![]() |
Develüasyon Uygulamalarının Dış Ticarete Etkisi I.DEVALÜASYON A. Tanımı Devalüasyon, milli paranın dış değerinin ani ve iradi olarak hükümetçe düşürülmesidir. Devalüasyonun sözlük anlamı, “değerden düşürülme”dir. Paranın değerinin düşmesi ile bu değerin iradi olarak düşürülmesi birbirine karıştırılmamalıdır. Mesela ülke içinde fiyatların devamlı olarak yükselmesi sonucunda bir birim paranın satın alabileceği mal ve hizmet miktarı eskisine göre azalabilir. Bu durumda para değerini ekonomideki enflasyon sebebiyle kaybetmiştir. Halbuki devalüasyonda “değerden düşürülme” söz konusudur. Düşürülen değer ise paranın dış değeridir. Bazı durumlarda, fiilen dış değeri düşmüş olan milli paranın durumunun resmen hükümetçe kabul edilmesini de devalüasyon kavramı içinde düşünmek mümkündür. Devalüasyon bir anlamda döviz kurunun yükseltilmesi demektir. 1 Devalüasyon çok çeşitli yönleri ile kompleks bir problemdir. Devalüasyon bir para sistemi değil, mevcut para sistemi içindeki para birimine psikolojik, sosyal, ekonomik ve politik faktörlerin etkisiyle yapılan ekonomik bir operasyondur. 2 B. Devalüasyonu Gerektiren Nedenler Devalüasyon başlıca iki sebeple yapılır. Bunlar; -İhracatı teşvik ve ithalatı kısmak suretiyle dış ticaret açıklarının kapanmasını sağlamak, -İç fiyatlar ile dış fiyatlar arasında mevcut bulunan dengesizliği ortadan kaldırmak. Kambiyo kısıtlamalarının bulunduğu bir ekonomide fiyatlar genel seviyesi yükselirken ticaret yapılan diğer ülkelerde fiyat artışları yavaş bir seyir izlerse, bir süre sonra bir kur ayarlaması yapmak gerekebilir. Çünkü, ülke içinde fiyatlar genel seviyesinin artması ile ihraç malları pahalılaşır iken ithal malları nispeten ucuzlar. Daha çok ihracat yapabilmek için bu malların fiyatlarının dış piyasalarda ucuzlatılması gerekir. Bu ise, yabancı paraların ülkeden aynı birim para ile daha çok mal ve hizmet satın alabilmesi ile mümkündür. Bunu sağlayacak mekanizma ise milli paranın dış değerini düşürmek, yani devalüasyondur. 3 |
C. Devalüasyon ve Ticaret Blânçosu Devalüasyonunu ilk etkisi, ithal malların ulusal para cinsinden pahalılaştırmak ve ihraç malarını yabancı para cinsinden ucuzlatmaktır. Devalüasyon ithal talebini kısıcı ve ihracat hacmini genişletici etkiler doğurur. Bu etkilerin sonucunda ülkenin ithalat giderleri azalacak, ihracat gelirleri artacak, böylece de ticaret blânçosu açığı giderilmiş olacaktır. Devalüasyonunu ticaret blânçosu üzerindeki etkileri incelenirken bu etkileri ikiye ayırmak gerekir. İthalat giderlerini kısıcı etkisi ve ihracat gelirlerini artırıcı etki. 1. Devalüasyonunu İthalat Giderlerini Kısıcı Etkisi Devalüasyon ithal mallarının yurtiçi fiyatlarını pahalılaştırdığı ölçüde bu malların talebini daraltır. Böylece döviz giderlerinden tasarruf sağlanmış olur. Grafik 1: Devalüasyonunu ithalat giderlerini kısıcı etkisi Grafik 1’de S Amerika’nın otomobil arz eğrisini gösteren 3000 dolar düzeyinden çıkan bir doğru ile ifade olunmuştur. Bunun anlamı otomobil arz esnekliğinin sonsuz olduğudur. D ise Türkiye’nin dolar üzerinden Amerikan otomobillerine olan talep eğrisidir. Devalüasyon öncesinde Türkiye’nin ithalat giderleri şöyledir: Türkiye OQo adet otomobil ithal etmekte ve buna 3000xOQo dolar ödemektedir. Grafik (o)’da bu miktar ithalat gideri OACQo dikdörtgen alanına eşittir. Bunun Türk Lirası karşılığı ikinci grafikte 30.000xOQo veya OacQo alanına eşittir. Şimdi Türkiye’nin dış ödeme açıkları nedeni ile 1 $ = 15 olacak biçimde devalüe ettiğini varsayalım. Grafik a’da SA değişmez. Fakat Türkiye’de otomobil fiyatları 30.000 TL’den 45.000 TL’ye çıkar. O nedenle grafik b’de otomobil otomobil arz eğrisi SA’dan S”A’ya kaymıştır. |
Devalüasyon Türkiye’nin TL cinsinden ifade olunan Dt talep eğrisinin şeklini de değiştirmez. Fakat artan fiyatlardan talep azalağı için dT’nin yeni kur üzerinden dolara çevrilmesiyle elde edilen DT talep eğrisi D”T şeklinde sola kayacaktır. Grafik 1b’den görüleceği gibi devalüasyon otomobil fiyatlarını yükselterek talebin OQ1’e düşmesine neden olmuştur. Bu miktar, ithalata yapılan harcama, döviz olarak Grafik 1a’da OQ1x3.000 dolara veya ABQ1 dikdörtgen alanına eşittir. Demek ki devalüasyon sonucunda Türkiye döviz giderlerinde Q1QoCB alanı kadar tasarruf sağlamış olmaktadır. Devalüasyon ithalat giderlerini kıstığı ölçüde ticaret blânçosu üzerinde olumlu etki yapar. 4 2.Devalüasyonunu İhracat Gelirlerini Artırıcı Etkisi Devalüasyonunun ticaret blânçosu üzerindeki ikinci olumlu etki de ihraç mallarını yabancı para cinsinden ucuzlatarak ihracat hacmini artırmasıdır. Grafik 2. Devalüasyonun İhracat Gelirlerine Etkisi Grafik 2’de yer alan tA eğrisi Amerika’nın dolar üzerinden tütün talep eğrisidir. Diğer taraftan aA’da tütünün dolar cinsinden arz eğrisidir. Tütün arz esnekliği sonsuz varsayılmıştır. TA eğrisi de Amerika’nın tA tütün talep eğrisinin, TL’ye dönüştürülmüş şeklidir. Grafik b’de görüleceği gibi devalüasyondan önce Türkiye’nin tütün ihracatı OMo’dır. Bunun karşılığında elde edilen döviz miktarı ise Omox1500 dolara veya OdeMo alanına eşittir. Bunun karşılığı olan TL miktarı ise grafik a’da (ODEMo)dır. Devalüasyon sonucunda tütün fiyatları Türkiye’de sabit kalırken Amerika’da 1000 dolar düşecektir. Dolayısıyla grafik b’de arz eğrisi aA’dan a”A’ye iner. Fiyattaki bu düşme normal koşullar altında talebin genişlemesine neden olur. Nitekim devalüasyondan sonra Amerika’nın tütün talebinin OMo’den OM1’e yükseldiği görülmektedir. Talepteki artış üst grafikte TA talep eğrisini T”A şeklinde sağa doğru kaydırmıştır. Grafikte I ve II nolu alanlardan anlaşılacağı gibi burada birbirine ters iki etki doğmaktadır. Burada ihracat fiyatlarının döviz cinsinden ucuzlaması dolayısıyla (1500 $’dan 1000 $’a ) uğranılan kayıp, ikincisi de ucuz fiyatlardan talep genişlemesi sonucu sağlanan artış. İkinci etki (II nolu alan), birinci etkiden (I nolu alan) daha büyükse devalüasyonun net etkisi ülkeye döviz kazandırıcı yönde olacaktır. Aksi halde devalüasyon ihracat gelirlerini azaltır. 5 |
D. Toplam Harcama Yaklaşımı İle Devalüasyon Toplam harcama veya Massetme yaklaşımı ile devalüasyonun iktisadi etkileri açıklanırken milli gelir denkleminden faydalanılır. Toplam Üretim = C+I+G+X = Y = Yorgan (I) Toplam Harcama = C+I+G+M = A = Ayak (II) Burada, C = tüketim harcamalarını, X = döviz gelirlerini, M = döviz giderlerini gösterir. Denklem (1) den, denklem (2) yi çıkarırsak Y-A = X-M kalır. Son denklemde görüldüğü gibi, yorganına göre ayağını uzatamayan (Y < A ise) ülkelerde cari işlemler dengesi (CİD) açık (M > X olur) verir. CİD açığını kapatmak için toplam harcamalar düzeyine çıkarılması gerekir. Bunun için de toplam harcamalar içinde yatırımların payının artması gerekir. I’nin artırılması için de tasarrufların artması, bunun içinse vergilerin artırılmasına ilaveten, reel faiz politikasını gerçekleştirecek düzeyde bir sıkı para politikası uygulanmalıdır. Sıkı para politikasının diğer faydası da C’yi azaltmasıdır. Böylece yatırımların tek kaynağı olan reel tasarruflar artar. G = hükümet harcamaları da bütçe açığı vermeyecek düzeye indirilirse toplam harcama içinde yatırımların payı özel ve kamu harcamalarına göre artar. 6 E. Devalüasyonun Başarı Koşulları Esneklik yaklaşımına göre devalüasyonun ödemeler blânçosu üzerinde olumlu katkı yaratabilmesi için, döviz piyasasının “kararlı denge “ durumunda bulunması gerekir. Ülkede ihracat ve ithalat arz esneklikleri sonsuz, başlangıçta ihracatın döviz değeri ithalatın döviz değerine eşit (ticaret dengesi var), ihracat ile ithalat talep esneklikleri toplamı birden büyükse devalüasyon ülkenin döviz gelirlerini artırarak ödemeler dengesine olumlu katkıda bulunur. 1. İthal ve İhraç Malları Esneklikleri İthal mallarının talep esnekliği ne kadar büyük ise, yapılan devalüasyon da o derece faydalıdır. Çünkü bu durumda ithal malları pahalılaştığından talep kısılır. Böylece ithalatın miktarı azalacağından ödemeler blânçosu açığına olumlu katkıda bulunur. İthal malları talep esnekliği sert ise döviz tasarrufu olmaz. O nedenle sağlanacak döviz tasarrufunun miktarı tamamen esnekliğin büyüklüğüne bağlıdır. İhraç mallarına olan talep esnekliği sıfırdan itibaren büyüdükçe, döviz kaybı azalır ve esneklik 1’e eşit oluncaya kadar devam eder. Esneklik 1 ise, ihraç mallarına yine eskisi kadar döviz harcanır. Bu durumda devalüasyondan sağlanacak kayıp ve kazanç yoktur. Devalüasyonun ihraç yoluyla döviz kazancının artırılabilmesi için mutlaka ihraç mallarına karşı olan talep esnekliğinin 1’den büyük olması gerekir. |
2. İthal ve İhraç Malları Arz Esneklikleri İthal malları arz esnekliği 1’den büyük yani arz esnek ise, fiyatlarda devalüasyonla birlikte bir değişme görülmeyecek, aksi halde bir düşme olacaktır. Piyasada ithal talebinin daralması sonucunda eğer fiyatlar düşüyor ise, döviz kazancının olabilmesi mümkün değildir. İthal mallarının fiyatının düşmesi, devalüasyon oranını fiilen düşürecek ve bu yüzden yapılması mümkün olan döviz tasarrufu asgari düzeye inecektir. Eğer ithal malları fiyatları da, devalüasyon oranında düşecek olur ise, devalüasyon tamamen etkisini kaybedecek yani hiç döviz kazancı olmayacaktır. İhraç malları arz esnekliği eğer sonsuzdan itibaren küçüldükçe (arz sabit fiyatlarla artırılabiliyorsa) arzın çoğaltılabilmesi fiyatları da artıracak ve bu sebeple döviz kazancı azalacaktır. İhraç malları arz esnekliği 1’e eşit olduğunda, devalüasyonun olumlu etkisi olmayacaktır. Arz esnekliği 1’den büyük olduğu durumlarda devalüasyon döviz kazancını artırabilecektir. Devalüasyonun olumlu etkilerini olabilmesi için ithalat ve ihracatın toplam değerinin az çok birbirine eşit olması şartıyla devalüasyon yapan ülkede ithalat ve ihracat talep esnekliklerinin toplamının 1’den büyük olması gerekir. (Ex+Em) > 1. Ödemeler blânçosu açık veren bu yüzden devalüasyon yapmak zorunda kalan ülkede ithal talep esnekliği 1’den büyükse kendi ihraç mallarının talep esnekliği (diğer ülkenin ithalat talep esnekliği ) ne büyüklükte olursa olsun, devalüasyon ülkenin blânço açığını düzeltmede etkili olur. Veya , devalüasyon yapan ülkenin ithal esnekliği ve diğer ülkenin ithal esnekliği birden küçük fakat her iki ülkenin ithal talep esnekliği birden büyükse, devalüasyon ülkenin ödemeler blânçosunu dengeye getirebilir. 7 |
3. İç Fiyatların Sabit Tutulması Devalüasyonun başarıya ulaşması için en önemli koşullardan birisi, devalüasyonun arkasından gelecek fiyat artışlarının önlenmesidir. Devalüasyonun temel amacı ulusal fiyatlardaki şişkinliği gidermek ve ülkenin dış rekabet gücünü yükseltmektir. O nedenle devalüasyondan sonra fiyat istikrarını sağlamak hükümetlerin başlıca görevi olmalıdır. Yatırım malları ve ara malları ithal eden bir ülkede devalüasyon, üretim maliyetlerinin ve geçinme indeksinin yükselmesine yol açar. Bu de fiyatları artırarak bir ücret-fiyat çekişmesinin başlamasına neden olur. Hükümetler böyle bir maliyet enflasyonunu körükleyici politikalar izlemekten çekinmelidir. Devalüasyondan sonra, ithal malları girdileri fiyat artışları dolayısıyla iç fiyatların yükselmesi doğaldır. Eğer fiyatlar bu yüksek düzeyde sabit tutulabiliyorsa bu bir enflasyon sayılmaz. Hükümet yetkililerinin devalüasyonun doğurduğu bir defalık fiyat artışlarını bir maliyet enflasyonuna dönüştürmemek için tüm önlemleri almaları gerekmektedir. 8 F. Döviz Kuru Sistemleri a. Döviz Kurunun Tanımı Döviz Kuru (Kambiyo Kuru, Parite) iki milli para birimi arasındaki değişim oranıdır. Diğer bir deyişle döviz kuru bir yabancı paranın milli para cinsinden fiyatıdır. Döviz Kuru, döviz piyasasında oluşur. Döviz piyasalarında yapılan alış ve satışlarda belirlenen ve fiyatlarına “cari” veya “gerçek kur” denir. Bu kur borsada oluşan değerdir. Resmi kuru uygulayan ülkeler, dış alış ve satışlara farklı kur tatbik edebilirler. İki milli para arasında doğrudan doğruya uygulanan döviz kuruna “Düz Kur” denir. 1 $ = 80 TL. gibi. Fakat dolar, dolaylı bir şekilde de satın alınabilir. Mesela TL önce sterlin, sonra sterlin ile mark ve bu marklarla da dolar alınabilir. Böylece Türk Lirası ile dolar arasında “Çapraz Kur” meydana gelir. |
b. Döviz Kuru Sistemleri Teoride başlıca iki temel döviz kuru sistemi vardır. Bunlar “Sabit Kur Sistemi” ile “Serbest ve Esnek Kur Sistemi” dir. Bunların arasında çok sayıda ara sistem vardır. Bunlar içinde en önemlisi “Esneklik kazandırılmış sabit döviz kuru sistemi” dir. 1.Sabit Kur Sistemi Sabit döviz kuru sistemi en iyi şekilde “altın para standardının geçerli olduğu sistemlerde işler. Klasik altın standardı, yaklaşık 1880’den 1914 yılına kadar dünyada geçerli olmuş bir para sistemidir. Altın standardı rejiminde döviz piyasası serbest olmalıdır. Ayrıca ülkelerin paraları doğrudan veya dolaylı olarak altınla tanımlanmalı, istenildiği kadar altın serbestçe satın alınabilmeli, ülkeye altın çıkışına müdahalede bulunulmamalıdır. Bu durumda ülkelerin paraları altına bağlı olduğundan milli paraların birbiriyle ifadesi olan döviz kurları da sabit olacak veya “altın noktaları” diye adlandırılan kur sınırları içinde sabit kalacaktır. Altın standardı döviz kurlarını sabit tutmak açısından ideal bir sistemdir. Sabit döviz kuru, kağıt para rejimlerinde de altın standardında olduğu şekilde işler. Bu sistemde, milli paranın alabileceği en yüksek değere üst destekleme noktası (altın ihraç noktası), en düşük değere de altın destekleme noktası (altın ithal noktası) denir. Bu iki sınır içinde piyasa döviz kuru arz ve talebe bağlı olarak oluşur. Kur sınırlar dışına çıkacak olursa, hükümet döviz alım satımı yaparak kurun belli sınırların altına veya üstüne çıkmasına engel olur. Spekülatif nitelikte para hareketleri, milli paraların değeri üzerinde belli bir baskı yaratır. Eğer bir ülkenin ödemeler blânçosu açık veriyorsa, o ülkenin ileride parasını devalüe edeceği fikri yaygınlaşır ve ülkeden para kaçışı olur. Bu durum, ödemeler blânçosundaki açıkları daha da artırarak devalüasyonun bir an önce yapılmasına sebep olur. Ayrıca spekülatörlerin kuşkuları yüzünden ülkeden çok miktarda para çıkışı o paraya duyulan güveni sarsar ve ileride devalüasyona yol açar. Altın para standartlarında söz konusu olan sabit kur sistemi özellikle bu standartta klasik teorinin dış denge mekanizmasının işleyişine ilişkin açıklaması, dayandığı varsayımlar dolayısıyla eleştirilmiştir. |
Klasik Teori tam istihdam ile fiyat ve ücretlerde tam esneklik varsayımlarından hareketle miktar teorisinin geçerliliğini savunur. Klasik teorinin dış dengenin fiyat seviyesi, milli gelir ve para miktarındaki değişmeler ile sağlanacağı konusunda görüşleri günümüz gerçeklerine uymamaktadır. 2.Esnek Kur Sistemi Serbest Kur Sistemine “esnek“, “dalgalanan”, “yüzen” kur sistemi denmektedir. Serbest kur sisteminde ülke parasının değeri, tamamen serbest bir şekilde işleyen arz ve talep mekanizmasına terkedilmiştir. Döviz kuru, döviz piyasasında arz ve talep şartlarına göre günlük olarak belirlenir ve döviz kurumu belirlenmesine kamunun müdahalesi yoktur. Döviz piyasasında denge ve ödemeler bilançosunun düzeltme işlemleri doğrudan doğruya döviz kurundaki değişme ile sağlanır. Döviz kurunun düşmesi ise, milli paranın değer kazanmasına yol açar ve ithal mallarının yurtiçi fiyatlarını düşürür. Döviz kuru yükseldiğinde ihracat teşvik edilirken, kur düştüğünde ihracat azalır. Böylece ekonominin dış dengesi arz ve talep şartlarına göre her zaman değişebilir döviz kurları ile sağlanır. Serbest veya esnek kur sisteminde dalgalanma derecesine göre “serbest” ve “gözetimli dalgalanma” olarak iki temel grup vardır. Serbest dalgalanmada döviz kuru hiçbir müdahale olmadan döviz arz ve talebine göre belirlenir. Gözetimli dalgalanmada ise gözetim amacı açısından iki türlü dalgalanma vardır. Temiz dalgalanmada döviz kurlarına müdahale ve gözetim, sadece kısa dönemli düzensiz dalgalanmaların ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Kirli Dalgalanma döviz kurlarına müdahale ve gözetim ekonomik açıdan ülkenin rekabet gücünü koruması için yapılmaktadır. Esnek kur sisteminde yukarıda belirttiği gibi döviz arz ve talebine göre kurun oluşması, dış ödemeler dengesini sağlamanın en etkin yoludur. Fakat bu sistem günümüzde ek uygulama alanı bulamamıştır. Çünkü gerçek ekonomik hayatta hükümetler ve merkez bankaları döviz kurlarındaki aşırı dalgalanmaları önlemek için döviz piyasalarına çeşitli ölçülerde müdahale ederler. Bu sebeple uygulamada geçerli olan sistem, kamunun çeşitli araçlardan kur hareketlerini düzenlediği gözetimli dalgalanmadır. Her iki sistemin bu avantajları ve sakıncaları dolayısıyla günümüzde tam anlamı ile ne sabit kur sistemi ve ne de serbest kur sistemi uygulanmaktadır. Genel olarak uygulanan sistem, döviz kurlarındaki dalgalanmaya belli bir sınır içinde izin veren ve döviz kurunun bu sınırın dışında sabit kalmasına dikkat eden esneklik kazandırılmış sabit döviz kuru sistemledir. |
3.Esneklik Kazandırılmış Sabit Döviz Kuru Sistemleri Esneklik kazandırılmış sabit kur siteminde pariteler zaman içinde ayarlanabilir. Ayarlanabilir pariteler sistemi, bir bağlantı sistemi olup ülke parasının değeri bir diğer para birimine göre belirlenir ve zaman içinde değiştirilebilir. Ayarlama “tekli” veya “sepet” bağlantısı şeklinde iki temel esasa göre yapılır Tekli bağlantıda ülke parası en fazla ticaret yapılan ülke parasına bağlanır. Sepet bağlantısında ise, ülkelerin dünya ticaretindeki payları ağırlık olarak alınıp para birimi bu ülkelerin paralarından oluşan sepete bağlanır. Ayarlanabilir pariteler sisteminde para ayarlamaları parite üzerinde yapılan ayarlama ve parite çevresinde yapılan ayarlama olarak iki temel gruba ayrılır. Parite üzerinde ayarlamada “sıçrayan pariteler” veya “seyrek ayarlama” ile “sık ayarlama” şeklinde ikiye ayrılır. Seyrek ayarlama ise kendi içinde ikiye ayrılır. Ters giden paritelerde pariteler sık fakat küçük oranlı olarak ayarlanır. Sürünen veya kayan paritelerde pariteler yılda yüzde 30’u geçmeyecek şekilde ufak oranlı fakat devamlı olarak ayarlanır. Parite çerçevesinde yapılan ayarlamalar içinde en önemlisi belli bir aralık içinde yapılan ayarlamalardır. Aralık, döviz kurunun parite etrafında değişmesine izin verilen alt ve üst dilimleri ifade eder. Kur, bu aralık içinde arz ve talebe göre oluşur. 4.Döviz Kurur Sistemlerinin Seçiminde Kriterler Bir ülke, yukarıdaki üç teme döviz kuru sisteminden hangisini seçerse, acaba uygun bir karar vermiş olur? Bu sorunun cevabını “temel parametreler” ile açıklama mümkündür. -Ülkenin dışa açıklık derecesi, ekonomide dış ticarete konu olan malların GSMH’ya oranı ile ölçülür. Eğer bir ülke ekonomisi dışa açık bir yapıda ise, sabit döviz kuru sistemi tercih edilir. Buna karşılık dışa kapalı ve dış ticaret sektörü küçük ülke için esnek döviz kuru sistemi daha uygundur. |
-Eğer ülkeler arasındaki enflasyonist oranları arasında büyük fark var ise, genelde esnek döviz kuru politikası tercih edilir. -İhraç malları eşitli olan ülkeler, genelde esnek kur sistemi tercih ederler. Çünkü ihraç mallarındaki çeşitlilik ülkenin bir tek mala olan bağımlılığını azaltır. -Bir ülkede ticaret bankalarının yabancı para aktiflerinin para arzına oranı yüksek, bu ülkede ekonominin dış mali piyasalar ile bütünleşmesinden ve sermaye hareketlerinin serbestliğinden söz etmek mümkündür. Eğer ülkenin parası konvertibl değilse bu ekonominin dış mali piyasalar ile bütünleşmesi çok zor olur. Büyük uluslar arası mali piyasalara sahip ekonomilerde tercih edilen sistem, esnek kur sistemidir. Yapılan bir çalışmaya göre sabit döviz kurunu seçen ülkelerde yukarıdaki karar parametreleri şu özellikler göstermiştir. İthalat/GSMH oranı yüksektir. GSMH miktarı nispeten küçüktür. Enflasyon oranı düşüktür. İhraç malları sınırlıdır. Yabancı konvertibl para aktifleri/para oranı küçüktür. Gelişme yolunda olan ülkeler içe dönük sanayileşmiş politikalarının olumsuz etkilerinden kaçınmak, döviz gelirini artırmak, enflasyonunun, ödemeler blânçosu üzerinde yaratıcı etkilerini gidermek amacı ile esneklik kazandırılmış sabit kur uygulamasına geçmektedirler. Özellikle bu politika tutarlı iç ekonomi politikaları ile birlikte yürütüldüğünden amacına daha fazla hizmet etmektedirler. 9 |
II.TÜRKİYE’DE DEVALÜASYON UYGULAMALARI A. 1931 Yılı Devalüasyonu Türkiye’de doların fiyatı 211 kuruş olarak ayarlanarak, ilk devalüasyon 1931 yılında yapılmıştır Fakat 1931 yılında yapılan devalüasyonun, devalüasyon mu yoksa o yılların ekonomik şartları gereği kısa vadeli TL değerinin düzenlenmesi mi olduğu uzun süre tartışılmıştır. B. 7 Eylül 1946 Devalüasyonu 1946 yılında Türkiye Cumhuriyetinin başında Recep PEKER hükümeti bulunuyordu. Türk lirasının ikinci dünya savaşı içerisinde iç ve dış değerleri arasında önemli farklar belirmiştir. Recep Peker hükümeti, bu farkı yok etmeye kesin olarak karar vermişlerdi. 1931 yılından 1946 yılına kadar tam on beş yıl, Türk lirası değerini hiç dokunulmamıştı. Türk ekonomisi bu zaman zarfında monoton bir fasit daire içinde, kendi çapındaki hamlesi ile baş başa idi. Recep Peker Hükümeti 1946 yılında Türk Parasına gerçek değerinin verilmesini istiyordu. Bu gerçek değeri vererek, dış fiyatlarla iç fiyatlar arasındaki farkın ortadan kaldırılması sağlanacaktı. Diğer taraftan da dış ticaretteki sun’i önlemler ortadan kaldırılacak. Dış ticaret canlandırılacaktı. 1943 yılından önce düşük oranda bir mini devalüasyon yapıldı. 1946 yılında “7 Eylül Kararları” diye anılan devalüasyon ile Türk Lirasının değeri % 40’a yakın bir oranda düşürülmüştür. Bir Dolar, iki lira 82 kuruş (2.82) olmuştur. Türk Parasının değeri çok aşağı tutulmuştu. Çok aşağıda olan Türk Parasının kıymeti ise, ithal mallarının fiyatlarını artırmış, yurt içindeki fiyat istikrarını bozmuştu. Hükümet bol mal ithal etmek istiyor, ithal edilecek bol mallarla dahildeki fiyat hareketlerini rekabetle ayarlayabileceğini umuyordu. Bu çeşitli ekonomik etki ve faktörlerle gerçekleşemedi. 1946 Devalüasyonu ağır olumsuz sonuçlarla sonuçlandı. Üretimde beklenilen sonuç sağlanamadı. Devlet giderleri arttı. Bütçe açıkları çoğaldı. Nakit hacmi yükseldi. Türk Parasının satın alma gücü düştü. İthalat çoğaldı, ihracat düştü. O yıllarda iş adamlarımız, çalışan insanlarımız, bugünkü gibi çeşitli dış ülkelere yayılmamışlardı. Ayrıca dış finansman kurumlarında, bankalarda tasarruf meblağları olanlar olmadığı için, dışarıdan bu yollardan döviz girdisi de sağlanamadı. Bunların yanında 1946 devalüasyonunda, dış ticaret blânçosundaki açıklar büyüdü. Döviz stokları azaldı. Hayat pahalılığı artamaya başladı. 1946 yılı devalüasyonu, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana, devalüasyon kapsamında ilk defa uygulanan gerçek bir devalüasyon olmuştur. |
C. 1958 Yılı Devalüasyonu 1946 yılı devalüasyonunu ağır bir dille eleştiren, o zamanın güçlü muhalefet partisi olan Demokrat Parti, 1950 yılında iktidar olduktan 8 yıl sonra, 1958 yılında, bu sefer yüksek oranda devalüasyon operasyonu uygulanmıştır. 1958 yılı devalüasyonu da beklenilen sonucu vermemiştir. İhracat tıkanıklığına faydalı yönleri olmuşsa da zorunlu ithal mallarında büyük darlıklar ve fiyat yükselmeleri olmuştur. Yükselen ithal malları fiyatları, iç fiyatları yükselmiş ve ülkenin ekonomik istikrarını sarsmıştı. Paranın iç piyasa değeri ile dış piyasa değeri arasındaki belirli farklar her geçen gün büyüyordu. İç piyasadaki istikrarsızlık kendini toparlayamıyordu. 1950 yılından sonra birden girişilen enflasyonist yatırımların ve altın karşılığı kağıt para sisteminden uzaklaşılarak, karşılığında altın stoku bulunmayan dinamik kağıt para sisteminin uygulamasının doğurduğu fiyat yükselmeleri devalüasyon operasyonundan sonraki yıllarda da devam ediyordu. Sabit ve dar gelirli vatandaşın geçim sıkıntısı, her geçen gün artıyordu. Özellikle, Türk Parasının dış piyasalardaki değerinin sürekli olarak düşmesi, ülke ekonomisinin itibarını sarsıyordu. Bütün bunlar yanında, 1958 yılı devalüasyonu, ödemeler blânçosundaki bazı önemli boşlukları kapatmış fakat beklenilen ekonomik dengeyi sağlayamamıştır. 4 Ağustos 1958 tarihinde “İktisadi İstikrar Tedbirleri” adı altında yapılan bu devalüasyonda Türk Lirası % 220 değer kaybederek, Bir dolar (900) kuruş (9) TL olmuştur. D. 10 Ağustos 1970 Devalüasyonu 1958 yılında 12 yıl sonra iktidara gelen Adalet Parti hükümeti % 70’lere varan 3. ağır devalüasyonu yapmıştır. Belirli dönemlerdeki ihracat rakamlarımızın memnuniyet verici olmaması ithalatımızın ihracatımıza göre sürekli olarak çok fazla büyümesi, fiyatlarımızın iç ve dıştaki istikrarsızlığı, ödemeler blânçomuzdaki dengesizlik her zaman olagelen milli sermayemizin yetersizliği, finansman kaynaklarındaki kıtlığımız ve özellikle diğer ekonomik ve sosyal faktörlerimiz nedeniyle 10 Ağustos 1970 Devalüasyonu da beklenilen sonucu sağlayamamıştır. İhraç edilemeyen milli ürünlerimizin ihracını sağlamak, dış ticaret dengemizde, milli üretimimizi çoğaltmada, dış ülkelerdeki vatandaşlarımızın dövizlerinin Türkiye’ye akmasında, turizm gelirlerimizin çoğalmasında 10 Ağustos 1970 devalüasyonun faydaları olmuş fakat, Türk Ekonomisinin muhtaç olduğu istikrarı sağlayamamıştır. Paramızın dış değerinin düşmesi, içerdeki fiyatların sürekli olarak yükselmelerine neden olmuş, yeni vergiler ve diğer zamlar, fiyatları daha da yükseltmiştir. İthalat ve ihracat açığı yeterli şekilde kapanamamış, ödemeler blânçosundaki açık devam etmiştir. Dış ticaret açığını kapamak, özellikle milli ürünlerin dış satımını artırarak, Kalkınma Planının amaçları düzeyinde gerçekleştirmek amacı ile 10 Ağustos 1970 Devalüasyonu ile Türk Lirası % 66 değer kaybı ile bir dolar 15.15 oldu (On beş lira on beş kuruş). |
E.1970-1980 Kur Ayarlamaları (Devalüasyonları) 1970 Devalüasyonundan sonra, 1974 yılında itibaren Dolar, TL. karşılığı yükseltilmeye başlandı. Yılda birkaç kez yapılan bu “ayarlamalar” sürekli devalüasyon izlenimi bırakarak, TL’nin dış değerini belirsiz hale getirdi. 1979 yılı Nisan ayında % 30 oranında ve aynı yılın temmuz ayında % 88.4 (primli) oranlarında devalüasyonlar yapıldı. Bir dolar 47.80 TL. oldu. F.24 Ocak 1980 Devalüasyonu 24 Ocak 1980 yılı devalüasyon operasyonu ile birlikte alınan ekonomik önlemler, Türkiye Cumhuriyeti ekonomi tarihine “24 Ocak Kararları” olarak geçmiştir. 24 Ocak 1980 yıllarında; yüksek enflasyon ve her gün artan hayat pahalılığı, döviz darboğazı, bazı maddelerin yokluğu, kuyruklar ve karaborsa, düşen üretim ve ulaşım faaliyetlerinin, enerji darlığı, yoğunlaşan grevler, hızla artan işsizlik, gelir dağılımının bozulması, anarşinin artması, petrol sıkıntısı, vergi sistemindeki bozukluk, kamu iktisadi teşebbüslerinin aşırı zararları nedeni ile 24 Ocak 1980 devalüasyonu ile Türk Lirası % 33 oranında devalüe edilmiştir. 24 Ocak 1980 yılında yapılan devalüasyonla enflasyon oranını düşürmek, enflasyonu körükleyen KİT’leri yeniden organize etmek, döviz gelirlerimizle giderlerimizi kapatmak ihracatı artırarak dış ödemeler dengesini düzenlemek, sermaye piyasasını düzenlemek, yatırımları hızlandırmak, para arzındaki genişlemeyi önlemek gibi önemli amaçları kapsıyordu. Devalüasyonla Döviz Kuru 1980 yılında 190 TL’yi bulmuştur. 1981’de (133), 1982’de (191) TL. olmuştur. Bu devalüasyonla faiz oranları yükselmeye başlamış, bunun yanında işsizlik çoğalmıştır. Paranın değerinin sürekli ve hızlı düşüşü, özellikle sanayi kesiminde girdi maliyetlerinin aşırı derecede yükselmesine neden olmuştur. Firmalar finansman sıkıntısıyla karşılaşmışlardır. Finansman sıkıntısı faiz oranlarını yükseltmiştir. Piyasa maliyet enflasyonu içine girmiştir. Kitlerin zararlarını kapatmak, 24 Ocak kararlarının temel amaçlarından biriydi. Açıkları kapatabilmek için hemen hemen bütün mal ve hizmet ürünlerine ard arda zamlar yapıldı. Aşırı zamlar fiyatların yükselmesini körükledi. Kit açıkları büyüdü. |
24 Ocak kararları programı, kısa dönemde istikrarı sağlayacak önlemler yanında, uzun sürede uygulamaya devam edilmesi gerekli bir kalkınma stratejisini ortaya koymuştur. Önemli ölçüde de başarılı olmuştur. 1 G. 5Nisan 1994 Devalüasyonu 5 Nisan 1994 tarihinde “Ekonomik İstikrar Programı” adı altında uygulamaya konulan kararlar çerçevesinde, kamu harcamalarının kısılması, kamu gelirlerinin artırılması öngörülmüş ve böylece kamu açıklarını kapatarak enflasyonun düşürülmesi planlanmıştır. Bu çerçevede TL serbest piyasada % 60 oranında devalüe edilerek 1 dolar 32.000 TL. olmuştur. Devalüasyon ihracatı teşvik etti. İç piyasada talep daralınca ihracatçılar dış piyasalara yönelmek zorunluluğu duydular. Programın uygulanmasının ilk üç ayında ne ihracatta, ne turizm gelirlerinde, ne de yabancı sermaye girişinde umut verici bir gelişme olmadı. İhracat gelirlerinde Nisan 1994’te % 2.7 Mayıs 1994’te % 8.8 oranında gerileme kaydedildi. Haziran ayından itibaren ihracat gelirleri yükselmeye başladı. Haziran-Ağustos 1994 döneminin ihracat gelirleri önceki yılın aynı dönemine kıyasla % 40 oranında arttı. Bu ayların ithalat giderleri ise önceki yılın aynı dönemine göre % 29 oranında bir daralma gösterdi. Bu nedenle hem dış ticaret blânçosu açığı hem de ödemeler blânçosu açığı küçüldü. Ödemeler blânçosundaki bu gelişmelere rağmen, 5 Nisan istikrar programının 1994 yılı ile ilgili sonuçlarını olumlu karşılamak mümkün değildir. Hükümet 5 Nisan 1994 istikrar programının kısa vadeli önlemlerini, 1994 yılı içinde bir ölçüde kararlılıkla uygulayabildi. Bunun sonucu olarak, mali piyasalardaki dalgalanmalar kısmen durduruldu. Fakat programın, yapısal reform öngören uzun vadeli önlemleri uygulanamadı. 2 |
H. 19 Şubat 2001 Devalüasyonu 19 Şubat 2001 Krizi Türkiye Ekonomisin, tüm yönleri ile çok ağır sarsmıştır. Türk Lirası dolar karşısında neredeyse % 100’e yakın bir oranda değer kaybetmiştir. Krizden önce (680.000 TL) olan Dolar krizde (1.300.000 TL’ye) yaklaşmıştır. Döviz rezervimiz, Şubat 2001 krizinden önce 28 Milyar dolayındaydı. Bu rezerv Mayıs 2001’de 18 Milyar dolayına gerilemiştir. Alman Detsche Bank verileni göre; Ocak 2001 ayı itibariyle Almanya’daki Türk vatandaşlarının, sadece Almanya’daki finans kuruluşlarındaki mevduatı (125 Milyar Alman Mark’ı) dolayındadır. Fransa, Avusturya, Hollanda’daki Türk vatandaşlarının mevduatları ile birlikte bu miktarın (100 Milyar Doları) olabileceği hesaplanmaktadır. Şubat 2001 krizinden sonra % 100’e varan devalüasyonla bu paranın önemli miktarının Türkiye’ye akabileceği hesaplanıyordu. Fakat, dış ülkelerdeki Türklerin Türk bankalarına ve Türk İşletmelerine olan güvensizliği nedeniyle, Türkiye ekonomisi için çok önemli olan bu mevduatın pek az miktarı bile Türk bankalarına akamamıştır. 3 Genel Olarak, 1923-2000 Yılları Döviz Kurları; Amerikan Doları ve Alman Markı Bazında Her Yıl İçin Şöyledir; Yıl $ DM 1924 Ortalama 1.67 Lira-Krş. Ortalama 0.44 1930 “ 2.07 “ “ 0.46 “ 1931 “ 2.12 “ “ “ “ 1932 “ 2.11 “ “ “ “ 1933 “ 2.11 “ “ “ “ 1934 “ 1.66 “ “ “ “ 1935 “ 1.26 “ “ “ “ 1936 “ 1.26 “ “ “ “ 1937 “ 1.26 “ “ “ “ 1939 “ 1.26 “ “ “ “ 1940 “ 1.28 “ “ “ “ 1941 “ 1.31 “ “ “ “ 1942 “ 1.31 “ “ “ “ 1943 “ 1.31 “ “ “ “ 1944 “ 1.31 “ “ “ “ 1945 “ 1.30 “ “ “ “ 1946 “ 2.82 “ “ 0.66 “ 1950 “ “ “ “ “ “ 1951 “ “ “ “ “ “ 1952 “ “ “ “ “ “ 1953 “ “ “ “ “ “ 1954 “ “ “ “ “ “ 1955 “ “ “ “ “ “ 1956 “ “ “ “ “ “ 1957 “ “ “ “ “ “ Yıl $ DM 1958 “ “ “ “ “ “ 1959 “ 9.00 “ “ 2.14 “ 1960 “ 9.00 “ “ 2.14 “ 1961 “ 9.00 “ “ 2.25 “ 1962 “ “ “ “ “ “ 1963 “ “ “ “ “ “ 1964 “ “ “ “ “ “ 1965 “ “ “ “ “ “ 1966 “ “ “ “ “ “ 1967 “ “ “ “ “ “ 1968 “ “ “ “ “ “ 1969 “ “ “ “ 2.46 “ 1970 “ 1485 “ “ 4.09 “ 1971 “ 14.00 “ “ 4.34 “ 1972 “ 14.00 “ “ 4.34 “ 1973 “ 14.00 “ “ 5.25 “ 1974 “ 13.88 “ “ 5.65 “ 1975 “ 15.00 “ “ 5.95 “ 1976 “ 16.50 “ “ 6.85 “ 1977 “ 19.13 “ “ 8.80 “ 1978 “ 25.00 “ “ 13.87 “ 1979 “ 35.00 “ “ 20.22 “ 1980 “ 89.25 “ “ 45.16 “ 1981 “ 132.30 “ “ 58.35 “ 1982 “ 184.90 “ “ 78.25 “ 1983 “ 280.00 “ “ 101.75 “ 1984 “ 442.50 “ “ 141.20 “ 1985 “ 574.00 “ “ 233.15 “ 1986 “ 755.90 “ “ 387.95 “ 1987 “ 1018.35 “ “ 638.65 “ 1988 “ 1813.02 “ “ 1022.86 “ 1989 “ 2311.37 “ “ 1364.45 “ 1990 “ 2927.13 “ “ 1947.53 “ 1991 “ 5074.83 “ “ 3339.81 “ 1992 “ 8565.85 “ “ 5302.66 “ 1993 “ 14458.03 “ “ 8347.69 “ 1994 “ 38418.00 “ “ 24683.00 “ 1995 “ 59501.00 “ “ 41527.00 “ 1996 “ 106682.00 “ “ 68579.00 “ 1997 “ 203700.00 “ “ 114600.00 “ 1999 “ 417000.00 “ “ 232000.00 “ 2000 Ekim “ 687000.00 “ “ 295000.00 “ 2001 Ocak “ 680000.00 “ “ 325000.00 “ |
I. SONUÇ Buraya kadar açıkladığımız devalüasyonun kapsamı, uygulama zorunluluğu, amaçları ve uygulanma yöntemlerini ve Türkiye’deki uygulamaları göz önüne aldığımızda, 1923 yılından günümüze kadar ülkemizde yapılan devalüasyon uygulamalarının hiçbiri beklenilen olumlu sonuçları vermemiştir. Ekonomisi sağlıklı, ithalat ve ihracatı, ödemeler blânçosu dengeli ülkelerde, zaten devalüasyon uygulamalarına gerek duyulmamaktadır. Ekonomisi darboğazda olan ülkelerde gerekli bütün önlemler alınarak ekonomiyi darboğazlardan kurtarabilmek amacıyla belli süreler ve olumlu sonuçlar için uygulanır. Ekonomisi sağlıklı, üretim gücü yeterli ülkeler bazı dönemlerde girdikleri darboğazları aşmak için gerekli önlemleri alarak uyguladıkları devalüasyon uygulamalarını fazla tahribat görmeden atlatabilirler. Fakat Türkiye gibi eğitim seviyesi, milli tasarruf ve üretim gücü henüz yeterli olmayan milli geliri bölgeler ve kişiler arasında dengeli hale gelememiş, aşağı yukarı her yıl bütçesi açık veren, iç ve dış borçları kabarık ve diğer ekonomik ve sosyal sorunları bulunan ülkelerde devalüasyonun tahribatlarını önleyebilmek ve olumlu sonuçlar almak çok güçtür. Bir süre için ihracatı artırarak döviz girdilerini artırmak mümkündür. Fakat kalkınmakta olan ülkelerin ithal girdilerine ihtiyaçların fazla olduğundan, devalüasyon nedeni ile ithal mallarının yükselen fiyatları ülkede hemen hemen tüm üretim alanlarında maliyet enflasyonunu yükseltecek ve bu yükseliş de kısa bir sürede ihraç mallarının fiyatlarını ağır ağır da olsa artıracaktır. Bu yükselişler sonucunda ihracatta azalmalar görülecektir. Enflasyon yine tırmanışa devam edecek, diğer ekonomik darboğazlar ortadan kalkmayacaktır. Türkiye kalkınmakta olan bir ülke olarak, ithal mallarına daima muhtaçtır. Bunların ve diğer ithal mallarının yüksek fiyatlarla ithali, ister istemez iç fiyatları yükseltecektir. Fiyatların yükselmesi yanında, uygulanan devalüasyonlarla, elde dövizi bulunanlar, menkul ve gayri menkul sahipleri bir kat daha zenginleşmekte, bunların yanında sabit gelirli dar gelirli vatandaşımız iyice fakirleşmektedir. Türkiye’de yabancı kuruluşları kâr transferlerini yeni kurlardan yaparak büyük kârlar elde etmektedir. Yine Türkiye’de yatırım yapacak yabancı sermayedarlar yeni devalüasyon kurları üzerinden üretim araçları ve nakit yatırımları yapacaklarından, avantajları ve kâr marjları çok büyük olacaktır. Bunların yanında, başarılı bir devalüasyonun, ihracatı çoğaltma, ödemeler blânçosundaki açığı kapatma, döviz girdilerini artırma, turizm gelirlerini çoğaltma, iç fiyatları yeterince istikrarlı tutma, Türk parasını yine yeterince istikrara kavuşturma gibi faydalar sağlayabilmesi, yukarıdaki olumsuz sonuçların etkisini, çoğa zaman önemli sektörlerde ülke ekonomisi lehinde sonuçlandırabilecektir. Serbest kur politikasına girdiğimiz 1980’den günümüze kadar TL’nin serbest kur piyasasında sürekli değer kaybetmesine pek çok iktisatçımız, serbest kur piyasası uygulanması nedeni ile TL’nin değer kaybetmesini, devam ede gelen devalüasyon olarak kabul etmektedirler.4 |
III. TÜRKİYE’DE 1980 SONRASINDA DÖVİZ KURU POLİTİKALARININ DIŞ TİCARETE ETKİLERİ A. Giriş Türkiye7de 1980 öncesi dönemde uygulanan korumacı dış ticaret politikası ve sabit döviz kuru sistemi dışa kapalı rekabetten yoksun bir yapının oluşmasına neden olmuştur. Türkiye 1960’larda içe dönük stratejinin uygulanmasında başarılı idi. Ancak bu başarı sürdürülememiştir ve ithal ikameci politika 1960’ların sonunda bitmiştir. Bunun birinci nedeni daha fazla kazancı ve kolaylığın tercih edilmesidir. İkinci nedeni ise, ithalata rakip endüstrilerle ihracat endüstrileri arasında döviz kontrolü ve ithalata etkiler sonucunda ülkenin ithalat girdileri azalmakta, ihracat gelirleri artmakta, böylece dış ticaret blânçosu açığı giderilmiş olmaktadır. Döviz kuru politikası nispi fiyat yapısı bozulmuş bir ülke için dış ticarette tıkanıklığı gidermede sık kullanılan bir araçtır. Kur ayarlamaları ile iç ve dış fiyatlar arasındaki ülke aleyhindeki dengesizliğin ortadan kalkmasıyla ihracat kârlı hale gelir. Aynı zamanda ithal mallarına talebin azalmasıyla ithalatın miktar olarak azalması dış ticaret açığının kapanmasını sağlar. 1 B. 24 Ocak 1980 Devalüasyonunun Etkileri a. Dış Ticaret Hacminde Meydana Gelen Değişmeler Tablo 1: 1979 1982 % Değişim İhracat 2261 5746 % 154.1 İthalat -5069 -8843 % 74.4 Dış Ticaret Dengesi -2808 -3097 % 1 Karşılama Oranı % 44 % 65 Kaynak: TCMB Elektronik Veri Sistemleri 24 Ocak istikrar programı uygulamalarıyla Türk Lirasının yeniden değerlendirilmesi sonucunda döviz piyasasında karaborsa büyük ölçüde daraltılmıştır |
Türkiye ekonomisinin dışa açılması ve dünya ile bütünleşmesi kolaylaşmıştır. Sonuçta hem ithalat hem de ihracat artmıştır. 1979-1982 döneminde ihracatta % 154 artış, ithalatta ise % 74 oranında artış olmuştur. Dış Ticaret açığı %1’lik artışla 2808 dolardan 3097 dolara yükselmiştir. 1979-1982 döneminde ihracatın ithalatı karşılama oranı % 44’den % 65’e yükselmiştir. b. İhracat Üzerinde Meydana Gelen Değişmeler Tablo 2’de görüldüğü gibi toplum ihracatımız 1979 yılında 2 milyon dolardan 1982 yılında 5 milyar 746 milyon dolarak fırlayarak son üç yılda % 154’lük bir artış göstermiştir. Son üç yıldaki ihracat artışı tarım kesiminde % 59, madencilikte % 32, sanayi kesiminde % 337 olmuştur. Tablodan anlaşıldığı gibi 1979 yılında ihracatımızın % 59.5’i tarım ve hayvancılık ürünlerinden, % 5.8’i madenlerden ve % 34.7’si sanayi kesimi mamullerinden oluşurken, bu oranlar 1982 yılında, sırasıyla % 37.4, % 3ve % 59.7 olarak değişmiştir. Görüldüğü gibi, son üç yılda ihracatımızın bünyesinde tarım kesimi ve hayvancılıkla sanayii kesimi adeta yer değiştirmiştir. Diğer taraftan 1980 yılında ihracat listemizde yer alan mal sayısı 956 olduğu halde bu sayı 1981’de 1366’ya, 1982 Eylül ayında ise 1593’e yükselmiştir. Şüphesiz ihracatımızda tarımın payının azalması Türkiye’nin ihracatında tarım kesiminin öneminin azaldığı anlamına alınmamalıdır. Çünkü, hala bu kesim Türkiye’ye 2.1 milyar dolar kazandırmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin 1982 yılında tarıma dayalı işlenmiş ürünlerden 568 milyon dolar, dokumacılıktan bir milyar 56 milyon dolarlık döviz geliri elde ettiği ve bu mamullerin girdilerinin tarıma dayalı olduğu hiçbir zaman gözden uzak tutulmamalıdır. |
c. İthalat Üzerinde Meydana Gelen Değişmeler Türkiye’de ithalatın artması bir anlamda, çelişkili gibi de olsa, ekonominin iyiye gittiğinin en önemli bir göstergesidir. Çünkü Tablo 4’de görüldüğü gibi toplam ihracatımızın % 95’inden fazlası başta petrol olmak üzere ara malı ve yatırım mallarına (makine, teçhizat gibi sanayi ürünleri) gitmektedir. Tablo 4: İthalat, 1981-1982 (Milyon Dolar) Kesimler 1981 1982 124.9 176.0 3.478.0 3.630.9 3.257.5 3.418.6 220.5 212.3 5.261.4 4.872.4 228.7 175.7 620.7 220.9 4.412.0 4.481.7 69.0 49.1 TOPLAM 8.933.4 8.734.4 Kaynak: Ticaret Bakanlığı ve D.P.T. Tablodan anlaşıldığı gibi 1981 yılına göre ithalatımız 1982 yılında yaklaşık 200 milyon dolarlık bir gerileme göstermiştir. Ancak bu gerileme bir ölçüde zahiridir. Çünkü, Türkiye 1982 yılında sadece ham petrol ithalatından, petrol fiyatlarındaki gerilemeden dolayı, yaklaşık 400 milyon dolarlık bir tasarruf sağlamıştır. Nitekim, Türkiye 1981 yılında 11.6 milyon tonluk ham petrol için 3 milyar 257 milyon dolar ödediği halde, 1982 yılında ithal edilen yaklaşık 13.5 milyon ton ham petrole 3.4 milyar dolar ödemiştir. İthal malları fiyatlarındaki gerilemeye rağmen 1981 ve 1982 yılı mukayese edildiğinde Türkiye’nin dış ticaret hadleri lehimize dönmüş değildir. Çünkü, 1982’de ihraç malları fiyatlarımızdaki fiyat gerilemesi de % 9 olmuştur. İthalatın dağılımına gelince; Türkiye ithalatının % 51’ini OECD ülkelerinden, % 42.5’ini Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinden yapmaktadır. Türkiye 1982 yılında Irak’tan 1.3 milyar, İran’dan 747.7, Libya’dan 919, Suudi Arabistan’dan 477.2, İtalya’dan 415, İngiltere’den 433.8, Fransa’dan 263.2, Japonya’dan 357 ve İsviçre’den 330.4 milyon dolarlık ithalat yapmıştır. 2 |
C. 5 Nisan 1984 Devalüasyonunun Etkileri a. Dış Ticaret Hacminde Meydana Gelen Değişmeler 5 Nisan 1994 tarihinde Ekonomik önlemler Uygulama Planı ile Türk Lirasının değerinin yeniden belirlenmesi ve ekonomideki küçülmenin ithalat üzerinde daraltıcı etki yaratması sonucu 1994 yılının Ocak-Eylül döneminde ihracatta % 16.4’lük artış kaydedilirken ithalatta % 23.1’lik düşüş olmuştur. Dış ticaret hacmi % 9.8’likdüşüşle 31,865 milyon dolardan 28,738 milyon dolara, dış ticaret açığı % 63.7’lik düşüşle, 10,440 milyon dolardan 3,792 milyon dolara gerilemiştir. 1993 yılının Ocak-Eylül döneminde % 50.6 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı 1994 yılının aynı döneminde % 76.7’ye yükselmiştir. b. İhracat Üzerinde Meydan Gelen Değişmeler 1994 yılının Ocak-Eylül döneminde ihracat bir önceki yılın aynı dönemine göre % 16.4 oranında artarak 10,712,5 milyon dolardan 12,472,6 milyon dolara yükselmiştir. (Tablo 5) Tablo 5: Dış Ticaret (Milyon Dolar) 1993 Ocak-Eylül Değer Pay (%) Değişim % 1993 Pay (%) 1994 Pay (%) Değişim % 15,349.4 100.0 4.3 10,712.5 100.0 12,472.6 100.0 16.4 2,380.9 15.5 5.4 1,512.9 14.1 1,685.2 13.5 11.4 238.3 1.6 -9.8 166.8 1.6 186.2 1.5 11.6 12,730.2 82.9 4.4 9,032.8 84.3 10,601.2 85.0 17.4 29,429.4 100.0 28.7 21,152.1 100.0 16,265.1 100.0 -23.1 9,565.7 32.5 41.2 6,564.5 31.0 4,977.2 30.6 -24.2 4,116.6 14.0 38.5 2,878.4 13.6 1,938.8 11.9 -32.6 15,747.1 53.5 20.0 11,709.2 55.4 9,349.1 57.5 -20.2 Kaynak: DİE Tarım ürünleri ihracatı 1993 yılının aynı dönemine göre % 11.4’lük artışla 1,512.9 milyon dolardan 1,685.2 milyon dolara, madencilik ve taşocakçılığı ürünleri ihracatı % 11.6'’ık artışla 166.8 milyon dolardan 186.2 milyon dolara, sanayi ürünleri ihracatı ise % 17.4'’ük artışla 9,032.8 milyon dolardan 10,601.2 milyon dolara yükselmiştir. Toplam ihracat içinde tarım ürünlerin payı 1993 yılının Ocak-Eylül döneminde % 14.1 iken 1994 yılının aynı döneminde % 13.5’e, madencilik ve taşocakçılığı ürünlerinin payı %1.6’dan % 1.5’e düşerken, sanayii ürünlerinin payı % 84.3’ten % 85’e yükselmiştir. 1994 yılının birinci üç aylık döneminde yapılan ihracat geçen yılın aynı döneminde göre % 4.1 oranında artarak 3,647 milyon dolardan 3,826 milyon dolara yükselirken, ikinci üç aylık dönemde % 10.2 oranında artarak 3,477 milyon dolardan 3,831 milyon dolara, üçüncü üç aylık dönemde % 35.2 oranında artarak 3,562 milyon dolardan 4,816 milyon dolara yükselmiştir. (Tablo 6) |
Tarım sektörün ihracatı 1993 yılının üçüncü üç aylık döneminde 453 milyon dolar iken, 1994 yılının aynı döneminde % 15.2 oranında artarak 522 milyon dolara, sanayii ürünleri ihracatı % 39’lük oranında artarak 3,096 milyon dolardan 4,221 milyon dolara yükselmiştir. Madencilik ürünleri ihracatında ise değişiklik olmamış, hem 1993 hem de 1994 yılının üçüncü üç aylık döneminde 73 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirilmiştir. Tablo 6: Dış Ticaretin Bir Önceki Döneme Göre Değişimi İHRACAT İTHALAT 1993 Toplam Tarım Maden Sanayii Toplam Yatırım Tüketim Hammadde -11.7 -11.5 -22.0 -11.6 -10.3 -17.5 -14.7 -5.4 -5.4 -43.4 4.3 3.2 31.8 51.8 30.0 22.8 2.4 18.3 52.1 -0.3 -4.3 -3.7 6.6 -7.2 30.2 91.6 -2.7 21.8 11.0 24.5 14.4 1.9 1994 -17.5 -16.7 -23.9 -17.5 -28.7 -40.9 -36.5 -17.2 0.1 -39.0 9.3 9.3 -16.4 -4.6 -34.0 -18.5 25.7 18.4 23.7 26.7 9.9 -10.8 22.2 20.4 Kaynak: DİE 1994 yılının dokuz alık döneminde 12,472.6 milyon dolarlık ihracatın 7,375.6 milyon dolarlık kısmı OECD ülkelerine, 1,395.2 milyon dolarlık kısmı diğer Avrupa ülkelerine, 2,015.8 milyon dolarlık kısmı İslam Ülkelerine, 1,686 milyon dolarlık kısmı diğer ülkelere yapılmıştır. (Tablo 7) Tablo 7: İhracatın Ülke Gruplarına Göre Dağılımı (Milyon Dolar) 1993 Ocak-Eylül ÜLKE GRUPLARI Değer Pay (%) Değişim % 1993 Pay (%) 1994 Pay (%) Değişim % 15,349.4 100.0 4.3 10,712.5 100.0 12,472.6 100.0 16.4 9,069.1 59.1 -3.0 6,348.9 59.3 7,375.6 59.1 16.2 7,289.5 47.5 -4.1 5,123.3 47.8 5,688.9 415.6 11.0 557.9 3.6 -11.7 376.8 3.5 439.5 3.5 16.6 1,221.7 8.0 9.7 848.8 7.9 1,247.3 10.0 46.9 1,653.0 10.8 24.3 1,221.3 11.4 1,395.2 11.2 14.2 2,704.5 17.6 -0.3 1,861.2 17.4 2,015.8 16.2 8.3 1,355.1 8.8 1.7 904.7 8.4 935.6 7.5 3.4 1,349.4 8.8 -2.3 956.5 8.9 1,080.2 8.7 12.9 1,922.8 12.5 45.1 1,281.2 12.0 1,686.0 13.5 31.6 Kaynak: DİE OECD ülkelerine yapılan ihracatın toplam ihracat içindeki payı 1993 yılının Ocak-Eylül döneminde % 59.3 iken, 1994 yılının aynı döneminde % 59.1’e, diğer Avrupa ülkelerine yapılan ihracatın payı % 11.4’ten % 11.2’ye, İslam ülkelerine yapılan ihracatın payı % 17.4’ten % 16.2’ye düşerken, diğer ülkelere yapılan ihracatın payı % 12’den % 13.5’e yükselmiştir. c. İthalat Üzerinde Meydana Gelen Değişmeler 1944 yılı Ocak-Eylül döneminde toplam ithalat 1993 yılının aynı dönemine göre % 23.1’lik düşüşle 21,152.1 milyon dolardan 16,265.1 milyon dolara gerilemiştir. Yatırım malları ithalatı 1993 yılının aynı dönemine göre % 24.2’lik düşüşle 6,564.5 milyon dolardan 4,977.2 milyon dolara, tüketim malları ithalatı % 32.6’lık düşüşle 2,878.4 milyon dolardan 1,938.8 milyon dolara, hammadde ithalatı % 20.2’lik düşüşle 11,709.2 milyon dolardan 9,349.1 milyon dolara gerilemiştir. |
1994 yılının birinci üç aylık döneminde yapılan ithalat geçen yılın aynı dönemine göre % 0.1 azalarak, 5,908 milyon dolardan 5,902 milyon dolara düşerken, ikinci üç aylık döneminde % 36.6 azalarak, 7,788 milyon dolardan 4,937 milyon dolara üçüncü üç aylık dönemde % 27.2 azalarak 7,456 milyon dolardan 5,426 milyon dolara düşmüştür. Yatırım malları ithalatı 1993 yılının üçüncü üç aylık döneminde 2,411 milyon dolar iken, 1994 yılının aynı döneminde % 37.4’lük düşüşle 1,510 milyon dolarak, tüketim malları ithalatı % 41.4’lük düşüşle 1,082 milyon dolardan 634 milyon dolara, hammadde ithalatı % 17.2’lik düşüşle 3,963 milyon dolardan 3,282 milyon dolarak gerilemiştir. Toplam ithalat içinde yatırım malları ithalatının payı 1993 yılının Ocak-Eylül döneminde % 31 iken 1994 yılının aynı döneminde % 30.6’ya, tüketim mallarının payı % 13.6’dan % 11.9’a düşerken, hammadde ithalatının payı % 55.4’den % 57.5’e yükselmiştir. Toplam ithalat içinde İslam ülkeleri ve diğer ülkelerden yapılan ithalatın payı artarken OECD ülkeleri ve diğer Avrupa ülkelerinden yapılan ithalatın payı azalmıştır. İslam ülkelerinden yapılan ithalatın toplam ithalat içindeki payı 1993 yılının Ocak-Eylül döneminde % 12.3 iken 1994 yılının aynı döneminde % 14.8’e, diğer ülkelerden yapılan ithalatın payı % 8.6’dan % 9.3’e yükselirken, OECD ülkelerinden yapılan ithalatın payı % 67.2’den % 66.3’e, diğer Avrupa ülkelerinden yapılan ithalatın payı % 11.9’dan % 9.7’ye düşmüştür. 3 (Tablo 8) Tablo 8: İthalatın Ülke Gruplarına Göre Dağılımı (Milyon Dolar) 1993 Ocak-Eylül ÜLKE GRUPLARI Değer Pay (%) Değişim % 1993 Pay (%) 1994 Pay (%) Değişim % 29,429.4 100.0 28.7 21,152.1 100.0 16,265.1 100.0 -23.1 19,947.8 67.9 29.5 14,219.5 67.2 10,778.9 66.3 -24.2 12,949.8 44.0 28.9 9,079.1 42.9 7,290.6 44.8 -19.7 1,651.6 5.6 18.1 1,209.7 5.7 848.9 5.2 -29.8 5,373.4 18.3 35.2 3,930.6 18.6 2,639.4 16.2 -32.8 3,015.7 10.2 36.0 2,513.6 11.9 1,575.3 9.7 -37.3 3,518.2 12.0 3.1 2,610.3 12.3 2,404.0 14.8 -7.9 2,576.7 8.8 4.4 1,909.6 9.0 1,695.2 10.4 -11.2 941.5 3.2 -0.5 700.6 3.3 708.8 4.4 1.2 2,920.7 9.9 60.8 1,808.7 8.6 1,506.9 9.3 -19.7 Kaynak: DİE |
D. 21 Şubat 2001 Devalüasyonun Etkileri a. Dış Ticaret Hacminde Meydana Gelen Değişmeler Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafından 2002 yılı Ocak ayına ilişkin geçici dış ticaret verilerine göre, ihracat Ocak ayında, önceki ayın aynı dönemine göre, ihracat Ocak aynı dönemine göre yüzde 9.3 oranında artışla 2.444 milyon dolar gerçekleşmiştir. İthalat ise aynı dönemde yüzde 23.0 oranında azalarak 3.135 milyon dolara gerilemiştir. Ayrıca DİE’nin söz konusu bülteninde yaptığı revizyonla 2001 yılı ihracatı, bir önceki bültendeki 31.2 milyar dolarlık düzeyinden 31.3 milyar dolara yükseltilmiştir. Böylece ihracatın 2001’deki artış oranı % 12.3’ten 12.8’e yükselmiştir. Keza, 2001 yılı ithalatı da revizyona tabi tutulmuş ve ithalat değeri 40,5 milyar dolardan 41,4 milyar dolara yükseltilmiştir. Böylece, 2001 yılı ithalatında yaşanan gerileme % 25.7’den % 24.0’a inmiştir. b. İhracat Üzerinde Meydana Gelen Değişmeler Ocak ayında ihracat yüzde 53 oranında artışla 2,444 milyon dolara ulaşmıştır. Sektörler itibariyle incelendiğinde, Ocak ayında ihracatın temel belirleyicisi olan sanayii ürünleri ihracatın yüzde % 10.2 oranında ve tarım ürünleri ihracatının yüzde % 7.7 oranında azaldığı görülmektedir. Ocak ayında sanayi ürünleri ihracatındaki artışta “deniz taşıtları”, “demir çelik eşya”, “elektrikli makineler”, “kara taşıtları” ve bunların aksam, parçaları, “örme giyim” ve “örülmemiş giyim” ihracatında yaşanan artışlar etkili olmuştur. 2002 yılı Ocak ayında ihracatında en fazla artış görülen fasıllar: Değer Farkı $ % Değişim 44 Milyon 2986,2 40 Milyon 71,8 37 Milyon 33,4 34 Milyon 22,4 19 Milyon 11,7 15 Milyon 4,9 15 Milyon 6,5 2002 yılı Ocak ayında ihracatı en fazla azalma gösteren fasıllar: Değer Farkı $ % Değişim -14 Milyon -66,9 -12 Milyon -49,3 |
Ülke Grupları ile İhracat 2002 yılı Ocak ayında ülke grupları itibariyle ihracat incelendiğinde, ABD’ye (% 3,4 oranında) ve toplam ihracat içinde nispeten küçük paya sahip EFTA’ya (% 14,7 oranında) yönelik ihracatın düştüğü, AB’ye yönelik ihracatın ise bir önceki yılın aynı dönemindeki düzeyini koruduğu görülmektedir. 2002 yılı Ocak ayında en büyük ihracatın artışının BDT ülkelerine yönelik ihracatta gerçekleştiği görülmüş, bu bölgeye Ocak ayında % 72,6 oranında bir artışla 182 milyon dolarlık ihracat gerçekleşmiştir. Bu dönemde Türk Cumhuriyetlerine yönelik ihracat % 34,1 oranında artışla 52 milyon dolara ulaşmıştır. Orta Doğu ülkelerine yönelik ihracat, Ocak ayında artışını sürdürmüş ve % 22,8 oranında artışla 280 milyon dolara ulaşmıştır. c. İthalat Üzerinde Meydana Gelen Değişmeler İthalat Ocak ayında geçen yılın aynı dönemine göre % 23 oranında azalmıştır. Söz konusu gelişmede, bu dönemde tüm önemli fasılların ithalatında yüksek oranlı düşüşler yaşanmış olması etkili olmuştur. Bununla birlikte Ocak ayı ithalatı, tüketim malları ithalatında gerileme olmamasına karşın, ara ve yatırım malları ithalatındaki azalma nedeniyle, umulandan daha düşük seviyede açıklanmıştır. Bu nedenle DİE’nin önümüzdeki günlerde Ocak ayı ithalatını birkaç yüz milyon dolarlık bir artış şeklinde revize etmesi beklenebilir. 2002 Ocak ayında tüketim malları ve ham petrol dışındaki mal grupları ithalatı önemli miktarda düşüş göstermiştir. Özellikle ara malları ithalatındaki yüksek oranlı düşüş, bu dönemde toplam ithalatın gerilemesinde belirleyici rol oynamıştır. Ocak ayında yatırım malları ithalatı % 44 oranında gerileyerek 391 milyon dolar seviyesine gerilerken, ara malları ithalatı % 18 oranında düşüşle 2,7 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiştir. |
Fasıllar itibariyle incelendiğinde, Ocak ayında birkaç mal grubu dışında hemen hemen bütün fasılların ithalatında azalma görülmüştür. Bu dönemde önemli artışlar ise % 108 oranında artışla “demir veya çelikten eşya” (51 milyon dolar), % 21,3 oranında artışla “ham petrol” (51 milyon dolar) ve % 80,2 oranında artışla “gemide ve suda yüzen taşıtlar” (41 milyon dolar) ithalatında gerçekleşmiştir. 2002 yılı Ocak ayında EFTA ülkeleri dışında tüm ülke gruplarında yapılan ithalatta bir azalma yaşanmıştır. Söz konusu dönemde EFTA ülkelerinden yapılan ithalat % 47,8 oranında artarak 170 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu dönemde ithalatın en fazla düştüğü ülke grubu ise AB ülkeleri olmuştur. 2001 yılı Ocak ayında 1.873 milyon dolar olan AB ülkelerinden olan ithalat, % 32 oranında bir gerileme sonucunda 2002 yılı aynı döneminde 1.273 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu dönemde ABD’den yapılan ithalat da % 23,3 oranında azalarak 213 milyon dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. 4 E. Genel Değerlendirme ve Sonuç 1980 öncesi dönemde uygulanan korumacı dış ticaret politikası ve sabit döviz kuru sistemi, dışa kapalı ve dış dünya ile rekabet edemeyen bir sanayi yapısının oluşmasına neden olmuştur. 24 Ocak kararları ile Türkiye’de yeni bir dönemin başlamasıyla dış dengeyi sağlamak ve dünya piyasalarında rekabet edebilecek bir sanayi yapısına kavuşmak amaçlanmıştır. Bu amaçla, bir döviz kuru sisteminin seçimi gündeme gelmiştir. Bu seçimde ise 1980 öncesinde geçerli olan sanayiinin korunması endişelerinin yerine dış rekabete uyum ana hedef olarak seçilmiştir. Dış denge ve dışa dönük sanayileşme politikasında ihracat artışı ekonomik politikanın öncelikli hedeflerinden birisi olmuştur. Bu amaçla, dış ticaret üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmış, döviz kuru politikalarına ve ihracat teşviklerine ağırlık verilmiştir. Döviz kuru politikalarının özellikle enflasyonist dönemlerde aşırı değerlenmiş döviz kurunu ortadan kaldırarak ihracat performansında önemli etkide bulunduğu göz önüne alındığında Türkiye açısından döviz kuru önemli olmaktadır. Bu amaçla istikrar önlemleri çerçevesinde 1980 yılında ihracatı artırmak için öncelikle devalüasyon uygulamasına başvurulmuştur. Ocak 1980’de ABD doları 47.10 TL’den 70 TL’ye çıkarılarak TL yaklaşık yüzde 50 devalüe edilmiştir. Böylece çoklu döviz kuru sistemi ithalatı ve girdileri desteklemekten kurtarılmıştır. Bu önemli devalüasyonun ardından Mayıs 1981’e kadar izlenen 16 ayda 11 mini devalüasyon yapılmıştır. 1 Mayıs 1981’den itibaren de Türkiye’nin ihracattaki rekabet gücünü korumak için döviz kurları günlük olarak MB’ca belirlenmiştir |
24 Ocaktan 1 Mayıs 1981’e kadar uygulanan kur politikasına düzeltilen sabit kur sistemi, o tarihten itibaren yapılan günlük kur ayarlamalarına da değişken basit kurlar, oynak kurlar, hareketli kurlar adları verilmiştir. Döviz kurunun günlük olarak MB’ca belirlenmesi, piyasa güçleri tarafından belirlenmesi sürecine geçişin bir aşaması olarak değerlendirilebilir. İç ve dış piyasalarda meydana gelen değişmeler kısa sürede döviz kurlarına yansıtıldığından, ihracatçının dış piyasalarda rekabet gücü korunacağından ihracat özendirilmiş olacaktır. Serbestleşme yönünden diğer önemli bir adım 30 sayılı kararla atılmıştır. Bu karara göre, Temmuz 1984’ten sonra, TL’nin yabancı paralar karşısındaki fiyatının saptanması Merkez Bankası’na döviz tahsis ve transfer işlemleri bankalara bırakılmıştır. Ayrıca, dışsatım karşılıklarının % 20’sinin ve görünmeyen işlemlerle ilgili dövizlerin tamamının kullanımı ilgililerin serbest kullanımına bırakılmış ve Nisan 1986’da Türkiye OECD Liberasyon Kodlarına katılmıştır. Daha sonra döviz gelirlerinin artmasıyla birlikte 1985 yılının ikinci yarısından itibaren kurların dalgalanma çerçevesinde belirlenmesine başlanmıştır. 1986 yılının sonlarında ise satış kurları üzerine merkez bankası denetimi, alış kurlarında nispi bir serbesti uygulaması sağlanmıştır. 1989 yılı ile bankalar, yetkili kurumlar ve özel finans kurumlarının katılımıyla, kur belirleme seansları daha liberal hale dönüştürülmüştür. 11 Ağustos 1989 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkındaki 32 Sayılı Karar ile Kambiyo Rejimi daha da serbestleştirilerek Türk Lirasına konvertibil olan bir para birimi niteliğinin kazandırılması için gerekli hukuki çerçeve çizilmiştir. Karar ek olarak, kambiyo düzenlemelerinin içerdiği kısıtlamaları büyük ölçüde yumuşatmıştır. Sonuçta 22 Mart 1990’da IMF TL’nin konvertibil dövizler ailesine katıldığını resmen ilan etmiştir. Cari işlemlerde serbestliği, sermaye hareketlerinde ise miktar kısıtlamalarını getiren bu kısmi konvertibilite 21 Mart 1993’te yayınlanan 32 sayılı kararda bazı değişiklikler ve ilaveler yapılması hakkındaki son düzenleme ile daha da genişletilmiştir. 24 Ocak Kararları ile uygulanmaya başlanan istikrar politikalarının amacı ekonominin değişen iç ve dış koşullara uyum sağlaması, ihracata dönük bir büyümenin gerçekleştirilmesi ve TL’nin değerinin dışa açılmayı özendirecek bir düzeye ulaştırması olmuştur. Bu yüzden döviz kurunun ülkenin dış ödemeler bilançosunun önemli bir belirleyicisi olan ihracatta rekabet gücünü ve karlılığı artıracak, ithalatta ise yabancı mallarla rekabet edebilecek bir düzeyde belirlenmesi gerekmiştir. |
1980-1988 döneminde döviz kuru sistemi esnek (dalgalı) kurlar ailesi içinde kontrollü (güdümlü) kur sistemine karşı gelmektedir. Uygulanan kur politikaları dış ticaret ilişkileri açısından üç önemli kavramı açığa çıkarmaktadırlar. Bunlar eksik değerlenmiş döviz kuru politikası, gerçekçi kur politikası ve aşırı değerlenmiş kur politikalarıdır. Ülkemizde dış ticaretin serbestleştirildiği 1980 sonrasında döviz kurlarının gelişimi ile ithalat ve ihracattaki gelişmeleri değerlendirebilmek için TL’nin en çok kullanılan ABD doları ve Alman markı karşısında ne oranda aşırı ya da düşük değerlendirildiğinin bulunması gerekir. Bu amaçla reel efektif döviz kuru endeksi kullanılmaktadır. Endeksin büyüyor olması Türk Lirasının (TL) reel olarak değer kaybettiğini, endeksin küçülmesi ile TL’nin reel olarak değer kazandığını gösterir. Tablo 9’da reel efektif döviz kuru endeksinin gelişimi incelendiğinde 1988 yılına kadar büyümüş, diğer bir deyişle TL reel olarak değer kaybetmiştir. 1988 yılında 112.71’e ulaşan reel efektif döviz kuru endeksi 1989 ve 1990 yıllarında sırasıyla 12 aylık ortalamalara göre % 8.2 ve % 16.1 düşüş göstermiştir. Reel efektif döviz kuru endeksi değerlerine göre 1980-88 yıları arasında eksik değerlenmiş TL politikası uygulanmıştır. 1989 ve 1990 yıllarında nispi esnek kurlar çerçevesinde kamunun gözetiminde kurlar aşırı değerlendirilmiştir. Bunda 1989 yılının ikinci yarısında, iç talebi artırıcı politikalar ve gümrük vergilerinin düşürülmesinin ekonomiyi canlandırması ile kamu kesiminde yüksek ücretlerin ve dış kredilerin faizler üzerindeki etkisinin talep artışı yaratması etkili olmuştur. Canlanan ekonomideki ek faaliyetlerin yüksek oranda dış krediyle finansmanı, TL’nin değer kazanmasına neden olmuştur. 1994 yılında finans piyasalarında oluşan kriz nedeniyle döviz kurlarındaki artış TL’nin eksik değerlenmesine neden olmuştur. 1995’te reel efektif kur endeksi % 12.9’a düşmüştür. 1995 yılındaki TL’nin aşırı değerlenmesi 1998 ve 1999’da yine bu kadar fazla olmamakla birlikte % 5.8 ve % 6.1 düzeyinde yansımıştır. |
1998-1999 yıllarında Merkez Bankası TL’ye yönelebilecek muhtemel bir saldırıya karşı tedbir olarak aynı anda hem kuru hem de faizleri denetlemeye çalışmıştır. Faiz ve kur politikasının birbirini dengelemesi sağlanamadığından büyüme hızı düşmüş ve 1999’da ekonomi derin bir krize girmiştir. Stand-by anlaşması ile birlikte devreye giren kur ve para politikası ile sorun çözülmüştür. Merkez Bankası 30 Haziran 2001’e kadar, on sekiz ay boyunca sadece kuru belirleyeceğini, faizi ise tümü ile piyasaya bırakacağını açıklamıştır. Daha sonra bir buçuk yıllık bir geçiş dönemi sonunda, 1 Ocak 2002’den itibaren sadece faizin belirlenmesi ve kurun piyasaya bırakılması kararlaştırılmıştır. 1998’den 21 Şubat 2001 siyasi ve buna bağlı olarak yaşanan ekonomik krize kadar uygulanan TL’nin değer kazanmasını engelleyen kur politikası, güçlü bir reel döviz kurunu olanaklı hale getirmiştir. Döviz kuru sepet bazında ve kullanılan fiyat endekslerine bağlı olarak değerlendirilmiştir. 2000 yılının ilk sekiz ayında 0,3 ile 3,9 arasında değer artışı ile TL’nin reel düzeyi rekabet edebilir aralıklar arasında kalmıştır. On sekiz aylık dönemde, para sepeti için aylık devalüasyon oranı kamuya önceden açıklanmıştır. Bununla birlikte, döviz kurunun bir dayanak noktası olarak uzun dönemli kullanımı dış dengede sorun çıkarabileceğinden 1 Temmuz 2001’de başlatılacak olan uygulamaya göre, kur sepetinin bir bant içerisinde şekillenmesi kararlaştırılmıştır. Söz konusu bant 2001 yılı sonunda toplam genişliği % 7,5’e, 2002 yılının ortasında % 15’e ve 2002 yılı sonunda % 22,5’e ulaşacak şekilde kademeli olarak genişletilecektir. 2003 yılında ise dalgalı döviz kuru hedefleniyordu. Ancak, son krizin ardından döviz kurları dalgalanmaya bırakılmıştır. Yapılan devalüasyonla % 38 oranında TL’nin değeri dolar karşısında düşürülmüştür. Diğer konvertibil döviz kurları da dolara bağlı olarak TL karşısında değer kazanmıştır. TL’nin aşırı ve eksik değerlenmesi politikasına göre ihracatın ve ithalatın gelişimi incelendiğinde, 1980-1988 sonrasında istisnai yıllar olmakla birlikte, genel eğilim eksik değerlenmiş döviz kuru lehinde olmuş ve eksik değerlenme kadar ilave bir sübvansiyonla ihracatın teşviki sağlanmıştır. İhracat 1983 ve 1986 yılların dışında artış göstermiş, 1989 yılında TL’nin aşırı değerlenmesi, körfez krizi, olumsuz hava koşulları, korumacılık eğilimleri, artan dünya rekabeti, sanayii kapasitesinin sınıra dayanması gibi olumsuz etkilerle ihracat tıkanmıştır. İhracatçıların fedakarlığı ile yine de ihracat daha kötü durumda olmaktan kurtarılmış, ihracatta % 0.3 gibi düşük bir azalma gerçekleşmiştir. 1990 yılında TL’nin aşırı değerlenmesine karşın ihracat azalmamış % 11.5 gibi bir oranda artmıştır. 1991 ve izleyen yıllarda TL’nin eksik değerlendiği yıllarda ihracat artışı yaşanmıştır. 1994 ve finans piyasalarındaki krizi izleyen 1995 yılı ile yine TL’nin aşırı değerlendiği 1998 yılında ihracatta beklenilen azalma ilişkisi gerçekleşmemiştir. 1999 yılında aşırı değerli TL ile ihracat % 1.4 oranında azalmıştır. Döviz kuru ithalat ilişkisinde, TL eksik değerlendiğinde ithalatın azalması, aşırı değerlendiğinde ise artması gerekmektedir. Bu ilişki 1982,86,89,90,93, 94,95,96,97,98 yıllarında gerçekleşmektedir. Bu iki veri arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Bunun dışındaki yıllarda tabloda görüldüğü gibi 1983,84,85, 87,88,91,92,99 yıllarında ise anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır. Bu yıllarda TL eksik değerlenmesine karşın ithalat artış göstermiştir. 1984-87 yıllarında ithalat artışının % 16.5 ve % 27.5 gibi yüksek düzeylerde gerçekleşmesi yüksek büyüme hızından kaynaklanmıştır. Çünkü reel efektif kurda önemli bir değişme olmamıştır. 1986 yılında hızlı büyüme ile birlikte yatırım mallarına ithalat artmıştır. Bu yüzden, ithalat teminat oranlarının artırılması, fon yükümlülüğüne tabi tutulan ithal mallarının kapsamının genişletilmesi ve fonların yükseltilmesiyle ithalatı azaltacak önlemler alınarak ithalatın yavaşlaması sağlanmıştır. Genel olarak ithalat yıldan yıla artan liberasyona rağmen, kontrollü bir gelişme ile ihracattaki gelişmelere paralel istikrarlı bir seyir izlemiştir. Bazı yıllarda görülen anlamsız ilişkilerde ise dışsal faktörler etkili olmuştur. 1989’da ise uygulanan kur politikası ile ithal malların ucuz hale gelmesi ve 1990 yılının başında uygulamaya konulan ithalatın serbestleştirilmesi, konvertibilite ve gümrük ergilerinin azaltılması gibi ekonomik politikalarla ithalat daha hızlı arttığından dış açık büyümüştür. Bu yüzden konvertibilite döviz sorununu çözmekle birlikte dış ticaret açığını büyütmüştür. |
SONUÇ Bir ülkenin rekabet gücünün bir göstergesi olarak kullanılan döviz kurları ihracat ve ithalatı etkilediğinden dış ticaret açısından önem taşımaktadır. Türkiye’nin 1980 sonrası döviz gelirlerini arttırmaya ve dış ticaret açığını kapatmaya yönelik döviz kuru politikasının etkileri ise farklılık göstermektedir. Yapılan değerlendirmenin ışığı altında döviz kuru politikaları bazı yıllarda ihracatı ve özellikle ithalatı açıklamada yetersiz kalmaktadır. Bunun ihracatı ve özellikle ithalatı açıklamada yetersiz kalmaktadır. Bunun nedeni Türkiye’nin ithalatında yatırım ve ara mallarının önemli bir yer alması, yapılmak zorunda olması ve büyüme hızının etkili olmasıdır. Türk Lirasının diğer para birimleri karşısında reel olarak değer kaybetmesi, uluslar arası ticaret hadlerinin aynı kaldığı varsayımı altında, ihracatın artması ithalatın ise azalmasına yol açmaktadır. Ancak ihracat gelirlerini artırmak için TL’nin eksik değerlenmesi imalat sanayinin dış girdiği bağımlılığı nedeniyle girdi maliyetlerini artırarak üretim üzerinde olumsuz etkide bulunmaktadır. Kur ayarlaması sonucunda ihracatçıların geliri arttığında ithalatçıların maliyetleri artmaktadır. Türkiye ekonomisinin ithalata bağımlılığının yüksek olduğu göz önüne alındığında ihracat sektörlerinin toplam maliyetleri için ithal girdilerinin maliyetlerinin artması ithalata bağımlı ihracat sektörlerini olumsuz etkileyecektir. Döviz kuru politikalarının ihracatçılarının üretim kapasitesini kısa sürede artırmak ve ilave bir satış sağlamanın dışında ihracatı önemli ölçüde etkilediği söylenemez. Bir ülkenin ihracatını üretim kapasitesi, verimlilik, dış talep, fiyat yapısı, girdi maliyetleri, uluslar arası piyasaların yapısı gibi çok değişik faktörler etkilemektedir. Öncelikle bu gibi ihracatı olumsuz etkileyen faktörler ortadan kaldırıldıktan sonra nispi fiyatların dengelenmesinde kur politikası etkili olmaktadır. 5 |
teşekkürler paylaşım için |
teşekkürler... |
Türkiye`de Saat: 03:23 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2