|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
20-01-2007, 10:02 | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
|
HEGEL Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Phenomenology of Spirit ismiyle İngilizceye tercüme edilen eserin önsözünde matematiksel düşünme ile felsefî idraki karşılaştırmak suretiyle matematiğin nitelikli bir düşünme aracı olamayacağını savunur. Hegel felsefenin varlığı, varlığın özünü ve bu iki temel unsur arasındaki birliği, matematiksel düşünmenin ise varlığın prensiplerini düşünmenin konusu yaptığını söyler. Ona göre, felsefî düşüncede, dıştan içe, varlıktan zihnî düşünceye ulaşılırken, matematiksel düşünmede soyut zihnî prensipler dışarıdan varlığa yüklenmektedir. Hegel’in tespit ettiği gibi, matematiğin ortaya koyduğu ispat, teorem, önermeler doğru olmasına rağmen muhtevasızdır; yani gerçekliği ve varlığı olmayan doğrulardır. Matematiksel objelerde parça bütün hakkında hiçbir fikir vermez. Meselâ, üçgenin herhangi bir unsuru üçgen hakkında hiçbir tasavvur ve tahayyül oluşturmaz. Halbuki felsefî düşünce varlığın en küçük unsurundan hareket ederek bir bütün olarak Varlığı keşfetmek mümkündür. Matematiğin gayesi özü ve esası olmayan büyüklükler, konusu ise içi boş mekan ve sayılardır. Bundan dolayı matematiksel düşünme yüzeyseldir ve gerçeğe nüfuz edemez. Halbuki felsefe bilfiil var olanı (actual) konu edindiği için, nihaî planda hakikate ulaşmayı hedefler. Matematiksel düşünmenin en olumsuz özelliği, soyut şekiller, ilişkiler ve eşitlikleri ele alırken düşüncenin en önemli konusu olan varlığı ve hayatı dışarıda bırakmasıdır. Felsefî düşünce diğer taraftan, bilfiil var olan, canlı ve özü olan şeyleri konu edindiği için pozitif bir süreç olarak yaratıcıdır ve kendini aşar. Bu sebeple de hakikati kendi içinde barındırır. MEB nitelikli insan yetiştiremiyor; çünkü... Hegel’in kısaca özetlemeye çalıştığımız matematikle ilgili bu fikirleri, aslında Türk millî eğitiminin nitelikli ve düşünen insan yetiştirmekteki başarısızlığını veya boş insan yetiştirmedeki başarısının nedenlerini de açıklar gibidir. Hegel özetle, insanlara matematik öğretmekle bir şey öğretmiş olmazsınız, diyor. İnsana, hayata ve hakikate dair hiçbir şey söylemeyen matematik, ferdi gerçekliği olmayan boş şeylerle meşgul etmekte ve nitelikli düşünmeyi öğretememektedir. Eğer hakikat bu ise, o halde neden ilk ve lise öğretiminde gençlere yoğun matematik eğitimi verilmektedir? İşte düşünülmesi gereken soru budur. Bu soruya ilk akla gelen cevap, matematik önemlidir zira, a)– Muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için, bilim, teknoloji ve dolayısıyla da ekonomide başarılı olmak zorundayız. Modern dünyadaki karmaşık ekonomik ilişkiler ve teknoloji yüksek matematik bilgisine dayanmaktadır ve dolayısıyla gençlerimize matematik öğretmek zarurîdir. Bu cevap doğru ve fakat kısmen. Bizce matematik öğretmek gerekli ve fakat herkese değil. Teknoloji ve ekonomide kullanılan yüksek matematik bu alanları tercih edenlere özel olarak verilebilir. b)– Matematik, doğru düşünmenin ilkelerini verir ve insanı hurafe ve dinsel dogmatik inanca karşı korur. Bizce bu da doğru değil. Aksine, matematiksel doğrular değişmeyen katı dogmalar olduğu ve insanı gerçek hayattan ve varlıktan kopardığı için tam aksine katı bir dogmatizmin kaynağı da olabilir. Yoğun matematik eğitimine rağmen... Özelde matematik genelde modern eğitimi tenkit etmek için yeterli nedenlerimiz vardır. Bunların en başında da, tarihte önemli başarılara imza atmış bu milletin içinde bulunduğu iktisadî ve siyasî durum gelmektedir. Eğer matematik eğitimi ile teknoloji ve ekonomi alanındaki başarı arasında doğrudan bir ilişki olsaydı şu anda içinde bulunduğumuz kötü durumda olmazdık. Başarısızlığımızın faturasını bütünüyle uygulanan eğitime ve matematiğe çıkarmak elbette haksızlık olur. Fakat ben bunda ilk ve lise eğitimindeki matematiğin önemli rolü olduğuna inanıyorum. Zira: 1– Matematik, muhtevası olmayan gerçekleri konu edindiği için öğrencileri eğitmiş gözükerek eğitmemektedir. 2– Zeki gençleri zihnî prensiplerin sonsuz ilişkiler ağında eriterek, her zaman cazibe merkezi olmuş din ve tarih gibi insanlığın aslî konularından mümkün olduğu kadar uzak tutmaktadır. Eğer bu millete ait büyük zekalar din ve tarihle yeniden buluşsalar, kimsenin bigane kalamayacağı yepyeni bir düşünce ve fikir ortaya atabilme imkanını yakalayabilecekler. 3– Toplumsal gerçekliği olan fikirlerle mücadele etmenin ordularla savaşmaktan daha zor olduğunu komünizm tehdidiyle tecrübe eden Batı, üçüncü dünya ülkelerindeki modern eğitim sistemini kendine alternatif üretemeyecek tarzda dizayn ettirmiştir. Matematik nitelikli düşünceye ulaşmaya engel teşkil ettiği için alternatif fikirlerin doğmamasında da önemli rol oynamaktadır. 4– Matematik eğitimi evrensellik fikri verdiği için yerel kültürel değerleri ikinci plâna itmekte ve insanların kendi milli ve dinî kimliklerine dayanarak üstünlük iddialarına imkan vermemektedir. Kendine güvenmeyen insan modern dünyanın aradığı insan tipidir. Şimdi bütün bu nedenleri düşündüğümde Türk millî eğitiminde matematiğin neden en önemli, tarih, Türkçe ve din bilgisinin ise neden en önemsiz dersler olarak algılandığını çok daha iyi anlıyoruz. | ||
|
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |