|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
13-06-2006, 18:02 | #1 | ||
Üyelik tarihi: Feb 2006 Yaş: 41
Mesajlar: 1.942
Tecrübe Puanı: 21 |
Ölümünün 74. Yılında Şeref Beyi Anıyoruz Allah rahmet eylesin Şeref Bey Hakkında bilgiler Beşiktaşımız’ın futbol şubesinin kurucusu Ahmet Şerafettin (Şeref) Bey’in, 73. ölüm yıldönümünde Tarihçi Vala Somalı’nın onun Kulübümüz için önemini gösteren yazısını, her Beşiktaşlı’nın okuması gerektiğine inanıyoruz. Beşiktaş Dergisi’nin Ocak 2002 sayısında çıkan bu yazı, Şeref Bey’in kişisel ve sportif alandaki tüm yaşamını ele almaktadır. İstibdat rejiminin bilhassa genç kuşakları bunalttığı günlerde bir cemiyet, bir kulüp kurmak bir yana, iki kişinin yan yana yürümesinin bile kuşkulu gözlerle takip edildiği bir dönemdi. İkinci Abdülhamit, kılpayı kurtulduğu suikastten sonra daha da sertleşmiş ve saray hafiyelerini en ücra yerlerde bile görevlendirerek, baskısını yoğunlaştırmıştı. 1903 yılının Mart ayı başında, Serencebey’deki şaşaalı Osmanpaşa Konağı’nda Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nü kuran gençler, Osmanlı Sarayı mensubu da olsalar, toplu bir faaliyetin içinde oldukları için saray hafiyeleri tarafından tutuklanıp ünlü Hasanpaşa Karakolu’na götürülmüşlerdi. Durum vahimdi. Sorgusuz sualsiz zindana atılmaları ya da Fizana sürülmeleri olasıydı. Bereket, Osmanpaşa’nın yakın akrabası olan Seryaver Mehmet Paşa olayı duyar duymaz atına atlamış ve soluğu Hasanpaşa Karakolu’nda almıştı. Badire atlatılmış, Beşiktaşlı gençlerin bir yanlış anlamanın kurbanı olmaları önlenmişti ama, padişah gelişmeleri duyduğunda çok sinirlenmişti. Seryaver Mehmet Paşa huzura çıkıp Sultan II. Abdülhamit’e işin doğrusunu anlattığında, padişah önemli ölçüde yumuşamış, ayrıca kurucu ve sporcuların saray mensubu ailelerin bireyleri olduklarını öğrendiklerinde, faaliyetlerine bile müsade etmiştir. Ama bir şartla vermişti bu kararını; “Atletizm, jimnastik, boks, güreş, eskrim gibi sporlara diyeceğim yok ama, şu İngilizlerin oynadığı ayak topunu oynamayacaklar” demişti, Seryaver Mehmet Paşa’ya sesini yükselterek, belliydi ki, bir takım dini saplantıları vardı futbol hakkında. Emir büyük yerdendi. Bu yüzden, kuruluş yılı olan 1903 ile İkinci Meşrutiyet’in ilanının gerçekleştiği 1908 yılı arasında Beşiktaş Kulübü bünyesindeki sportif aktiviteler arasında, futbola rastlamak mümkün değildi. 1909 yılında Cemiyetler Kanunu yürürlüğe girip, spor kulüplerine resmen faaliyet imkanı sağlayınca, işin rengi değişmiş ve bu serbestliğin getirdiği hakla, Beşiktaş futbolunun vücut bulması konusunda olumlu adımlar atılmaya başlanmıştı. Ülke rejimindeki bu değişim gerçekleşinceye kadar, Beşiktaş’ta en ufak bir futbol hareketi olmamıştı ama, kaza sınırları içinde özbeöz Beşiktaşlı gençler tarafından gayri federe olarak meydana getirilmiş bir sürü semt takımları, birbirleriyle iddialı maçlar yapıyorlardı. İlçenin en yetenekli futbolcularını bünyesinde toplamaya muvaffak olan “Valdeçeşme” ile “Basiret” takımları, aralarındaki en güçlü iki gençlik teşekkülüydü. Beşiktaş Futbolu ve Şeref Bey Akaretler’in en önemli semti olan Valdeçeşme o dönemde bünyesinde topladığı ünlü ve köklü aileleri ile olduğu kadar, artık adını taşıyan futbol takımıyla da anılmaya başlanmıştır. Takımın santrforu, kaptanı ve idarecisi Şeref Bey, arkadaşlarını etrafına toplamış, tarihi kararını şu sözcüklerle ifade etmiştir: “Değerli arkadaşlarım, belki duymuşsunuzdur ülkemizin ve ilçemizin ilk resmi spor teşekkülü, Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü’nde devrin şartları gereği futbol şubesi yoktu bugüne kadar. Kulüp büyüklerinden Ahmet Fetgeri Bey ve Fuat Bey ile konuşarak anlaştım, Basiret’te oynayan bazı arkadaşlar da bize katılacaklar. Böylece hep birlikte bu büyük kulübe dahil olup, onun futbol şubesini meydana getireceğiz.” Karar coşkuyla karşılanmıştı gençler arasında. Ertesi gün Şeref Bey’in önderlik ettiği futbol kafilesi, doğruca Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün yolunu tutmuş ve gereken işlemlerin tamamlanması sonucunda da o zamanki renkleri ile “Kırmızı-Beyaz” futbol şubesi yaşama geçirilmişti. Daha henüz ortaokul talebesi iken bile, Beşiktaş Jimnastik Kulübü’ndeki her türlü sportif ve sosyal faaliyetleri yakından takip etmeyi hobisi haline getirmiş olan Şeref Bey, Galatasaray, Fenerbahçe hatta Altınordu gibi spor yaşamlarını sadece futbol ile sürdüren kulüplerin, bu popüler spor dalı sayesinde en az 7-8 branşta faaliyet gösteren Beşiktaş’tan daha fazla dikkat çektiğini, bu sayede taraftarlar kazandığını teşhis etmişti. Aşırı bağlılık duyduğu Beşiktaş’taki bu eksikliği ilk fırsatta telafi etmek, lise çağına geldiğinde onun için artık tek amaç haline gelmişti. İşte nihayet bu idealini gerçekleştirmişti söz konusu gençlik hareketiyle. Nitekim gelecek zaman, futbolda kazanılan başarılar ve şampiyonluklar doğrultusunda Beşiktaş’ı ülkenin en önemli kulüplerinden biri yaparken, Şeref Bey’in, futbolu siyah-beyazlı yuvaya taşımakla ne derece isabetli bir karar verdiğini, daha o zamandan ileriyi gördüğüne somut bir örnek teşkil edecekti. Şeref Bey ne yazıktır ki, en verimli çağında ve henüz 39 yaşında olduğu bir dönemde amansız bir hastalığa yakalanarak yaşamını yitirdi. Yalnız Beşiktaş’a değil, Türk futboluna da verebileceği gelecek ile ilgili mükemmel projelerini henüz tamamlayamamıştı ama, yine de kısa ömrüne birçok güzellikler sığdırarak aramızdan ayrılmıştı. Onun dev portresini ve ölümsüz ismini şu ana başlıklar ile gözler önüne sermek bizler için gazetecilik görevi olduğu kadar bir insanlık görevidir de. Şeref Bey... 1894 yılında Beşiktaş Valdeçeşme’nin Dibek sokağında ve 14 numaralı evde dünyaya geldi. Elazığlı Hacı Yusufzadelerden Mehmet Bey’in oğludur. 7 yaşında Bedia İrgan Mektebi’ni, 10 yaşında Beşiktaş Mülkiye Rüştüyesi’ni, 13 yaşında da Mercan İdadisi’ni bitirerek iyi dereceler ile diploma aldı. İki yıl Fransız Mektebi’ne devam ettikten sonra, Darülfünun edebiyat bölümüne müracat etti. Yaşı küçük olduğu için reddedilmek üzereyken, Maarif Vekili’nin müdahalesi sonucunda okula kaydı yapılabildi. 20 yaşında buradan mezun oldu. Mezuniyet gününde başarılarından dolayı hocaları Hüseyin Cahit Yalçın ve Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından merasimle arkadaşlarına “örnek talebe” olarak takdim edilen Şeref Bey, bilahere Eyüp ilçesindeki Meşriki Füyuzat ve Reşadiye mekteplerine “hoca” aynı zamanda müdür muavini tayin edildi. Sporcu İdareci Şeref Bey Şeref Bey, 1910 yılının Ağustosunda Valdeçeşme Spor Kulübü’nü kurarak, sporcu arkadaşlarını bir çatı altında topladı. Kıvrak zekası, futbol bilgisi ve uzun boyu ile kendisi de tipik bir santrfordu. Takım arkadaşları arasında “ileride Beşiktaş ilk 11’inde yer alacak olan” Şair Kazım, Asım, Doktor Mehmet, Askeri Hakem Hakkı, Alaeddin ve Selahattin gibi çok yetenekli oyuncular Valdeçeşme’nin iskeletini oluşturuyorlardı. En önemli rakipleri ve komşuları “Basiret Kulübü” de güç açısından onlardan aşağı değildi. Bir adı da “Bay Münir’in takımı” olan bu ekipte de Nuri, Rüştü Erkuş kardeşler, Küçük ve Büyük Hakkı, Ziya, Hafız Mustafa ve Refik Osman Top gibi gençler futbolları ile göz dolduruyorlardı. Sonuçta Şeref Bey’in gayretleri ile bu iki kulüp birleştiler ve Beşiktaş Jimnastik Kulübü’ne iltihak ederek, Kara-Kartal yuvasının futboldaki temelini oluşturdular. 1904 yılında James Lafontaine isimli İngiliz futbolcusu “İstanbul Futbol Ligi” namı ile anılan bir lig kurmuştu. Bir adı da "Pazar Ligi" olan bu organizasyona zamanla Galatasaray, Fenerbahçe ve Altınordu takımları da katıldılar. Çoğunlukla İngiliz, Rum ve Ermeni azınlık takımlarının yer aldığı bu ligde, zaman zaman bir takım anlaşmazlıklar oldu ve Fenerbahçe bu gruptan koparak, İstanbul Ligi Şampiyonluğunu kurdu. Bir zaman sonra Cuma günleri oynanmaya başlandığı için turnuvanın adı “Pazar Ligi”nden “Cuma Ligi”ne çevrilmişti. Beşiktaş genel kaptanı Şeref Bey, en az 8-9 defa müracat ettiği halde, siyah-beyazlı takımı bu grup içine sokamamıştı. Herhalde diğer branşlardaki ihtişamından olsa gerek, organizasyon ilgilileri Beşiktaş’ı futbolda da başlarına bela etmek istemiyorlardı. Şeref Bey Kendi Ligini Kuruyor Şeref Bey 1919 yılında Vefa, Darüşşafaka ve Türkgücü gibi bir kısım İstanbul kulüplerini bir araya getirerek “İstanbul Türk İdman Birliği Ligi” adı altında yeni bir lig kurmuştu. 1919-20 ve 1920-21 karşılaşmaları sonucunda Beşiktaş bu ligde üst üste iki kez şampiyon oldu. 1920 yılında Altınordu’nun kurucusu Aydın oğlu Raşit Bey ile birlikte hareket ederek “Pazar Ligi”ni yeniden hayata geçirdi. Bu defa da bu organizasyonda Beşiktaş ile Aydın oğlu Raşit’in yeni takımı İttihatspor’a karşı Pera, Macabi, Enosis (AEK), Stella, Stogles ve Ermeni İttihat gibi azınlık takımları adeta karşı bir grup oluşturuyorlardı. “Pazar Ligi”nin 1920-21 karşılaşmaları sonucunda İttihatspor birinci, Beşiktaş da ikinci olmuşlar, 1921-22 sezonu maçları sonucunda ise şampiyonluğu Beşiktaş kazanmıştı. 1923 yılında Cumhuriyet ilan edilince Pazar Ligi, Cuma Ligi ve Türk İdman Birliği Ligi gibi özel şampiyonalar nihayet tarihe karışmışlar başta Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe olmak üzere tüm İstanbul kulüpleri, Türk Futbol Federasyonu’nun idaresindeki resmi İstanbul Ligi’nde aynı çatı altında toplanmışlardı. Beşiktaş’ı bir ara bu ligden de ekarte etmek istemişlerdi. Başta Şeref Bey olmak üzere Beşiktaş yönetimi direnince ve Genelkurmay Başkanlığı olaya ağırlığını koyunca plan suya düşmüştür. Sonuçta, ezeli rakiplerinin beğenmediği Beşiktaş, bu ilk resmi İstanbul Ligi’nde de “Şampiyon” olunca muarızlarına söyleyebilecekleri tek söz bile bırakmamıştır. O Türk hakem camiasının da yüzakıydı. 1928 yılında FIFA’nın direktifleri ile Prag’a giderek Prag-Peşte karmaları maçlarını yönetmişti. Uluslararası hakemliğinin yanı sıra ülkemizdeki ilk hakem hocalarından biridir. 1923 ile 1933 yılları arasında üç büyük kulübümüzün şampiyonluğa tesir edecek en önemli maçlarında ya da Avrupa takımları ile oynadıkları karşılaşmalarda, ısrarla maçı idare etmesi istenen ilk isim hep o oluyordu. “Şeref Stadı” Uğruna Hastalığını İhmal Etmişti Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, “ilk resmi İstanbul Ligi” şampiyonu olan Beşiktaş’ın o yıllarda devamlı yararlanabileceği bir futbol sahası bile yoktu ne yazık ki... 1929 yılı Ağustosunda Taksim Stadı’nın Galatasaray’a ait bir hissesi 5000 TL karşılığında satın alınarak, 1933 yılına kadar bu ihtiyaç giderildi. Futbol şubesi sorumlusu Şeref Bey’in çabaları ile, bir dönem için halledilen bu handikap, yine bu ileri görüşlü spor adamının yaptığı planlı çalışmalar sonucunda nihayet toptan halledilmek üzereydi. 1930’lu yıllar ile birlikte iz sürmeye başlayan Şeref Bey, Beşiktaş’ın geleceğini teminat altına alacak yeni bir mülkün peşine düşmüştür. Evvelce yanmış ve büyük tahribat görmüş tarihi Çırağan Sarayı ile moloz yığınlarının dolu olduğu bahçesini Beşiktaş’a stad olarak tahsisi gerçekleştirmek üzereydi. Mevsim kıştı. Ankara’da İstanbul, İzmir ve Ankara karmaları arasındaki maçları idare etmesi için federasyon tarafından görevlendirilmişti. Aksilik bu ya, birkaç günden beri, vücudunu saran bir illetin verdiği ağrılarla kıvranıyordu. Doktorlar, erken tedaviye girmesinin faydalarını önüne sermelerine rağmen o, stad işini garantiye almak düşüncesiyle, görevlendirildiği maçları idare etmeyi düşünüyordu. Öyle de yaptı zaten... Sonuçta, Ankara’nın kara kışında yönettiği maçlarda vücudunun daha da zayıf düşmesine neden oldu ve yatağa mahkum oldu ne yazık ki... Kulüp başkanı Fuat Balkan’ın da yapıcı teşübbüsleri ve o dönemin en önemli devlet adamlarından biri olan Beşiktaşlı Recep Peker’in delaleti ile tüm formaliteler tamamlanmıştı ama, Şeref Bey bu dünyada yoktu artık. Beşiktaş “Şeref” Stadı Evet... 1932 senesinde “Çırağan Sarayı bahçesinin” Beşiktaş Jimnastik Kulübü’ne “stad” olarak tahsisi nihayet gerçekleşmiş ve Maliye Bakanlığı bu tarihi mülkü 10 lira gibi sembolik bir aylıkla tam 99 yıllığına Beşiktaş’a kiralamıştı. Çırağan bahçesini molozlardan temizlemek, toprak zeminin drenajını yaptırıp futbol oynanacak duruma getirme görevini, Şeref Bey’in en yakın dostu Nuri Çapa üstlenmişti. Bu işleri yapmak için ilgili firma astronomik bir ücret isteyince çok öfkelenmiş ve fabrikasındaki işçileri devreye sokarak maliyeti asgariye düşürmüştü. Zamanın şartlarına göre Beşiktaş futbol şubesi, toprak ama düzgün bir zeminde antrenman yapma olanağına kavuşmuştu. Stadın komple inşaatı, 1940’lı yılların başına kadar sürdü. Altı bin kişilik kapalı, dört bin kişilik açık tribün tam on bin kişilik seyirci kapasitesi stadın, giriş kapıları, soyunma odaları ve nizami yüzme havuzu da dahil olmak üzere toplam inşaatı 42 bin TL’ye malolmuştu. Stadın adı, muhalefet edenler olmasına rağmen Şeref Bey’in ismi ile anılacaktı artık. Kongre kararı ile tesise “Beşiktaş Şeref Stadı” adı verilmişti. Stadın resmi küşadı çok görkemli olmuştu. Ertesi günkü gazete ve dergiler, bir zamanlar “Beşiktaş Çöplüğü” diye isim taktıkları bu yer için bu defa “Balkanlar’ın en güzel stadı hizmete açıldı” başlığı altında haberi okuyucularına duyurmuşlardı. Beşiktaş futbol tarihi içinde Şeref Stadı’nın önemi çok büyüktür. Kulübün asırlık tarihine damgasını vuran, “en muhteşem Hakkı’lı, Şeref’li ve Şükrü’lü kadrosu” bu stadın getirdiği imkanlarla yetişip güçlenmiş ve rakiplerinin korkulu rüyası olmuştur. Stad tam yedi yıl boyunca (1940-1947) sportif açıdan olduğu kadar, ekonomik açından da Beşiktaş’a büyük güç kazandırmış ve elverişli bir spor tesisin bir kulübün ayakta kalmasındaki önemini ortaya koymuştur. Şeref Stadı yedi yıl boyunca, İstanbul Ligi, Milli Küme, Kupa ve Şilt karşılaşmalarına sahne olmuştur, 1948’de İnönü Stadı’nın devreye girmesiyle etkinliğini yitirmiştir. Beşiktaş’ın tarihinde çok önemli bir yere sahip olan, Beşiktaş’ta Futbol Şubesi’nin kurucusu Şeref Bey, her yıl sezon açılışının yapıldığı gün Yahya Efendi Türbesi’ndeki mezarı başında anılmaktadır. | ||
|
13-06-2006, 18:07 | #5 | ||
Üyelik tarihi: Feb 2006 Yaş: 41
Mesajlar: 1.942
Tecrübe Puanı: 21 | Şeref Bey'in sahsiyeti ve Beşiktaş Kulübüne olan hizmetleri dolayisyle Türk Basininin onun hakkinda yazdiklarindan birkaç cümleyi alarak, tarafsiz insanlarin onu nasil degerlendirdiklerini belirtmekte fayda görmekteyiz: "Şeref evvela sporcu idi. Sonra da zekasi, akli selimi, ilmi, irfani ile tam bir idare adami idi. Sporcu Şeref, bütün memleket sporculuguna örnek olabilecek bir karaktere sahipti. özü, sözü dogru, mert, Ali-cenap bir insandi. Spor aski ile can veren Şeref, sporumuza çok büyük hizmetler ifa etmis, bu yolda ebediyyen payidar olacak eserler vücude getirmistir. Bu eserlerin basinda özellikle Beşiktaş FUTBOL SUBESI'nin geldigini görmekteyiz. Şeref sadece kulüpçü olarak kalmamisti. O, Türkiye Idman Cemiyetleri Ittifaki'nin muhtelif subelerinde vazifeler almis, aldigi her vazifede büyük basarilar göstermis, Türk Sporu'nun yükselmesi için mütemadiyen çalismistir. Şeref Bey'in 1929 senesinde Taksim Stadinin bir hissesini satin alarak Beşiktaş takimina antreman ve özel maç yapmak için saha temin ettigini görmekteyiz. 1932 senesinde kulübe Şeref Stadi'ni kazandirmaya çalisan Şeref Bey bu esnada yakalandigi amansiz bir hastaliktan, gösterilen bütün ihtimamlara ragmen kurtulamayarak hayatini yitirmistir. Beşiktaş camiasi tarafindan kendisi; rahmet, minnet ve sükranla daima anilacaktir. Bir gün Valideçsme'de gençler aralarinda konusuyorlar, egleniyorlardi. Içlerinden biri Taskisla yönünü gösterdi: Bakin alevlere... Taskisla yaniyor! - Haydi gidip bakalim, orada ne oluyor? Kosarak gittiler. Amaçlari yangini görebilmek ve hatta yardim edebilmekti. Taskisla'ya geldiklerinde ilgilerini baska bir olay çekti. O bölgedeki Ingilizler bir çesit spor yapiyorlardi. Iki takima ayrilmislar ve bir topun pesinde kosuyorlar, sayi yapmaya çalisiyorlardi. Hayranlikla bir süre onlari izlediler. - Bu oyunu biz de oynayamazmiyiz? - Oynariz - Ama nasil? Bizim topumuz yok ki... - Alalim su topu kaçalim. - Olmaz, ayip olur... O sirada top önlerine gelir. "Alalim su topu kaçalim" diyen Katip Tevfik dayanamaz. Topu alir, Ingilizlerin saskin bakislari arasinda kosmaya baslar. Arkadaslari da pesinden tabii... Valideçsme'ye geldiklerinde izlerini kaybettirmislerdi. Topu Refik Osman'in evinin bahçesinde saklarlar. Onlar Beşiktaş kulübünden degildiler. Ama Beşiktaş'ta oturan gençlerdi... ve böylece semte futbol topunu ilk getirenler olarak tarihe geçtiler. Semte getirilen futbol topu bile Beşiktaş Osmanli Jimnastik Kulübü'ne futbolu ilk yillarda sokamadi. Ama gençler zamanlarini aralarinda futbol oynayarak geçirmeye baslamislardi. 1911 yilinin Agustos ayiydi. Su haber semte hizla yayildi: "Gümrük memurlarindan Elazizli Haci Yusufzadelerden Mehmet Bey'in oglu 17 yasindaki Seref Bey futbol kulübü kurmus." Takimin adi Valideçesme idi. Seref Bey'in disinda takimda Sair Kazim, Asim, Alaeddin, Selahettin, Doktor Mehmet, Askeri Hakim Hakki Bey vardi. Bölgedeki diger gençler de bos durmadilar. Münir Bey'in önderliginde birlestiler. Nuri ve Rüstü kardesler, Küçük Hakki, Büyük Hakki, Ziya, Hafiz Mustafa ve Refik Osman bir araya gelerek Basiret takimini kurdular. Aralarinda maçlar yaptilar. Güçlendiler, gelistiler. Rekabeti biraktilar. Karma kadrolar olusturarak azinliklarla iddiali karsilasmalar yaptilar. Tatavla'nin Araks, Kadiköy'ün Barham ve Oresten takimlariyla oynadilar. Önderleri Seref Bey'di. Bir gün yaptiklari toplantida Seref Bey arkadaslarina düsünçesini açikladi: - Beşiktaş semtinin tek ve en güçlü kulübü Beşiktaş Osmanli Jimnastik Kulübü'dür. Ancak bir tek eksikleri var o da futbol bransinin olmamasi. Beşiktaş Osmanli Jimnastik Kulübü'ne katilalim. Böylece Galatasaray, Fenerbahçe, ve Altinordu ile rekabete girebiliriz. Itiraz eden olmadi. Fikir alkislarla karsilandi. Ama çekinenler de yok degildi: - Ya bizi almazlarsa? - "Merak etmeyin, ben gidip görüsecegim. Almayacaklarini sanmiyorum ve hatta sevineceklerini de saniyorum." dedi Seref Bey. 1911 yilinin son aylariydi. Seref Bey Beşiktaş Osmanli Jimnastik Kulübü'ne gitti. Karsisinda Fuat Bey, Ahmet Bey, ve Mazhar Bey vardi. Kulübe katilmak istediklerini kendilerine bildirdi. Fuat Bey, Ahmet Bey, ve Mazhar Bey öneriyi sevinçle karsiladilar. Valideçesme ve Basiret Külüpleri, Beşiktaş Osmanli Jimnastik Kulübünün çatisi altinda resmen birlestiler. Seref Bey hic bos durmadi. Hemen calismalara basladi. Takimda yer alacaklar belliydi. Beşiktaş'in ilk futbol takimi su isimlerden kurulmustu: Resul Bey (kaleci), Ridvan Bey, Behzat Bey, Dr. Sabri, Sair Kazim, Sadi Baltalimanli, Dr. Mehmet, Asim Bey, Seref Bey, Dr. Ali, Fahri Bey. Takim kurmak yetmiyordu. Eksikler çoktu. Forma yoktu. Ayakkabi yoktu. Top yoktu. Ama bulundu. Çevresinde sporsever olarak taninan Ipekçi Ihsan Bey gençlerin çaresi oldu, her eksiklerini tamamladi. Zamanla ikinci ve üçünçü takimlar da kuruldu. Futbol Beşiktaş Osmanli Jimnastik Kulübünü'de bir anda kisa süre içinde birinci siraya oturdu. Ama kulüpte sadece futbol yoktu ki... Diger branslar da vardi. Iste futboldaki bu gelisme bazi branslarin yöneticilerini sinirlendirdi: - Halterde geri kaldik! - Futbol yüzünden jimnastik yapamiyoruz! - Atis egitimleri ne olacak? - Boksu unutmayalim! - ........!!!!!!! Iç çekisme bitmedi. Seref Bey'e karsi cephe alanlar çogaldi. O da sonunda Beşiktaş Osmanli Jimnastik Kulübünü'den ayrilmaya karar verdi. Sisli'deki Sebat kulübünü'ne katildi. Arkadaslari O'nun pesini birakmadilar. Seref Bey yoksa biz de yokuz diyerek onlar da Sebat kulübü'ne katildilar. Seref Bey'in çaliskanligi orada da etkisini gösterdi. Sebat takimi kisa sürede güçlendi. Ve günlerden bir gün Sebat Beşiktaş'in karsisina futbol sahasinda dikiliverdi. Sebat takimi sahada Mahmut, Nazmi, Adil, Hüsnü, Andon, Haluk, Refik Osman, Orhan, Seref, Siyret, Haluk'tan kuruluydu. Beşiktaş ise su kadro ile mücadele etmisti: Resul, Alaeddin, Nebi, Badi Kemal, Güresçi Hikmet, Hüsnü, Seref, Ihsan, Cemal, Tayyip, Kadri. Sebat Futbol Takimi Beşiktaş'i 3-2 yendi. Seref Bey ve arkadaslarinin Beşiktaş'tan ayrilisi da iste o günde bitti. Biz hata yaptik yuvana dön diyen yöneticiler Seref Bey'i ikna ettiler. O da fazla nazlanmadi. Zaten kalbi Beşiktaş'daydi. (Alıntıdır) | ||
13-06-2006, 18:15 | #9 | ||
Üyelik tarihi: Apr 2006 Yaş: 54
Mesajlar: 716
Tecrübe Puanı: 19 | Allah Rahmet Eylesin Hani Seref Husnuleeeeeeeeeeeeeeeeer Vede Baba Hakki Laaaaaaaaaaaaaaaaar Yillarca Unutulmaaaaaaaaz Sanli Karakartallar
__________________ UMUTLANDIRIP [ U T A N D I R M A Y I N ] aLPay by C@RSI Since 1970 | ||
13-06-2006, 18:22 | #10 | ||
Banned Üyelik tarihi: Apr 2006 Yaş: 34
Mesajlar: 2.329
Tecrübe Puanı: 0 | allah rahmet eylesin , efsane karakartallar kalbimizde...
__________________ Father, Father, Father, Father, Father Into your hands I commend my spirit, Father into your hands Why have you forsaken me, In your eyes forsaken me, In your thoughts forsaken me, In your heart forsaken me ... | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |