![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
![]() | #121 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Descartes Sözlüğü John Cottingham Doruk Yayıncılık. ZİHİN VE BEDEN Descartes 'zihin' (fransızca esprit, Latince mens) ya da 'ruh' (Fransızca ame, Latince anima) terimini bilinçli, düşünen ben'e işaret etmek için kullanır Yöntem Üzerine Konuşma'da belirttiği gibi (AT VI 330: CSM I 127) "sayesinde benim ben olduğum bu 'Ben' ". Daha sonra, Meditasyonlarda bu kavrayışı daha tam hale getirir: İkinci Meditasyon'da 'Öyleyse ben neyim?' diye sorar ve yanıt verir: "Ben kati anlamıyla yalnızca düşünen bir şeyim (res cognitans), yani ben bir 'zihin veya zekâ veya akıl veya ratioyum* (mens, sive animus, sive intellectus, sive ratio, AT VII 27: CSM II 18). Daha sonra, 'düşüncenin' tanımı iradi ve akli faaliyetleri içerecek şekilde genişletilir: "Öyleyse ben neyim? Düşünen bir şey Bu (şey) nedir? Kuşku duyan, idrak eden, evetleyen, redde den, isteyen ve istemeyen bir şey ..." (AT VII 28: CSM II 19 bu pasajda, imgeleme ve duyusal algıya sahip olma 'düşünen bir şeyin' yaptıklarının listesine eklenir, ancak bu son iki yeti daha sonra, Altıncı Meditasyon da kendilerine ait özel bir kategoride incelenmeyi (ele alınmayı) gerektirir hale gelir; Descartes'ın "düşünce" genel yaftası altında sınıflandırdığı akli ve iradi faaliyetler hakkında Meditasyonlar ın sonunda ortaya çıkacak merkezi olgu bunların cisimden tamamıyla ayrı bir töze ait olduklarıdır. "Bir yandan, yalnızca düşünen, uzama sahip olmayan bir şey olduğum denli, kendimin açık ve seçik bir ideasına sahibim; ve diğer yandan yalnızca uzama sahip, düşünmeyen bir şey olduğu denli, açık ve seçik bir cisim ideasına sahibim" (Altıncı Meditasyon, AT VII 78: CSM Ii 54; Descartes 'ın zihnin cisimsel olmadığı tezi, zihnin bedenden özsel ayrıklığı, en çarpıcı ve ihtilaflı öğretileri arasındadır. Muhtelif sebeplerden ötürü bu teze doğru yönelişi görülmesine rağmen, bu tez için verdiği saf metafiziksel uslamlamaları zayıftır. Varolduğundan kuşku duyamazken bir bedene sahip olduğundan kuşkulanmaya muktedir olmasının "[kendisinin) bütün özü ya da doğası düşünmek olan bir töz olduğunu ve varolmak için herhangi bir yere ya da maddi şeye gerek duymadığını ve ... beden varolmasa dahi ne ise o olmaktan çıkmayacağını" gösterdiğini ileri sürer ( Yöntem Üzerine Konuşma, Bölüm IV, AT VI 33: CSM I 127). Descartes Sözlüğü John Cottingam KÖTÜ CİN
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
|
![]() | #122 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Bu bizi Descartes’in düşüncesinin ikinci ayağına getirir. Bir şey yaptığına kesin olarak inandığını, sonra uyandığında onun bir rüya olduğunu anladığını anlatır sık sık. Bazen bu rüyalar günlük faaliyetleri hakkında basit rüyalardır. Rüyasında ateşin başında oturup okuduğunu ya da masasında yazdığını görür; bütün bu sürede aslında yatakta uyumaktadır. Tam o anda rüya görmediğinden nasıl emin olabilir? Bütün bunlar, rüya, sanrı ya da buna benzer bir şey görmediğinden asla kesin olarak emin olamayacağını göstermekteydi. Descartes şüphe edilmezlik arayışında neredeyse umutsuzluğa kapılmak üzereyken, şeytanca bir niyetle değneği başka bir yöne eğdi ( Bu da düşüncesinin üçüncü evresiydi). Bendeki bütün yanlışların ve yanılsamaların, benim bilmediğim, tek amacı beni aldatmak olan ve üzerimde insan üstü bir güç uygulayabilecek –beni uyutabilecek, sonra uyanıkken olduğu kadar canlı rüyalar görmemi veya gördüğüm her şeyin bana başka bir şeymiş gibi görünmesini sağlayabilecek ya da iki kere ikinin beş ettiğine beni inandırabilecek –daha yüksek bir ruhun varlığından kaynaklandığını varsayalım, dedi. Böylesine kötü bir ruhun bile beni hakkında aldatamayacağı bir şey var mıdır? Descartes böyle bir şeyin var olduğu sonucuna vardı: Bilincimin ürünleri, her ne olurlarsa olsunlar, vardırlar. Onlardan her zaman yanlış çıkarımlar yapabilirim; örneğin, gerçekte böyle bir şömine yokken, rüyamda bir şöminenin yanında durduğumu varsayabilirim. Kendimi şöminenin yanında duruyor varsaymam, yani böyle bir varsayımda bulunmuş olmam, kaçınılmaz olarak gerçektir. Dolayısıyla, bu ve diğer bütün örneklerde bir şey vardır ki ondan sarsılmaz biçimde emin olabilirim: Bu deneyimlerde bulunan benim. İşte buradan mutlak kesinliğe sahip bir şeyler çıkartabilirim. Her şeyden önce bu, kendimin, var olan, yaşayan bir varlık olduğunu bildiğim anlamına gelir. Doğamı bilemeyebilirim; daha doğrusu, bu doğanın neliği hakkında tümüyle yanlış düşüncelerim olabilir; fakat, var olduğum kesindir. Üstelik, başka hiçbir şeyi değilse bile en azından bilinçli deneyimleri olan bir varlık olduğumu, özgül bilinçli deneyimlerim olduğunu mutlak bir kesinlikle bilirim. Descartes bu sonucu, o zamandan sonra çok ünlü olacak şu Latince sözcüklerle dile getirdi: Cogito ergo sum. Pek uygun olmamakla birlikte bu ifade genellikle şöyle çevrilir: “Düşünüyorum, öyleyse varım.” Felsefenin Öyküsü Bryan Magee AKIL VE MADDE
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #123 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | İnsanın indirgenemez niteliğinin, akıl sahibi bir varlık olmasında yattığı yolunda Descartes’ın vardığı sonuç, onu şu dünya görüşünü geliştirmeye yöneltti: İnsan, iki farklı tözden, yani akıldan ve maddeden oluşur. Descartes insanları, kendileri dışında var olan, gözlemledikleri maddi nesnelerden oluşan, bir dünyayı deneyimleyen özneler olarak gördü. Doğanın böyle – akıl ve madde, özne ve nesne, gözleyen ve gözlemlenen olarak – iki tür varlığa ayrılması, batılı insanın dünyaya bakış tarzının yapısal bir parçası haline geldi. Bugün filozoflar bundan “ Kartezyen ikilik” olarak söz ederler. Descartes ile 20. yüzyıl arasında bu ikiliği kabul etmeyen (en itibarlıları Spinoza ile Schopenhauer olan) pek az filozof vardır. Bu ikiliğe ancak 20. yüzyılda yaygın biçimde itiraz edilmiştir, bazı filozoflar bu ikiliğe bağlı kalmayı sürdürmüşlerdir) Batıdaki insanları bu dünyayla ilgili bilgilerimizle kesinliğin olanaklı olduğuna ikna etmekte Francis Bacon ile Galileo bile Descartes’ın gerisinde kalır. kesin bilgiye ulaşmak için size gereken, doğru yöntemi izlemektir; ancak bunu yaparsanız, size kaya gibi sağlam, güvenilir bilgiler verebilecek sarsılmaz bir bilim kurabilirsiniz. Bilimi, eğitimli batılı insana “beğendiren” herkesten fazla Descartes oldu. Kesinlik arayışı, büyük oranda onun etkisiyle batıdaki düşünsel etkinliğe egemen olmaya başladı ve yöntemle ilgili düşünceler bu arayışın merkezine yerleşti; çünkü, Descartes kendini bu tür kesin bilgiler veren değil, bu bilgiye nasıl ulaşılacağını gösteren biri olarak görmekteydi. En eski, yani Sokrates öncesi filozofların, “Var olan nedir?”i, ya da “Dünya neden oluşur?” kendilerine temel soru olarak aldıklarını anımsayacaksınız. Sokrates, onun yerine farklı bir soruyu geçirmişti: “ Nasıl yaşamamız gerekir?” Bu sorular ve onlardan türeyenler yüzyıllar boyunca felsefeye egemen oldu. Fakat daha sonra Descartes geldi ve onların yerine yine farklı bir soru koydu: “Ne bilebilirim?”. Böylelikle, bilgikuramı felsefenin merkezine yerleşti ve üç yüzyıl boyunca orada kaldı; öyle ki sonra gelen filozofların çoğu, felsefenin temelde bilgikuramından oluştuğunu düşünmeye başladılar. Bu nedenle, Descartes’ın ilk modern filozof olduğu düşünülür ve üniversitelerde felsefe eğitimi gören öğrencilerin çoğu zaman işe Descartes’in eserleriyle başlamaları gerekir. Bunun başka bir nedeni daha vardır. Şüpheyi bir yöntem olarak kullanmakla –mantıksal açıdan kuşku duyulması olası bir şeye bağlanmayı sistemli olarak askıya almakla, böylelikle alıştığımız fikirleri ve varsayımları kat kat soymakla –Descartes bizi dosdoğru her şeyin başına, başlama çizgisine götürür. Sorunun birinci tekil şahıs biçiminde sorulması, onun keskin kenarıdır: “Biz insanlar için neyi bilmek olanaklıdır?” değil, “ Ne bilebilirim?” Bu gençlere bir çağrıdır ve doğrudur. “SAĞDUYU, DÜNYADA EN İYİ PAYLAŞTIRILMIŞ ŞEYDİR; ÇÜNKÜ HER İNSAN KENDİ PAYININ İYİ OLDUĞUNU SANIR” RENÉ DESCARTES Felsefenin Öyküsü Bryan Magee AHLÂK
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #124 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Descartes 'ın ahlâk konusunu ağırlıklı olarak tartıştığı metinlerin Bohemya Prensesi Elisabeth ile yazışmalarından ve Tinin Tutkuları (1649) adlı kitabından oluştuğu görülmektedir. Descartes ahlâk alanında temel olarak tutkuların nasıl ortaya çıktıklarını ve buna bağlı olarak nasıl denetim altında tutulabileceklerini çözümlemeye çalışır. Tutkular ona göre duygular ve imgelemle avnı öbektedir, yani zihnin dışarıdan edindiği algılardır. Bu düzenekçi incelemenin ardında ahlâki bir yaklaşım da sezilir: tutkuların hangi düzeneğe göre ortaya çıktıklarım araştırmaktaki ana amaç, onların nasıl denetlenebileceklerinin bilgisini edinmektir. Tutkular üzerinde doğrudan denetimimiz olmasa da ne olduklarını ve nasıl ortaya çıktıklarını öğrendikten sonra onları dolaylı olarak denetim altına alabiliriz. Böylece yol açabilecekleri kötülükleri önlemek ve onlardan neşe türetmenin becerisini kazanmak olanaklıdır. Son çözümlemede, her ne kadar bir ahlâk dizgesi oluşturmanın felsefenin en önemli amaçlarından biri olduğuna değinse de ya da ahlâk bilimini "bilgi ağacı"nın ayrılmaz bir parçası olarak görse de Descartes 'ın dört başı mamur, dizgeli bir ahlâk felsefesi öğretisi yoktur. Kuşkusuz bu eksıklikte ani ölümünün de payı büyüktür. Felsefe Sözlüğü Bilim ve Sanat Yayınlar AKILCILIĞIN DOĞUŞU Duyulara dayanan bilginin, doğası gereği güvenilir olmadığı, bilgiden ziyade yanlışa kaynaklık ettiği, bu dünyanın bilgisine ancak aklımızı kullanarak ulaştığımız inancına dayanan, akılcılık olarak bilinen felsefe okulu, bu sonuçtan doğdu ve o zamandan beri batı felsefesinin kalıcı geleneklerinden birini oluşturdu. En görkemli dönemine 17. 18. yüzyıllarda ulaştı. Descartes dışında en önemli temsilcileri Spinoza ve Leibniz’di, fakat batı düşüncesi üzerinde hep önemli bir etkisi oldu. Descartes’ten sonraki büyük filozoflardan çok azı, Tanrı’nın varlığının şüphe götürmezliğiyle ilgili görüşünü paylaştı. Fakat, Descartes batı düşüncesine bazı temel şeyler getirdi. Descartes’in, bilimsel buluşun mantığının, işe şüphe götürmez olgulardan başlamamızı, sonra bu olgulardan tümdengelimsel akıl yürütmeyle zincirleme olarak mantıksal sonuçlar çıkartmamızı gerektirdiğine duyduğu inanç, batı biliminin temeli haline geldi. Ondan sonra gelen düşünürler, öncüllerimizin içini doldurmak için gerek duyduğumuz bu şüphe götürmez olguların tespitinde, kontrollü ve disiplinli gözlemin (dolayısıyla duyularımızın) vazgeçilmez bir rolü olduğuna inanmaya başlasalar da, Descartes’in, temel yöntemi (güvenilir olgulardan başlamak, sonra bu olgulara mantığı uygulama ve bu şüphe ne denli zoraki de olsa şüphe edilecek en ufak şeyin bile içeri girmesine izin vermemek) doğru koyduğunu düşünmekten geri durmadılar. Descartes, insanları, bu yöntemin, dünya hakkında güvenilir bilgiler verebilecek matematiğe dayalı bir bilimi mümkün kıldığına ve dünyayı mutlak kesinlikle anlamanın tek yolu olduğuna inandırdı. Felsefenin Öyküsü Bryan Magee İKİCİLİK Ikicilik, doğaları kökten bir biçimde karşıt olan '' iki ayrık tözün, zihnin (veya düşünen töz'ün) ve bedenin (veya uzamsal töz'ün) olduğuna dair Descartesçı düşünceye verilen standart bir etikettir. Descartes llkeler de şöyle yazmaktadır "Her töz kendi dogasını oluşturan temel bir özelliğe sahiptir ve sahip olduğu diğer tüm özellikler bu temel özellik sayesinde mevcuttur. Uzunluk, derinlik ve genişlikte uzam cisimsel tözün; düşünce ise düşünen tözün doğasını oluşturur. (AT VII 25: CSM I 210). Altıncı Meditasyon da, açıklandığı gibi, uzam ve düşünce özellikleri karşılıklı olarak' uyuşmaz özelliklerdir Uzamsal bir şey düşünemeyen bir şey’dir ve düşünen bir şey uzamsal bir şey değildir (karş. AT VII'ı, 78: CSM 11 547. Ancak, Descartes 'ın evreni tam olarak kaç tane töz içermektedir? Ontolojik bir bakış açısından, 'ikicilik' terimi bir yandan tekçilik (özellikle Spinoza ’nın savunduğu tek bir töz olduğuna dair görüş) ile, öte yandan da çokçuluk (örneğin Leibniz ’in savunduğu ve evrenin sınırsız çoklukta töz içerdiğine dair görüşü ile karşıtık içerisindedir. Burada sayılar ('Bir,'Iki','”çok”) yanıltıcı olabilir. Çünkü zihinler dikkate alındığında Descartes bir çokçudur: “Her bir bireysel insan zihni ayrı ve ayrık bir tözdür. İster birimizin kendisini düşünen bir şey alarak kavrıyor olması ve düşünsel olarak ister uzamsal ister düşünen olsun diğer tüm tözlerden ayırması gerçeği dikkate alındığında, her birimizin her bir diğer düşünen tözden ayrı olduğu kesindir... " İlkeler Bölüm I, madde 60. Öte yandan. cisimsel töz durumunda Descartes ın konumu tekçidir.Kaya , taş ve gezegenler gibi bireysel cisimler töz değildirler; sadece" her yere yayılan uzamsal tek bir tözde oluşmuş değişikliklerdir. Tözlerin sayılarının bu bakışımsızlığına rağmen Descartes tözden kavram veva kategori olarak bahsetmektedir ve "ikicilik" etiketinin yol açtığı şey de budur. Bir kolaylıkla iki tane açık ve seçik şeye sahip olabiliriz. Bunlardan birincisi yaratılmış olan düşünen töze, diğeri de cisimsel töze ilişkindir (İlkeler Bölüm I, madde 54). Ancak bu sınıflandırmanın tam olabilmesi için, kelimenin tam anlamıyla töz olarak nitelendirilebilecek tek töz olan "yaratılmamış ve bağımsız olan düşünen töze, yani Tanrı'ya ilişkin fikrimizi de bu iki açık ve seçik fikre katmak zorunluluğu vardır. (karş. llkeler Bölüm I, madde 5 'İkicilik' terimi, özellikle çağdaş zihin felsefesi tarafından Descartes 'ın zihnin cisimsel olmaması doktrinine atıfta bulunmak için kullanılmaktadır. Descartes'ın ortaya koyduğu şekliyle "bu 'ben' -yani beni ben yapan ruh- bedenden tamamiyle ayrıktır ve beden var olmasa dahi kendisi olmaya devam eder" (AT VII 33: CSM I I2. Descartes Sözlüğü-John Cottingham Bu alıntıyı, "Zihin ve Beden" "Akıl ve Madde" konularıyla birlikte okumakta yarar var. Mutluluğa erişmek için ne yapmalıyız, hangi araçları kullanmalıyız? Descartes’e göre, mutluluğu dışarıdan değil, kendimizden beklemeliyizdir. Mutluluğa varmanın üç aracı var: “ Doğru” yu açık olarak bilmek; “doğru”yu iyice istemek; elimizde olmayan şeylerle ilgili bütün isteklerimizden vazgeçmek. Ancak biz kendimiz istersek, bilgiyi eylemlerimize kılavuz yapabiliriz; yoksa duyum ve duygular düşüncelerimizi bulandırıp bize dış nimetlere aşırı değer verdirirler. Oysa gerçek değerin ne olduğunu bilmek ve bunu bilmeyi istemek, insanı ruhun hazlarına, ruhun kendisi gibi sonsuz olana bu hazlara ulaştırır. Bunun için bir de elimizde olanla olmayanı ayırt etmeyi bilmek gerekir. Görülüyor ki, Descartes’in gerek duygulanımlar öğretisi, gerekse ahlak anlayışı bilgi teorisine dayanmakta. Descartes’e göre, bilgide de bir isteme vardır. Bilgimizi biz yargılar halinde dile getiririz; bu yargı da bir tasarıma ya da bir düşünceye evet ya da hayır demektir; bu “evet” ile “hayır” da birer istenç (irade) ediminden başka bir şey değildir.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #125 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Felsefe Tarihi Prof. Macit Gökberk Tümeller Nedir? Tümeller, aralarında belli bir bağ bulunan birçok özel şeyleri düşünmek için aynı fikri kullanmamızla oluşur. Bu fikirle gösterilen şeyleri aynı ad altında topladığımızda, bu ad da tümeldir. Örneğin, iki taş gördüğümüzde, özlerini düşünmeksizin, yalnız iki olduklarını dikkate alırsak, zihnimizde iki sayısı dediğimiz bir sayı fikri oluşur. Böylece, daha sonra, iki kuş ya da iki ağaç gördüğümüzde, onların da, özleri üzerine düşünmeksizin, yalnız iki olduklarını gözönüne alırsak, önceden kafamızda oluşturduğumuz aynı düşünceyi yeniden düşünerek tümelleştiriyor ve ona tümel adını veriyoruz. Aynı yolla, üç kenarlı bir şekil gördüğümüz zaman, zihnimizde, üçgen düşüncesi dediğimiz belli bir fikir oluşuyor ve daha sonra genellikle üç kenarlı şekilleri gözönüne getirmek için bu düşünceyi kullanıyoruz. Ancak da özel olarak üç kenarlı şekillerden bazılarının dik bir açıya sahip olduğunu, bazılarının sahip olmadığını görünce, zihnimizde tümel bir dik açılı üçgen düşüncesi oluşur ve daha genel ve tümel olan öncekiyle karşılaştırılınca, bu onun türünden olabilir. Ve dik açıya da, dik açılı üçgenlerin öteki tüm üçgenlerden ayrılmasına neden olan tümel ayrılık denilebilir. Bundan başka öteki kenarın karelerinin toplamının hipotenüsün karesinin toplamına eşit olduğunu gözlemlendiğimizden bu özelliğe dik açılı üçgenlerin tümel özelliği diyebiliriz. Nihayet bu üçgenlerden bazılarının hareketsiz olduğunu varsaydığımızda, bunun bu üçgenlerde tümel bir ilinek olduğunu kabul ediyoruz; cins, tür, ayrım, öze (proper), ilinek
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #126 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | JOHN DEWEY: 1859 –1952 yılları arasında yaşamış olan ve aletçilik olarak bilinen felsefe akımının kurucusu ünlü Amerikan filozof ve eğitim teorisyeni. Charles Sanders Peirce ve William James’ın görüşlerinin bir sentezini yapmış olan Dewey pragmatizmi, mantıksal ve ahlaki bir analiz teorisi olarak geliştirmiştir. TEMEL ESERLERİ: Problems of Man ( İnsanın Sorunları), Studies in Logical Theory (Mantık Teorisiyle İlgili Araştırmalar), Freedom and Culture (Özgürlük ve Kültür), Human Nature and Conduct (İnsanın Doğası Ve Davranışı), How we Think? ( Nasıl Düşünüyoruz?) TEMEL İLGİLER: Kariyerine Hegelci bir idealist olarak başlayan, felsefesi mutlak idealizmden deneysel pragmatizme doğru bir evrim geçiren, bu arada evrimci biyolojiden de yoğun bir biçimde etkilenen ve bu durumun bir sonucu olarak felsefeye, doğa bilimlerinin ve sanatın temel tezlerine dair fikirleri, sosyal ve kültürel kurumlarla ilgili görüşleri açıklığa kavuşturma, insan yaşamını ve toplumunu etkileyen inançları analiz etme görevini yükleyen Dewey, doğayı ve bilen insan zihnini birbirinden ayıran geleneksel bilgi anlayışına karşı çıkmış, deneyimin çözülecek problemleri ortaya koyduğunu, pasif bir varlık olmamak durumunda olan insanın doğayı değiştirme ve dönüştürmeyi öğrendiğini savunmuştur. BİLGİ GÖRÜŞLERİ: Dewey’nin sadece bilgi görüşlerinin değil, fakat bütün felsefesinin merkezinde deneyim kavramı bulunur. Deneyim, Dewey’e göre, edilgin olduğu kadar etkin, bireysel olduğu kadar sosyal, öznel olduğu kadar nesnel, dinamik ve süreklidir. Daha ilk deneyimde insan, istikrar ve kesinsizlik, fiili olanla ideal olan kutuplarıyla karşılaşır; o aynı zamanda nitelikleri, olayları ve tarihleri yakalar. İşte bütün bunlar, deneyimde keşfedilen yapı ve temel özellikler, varoluşun ve dolayısıyla tabiatın temel nitelikleridir. Dewey’e göre, insan varlıkları olayların kesinlikten yoksun, hatta düzensiz akışını belli bir istikrara kavuşturmaya yarayan anlamlar yaratmak zorundadırlar. Onların politik ekonomileri, sanatları, dinleri, bilimleri ve de felsefeleri anlamlı bir süreklilik ve istikrar yaratma teşebbüslerinden başka hiçbir şey değildir. O bilgi konusunu da işte bu çerçeve içinde ele alır. Nitekim, Dewey insan zihnini, doğanın bir parçası, bir bölümü gibi düşünür. Dolayısıyla bilgi, onda, dünyanın dönüşü, bir çocuğun doğuşu, yemek yeme gibi, herhangi doğal bir etkinlik olarak ortaya çıkar. İnsanla ilgili doğal bir olay olduğu için, bilgi, insan deneyimi içinde yer almaktadır. Dewey’e göre, insan deneyiminde bilgi edinme eylemi, yalnızca düşünmeye başladığımız anda değil, fakat yoğun ve derin bir biçimde düşünmeye başladığımız anda başlar. 1859-1952 yılları arasında yaşamış olan ve aletçilik olarak bilinen felsefe akımının kurucusu ünlü Amerikan filozof ve eğitim kuramcısı. Charles Sanders Peirce ve William James'in görüşlerinin bir sentezini yapmış olan Dewey, pragmatizmi, mantıksal ve ahlaki bir analiz teorisi olarak geliştirmiştir. Temel eserleri: Problems of Man (İnsanın Sorunları), Studies in Logical Theory (Mantık Teorisiyle İlgili Araştırmalar), Freedom and Culture (Özgürlük ve Kültür), Human Nature and Conduct (İnsanın Doğası ve Davranışı), How we Think? (Nasıl Düşünüyoruz?).
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #127 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | TEMEL İLGİLERİ: Felsefeye, doğa bilimlerinin ve sanatın temel tezlerine dair fikirleri, sosyal ve kültürel kurumlarla ilgili görüşleri açıklığa kavuşturma, insan yaşamını ve toplumunu etkileyen inançları analiz etme görevini yükleyen Dewey, doğayı ve bilen insan zihnini birbirinden ayıran geleneksel bilgi anlayışına karşı çıkmış, deneyemin çözülecek problemleri ortaya koyduğunu, pasif bir varlık olmamak durumunda olan insanın doğayı değiştirme ve dönüştürmeyi öğrendiğini savunmuştur. BİLGİ GÖRÜŞLERİ: Buna göre, Dewey insan zihnini, doğanın bir parçası, bir bölümü gibi düşünür. Dolayısıyla bilgi, onda, dünyanın dönüşü, bir çocuğun doğuşu, yemek yeme gibi, herhangi doğal bir etkinlik olarak ortaya çıkar. İnsanla ilgili doğal bir olay olduğu için, bilgi, insan deneyimi içinde yer almaktadır. Dewey'e göre, insan deneyiminde bilgi edinme eylemi, yalnızca düşünmeye başladığımız anda değil, fakat yoğun ve derin bir biçimde düşünmeye başladığımız anda başlar. Bu yoğun ve derin düşünce, çevremizdeki birtakım değişiklikler sonucunda, gelecekteki eylem ve davranış biçimimizle ilgili bir kuşkuya, tereddüte düştüğümüz zaman karşılaştığımız bir sorunla birlikte ortaya çıkar. Buna göre, yoğun ve derin düşünce, ormanda yolunu kaybetmiş bir adam için, ormanın dışına çıkma sorunu ile bilim adamı için, insanın dokusunun niçin canlılığını kaybettiği, denizde neden gelgit hareketlerinin meydana geldiği problemi ile karşılaştığı anda ortaya çıkar. Birinci durumda günlük bir çevre, ikinci durumda ise bilimsel bir çevre ile karşı karşıya gelişimiz söz konusudur. Ormandaki adamın üzerinde kararsız olduğu eylem, onun ormandan çıkması sonucunu doğuracak olan bir yola girmesi olayıdır. Bilim adamının üzerinde kararsız olduğu eylem ise, olayları nasıl önceden kestireceği ve bunun için uygulaması gereken gözlemlerle ilgilidir. Bilgi doğru tasarım ya da varsayımlardan ibaret olan bir şeydir ve burada, tasarım ya da varsayımlar, kendileriyle araştırmamızın kaynağını oluşturan problemin çözümünü araştırdığımız birer araç işlevi görürler. Dewey'in terminolojisine göre, onlar bir amaca ulaşmak için kullandığımız araçlardır. Bu amaç ise, bilgidir ya da problematik bir durumun çözümüdür. Söz konusu tasarım ve varsayımlar, özel ve belirli bir anlam içinde, pratik geçerliliği olan varsayımlar, kendileri sayesinde somut problemlerin çözüme kavuşturulduğu araçlardır. Din Konusundaki Görüşleri: Dewey, söz konusu aktif, eylemde bulunan insan düşüncesini ve yaratıcı bir etkinlik olarak bilgi anlayışını, din görüşü ve eğitim felsefesine de yansıtmıştır. Dewey'e göre, geleneksel din anlayışı, değişmez dogmalar ve ahlak kurallarına inanç, insan zihnini kendisine kabul ettiren bir görüşe bağlama ve hapsetmeyle eşanlamlıdır. Bu tür bir inanç, insanın hayal gücünün bir görüş edinme çabasını ortadan kaldırır. Oysa gerçek bir görüş, düşünce özgürlüğü ve bağımsızlık gerektirir. Dinin dogmalarının, açıkça doğaüstücü olmasalar bile, doğalcılığa aykırı olmaları çok muhtemeldir. Din ve dindarlık bu olmamalıdır. Dindarlık, ona göre, doğanın her türlü idealin kendisinden çıktığı kaynak ve o olmaksızın, amaçlar peşinde koşmanın başarıya ulaşamayacağı koşullar olduğunu anlamaktan doğar. Eğitimle ilgili Görüşleri: Dewey'e göre, eğitim süreci çocuğun ilgi alanlarını dikkate almalı ve bunların üzerine kurulmalıdır. Bu süreç, çocuğun sınıf içi deneyiminde, düşünme ile iş yapma etkinliklerinin karşılıklı etkileşimine imkan sağlamalıdır. Okul küçük bir topluluk gibi örgütlenmelidir; öğretmen belli bir ders ve okuma dizisini gerçekleştirmek için öğrenciyi görevlendiren bir ustabaşı değil, öğrencilerle birlikte çalışan bir rehber olmalıdır. Eğitimin hedefi, çocuğun varlığının her yönü ile gelişmesidir Bu arada John Dewey'in Türk eğitim sistemindeki yeri büyüktür... Atatürk'ün daveti üzerine 1924 yılında Türkiye'ye gelen ve 'Türkiye maarifi hakkında rapor' hazırlayarak Milli Eğitim Bakanlığı'na sunan Amerikalı bilim adamı Profesör John Dewey, "İlk ve pek mühim nokta, Türkiye mekteplerinin gaye ve hedeflerini tespit etmektir." demiştir.... Bilindiği gibi Cumhuriyet döneminde eğitimde pek çok yol kat edilmiştir. 1924 yılında John Dewey davet edilip kurulacak yeni eğitim sistemi hakkında görüşleri alınmıştır. Özellikle John Dewey’nin “çocukların hayattaki ihtiyaçlarına uyum sağlayacak programlar ve öğretim yöntemleri” önerisi bugün de önemini korumaktadır. Türk eğitiminin felsefî temellerini yeniden oluşturması, bir eğitim politikasının oluşturulması ve eğitime yeni bir anlayış kazandırılmasına katkıda bulunmuştur. Böylece Türk Eğitim Sistemi pragmatizm çizgisinde bir yöne oturtulmuştur. O Dönemin milli eğitim bakanı olan Mustafa Necati 3 Şubat 1927’de gazetecilerin sorduğu; eğitim sisteminin geleceği ve nasıl olması hakkındaki soruya verdiği cevapta; özellikle iş eğitim, uygulamalı eğitim, deneye ve gözleme dayanan eğitim, beden eğitimi gibi konulara değinmiş, eğitimin değeri ve güzel sanatlar üzerinde açıklamalarda bulunmuştur. 12 Mayıs’ta TBMM’de bakanlık bütçesi görüşülürken bu konudaki görüşlerini de konuşmasına yansıtmıştır: "Yirminci yüzyıl yaşamı o durumu almıştır ki, her demokratik ulus genel eğitim ile birlikte, her sınıf halkı mesleğe hazırlayacak önlemleri almayı ödev bilmiştir" Bu sözler aslında onun daha sonra yapacaklarına ilişkin ipuçlarını da vermektedir. Hayatta işe yarar bilgilerin verilmesi, uygulamada kullanılacak şekilde bilginin plânlanması gibi pragmatik anlayışı yansıtan uygulamaların yapılması, o dönemde J.Dewey’den etkilenmiş olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde Atatürk'te Dewey'den etkilenenler arasındadır. Atatürk’ün 1927'nin aralık ayında söylediği " ... Türkiye millî eğitiminin amacı bilgiyi insan için gereksiz bir süs, bir baskı aracı ya da uygarlık zevkinden çok, hayatta başarıya ulaşmayı sağlayan işe yarar kullanılabilir bir araç durumuna getirmektir." sözü onun Dewey felsefesinden ne kadar etkilendiğini açıkça ortaya koymaktadır. Çünkü bu sözleriyle eğitim ve öğretimde ana kural olarak alan pratik bilginin önemini özellikle vurgulamıştır. John Dewey'in ülkemizin eğitin sistemi hakkında hazırladığı rapor ve öneriler sadece Atatürk zamanında değil, daha sonrada çok etkili olmuştur. "Köy Enstitüleri"nin kuruluş mantığı ve dayanağı John Dewey'in hazırladığı raporlardır. Ve yıllar sonra John Dewey'in ülkemizi ziyaret ettiğinde köy enstitülerini ziyaretinden (Hasanoğlan'daki enstitüyü gezmiştir) sonra söylediği sözler tarihe geçmiştir. Ve onun bu sözlerini Amerika ve İngiltere'de yaptığı konuşmalarında bu söylemeni tekrarlaması yabancı eğitimcilerin bu enstitüleri incelemek üzere ülkemize akın etmelerini sağlamıştır... "Benim düşlediğim okullar, köy enstitüleri olarak Türkiye’de kuruldu. Tüm dünyanın bu okulları görüp eğitim sistemini Türklerin kurduğu bu okulları göz önünde bulundurarak yeniden yapılandırması isabet olacaktır" J.DEWEY(21/3/1945 Le Monde Gazetesi) Belki bu yazacaklarımın Dewey'le ilgisi yok ama; dünyanın o zamanki en ünlü eğitimcisi olan j.Dewey'in bu sözleri sarf ettiği o kurumlar sadece 2,5 yıl sonra (47-48 eğitim yılında) kapatıldı... Garip bir milletiz vesselam...
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #128 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | YAŞAM ÖYKÜSÜNDEN: Vermont'a bağlı Burlington'da doğanDeweyburada çeşitli devlet okullarında öğrenim gördükten sonra Iskoç ortakgörü gerçekçiliğinin etkisinin açık biçimde gürüldüğü Vermont Üniversitesi'ni bitirdi (1879). Doktorasını Yeni Hegelci görüşlerle ilk kez tanıştığı Johns Hopkins Üniversitesi'nde yaptı (1884). Minnesota (1888-1889), Michigan (1884-1888, 1889- 1894), "Dewey Okulu" ya da "Laboratuvar Okul" olarak bilenen denevsel Üniversite Ilkokıılu'nu kurduğu Chicago (1894-1904) ve Columbia üniversitelerinde (bu son üniversitede 1904'den. emekli olduğu t930'a kadar ve emekliliğinden sonra olmak üzere toplam 47 yıl) ders verdi. Dewey, ayrıca, Moskova duruşmalarında Troçki'ye yöneltilen suçlamalar karşısında Troçki'nin savunmasını dinlemek üzere 1938'de Mexico'ya giden komisyonun baş kanlığını yaptı. Russell'ı, onu New York Koleji'nden atmaya çalışan muhafazakârlara karşı savundu. Amerikan Üniversite Profesörleri Derneği'nin kurucuları arasında yer aldı. 1938' de Amerikan Felsefe Derneği'nin ömür boyu onursal başkanlığına getirildi. Republic ve Nation gibi liberal eğilimli süreli yayınlarda popüler yazılar yazdı. FELSEFESİ: Dewey için felsefe, bütün pragmacılar için olduğu gibi, gündelik hayattan kopuk, pratik hayatın sorunlarını olduğundan daha da karmaşık ve anlaşılmaz hale getiren düşünsel bir uğraşı değil, pratik, insanların sorunlarının çözümüne yardımcı bir uğraş olmalıdır. Dewey'e göre, örneğin, "bilgi olanaklı mıdır?" türünden sorularla uğraşmak boşunadır. Felsefi soruşturma çeşitli insan etkinliklerinin sorunlarından hareket etmeli ve onlara çözüm getiren düşünceler ortaya koymalıdır. Bu bakımdan, Dewey'in felsefece duruşunun kökleri Bacon'a uzanan bir felsefe ve bilgi anlayışı çizgisinde yol. aldığı söylenebilir. Dewey, geleneksel felsefedeki amaç- araç, ruh-beden, bireysel-toplumsal, düşünce-eylem, organizma-çevre, insan-doğa, dünyevi-dinsel, olgu-değer gibi karşıt ikiliklere dayalı her türden ikiciliğe karşı çıkar. Ona güre bu iki(ci)likler, farklı toplumsal sistemlerin ve kültürlerin kalıntılarıdır ve felsefe adına yararlı olmak şöyle dursun işleri daha da karmaşıklaştırmaktadırlar. İNSAN: Dewey'e göre insan biyolojik evrimin bir ürünüdür ve doğanın bir parçasıdır. Doğa ise sürekli oluşum halinde olan organik bir bütündür. Onda kökten kopukluktan ve ikiliklere yer yoktur. Evrimcilikten,dönemin evrimci biyolojisinden açıkça etkilendiği görülen bu düşüncelerinin ardından Dewev, seyirci/izlevici bilgikuramını toptan reddeder. Ona göre, geleneksel bilgikuramları özne ile nesneyi (bilen/bilinen) ayırmış, ikisi arasındaki ilişkileri gizemli bir hale getirmiştir. Doğanın bir parçası olan insanın başlıca amacı, doğal ve toplumsal çevreye uyum sağlamaktır. Deneyim bu çerçevede gerçekleşir ve organizmanın çevresiyle arasındaki işlemler, alışverişlerdir. BİLGİ: Dewey'e göre bilgi, olguların edilgen bir biçimde gözlenmesi ve kaydedilmesi değil, Çevremizle etkileşimimizi daha uyumlu hale getirmede bize vol gösterecek. kavramların oluşturulması için yapıcı bir etkinliktir. Düşünme ve düşünme sonucu ortaya çıkan kavramsal çerçeveler (bilgi) de uyum sürecinde ortaya çıkan sorunsal durumların çözümü için organizmanın verdiği bir tepki ve çözüm için bir araçtır. Işte Dewey'in amaçladığının özü de burda yatmaktadır. BİLİMSEL DÜŞÜNCE: Dewey'e göre bilimsel düşüncenin olmazsa olmazı "araştırma", çevreye alışılmış tarzda verilen tepkilerin ihtiyaç ve arzuların karşılanmasında yetersiz kaldığı sorunsal durumun fark edilmesi ile başlar. Doğal olarak sorusal durumlar da insanın çevreye alışılmış tarzda verdiği tepkilerin ihtiyaç ve arzuların karşılanmasında yetersiz kaldığı durumlardır. Araştırmanın ikinci aşaması, durumun tanımlanmasıdır. Üçüncü aşamaysa, sorunsal duruma önsavlı çözümler olarak düşüncelerin, varsayımların, kurumların geliştirildiği derinlemesine yürütülen düşünme aşamasıdır. Son aşamada ise geliştirilen bu çözümler (varsayımlar, kuranılar vb.) test edilip sınamadan geçirilir. Bu bağlamda Dewey için bilimsel düşünme ve araştırma, sağduyunun (ortak- görünün) gelişmiş, iyiden iyiye işlenmiş biçiminden başka bir şey değildir. DOĞRULUK: Dewey'e göre, doğruluk, seyirci/izleyici bilgikuramında -bilen özne ile bili- nen nesne ayrımına dayalı tüm bilgikuramlarında savunulduğu üzere, inançlarla olgular arasında bir uygunluk, örtüşme ya da karşılıklı olma ilişkisi değil, ; tüm pragmacılarda olduğu üzere, pratikte başarıli olandır: "Doğruluk işgören ya da doyum sağlayan şeydir." Eğer araştırma sürecinde geliştirilen çözüm önerileri sorunsal durumu gidermekte başarılı olursa, o araştırmanın vardığı sonuçlar doğru diye kabul edilebilir. Dewey'e göre, kesinlik diye bir şey yoktur. Ona göre insan yanılabilir; pragmacılığın tüm savunucuları gibi Dewey de yanılabilirliği elden bırakmaz. Son çözümlemede, Dewey için bilimdeki doğrular ile inançlara ilişkin doğrular arasında insan yaşamını ilgilendirmesi bakımından bir fark yoktur. Gerek bilimsel kuramlar gerekse inanca dayalı tasarımlar olsun, bunların insan yaşamına en ufak bir katkıda bulunmaksızın kendi başlarına doğruluk bildirdiklerini öne sürmeleri, genelde pragmacılık özeldeyse Dewey için hiçbir anlm taşımamaktadır. Uygulama bağlamında insan yaşamında pratik olarak hiçbir olumlu değişikliğe yol açmıyorsa, şu ya da bu kuramın ya da tasarımın doğru olmasının hiçbir önemi yoktur. Felsefe Sözlüğü- A.Baki Güçlü; Erkan Uzun; Serkan Uzun; Ü.Hüsrev Yoksal-Bilim ve Sanat Yayınları Bu yoğun ve derin düşünce, çevremizdeki bir takım değişiklikler sonucunda, gelecekteki eylem ve davranış biçimimizle ilgili bir kuşkuya, tereddüte düştüğümüz zaman karşılaştığımız bir sorunla birlikte ortaya çıkar. Buna göre, yoğun ve derin düşünce, ormanda yolunu kaybetmiş bir adam için, ormanın dışına çıkma sorunu ile bilim adamı için, insanın dokusunun niçin canlılığını kaybettiği, denizde neden gelgit hareketlerinin meydana geldiği problemi ile karşılaştığı anda ortaya çıkar. Birinci durumda günlük bir çevre, ikinci durumda ise bilimsel bir çevre ile karşı karşıya gelişimiz söz konusudur. Ormandaki adamın üzerinde kararsız olduğu eylem, onun ormandan çıkması sonucunu doğuracak olan bir yola girmesi olayıdır. Bilim adamının üzerinde kararsız olduğu eylem ise, olayları nasıl önceden kestireceği ve bunun için uygulanması gereken gözlemlerle ilgilidir. Bilgi doğru tasarım ya da varsayımlardan ibaret olan bir şeydir ve burada, tasarım ya da varsayımlar, kendileriyle araştırmamızın kaynağını oluşturan problemin çözümünü araştırdığımız birer araç işlevi görürler. Dewey’in terminolojisine göre, onlar bir amaca ulaşmak için kullandığımız araçlardır. Bu amaç ise, bilgidir ya da problematik bir durumun çözümüdür. Söz konusu tasarım ve varsayımlar, özel ve belirli bir anlam içinde, pratik geçerliliği olan varsayımlar, kendileri sayesinde somut problemlerin çözüme kavuşturulduğu araçlardır. Metafizik: Dewey, felsefeyi metafizikten ayırmıştır. Onun gözünde felsefe bir tür eleştiri, belli bir bilgeliktir. Felsefenin görevi, kültürel değerlerin eleştirisidir. Metafizik ise genel bir empirik bilimdir; metafiziğin görevi ise, kültür eleştirisi olarak felsefeye bir harita sağlayacak şekilde varlığın, varoluşun genel özelliklerini ortaya koymaktır
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #129 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Dühring (1833-1921). — Alman filozof ve iktisatçısı, bir süre Berlin Üniversitesinde felsefe ve ekonomi politik dersleri vermiştir. Kısa süre sonra gözleri görmez oldu; ölümüne kadar, önce Berlin'de, daha sonra da Nowawes'te, yazar olarak yaşadı. Bir burjuva sosyalizminin, toplum düzeninin temelini "bireysel ruhun doğal çabaları"nda gören bu en belirgin temsilcisi, toplumsal üründe işçilerin artan payı teorisini öğretiyor ve geleceğin kurtuluşunu sınıflararası uzlaşmaz karşıtlıkların uzlaşmasından bekliyordu; kendisini insanlığın düzelticisi, iyileştiricisi gibi görüyordu. Çok çeşitli konularda konferanslar verdi. Berlin profesörlerine karşı uluorta saldırıları sonucu, kısa zamanda koltuğundan oldu. 1870-1880 yılları arasında, sosyal-demokrasi, pek çok yandaş bulmuştu. Dühring, birçok yapıtında, toplumsal-felsefi özel bir sistem geliştirdi ki, bu sistem, kendisinin bulmuş olduğunu sandığı bir sürü mutlak "son yargı gerçekleri"nin yardımıyla oluşturulmuştu. Hıristiyanlığa karşıydı ve ateşli bir yahudi düşmanıydı. Kendi elinde olmayarak, dolaylı bir şekilde, bilimsel komünizme büyük bir hizmeti olmuştur; Marx'a ve Lassalle'a karşı tutkulu saldırıları ve büyüklük deliliğinin damgasını taşıyan "gerçeğin felsefesi", Engels'in ünlü yergi yazısındaki yanıta yolaçtı: Bay Eugen Dühring Bilimi Altüst Ediyor (Anti-Dühring) kitabı, kısa zamanda yeni devrimci işçi kuşağının felsefe kılavuzu haline geldi. Bu yapıtında Engels, Dühring'in yavanlıklar sistemini acımasızca yıkıyor ve ilk kez diyalektik materyalizmin, usta elinden çıkma tam ve açık bir açıklamasını yapıyordu.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #130 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Charles DARWIN: (1809 - 1882) Charles Darwin, 1809 yılında İngiltere’de doğdu. Babası onu on altı yaşında Edinburgh Üniversitesine gönderdi. Burada başladığı tıp ve daha sonra devam ettiği hukuk öğrenimini gereksiz bularak yarıda kesti. Ardından Cambridge Üniversitesine bağlı bir kolejde teoloji (dini bilimler) öğrenimi gördü. Fakat aklı, bilim çevresindeydi. O arada tanıştığı Botanikçi John Henslow’un önerisiyle, İngiliz Deniz Kuvvetleri için, dünya çevresinde harita yapmakla görevlendirilen gemiyle beş sene sürecek bir geziye çıkmaya karar verdi. Gemi, 1831 yılında denize açıldı. Gezi sırasında fosiller topladı, jeolojik katmanları inceledi, sayısız gözlemler yaptı. Arjantin’in Paspas denilen bölgelerinde soyu tükenmiş birçok hayvan nesli buldu. Jeolojik katmanların bünyesindeki fosillerin değişimini dikkatle izledi ve hayvan türlerinin değişik ortamlara yaptıkları uyumları saptadı. Onun, canlıların yavaş yavaş değişmesine ilişkin düşüncesi, kendisi gibi bir bilim adamı olan ALFRED RUSSEL WALLACE’nin teorisine uygun düşmüştü.Ortak görüşleri şöyleydi: “Bütün canlılar bulundukları ortamdaki sayılarını muhafaza edecek matematiksel düzeylerin üzerinde üreme eğilimindedir. Doğal koşulların sabit kalabilmesi, yani ‘denge unsuru’nun oluşturulabilmesi için fazlalık, elimine edilir. Canlı populasyonların (1) hepsi mutasyon gösterir.” Büyük baskılar sonunda, Wallace ile birlikte görüşlerinin yayımlanmasını kabul etti. Kısaltılmış adıyla “Origin Of Species” (Türlerin Kökeni) isimli bu kitap, ilk günde tüketildi. Çalışmalarına aralıksız devam etti. İnsanın evrimi ile ilgili düşünceleri “Descent of man selection in relation sex” (İnsanın oluşumu ve Eşeye bağlı seçilim) adlı eseriyle yayımlandı. Darwin bu teorisinde, önceki inançlarda, özellikle mistisizm alanında benimsenen kalıpçı ve tamamen hayal mahsulü olan “Özel yaradılış” düşüncesini reddediyor, diğer memelilerin fizyolojik yapılarında olduğu gibi varoluşun evrimsel yasalara bağlı olduğunu savunuyordu. Yerleşik inanış ve önyargıların aksine, Evrim Modeli, maden, nebat, hayvan ve insan dizilimiyle oluşmuştu. Çünkü, gerek jeoloji (2) ve paleontolojide (3) gerek embriyoloji (4) ya da karşılaştırmalı anatomide (5) birçok aşamada görüldüğü gibi, bir anda yaratılmanın olanaksızlığı ortaya konmuştu. Darwin, tepki almamak için “Tanrısal yaratılış” ile ilgili düşüncelerini kitabının son kısımlarına monte etti. Zira; insanlık tarihinin ilk dönemlerinden beri uygulanmakta olan eğitim yöntemleri, katı mistik inançların etkisi, ayrıca insanın kalıtsal yapısı, yeniliklere kapalı ve itirazcı olunmasına yol açmıştır. Günümüzde bile, gelişen bilim ve teknolojinin birtakım varsayımları devre dışı bırakmasına karşın,Evrim Kuramına tepkiler devam etmektedir. Oysa mistisizm, gerçek yönüyle insan ismiyle işaret edilen ‘hücresel beden’ sahibi varlığın, insansı adıyla anıldığını, ona kendinden özellikler yükleyerek bir anlamda mutasyon oluşturduğunu haber veriyordu... Bize göre Darwin’in tek eksikliği, Lamarck’ın “Organizmanın kendinde ve davranışlarındaki değişimler, çevredeki değişikliklerin sonucudur” görüşüne karşı, “Dış dünyanın işlemekte olan kendi yasaları ve kendi mekanizmaları vardır” derken, birimlerin hücre genetiğinde oluşan mutasyonda ve çevresel faktörlerin değişiminde Astrolojik tesirlerin varlığını hissetmemiş olmasıdır. Düşünen beyinler arasında pek az bilim adamı Charles Darwin kadar tepki çekmiştir. Yaşadığı dönemde, “Maymunla akrabalık bağın annen tarafından mı, baban tarafından mı?” diye alaya alınmıştı. Ama, Newton yerçekimi ilkesiyle, devinim yasalarında nasıl yerini almışsa, Darwin de, insanın, ottan çiçeğe, amipten maymuna uzanan, organik dünyanın bir parçası olduğunu
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |