![]() |
Hükümet, yeni Matbuat Kanunu tasarısını bu hava içinde hazırladı. Bunun Meclis’ten kolayca geçmesine ortam sağlamak amacıyla da üç milletvekilinin imzalarıyla bir önerge verildi. Önergede şöyle denilmekteydi: Bazı gazetelerin tehlikeli yön, vatandaşların ve vatanın siyasi kavrayış ve medeni vicdanı üzerinde açıkça bir fikir haydutluğu yaparak, masum ruhları tamamen zehirleyecek nitelikler almaya başladı. Bugün için hiçbir yararı olmadığı gibi, geleceğe de birçok tehlikeli durum ve zarar hazırlayan bu felaketli akım karşısında hükümet ne düşünüyor? Milli varlığı istilaya başlayan şu zehirli havadan kanunun vicdanı pek acı çekmektedir. Dolayısıyle TBMM’nin durumu görüşerek bu konuda bir karar vermesini zorunlu görüyoruz. Toplumu basının suistimallerine karşı savunmak için şimdiye kadar başvurulan önlemlerin yeterli olmadığı açıktır. Dolayısıyle durumun hükümetçe açıklanmasını öneririz.86 Hükümetçe, hazırlanan 70 maddelik Basın Kanunu, Meclis tarafından ittifakla kabul edildi. (25 Temmuz 1931) Bu kanunun en önemli maddesi, hilafet, saltanat, anarşizm ve komünizm yanlısı yayın yapan gazete ve dergilere yıllar yılı uygulanacak olan 50. maddedir. Bu madde şöyleydi: Memleketin genel siyasetine dokunacak yayınlardan dolayı Bakanlar Kurulu kararıyla gazete ve dergiler geçici olarak kapatılabilir. Bu şekilde kapatılan gazetelerin sorumluları, kapatılma süresince başka bir adla gazete çıkaramazlar. Matbuat Kanunu’nun öteki önemli hükümleri şunlardır: - Türkiye’de ya da yabancı bir memlekette çıkan ve bu kanunun 1. maddesinde yazılı olan matbuatların dağıtılması ve Türkiye’ye sokulması İcra Vekilleri Heyeti kararıyla men olunabilir. |
- Dağıtılan matbualar, İcra Vekilleri Heyeti’nden karar almak üzere, Dahiliye Vekili’nin emriyle karardan evvel toplattırılabilir. - Gazete ve dergi çıkartmak için ruhsat almak gerekmez, yalnızca hükümete bildirimde bulunulur. - Vatan, milli mücadale, cumhuriyet ve devrim düşmanlığı yüzünden hüküm giymiş olanlar ya da milli mücadelede işgal altında düşman emellerine hizmet edici yayın yapmış olan kişiler gazete çıkaramazlar. - Gazete ya da dergilerin baş yazarları, genel yayın müdürleri ve yazı işleri müdürlerinin yüksek okul bitirmiş olmaları gerekir. Kanun yayımlandığı tarihte, anılan görevlerde bulunanlar bu hükmün dışındadır. - Gazete ve dergilerde çalışan bütün muhabir, yazar, fotoğrafçı, ressam ve idare memurlarının adlarının hükümete bildirilmesi zorunludur. - Bir gazete ya da derginin özel olarak kendi araçlarıyla elde ederek yayımladığı bir haber, aradan 24 saat geçmeden başka bir yayın organında kullanılamaz. - Açık saçık yazı ve resimler, suç işlemeye kışkırtıcı basın yoluyla şantaja yol açacak ve yalan yayınlar yasaktır. - Piyango ve tombala gibi şans oyunları düzenlenemez. - İntihar olayları yayımlanamaz. - Padişahçılık ve hilafetçilik yolunda ve komünistlik ve anarşistliğe tahrik eden yayında bulunulamaz. Buna aykırı hareket edenlere altı aydan üç yıla kadar ağır hapis cezası verilir. - Aile varlığını ve aile kurma esasını sarsacak ve kadınlığın ana olmak yolundaki fikri eğilimini zayıflatacak nitelikte her türlü yayın yasaktır. Buna aykırı hareket edenlere bir aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. |
- Kendilerine verilen görevin yapılmasından ötürü TBMM üyesinden, Bakanlar Kurulu’ndan ve resmi kurullarla devlet memurlarından biri ya da birkaçı hakkında isim ve madde gösterilmeyerek belirsiz ve kötü sanı doğuracak nitelikte saldırgan yazı ve resimlerle TBMM’nin ve Bakanlar Kurulu’nun ve resmi kurullarla devlet memurlarının tümünün ya da bir bölümünün şeref ve haysiyeti ihlal olunursa üç aydan altı aya kadar hapis ve yüz liradan eksik olmamak üzere ağır para cezası hükmolunur. - Görevinden uzaklaştırılıp sınır dışına çıkarılmış olan Halife ve Osmanlı Saltanatından kişilerle “Yüzellilikler”in gönderdikleri yazıları yayımlamak yasaktır. Buna aykırı hareket edenler altı aydan üç yıla kadar hapis ve üçyüz liradan aşağı olmamak üzere para cezasına mahkum olurlar.87 27 Haziran 1938’de Matbuat Kanunu’na eklenen 9. madde ile gazete ve dergi çıkarmak isteyenlere, “ruhsatname alma” ve siyasi nitelikli yayın organları için teminat yatırma zorunlulukları getirilmiştir.88 |
II. Meşrutiyet’teki geçici yasa ülkenin iç ve dış güvenliğini bozacak yayınları yasaklamışken 1931’de Matbuat Kanunu daha da ileri gitti ve memleketin umumi siyasetine dokunacak yayımlar yapan gazete ve dergilerin İcra Vekilleri Heyeti tarafından geçici olarak kapatılmasını öngördü.89 Basını denetim altına almak maksadıyla 14 Temmuz 1938 tarihinde Türk Basın Birliği kuruldu. Bu birliğin kurulmasının amacı basının iç sorunlarını çözmek ve haklarını korumak olarak gösterilse de asıl, birlik aracıyla basını egemenlik altına almak düşünülmüştür. 2. 2. 2. 1. 3.İkinci Dünya Savaşı Döneminde Türk Basını Matbuat Umum Müdürlüğü, 22 Mayıs 1940 tarihli yeni Teşkilat Kanunu ile Başbakanlığa bağlanmıştır. Bunun nedeni, 2. Dünya Savaşı nedeniyle önemi iyice artan yayın faaliyetlerini, doğrudan Başbakanlığa bağlı bir kurumla, sıkı denetim altında tutma isteğidir. Bu uygulamanın amacı, “Belli başlı propaganda vasıtalarını bir elde toplamak, bunları sıkı bir surette denetim altında bulundurmak ve böylece Türk halkını propagandalardan korumak, milli çıkarlarımıza uygun ve milli görüşlerimizi ifade eden haberleri milletimize duyurmaktır.90 |
İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra 1940 senesinde Matbuat Kanunu’na yapılan iki maddelik ekle, Türklerin Ulusal duygularını inciten ve tarihini yanlış gösteren yazılar ile ülkenin güvenliğiyle ilgili meseleler hakkında yapılmakta olan soruşturmalardan ve yine güvenlik bakımından alınan önlemlerden söz eden yazıların yayımlanması yasaklanmıştır. Bu girişim savaş süresince basının çok sıkı bir denetim altında tutulacağının ilk işareti sayılmıştır.91 Alpay Kabacalı, “Türkiye’de Basın Sansürü” adlı kitabında, o günlerde gazetecilik yapan bazı gazetecilerden alıntılar yaparak, o günlerin genel havasını şöye yansıtıyor: “Nadir Nadi şunları yazıyor: ‘Düşünceler ve inançlar üstü kapalı cümlelerle bir dereceye kadar açıklanabiliyordu. Hükümetçe önemli sayılan olaylar karşısında gazetelerin genel tutumu, Basın – Yayın Müdürlüğünden gelen direktiflere göre ayarlanıyordu. Arada bir başbakanın, basın toplantıları tertipleyerek, gazete sahiplerini ya da temsilcilerini emir verircesine uyardığı oluyordu.’ Zekeriya Sertel, o yıllarda polis devleti kurulduğunu öne sürdükten sonra ekliyor. ‘Emniyet örgütü kuvvetler dirilmiş, genişletilmişti. Nefes almak olanaksızdı. Basın bile onun elinde ve onun emrindeydi. Resmen sansür yoktu. Bakanlar ve Basın – Yayın Genel Müdürlüğü hemen her gün gazetelere direktifler verirdi. Bu direktiflere uymayanların gazeteleri kapanmak tehlikesindeydi.’ |
Abbas Parmaksızoğlu anlatıyor: ‘Türlü azarlamalara , tehditlere, cezalara uğratıldık. Makalelerden, fıkralardan başka, ilanların bile anlamları araştırılıyordu. Gazetelerde yazı, resim, çizgi ne varsa herşey didikleniyordu. Bir ara gaztelerde bütün haberlerin tek sütuna verilmesi, haber ne kadar önemli olursa olsun başlıkların yirmi dört puntoyu aşmaması, kararı uygulanmıştı. Gazeteler iki yaprak yayımlanıyordu.’ O dönemin yirmi beş kez kapatılarak rekor kıran Tasvir Gazetesi’nin yöneticisi Ziyad Ebüzziya şu bilgileri veriyor: ‘Vesveselerin şiddetlendiği günlerde görülen lüzum üzerine kapatılan gazetenin bu durumunun, öteki gazetelerde haber olarak dahi bildirilmesi yasaklanmıştı. Almanlarla saldırmazlık paktının imzalandığı gece, biz dememişmiydik diye yazıp hükümeti müşkül duruma sokabileceğimiz endişesiyle, hiç yoktan tam altı hafta kapatıldık. Bir defasında Antep’te gaz yokluğu haberini yayımlamaktan on gün kapatıldık. O dönemde gazetecilik her bakımdan çok zor günler yaşadı.’ Cihat Baban da gazetelerin sorumluluktan kurtulmak için sansürü ister olduklarını belirtiyor. ‘Bu dönemde basına sansür konmadı, fakat basının neşriyatı zaman zaman direktiflerle ayarlandı.’ diyor.”92 |
2. 2. 2. 2. Çok Partili Dönemde Türk Basını (1945’ten sonra) Uzun yıllar sıkı yönetim rejimi altında yaşamış Türk Milleti savaşın bitiminden sonra özgürlük özlemi içindeydi. Cumhurbaşkanı İnönü de konuşmalarında demokrasiye geçileceğini vaadediyordu. İnönü, 1 Kasım 1945’te Meclisi açış nutkunda, ikinci bir partinin açılışına izin verileceğini belirtir. Bunun üzerine C.H.P.’den ayrılan Celal Bayar ve arkadaşları Demokrat Parti’yi kurdular. Basının büyük bir bölümü yeni kurulan partinin yanında yer aldı. Bunun üzerine hükümet basın üzerinde baskılar uygulamaya başladı. 2. 2. 2. 2. 1. Tan Olayı (1945) Tan Gazetesi, Sabiha ve Zekeriya Sertel yönetiminde hükümeti şiddetle tenkit eden sol eğilimli bir gazete idi. C.H.P. Hükümeti’nin İstanbul parti örgütüne verdiği emirle, İstabul Üniversitesi’ne toplanan 10 – 15 bin öğrenci, 4 Aralık 1945 Salı sabahı, Sirkeci’deki Tan matbaasına yürüdüler. Tan Matbaası yerle bir edilir. Ayrıca ABC ve Berrak Kitapevleri ve Yeni Dünya gazetesinin basıldığı matbaa da kırılıp dökülür. Devlet eliyle gerçekleştirilen bu barbarlığı, görgü tanığı Tekin Erer “Basında Kavgalar” adlı kitabında anlatıyor: |
“CHP İstanbul İl Teşkilatı tarafından, 3 Aralık 1945 Pazartesi akşamı talebe yurtlarına gerekli talimat verilmiş ve ertesi sabah Tan gazetesi aleyhine nümayiş yapılacağı bildirilmişti. O zaman ben, Tasvir gazetesinde istihbarat şefliği yapıyordum. 4 Aralık 1945 Salı sabahı erkenden üniversite bahçesine gittim. Ellerinde bayraklar olduğu halde talebeler yavaş yavaş toplanıyorlardı. Birçoklarının ellerinde de Atatürk’ün ve İnönü’nün çerçeveli fotoğrafları vardı. Kısa zamanda kalabalık 10 – 15 bin kişiyi buldu. Saat 9:30’da kalabalık, bir sel gibi Beyazıt Meydanı’ndan, Çarşıkapı istikametinde yürüyüşe geçti. Tan gazetesine giderken, Cağaloğlu yokuşunun başında bulunan ve komünizme ait kitaplar satan ABC kitabevi birkaç dakika içinde yok edildi. Bundan sonra Tan gazetesine girildi. Bir taraftan ‘Kahrolsun komünizm, kahrolsun Serteller, Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti’ diye bağırılıyor, bir taraftan da gençler akın akın taşlarla, demirlerle pencereleri, kapıları aşağı indiriyordu. Gazetenin birinci katında, o zaman Türkiye’nin hemen hemen en büyük rotatifi vardı. Oradaki demir parçaları ile rotatife hücum başlamıştı. Rotatifin kırılabilir bütün parçaları tuzla buz edildi. İkinci katta linotip dizgi makineleri, hurufat ve mürettiphaneye ait malzeme ve makinalar mevcuttu. Bunların kırılması ve parçalanması, çok daha kolay oldu. Ayrıca kapılar, pencereler, masalar, sandalyeler yerden yere çarpılarak parçalanıyordu. Masaların gözlerindeki yazılar, evraklar, kitaplar lime lime ediliyordu. Diğer bir grup, rotatif dairesinin yanındaki kağıt deposundan bobinleri sokağa çıkararak Sirkeci’ye doğru yuvarlıyordu. Bazı gençler, binayı ateşe vermek için tutuşturmak istedilerse de, kalabalığın çokluğundan mümkün olamıyordu. |
Saat 10:30’da Tan gazetesinin ve matbaasının tahribi tamamıyla bitmişti. Artık orada gazete çıkarılamayacağı kanati hasıl olduktan sonra gençler, köprüyü geçerek, Beyoğlu’nun Tünel’e bakan köşesindeki sokak içinde faaliyette bulunan Yeni Dünya gazetesine doğru yürüyüşe geçtiler. Bu gazete de Tan gazetesi gibi komünizmi benimseyen yazılar neşrediyordu. Birkaç dakika içinde bu matbaa da yerle bir edildi. Makinalar, mobilyalar, kitaplar, gazeteler, arşivler sokaklara dökülmüş, parça parça edilmişti. Bu arada Tünel’de sol neşriyata ait kitaplar satan Berrak Ketabevi de tahrip edilerek ticaret hayatından silinmiştir.93 2. 2. 2. 2. 2. Matbuat Kanunu’nda 1946’da Yapılan Değişiklik 1 Haziran 1946 tarihinde kabul edilen bir kanunla, 1931 tarihli Matbuat Kanunu’nun “gazete ve dergilerin, Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılabilmesine” olanak veren 50. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Bu olay, seçim hazırlıkları başlatan Cumhuriyet Halk Partisi’nin çoğunluğu muhalif olan basına şirin görünme girişimi olarak değerlendirilmiştir. Bu gelişmede, çeşitli toplumsal sınıf ve zümrelerin iktidara yönelik tepkilerinin bir sonucu ve ürünü olarak, basının desteğini de alan Demokrat Parti’nin zorlamasının etkisi olduğu belirtilmiştir.94 |
2. 2. 2. 2. 3. Çok Partili Dönemde Basın Savaş bitmiş, çok paritili dönem başlamış, fakat sıkı yönetim hala kalkmamıştı. Hükümet 24 Temmuz günü sıkı yönetim kanalıyla seçim sonuçları hakkında vatandaşları şüpheye düşürücü ve memleketin huzurunu sarsıcı her türlü neşriyatı yasakladı.95 Basının o günlerde, içinde bulunduğu durumu anlamak için “Marko Paşa” dergisinin başına gelenleri anımsamak yararlı olacaktır. Hasan Pulur, Çınar Yayınları tarafından yayınlanan Mehmet Saydur’un “Marko Paşa” araştırmasından yararlanarak Milliyet gazetesinde şunları yazmaktadır: “Yine kitaplar toplatılıyor, yine kitaplar yargılanıyor. Toplatılmak, yasaklanmak denince akla ilk gelen “Marko Paşa”dır. Sabahattin Ali ve Aziz Nesin’in çıkardığı “Marko Paşa” 1946 ve 1950 arasında yayımlanan haftalık mizah gazetesidir. Gün olmuş, “Marko Paşa”yı basacak matbaa bulunamamış, gün olmuş dağıtılamamış, yazarları hapse atılmış, dayanılması güç baskılara uğramıştır. Hemen her sayısı toplatılan “Marko Paşa” yedi isim, dokuz matbaa, yedi yayın yönetmeni değiştirdi. Marko Paşa kapatılınca “Malum Paşa” o da toplatılınca “Merhum Paşa” sırasıyla “Yedi sekiz Paşa” ya da “Hür Marko Paşa”, “Öküz Mehmet Paşa”, “Bizim Paşa...” gibi. Ama o gün 60 bin tiraj yapan “Marko Paşa” ne kadar isim değiştirirse değiştirsin, halk onun “Marko Paşa” olduğunu biliyordu. Gazetenin sahibi Sabahattin Ali ve Aziz Nesin’den sonra en önemli yazarı Rıfat Ilgaz’dı. Bu üç yazar, toplam 8 yıl, 2 ay, 15 gün hapse mahkum oldu ve cezaevinde yattılar.96 |
2. 2. 2. 2. 4. Demokrat Parti Dönemi (1950 - 1960) 14 Mayıs 1950’de yapılan secimleri kazanan Demokrat Parti iktidara geldi. Demokrat Parti muhalefette iken basın özgürlüğünü sağlayacağını söyleyerek basını yanına çekmişti. Gerçekten de 24 Temmuz 1950’de oldukça demokratik bir “Basın Kanunu” çıkarıldı. Fakat bu yasa sonradan genellikle antidemokratik yönde birçok değişikliğe uğramıştır. Bu yasa günümüze kadar 10 kez değişikliğe uğramıştır. Ayrıca, bu yasadaki para cezalarının miktarı 7.12.1988 tarih ve 3506 sayılı yasayla, değişik oranlarda arttırılmıştır. Çıkarıldığında oldukça demokratik niteliklere sahip bulunan, ancak sonradan birçok maddesi antidemokratik olarak değiştirilen yasa, hala yürürlüktedir.97 Basın Kanunu 1931 Matbuat Kanunu’nun hükümete tanıdığı yetkileri kaldırdı. Artık gazete çıkarmak için izin almak gerekmiyordu, bildirimde bulunmak yeterliydi. Basın suçları “Toplu Basın Mahkemeleri”nde yargılanıyor ve basın için bir güvence niteliği taşıyordu. Gazete sahipleri, yayınlanan yazılardan dolayı ceza sorumluluğu taşımıyorlardı. Buna karşılık yazı işleri müdürleri, yazarla birlikte sorumluluk ve hapis tehditi altındaydı. Öte yandan 1931 Matbuat Kanunu'’daki 51. madde demokratikleştirilerek 31. madde olarak alınmış ve yurtdışından basılan yayınların Bakanlar Kurulu kararıyla sansür edilebilmesi öngörülmüştü.98 |
2. 2. 2. 2. 5. Basın İş Kanunu (1952) 13 Haziran 1952’de basın mesleğinde çalışanlarla çalıştıranlar arasındaki ilişkileri düzenleyen 5953 sayılı yasa çıkarılmıştır. Bu kanun 29 Mart 1935 tarihli Fransız İş Kanunu’ndan esinlenerek hazırlanmıştır. 32 madde ve 3 geçici maddeden oluşan bu kanunun en önemli özelliği, o yıllarda kamu kesimi dışında fikir işçisi sayılanlardan, ilk olarak gazetecilik işverenleri arasındaki ilişkileri düzenlemeyi ve gazetecileri, sosyal sosyal güvenceler sağlayarak korumayı amaçlamasıdır.99 2. 2. 2. 2. 6. Demokrat Parti’nin Sonu (1960) Demokrat Parti ile basın arasındaki balayı uzun sürmedi. Basında, hükümet aleyhine eleştiriler çıkmaya başlayınca hükümetin basına karşı hoşgörülü tavrı sertleşti. 1954 seçimleri öncesinde, 9 Mart 1954’te “Neşir yoluyla veya radyo ile işlenecek bazı cürümler hakkında kanun” kabul edilir. 1956’da adı biraz değiştirilerek daha da sıkılaştırılan ve basın özgürlüğünü önemli ölçüde zedeleyen yeni bir kanun çıkarıldı. Bu kanunun ilk üç maddesi şöyleydi: Madde 1 - Matbuat vasıtasiyle her ne surette olursa olsun: |
1- Namus, şeref, itibar veya haysiyete tecavüz edilmesi veya hakarette bulunulması. 2- İtibar kuracak veya şöhret, meslek veya servete zarar verebilecek bir hususun isnat edilmesi. 3- Rıza hilafına hususi veya ailevi işaa edilmesi veya teşhir olunması hallerinde 1 seneden 3 seneye kadar hapis ve ağır para cezalarına hükmolunur. Madde 2 – 1. maddede yazılı cürümlerden dolayı tahkikat yapılması şikayete bağlı değildir. Madde 3 – Devletin siyasi ve mali itibarına dokunabilecek veya kamunun telaş veya heyecanını mucip olabilecek yahut kamu nizamını veya halkın devlete karşı beslediği itimat ve emniyeti sarsabilecek yalan haber yazanlar 1 yıldan 3 yıla kadar hapis veya ağır para cezalarıyla cezalandırılır.100 Bu kanunun işletilmesiyle Zaman, Ulus, Milliyet, Cumhuriyet, Yenigün, Dünya, Vatan, Tercüman, Yeni Sabah başta olmak üzere birçok gazetenin sorumluları, yazarları için sayısız dava açıldı, mahkumiyet kararları verildi.101 Öte yandan, cevap ve düzeltme hakkı konusunda savcılara tam yetki verilmesi, gibi olağanüstü yollarla basının eli kolu bağlanmak istenmiştir. Bu tarihten sonra “6 – 7 Eylül 1955” gibi toplumsal olaylar nedeniyle ilan edilen sıkı yönetim dönemlerinde de, basına çeşitli yasaklar getirilmiştir.102 Demokratik bir seçimle çok partili hayata geçildiğinde, iktidara gelen kadroların hemen hepsi, tek parti döneminde CHP içinde politika yapan kişilerdi. Yıllarca tek parti disiplini içinde bulunan bu kadrolardan bir seçimle iktidara geldikten sonra, eski alışkanlıklarını terk etmelerini, demokrasinin tüm gereklerini yerine getirmelerini beklemek yanlış olmuştur. Tek parti döneminin en büyük özelliği olan eleştiriye tahammülsüzlük, DP yöneticilerinde de açıkça görülmüştür.103 |
Demokrat Parti, muhalefete ve basınla ilişkilerinin alabildiğine gerginleştiği bir dönemde, 18 Nisan 1960’ta 2247 sayılı CHP ve bir kısım basının faaliyetlerini tahkike memur Meclis Tahkikat Komisyonu’nun kurulması hakkında kanun çıkarıldı. Bu kanun Demokrat Parti’nin sonunu hazırladı. 27 Mayıs 1960’ta ordu yönetime el koydu.104 2. 2. 2. 2. 7. (1960 – 1980) Dönemi Türk Basını 27 Mayıs İhtilali’nden sonra, yönetime el koyan birtakım subaylar kendilerine “Milli Birlik Komitesi” adını verdiler. Milli Birlik Komitesi, 13 Ekim 1960 tarihinde, “Neşir yoluyla veya Radyo ile yahut Toplantılarda İşlenen Bazı Cürümler Hakkında Kanun”u yürürlükten kaldırdı. 29 Kasım 1960’ta da 143 sayılı kanunla Basın Kanunu’nun birçok maddesi dağiştirilmiştir. Böylece söz konusu kanun ve bu kanunda yapılan değişikliklerle getirilmiş bulunan hükümler ortadan kalkmıştır. Ayrıca, Ceza Kanunu’nun 481. maddesi değiştirilerek “İspat Hakkı” tanınmış ve bu hakkın kullanılma koşulları belirlenmiştir.105 Resmi ilanların objektif ölçülerde paylaştırılması için 195 sayılı yasa ile “Basın İlan Kurumu” kurulmuştur. 2. 2. 2. 2. 8. 1961 Anayasası Temmuz 1961’de halk oyuna sunularak kabul edilen Anayasa oldukça özgürlükçü bir yapıya sahipti. Bu Anayasada basınla ilgili şu düzenlemelere yer verilmişti: Madde 22 – Basın hürdür; sansür edilmez. Devlet, basın ve haber alma hürriyetini sağlayacak tedbirleri alır. |
Basın ve haber alma hürriyeti, ancak milli güvenliği veya genel ahlakı korumak, kişilerin haysiyet, şeref ve haklarına tecavüzü, suç işlemeye kışkırtmayı önlemek ve yargı görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesini sağlamak için kanunla sınırlanabilir. Yargı görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirlenecek sınırlar içinde hakim tarafından verilecek kararlar saklı olmak üzere, olgular hakkında yayın yasağı konamaz. Türkiye’de yayımlanan gazete ve dergilerin tohlatılması bu tedbirlerin uygulanacağını açıkça gösterdiği suçların işlenmesi halinde ve ancak hakim kararıyla olabilir. Türkiye’de yayımlanan gazete ve dergiler ancak 57’nci maddede belirlenen fiilerden mahkum olma halinde mahkeme kararıyla kapatılabilir. Madde 23 – Gazete ve dergi çıkarılması önceden izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz. Gazete ve dergilerin çıkarılması, yayımı, mali kaynakları ve gazetecilik mesleği ile ilgili şartlar kanunla düzenlenir. Kanun, haber, düşünce ve kanaatların serbestçe yayımlanmasını engelleyici ve zorlaştırıcı siyasi, iktisadi, mali veya teknik kayıtlar koyamaz. |
Gazete ve dergiler, devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin veya bunlara bağlı kurumların araç ve imkanlarından eşitlik esasına göre faydalanır. Madde 24 – Kitap ve broşür yayımı izne bağlı tutulamaz; sansür edilemez. Türkiye’de yayımlanan kitap ve broşürler, 22’nci maddenin 5’inci fıkrası hükümleri dışında toplatılamaz. Madde 25 – Basımevi ve eklentiler ve basın araçları suç vasıtası olduğu gerekçesiyle de olsa, zapt veya müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz. Madde 26 – Kişiler ve siyasi partiler, kamu tüzel kişileri elindeki basın dışı haberleşme ve yayın araçlarından faydalanma hakkına sahiptir. Bu faydalanmanın şartları ve usülleri, demokratik esaslara ve hakkaniyet ölçülerine uygun olarak kanunla düzenlenir. Kanun, bu araçlarla haber almasını, düşünce ve kanaatlara ulaşmasını ve kamuoyunun serbestçe oluşumunu köstekleyici kayıtlamalar koyamaz. Madde 27 – Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde ve kanunla düzenlenir. |
Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hakim tarafından karar verilir.106 Milli Birlik Komitesi, 1962 seçimleri öncesinde basınla ilgili bir kanun çıkardı. 5 Mart 1962 tarihli ve 38 sayılı “Anayasa Nizamını, Milli Güvenlik ve Huzuru Bozan Bazı Fiiller Hakkında Kanun” Kısaca “Tedbirler Kanunu” diye anılan ve sansür hükümleri getiren yasanın metni şöyleydi: Madde 1 – A) Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybettiği Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıyla da meşruluğunu kaybettiği Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıyla da tespit edilen Demokrat Parti iktidarına karşı direnme hakkını kullanarak, normal demokratik rejimi bütün teminatıyla kurmak amacıyla, Türk milletinin gerçekleştirdiği 27 Mayıs 1960 Devrimini, söz yazı, haber, havadis, resim, karikatür veya şair vasıta suretlerle, yersiz, haksız veya gayrımeşru gösterenler, B) Bu devrimin neticesi olarak Yüksek Adalet Divanınca veya şair mercilerce verilmiş karar ve hükümleri kötülemeye çalışanlar, C) Devrimi yersiz, haksız ve gayrımeşru gösterecek suretle, feshedilmiş Demokrat Parti’nin iktidarını övenler, D) Mensup oldukları partinin feshedilmiş Demokrat Parti’nin devamı olduğunu ileri sürenler; Bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır107 |
2. 2. 2. 2. 9. 12 Mart Dönemi (1971) 12 Mart 1971 günü kuvvet komutanlarının radyoda okuttukları, tarihe “12 Mart Muhtırası” olarak geçen yazı şöyle başlıyordu: “Parlamento ve hükümet süregelen görüş, tutum ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş...” Bunun üzerine hükümet istifa etmek zorunda kaldı. Reform hükümetleri durumu daha da ağırlaştırdılar. Anarşi doruğa tırmanırken olaylarla hiçbir ilişkisi bulunmayan aydınların, gazetecilerin, yazarların tutuklanmasıyla sonuçlanan “Balyoz Harekatı” başlatıldı. 26 Nisan 1971’de sıkıyönetim ilan edildi. 13 Mayıs’ta 1402 sayılı sıkıyönetim kanunu çıkarıldı. Bu kanun sıkıyönetim komutanına hiçbir gerekçe göstermeksizin haberleşmeleri sansür etmek, basını ve her türlü yayını denetlemek, basımevlerini kapatma yetkisi veriyordu. |
1961 Anayasasının basınla ilgili 22 – 27 maddeleri antidemokratik yönde değiştirildi. Bu dönemin başlıca özelliği, pek çok dava açılmasına karşın, hapishanelere çok sayıda gazeteci ve yazarın konulmamış olmasıdır. Ne var ki sürüncemede kalan davalar 12 Eylül döneminde mahkumiyetle sonuçlandı.108 2. 2. 2. 2. 10. 1980’den Sonra Türk Basını 12 Eylül 1980’de kuvvet komutanlarının yönetiminde askerler yönetime el koydu. Hak ve özgürlüklerin askıya alındığı yeni bir dönem başladı. Baş kuvvet komutanı bütün yetkileri ele aldılar ve kendilerine “Milli Güvenlik Konseyi” adını verdiler. Milli Güvenlik Konseyi, 2 Haziran 1981 tarihli 52 numaralı kararıyla basına yeni yasaklar getirmiştir. Bu karardaki hükümlere göre: “Sıkıyönetim uygulamalarına ilişkin olarak, sıkıyönetim komutanlıklarının koydukları yasakların ve aldıkları kararların herhangi bir şekilde tartışılması, |
Kamu davası açılıncaya kadar haklarında soruşturma ve kovuşturma yapılan siyasi parti, işçi teşekkülleri, meslek kuruluşları, dernek ve siyasi kişilerle ilgili olarak kamuoyunu yanıltıcı, ilgilileri etkileyici yazı yazmak, sözlü ve yazılı beyanda bulunmak, yorumlar yapmak, Açılan kamu davalarında verilecek mahkumiyet veya beraat kararları kesinleşinceye kadar, ilgilileri suçlayıcı veya savunucu herhangi bir yorum veya yayında bulunmak, yasaklanmıştır.109 Bu dönemde birçok gazete kapatıldı. Ve birçok gazeteci hapse mahkum edildi. Milli Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisi’nden oluşan “Kurucu Meclis”in hazırladığı Anayasa, 7 Kasım 1982 günü yapılan halk oylaması sonucu %92 “Evet” oyu ile kabul edildi. 1982 Anayasası 1961 Anayasası’na tepki niteliği taşır. Özgürlükleri sınırlayıcı anlayışta bir yapıdadır. |
Yapılan ilk seçimde Anavatan Partisi iktidara geldi. Bu parti gerek ceza yasasında yaptığı değişiklikle ve gerekse “Küçükleri Muzur Neşriyattan Koruma Kanunu” ile basına birtakım kısıtlamalar getirdi. Bu kısıtlamalara birkaç örnek: Çok sayıda davanın açıldığı İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, “Küçükleri Muzur Neşriyattan Koruma Kanunu” gereği olarak Mart 1986 ile Şubat 1988 arasında 7 yayın organını 31 ayrı davada toplam 7 milyar 6 milyon lira para cezasına çarptırdı. 18 davada beraat kararı verdi.110 Abece dergisindeki yazıları yüzünden on sekiz saat gözaltına alınan yayıncı Muzaffer Erdost ile Avukat Halit Çelenk haklarında komünizm propagandası yaptıkları gerekçesiyle dava açıldı.111 Nihat Behram’ın “Hayatın Tanıklığında, Yürekleri Şafakta Kıvılcımlar” adlı henüz basılmamış kitabı “Ankara DGM”ce taksit taksit toplatıldı.112 |
3. SONUÇ Basın tarihini incelediğimizde görüyoruz ki basın özgürlüğü, zaman zaman geniş tutulmakta fakat hemen arkasından basının, iktidarı eleştiriye başlaması, sorumluluk sınırlarını aşması, yöneticilerin hoşgörüsüzlüğü, savaş ve terör gibi sebeplerle iktidarlar sıkı yönetimler ilan etmekte, Anayasa, ceza ve basın kanunlarında kısıtlayıcı bazı önlemlere başvurmaktadırlar. Böylece özgürlük ve istipdat ortamları birbirini izleyip durmaktadır. Başlangıçta ilk çıkan gazetelerin görevleri, devletin hizmetinde olmak ve onların istediği haberleri halka duyurmaktı. Burjuva sınıfının zenginleşmesi, okuma yazma oranının artmasıyla Avrupa’da başlayan Rönesans’la birlikte gazeteler görevlerinin devlet hizmetinde bulunmak değil; halkı bilgilendirmek, iktidarların yanlış icraatlarını eleştirmek olduğu düşüncesine vardılar. Bu durum yönetenlerin işine gelmedi ve birtakım cezai ve ekonomik yaptırımlarla gazeteleri sindirme yoluna gittiler. Günümüzde batı ülkelerinden başlayan ve bütün dünyaya yayılan bir akım vardır. Bu da “Basın Şeref Divanı” veya “Basın Konseyi” kurarak basının iç denetimini sağlamaktır. Böylece basının sorumluluğu, kanunlarla değil, basının kendi aralarında kurdukları organlarla sağlanacaktır. |
Dördüncü kuvvet kabul edilen basının habere ulaşmada ve bu haberi halka ulaştırmada birtakım zorluklarla karşılaşmaması gerekir. Diğer taraftan haberi çarptırmamak, kişi şeref ve haysiyetiyle oynamamak, özel hayatın gizliliğine uymak da basının sorumluluğu altındadır. Bugün değişik kanunlarda, bazıları birbiriyle çelişen basınla ilgili çeşitli hükümler bulunmaktadır. Yeni bir “Basın Kanunu” çıkarmak için hazırlıklar yapıldığını duymaktayız. Bu kanunun daha demokratik ve özgürlükçü olmasını dilerim. |
teşekkürler.. |
Türkiye`de Saat: 16:13 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2