|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
07-02-2007, 09:41 | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
|
1. BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VE BASININ SORUMLULUĞU 1. 1. Basın Özgürlüğü ve İletişim Hakkı 1. 1. 1. Basın Özgürlüğü Demokrat rejimlerde kişi özgürlüğü, iletişim özgürlüğü ve serbest Pazar ekonomisi vazgeçilmez temel unsurlardır. Basın özgürlüğünün sınırı, kişi özgürlüğünün sınırıdır. Basın özgürlüğü, kişi özgürlüğünün sınırlarına tecavüz edemez. Çoğu ülkenin anayasalarında iletişim özgürlüğüne yer verilmiştir. "Ancak" ile başlayan bir takım kısıtlamalar da eksik değildir. Çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü, demokratik sistem ve hukuk devletinin gereklerine uygun olarak, basının da özgür olması çok doğaldır. Tüm iletişim araçları gibi, basının da haber ve bilgi dolaşımı gerçekleştirme niteliğiyle, halkın bilgilenmesini sağlayan önemli bir araç olduğu kesindir. Çağdaş demokratik anlayış da bunu gerektirmekte, bununla anlam kazanmaktadır. Basın, kamuoyunun oluşturulmasında önemli bir görev üstlenmiştir. Demokratik sistemin sağlıklı biçimde işleyebilmesinin temel koşullarından biri de basın özgürlüğünün tam ve çağdaş anlamda gerçekleştirilmesidir.[1] Özgür basın, ifade özgürlüğünün merkezinde yer alır. ABD Anayasasının birinci maddesi "Kongre ifade özgürlüğünü ya da basın özgürlüğünü kısıtlama altına alacak hiçbir yazı çıkaramaz" demektedir.[2] Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesi şöyle düzenlenmiştir: - Herkes ifade hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müsaadesi olmaksızın ve ulusal sınırlara bakılmaksızın, bir görüşe sahip olma, haber ve düşünceleri elde etme ve bunları ulaştırma özgürlüğünü içerir. | ||
|
07-02-2007, 09:41 | #2 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| - Bu özgürlükler kullanılırken ödev ve sorumluluk içinde hareket edilmesi gerektiğinden, ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü ya da kamu güvenliği, genel sağlık ve ahlakın korunması, şeref ve hakların korunması amacıyla hukukun ön gördüğü yasak ve yaptırımlara tabi tutulabilir.[1] Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınan merciinin emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunla belirtilir.[2] Basın Meslek İlkeleri'nin önsözünde şöyle denmekte: İletişim Özgürlüğünü, ülkemizde insanca yaşamanın, saydam bir yönetime kavuşmanın ve demokratik sistemin temel koşulu sayan biz gazeteciler; kanun koyucunun ve öteki kurum ve kişilerin iletişim özgürlüğünü kısıtlamalarına her zaman ve her yerde karşı çıkacağız.[3] 1. 1. 2. İletişim Hakkı İletişim, toplumsal bir olay ve gereksinimdir. İletişim olmasa toplumsal hayatın sürmesi imkansızlaşır. Fakat gazete sahibi, editörü ve yazarlarının bu hakkı, kişisel yararları için kullanmamaları gerekir. İletişim hakkı, bireyin vazgeçilmez haklarından biri olarak kabul edilmektedir. İletişim hakkının kullanılmasında, karşılıklı yükümlülükler ve zorunluluklar bulunduğu gibi saygı ve hoşgörü ilkeleri de yer almaktadır. İletişim haklarının kullanılmasında ayrıca toplumsal, kültürel ve ekonomik etmenlerin yanı sıra, yöresel özellikler de göz önünde bulundurulmalıdır.[4] | ||
07-02-2007, 09:41 | #3 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bazı demokratik toplumlarda iletişim yoluyla bilgiye ulaşma, genelde bir hak olarak düşünülür. Bilgi edinmenin yalnızca bir hak değil, bir gereksinim olduğu gözden kaçar. Bilgi olmadan birey kendini toplumun bir parçası olarak hissedemez.[1] 1. 2. Basının Sorumluluğu Basının Hakları olduğu gibi sorumlulukları ve uyması gereken bazı ahlaki kuralları da vardır. Basın; dürüst, tarafsız olmalı, kamu yararı gözetmeli, kişilik haklarına ve özel yaşama saygılı olmalı, kişisel çıkar düşünmemelidir. İletişim özgürlüğünün kullanılmaya başlandığı noktada bu özgürlüğü kullanım sorumluluğu başlar. Özgürlük ve sorumluluk dünyaya yapışık gelmiş ve aynı organları ortak kullanan ikiz kardeş gibidirler. Bu yapışık ikiz kardeşler birlikte yaşamak için dünyaya gelmişler. Bu ikizler, en ehil cerrahlar tarafından bile birbirinden ayrılmak istendiğinde büyük bir olasılıkla ikisinin de yaşama olanakları kaybolur. Özgürlük ve sorumluluk, bütünün olmazsa olmaz iki temel unsurudur.[2] 1926 yılında Profesyonel Gazeteciler Cemiyetinin çıkardığı Sigma Delta CHİ Ahlak Yasası, gazetecilerin görev ve sorumluluklarını şöyle açıklamaktadır: Kamunun, kendisini ilgilendiren önemli olaylardan haberdar olma hakkı, kitle iletişim araçlarının görevlerini biçimlemektedir. Haber dağılımı ve kamuoyunun aydınlatılması, genel fayda ve yarara hizmet eder. Kamuoyu temsilen yürüttükleri bu görevi suistimal eden gazeteciler kendilerine gösterilen güveni kötüye kullanmış olurlar. Kitle iletişim araçları, kamuyla ilgili tartışma ve bilgileri, anayasal haber alma, iletme görev ve hakları çerçevesinde yerine getirir. Kamunun aydınlatılmasının, adaletin yerine gelmesinde katkıda bulunacağına ve anayasal görevimizin gereği, kamunun gerçeği bilme hakkı çerçevesinde aramak olduğuna inanıyoruz. Bu sorumluluklar gazetecinin görevlerini zeka, açıklık, kesinlik ve adaletle yerine getirmelerini zorunlu kılar. | ||
07-02-2007, 09:42 | #4 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Armağan, iyilik, bedava seyahat, özel uygulama ve ayrıcalıklar gazetecilerle, işverenler arasındaki bütünlüğe zarar verebilir. Değerli hiçbir şey kabul edilmemelidir. İkinci bir iş, politik yan tutmaktan, gazeteciler ve işverenlerin bütünlüğünü zedelemesi halinde uzak durulmalıdır. Özel kaynaklardan elde edilen bilgiler doğrulanmaksızın ya da haber değeri, taşımadıkları halde yayınlanmamalıdır. Gazeteciler, engellere rağmen kamu yararına hizmeti dokunacak haberleri araştıracaklardır. Gazeteciler bilgi edindikleri özel kaynakların gizliliğinin korunmasına saygı gösterirler. 1. 2. 1. Kamu Yararı 3984 Sayılı kanunun 4. maddesi iletişim özgürlüğünü halk adına kullananların öncelikle ve özellikle, eylemlerini "Kamu hizmet anlayışı" ile hazırlamalarını ve kamu yararı gözetmelerini zorunlu kılmıştır. Haberi oluşturan en temel unsur kamu yararıdır. Haberin hazırlanmasında ve sunulmasında halkın haber alma ve bilgi edinme hakkına meşruiyet kazandıran "kamu yararı" gözetilmemiş, bunun yerine ticari kaygılar ve subjektif ve konjonktürel etkiler ön plana çıkmışsa; haberin temel öğesi olan "kamu yararı" yok sayılmış demektir. Dolayısıyla bu anlayışla hazırlanan haber, program bireyi ve toplumu gözetmeyen ve odağında kamu hizmet anlayışı ve kamu yararı olmayan ve 3984 sayılı kanunun ruhuna aykırı bir uygulamadır.[1] Habere konu olan bazı olaylarda, kişilik haklarına saldırıda bulunulmuş olsa dahi, kişinin hakları feda edilebilir. Yani kamu yararı, kişilik haklarından daha üstün tutulabilir. Bu seçim açısından en önemli koşul, haberin verilmesinde bir kamu yararı bulunmasında kamu yararı yoksa, gazeteci için "haber verme hakkından söz edilemez."[2] | ||
07-02-2007, 09:42 | #5 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Haber, kamunun ilgisini çekecek nitelik taşımalıdır. Bilinmesinde kamu yararı olmayan bir haber, kamunun ilgisini ya da merakını çekse bile haber verme hakkının koşulu sayılmayabilir.[1] 1. 2. 2 Basının Tarafsızlığı Bireyin toplumsal yapısı ve düşüncesi tarafsız değildir. Bireyin, kendine sunulan öneriler, bir konu ya da ulaştırılan bir mesaj hakkında daha önceden az çok olumlu ya da olumsuz bir fikri vardır. Kant'a göre de, rasyonel sayılan günümüz insanı, aklının söylediğinin yanı sıra, duygular, tutkular, arzular gibi başka faktörlerden de etkilenir.[2] Haber izlemek, seçmek, araştırmak, düzeltmek, yazmak ve de yayımlamak, özetle haber üretimi, bir eylem dizisidir. Birey gerçekleştirdiği her eyleme kişiliğini koyar. Kişilik, öncelikle genlerin, daha sonra ailenin, yakın çevrenin, eğitim kurumlarının, iş ortamlarının, yaşanılan yörenin, coğrafi konumun, ülkenin, kıtanın, iklimin, uzak çevrenin, manevi değerlerin, inançların, dinin, toplumsal ilişkilerin etkisiyle oluşur.[3] Gazeteci, haber yazan, yazı yazan, araştıran, fotoğraf çeken, karikatür çizen, sayfaları düzenleyen kişidir. Hiç kimse, gazetecinin tarafsız olduğunu iddia edemez. Nasıl herkesin bir görüşü varsa, gazetecinin de görüşü vardır. Ancak haberlerini tarafsız yazmak zorundadır. Ancak köşesi olan ve orada yazı yazan bir gazeteci, ister istemez taraftır. En önemlisi, bu taraf olma olayının arkasında, kişisel çıkar bulunup bulunmadığıdır. Bunun da ötesinde, gazetecilik ahlakına ve kişisel ahlaka ters düşen şeyler yapıp yapmadığıdır.[4] | ||
07-02-2007, 09:42 | #6 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Haber üretiminin her aşamasında; önyargılı davranmamak, olayın gerçek olduğunu belgelemek, olaya duygu karıştırmamak, olaya politik ya da ekonomik görüşleri katmamak, olguları saptırmamak, olayları küçültmemek, olguları abartmamak, özel bir amaca hizmet etmemek, yorum yapmamak gibi ilkeler göz ardı edilmemelidir.[1] Devlet tarafından güdülmeyen, sansüre tabi tutulmayan kitle iletişim araçları, özgürlükçü demokrasinin temel öğelerinden biridir. Ancak, devletler, bazı kuruluş ve kişilerden doğrudan, bazen de dolaylı biçimde maddi destek alan kitle iletişim araçlarının tarafsızlığından, bağımsızlığından dolayısıyla demokrasiye katkılarından söz edilemez.[2] 1. 2. 3. Basının Kişilik Hakları ve Özel Yaşama Saygısı Kişilik hakları, kişiye bağlı haklardan olduğundan, başkasına devredilemez. Bu haklardan kural olarak vazgeçilemez. Kişilik haklarını, kişinin toplum içindeki saygınlığını ve kişiliğini, serbestçe geliştirilmesini sağlayan öğelerin tümü üzerindeki hakları olarak tanımlamak mümkündür. Kişinin onur ve saygınlığını, toplum içinde ortadan kaldıran ya da zedeleyen tüm saldırılar "kişilik hakkına" saldırı olarak kabul edilir.[3] Özel yaşam, kişinin gizli tutmakta doğrudan doğruya kendisini ilgilendiren ve kişisel çıkarı bulunan konulardır. Özel yaşamın ihlali ise, kişinin belirlenen nitelikteki yaşamının gizlilik niteliğinin ortadan kaldırılması ya da ona müdahale edilmesidir. Korunan özel yaşam, herkes tarafından bilinmeyen bir yaşamdır. Özel araştırma ve bilgi edinmeyle sağlanan, kişiye ait özelliklerin öğrenilmesi, 'özel yaşam'dır. Kişinin yaşam çevresi üçe ayrılır: 1- Kişinin ortak yaşam alanı: Kişi tüm topluma açıktır. Toplumsal ilişkiler içinde yaşamını sürdürür. Gizli yönü yoktur. Bu alanla ilgili açıklamaların hiçbiri hukuka aykırı nitelik taşımaz. | ||
07-02-2007, 09:43 | #7 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1- Kişinin özel yaşamı: O kişinin sadece çevresi tarafından bilinen yaşamıdır. Bu yaşam, belirli bir nedenle birlikte bulunmaktan doğan olanakların sonucu öğrenilebilen yaşamdır. 2- Kişinin gizli yaşamı: Kişinin sadece kendisi için saklı tuttuğu, başkalarından gizlediği yaşam alanıdır. Ancak o kişinin iznine bağlı olarak öğrenilmesi hakkı vardır. Özel yaşam sır niteliğindedir. Özel yaşamın gizliliğini ihlal eden fiiller, hukuka aykırı nitelik taşır.[1] Özel yaşamla ilgili bilgilerin, sır sahibinin rızası olmaksızın, hukuka aykırı yollarla elde edilmesi durumunda, yapılacak yayın fiilinin de hukuka aykırı olacağı genellikle kabul edilir.[2] 1. 2. 4. Basının Dürüstlüğü Zaman zaman bazı basın ve basın mensupları kişisel menfaatleri için basın ahlak kurallarına ve dürüstlüğe aykırı tutumlar içine girmişlerdir. Times gazetesi bile kuruluş yıllarında kişi ve kuruluşlar hakkında yanlış ve kasıtlı haberler yazmış. Bu kişi ve kuruluşlar tekzip haklarını kullanmak istediklerinde onlardan tekzibi gazeteye koymak için para talep edilmiştir. Fakat daha sonraları Times, bu yanlış tutumundan vazgeçmiş ve bugünkü saygınlığını kazanmıştır. Gazeteci, mesleğini kullanarak bir kurum ve kişiden maddi kazanç sağlayamaz. Doğruluğuna emin olmadığı haberi gazeteye koymaz. Haberi en az iki kaynaktan doğrulatarak yazar. Gazete, haberlerde yansız ve dürüst olmalıdır. 1. 3. Basında Özdenetim Dünyada ve ülkemizde siyasi otorite, basına bazı olanak ve ayrıcalıklar tanıdığı gibi ağır veya hafif cezai yaptırımlar da koyabilmektedir. | ||
07-02-2007, 09:43 | #8 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Basın mensupları, bu olanak ve ayrıcalıkların kalkmasını önlemek, cezai yaptırımların kalkmasını en azından hafifletilmesini sağlamak, okuyucuyu bazı yanlış haberlerden koruyabilmek, kendi aralarına karışan bazı kötü niyetli ve dürüst olmayan gazetecileri disiplin altına almak maksadıyla bir kendi kendini denetim mekanizması düşünmüşlerdir. Gazeteler, kendi özdenetim sistemini kurarak, devletin basına karışmasını önlemek, meslek ahlakını korumak ve basına saygınlık kazandırmak istemişlerdir. Bu maksatla "Basın Şeref Divanı", "Basın Konseyi" gibi gönüllü kuruluşlar düşünülmüştür. Bu kurumların oluşmasında temel kaynak, 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" olmuştur. Bu beyannamelerde kişi haklarına saygı, kamu düzeninin korunması esas alınmıştır. Daha sonraları Unesco tarafından basın ahlak ilkeleri yönünde yeni kurallar ortaya konmuştur. Dünyada ilk Basın Ahlak Yasası, Birinci Pan Amerikan Basın Konferası'nda kabul edilmiştir. Gerek bu konferansta kabul edilen gerekse Unesco tarafından ortaya konan ilkeler birbiriyle benzerlik taşır. Bu kurallardan bazıları; dürüstlük, objektiflik, haberlerin doğruluğunu araştırmak, olayları kışkırtmamak, olayları gizlememek, düşünce özgürlüğünü savunmak, savaş çığırtkanlığı yapmamak, uydurma ve abartılmış haber yayınlamamak, kişinin özel hayatına saygı göstermek, özel yararlar sağlamamak gibi. Dünyada Basın Konseylerinin kuruluşunun aşağı yukarı 50 yıllık bir geçmişi vardır. Dünyanın birçok ülkesinde Basın Konseyleri kurulmuştur. Fakat bunlardan en başarılı olanları İngiltere ve Almanya'daki konseyler olmuştur. Medya dünyasında etik ya da özdenetim anlayışı, gazeteciliğin ilk olarak geliştiği Batı'da ortaya çıkmıştır. Batı dünyasında "etik" denilince, akla okurun güvenini kazanmak ve korumak amacıyla gazeteciler tarafından alınan önlemler akla gelir. Etik, görece özgür biçimde çalışan gazetecilerin, artan çeşitli baskılara karşı kendilerini ve mesleklerini korumak, okurun güvenini kazanmak amacıyla uymaya söz verdikleri kurallar olarak ortaya çıkmıştır.[1] | ||
07-02-2007, 09:43 | #9 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Avrupa'da, tüm kıtayı kapsayacak biçimde, bir gazetecilik "etik"i oluşturulması çabasının üç önemli taşı, 1954 Bordeaux Bildirgesi, 1971 Münih Bildirgesi 1993'te Avrupa Konseyi'nde hazırlanan aynı yöndeki bir metindir.[1] Basın Ahlak Yasaları ve İlkelerini saptayan ve bunlara uyulmasını sağlayan kuruluşlar iki ayrı isimle adlandırılır. Bunlar; Basın Şeref Divanı ve Basın Konseyleridir. Son zamanlarda ikinci isim daha çok kullanılmaktadır. Profesör Sulhi Dönmezer oto kontrolü yapacak basın kuruluşlarını ikiye ayırmıştır. 1. Gönüllü, rıza ile meydana getirilen kuruluşlar 2. Kanuna dayanan, kanun yetkileri, kanunun gösterdiği müeyyideleri uygulayan kuruluşlar.[2] Türkiye'de birinciye örnek Basın Şeref Divanı ve sonradan bunun yerine kurulan basın konseyidir. İkinciye örnek ise 1938'de kanunla kurulan Basın Birliği'dir. 1. 3. 1. Türkiye'de Özdenetim 1938 yılında kabul edilen Basın Birliği Kanunu ile Türkiye'de yayınlanan gazete ve dergilerin sahipleri ile bunların ve haber ajanslarının yazı, haber, resim, fotoğraf ve düzeltme işlevinde ücretle, devamlı ve düzenli bir biçimde çalışarak, bu işi kendine meslek edinen kimseler zorunlu olarak Basın Birliği'nin çatısı altında toplanmıştı. Meslekle ilgili sorunların çözümü için Meslek Haysiyet Divanları da ilk kez bu yasayla kurulmuştur. Bu yasa batılı ülkelerde benzeri bulunmadığı gerekçesiyle 1946'da kaldırıldı. 1946'da İstanbul ve İzmir Gazeteciler Cemiyetleri gönüllü olarak kurulmuştur.[3] | ||
07-02-2007, 09:43 | #10 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1. 3. 2. Basın Ahlak Yasası Türkiye'de özdenetim uygulaması ilk olarak 1960 yılında mümkün olmuştur. 24 Temmuz 1960 tarihinde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın ortak girişim sonucu düzenlenen törenle, Basın Ahlak Yasası gazeteciler ve yayın kuruluşları temsilcileri tarafından imzalanmıştır.[1] Uygulamaları denetlemek için de Basın Şeref Divanı kurulmuş ve 24 Temmuz "Basın Bayramı" ilan edilmiştir. 24 Temmuz aynı zamanda İkinci Meşrutiyet'in ilanı ve sansürün kaldırılması tarihidir. Bütün gazeteler, Basın Ahlak Yasası'na ve Basın Şeref Divanı'nın kararlarına uymayı kabul ve taahhüt etmişlerdir. Basın Ahlak Yasası'nın bazı hükümleri şunlardır: Gazetecilik mesleği, kişisel yarar için ve kamu zararına kullanılamaz. Ahlaka aykırı ve müstehcen yayın yapılamaz. Şeref ve haysiyetlere karşı haksız yayın yapılamaz, kişi ve kurumlar aleyhinde iftirada bulunulamaz. Din istismarı yapılamaz. Haberler doğruluğuna emin olunmadan yazılamaz. Taraf tutan fikirler haber metninde verilemez. Yayınlanmamak kaydiyle verilen bilgiler yayınlanamaz. Yanlış yayınlar dolayısıyle gönderilen tekzipler en kısa zamanda yayınlanır.. 1. 3. 3. Basın Şeref Divanı On üyeden kurulmuştur. Bunlardan yedi üye Türkiye'deki gazeteciler cemiyeti ve sendikaları tarafından seçilmekteydi. Birer üye İstanbul Üniversitesi Senatosu, İstanbul Barosu tarafından seçilmekte, son üye ise İstanbul'da görevli en kıdemli ceza hakimi idi. Bu üyelerin görev süreleri iki yıldı. Toplantı için üçte iki çoğunlukla aranırdı. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |