Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Felsefe

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 07-02-2007, 15:46   #241
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Protagoras

(M.Ö. 485 - 410)


Yunanlı filozof ve sofist. Abdera'da doğan Protagoras yaşamının büyük bir bölümünü Atina'da geçirdi. Düşünceleriyle döneminin ahlak ve siyaset anlayışını önemli ölçüde etkiledi. Sofizmin sözcülüğünü yaptığı 40 yılı aşkın süre boyunca insanlara günlük yaşamlarında "erdem"li olmayı öğrettiğini söyledi. Ünlü, "insan her şeyin ölçüsüdür" (anthropos metron panton) önermesiyle algıların (hatta bazılarına göre yargıların da) göreliliğini dile getirdi. Protogoras bu yargı ile, herkes için geçerli bir bilginin olamayacağını belirtmek ister.

Hakikatin ve değer yargılarının toplumlara, hatta tek tek insanlara göre değiştiğini dile getirir. Herkes için geçerli bir bilgi olmadığına göre hakikati değil, "kişiye yararlı olanı" aramalıdır der. Protagoras'a göre tüm bilgilerimiz duyumdan gelir ve duyum insandan insana değişir. "Her bir şey bana nasıl görünürse benim için böyledir, sana nasıl görünürse yine senin için de öyle.. Üşüyen insan için rüzgar soğuk, üşümeyen insan için soğuk değildir" diyerek insanı tüm şeylerin ölçüsü yapar. Bu tarz düşünceleriyle Protagoras relativizmin, dolaylı olarak septisizmin ve pragmatizmin öncüsü sayılır.

Sofist olarak büyük bir ün ve servet kazanan Protagoras, İtalya'daki Atina kolonisi Thurii'nin yaslarını hazırlamakla görevlendirildi. Geleneksel ahlak ilkelerini benimsemesine karşın, Peri Theon (Tanrılar Üzerine) adlı yapıtında tanrılara inanma konusunda agnostik tutumunu ortaya koydu. Bu yüzden dinsizlikle (asebeia) suçlandı; kitapları halkın önünde yakıldı. Yaklaşık M.Ö. 415'de sürgün edildiği Atina'ya bir daha dönmedi. Platon erdem konusunu ele aldığı diyaloguna onun adını vermiştir.
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-02-2007, 15:46   #242
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

PERMENIDES:


Değişmeyi ve oluşu yadsıyan görüşü, birtakım aşilamaz güçlüklere yol açmış olan ünlü doğa filozofu. Parmenides'e göre, evrende değişen hiçbir şey yoktur. Gerçeklik mutlak anlamda birdir, kalıcıdır, süreklidir, yaratılmamıştır, yok edilemez; o ezeli ve ebedidir; onda hareket ve değişme yoktur. Parmenides bu sonucu şöyle bir akılyürütme çizgisiyle elde etmiştir: Var olan herşeyi gerçeklik, Varlık olarak niteleyelim. Varlık varlığa nereden gelmiştir? Burada iki alternatif vardır: Varlık varlığa ya varlıktan (yani, varolan bir şeyden) ya da yokluktan (yani, var olmayan bir şeyden) gelmiş olabilir. İkinci alternatif, tüm Yunanlı filozoflar gibi, Parmenides için de kabul edilemez olan bir alternatiftir, çünkü Yunanlılara göre, hiçten hiçbir şey çikmaz. Birinci alternatif söz konusu olduğunda ise, Varlığın yaratılmamış olduğu sonucu çikar, çünkü O varlığa kendisinden gelmiştir. Yani kendi kendisiyle aynıdır. Varlığın, Parmenides'e göre, parçaları da yoktur. Öte yandan, Varlığın hareketsiz olduğu da söylenmelidir. Öyleyse, Varlık hakkında, O'nun var olduğu dışında hiçbir şey söylenemez. Varlık hareket edemez, değişmez, çok olamaz, zira hareket eder, değişir ve çok olursa, var olmayan bir şey, yani yokluk haline gelir. Varlığın var olmak dışında hiçbir özelligi yoktur. Nitekim Parmenides, özdeslik ilkesine dayanarak, yalnızca 'Varlık vardır, yokluk ya da var olmayan var değildir' demiştir. Parmenides Varlıkla ilgili değişmezlik ögretisinin bir sonucu olarak, içinde yaşadığımız dünyanın gerçek olmadığını, gerçekten var olmayıp, yalnızca bir görünüş olduğunu öne sürer. O, Varlığın bir parçası olmadığı için, var değildir ve yalnızca bir görünüş ya da aldatıcı bir dünyadır. Parmenides'in gerçeklik ve görünüşten oluşan ontolojik nitelikli ayrımına, akıl ve duyulardan oluşan epistemolojik nitelikli ayrımı karşilık gelmektedir. Ona göre, duyuların tanıklığına güvenmek, bizi görünüşler dünyasına, değişmenin gerçek olduğu sonucuna götürür. Oysa, aklın sesini dinlemek bizim gerçek Varlığa yönelmemizi, gerçek Varlığı temaşa etmemizi sağlar.
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-02-2007, 15:46   #243
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

PLATON:

M.Ö. 427-347


yılları arasında yaşamış olan ve düşünce tarihinin tanıdığı ilk ve en büyük sistemin kurucusu olan ünlü Yuna filozofu. Temeller: Sisteminde, Sofistlerin Yunan toplumu üzerindeki olumsuz etkileriyle savaşmaya çalismis olan Platon, işe öncelikle bilgi konusuyla başlamış ve mutlak ve kesin bir bilginin var olduğu konusunda tümüyle dogmatist bir tavır sergilemiştir. Ona göre, değişen hiçbir şekilde bilinemeyeceği için, insan zihninden bağımsız olan, değişmez bir varlık olmalıdır. Mutlak ve kesin bir bilgiye erişmek ve bu bilgiyi başkalarına aktarmak durumundaysak eğer, Platon'a göre, dünyada sabit, kalıcı ve değişmez olan birtakım varlıklar olmalıdır. O bu değişmez, sabit ve kalıcı varlıklara İdealar adını verir. Öyleyse, Platon'a göre, bilgi tikel olanın ve değişenin beş duyu yoluyla kazanılmış empirik bilgisi değil de, değişmez ve tümel olanın akıl yoluyla kazanılan ezeli-ebedi bilgisidir.
Metafiziği: İdealar yalnızca bilginin nesneleri olmakla kalmazlar, onlar aynı zamanda gerçekliği oluşturan varlık kategorisini meydana getiren temel varlıklardır. Başka bir deyişle, Platon, 'Gerçekliğin ne olduğu', 'Neyin gerçekten var olduğu' şeklindeki temel metafiziksel soruya, gerçekliğin madde ya da dış dünyada değil de, dış dünyadaki şeylerin İdealarında olduğu yanıtını vermiştir. Bizim algıladığımız duyusal şeyler sürekli olarak değişmektedir. Ona göre, duyusal nesneler, değişmeden mutlak olarak bağışık olan bir gerçekliğin varoluşunun zorunlu kılacak şekilde, sürekli bir değişmeye maruz kalırlar. Duyusal nesneler varlığa geliş ve yokoluş, büyüme ve çürümeden başka, yer değiştirir, niteliksel ve niceliksel değişmeye uğrarlar. Bundan dolayı, duyusal nesnelere yüklenebilecek tüm nitelikler, yükleme faaliyeti sırasında, algısal yargı ya da önermenin zamansal bir niceleyici ya da belirlemeyle tamamlanmasını gerektirir. Buna göre, aynı şey farklı zamanlarda farklı özelliklere sahip olur. O belirli koşullar altında büyük, başkaca durumlarda küçük görünür. Birine göre, büyük, bir başkasına göre ise küçüktür. Belli bir zamanda mat ve karanlık, buna karşin başka bir zamanda parlak ve aydınlık görünür.
Demek ki, bireysel nesnelerden oluşan ve bizim duyularımızla algıladığımız duyusal dünyayı incelediğimizde, onda mutlak, kalıcı, durağan ve tutarlı hiçbir yön bulunmadığını, ondaki herşeyin değişken ve göreli olduğunu görüyoruz. Platon'a göre, böyle bir dünya gerçek değildir, gerçekten var olamaz; o duyusal dünyanın yalnızca görünüşlerden meydana gelen bir dünya olduğunu savunur. Bu duyusal dünya, şu masa, şu heykel, şu kitap gibi, 'şu' diyerek gösterdiğimiz bireysel nesnelerden meydana gelmektedir. Bu dünyadaki nesneler, değişen, kendilerinde karşit yüklemleri barındıracak şekilde, eksikli, göreli, bağımlı ve bileşik olan şeylerdir. Beş duyu yoluyla algılanan bu bireysel nesneler, Platon'a göre, gerçekten var değildir. Onlar değişmeyen, mutlak ve kalıcı bir gerçekliğin yalnızca görünüşleridirler. Bu bireysel nesneler aynı anda hem gerçeklikten ve hem de yokluktan pay alırlar; bundan dolayıdır ki, Platon'a göre, onlar hem var ve hem de yokturlar ya da bugün var yarın yokturlar. Onlar varlığa gelir, çesitli değişmelere maruz kalır ve ölüp giderler. Platon'a göre, gerçekten varolan şeyler İdealardır ve İdealar duyusal dünyada söz konusu olan göreli bir durağanlığın ve anlaşilırlığın temel nedenidirler. İdealar duyusal dünyada hüküm süren değişmelerden etkilenmediği için, onların içinde yaşadığımız görünüşler dünyasından ayrı ve bağımsız bir varoluşa sahip olmaları gerekir. Bizim kendilerini duyu-deneyi yoluyla değil de, düşünce ve akıl yoluyla bildiğimiz bu İdealar, kendilerine ait ayrı bir dünyada varolurlar. Platon'a göre, İdealar sahip oldukları özellikleri hepsinin üstünde ve ötesinde bulunan İyi İdeasından alırlar. Devlet'te yer alan ünlü Güneş Benzetmesinde, o duyusal dünya ile akılla anlaşilabilir dünya, dolayısıyla da Güneşle İyi İdeası arasında bir analoji yapar ve mecazi bir anlatım içinde, İyi İdeasını Güneşe benzetir. Buna göre, nasıl ki duyusal dünyada güneş ışığıyla gözle görülen nesneleri aydınlatıyorsa, aynı şekilde İyi İdeası da akılla anlaşilabilir dünyada İdeaları doğrulukla aydınlatır, başka bir deyişle, İdealara anlaşilabilirlik kazandırır. İyi İdeası, bundan başka akılla anlaşilabilir nesnelerin varlık ve gerçekliklerinden sorumludur. İyi İdeası gerçek varlığın ötesindedir. Platon'a göre, insan uzun yıllar matematiksel bilimlerle ve diyalektikle uğraştıktan sonra, varlığın ve gerçekliğin kaynağı olan İyi İdeasını mistik bir tecrübeyle, özel bir sezgiyle tanır. Çünkü İyi İdeası varlığın ötesinde olduktan başka, insanın kavrayış gücünün sınırlarının da ötesindedir. İyi İdeasının kendisi tanımlanamaz, söze dökülemez ve açıklanamaz, fakat başka herşeyi açıklar. İnsan bu tür bir mistik tecrübeyi yaşadıktan sonra, İdeaların İyi İdeasından pay almak suretiyle varlığa geldiklerini ve oldukları gibi olduklarını anlar. Şu halde, Platon'un metafiziğinde İdealar varlıklarını, ya da sahip oldukları temel özellikleri İyi İdeasına borçludurlar. Aynı ilişki İdealardan meydana gelen gerçek ve akılla anlaşilabilir dünya ile içinde yaşadığımız duyusal dünya arasında vardır. İçinde yaşadığımız duyusal dünyadaki şeyler her bakımdan değişseler bile, bu dünyanın yine belli ölçüler içinde gerçek ve kalıcı olan yönleri vardır. Her bakımdan değişmeye uğrayan bu dünyada, en azından birtakım matematiksel özellikler değişmeden aynı kalır. Örnegin, bir masa şekli zamanın akışı içinde değişse de, onun sergilediği 'dikdörtgen' olma temel özelligi değişmeden aynı kalır. Yine, bir kutunun şekli zaman içinde değişir, bununla birlikte onun sergilediği 'kare' ya da 'küp' olma özelligi değişmeden aynı kalır. İşte duyusal dünyadaki şeyler, Platon'a göre, İdealardan pay aldıkları ya da İdeaları taklit ettikleri için varolurlar ve duyusal dünyadaki gerçek ya da kalıcı ve değişmez yönler, bu pay alma ilişkisi sayesinde söz konusu olur. Platon, İdealardan meydana gelen akılla anlaşilabilir dünya ile duyusal dünya arasındaki bu ilişkiyi Parmenides adlı diyaloguyla Timaeos adlı diyalogunda açıklamaya çalisir. Buna göre, pay alma, İdeadan bir parçaya sahip olma anlamına gelmez. Bir İdea, bu dünyadaki duyusal şeylerden her biri ondan bir parçaya sahip olacak şekilde, parçaları olan bir şey değildir. Bir İdea bölünemez bir varlıktır. Yine, duyusal şeyler İdealardan bu şekilde pay alıyor olsaydılar, İdealar aktüel dünyada şeylerin parçaları olarak varolacak ve dolayısıyla bu dünyaya içkin olan varlıklar haline geleceklerdi. Oysa, onlar bu dünyaya aşkın olup, ayrı bir İdealar dünyasında varolurlar. Şu halde, duyusal nesneler İdeaları, gerçekte İdeaların kendileri olmaksızın, İdealardan bir parçaya sahip olmadan, örneklerler. Bununla birlikte, İdealarla duyusal nesneler tümüyle farklılık gösteren iki ayrı kategoriden varlıklar oldukları için ikisi arasındaki ilişki ancak, pay alma ilişkisi gibi gerçek niteliği hiçbir zaman tam olarak anlaşilamayan mecazi terimlerle ifade edilebilir. Çünkü İdealar ezeli-ebedi olan, yani yaratılmamış ve yok edilemez olan, zamanın ve mekanın dışındaki değişmez kavramsal varlıklardır. Oysa bu dünyadaki duyusal nesneler zaman ve mekanın içinde olup, değişmeye uğrayan varlıklardır. İdealar değişmez olduklarına göre, herhangi bir şey yapamaz ve dolayısıyla duyusal dünyadaki değişmeyi başlatamaz ya da bu değişmeye neden olamazlar. Bundan dolayı, Platon'un metafiziğinde, akılla anlaşilabilir dünya ile duyusal dünya arasındaki ilişkiyi sağlayacak, içinde yaşadığımız dünyaya İdealar dünyasının belirli yönlerini aktaracak aktif bir güce ihtiyaç duyulur. Çünkü duyusal dünyadaki nesnelerle İdealar tümüyle ayrı kategoriden varlıklar oldukları için, birbirleriyle kendi başlarına ilişki kuramazlar. Platon'un metafiziğinde işte duyusal dünyaya İdealar dünyasının belirli yönlerini aktaran bu aktif dış güç, İdeaların, saf formun değişmez dünyasıyla maddenin bütünüyle belirsiz olan dünyası arasındaki sınır çizgide bulunan Demiurgos'tur. Ona göre, maddenin kendisi tümüyle belirsiz olup, şekilden, formdan yoksundur. Zaten belirli olsa ve bir şekli bulunsa, bu, İdeanın onda zaten bulunduğu anlamına gelecektir.Madde tanımlanamaz. Bununla birlikte, tümüyle düzensiz olan madde form kazanmaya, şekil almaya uygun bir yapıdadır. İşte, hem akılla anlaşilabilir dünyanın ve maddi dünyanın dışında olan bir Tanrı olarak Demiurgos, maddeye İdealar dünyasının özelliklerini, akılla anlaşilabilir dünyanın formlarını yüklemek suretiyle, düzenden yoksun, belirsiz maddeye düzen ve form kazandırır. Demiurgos'un bu faaliyeti, sonuçta duyusal dünyada İdeaların gölgelerinin ortaya çikisina yol açar. Kare, üçgen, ağırlık, beyazlık, v.b., İdeaların maddi dünyada ortaya çikan görüntüleridir, soluk kopyalarıdır ve onlar maddi dünyaya sahip olduğu düzen ve belirliliği kazandıran temel ögelerdir. Şu halde, maddi dünya sahip olduğu düzen ve belirliliği herşeyden önce İdealar dünyasına ve İdealar dünyasının yapısını ve formlarını maddeye aktaran Demiurgos'un faaliyetine borçludur. Biz duyusal dünyada çesitli zaman ve yerlerde var olan şeyleri, Demiurgos formları maddeye yerleştirdiği için saptıyor ve tanımlayabiliyoruz. Bununla birlikte, maddi dünya kendisine aktarılan formları koruyabilmek bakımından yetersiz olup, mutlak bir değişme içindedir. Maddi dünya formları yalnızca belirli zaman dilimleri içinde koruyabilir. O sürekli bir akış hali içinde bulunduğuna göre, formları alır ve daha sonra yitirir. Şu halde, maddi dünyanın gerçek İdealar dünyasının ezeli-ebedi yönlerini Demiurgos'un faaliyeti sayesinde kazandığı ve bu yönleri sonsuz bir hareketler dizisi ve dolayısıyla değişme süreci içinde kaybettiği dikkate alındığında, o ezeli-ebedi bir gerçekliğin zaman içinde hareket eden ve değişen gölgesi ya da kopyası olarak görülmek durumundadır. Öyleyse, gerçekten var olan değişmez İdealar dünyasıdır. Demek ki, Platon gerçek varlığı aynı şekilde tanımlamış olan ve bu varlığın akıl yoluyla bilinebileceğini söyleyerek, duyuların bize gösterdiği bireysel nesnelerden oluşan duyusal dünyanın hiçbir şekilde var olmadığını, bu dünyanın bir yanılsamadan başka bir şey olmadığını öne süren Parmenides'in tersine, bir yandan gerçekten var olanın değişmez, ezeli-ebedi olan ve akıl yoluyla bilinebilen İdealar dünyası olduğunu kabul ederken, bir yandan da içinde yaşadığımız duyusal dünyanın belli şekiller içinde var olduğunu söylemekte ve görünüşleri İdealar aracılığıyla açıklamakta ve temellendirmektedir. Platon'un bu metafiziği, 'Neyin gerçekten var olduğu' sorusunu yanıtladıktan başka, insanın içinde yaşadığımız bu dünyadaki yeri ve gerçekten var olan İdealar dünyasıyla olan ilişkisi konusuna da bir açıklık getirir. İnsan felsefesi: Platon'un iki dünyalı metafiziği, insanda her biri dikkatini söz konusu bu dünyalardan birine yöneltmiş olan iki temel bileşenin bulunduğunu ortaya koyar. İnsanın duyusal dünyaya yönelmiş, duyusal dünyaya ait olan parçası bedenidir; yine aynı benzerin benzerini bilebileceği, ancak aynı cinsten olanlar arasında bir ilişki bulunabileceği ilkesine göre, insanın bir de gerçek varlığın dünyasına yönelmiş olup, bu bağlamda İdealar dünyasının bir parçası olan ruhu vardır. İnsan ruhu, Platon'a göre, insandaki maddi olmayan, ölümsüz parçadır. Bunlardan beden söz konusu olduğunda, insan duyuları aracılığıyla duyusal dünyayla ilgili olarak güvenilmez malumatlar elde etmeye çalisir, maddenin peşinden koşarak birtakım fiziki arzuları gerçekleştirmek ve tatmin sağlamak ister. Buna karşin, ruhu ait olduğu dünyaya yönelmek, ezeli-ebedi gerçeklikleri temaşa etmek arzusu içindedir. Öyleyse, ruha düşen kendisini duyusal dünyanın sınırlamalarından, bedeninin ve duyusal dünyanın oluşturduğu hapishaneden kurtarmak ve gerçek dünyayı temaşa etmek amacını gerçekleştirmeye çalismaktir. Bu ise, insanın her ne kadar maddi koşullar içinde yaşayan, birtakım fiziksel ihtiyaçları olan bir varlık olsa da, bu maddi koşullara bağımlı olamayacağı, yalnızca fiziksel ihtiyaçları tarafından belirlenemeyeceği anlamına gelir.
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-02-2007, 15:46   #244
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

PLOTINOS:


Milattan sonra 205-270 yılları arasında yaşamış ve Platon'un metafiziğini, biraz daha farklı bir versiyon içinde yeniden öne süren, ve ögretisi sayesinde, Platon'un, Hellenistik çagda ve bu arada Ortaçağda, hem Hıristiyan felsefesinde ve hem de İslam felsefesinde etkili olmaya devam ettiği, ünlü Yunan filozofu. Felsefesinde, Platon'un Devlet'te yer alan İyi İdeasıyla ilgili görüşlerinden yola çikan Plotinos, Platon'un İyi İdeasını tanrılaştırmış ve varolan herşeyi Tanrı'dan başlayan bir türüm ya da sudur süreciyle açıklamıştır. O da, tıpkı Platon gibi, maddi dünyanın, sürekli olarak değiştiği için, gerçek olamayacağını düşünür. Yalnızca değişmeyen bir şey gerçekten var olabilir. Bundan dolayı, bu değişmeyen gerçeklik, Platon'un da göstermiş olduğu gibi, maddi dünyadan farklı ve ayrı olmalıdır. Bu varlık ise, Plotinos'a göre, Tanrı'dır. O Tanrı hakkında, Tanrı'nın bu dünyadaki herşeyi aştığını söylemek dışında, hiçbir şey söylenemeyeceğini iddia eder. Tanrı bu dünyayı aştığı, maddi dünyanın ötesinde bulunduğu için, maddi, sonlu ve nihayet bölünebilir olan bir varlık değildir. Madde, ruh ve zihinden her biri değiştiği için, o ne madde, ne ruh, ne de zihindir. Plotinos'a göre, Tanrı, insan zihninin düşünceleriyle sınırlanamayacağından, insanın diliyle ifade edilemez. Duyularımız da ona ulaşamaz. Plotinos için Tanrı'ya ulaşmanın tek yolu, rasyonel akılyürütmeden ya da duyusal bir tecrübeden, deneyden bağımsız olan mistik bir vecd hali içine girmektir. Tanrı'nın bütünüyle saf ve basit olduğunu, Tanrı'da kompleks hiçbir şey bulunmadığını belirtmek, Tanrı'nın Mutlak Birlik olduğuna işaret etmek için, Plotinos Tanrı'dan Bir diye söz eder. Bir olan Varlık olarak Tanrı tanımı, Tanrı'nın değişmediğini ve dolayısıyla O'nun yaratılmamış ve bölünemez olduğunu gösterir. Zira Tanrı değişse, bölünebilse ya da yaratılmış olsa, birliğini kaybeder. Plotinos'a göre, Tanrı bir olduğu için, içinde yaşadığımız duyusal dünyadaki şeyleri yaratmış olamaz. Çünkü yaratma bir eylemdir ve her eylem bir değişme halini zorunlu kılar. Bundan dolayı, Tanrı aşkındır, O her türlü düşünce ve varlığın ötesindedir. O'na ne öz, ne varlık, ne de yaşam yüklenebilir. Çünkü bütün bu ayırım ya da yüklemler bir ikiliğe yol açarlar. Öyleyse, Tanrı hakkında, yalnızca O'nun bir, bölünemez, değişmez, ezeli ve ebedi olduğunu, varlığın ötesinde bulunduğunu, kendi kendisiyle hep aynı kaldığını, O'nun için geçmiş ya da gelecekten söz edilemeyeceğini söyleyebiliriz. Plotinos, işte bu durumda dünyanın yaradılışını ve varoluşunu açıklamak için, felsefe tarihinin ilk türüm ögretisini geliştirmiştir.
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-02-2007, 15:47   #245
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Georges Politzer


SIK SIK şöyle denir: Georges Politzer her şeyden önce Gülüştür. Meydan okumanın Gülüşü; başkaldırmanın değil, devrimcinin Gülüşü; anarşistin değil, tarihin mahkumiyet hükmünden kurtulmak için eski dünyanın güçleriyle açıkça alay eden marksistin Gülüşü. Zincirler içinde, Pucheu'nün karşısında, Gestaponun işkenceleri içinde bile, galip gelenin Gülüşü; infaz mangasının karşısında, galip gelenin Gülüşü.

Georges Politzer, 1903'te doğmuştu. Macaristan'ın kuzeyindeki küçük bir kentte, Navyvarod'da dünyaya gelmişti; ama, 17 yaşında, gerici bir iktidarın eline düşen babasına kıymış olan bu ülkeyi terketmek zorunda kalmıştı. Fransa'yı seçmişti; zekasının ve yüreğinin yaptığı bir seçimdi bu; çünkü tepeden tırnağa Fransızdı. Fransız esprisinin pırıltılarını kimse ondan daha iyi anlatmamıştır. Fransız dilini, baba ocağında, Voltaire'i ve Diderot'yu okuyarak öğrenmiştir; ve Quartier Latin'de felsefe hocalığına dek bütün unvanları kazanmak için topu topu beş yıl geçirmiştir.

Georges Politzer'de bir dahi filozof yeteneği vardı. Tıpkı dostu ve işkence arkadaşı Jacques Solomon'un teorik fizik alanında olağanüstü bir uzman oluşu gibi.

Politzer; henüz bir tür idealist düşünce içinde çabaladığı 1926'dan sonra gelişmiştir kuşkusuz. Savaşım vermiş, dişini tırnağına takarak ilerlemiştir. Yolun sonunda da marksizmle karşılaşmıştır.

Paris İşçi Üniversitesi, 1930 yılları başında, Mathurin-Moreau caddesinin eski binalarında kurulduğu zaman, öğretim üyeleri arasında dikkat çeken ve hatta ünlü birçok profesör vardı, ama hiçbir ders Georges Politzer'in verdiği diyalektik materyalizm dersi kadar öğrencileri, işçileri, memurları ve aydınları coşturmuyordu. En güç sorunlar, onun sayesinde, açık ve basit bir durum kazanıyordu. Hem de felsefi düzenlerini, teorik saygınlığını hiç yitirmeksizin. Ayrıca acımasız bir alay gücü, hasımlarının görüşlerindeki kararsızlığı çıplaklığıyla ortaya döküyordu. Marx'ın ve Lenin'in öğretilisi olan Politzer, korkunç bir polemikçi olduğu kadar, derin bir kültürle, karşıkonmaz bir yetenekle silahlanmış bir düşünürdü.
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-02-2007, 15:47   #246
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bugün, marksizm, üniversitede anılma hakkı kazanmış, Marx ve Lenin, yarışma sınavları programına girmiş bulunuyor. Sovyet felsefesine eğilen koca koca üniversite kitapları var. Ama, kırk yıl önce durum hiç de böyle değildi: Auguste Cornu, Sorbonne'da, genç Marx'ın fikirlerinin oluşumu üstüne bir tezi desteklerken, bir öcü gibi, hatta onmaz bir çocuk gibi görünmüştü. Georges Politzer'in felsefi çalışmaları, Auguste Cornu'nün araştırmalarıyla birlikte, felsefenin başlıca sorunlarını, diyalektik materyalizmin ışığı altında aydınlatmakta ilk önemli girişim olmuştur.

1929'da arıtıcı bir alevle haleli genç bir tanrıyı andıran kızıl saçlı filozofun Felsefi Bir Gösterinin Sonu: Bergsonculuku, resmi idealist düşünceye karşı bu ateş gemisini, ansızın suya indirdiği sırada, nasıl sağlıklı bir rüzgarın, akademik bataklıklardan tüten pis kokuları bir anda silip süpürdüğünü anlatmak güç bir şey. Savaş günlerine dek, Politzer, marksizmin bütün düşmanlarına karşı, kendi gözünde çağdaş rasyonalizmle kaynaşmış yenici polemiğini sürdürüyor, ve aynı zamanda büyük Descartes geleneğini çıkış noktası olarak alıyor, Fransız felsefe tarihinin ilerici geleneklerinin savunusunu görkemli bir biçimde üstleniyordu.

Politzer, psikoloji sorunlarıyla da çok yakından ilgilenmekteydi. Geleneksel idealist psikolojiye karşı, somut olarak adlandırdığı yeni bir psikoloji yaratma girişimini ona borçluyuz. Başlangıçta, psikolojik işlevleri ayrı ayrı dergilerde, canlı insanı bütünüyle inceleme eğiliminden ötürü kendisine çekici gelen Freud'un psikanaliz yönteminin bir ölçüde etkisine girmişti. Ama çok geçmeden, 1928'den sonra, fröydcülükte kabul edilmez yanlar olduğunu kavradı ve Pszkolojinin Temellerinin Eleştirisi adlı yapıtıyla bu akımdan ayrıldı. Kişiliğin toplumsal değerini belirtmek konusunda Politzer'in gösterdiği çaba, kendi çalışmalarına psikolog değeri kazandırdı.

Cherbourg lisesinde, sonra Evreux lisesinde, en sonunda da Saint-Maur lisesinde dersler verdi. O arada, Fransız Komünist Partisi belgeleme merkezini kurmuş ve yönetmeye başlamıştı - büyük bir tutkuyla yapıyordu bu işi, öyle ki, orada, bazan sabaha kadar çalışıyordu. İktisatçı oldu. l'Humanite'deki yazıları, gittikçe genişleyen bir okur kitlesi tarafından izleniyordu.
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-02-2007, 15:47   #247
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Gazeteciliği çekici buluyordu. Bu satırlarin yazarı çok iyi biliyor bunu, çünkü Georges Politzer'in, 1937 ve 1939 arasında, zaman zaman, bu komünist gazetenin yayın yönetmeninin yerini birkaç günlüğüne doldurmak için nasıl bir sevinçli telaş içinde geldiğini anımsıyor. Maurice Thorez'nin bu olağanüstü militana sevgisi vardı.

Savaş gelip çatıyor. Paris'te, Harp Okulunda silah altına alınan Politzer, Komünist Partinin gizli yönetimi yanında kaldı. 6 Haziran 1940'ta, Paris'in savunulmasının örgütlenmesi konusunda Komünist Partinin tarihsel önerilerini hükümet adına halka çağrıda bulunması için Manzie'ye ileten oydu.

İlerde nazi kamplarının vahşeti içinde yaşamını yitirecek olan bulunmaz eşi Maıe Politzer'le birlikte 1940-1942 yılları arasında Üniversite Direnmesinin ruhu oldu. Bu konuda her zaman sarsılmaz bir yüreklilikle davrandığını söylemek yetmez bile: şaşılası soğukkanlılığından, büyük yiğitliğinden sözetmek de gerekir.

Temmuz 1940'ta terhis edildikten hemen sonra, Politzer'in, Jacques Solomon ve Daniel Decourdemanche'la birlikte, orta ve yüksek öğretim üyelerine hitabeden gizli bir bülten yayınlamaya başladığını görüyoruz. Paul Langevin'in Gestapo tarafından tutuklanmasından hemen sonra Universite Libre'in (Özgür Üniversitenin) 1. sayısı çıkıyor. Gazete, ünlü fızikçinin hapse atılışını ve faşist istilacıların başka marifetlerini anlatıyor; ve ekliyor:

Bütün bu olaylar akıp giderken, üniversite, eski düzenine yeniden kavuşmuştur: gene, onurlu tarihinde her zaman olduğu gibi, düşünce ve irade birliğini kurmuştur. Fransız Üniversitesinin sloganı olan ve ondan kalan özgürlük içinde, büyük kültür geleneğini, bütün zorlamalara karşın sürdürmek konusunda birlik halindedir.

Bundan sonra Özgür Ünzversite, düşmanın üniversiteye elatmasına karşı, Yahudi öğretim üyelerinin ve öğrencilerin tutuklanmasına karşı, programların gerici bir biçimde değiştirilmesine karşı, aslında nazi emperyalizminin hizmetinde gerici bir girişimden başka bir şey olmayan ulusal devrim iddiasına karşı, savaşını kesiksiz olarak yürütecektir. Gazete, liselerde ve yüksek öğrenim kurumlarında düşmana karşı direnmeyi korkusuzca körüklemektedir. Özgür Üniversite'nin 1940-1941 koleksiyonu, komünistlerin, daha işgal başlar başlamaz kurtuluş savaşına katılışının en parlak belgesidir. Bu gerçek, gazetenin Ocak 1941'den önceki sekiz hazirandan önceki yirmi sayısında, bütün açıklığıyla görünür.

Sovyetler Birliği'ne hitlerci saldırı başladığı zaman, Özgür Üniversite'nin 1 Temmuz 1941 tarihli 22. sayısında Hitler'in Mezarı başlığı altında birleşmiş bir halkın birleşmiş ordusunun, yeni bir toplumun yeni ordusunun bilinen zaferi ilan ediliyor.
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-02-2007, 15:47   #248
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Mart 1941'den sonra, yurtsever çevrelerde, olağanüstü güçte ve kesinlikle anti-nazi bir yergi elden ele dolaşmaya başlamıştı. Yazarın adı belirtilmiyordu. Ama üslup, herkesin tanıdığı bir üsluptu. Herkes, 20. Yüzyılda Devrim ve Karşıdevrim'in Politzer'in yapıtı olduğunu biliyordu. Ocak-Şubat içinde basılmış olan bu broşür, kırkbeş sayfalıktı. Reichsleiter Rosenberg'in, Kasım 1940 sonunda, 1789 fikirleriyle hesabı kesmek için Millet Meclisinde verdiği ve Kan ve Altın, ya da Kana Yenilmiş Altın başlığıyla yayınlanmış söylevine verilmiş parlak bir karşılıktı bu.

Politzer, bu yapıtında, demokrasinin ölmediğini, Hitler'in, yengileriyle toprağa gömülmediğini belirtiyordu. Burjuva demokrasisinin sınırlı oluşunu ve çürümüşlüğünü, kapitalizmin yıkılışı ve sosyalizmin gerçekleşmesiyle, gerçek demokrasiye geçme olanağını anlatıyordu.

Aslında, diye yazıyordu, barbarlıktan kurtulmuş uygarlığı, sosyalist uygarlığı yaratan Sovyetler Birliği'nce korunmuş ve güvence altına alınmış bilimi ve mantığı unutturabilecek hiçbir güç yoktur dünyada.

Fransız Komünist Partisi merkez komitesi, 15 Mayıs 1941 tarihli bir bildiriyle, Fransa'nın özgürlüğü ve bağımsızlığı için geniş bir ulusal cephe kurulmasını önerince, Politzer, J. Solomon ve D. Decourdemanche gibi seçkin aydınlar, çevrelerindeki komünist olmayan yurttaşların da bu cepheye katılması için iki kat çaba göstermeye başladı.

1942'de, ocaktan marta kadar süren ve yaklaşık olarak yüzkırk komünist yurttaşın özgürlüğüne malolan büyük insan avı sırasında, Politzer de tutuklanmıştı (şubat).

Bütün işkencelere karşın tek söz çıkmadı ağzından. Karısı bir mektubunda şöyle anlatıyor bunu:

Gestapo subayları, birçok kez, hemen salıverileceğimizi söyleyerek, tüm ailemize mutlu bir yaşam sağlanacağı konusunda güvence vererek, bunun karşılığında, onun; Fransız gençliğini değiştirme çalışmalarına katılmasını kabul etmesini istediler. Düşünmek için kendisine sekiz gün süre verdiler. Bir gün, çağrıldı ve tutumunu değiştirmediği öğrenilince, kendisine birkaç gün sonra kurşuna dizileceği söylendi...
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-02-2007, 15:47   #249
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Kurşuna dizilmeden önce, benim hücremde, yirmi dakika geçirmesine izin verildi. Bir yücelik vardı halinde. Yüzü hiç bu kadar aydınlık olmamıştı. Işıltılı bir sükunet içindeydi ve her hareketi, cellatlarını bile duygulandırıyordu. Partisi uğrunda ve Fransa uğrunda ölmekten ne kadar mutluluk duyduğunu söyledi bana. Özellikle Fransa topraklarında öleceği için mutluydu. Bunun, onun için ne denli önemli olduğunu biliyorsunuz.

Ama, IV. Cumhuriyet daha az alçaklık etmedi; Georges Politzer'e, öldükten sonra, direnme kahramanı unvanının verilmesi istendiğinde, Eski Muhariplerin ardarda gelen bakanları tarafından, 1954-1955'te, buna inatla karşı çıkılmıştı. Bu bakanlardan birincisi, şimdi iyice unutulmuş olan Laniel hükümeti üyesi Andre Mutter'di; ikincisi ise, silik bir dögolcu olan Raymond Triboulet idi ve Edgar Faure adlı bir hükümet başkanının gölgesi altındaydı. Bu değersiz kişiliğin sefil tutumunu düzeltmek için, M. Bruguier ve M. de Moro Giafferi'nin savunmaları üzerine, yerel mahkemenin, 1956'da, bir karar vermesi gerekmiştir.

Georges Politzer'in anısı için bu bayağılıkların pek bir önemi yok. Onun verdiği örnek, aydın kuşakları esinlemiştir, esinleyecektir.

Politzer'in üniversitede sağlam ve kolayca parlayacak bir yeri vardı; değeri uzmanlarca üstün bir biçimde kabul edilmişti. Ama, o, aynı zamanda, işçi sınıfına ve onun savaşımlarına canla başla bağlanmış, her gün bir militana düşen pratik çabalar konusunda da, düşüncenin düzeni olan yükselmiş yapıtlar konusunda da, partiye karşı eşit oranda kendisinde sorumluluk duyan bir aydın tipiydi.

Kültür Evlerinde, Paul Langevin'in Materyalist İncelemeler Gurubunda, İşçi Üniversitesinde, kalemleriyle olsun; sözleriyle olsun, gösterdikleri bütün çabalarda, Politzer de, Solomon da, aydınlara, bilginlere, öğrencilere, marksizmin nasıl tanıtılacağını göstermişlerdir. 1938 tatilinde, iki dağ yürüyüşü arasında, Bossons buzulunun eteğindeki bir köşkte,
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-02-2007, 15:47   #250
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Doğanın Diyalektiği'ni çevirmeye başlamışlardı. Yüksek felsefe sorunları ufuklarından hiç silinmiyordu. Partilerinin yazgısının ayrılmaz bir biçimde gerçeğin yazgısına bağlı olduğuna inanmışlardı.

Pratikte, bu inanç, partiyle ve parti üyeleriyle birlikte yaşama kaygısıyla aynı anlama gelmekteydi. İki dostumuzun davranışı, aslında, burjuva etkilerine boyun eğdikleri halde, kitlelere akıl hocalığı taslayan entelektüellerin iddialı davranışına taban tabana karşıttı. Politzer şöyle demişti:

Entelektüel bağımsızlık, eleştirel zeka, tepkiye boyun eğmek değil, tersine boyun eğmemek demektir.

Bu özdeyişin, onun bütün öğretim yaşamını yeterince özetlediği kanısındayız. Sayıları her gün daha çoğalan genç aydınlar, Mayıs 1942'de öldürülmüş kahramanın vasiyetini daima daha iyi bir biçimde tamamlayabilirler!
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 20:56 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580