![]() |
Esnek ve Sabit Döviz Kuru Sistemlerinde Mal-Para-Döviz Piyasalarında Eşanlı Denge Mal piyasasında eşanlı dengeyi sağlayan faiz haddi-hasıla düzeylerini temsil eden IS eğrisi, para piyasasında eşanlı dengeyi sağlayan faiz haddi-hasıla düzeylerini temsil eden LM eğrisi ve ödemeler dengesindeki dengeyi sağlayan faiz haddi-hasıla düzeylerini temsil eden BP eğrisinin kesiştiği noktada mal, para ve döviz piyasalarında eşanlı denge sağlanır. Diğer taraftan döviz kurunun hükümet müdahalesi olmadan, piyasa döviz arz ve talebi tarafından belirlendiği “esnek döviz kuru” modelinde mal, para ve döviz piyasalarında eşanlı denge, döviz ve para piyasalarında eşanlı dengeyi sağlayan hasıla düzeyine mal piyasasının intibak etmesi ile sağlanır. Bir ekonomide para piyasasında para arz fazlası varsa ekonomik birimler bu fazladan kurtulmak için tahvile yönelirler. Tahvil talebinin artması tahvil fiyatının artmasına yol açarken aynı zamanda faiz haddinin de düşmesine sebep olur. Böylece yatırımcılar yabancı tahvile yönelirler ve ulusal tahvil talebi azalır. Yabancı tahvile ve dolayısıyla yabancı paraya talep artarken ulusal para talebinin azalmasıyla döviz kuru yükselir. Ulusal paranın değer kaybetmesi yurtiçinde üretilen malların ucuzlamasına ve net ihracatın artmasına yol açar. Net ihracatta meydana gelen artış da, toplam planlanan harcama, hasıla, ulusal para talebi ve faiz haddinin artmasına neden olur. Böylece mal, para ve döviz piyasalarında eşanlı denge sağlanmış olur. Döviz kurunun piyasa yerine hükümet tarafından belirlendiği durumu ifade eden “sabit döviz kuru” sisteminde ise mal, para ve döviz piyasalarında eşanlı denge, döviz ve mal piyasalarında eşanlı dengeyi sağlayan hasıla düzeyine para piyasasının intibak etmesi ile sağlanır. Yurtiçi faiz haddinin yurtdışı faiz haddinden daha büyük olduğu ekonomiler, yatırımın, dolayısıyla hasılanın azalmasıyla bir daralmaya girerler. Ancak faiz haddinin yüksek olması yurtiçi tahvile ve ulusal paraya olan talebi arttırır. Döviz kurunun düşmesi yönünde baskı oluşmasına rağmen sabit kur geçerli olduğu için ortaya çıkan para talep fazlasını Merkez Bankası döviz satın alıp karşılığında ulusal para vererek karşılar. Merkez Bankasının döviz rezervleri artınca para arzı da artmış olur. Para arzındaki artış faiz haddinin düşmesine, toplam planlama ve hasılanın artmasına yol açar. Böylece mal, para ve döviz piyasalarında eşanlı denge sağlanmış olur. |
ESNEK KUR SİSTEMİNİN TÜRKİYE UYGULAMASI 2000 yılı programı, sıkı mali tedbirleri içermekte ve kapsamlı yapısal reformların hayata geçirilmesi ile birlikte mali disiplininin sürdürülebilirliğini hedeflemekteydi. Döviz kuru politikası ise hedeflenen enflasyona göre belirlenmiş kur artışlarını önceden kamuoyuna açıklayarak enflasyonist bekleyişleri kırmayı hedeflemiş, parasal genişleme ise sermaye girişlerine bağlanmıştı. Döviz kuruna bağlı bu istikrar programı çerçevesinde ödemeler dengesi gelişmeleri incelendiğinde, programın gidişatına bağlı olarak 2000 yılı iki ana döneme ayrılmaktadır. Ocak-Ağustos dönemini kapsayan ilk dönemde, faiz oranları hızlı ve yüksek oranlarda düşüş göstermiş, enflasyon son 14 yılın en düşük seviyelerine gerilemiş ve üretim ile iç talep önemli ölçüde artmıştır. Bu olumlu gelişmelerin yanı sıra, iç talepte görülen canlılığa ek olarak enflasyon oranlarında beklenen azalışın sağlanamaması Türk lirasının değerlenmesine neden olmuş ve cari işlem açığı tarihi olarak en yüksek seviyelerine ulaşmıştır. Bu dönemde ayrıca, ham petrol ve doğal gaz gibi enerji fiyatlarındaki artış ile euronun uluslararası piyasalarda değer kaybetmesi gibi dış faktörler de aleyhte gelişmiş, cari açıkların beklenen düzeyin üzerinde seyretmesinde etken olmuştur. Artan cari açığa rağmen, programın kararlı bir şekilde sürdürülmesi uzun dönemli borçlanmalar ağırlıkta olmak üzere sermaye girişlerinin devam etmesini sağlamıştır. Ancak yılın ikinci döneminde, gerek programda öngörülen yapısal tedbirlerin gecikmesiyle beliren aksaklıklar, gerek diğer yükselen piyasalarda gerçekleşen olumsuz gelişmeler ve IMF kredisinin 3.diliminin ertelenmesi programın sürdürülebilirliğine ilişkin tereddütleri artırmış ve sermaye çıkışları başlamıştır. Uygulanmakta olan kur çıpasına dayalı para politikası gereği likidite yaratım mekanizmasının döviz girişine dayandırılmış olması, sermaye çıkışlarının likidite daralması ile sonuçlanmasına neden olmuştur. Artan likidite sıkışıklığı kısa vadeli faiz oranlarını yükseltirken, faiz ve kur riski taşıyan bankacılık sisteminin duyarlılığı artmıştır. |
2000 yılı Enflasyonu Düşürme Programı uygulamasında Türk lirası beklentilerin ötesinde değerlenmiş ve cari işlemler açığı iç talepteki canlanma, enerji fiyatlarındaki yükseliş ve euro/dolar paritesinin etkisiyle yüksek seviyelerde seyretmiştir. Ancak, 2001 yılı başında dalgalı kura geçilerek programın terk edilmesinin nedeni ödemeler dengesi finansman açığı olarak değerlendirilmemelidir. "Dışsal şok" olarak nitelendirilebilecek yapısal aksaklıklar sermaye çıkışlarına neden olmuş ve programın sürdürülebilirliğini engellemiştir. Programda kararlı bir gidişatın, olumsuz dış etkenlere rağmen, cari işlemler açığının finansmanını ve dış kaynak imkanlarına bağlı olan likidite artışının sürekliliğini sağlayabileceği düşünülmektedir. ÖDEMELER DENGESİ GELİŞMELERİ 1. Döviz Kuru Gelişmeleri Döviz kuru, ülkenin para biriminin bir başka para birimi (örneğin ABD doları) cinsinden değeridir. Döviz kurunda meydana gelen bir değişiklik, ülke parasının göreli değerini değiştirerek, yurtiçi/yurtdışı göreli fiyat yapısını da etkilemekte ve yurtiçi ve yurtdışı mallara yapılan harcamanın yapısını değiştirmektedir. Bu nedenle, döviz kuru değişiklikleri cari işlemler dengesi üzerinde önemli bir rol oynamaktadır. Döviz kurunun değer kaybetmesi, cari işlem giderlerini azaltıcı yönde etki yaparken, döviz kurunun değer kazanması cari işlem gelirlerini azaltmaktadır. Döviz kurunun değer kaybetmesi, yabancı malları göreli olarak daha pahalı hale getirecektir. Böylece, tüketiciler ithal mallara olan taleplerini azaltıp bu malların yerli alternatiflerine olan taleplerini artıracaktır. Döviz kurunun değer kaybetmesiyle birlikte ihraç malları da göreli olarak ucuzlayacağından yabancılar harcamalarını kendi mallarından daha ucuz olan ithal mallara kaydıracaktır. Böylece, ithalat azalırken ihracat artacak ve cari işlemler dengesinde iyileşme gözlenecektir. Döviz kurunun değer kazandığı bir durumda ise ithal mallar göreli olarak ucuzlarken, ihraç malların fiyatları göreli olarak artacaktır. Bu durumda ithalat artarken ihracat azalacak ve cari işlemler dengesinde bozulma gözlenecektir. Sabit kur rejiminde ise döviz talebinde meydana gelen bir değişiklik faiz oranları aracılığıyla ekonomik aktiviteyi etkilemektedir. Döviz kurunun değerlendiği durumda ithalat artarken ihracat azalmakta ve bunun sonucunda bozulan cari işlemler dengesi dövize olan talebi artıracaktır. Döviz kuru sabitlendiği için Merkez Bankası artan döviz talebini, piyasaya döviz satıp karşılığında yerli parayı çekerek karşılayacaktır. Bu politika sonucu daralan para arzı faiz oranlarını artırıcı etki yapacak ve böylece ekonomik aktivite de yavaşlayacaktır. Ancak, döviz kuru rejimi ne olursa olsun, ithal ve yerli mallar arasında talebi kaydıran harcama kaydırması (expenditure switching), yurtiçi ve yurtdışı ithalat talep esneklikleri toplamının birden büyük olması durumunda geçerlidir.5 Ayrıca, döviz kurundaki değişikliklerin cari işlemler dengesi üzerinde bahsedilen etkileri oluşturabilmesi için üretici ve tüketicilerin kısa dönemde değişikliklere tepki vermeleri ve döviz kurundaki değişikliklerin arz fiyatlarını değiştirmemesi gerekmektedir. Bu durumda, gelir, faiz ve karlılık durumunun değişmesi gibi ekonomideki diğer gelişmelerin de etkisi göz ardı edilmelidir. |
Bahsedilen varsayımlara karşın, kısa dönem arz ve talep esneklikleri genellikle uzun dönem esnekliklerinden küçüktür. Talep tarafından bakıldığında tüketicilerin harcama planlarını anında değiştiremedikleri ve döviz kurundaki değişikliklere anında tepki veremedikleri görülmektedir. Ayrıca, ithalat kontratlarının daha önceden yapılmış olması da döviz kurundaki değişiklerin ithalatı eş zamanlı olarak etkilemesini zorlaştırmaktadır. Bazı durumlarda ise ithalatta beklenenden farklı bir hareket gözlenir. Örneğin, döviz kuru değer kaybetmeye başladığında sonraki dönemde daha fazla değer kaybı bekleniyorsa, o dönemde ithalat artış gösterir. Kurun aşırı değerlendiği durumda ise, ithal mallar ucuzlayarak yerli üretime ucuz ikame oluşturur. Bu durumun devam ettiği hallerde de dışa bağımlılık artar ve dış ticaret dengesinde bozulma gözlenir. Arz yönünden incelendiğinde ise, karar verme mekanizmalarındaki gecikme nedeniyle, döviz kurundaki değişikliklere ihracat ancak gecikmeli tepki verebilmektedir. Bu gecikme döviz kurundaki değişikliğin geç algılanmasından, karar verme sürecinin uzamasından, üretim, stoklama ve dağıtım aşamalarındaki gecikmelerden kaynaklanabilmektedir. Ayrıca, döviz kurunun değer kaybettiği bir durumda, artan yabancı talebi karşılamak yerine, üreticiler iç piyasadaki fiyatları artırma yoluna gider ve satışı artırmaktansa karlarını büyütmeyi tercih edebilirler. Bu durumda ihracat artışı gözlenmez. Bunun yanında, ihracat gelirlerini artırmaya yönelik bir kur politikası ithalatçıların maliyetini artırabilmektedir. Kurun aşırı değer kaybettiği bir durumda, ihracatçı fiyat avantajı elde etmektedir. Ancak, ithal girdi bağımlılığı yüksek olan bir ekonomide, ihracatçıların artan maliyetleri, fiyat avantajı ile elde ettikleri rekabet güçlerini zayıflatmaktadır. 1.1. Reel Kurlardaki Gelişmeler 2000 yılı başında uygulanmaya başlanan istikrar programıyla birlikte 1 ABD doları ve 0,77 eurodan oluşan kur sepetinin günlük değerleri kamuoyuna açıklanmış ve yıl sonu için kur sepetindeki artış oranı yüzde 20 olarak belirlenmiştir. Bu hedef, yıl sonu TEFE enflasyon hedefiyle paraleldir. 2000 yılında Merkez Bankası hedeflediği nominal kur artışlarını gerçekleştirmiş, ancak TEFE enflasyonu, yaz ayları hariç, hedeflenen seviyenin üzerinde artış göstermiştir. Bu nedenle, yıl bütününde kur artışı fiyat artışının altında kalmış, yıl sonuna doğru ikisi arasındaki fark giderek açılmış ve Türk lirası kur sepeti karşısında reel olarak değerlenmiştir. |
1.2. Parite Hareketleri 1999 yılı başında, Ekonomik ve Parasal Birliğin (EMU) üçüncü aşaması çerçevesinde Avrupa Para Birliğine üye ülkeler euronun kaydi para olarak kullanımına başlamıştır. Başlangıçta piyasa güveninin sağlanması nedeniyle euronun ABD doları karşısında güçlü bir para birimi olacağı öngörülmüş, ancak Rusya krizi sonrası ABD ekonomisinin yüksek oranlı büyümesinin devam etmesi, buna karşın Euro Bölgesi ülkelerinin krizden daha çok etkilenmeleri, euronun ABD doları karşısında değer kaybetmesine yol açmıştır.2000 yılında ise ABD ekonomisinin özellikle teknoloji ürünlerine yatırım yaparak yüksek büyüme oranlarını devam ettirmesi ve uzun vadeli getirilerin Avrupa’ya göre daha yüksek olması, ABD dolarına olan talebi ve dolayısıyla euro karşısındaki değerlenmesini artırmıştır. Aynı zamanda, Avrupa Para Birliğine üye ülkelerde ekonomik ve mali politika uygulamalarında uyum zorlukları ve iş gücü piyasalarında yapısal sorunlar yaşanmıştır.Bu gelişmeler de euronun değerini orta vadeli hedeflerle uyumsuz bir noktaya getirmiştir. 1999 ve 2000 yıllarında gerçekleşen parite hareketleri döviz sepeti kompozisyonunu da etkilemiştir. 1999 yılında euronun sepet içindeki payı yüzde 58,4’ten 2000 yılında 53,9’a gerilemiş, buna karşın ABD dolarının payı aynı dönemde yüzde 55’ten yüzde 58,5’e yükselmiştir. 1.3. Türkiye’nin Rekabet Gücündeki Gelişmeler Ülkelerin rekabet güçlerindeki değişmeleri ölçmek üzere hesaplanan nispi pozisyon endeksi Türkiye’nin rekabet gücündeki bozulmayı göstermektedir. En büyük ticaret ortaklarımızdan olan Almanya, İtalya, Fransa ve İspanya’ya karşı rekabet gücümüz 1997 yılından itibaren azalmaya başlamıştır. 1999 yılında euroya geçişten sonra, euronun ABD doları karşısında değer kaybetmeye başlamasıyla rekabet gücümüzdeki bozulma hızlanmıştır. Son yıllarda uluslararası piyasalarda yaşanan krizler de Türkiye’nin rekabet gücünü zayıflatan önemli bir faktör olmuştur. 1997 yılında yaşanan Asya krizi sonucunda Güney Kore ve Tayland’ın para birimlerinin değer kaybetmesiyle bu ülkeler Türkiye’ye karşı göreli bir avantaj sağlamıştır. Ancak, bu gelişmenin etkisi 1998 yılından sonra yavaşlamaya başlamıştır. 1998 yılındaki Rusya kriziyle Rus rublesinin önemli ölçüde devalüe edilmesi de benzer bir etki yaratmıştır. Rusya’nın Türkiye karşısında elde ettiği bu rekabet gücü artarak devam etmiştir. 2000 yılında Türkiye’nin rekabet gücündeki azalış devam etmiştir. Bunun nedeni, uygulamaya konulan Enflasyonu Düşürme Programı çerçevesinde kurların gerçekleşen enflasyon oranının altında kalması ve Türk lirasının reel olarak değerlenmesidir. Ayrıca, euro/dolar paritesinin euro aleyhine gelişmesiyle özellikle Euro Bölgesi ülkelerinin nispi pozisyonlarını iyileştirmiştir. |
2. Cari İşlemler Dengesi 2000 yılı başında uygulamaya konulan ve üç yıl içerisinde enflasyonu tek haneli rakamlara indirmeyi hedefleyen enflasyonla mücadele programı 2000 yılı ekonomik gelişmelerinde belirleyici olmuştur. 1997 yılında yaşanan asya krizini takiben 1998 yılı başında uygulamaya konulan daraltıcı maliye ve gelirler politikasının etkisiyle, yatırımlar ve özel tüketim harcamaları yılın ikinci yarısından itibaren gerilemeye başlamıştır. 1998 yılı Ağustos ayındaki Rusya krizi dış talebi daraltmış ve 1999 yılı Ağustos ve Kasım aylarında yaşanan depremler de ekonomideki daralmayı hızlandırmıştır. İç ve dış talep daralmasının yaşandığı 1999 yılının ardından kapsamlı ve kararlı bir şekilde uygulamaya konulan istikrar programının oluşturduğu olumlu beklentiler ve gelişmeler 2000 yılında Türkiye ekonomisinde canlanma sürecinin başlamasına neden olmuştur. Buna bağlı olarak, iç talepteki artış daha çok ithalatla karşılanmış, ihracat gelirlerinde sınırlı artış olmuş ve dış ticaret açığı hızla artmıştır. Dış ticaret açığındaki artışa başta ham petrol olmak üzere enerji fiyatlarındaki yüksek artış da önemli bir etken olmuştur. Turizm ile bavul ticareti gelirlerindeki artış dış ticaret açığındaki artışı kısmen telafi etmesine karşın cari işlemler açığı giderek artmış ve 9,8 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. 2000 yılında cari işlemler açığının GSMH’ye oranı yüzde 4,8 ile en yüksek seviyesine ulaşmıştır. 2000 yılında cari işlemler açığı tarihi olarak en yüksek seviyesine ulaşmasına karşın, finansmanında herhangi bir zorlukla karşılaşılmamıştır. Hazine’nin uluslararası piyasalarda yüksek miktarda tahvil ihracı yoluyla borçlanması, banka dışı kesimin dış borç kullanımındaki artış ve rezervlerin yüksek seviyesini koruması cari işlemler finansmanında önemli etken olmuştur. Kurlarda görülen reel değerlenme ve tüketim talebindeki artış sonucunda dış ticaret açığının büyümesi cari işlemler açığı üzerinde risk unsuru oluşturmuştur. 2.1. Dış Ticaret Gelişmeleri 2.1.1. İthalat 2000 yılında ithalat bir önceki yıla göre yüzde 34 oranında artarak 54,5 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Bu artışın en önemli sebepleri şu şekilde özetlenebilir: - 1999 yılında GSMH’nın yüzde 6,4 oranında daralması sonucunda ithalat yüzde 11,4 oranında gerilemiştir. Bu nedenle 40,7 milyar ABD doları olan 1999 yılı ithalatı 2000 yılı ithalat rakamına düşük baz etkisi oluşturmuştur. - 2000 yılında uygulanmaya başlanan Enflasyonu Düşürme Programı’nın etkisiyle düşen faiz oranları, 1998 yılının ikinci yarısından itibaren, Rusya krizi ve deprem felaketleri sonucunda ertelenen tüketim talebinin hızlı canlanmasına katkıda bulunmuştur. Ekonominin canlanmaya başladığı bu dönemde, programın yarattığı olumlu beklentiler sonucu faizlerde hızlı ve yüksek oranlı bir düşüş gözlenmiştir. Düşük faiz hadleri tüketici kredilerine olan talebi artırmış ve özellikle dayanıklı tüketim malı ile otomobil satışları artmıştır. Ayrıca, programla birlikte ilk 18 ay için açıklanan döviz kurları, kur riskini ortadan kaldırmış ve enflasyon düşüşünün zaman içerisinde gerçekleşmesi Türk lirasının reel olarak değerlenmesi sonucunu doğurmuştur. Bunun sonucunda, artan talebin daha çok ithalatla karşılanması cazip hale gelmiştir. Tüketim malı ithalatı yılbaşından itibaren giderek hızlanmış ve 2000 yılında yüzde 42,0 oranında artmıştır. |
- Toplam ithalatın yüzde 65,4’ünü oluşturan ara malı ithalatı, yılın ilk çeyreğinde yüzde 46 oranında artarak en yüksek artış gösteren mal grubu olmuştur. Yılın geri kalanında artış hızı giderek yavaşlamış ve yıl genelinde yüzde 33 oranında artış göstermiştir. Sermaye malı ithalatında ise en yüksek oranlı artışlar ikinci ve üçüncü çeyrekler itibariyle gerçekleşmiştir. Tüketim malı ithalatı yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 60 oranında büyümüştür. Böylece, tüketim malı ithalatının toplam ithalat içindeki payı 1999 yılında yüzde 12,4’den, 2000 yılında yüzde 13,2’ye yükselmiştir. - 2000 yılında imalat sanayi üretim endeksi yüzde 6,5 oranında artış göstermiştir. Ekonominin canlandığı bu dönemde döviz kuru artış oranının önceden belirlenmesi kur riskini ortadan kaldırmıştır. Ayrıca, enflasyonun hedeflenenin üzerinde gerçekleşmesi Türk lirasının reel olarak değerlenmesi sonucunu doğurmuş ve imalat sanayiinin artan girdi talebi daha çok ithalatla karşılanmıştır. 1990’lı yıllarda imalat sanayi üretim endeksi ve ithalat miktar endeksi arasındaki ilişki katsayısı ortalama olarak yüzde 82 iken, 2000 yılında bu ilişki yüzde 88’e ulaşmıştır. - 2000 yılında kara taşıtları ve bunların aksam ve parçaları ithalatı yüzde 76 oranında artış göstermiştir. Bu dönemde binek otomobil ithalatı yüzde 95,7 oranında artarken, dayanıklı tüketim malı ithalatı yüzde 36,1 oranında yükselmiş ve toplam ithalat artışına sırasıyla 9,4 ve 2,5 puan katkıda bulunmuştur. - 2000 yılında uluslararası piyasalarda ham petrol fiyatlarının hızlı yükselmesi petrol ve petrol ürünleri ithalatını önemli ölçüde artırmıştır. Dış ticaret miktar endekslerine bakıldığında 12 aylık ortalamalara göre yüzde 0,5 oranında artış gözlenmiştir. Ancak, 1999 yılında varil başına ortalama 16,5 ABD doları olan ham petrol fiyatının 2000 yılında 27 ABD dolarına yükselmesine bağlı olarak fiyat endeksi ortalama yüzde 66,9 oranında artmıştır. Bu gelişmeler, 2000 yılında ham petrol ithalatının yüzde 52,8 oranında yükselmesine neden olmuştur. Ham petrolün yanısıra doğal gaz, motorin ve LPG ithalatındaki artışın etkisiyle mineral yakıt ve yağlar ithalatı da 2000 yılında yüzde 76,3 oranında artış göstermiştir. Bu artış, toplam ithalat artışının yüzde 30,9’unu açıklamaktadır. |
- Ham petrol fiyatlarındaki artışla birlikte petrol, petrol ürünleri ve madencilik sektörü ithalat fiyatları yükselirken, tarım ve imalat sektörü ithalat fiyatları 2000 yılında ortalama olarak gerilemiştir. Madencilik sektörü ithalat fiyatlarında, ham petrol fiyatlarındaki yükselme sonucunda, görülen ortalama yüzde 56,1 oranındaki artış nedeniyle toplam ithalat fiyatları yüzde 4,5 oranında artmıştır. Nitekim, madencilik sektörü ithalatı 1999 yılı fiyatlarıyla hesaplandığında, 2000 yılı ithalatı yaklaşık 2,4 milyar ABD doları azalmaktadır. Madencilik sektörü ithalat fiyatlarının yanı sıra, imalat sanayi altındaki kağıt ve kağıt ürünleri ile ana metal sanayi ithalat fiyatlarında da sırasıyla yüzde 15,7 ve 8,4 oranında artış gözlenmiştir. - Türkiye tekstil ve konfeksiyon sanayindeki gelişmelere bağlı olarak özellikle 1990 yılından itibaren önemli ve giderek artan miktarlarda pamuk ithal etmeye başlamış ve net pamuk ithalatçısı bir ülke konumuna gelmiştir. Bunun en önemli sebebi 90’lı yıllarda gerileyen dünya pamuk fiyatlarına karşın iç piyasada fiyatların artma eğiliminde olmasıdır. Net ithalatçı olduğumuz 2000 yılında dünya pamuk fiyatlarının bir önceki yıla göre ortalama yüzde 11,3 oranında yükselmesi pamuk ithalatımızı artıran önemli bir etken olmuştur. Bu dönemde pamuk ve pamuk ipliği ithalatı yüzde 58,9 oranında artmıştır. - 2000 yılında özellikle tüketim malı ithalatının hızlı artışına karşı bazı tedbirler alınmıştır. LPG üzerinden alınan yüzde 17 ve motor hacmi 1600cc olan ithal otomobiller üzerinden alınan yüzde 25 oranındaki KDV yüzde 40’a çıkarılmıştır. Ayrıca, tüketici kredileri ve kredili ithalat üzerindeki KKDF oranları artırılmıştır. 2.1.2. İhracat İthalatta 2000 yılında gözlenen yüksek oranlı artışın aksine ihracattaki artış odukça sınırlı kalmıştır. Bir önceki yıla göre yüzde 4,5 oranında artarak 27,8 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Çeyrekler itibariyle incelendiğinde, yılın ikinci çeyreğinde yüzde 14,8 olan imalat sanayi ihracatı bir sonraki dönemde yavaşlamış ve son çeyrekte gerilemiştir. Buna karşın yıl genelinde gerileyen tarım sektörü ihracatında en büyük düşüşler birinci ve üçüncü çeyrekte gözlenmiştir |
- Tarım ürünleri ihracat fiyatları 2000 yılında ortalama yüzde 3 oranında düşerken tarım ürünleri ihracat miktarı yüzde 21 oranında gerilemiş ve tarım ürünleri ihracatı 2000 yılında yüzde 17,9 oranında azalmıştır. Tarım ürünleri dışında kalan ihracat artışı ise yüzde 6,7 olmuştur. - Bu artışın kaynağı imalat sanayi ihracatındaki büyümedir. İmalat sanayi ihracat fiyatlarının 2000 yılında ortalama yüzde 4,3 oranında gerilemesine karşın miktarı yüzde 14,6 oranında artmıştır. Bu sektörde önemli yer tutan kara taşıtları ihracatı yüzde 7 oranında artış göstermiştir. Bu gelişmede uluslararası otomobil üreticisi iki firmanın birer modelinin sadece Türkiye’de üretilmesi ve Türkiye’den dünyaya ihraç edilmesi önemli bir etken olmuştur. Bununla birlikte kazanlar, makineler, mekanik cihazlar ihracatı ile elektrikli makine ve cihazlar ihracatı da sırasıyla yüzde 9,6 ve 17,4 oranında artmıştır. İmalat sanayi ihracatında önemli yer tutan bu mal grupları, yukarıda bahsedilen ihracat fiyatlarındaki gerilemenin etkisinden arındırıldığında daha yüksek oranlı artışlar göstermektedir. Nitekim, kara taşıtları ve elektrikli makine ve cihazlar ihracatı reel olarak sırasıyla yüzde 27,6 ve yüzde 45,2 oranlarında büyümüştür. - 2000 yılında ihracat fiyatlarının ortalama yüzde 4,3 azalmasına karşın ithalat fiyatlarının yüzde 4,5 oranında artması sonucunda dış ticaret hadleri, 1999 yılının ikinci yarısından beri gösterdiği ihracat aleyhine eğilimini devam ettirmiştir. 1999 yılından gelen düşük fiyat eğilimi nedeniyle dış ticaret hadlerindeki gelişmelerin ihracat üzerindeki etkisi yaklaşık 890 milyon ABD dolarıyla sınırlı kalmıştır. - İhracatın sınırlı artış göstermesinin önemli bir sebebi, 2000 yılında euro/dolar paritesinin euro aleyhine gelişmesidir. 27,8 milyar ABD doları olan ihracat, 1999 yılı pariteleriyle hesaplandığında 29,7 milyar ABD doları seviyesine ulaşmaktadır. - İhracatımızın yaklaşık yüzde 50’si Avrupa Birliği ülkelerine yöneliktir. Bu ülkelerle yapılan ticaret genelde euroyu oluşturan para birimleriyle yapıldığı ve dolar olarak kaydedildiği için 2000 yılında euro/dolar paritesinin dolar lehine gelişmesi, ihracatımızın dolar cinsinden değerini olumsuz etkilemiştir. Nitekim, euro bazında incelediğimizde, Avrupa Birliği ülkelerine olan ihracatımızın 2000 yılında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 16 oranında arttığı kaydedilmiştir. Aynı şekilde, söz konusu dönemde en büyük dış ticaret pazarımız olan Almanya’ya yapılan ihracat dolar bazında yüzde 6 oranında azalmasına karşın euro bazında yüzde 9 oranında artmıştır. - İhracatta gözlenen zayıf performansın bir diğer nedeni de bir önceki bölümde bahsedilen kurlardaki reel değerlenmedir. |
Diğer Mal ve Hizmet Gelir ve Giderleri 2000 yılında 22,3 milyar ABD dolarına ulaşan dış ticaret açığına karşın diğer mal ve hizmet giderlerinde 1999 yılına göre önemli bir farklılaşma gözlenmemiştir. Bu dönemde diğer mal ve hizmet dengesi yüzde 88 oranında iyileşme göstermiş ve bu daha çok turizm gelirlerindeki artıştan kaynaklanmıştır. 2000 yılında cari işlem gelirlerinin artışına en çok katkıda bulunan kalemler turizm ve bavul ticareti olmuştur (Tablo 23). Turizm açısından 1999 yılı oldukça olumsuz geçmiş ve hem gelen turist sayısı hem de turizm gelirleri önemli ölçüde gerilemiştir. 1999 yılında ülkemize en çok turist gönderen Avrupa Birliği Ülkelerinin Türkiye karşıtı kampanyaları ve turizmin en canlı sezonu olan Ağustos ayında yaşanan deprem felaketi bu gerilemeye neden olan başlıca unsurlardır. Bu nedenle 2000 yılı gelişmeleri incelenirken, 1999 yılı ile yapılan karşılaştırmaların yanıltıcı olabileceği düşünülmektedir. Turizm gelirleri hesaplanmasında ülkemizden çıkış yapan yabancı ziyaretçi sayısı ve yaptıkları ortalama harcama esas alınmaktadır. Buna göre, ülkemizden çıkan yabancı ziyaretçi sayısı 2000 yılında 1998 yılının aynı dönemine göre yüzde 13,2 oranında artmıştır. Bu dönemde ortalama harcama ise yüzde 1,1 oranında gerilemiştir. Bu nedenle, 2000 yılında turizm gelirleri 1998 yılına göre yüzde 6,4 , 1999 yılına göre ise yüzde 46,8 oranında artarak 7,6 milyar ABD doları seviyesine ulaşmıştır. Gelirlerde 1998 yılına göre kısıtlı artışın en önemli nedeni, ülkemize gelen yabancı ziyaretçilerin yarısından fazlasının Avrupa Birliği ülkelerinden olması ve euro/dolar paritesinin euro aleyhine gelişmesinin turizm gelirlerinin dolar bazındaki değerini olumsuz yönde etkilemesidir. Ayrıca, 2000 yılında Rusya’nın krizden çıkması ve yüksek seyreden petrol fiyatlarıyla gelirlerinin artması Bağımsız Devletler Topluluğundan gelen yabancı ziyaretçi sayısını artırmıştır. Aynı nedenden dolayı bavul ticaretinden sağlanan gelirler de geçen yıla göre yüzde 30,6 oranında artarak 2,9 milyar ABD doları seviyesine gelmiştir. 2000 yılındaki euro/dolar paritesindeki gelişmeler başta dış ticaret ve turizm olmak üzere ödemeler dengesinin gelir ve gider kalemleri üzerinde etkili olmuştur. Son yıllarda cari işlem gelirlerinde euro’nun payı giderek artarken, cari işlem giderlerinde enerji fiyatlarından dolayı ABD dolarının payı yükselmektedir.8 Cari işlem gelir ve giderlerinin döviz kompozisyonunun 2000 yılı için parite etkisi hesaplandığında, gelirlerin düştüğü giderlerin arttığı gözlenmektedir. Buna göre 1999 yılı pariteleriyle hesaplanan cari işlem gelir ve giderleri 2000 yılı pariteleriyle hesaplanan gelir ve giderlere göre sırasıyla 2,9 ve 3,1 milyar ABD doları daha fazladır. Bu nedenle, cari işlemler dengesine parite etkisi 181 milyon ABD dolarıyla sınırlı kalmıştır. |
Türkiye`de Saat: 21:30 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2