|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
07-02-2007, 09:47 | #21 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Ceride - i Havadis devlet tarafından desteklemiş, özel çaba ve sermaye tarafından çıkarılan yarı resmi ilk Türkçe gazete sayılmaktadır. 1 Ağustos 1840 tarihinde, William Churchill adlı bir İngiliz gazeteci tarafından yayınlanmıştır.45 Ekim 1860'ta yayın hayatına başlayan Tercüman - ı Ahval, özel girişim tarafından ve hazineden yardım almadan çıkarılan ilk Türk gazetesidir. Bu yönüyle Türk basın tarihinde bir dönemin başlangıcı sayılmaktadır.46 Tercüman - ı Ahval ile profesyonel gazeteci olan Agah Efendi tarafından çıkarılmıştır. Tercüman - ı Ahval'da eğitim sisteminin aksaklıklarını belirten yazılarla ilk siyasi eleştiri örneği de verilmiştir. Yazarı Ziya Paşa olduğu ileri sürülen ve eğitimdeki aksaklıkları konu alan, her yazı üzerine, hükümet duruma müdahale etmiş ve 1861 Mayısı'nda Tercüman - ı Ahval iki hafta süreyle kapatılmıştır. Böylece basın tarihinde ilk gazete kapatma olayı meydana gelmiştir.47 Bu kapatılışın çeşitli nedenleri olduğu akla yakın gelmektedir. Ya hükümet Ceride - i Havadis ile Tercüman - ı Ahval gazeteleri arasında çıkan tartışmadan endişe duymuştur. (Çünkü taraflardan birisi İngiliz uyrukludur ve ülkede kapütilasyonlar vardır) ya da hükümet, eğitim politikasının eleştirilmesini hoş karşılamamıştır. O günlerde, ülkede henüz bir basın kanunu ya da basın tüzüğü mevcut olmadığından Tercüman -ı Ahval'ın kapatılması keyfi mahiyette bir işlem olarak değerlendirilmiştir.48 Daha sonra Tasvir - i Efkar gazetesi yayın hayatına girmiştir. Şinasi'nin kalemiyle hürriyet düşüncesini yayması açısından, bu gazetenin Türk basın tarihinde çok önemli bir yeri vardır. O dönemin en güçlü, en özlü ve en kültürlü yazıları onun kaleminden çıkmıştır. Tasvir - i Efkar kendinden önce yayınlanmış üç gazeteden daha gelişmiş bir nitelikte, o döneme göre güçlü bir fikir gazetesi olarak, sütunlarında halk için çok yararlı makalelere ve başyazılara yer vermiştir. Gazete okuyucu mektuplarını yayınlayarak halkın fikirlerine sütunlarında yer vermiştir.49 | ||
|
07-02-2007, 09:47 | #22 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Özel gazeteler çoğaldıkça baskı ve sansür de artmaya başlamıştır. Gazetelerin kapatılması, gazetecilerin sürgüne gönderilmesi, gazetelere ön sansür uygulamaları ve ekonomik baskılar başlamıştır. 1960'lı yıllarda yayın hayatına katılan 3 yeni gazeteden biri ve önemlisi Ali Suavi yönetiminde çıkan MUHBİR gazetesidir. Türk basın tarihinde özel bir yeri ve önemi bulunan bu gazetenin sahibi, okuyup yazması pek fazla olmayan ancak gazetenin yayınlanması için gerekli sermayeyi sağlayan Filip Efendi'dir.50 Ali Suavi, hükümet politikalarını sert bir şekilde eleştiren bir gazetecidir. Ali Suavi yazılarında, hükümetin "Girit Sorunu" konusundaki tutumunu yetersiz bulduğundan, hükümeti sert bir dille eleştirerek, ülke sorunlarının çözümü için, yurttaşlık haklarına dayalı bir yasalar düzeni ve halk oyuyla seçilen bir parlamento önermiştir. Muhbir gazetesi ayrıca, Girit'te ezilen Türkler ve Müslümanlar için yardım kampanyası açmış ve önemli bir miktarda para toplamıştır.51 Muhbir Gazetesi'nde Belgrat Kalesi'nin elden çıkması nedeniyle Ali Suavi tarafından yazılan bir yazı nedeniyle gazete bir ay süreyle kapatılmış ve Ali Suavi Kastamonu'ya sürgün edilmiştir. Kastamonu'ya sürgün edilen Ali Suavi, Namık Kemal'in yardımıyla Fransa'ya kaçırılmıştır. Yurtdışına kaçırılan Ali Suavi gibi gazeteciler, orada Hürriyet, Ulus gibi gazeteler çıkarmışlardır. Bunlar arasında İngilizce, Fransızca ve başka dillerde çıkarılan gazeteler de vardır. Osmanlı'da özellikle ilk Türkçe gazeteler, genel anlamda hükümetin icraatını duyurma amacıyla yayımlanmış ya da yayımlatılmıştır. Ancak bir süre sonra basında, hükümetten talimat ya da nakti yardım almadan özel kişiler tarafından yayımlanan gazeteler görülünce, yönetimin keyfi kaçmıştır. Bu gazetelerin hükümete ve onun icraatına muhalefet etmeleri, yeni öneriler ortaya atmaları, hükümetleri bazı önlemler almaya yöneltmiştir.52 | ||
07-02-2007, 09:47 | #23 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 2. 2. 1. 1. Matbualar Nizamnamesi (1857) Doğrudan basın ile ilgili değildir. O yıllarda ruhsatsız ve gizli çalışan basımevlerinin varlığı anlaşılmış bu yüzden devletin vergi gelirlerinin azaldığı görülmüştür. Buna çare olarak bu nizamname ile basımevlerinin ancak padişahın izniyle açılabileceği, kitap ve risalelerin basımdan önce sansür edilmesi hükme bağlanmıştır. Nizamnamedeki hükümlere göre, İstanbul'da Basımhane açmak isteyenlerin durumları Maarif Meclisi ve Zaptiye nezaretiyle tahkik olunduktan sonra, adı geçen meclisten ve sadrazamlık makamından sorulacak, sakınca görülmezse basımevi açabileceklerine ilişkin "Sened - i Mahsus" verilecektir. Öteki illerde oturanlar, valiliklere başvuracaklar ve onlar için de aynı işlem yapılacaktır.53 Bu nizamnamede basın aleyhine bir hüküm bulunmamasına rağmen zaman zaman basın aleyhinde de kullanılmıştır. Bu nizamname 1908 yılına kadar yürürlükte kalmıştır. 2. 2. 1. 2. Ceza Kanunu (1858) Bu kanuna padişah, hükümet ve halklar aleyhine yayın yapan ahlaka aykırı yazı ve resim basan ve iftirada bulunanlara para ve hapis cezaları öngörülmüştür. Matbaalara ise kapatma cezaları getirilmiştir. | ||
07-02-2007, 09:48 | #24 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 2. 2. 1. 3. Matbuat Nizamnamesi (1864) 35 maddeden oluşan bu nizamname, 1852 yılında basını denetim altına almak maksadıyla Napolyon tarafından çıkarılan kararname örnek alınarak hazırlanmıştır. Basına hukuki bir düzen vermeyi amaçlamıştır. Ruhsat verilebilmesi için, Osmanlı uyruğundaki kişilerin 30 yaşını bitirmiş, ceza kanununun herhangi bir maddesine göre cezalandırılmamış ve kişilik haklarını kullanabilir durumda olmaları gerekmektedir. Çeşitli basın suçları ile bunlara verilecek para cezalarının da belirlendiği nizamname, hapis cezalarının yanısıra, kapatma cezaları da içermektedir.54 Nizamname, yabancı dildeki basının, kapütilasyonların öngördüğü ayrıcalıklardan yararlanamayacakları belirtilerek, yerli, yabancı basın farkını ortadan kaldırmış ancak Osmanlı yöneticileri ve memurları gibi yabancı hükümdarları ve elçileri de dokunulmazlık statüsünde bırakmıştır. Nizamnamede ayrıca, ön sansürün kaldırılması basın davalarına bakacak mahkemelerin belirlenmesi ve basımın denetimi için "Matbuat Dairesi" kurulması konularında hükümler de yer almıştır.55 Nizamnamenin ikinci bölümündeki maddelerle, ceza gerektiren fiiller şöyle sıralanmıştır: - Ruhsatsız gazete çıkarmak - Gazetenin imzalı bir sayısını ilgili devlet dairesine göndermemek - Hükümetten gelen resmi yazıları yayımlamamak - Devletin iç güvenliğini bozacak suçlardan birinin icrası için bazı kişilerin kışkırtılması - Genel adaba ve milli ahlaka aykırı yazılar - Padişah ve ailesini tahkir ve hükümranlık haklarına tecavüz sayılabilecek yazılar - Bakanlara dokunacak sözler yazılması | ||
07-02-2007, 09:48 | #25 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| - Dost hükümdarlara dokunacak deyimler kullanılması - Meclisleri, mahkemeleri ve devletçe kurulan heyetleri kötüleyen yazılar - Devlet memurları aleyhine kötü yazılar yazmak - Yabancı elçileri kötülemek - Halkı kötülemek56 Bu nizamname 1908 yılına kadar 45 yıl yürürlükte kalmıştır. 2. 2. 1. 4. Pul Resmi (1864) Basını denetim altına almak için cezai yaptırımları yeterli bulmayan hükümet, ekonomik baskı yolunu da kullanmayı düşünmüş. Bu maksatla her gazeteye iki paralık pul yapıştırma zorunluluğunu getirmiştir. Abdülhamit'in tahta geçişinin 25'inci kutlamaları vesilesiyle pul vergisi kaldırılmıştır. 2. 2. 1. 5. Ali Kararname (1867) Bazı gazeteler, hükümetin Girit politikasını eleştirmeyi sürdürünce Sadrazam Ali Paşa bu kararnameyi çıkarmıştır. Bu kararnamenin geçici olarak çıkarıldığı söylendi ise de uzunca bir süre yürürlükte kalmış. Abdülhamit tarafından da sık sık kullanılmıştır. Bu kararname ile basın özgürlüğü kaldırılarak gazeteler kapatılmış, gazeteciler sürgüne gönderilmiştir. Bu kararnamede özetle, "İstanbul'da yayımlanan gazetelerin bir süredir kullandıkları dilin ve tuttukları yolun ülkenin genel yararına aykırı aşırılıklarının, devlete bile uzatmalarının ayrıca fesat aleti olarak bir takım zararlı fikirleri ve yalan haberleri yazanların, hükümetçe tasvip edilmediği belirtilerek, asayişin ve ülkenin muhtaç olduğu düzenin korunması, bu kaideye aykırı davranan gazetelerin bütün devlete ve millete olan zararlarının önlenmesi için, matbuat nizamnamesi dışında olarak, hükümetçe eğitici ve önleyici tedbirler alınmasına karar verilmiştir." denilmiştir.57 | ||
07-02-2007, 09:48 | #26 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 2. 2. 1. 6. Ön Sansür Hakkında Ali Kararname (1876) Sadrazam Mahmut Nedim Paşa tarafından, 10 Mayıs 1876'da çıkarılan bir kararnameyle bütün gazetelere ön sansür konulmuştur. Bu kararnamede; "Osmanlı basınında çıkan yazılara, hükümet gerekli dikkati göstermiş ve çoğu zaman gazeteleri süreli ve süresiz kapatmışsa da basın disiplin altına alınamamıştır. Bunun için gazetelerin baskıdan önce muayenesine karar verilmiştir." denilmiştir.58 Bu kararname büyük tepkiler almış. Bu tepkiler üzerine Mahmut Nedim Paşa ise kararnameyi yürürlükten kaldırmıştır. Böylece bu kararname sadece 2 gün yürürlükte kalabilmiştir. 30 Mayıs 1876'da Abdülaziz tahttan indirilmiş, yerine 5. Murat padişah olmuştur. 5. Murat sadece 3 ay padişahlık yapabilmiştir. 5. Murat'ın kısa süreli iktidarında geçici bir özgürlük dönemi başlamış, bundan yararlanan sürgünler İstanbul'a dönmüşler, gazetelerde her çeşit yazılar yayınlanır olmuştur. Basının tam özgürlüğe kavuştuğu sanıldığından bazı yeni gazeteler yayın hayatına girmişlerdir. Oysa 5. Murat'ın 3 aylık saltanat süresi içinde de halk arasında dedikodular yayıldığına, bunun savaşan askerler üzerinde kötü etki yaptığına işaret edilerek, bundan böyle devlet yönetimine ilişkin aleyhte söz söylemeye cesaret edenlerin en ağır şekilde cezalandırılacakları ilan edilmiştir.59 | ||
07-02-2007, 09:49 | #27 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 2. 2. 1. 7. II. Abdülhamit Devri Basını Abdülhamit 31 Ağustos 1876'da ülkeye meşrutiyet rejimini getireceğine söz vererek tahta çıktı. Gerçekten de 23 Aralık 1876'da Türkiye'nin ilk anayasasını ilan etti. 18 Mart 1877'de Çift Meclisli (Ayan Meclisi ve Mebuslar Meclisi) Parlamento'yu açtı. Fakat 28 Haziran 1877'de meclisi kapattı. Abdülhamit kuruntulu bir yapıya sahipti. Herşeyden ve herkesten şüphelenir, büyük ölçüde jurnalcilerin etkisinde kalırdı. Onun zamanında çok şiddetli, bazen de komik sansür uygulamaları yapıldı. Rejimin başka dayanağı ise sansürdü. Kapsamına yalnız gazete ve dergileri, kitapları almakla yetinmeyen tramvay biletine, ilanlara, konyak şişesi etiketlerine kadar akla gelen ve gelmeyen herşeye uygulanan ve sonunda gülünç olan Abdülhamit sansürü.60 119 maddeli Osmanlı Anayasası'nın 12. maddesi "Matbuat kanun dairesinde serbesttir." Hükmünü taşımaktadır. Oysa basına çeşitli kısıtlamalar getiren 1857 tarihli Matbualar Nizamnamesi, 1864 tarihli Matbuat Nizamnamesi, 1867 tarihli Ali Kararname hala yürürlüktedir.61 2. 2. 1. 8. Matbuat Kanunu Tasarısı (1877) Meclisler tarafından kabul edilmesine rağmen bu kanun 2. Abdülhamit tarafından uygun görülmeyerek onaylanmamış ve yürürlüğe girmemiştir. Yürürlüğe girmeyen bu kanun, 4 ana bölüm ve 51 maddeden oluşmuştur. Birinci bölüm, basımevlerinin kuruluşu ve işleyişi ile ilgili hükümler içermektedir. İkinci bölüm gazetelere ve süreli yayınlara ayrılmıştır. Üçüncü bölümde, basın yoluyla işlenecek suçlar ve bunlara verilecek cezalar yer almıştır. Dördüncü bölümde ise davalara bakacak mahkemeler ve duruşma usulleri belirlenmiştir. Bu tasarının başlıca hükümleri şunlardır: | ||
07-02-2007, 09:49 | #28 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| - Gazete çıkarmak için hükümetten izin istenecek - Yayımlanan her sayıdan ikişer nüsha, başkentte Matbuat dairesine, vilayetlerde valiliklere verilecek - Milletvekilleri yazı işleri müdürü olamayacak - Cevap ve düzeltme hakkı kullanılacak - Padişaha dokunacak yazılar yazılamayacak - Anayasa ile kurulmuş düzene karşı yazı yayınlamanın cezası bir aydan bir yıla kadar hapistir.62 2. 2. 1. 9. Basın Yönetmeliği Orhan Koloğlu'nun uydurma olduğunu iddia ettiği bir yönetmeliğin varlığını Alpay Kabacalı kabul etmektedir. Yıldız Sarayı'ndan, Mabeyn Başkatibi Tahsin imzasıyla gazetelere gönderildiği iddia edilen yönetmelikteki bazı maddeler şöyle: 1- Herşeyden önce dünya değer, padişah hazretlerinin sağlığı, ürünün durumu, memlekette ticaret ve sanayinin ilerlemesi üzerine havadis verilecektir 2- Ahlak bakımından yayınlanmasında sakınca olmadığı Maarif Nazırı Paşa Hazretleri tarafından tasdik edilmedikçe, hiçbir tefrikanın yayınlanmaması 3- Hepsi bir nüshaya konulmayacak kadar uzun edebiyat ve fen makalelerinin yayımlanmasında "mabadı var" ya da "mabadı yanına" sözcüklerinin kullanılmasına müsaade edilmemesi 4- Bir makalede beyaz yerler ve noktalarlar geçilen boş yerler bırakılmaması 5- Şahsiyete kesinlikle meydan verilmeyip vali ya da mutasarrıfın hırsızlık, öldürme ya da çirkin bir suç işlemiş olduğu asla yayımlanmayacak 6- Ermenistan sözcüğü kullanılmayacak 7- Yabancı hükümdarlar aleyhine yapılan suikastler, yabancı memleketlerde vuku bulan kargaşalar yazılamayacak | ||
07-02-2007, 09:49 | #29 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1- Bu yönetmelikler gazete sütunlarında bahsedilemeyecek63 II. Abdülhamit devrinde çıkarılan bazı nizamnameler ve iradelerle basın özgürlüğü tamamen yok edilmiş, ön sansür uygulanan kitaplar dışarıdan gelen kitaplar ve gazeteler denetim altına alınmıştır. Gazetelerde masum birtakım kelimelerin kullanılması dahi yasaklanmıştır. Burun, yıldız, bomba, anarşi, Girit, grev, hasta, müsevat, suikast, vatan, kargaşalık, istibdat, inkılap, ihtilal, hürriyet gibi kelimeler bunlar arasındadır. 1888 tarihinde çıkarılan matbaalar nizamnamesini geçersiz kılan yeni bir nizamname çıkarılmıştır. Bu yalnız matbaacıları değil, kitap satanları, dizgi yapanları da içine almaktadır. Önceden izin alma koşulu getirdiği için sansür niteliğindedir. Bu nizamnamenin 19. maddesine göre: - Hiçbir matbaa sahibi basacağı kitabı Maarif Nezaretinden ruhsat almadıkça basamaz - Basımdan sonra da adedi ve kaç nüsha basıldığını bildiren imzalı bir beyanname ile birlikte İstanbul'da Maarif Nezareti'ne, taşralarda mahalli hükümetlere verir - Her türlü resim, tasvir, madalya basıp satanlar da bu kurala uymak zorundadır - Basımevinde mürettipler çalışırken kapı yalnızca bir zemberekle kapalı bulunacak, matbaanın yanındaki binalara geçilebilir kapı ve penceresi olmayacak.64 Zararlı yayım basanlara, bulunduranlara hatta okuyanlara verilen en hafifi ceza sürgün edilmektir. Ya göstermelik bir mahkeme sonucunda ya da hiç yargılanmadan. Refik Halit Karay buna "tantana gitmek" denildiğini yazıyor, başından geçen bir olayı anlatıyor. Ciltlenmek üzere bıraktığı iki Fransızca kitabı muzır bulan iki hafiye, günlerce kitapların sahiplerini beklemişler. Mücellit onlara sezdirmeden kaşla göz etmese, Refik Halit yakayı ele verecekmiş. Sonra kitapları zararsız bulup gitmişler. Oysa bunlardan birinde Paul Doumer'in çocukların kitabında Cumhuriyetçi olmaları öğütleniyormuş gençlere. Yani saltanat devrinde işlenebilecek en büyük cinayetin propagandası.65 | ||
07-02-2007, 09:50 | #30 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Hüseyin Cahit Yalçın, "Türk basınının Abdülhamit zamanıyla ilgili tarihi yazılırken sansür bölümünün önemli bir yer alması gerekir" diyor. Bugünki gençlik ve Abdülhamit zamanında yetişip de gazetecilik yaşamına yaklaşmamış kişilerin bu sansürün şiddeti, dehşeti ve aynı zamanda budalalığı, işkilliği üzerine doğru bir düşünce edinebilmeleri olanaksızdır. Bunu belgeler üzerinde görmedikçe insan anlayamaz. Sansüre gönderilen en önemsiz bir yazının bile ne gibi yıkıntılara uğradığını gösteren sansürcü provalarından ne yazık ki bende yoktur. Eğer eski gazeteler bunları saklamıyorlarsa tarihimizin bu noktası gerçekten karanlıkta kalacaktır.66 2. 2. 1. 10. II. Meşrutiyet Basını (23 Temmuz 1908) Bu dönemin belli başlı gazeteleri İkdam, Sabah, Tercüman - ı Hakikat ve Saadet'tir. Meşrutiyetin aşırı ortamı içinde yeni yeni gazeteler çıkmaya başlamıştır. Gazetelerde özgürlük, eşitlik meşrutiyet kavramlarını içeren ateşli yazılar yayımlanmıştır. Sansür, 24 Temmuz 1908 günü İkdam ve Sabah gazeteleri sahipleri kendi aralarında anlaşarak, gazete provalarını sansüre göndermemişler, gelen sansür memurlarına "Gazeteler hürdür, sansür yasaktır" demelerinden sonra sansür kalkmıştır.67 Halkın gazetelere rağbeti artmış, bazı gazetelerin tirajları 50 bine kadar yükselmiştir. Halkın istediği genel af basının da isteğiyle kabul edilmiş. Af kanunundan yararlanarak İstanbul'a dönen sürgünler, büyük sevgi gösterileriyle karşılanmışlardır. Ancak gazetecilik hakkında hiçbir fikri olmayanların ayrıca gazete çıkarmaya yeterli sermayeleri dahi bulunmayanların kişisel hınçlarını dile getirmek amacıyla gazete yayımlamaya kaylkıştıkları bu dönemde basın, her türlü frenden yoksun kalmıştır. Yayından evvel kontrol ve muayene kalktığı gibi yayından sonra da hiçbir cezalandırma söz konusu edilmediğinden, o günlerin basın hayatını, tam bir anarşi olarak nitelendirmek daha doğru olacaktır.68 | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |