|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
|
Haberler Bu Bölümde Gündem Yaratan Haberler Tartışılır. |
| LinkBack | Seçenekler | Stil |
01-12-2006, 17:03 | #1 | ||
Üyelik tarihi: Mar 2006
Mesajlar: 3.124
Tecrübe Puanı: 23 |
PATRİKHANE GERÇEĞİ “Geçmişten Bugüne, Yunan Emellerine Hizmet Eden Patrikhane Yunanistan’a !” Atatürk Diyor ki; “ Bir fesat ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken uyuşmazlıklar yaratan Hıristiyan hemşehrilerimizin huzuru ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan Rum patrikhanesini artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için,ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir. Türkiye’nin Rum patrikhanesi için, arazisi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var. Bu fesat ocağının hakiki yeri Yunanistan değil midir? ” Patrikhane, Türk varlığını tehdit eden faaliyetleri ile Türkiye’de bulunma hakkını yitirmiştir. Burada bulunmasını ise, sadece Türk Devleti’nin izni ile sürdürdüğü de aşağıda gösterilmiştir.Osmanlı Devleti’nin Patrikhane’ye tanıdığı özel ayrıcalıklar,yüce Türk Milleti’nin ağır bedeller ödeyerek kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından verilmemiş ve Lozan Barış Antlaşmasında durumu netlik kazanmıştır.Lozan'da yapılan müzakerelere ve anlaşma hükümlerine göre Patrikhane'nin hukuki durumu açıklık kazanmıştır.Lozan’da aşağıdaki şartlar imza altına alınmıştır : 1) Patrikhane'nin İstanbul'da kalması bir anlaşma hükmü ile değil, Türkiye'nin tek taraflı bir tasarrufu ile olmuştur. 2) Patrikhane, bir Türk kuruluşudur. Patrik ve Patrikhane memurları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Türk Hükümetinin muvafakatiyle tâyin edilirler ve Türk Hükümetinin denetimine tabidirler. 3) Patrik ve Patrikhane'nin 1453'ten 1923'e kadar sahip olduğu siyasî ve idarî, hak ve imtiyazlar kaldırılmıştır. Patrikhane ancak dinî ve ruhanî işlerle uğraşabilir. 4) Patrikhane İstanbul'daki Rum cemaatinin resmi temsilcisi olmadığı gibi bu cemaat ile Türk resmi makamları arasında sözcülük, aracılık gibi işleri de yapamaz. Patrikhane konusunda başta söylenecek söz şudur ki, Lozan’da belirlenen statüsü ile Patrikhane,Türk tarafının tasarrufu ile Türkiye’de bulunmaktadır ve Yunanistan’a taşınmasında hiçbir yasal engel bulunmamaktadır. Bir engel söz konusu olur ise bu iktidarın basiretsizliğinden kaynaklanacaktır. Ne var ki , halkının yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu bir ülkenin iktidarı da, Türk ve İslam düşmanlığı,Yunan işbirlikçiliği tescillenmiş bu şer yuvasının Türkiye’de kalması için tasarrufta bulunmayacağına göre ; “Lozan’da belirlenen statüsüne ve de Türkiye’nin bu şer yuvasının vatan topraklarında kalması tasarrufunu kaldırması ile Patrikhane’nin asırlarca ihya ettiği Yunanistan’a taşınmasında hiçbir engel yoktur.” İstanbul'daki Ortodoks Rumların bir azınlık kilisesi olan Patrikhane, statüsünün son olarak belirlendiği Lozan’a rağmen; bugün hala kendisini Osmanlı Devleti'nin vermiş olduğu statüde kabul etmekte ve bu şekilde uluslararası zeminlerde meşruiyet arayışı ile ihanet oyunları oynamaktadır. Patrikhane sinsi ve planlı oyununu her fırsatta sahnelemiş,tarihe gömülmüş olan Bizans’ı yeniden ihya edebilmek için,Yunanlıların emrinde ama Anadolu’da onları yönlendiren bir unsur olarak kinini kusmuştur.Yunan Ordusunun Edirne'yi alıp, Çatalca'ya doğru ilerlediği sırada Rum Patrikhanesi, o bölgede bulunan Rum Metropolit ve papazlarına Yunan askerleri geldikçe karargahlarına gidip kendilerini takdis etmelerini emretmiştir.Yunanistan ile ilişkilerinin çok net olarak anlaşıldığı aşağıdaki ifadeler, Fenere Rum Patrikhanesinin gerçek niyetini ve çirkin yüzünü ortaya çıkarmaya yetmektedir. Patrikhane'nin Yunanistan emellerine hizmet eden bir kuruluş haline gelişi,1910 yıllarında gerçekleşmiştir.Yunan Meclisi'nde 5 Mart 1921'de yapılan bir tartışmada Dışişleri Bakanı Baltacis, Milletvekili Kampanis Patrikhaneyi eleştirince şu cevabı vermiştir:"Yunan milleti bugün Fener Patrikhanesi'ne şükran borçludur. Onun geçmişteki mücadeleleri, Yunan milletini bu fütuhata nail ettirdi. Sözlerinizi geri alınız!" İstanbul Fener Rum Patrikhanesi , Mondros mütarekesinden sonra, İtilaf kuvvetlerinden Türk Vatanın İşgal edilmesini istemiş,1 Eylül 1918’de yayınladığı bir başka beyanname ile de, Yunan Ordusu’nun Türklere karşı galibiyetlerini överek; yerli Rumların filen Yunan ordusuna katılmasını emretmiştir. Yunanistan’la ortak faaliyetlerini sürdüren ve binlerce Türk’ü soykırıma uğratan çetelere her türlü desteği veren Patrikhaneyi, bir de dönemin Yunan Başbakanı Venezilos’un ağzından dinlemek işbirliğini netleştirmede en önemli delil olacaktır. Venezilos diyor ki: “Bana verilen ve daha sonra da bazı tecelliyatı ile hakikate tamamen intibak ettiği de tespit edilmiş olan teminata göre , Memalik-i Osmaniye’de mevcut ve Rumların meskun bulunduğu bir cümle küçük, büyük şehirler ve kasabalardaki kiliseler ve Rum mektepleri , tamamen birer silah deposu haline getirilmişlerdir. Bu sonuç için o bölgede yaşayan Rumlar büyük bir cesaret ve basiret göstermişler ve Türkler ’in mabetlerine olan hürmet ve mahalli mekteplere bahşettikleri dokunulmazlıktan istifade etmişlerdir. İzmir işgaline tekaddüm eden günlerde İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesin’den gelen bir heyet gelip beni gördü. Karadeniz sahillerinde müstakil bir Rum devleti kurmak için derhal faaliyete geçmek kararında bulunduklarını , milis alaylarını harekete geçirmek için sadece Yunan zabitlerini beklemekte olduklarını bana iblağ etti. Heyetin sahip oldukları serveti öğrenince miktarı beni hayrette bıraktı. Kendilerini sahip olduğu altının mevcudu o anda Yunan hükümetinin sahip olduğu altın yekunundan fazla idi.” Kurdukları gizli terör örgütleriyle de,emellerine ulaşmak için her yolu deneyen Patrikhane, Etniki Eterya adında bir örgütü organize etti.Bu örgüt,19.asrın başında (Ortodoks Rumlarını ayaklandırmak için)Odesa'da kurulan gizli bir örgüttü. Osmanlı Devletinin büyük düşmanlarından Rus Çarı I. Aleksandr örgütü madden ve manen destekliyordu. Örgütün amacı Bizans'ı yeniden kurmaktı.“Osmanlı'nın tebasından olan Yunanlılar, "Etniki Eterya" denilen Patrikhane destekli terör örgütünün faaliyetleri sonucunda isyan etmişlerdi.” 20.Yüzyılın başında kurulan Mavri Mira Cemiyeti de Etniki Eterya Cemiyeti ile aynı amaçlar doğrultusunda kurulmuş ve önceki şer yuvasının devamı,takipçisi olmuştur.Bu katil çetesi örgüt,1919 yılında İstanbul Patrikhanesi'nin desteğiyle kuruldu. Mondros'tan sonra kurulan en önemli Rum örgütlerinden biri olan Mavri Mira, Yunan hükümetinden maddi ve manevi yardım almıştır. Patrikhane'nin bünyesinde kurulan bu örgüt doğrudan doğruya Venizelos(Yunanistan Başbakanı)’tan emir alarak, Rumların silahlandırılmasında ve çete faaliyetlerinde önemli pay sahibi olmuştur.Örgüt, mitingler ve propagandalar organize ederek,her türlü çetecilik faaliyetini gerçekleştirmiştir.Mavri Mira,İşgalci Yunan kuvvetlerine her türlü desteği sağlayarak, işgaller esnasında bir çok cinayet işleyen ve Türk kanı akıtmaktan zevk alan eli kanlı bir cinayet şebekesi olarak çalışmıştır. Mondros Mütarekesi'nden hemen sonra yapılan yeni düzenlemelerle, gerek çetelerin eleman ihtiyacını karşılamak ve gerekse Osmanlı ordusunda hizmet etmiş yedek subaylarla,14-25 yaş arası Rum gençlerini, düzenli bir ordu için hazırlamak amacıyla eğiten ve geniş bir alana (İstanbul, İzmir, Bursa, Bandırma, Kırklareli, Tekirdağ) yayılan "Rum İzci Örgütleri" kurulmuş, bu örgüt de Mavri Mira Cemiyeti tarafından yönetilmiştir. Nutuk'da , Türk varlığını ortadan kaldırmaya yönelik faaliyet gösteren örgütün Yunanistan ve patrikhane bağlantısını ortaya koyan Atatürk ne diyor; "….Doğrudan doğruya Venizelos'tan direktif alan örgüt, Yunan Hükümeti'nin yaptığı yardımlarla büyük bir sermayeye sahip olmuştur. Mavri Mira'nın görevi, Osmanlı topraklarında çeteler teşkil ve idare etmek, mitingler düzenleyip propaganda yapmaktı. Resmi Muhacirin Komisyonu ile Yunan Salib-i Ahmer Cemiyeti de zaman zaman Mavri Mira'ya bağlı çalışıyor, Ermeni Patriği Zaven Efendi ile Rum İzci teşkilatları da Mavri Mira tarafından kontrol ediliyordu." Türkiye Cumhuriyeti Devleti yasalarına tabiî olan Fener Rum Patrikhanesi , Osmanlı dönemindeki gibi ayrıcalıklı statüsünü kaybetmiştir. Son 20 yıla baktığımızda ise, Patrikhane'nin özellikle Patrik Barholomeos'un faaliyetlerinin Ekümenik olma yolunda seyrettiği ortadadır.. Lozan Antlaşması'na ve laik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarına rağmen; Patrikhane, özel bir statü ile Vatikan benzeri bir patriklik meydana getirme çalışmaları içerisindedir,ve suç işlemektedir. “Bartelemeos’un Ekümenik olma isteği, Türkiye’nin egemenliğini tanımama amacı taşıdığı gibi,laik bir yapıya sahip olan devletimize bir başkaldırıdır… ” Patrikhane'nin sürekli uluslararası bir soruna dönüştürmeye gayret ettiği Heybeliada Ruhban Okulu'nun kuruluş amacı , Türkiye'de yaşayan 1500-2000 civarındaki Ortodoks Rum vatandaşının din adamı ihtiyacını karşılamaktır. Buna rağmen, temel amacından ayrılarak Patrikhane'nin ekümenik iddialarını gerçekleştirmeye yönelik elemanlar yetiştirme faaliyetlerinde bulunması, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına ve eşitlik ilkesine aykırı düşmektedir.Türkiye Cumhuriyeti bünyesinde ve Fatih Kaymakamlığına bağlı bir dini kurum olan bu şer yuvasının amaçları bellidir. Türkiye'yi uluslararası sistemden dışlamayı hedef alan, sinsi ve kurnaz şer hareketinin önemli bir unsuru olarak gündemden düşürülmeyen Fener Rum Patrikhanesi, 90’lı yılların başından bugüne, hedeflerine ulaşmak için aleni faaliyet yürütmekte ve dinler arası diyalog safsatasıyla nereye hizmet ettiği belli olmayan çevrelerden de, destek görmektedir. İslam tokmağı ile Hıristiyan davulu çalan dönmeler, Hak’ka ihanet yüzünden bu ihanetin bedelini ağır ödeyeceklerini unutmamalıdır. Patrikhanenin çevirdiği dolapların hedefinde neler olduğuna gelince ise ; - Türkiye’de Ekümenik sıfatıyla devlet içinde devlet niteliğinde bir makam haline gelmek, Patrik seçimlerinde, T.C. vatandaşı olma zorunluluğunu kaldırarak,uluslararası statü kazanmak. “Bu hedefleri laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yasalarına aykırı bir durumdur. Ayrıca Lozan’da belirlenen statü bunu mümkün kılmamaktadır. Hepsi bir yana, Mustafa Kemal ATATÜRK’e ve düşüncelerine ihanet,Türk Milletini kalbinden vurmak değil de nedir?” - Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılması19.Yüzyılda açılması masum dini taleplerle sağlanan Okul,kuruluşundan itibaren 127 yıl içerisinde toplam 930 mezun vermiştir. Mezunlarından 343'ü piskopos,bunlardan da 12’si patriklik makamına kadar yükselmiştir.930 öğrenciden 255 tanesi, 1950-1969 yılları arasında mezun olmuş,ne var ki bunların da sadece 38’i Rum asıllı olan Türk vatandaşı,gerisi ise, yabancı uyrukludur. "Yunanlılık" emellerine hizmet eden bir eğitim kurumu gibi faaliyet göstermiş ve mezunlarına "Helenlik Ruhu" aşılamıştır. Elinde Türk kanıyla yaşamayı din adamlığı sayan Rum çeteci Makarios gibi, buradan mezun olan bir çok papaz, Yunan bağımsızlığı için faaliyet göstermişlerdir. Fener Rum Patrikhanesinin Heybeliada Ruhban Okulu'na yabancı öğretmen ve yurt dışından öğrenci getirilmesi konusundaki 1947 yılında Türkiye Cumhuriyeti’ne olan talebi, Hükümet tarafından; "Heybeliada Ruhban Okulu'nun yabancı uyruklu talebeyi okutmaya değil münhasıran Türkiye'deki azınlık için din ve kilise adamı yetiştirmeye mahsus bir müessesedir." kararı gerekçesiyle reddedilmiştir. Ancak,1950’li yıllarda oy avcılığı için,Demokrat Parti tarafından bir söz verilmiş ve iktidara geldiklerinde de Başbakan Adnan Menderes'in bakanlığa emri ile okula çok sayıda yabancı öğrenci gelmeye başlamıştır. Lozan Antlaşmasında yer alan "… Türkiye'deki azınlık eğitim-öğretim kurumlarının amacı, sadece azınlığın ihtiyaçlarına cevap vermektir…” ifadesi gafil siyasiler tarafından gelecek hesaplanmadan delinmiştir. Bu yanlış karar sonrasında tehlike arz eden Patrikhanenin faaliyetlerine bir disiplin getirebilmek için, 30 Mayıs 1963 tarihli genelge ile 1951 yılında alınan karar yürürlükten kaldırılmıştır. Okulun İlahiyat Fakültesi haline getirilmesi için,çok gayret sarf edilmiş, 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Yasası'nın özel yüksek okullara ilişkin hükümlerinin iptal edilmesiyle, Türkiye'de 1844 yılından beri faaliyette bulunan, İslam ve Türk düşmanlığı ile beslenen nifak yuvası Heybeliada Ruhban Okulu kapatılmıştır. Kapatılma kararı”… okulunuzun, bu kararın kapsamına girer durumda olduğu anlaşıldığından diğer yüksek okullar gibi özel bir yüksek okul mahiyetinde bulunan teoloji bölümünün 9 Temmuz 1971 tarihinden itibaren hiçbir hukukî varlığı kalmamıştır" diye, Heybeliada Ruhban Okulu Müdürlüğü'ne resmen bildirilmiştir. Bu fitne ocağını yeniden ihya etmek isteyenler için, adres; Yunanistan’dır. ……. Bunca kin ve nefretin arkasında gizli kalan başka bir gerçek ise,Fener Rum Patrikhanesi’nin karanlık yüzü,kini ve nefretidir.Yunanistan’ı ihya etmenin nerdeyse bir asır öncesinde,Rus İmparatorluğu ile işbirliği yapan ve bugünkünden farklı olmayan, o günkü patrik belgeli ihaneti ile hak ettiği cezayı çekmiştir. Patrik Gregorius tarafından Rus Çar’ı 2. Aleksandır’a yazılan mektup, tarihte örneğine az rastlanacak bir ihanet belgesidir. Türkler’ in sosyal ve kültürel yapısını çok iyi bilen Patrik, Rus Çar’ına Türkler’ in yok edilebilmesi için neler yapabilecekleri hakkında tavsiyelerde bulunmaktadır. Ancak yazılan bu mektup ele geçirilmiş, Patrik de 22 Nisan1821’de “vatana ihanet suçuyla” yargılanarak ve hainlere ibret olsun diye Patrikhane’nin giriş kapısı olan orta kapı (kilisenin girişi başka tarafa alınmıştır) önünde asılmıştır. İşte o dönemde kapanan kapı, Müslümanlardan intikam alındığı gün açılmak üzere 180 yıldır kapalı tutulmaktadır. 180 yıldır kapalı tutulan bu kapının açılması ise, Patrikhane tarafından bir şarta bağlanmıştır: “Bu kapı önünde bir İslâm âlimi idam edilmediği sürece bu kara kapı açılmayacaktır!” Patrik, ihanet belgesi mektubunda şöyle diyor: “Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak gayr-ı mümkündür. Çünkü Türkler, çok sabırlı ve mukavemetli (dayanıklı) insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve izzet-i nefis sahibidirler. Bu hasletleri de, dinlerine bağlılıklarından ve kadere rıza göstermelerinden, an’anelerinin kuvvetinden, padişahlarına, kumandanlarına, büyüklerine itaat duygularından gelmektedir. Türkler zekidirler ve kendilerini müspet yolda sevk ü idare edecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gayet kanaatkârdırlar. Onların bütün meziyetleri, hatta kahramanlık ve şecaat duyguları da an’anelerine olan merbutiyetten (bağlılıktan), ahlaklarının salâbetinden (kuvvetinden) gelmektedir. Türkler’de evvela itaat duygusunu kırmak ve manevî rabıtalarını (bağlarını) kesretmek (parçalamak), dinî metanetlerini (sağlamlıklarını) zaafa uğratmak icap eder. Bunun da en kısa yolu, an’ânât-ı milliye ve mâneviyelerine (millî gelenek ve inançlarına) uymayan haricî fikirler ve hareketlere onları alıştırmaktır. Türkler, haricî muaveneti (dış yardımı) reddederler, haysiyet hisleri buna manidir. Velev ki, muvakkat bir zaman için zahirî kuvvet ve kudret verse de, Türkler’i harici muavenete alıştırmalıdır. Maneviyatları sarsıldığı gün, Türkler’i kendilerinden şeklen çok kuvvetli, kalabalık ve zahiren hâkim kuvvetler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddî vasıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir. Bu sebeple, Osmanlı Devleti’ni tasfiye için, mücerred (soyut) olarak harp meydanındaki zaferler kâfi değildir. Ve hatta sadece bu yolda yürümek Türkler’in haysiyet ve vakarını tahrik edeceğinden, hakikatlere nüfuz edebilmelerine sebep olabilir. Yapılacak olan, Türkler’e bir şey hissettirmeden bünyelerindeki bu tahribî (yıkımı) tamamlamaktır!” …….. Fener Rum Patrikhanesi gerçeği budur ve ihanet varlık nedeni olmuştur. Türk Milleti, kendisini hedef alan,bu işbirlikçi,şer yuvasından kurtulmalıdır. Son sözümüz ; “Patrikhane Yunanistan’a Taşınmalıdır…”
__________________ .uɐln ʞşɐʇʞışǝq 'ɯǝɯçǝƃzɐʌ ǝsuöp ǝuısɹǝʇ ɐʎuüp | ||
|
03-12-2006, 08:38 | #3 | ||
Üyelik tarihi: Apr 2006
Mesajlar: 364
Tecrübe Puanı: 19 | Bu fesat ocağının hakiki yeri Yunanistan değil midir ?
__________________ YAŞASIN VATANA İHANET EDENLER İÇİN,ÖLÜM..!! www.kaynak.piczo.com http://i82.photobucket.com/albums/j2...o9075693ed.jpg | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |