendime geliyorum... Sendeliyorum yankılanan boşlukta...Sakın , sakın akma diye sıkıyorum kendimi...Ağlamamaya yemin ettin unutma sakın diye haykırıyorum gözlerime... Peki ya yüreğime nasıl söz geçireceğim ?


Avucumun içerisinde bir cevabım olsaydı beynimde bu kadar soru işareti çarpıp durmazdı birbirine...

Kime kızmalıyım peki şimdi ? Yüreğime söz geçiremediğim için kendime mi ? Bana bu kader anını tekrar yaşatan hayata mı ? Yoksa ? ? ?

Olmuşla ölmüşe çare yoktur derler... E peki şimdi bu durum ''Olmuş mu '' '' Ölmüş mü '' oluyor

İçimin en iç yanığı... Öyle dipsiz bir kuyuya attın ki beni... Çırpınmam dibe vurmamdan başka birşey değil...

Giden mi yoksa geride kalan mı yıkılmıştır...?

Küçücük yüreğime dünyaları sığdırmışken şimdi kuş gibi çırpınıp can vermek üzere , sıkışıp kaldım bu daracık dünyada...

Cebimde, gökkuşağı renginde , umutlarla dolu bilyelerim vardı... Şimdi cevapsız sorularımla ellerim cebimde ıssız ve karanlık bir yolda bilinmeyene doğru yol alıyorum...

MrSmith 03-11-2008 14:47

Bülbül Bağbana Der Ki...
 
Aşk sarayının en mahrem kulesine tırmanırken, sabırla bilediğim ümit kılıcımı kavrayan ellerimde, senin, ezeli ve ebedi, benim -saadet sebebim ve dahi- yârim oluşunu tasdik eden ellerinin beyaz dokunuşlarına hasret var bilir misin? Bilir misin gecenin seher vaktine kan-ter içinde erişmek telaşına düştüğü demlerde kumrularla söyleşirim… Gönlüm… Bir tek sana ait olmakla mânâsına kavuşan gönlüm… Sana susamıştır alev alev!

Gözlerinin okşadığı bakışlarım titrer karanlığın kucağında… Geç bahara rahmet bırakan bulutlar, gözlerimdeki efkârın teşvikiyle yağarken… Niçin yanımda değilsin âh? Âh ruhumun ilmeklerini çözüp, zülfünün ucuna takan yâr! Hasret ateşiyle kor olmuş nefesime sığmayıp taşan her âh ile gökte bir yıldız kayar… Ben… Senin aşığın olmakla yetinmeyip de mecnunluğun doruklarını mesken tutmuşum… Sahi… Mecnun hâlâ kendini mecnun mu sayar? Şaşarım ey dil-şâdım… Şaşarım! Eller bilmez değil mi? Söylesene ben sensiz nasıl yaşarım? İşte bu sebepten ömrümün her ânı, yorulmak bilmeden, hep sana doğru koşarım! Âh cân heybemde taşıdığım şu baht… Seninle şenlenmeyecek ise… Ki Allah saklasın! Ben sana ermeyecek, senin gölgende murâd vermeyecek olsa, bu bahtı da boşarım…

Büyükada sahillerinde, seninle karılan ruhumun şahidi olan dalgalar, haşinleşmesin ne yapsın? Beklemekten usanmaya ramak kala, bir muştu için ufkun inceldiği yere mıhlanan bakışlarımdan ötürü bulanır deniz… Evet… Siz… Siz Ebu-yâr! Talibi âcizaneyim bendeniz… İstirhamım odur ki; tez vakitte kabul taşlarıyla bilensin beklemekten taşa dönen yüreciğim! Hak fermanıyla, bu sevda ağacının dallarından saadetler dereceğim! Evet haşmetmeabları! Birazcık daha tefekkür edecek olursanız… Gerilmiş ruhumun ipiyle sarmaladığım bu âlemi, yaramaz bir ******n topaç çevirmesi gibi, zamanı yakacak kadar muzip bir hızla muştu zeminindeki buzları eritmek üzre döndüreceğim…

Endülüs Fethine başlamadan evvel gemileri yakan ruh ile talepkârım! İnanın! Sadece ve sadece bu ruh halidir bütün ömrümce ettiğim kârım! Beklemek… Usulünce ve vakti erene dek beklemek erdem… Âmennâ! Lâkin erdem derken, için için solmaya korktuğumdandır ki; sitemkârım…

Ey bîkarar bahçevân! Bencileyin garip bülbülün yegâne hakikati olan goncayı kıskanma benden… Bırak da bir ömür dalında sevda şarkıları söyleyeyim! Al şalına bürünüp, gönül sarayımın tahtına kurulan gülümü ver bana! Hem aşk bu ey pîr! Sakın sanma esâtir! Güle râm olmuş bu gönlümü, ille de gül diye nefes alıp verirken söyle nasıl edeyim de gülüm olmadan eyleyeyim? N’olur! N’olur destur ver murad bağına ilticâ eden bu kanadı kırık kuşa! Hangi mevzu hayra gitmiş ki, yollar kıvrılınca yokuşa?

Tuna nehri şahidimdir, Kerkük vekilim! Erciyes’ten sor aşkımın tutuşturduğu karanlıkları… Ne kadar meçhul varsa akıl tahtasına sual tebeşiriyle yazılmış… Bizatihi gözlerimle sil efendim! Ben… Ben, gül diye bağrında, gül rengi yârelerle gezen bir hasretkâr, bir tutam efkâr ve dahi âşikârım… Bil efendim!

İstanbul’dan sor yetmez ise tahkik ettiğin her husus… Aşkımın bilicisi olmakla Der-Saadet urbasının giye o Yedi Tepe, dile gelip de cevap verir size: “O şair-i garib ki; gülün aşkı bir tek o yalın yüreğe mahsus!”

İmtihan dünyasının en çetin imtihanına tabi tuttuğunuz ben! Boynu bükük lalelerin hallerine eş bir halde, el bağlamış… Can konağınızın avlusunda sevdâ cengindeki zaferimizin destur kesesiyle sarmalanmış ulufesini isterim… Bağban olana cömertlik yakışmaz mı ey Ebu gül… Çatma kaşlarını da şefkatinle bir gül… Gül ki, gülsün bahtıma gülen gül! Her zerrem sabırla yoğrulurken, aşkımı geçmeye yeltenir oldu tutunduğum tevekkül…

MrSmith 03-11-2008 14:48

Ben Sana Aşık Olmuşum Bahar
 
Ben sana aşık olmuşum bahar. Yaşıyorsun kanımda, etimde, çığlıklarımda. Sen dışarıda bir yerde açmıyorsun, yeşillenmiyorsun orada. Kök salıyorsun ruhumun kıvrımlarında. Dalların uzuyor bak kalbimin köşelerinde, çiçek açıyorsun tenimde…

Ben sana aşık olmuşum bahar. Dolu dizgin geldin ve girdin koynuma, aldın beni benden savurdun hiçliğin kıyılarına. Yele verdin benliğimi bir lüle saç gibi. Ben, yani bu pejmürde fani, oturmuş bekliyordum yolun kıyısında, yolun tozuna bulanmış saçlarımla gelene geçene, özellikle geçene bakıyordum mükedder gözlerle. Sen yolun başında göründün, ayağında halhallar, gözlerinde meneviş, renklerle bezenmiş, geldin oturdun yanıma… Ben hayatın kıyısında bir yerde kendi ellerimle yapacağım kulübeyi hayal ediyordum. O kulübede bir başıma yitik ve dingin yıldızlı gecelerin seyrini düşlüyordum. Oysa sen geldin ve oturdun yanıma. Kokunu kokuma kattın, gözlerimin ta içine baktın, ellerini geçirdin yüreğimin halkasına, ayağının dibine azadsız köle yaptın.

Ben sana aşık olmuşum bahar. Oysa ben anlamazdım böyle hallerden, sen beni nice hallere giriftar ettin. Ottan yastığına başını yaslayıp, kendi içinin tenhalarında gezinen, şehirden, makine homurtularından, kadınların o manalı bakışlarından, banknotun ve onursuz sirenlerin dünyasından kaçıp, inzivanın gölgesinde dinlenen adamların kalın kitaplarını okuyan bir şair yürektim ben. Geldin ve kanıma girdin bahar. Bana sonsuzluğu vaat ettin. Yüzümü tekrar varlığa çevirdin, gönlümü erguvanlarına, eflatunlarına meftun ettin. Evden süpürülüp atılan tozdum ben sabahları, atılan ve tekrar dönen çaresiz bir toz. Sen bana bir kainat olduğumu söyledin. Kulağıma eğildin ve İsa’dan ödünç aldığını nefesinle tüm hücrelerime işleyen fısıltılar mırıldandın. Göz yaşlarının sıcaklığından başka sıcaklık bilmeyen, mezarından başka yurdu olmayan, ölümden başka bir yari olmayan, elifbasını bir tek horozlu şekere satmış bir çocuktum ben. Sen geldin ve tenime dokundun, büyük tutkular sundun bana.

Fakat neden, söyle neden, geldiğin anda gidiyorsun, açtığın anda soluyorsun, gülümserken hıçkırıklara boğuluyorsun, neden? Bunca işgal etmişken ülkemi, dirilişe durdurmuşken ruhumun sefil bedenini, gidiyorsun. Acelen ne, nereye gidiyorsun? Benden özge aşık mı var sana, benden sadık köle mi bulacaksın gittiğin yerde? Senin için yazdan, güzden, kıştan geçmişim. Kıymışım akışıma, kıyılarıma, köpüklü sularıma. Şimdi, senin sabahlarının birinde, yolun kenarındaki betonların arasında açan bir çiçeğin yanağındaki şebnem olmaya razıyım. Senin güneşinde bir parlayıp bir kaybolan kirli deredeki kabarcık olmaya razıyım. Senin çimenlerinin kenarına ilişip uyuyan bir kedinin mırmırları olmaya razıyım. Yazın yalazlarında kavrulmaya razıyım, kışın üryan olup dağa taşa vurmaya razıyım, güzde dökülüp toprağa karışan bir umarsız yaprak olmaya razıyım. Olmamaya razıyım. Ben sana aşık olmuşum bahar.

Sen beni benden ötelere taşırdın, bana sonsuzluğu hatırlattın, göğün üstündeki bahçelerden haber ilettin, bana yaşamın ötesinde yaşamayı, hayatın özüne yürümeyi öğrettin. Ne çare ki geldiğin anda gitmeye başlıyorsun, geride dizleri kan içinde, gözleri uzak diyarlar kadar ıssız bu aşığını bırakıp gidiyorsun. Onu yazın kavurucu ateşlerine atıp gidiyorsun ama kuzgun ateşlerin tam ortasında gülümseyen İbrahim’i bilmiyor musun? Ağzındaki suyla yardıma giden karıncanın meselini bilmiyor musun?

Ben sana aşık olmuşum bahar, aşkımı bir metropol kelebeğinin kanatlarına yazmışım bahar…

MrSmith 03-11-2008 14:50

Ağlamaktan Korkma Gözüm
 
Gözyaşım,
Dizeler güzeli dedim sana inci inci, ve güzeller incisi koydum adını dizi dizi… Yabanlara gönderdiğimsin hem akın akın, hem canımı verdiğimsin uzak yakın… Sevgilinin geleceği yolları sulayıp süpürmek için sakladım seni… Kirpiklerimi süpürge ettim; sultanlar ayağına düşürmek için tuttum ve bırakmadım seni.

Gözyaşım,
Bütün boşluklarını sen doldurdun ömrümün… Söylenmedik sözler yerine sen vardın yanımda. Sevdaya dair yeminlerden sonra sen vardın. Köhne zamanın direnci adına, acı çağların yaşlısı ve genci adına yine sen vardın. Dikenler gülden habersiz iken, gözler dilden de fersiz iken; zamanından geriye düşmüş acılar için, mânâda biçimleri yitiren sancılar için; aynalarda eriyen sırlardan taşarak, ucu kıyamete çıkan asırları aşarak; gerçekten daha gerçek kelamlarda ve Güzeller Güzeli’nden vuslat müjdeli selamlarda sen vardın… Hep sen vardın…

Bir gözyaşı, gül mevsiminde güle karşı akarsa aşk olur adı; sevgiyi damıtır en derin yerinden. Suçlardan sonra tenha gecelerde akarsa tevbedir tadı; gönülleri arıtır en kara kirinden. Madem ki gözyaşı bir kutlu demdir, elbette bir erdemdir.

Bir gözyaşı, bir cevherdir ateşten kaynayan ve alev gibi yanan. Özü sudur ama avuçta bir yalım, gönülde bir yangın olur. Bir ateş düşünün, dumanı âh ile çıkar da külleri göz yaşına karışır ya… Hayat bir mum alegorisidir hani, mumun başındaki yanış gözde yaş olur da gözyaşı alevle barışır ya…Alev can ipliğini yakınca, acıdır ki, bedenini eritir de mumun, su ile alev birbiriyle yarışır ya… Aşıka göre cennet olur cinnet ve kendi gözyaşında boğulur akıbet…

Gözyaşıdır ki yıkayarak yakar, yakarak yıkar. Arıtır ve eritir; temizler ve gizler… Fazilettir, diyettir… Bu yüzden denilir ki gözyaşı yiğitler kârıdır ve civanmertler vakarıdır.

Şaire unuttuğu mısrayı bir gözyaşı hatırlatır, şehrazad üveyikler uçuran acıları bir gözyaşı anlatır. Sancılı damarlarda ölümcül çılgınlıkları gözyaşıdır okuyan satır satır. Toplasan gözyaşlarını âşıkın, dalgalı bir deniz olur; süzülürken bağrından, yakar geçer iz olur. Yalnız doğar gibi her insan, yalnız akar her damla ve yağmur yağmur gözyaşıyla ıslanır nisan. Bir kere ölür de kahır yüklü savaşlarda nice aylar batar ve Filistin’de sapanlar çakıl taşları, takaroflar kurşun yerine gözyaşı atar. Ceylanları âmâ düşürünce avcılar, avcıları ceylanlar vurur, ve hamuru sevdaların, gözyaşıyla yoğrulur. En son, yağmur kuşları konar kuşpalazı çocukların salıncaklarına, gözyaşı şefkat olur.

Gözyaşı ki, kişinin kendisiyle kavgasının sonunda akarsa tomur tomur mercandır; ve eğer pişmanlıklarla tartılırsa mübarek bir heyecandır.

Gül yüzlülerin kirini gülsuyu kokan gözyaşları alır…Ve damla damla gül dökülen ellerde gül kokusu kalır.

Tohumu eken bilir
Göz yaşın döken bilir
Gül kadrin diken değil
Çileyi çeken bilir

Ve ey gözyaşım,
Bulutuna sadık yağmurlar gibi gel, ve kadim bir dostu uğurlar gibi git… Bir atımlık mesafede yalnızlığın kurşunlanan coşkusuyla gel, geleceği savaşa mecbur annelerin korkusuyla git… Geceyi içine döken tomurcukların yeşiliyle gel; goncayı açılsın diye bekleyen bülbülün diliyle git…Bülbüller konan dallarda yaprak gibi gel, ve derinlerde bendini yıkan bir ırmak gibi git. Yalınkalem savaşlara meftun acılarla gel, pişmanlık dolu yüreklerden sancılarla git…

Ve ağlamaktan korkma gözüm!..

MrSmith 03-11-2008 14:57

Yanık Mısra -lar...
 

http://img219.imageshack.us/img219/6...2uq4eh1vt3.jpg [



Nikotin tadında birşey bu..


Hüzne alışık gönüller daha dayanıklı ...

Bunu biliyorum... Hayata hep göz yaşı penceresinden bakmak. Acıyı saklamak ve onu mukaddes bir emanet gibi taşımak asilce...

"Ardımda yangın bir şehir var... yıkıntıların üstünde hala dumanların tüttüğü...

Köşe başlarında yaralı ve gönlü yaralı insanların dalıp dalıp gittiği, sokak aralarında şaşkın kedilerin dolaştığı yangın yeri bir şehir... Dönüp bakıyorum. Sırtımda alevlerin sıcaklığı hala… Gözyaşı kaynağım kurumuş... Gözyaşım yollarımda sararmış otlar… Gözlerim ufukta ...

Kaçıp giden rüzgarı, yangın büyüten o rüzgarı ve geciken yağmuru arıyorum”

Hüzün...

Acının çiçeği.

Acı ve acılar, onlara esir olmak yerine oynaşmayı tercih edenleri heykeltıraş gibi biçimlendiriyor.

Acılarla oynaşmak.

Hüzün uzakların çağrısıdır...

Her gün yüzlerce binlerce defa yollara düşerde düşüncelerimiz, bedenin hapistir ve kaçıp kurtulamazsın.

Hüzün uzakların çağrısıdır.

Gidemezsin.

Hüzün kaçıp giden son trenin ardından bakakalmaktır gece yarıları garlarda.

Hüzün, üşümektir gecenin bir vakti sizi aramak için çırpınan karanlık dalgalara ve şehrin ışıklarıyla oynaşan yakamozlara cevapsız kalırken…

Hüzün, ağlayamamaktır...

Ağlamak için çırpınırken ağlayamamaktır...

Hüzün, aşk satmaktır duvarlara...

Hüzün, aşkta boğulmaktır ve kimsenin anlamamasıdır feryatlarımızı...

Hüzün içten içe yanarken üşümek ve ürpermektir...

Hüzün, yalnızlıktır...

Yalnızlıksa soylu bir duygu kristal kadehle sunulmuş.

Ve alışkanlık yapar…

Hüzün uzaklara ait olup yakınlara hapsolmaktır …

MrSmith 03-11-2008 15:02

Geceden sabaha bir yolculuk...
 
Her kaçışım bir intihar taşıyordu cebinde

Hayallerimi kanatırken gerçeklerim, dikiş tutturamadım..

Yeni günahlar doğururken gözlerim,

Gökyüzünü taşıyan mavilerinde gördüm seni.

Rüyalar kadar gerçek, gerçekler kadar düş...

Hiç olmadığın kadar gerçek, gerçek olduğun kadar düş bana.


Ah hayatı şekillendiren saçların …

Geceden, sabaha bir yolculuk

Kapılsam nehir kokan gözlerine,

Boğulurmuyum sende?

http://img367.imageshack.us/img367/3581/25265sa3dm7.jpg

Dağ ardına düşen yıldırımlar kopsun içimde...

Bir kıvılcım düşürsün yüreğim yangınım ol...

Utangaç yanaklarıma uzansın ellerin,

Varlığım; kirpiklerine yaslanıp, umudu solusun.

Şimdi bayram sevinci taşıyan bir çocuğun yüzündeyim...

Kapı arasında çarpan bir yürek atışı...

Hoş gör dudaklarımın titrekliğini,

İlk düşürdüğü kelimesin.




Türkiye`de Saat: 07:02 .

Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580