|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
27-10-2007, 19:18 | #1 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2007 Yaş: 30
Mesajlar: 40
Tecrübe Puanı: 17 |
AKREPTEKİ BİLGİSAYAR AĞI Çölde yaşayan kum akreplerinin gözleri hemen hemen hiç görmez. Buna karşın her bir ayağının ucunda bulunan ve "milimetrenin milyonda birinden daha küçük titreşimlere" yol açan hareketleri bile tespit eden algılayıcıları sayesinde avlarını kovalayabilir ya da düşmanlarından kaçabilir. Kelebek konması gibi, akrebin yakınındaki en ufak bir hareket kumda titreşim dalgası oluşturur. Her iki dalganın yayılma hızları farklıdır. Akrep bu iki dalganın kendisine ulaşma süreleri arasındaki farktan Ava olan mesafesini belirler. Avdan yayılan düşük hızlı dalganın, akrebin ava en yakın algılayıcısı ile en uzaktaki algılayıcısına ulaşmasından da avın hangi tarafta olduğu tam olarak belirlenir. Hatta bu son iki sinyal akrebin tam bir hesaplama yapabilmesi için biraz geciktirilir. Ancak bu geciktirme süresi bile göz açıp kapama süresinden bile kısadır. Nitekim iki sinyal arasındaki fark saniyenin beş yüzde biri kadar ise akrep saldırı için bir an bile beklemez. Akrebin bir saniyede yüzlerce defa tespit ve hesaplama yapan alıcıları adeta bir bilgisayar ağı gibi işler. Bir bilgisayarın, hatta bilgisayarın tek bir işlemcisini yapan tasarımcısının varlığı nasıl inkar edilemiyorsa, akrebinde bir tasarımcısı olduğu o kadar aşikardır. Bu tasarımcı bütün canlıları yönlendiren, yapmaları gereken şeyleri onlara ilham eden Allah'tır.
__________________ Lütfen forum kurallarını okuyunuz.. | ||
|
27-10-2007, 19:19 | #2 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2007 Yaş: 30
Mesajlar: 40
Tecrübe Puanı: 17 | Bu Konu Hakkında !Buzlar Dünyasıizleyebilirsiniz... İmparator penguenlerinin kuluçkaya yattıkları dönem kutup kışına denk gelir. Erkek penguen yumurta üzerinde kuluçkadayken, dişisi doğacak olan yavrusu için besin bulmaya gider. Kuluçka yeri ile en yakın besin kaynağının arasındaki mesafe bazen 100 kilometreyi geçer. Anne penguen yavru yumurtadan çıkana kadar geçen 4 aylık süre içinde sürekli dolaşarak yavrusu için kursağında besin biriktirir. Anne yumurtadan çıkan yavruyu devreldığında, baba penguen uzun sürecek olan yürüyüşe çıkar. Penguenler büyük gövdeli olmalarına karşın, yürüyüşlerini zorlaştıracak kadar küçük bacaklara sahiptir. Peki nasıl oluyorda buna rağmen kilometrelerce yürüyebilmektedirler? Penguenler tıpkı bir hacıyayatmaz gibi sağa sola sallanarak yürürler. Aslında penguenler enerji tasarrufu yapabilmek için sarkaç benzeri bir yürüyüş yapmaktadırlar. Aşırı kısa bacaklı olan penguenler, yana doğru adımlar atarak kaslarının daha az yorulmasını sağlar. Böylece her adımın sonunda bir sonraki adım için enerji depolarlar. Normal yürümüş olsalar kendi heybetlerindeki bir hayvandan iki kat daha fazala enerji harcamaları gerekirdi. Hayvan sadece yürümeye başlarken enerji harcar, bir de duruken. Penguenlerin bu özellikleri Allah'ın canlılar üzerindeki şefkat ve merhametinin en büyük delillerinden biridir. Kinetik ve potansiyel enerjinin birbirine dönüşümünü kullanarak enerji tasarrrufu sağlayacak bir yürüyüş yapmak hiç bir pengunenin kendi başına yapabileceği bir şey değildir. Allah ilham etmedikçe, hiç bir penguen potansiyel-kinetik enerji dönüşümünü bilemez ve bunu sağlayabileceği bir yürüyüş tasarlayamaz.
__________________ Lütfen forum kurallarını okuyunuz.. | ||
27-10-2007, 19:21 | #3 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2007 Yaş: 30
Mesajlar: 40
Tecrübe Puanı: 17 | AĞAÇKAKAN'IN KAFATASINDAKİ MEKANİK TASARIM Ağaçkakanlar, yuva yapmak ve yiyecek bulmak için ağaç kabuklarına seri vuruşlar yaparlar. Bazı ağaçkakanlar bir saniyede 15-20 vuruş yapar. Kuşun iki vuruşu arasındaki zaman farkı, bir saniyeden çok daha azdır. Kuşun gagası her ağaca çarptığında kafası büyük bir sarsıntıya uğrar. Fakat kiraz büyüklüğündeki beyni bu sarsıntılardan etkilenmez. Ağaçkakanın sırrı, boyun kaslarındadır. Vurmaya başlayınca, baş ve gaga tam bir doğru üzerine gelirler. En küçük bir sapma, beyinde yırtılma yapabilir. Bu denli hızlı bir vuruşun betona kafa atmaktan bir farkı yoktur. Kuşun beyninin hiçbir hasara uğramaması ise ancak olağanüstü bir tasarımla mümkündür. Bu üstün tasarımın sahibi ise alemlerin Rabbi Yüce Allah'tır. Rabbimiz, ağaçkakanları hayret uyandırıcı özelliklere sahip olarak yaratmış ve evrenin her noktasında olduğu gibi bu kuşlarda da kusursuz yaratma sanatının örneklerini göstermiştir. Kuşların büyük çoğunluğunda kafatası kemikleri birbirine yapışıktır. Gaga ise çenenin hareketiyl AĞAÇKAKAN'IN KAFATASINDAKİ MEKANİK TASARIM Ağaçkakanlar, yuva yapmak ve yiyecek bulmak için ağaç kabuklarına seri vuruşlar yaparlar. Bazı ağaçkakanlar bir saniyede 15-20 vuruş yapar. Kuşun iki vuruşu arasındaki zaman farkı, bir saniyeden çok daha azdır. Kuşun gagası her ağaca çarptığında kafası büyük bir sarsıntıya uğrar. Fakat kiraz büyüklüğündeki beyni bu sarsıntılardan etkilenmez. Ağaçkakanın sırrı, boyun kaslarındadır. Vurmaya başlayınca, baş ve gaga tam bir doğru üzerine gelirler. En küçük bir sapma, beyinde yırtılma yapabilir. Bu denli hızlı bir vuruşun betona kafa atmaktan bir farkı yoktur. Kuşun beyninin hiçbir hasara uğramaması ise ancak olağanüstü bir tasarımla mümkündür. Bu üstün tasarımın sahibi ise alemlerin Rabbi Yüce Allah'tır. Rabbimiz, ağaçkakanları hayret uyandırıcı özelliklere sahip olarak yaratmış ve evrenin her noktasında olduğu gibi bu kuşlarda da kusursuz yaratma sanatının örneklerini göstermiştir. Kuşların büyük çoğunluğunda kafatası kemikleri birbirine yapışıktır. Gaga ise çenenin hareketiyle açılır. Oysa ağaçkakanlarda gaga ve kafatası, vuruş sırasında oluşan şoku emen süngerimsi bir madde ile birbirinden ayrılmıştır. Bu esnek madde, otomobil amortisörlerindekinden çok daha iyidir. Bu üstünlüğü, çok kısa aralıklarla oluşan şokları da emebilmesinden ileri gelir. Bu madde her vuruşta oluşan şoku emip bir sonraki şoku karşılayacak duruma gelebilir. Üstelik bunu saniyede 10'u aşan vuruşun yapıldığı şartlarda başarır. Bu madde modern teknolojinin geliştirdiği tüm benzerlerinden üstündür. Ağaçkakanın kafatası ve üst gagasının olağandışı bir yöntemle bağlanmış olması, her vuruşta beyninin bulunduğu bölümün gagadan uzaklaşmasını, böylece şok emici ikinci bir mekanizma oluşmasını sağlar. Tüm bu bilgiler, iman edenlerin imanlarının daha da güçlenmesine, pek çok insanın da iman etmesine aracı olan çok önemli yaratılış delilleridir. Ağaçkakanın yapısındaki mükkemmel tasarım, evrenin ve canlıların kör tesadüflerin eseri olamayacağını bir kez daha gözler önüne sermektedir. e açılır. Oysa ağaçkakanlarda gaga ve kafatası, vuruş sırasında oluşan şoku emen süngerimsi bir madde ile birbirinden ayrılmıştır. Bu esnek madde, otomobil amortisörlerindekinden çok daha iyidir. Bu üstünlüğü, çok kısa aralıklarla oluşan şokları da emebilmesinden ileri gelir. Bu madde her vuruşta oluşan şoku emip bir sonraki şoku karşılayacak duruma gelebilir. Üstelik bunu saniyede 10'u aşan vuruşun yapıldığı şartlarda başarır. Bu madde modern teknolojinin geliştirdiği tüm benzerlerinden üstündür. Ağaçkakanın kafatası ve üst gagasının olağandışı bir yöntemle bağlanmış olması, her vuruşta beyninin bulunduğu bölümün gagadan uzaklaşmasını, böylece şok emici ikinci bir mekanizma oluşmasını sağlar. Tüm bu bilgiler, iman edenlerin imanlarının daha da güçlenmesine, pek çok insanın da iman etmesine aracı olan çok önemli yaratılış delilleridir. Ağaçkakanın yapısındaki mükkemmel tasarım, evrenin ve canlıların kör tesadüflerin eseri olamayacağını bir kez daha gözler önüne sermektedir.
__________________ Lütfen forum kurallarını okuyunuz.. | ||
27-10-2007, 19:23 | #4 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2007 Yaş: 30
Mesajlar: 40
Tecrübe Puanı: 17 | KÖPEK BALIKLARI VE ELEKTRİKSEL ALGILAYICILARI Bu Konu Hakkında !Biyomimetik: Köpekbalığı derisinden örnek alınan mayodetaylı okuyabilirsiniz...Köpekbalıklarının, öyle mükemmel bir yaratılışları vardır ki, sudaki tüm titreşimleri ve kokuları, suyun ısısındaki değişimleri, tuzluluk oranını ve özellikle de hareket halindeki hayvanların yol açtığı elektrik alanındaki en küçük değişiklikleri bile hissedebilirler.1 Peki ama nasıl? Canlılar ısı dışında elektrikte yayarlar. Tüm canlılar gibi bizde elektrik yayarız. Her düşüncemiz, her küçük hareketimiz minik akımlardan oluşan elektrik fırtınalarına neden olur. Karada yaşayan bir canlının bu akımları hissetmesi zordur çünkü hava bir yalıtkan görevi görür. Ancak suyun içerisinde durum farklıdır elektrik doğal bir iletken olan suyun içerisine akar. Dolayısı ile bu elektriği hissedebilen bir canlı son derce gelişmiş bir duyuya sahip olmuş olur. Vücuttan yayılan elektriği hisse- debilirler. Köpek balıklarının vücutlarında, içi jöle dolu çok sayıda oluk mevcuttur. Bu oluklar sıklıkla köpekbalığının kafasında yerleştirilmiş olmasına karşın, balığın tüm vücudu boyunca da dağılmıştır. Lorenzini ampülü olarak adlandırılan bu yapılar mükemmel birer elektrik algılayıcılarıdır. Köpek balıkları ve vatozlar bu algılayıcılarını kullanarak avlarını bulurlar. Algılayıcılar o kadar hassastırlar ki bir voltun 20 milyarda biri büyüklüğünde akımları hissedebilirler. Bu birbirinden 3000 kilometre uzaklıkta duran iki adet 1.5 voltluk kalem pil arasındaki voltajı hissetmeye benzetilebilir. İnsan vücudunun elektrik akımlarına nasıl tepki verirler peki? Biz yüzerken derimiz büyük bir izolasyon bandı görevi görür ve vücudumuzdaki elektrik akımının büyük bir kısmının sızmasını engeller. Ancak vücudun dış dünyaya açıldığı her noktadan 1/10.000.000 ve 1/100.000.000 volt büyüklüklerinde alanlar yaratarak dışarıya akar. Ancak bu elektrik alanı o kadar hızlı dağılır ki köpekbalığının bunları hissedebilmesi için 1 metreden daha yakın olması gerekmektedir. Ancak eğer yaralanacak olursak, izolasyon bandı olan derideki zedelenme elektriğin suya akmasına izin verir ve köpek balığının avın yerini tam olarak belirlemesini sağlar . 2
__________________ Lütfen forum kurallarını okuyunuz.. | ||
27-10-2007, 19:25 | #5 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2007 Yaş: 30
Mesajlar: 40
Tecrübe Puanı: 17 | DÖRTGÖZLÜ BALIK Suyun ve gözün yüzeyinin (korneanın) kırılma indisi neredeyse aynı olduğu için suyun altındaki nesnelerden yansıyan ışık korneadan direkt olarak geçer ve daha yüksek kırılma indisine sahip olan mercekteki retina üzerinde kırılarak odaklanır. Diğer yandan havanın korneaya göre daha düşük bir kırılma indisi vardır, bu nedenle ışık ikinci defa bükülür. Anableps benzersiz olan yumurta şeklindeki mercekleri kullanarak her iki görüntüyü de net olarak görür. Merceğin alt gözbebeği ile aynı sırada olan kısmı tipik bir balık gözü merceği gibi yuvarlanmıştır bu şekilde yüzmekte olan bir böcek larvası retina üzerinde odaklanabilmektedir. Daha az yuvarlak olan üst kısım ise insan gözüne daha fazla benzemektedir ve havadaki cisimlere bakıldığı zaman ortaya çıkan iki defa kırılmayı telafi eder. Bu sayede bir sivrisineği de net olarak görülebilir. Kafanızı su dolu bir havuzun içerisine sokun, gözlerinizi açın ve elbette her şeyi bulanık gördüğünüzü fark edecekseniz. Benzer bir mantıkla içinde bulunduğu ortamdan dışarıya çıkarılan bir balığında bulanık bir görüşe sahip olacağını tahmin etmek zor olmayacaktır. Güney Meksika'dan Güney Amerika'nın kuzeyine kadar olan nehirlerde ve göllerde yaşayan bir balık türü suyun hem içinde hem de dışında son derece iyi görebilmektedir. Anableps adını taşıyan bu balık daha çok dört göz olarak tanınır. Suyun dışını net olarak görmek bir yana, havadaki nesnelere bile odaklanabilmektedir. Dört göz balığın gerçekte iki gözü bulunmaktadır. Ancak her göz her biri kendi odak uzaklığına sahip iki yarım küreden oluşmuştur. Bu Anablepslerin aynı anda iki farklı görüş özelliği sahip olmalarının nedenini açıklayan kusursuz bir dizaydır. Suyun yüzeyinin biraz altında yüzerken su yüzeyinin üzerinde kalan göz bebekleri de havayı taramakta, bu arada suyun altında kalan alt göz bebekleri de su dünyasını incelemektedir. Bu şekilde balık hem uçan hem de yüzen canlılarla beslenebilmekte veya onlardan kaçabilmektedir. Gözün içerisinde yer alan iki ayrı odak (bifocals) balığın iki ayrı görüntü almasına imkan tanır. Pigment içeren benekli bir doku bandı ve bunun hemen üzerinde gözle görülebilir irisler her bir gözü su çizgisinde gözü ortadan ikiye böler ve birisi suyun üzerinde diğeri suyun altında olan iki adet göz bebeği oluşturur. Yukarıdan bakıldığında irisler dışarı fırlayan gözlerin içerisinde işaret için kalkan parmaklara benzemektedirler. Dört göz balık uçan böcekleri yakalayabilmek için havaya zıplayabilir veya yüzen yaratıkları avlamak için suyun dibine dalabilir. Ancak daha çok kıyıya yakın sığ sularda gezinerek kabukluları, algleri veya suyun üstündeki ince yüzey filmine yakalanan böcekleri yakalar. Bilim adamları Anableplerin daha çok havadaki görsel vizyonlarını kullandıklarını tespit etmişlerdir çünkü sudaki görüş sistemine göre daha uzakta ve daha küçük nesneleri görebilmektedirler. Ancak balık beslenmek veya yem olmamak için sık sık dalmaktadır. Yüzeyde gezinirken "üst gözlerini" ıslatmak için kafayı sık sık suya sokarlar. Surinam'daki Surinam nehrininin ağzına yakın bölgede gelgiti bekleyen yüzlerce Anablep periskop gibi suyun dışını gözetlemektedir. Sular çekildiğinde balıklar kendilerimi kıyıya atıp besin dolu çamurlardan yutacaklardır.Ancak eğer balık alçaktan uçan kuşları veya büyük balıkçılları görecek olurlarsa hemen derin sulara geri dönerek yüzeyde kuyrukları üzerinde kaçacaklardır. 1 Balıkçılarda bir tehdit unsurudur ancak keskin gözlü Anablepler çoğu zaman onları tespit ederler ve daha ağlar üzerlerine atılmadan kaçabilirler. Şüphesiz hiçbir balığın suyun ve havanın fiziksel özelliklerine göre iki farklı optik sistem tasarlaması, daha sonra da bu iki sistemi, tek bir gözde uyumlu çalışacak biçimde monte etmesi mümkün değildir. Peki bu gözler evrim teorisinin ön gördüğü gibi tesadüfi gelişimlerle ortaya çıkmış olabilir mi? Bütün türlerin bir kökeni olduğunu ve günümüzdeki türlerin çeşitli etkenlerle çeşitlendiğini iddia eden Darwin, "gözün evrimi" konusunda bir açmazla karşı karşıya olduğunun farkındadır. Nitekim bunu kitabının "Teorinin Zorlukları" (Difficulties on Theory) adlı bölümünde itiraf etmektedir: Bu "zorlukların" başında, fosil kayıtları, canlılardaki tesadüfle açıklanması mümkün olmayan kompleks organlar (örneğin göz), canlıların içgüdüleri gibi konular geliyordu. Darwin bu zorlukların ileride yapılacak yeni keşiflerle çözüleceğini ummuş, bazılarına da çok yetersiz açıklamalar getirmişti. Amerikalı fizikçi Lipson, Darwin'in bu "zorlukları" hakkında şu yorumu yapar: Türlerin Kökeni'ni ilk okuduğumda Darwin'in genelde sunulan tablonun aksine, kendisinden pek de emin olmadığını fark etmiştim. "Teorinin Zorlukları" başlıklı bölüm, örneğin, çok belirgin bir güvensizlik yansıtmaktadır. Bir fizikçi olarak, gözün nasıl ortaya çıkmış olabileceği yönündeki yorumları karşısında şaşkınlığa düştüm. 2 Göz gibi organlar, iç içe geçmiş pek çok parçanın bir arada çalışmasıyla oluşur ve bu parçaların birisi bile olmasa ya da kusurlu olsa hiçbir işe yaramazlar. Bu tür sistemler, "indirgenemez komplekslik" olarak tanımlanan özelliğe sahiptirler. Örneğin insan gözü daha basite indirgenemez, çünkü tüm detaylarıyla birlikte var olmadığı sürece işlev görmez. Bu tür bir sistemi meydana getiren bilincin, geleceği önceden hesaplayarak, sadece en son aşamada elde edilecek olan faydayı amaçlaması gerekir. Evrime yol açtığı iddia edilen mekanizmalar irade sahibi olmadığı için, böyle bir şey yapamazlar. Bu gerçek, "eğer birbirini takip eden çok sayıda küçük değişiklikle kompleks bir organın oluşmasının imkansız olduğu gösterilse, teorim kesinlikle yıkılmış olacaktır" diyen Darwin'in endişe ettiği gibi, evrim teorisini en temelinden yıkmaktadır. 3 Görüldüğü gibi Evrim teorisi henüz tek bir gözün ortaya çıkışını açıklayamazken "dört göz balığın" kökenine dair hiç bir açıklama getiremeyeceği kesindir.Dört göz bir balıktır ama suyun dışını bir insan kadar suyun içini de bir balık kadar iyi görebilmektedir. Dört göz balığın kökenine ilişkin söylenebilecek tek şey vardır o da "her şeye gücü yeten ve bütün canlıları yaratan" Allah tarafından yaratılmış olduğudur.
__________________ Lütfen forum kurallarını okuyunuz.. | ||
27-10-2007, 19:27 | #6 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2007 Yaş: 30
Mesajlar: 40
Tecrübe Puanı: 17 | AĞAÇ TAŞIDIĞINIZ VİNÇLE YERDEN BEZELYE TOPLAYABİLİR MİSİNİZ? Fillerin hortumu tek bir uzantı şeklinde olmasına karşın tahmin edileceğinizden çok daha fazla işleve sahiptir. Hayvan, bir yandan hortumu ile söktüğü tonlarca ağirlıktaki bir ağacın gövdesini taşıyabilirken, öte yandan bir bezelye tanesini yerden alıp ağzına atabilir. Ayrıca yıkanmak ya da su içmek için 4 litre suyu taşıyabilir veya bir fıskiye gibi püskürtebilir. Yerine göre borazan gibi kullanarak sürüsünü toplayabilir veya kaçmaları için uyarabilir. 50 bin adet kasla çevrili bu organ mükemmel dizaynı sayesinde çok fazla incelik ve hassasiyet gerektiren bir işlemi yapabilme kabiliyetine de sahiptir. Bilgisayar ve elektronik teknolojisi büyük ilerlemeler kaydetmesine karşın; bir filin hortumu kadar hem güçlü hem de hassas işler yapabilen makineler, robotlar üretilememiştir. Filin hortumu özel olarak tasarlanmış bir organdır. Her özelliğiyle Allah'ın yaratma sanatındaki kusursuzluğunu bizlere gösterir. Peki bu mükemmel mekanizma nasıl var olmuştur? Akıl ve vicdan sahibi bir insan için, bunun "yaratılmış" olduğunu anlayıp hissetmek zor değildir kuşkusuz. Bu organın tesadüfler sonucu var olduğunu öne süren evrimcilerin iddiası son derece gülünçtür. Çünkü, evrimciler, organların tesadüflerin birbiri üzerine eklenerek var olduğunu öne sürerler. Oysa fil hortumu üzerindeki her bir kas yerli yerinde olduğunda çalışabilir. Şüphesiz kasların boylarında ya da kuvvetlerindeki en ufak bir farklılık onu işlevsiz kılardı.
__________________ Lütfen forum kurallarını okuyunuz.. | ||
27-10-2007, 19:55 | #7 | ||
Beş-U-ktaş Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 3.884
Tecrübe Puanı: 21 | tşkler | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |