Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Hukuk

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 23-01-2007, 09:24   #1
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Hukukun Dalları

HUKUKUN DALLARI
Hukuk, sosyal hayatta şahıslar ile şahıslar veya şahıslar ile toplum arasındaki ilişkileri düzenleyen maddi müeyyideli kuralların tümüdür.
Hukuk kurallarının bir kısmı, şahıslar ile şahıslar arasındaki ilişkileri, bir kısmı ise şahısla ile toplum (Devlet) arasındaki ilişkileri düzenlerler.
Bir şahıs ile diğer bir şahıs arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarına “özel hukuk”, bir şahıs ile devlet veya bir devlet ile diğer bir devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarına da “kamu hukuku” adını vermişlerdir.

A. ÖZEL HUKUKUN DALLARI
Özel hukukun başlıca altı dalı vardır. Bunlar;
  • Medenî Hukuk,
  • Borçlar Hukuku
  • Ticaret Hukuku
  • Devletler Özel Hukuku
  • Medenî Usûl Hukuku
  • İcra ve İflas Hukuku
1. MEDENÎ HUKUK
Medenî hukuk özel hukukun en geniş ve en önemli dalıdır. Medenî hukuk, kişilerin toplum içinde yaşaması bakımından bir hüküm ve değer ifade eden bütün eylem ve davranışlarını, işlem ve ilişkilerini düzenleyen hukuk kurallarının bütünüdür. Medenî hukukla ilgisi olmayan bir kişiyi düşünmek mümkün değildir. Kişi daha doğduğu anda, hatta doğumundan önce, ana rahmine düşmesiyle medenî hukukun düzenleme alanına girer. Bir kişinin doğumundan ölümüne kadar geçen sürede kurduğu ilişkilerin, yaptığı işlemlerin büyük bir kısmı medenî hukukun kapsamı içinde bulunur. Kişinin doğumu, ana-babasının velayeti altında büyümesi, reşit olması, bir yerde oturması, nişanlanması, evlenmesi, eşiyle ilişkileri, araba, ev sahibi olması, kişinin ölmesi hep medenî hukuk ilişkisidir. Nihayet kişinin medenî hukuk ile bağlantısı öldükten sonra bile bir süre devam eder. Mirasının nasıl ve kimler arasında paylaşılacağı yine medenî hukukun konusuna girer.
Türkiye’de medenî hukuk kuralları önce 1926 tarihli Türk Medenî Kanunu ile düzenlenmişti. Daha sonra bu kanunun yerine 22 Kasım 2001 tarihinde yeri bir Türk Medenî Kanunun kabul edildi.
Yukarıdan anlaşılacağı üzere medenî hukuk oldukça kapsamlıdır. O nedenle medenî hukuk, kendi içinde alt dallara ayrılır. Şöyle:
Kişiler Hukuku :
Hukukta hak ve borç altına girebilen varlıklara “kişi” denir. Kişiler, gerçek kişiler ve tüzel kişiler olarak ikiye ayrılır. Gerçek kişiler sadece insanlardan ibarettir. Belli bir gayeyi gerçekleştirmek için bir kısım insanların bir araya gelip faaliyetlerini ve bir kısım mallarını bu gayeye tahsis etmeleriyle ortaya çıkan ve kendisini meydana getiren kişilerden ayrı ve bağımsız oldukları kabul edilen varlıklara tüzel kişi denir.
Aile Hukuku:
Aile hukuku kişinin içinde bulunduğu ve aile denen topluluğun üyeleri ile olan ilişkilerini düzenleyen medenî hukukun dalıdır
Miras Hukuku:
Miras hukuku, bir gerçek kişinin ölümünden sonra, para ile ölçülebilen bütün hak ve borçlarının, yani terekesinin kimlere ve nasıl geçeceğini düzenleyen hukuk kurallarından oluşan medenî hukuk dalıdır
Eşya Hukuku:
Eşya hukuku, kişilerin bir eşya üzerindeki hakimiyet ve tasarruflarının nitelik ve türlerini, onların bu hakimiyet dolayısıyla diğer şahıslarla olan ilişkilerini düzenleyen hukuk dalıdır.
2. BORÇLAR HUKUKU
Borçlar hukuku medenî hukukun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle birçok eserde borçlar hukuku, medenî hukukun bir dalı olarak kabul edilmektedir. Ancak, borçlar hukukuna ilişkin hükümler, Medenî Kanundan ayrı bir kanunda, Borçlar Kanununda düzenlenmiştir. Bu nedenle biz borçlar hukukunu özel hukukun ayrı bir dalı olarak gösterdik.
Borçlar hukuku, kişiler arasında borç ilişkilerini düzenleyen özel hukukun bölümüdür. Borç ilişkisi, iki taraf arasında mevcut olup, bir şeyin verilmesini, yapılmasını veya yapılmamasını öngören bağ şeklinde tanımlanır. Bu ilişkinin taraflarından birisine alacaklı, diğerine borçlu denir. İşte borçlar hukuku, borç ilişkisinin doğumunu, hükümlerini, türlerini ve sona ermesini inceler.
Borçlar hukuku, kendi içinde genel hükümler ve özel hükümler olmak üzere ikiye ayrılır. Borçlar hukukunun genel hükümler kısmında, borç kavramı, borç ilişkisi, sorumluluk kavramı, borçların doğumu, sözleşme, icap ve kabul, muvazaa, hata, hile, ikrah, gabin, temsil, haksız fiiller, sebepsiz zenginleşme, borçların hükümleri, borcun ifası, borçlunun temerrüdü, müteselsil borçluluk, şarta bağlı borçlar, pey akçesi, cezai şart, alacağın temliki, borcun nakli, borçların sona ermesi, ibra, yenileme, birleşme, kusursuz imkansızlık, takas, zamanaşımı gibi çeşitli, kavram, kurum ve ilişkiler incelenmektedir. Borçlar hukukunu özel hükümler kısmında ise, satım, trampa, bağışlama, kira, ariyet, karz, hizmet,istisna, vekalet, havale, vedia, kefalet sözleşmeleri gibi çeşitli borç ilişkilerinin kuruluşu hüküm ve sonuçları incelenmektedir. Türkiye’de borçlar hukuku 1926 tarihli Borçlar Kanunuyla düzenlenmiştir.
3. TİCARET HUKUKU
Ticaret hukuku, kişilerin “ticari” nitelikteki ilişkilerini düzenleyen hukuk kurallarının bütünüdür. Ticaret hukuku, borçlar hukukuyla çok yakından ilişkilidir. Borçlar hukuku kişilerin ticari nitelikte olmayan borç ilişkilerini düzenlediği halde, ticaret hukuku aynı ilişkilerin “ticari” nitelikte olanlarını düzenler. Ticaret hukuku oldukça hacimli bir hukuk dalıdır. Kendi içinde, ticari işletme hukuku şirketler hukuku, kıymetli evrak hukuku deniz ticareti hukuku ve sigorta hukuku bölümlerine ayrılmaktadır. Türkiye’de ticaret hukuk kuralları 1955 tarihli Türk Ticaret Kanunu belirlenmiştir.
4. DEVLETLER ÖZEL HUKUKU
Çeşitli devletlere bağlı bulunan kişiler arasındaki özel hukuk ilişkilerine, hangi devletin kanunun uygulanacağını veya bu ilişkilerle ilgili davların hangi devletin mahkemesinde görüleceğini gösteren hukuk kuralları ile kişilerin veya şeylerin uyrukluğunu düzenleyen hukuk kurallarından oluşur.
Devletler özel hukuku, özel hukuk alanında yabancı unsur taşıyan hukukî ilişki ve ihtilafların çözümünde uygulanacak kurallardır oluşmuş hukuk dalıdır.
5. MEDENÎ USUL HUKUKU
Medenî usul hukuku, adliye mahkemelerinin özel hukuk alanındaki bütün yargısal faaliyetlerini inceler. Diğer bir tanımla, medenî usul hukuku, özel hukuk alanında ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde mahkemelerin izleyecekleri usulleri belirleyen hukuk kurallarından meydana gelir. Türkiye’de medenî usûl hukuk kuralları 1927 tarihli Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu (HUMK ) ile düzenlenmiştir.
6. İCRA VE İFLAS HUKUKU
İcra ve iflas hukuku medenî usul hukukunu tamamlayan bir hukuk dalıdır. Hukuk mahkemelerinin verdiği hükümler, lehine karar verilen kişi tarafından doğrudan doğruya icra edilemez. Yargılama sonucunda haklı çıkan taraf aldığı mahkeme kararını (ilamı) icra dairesine götürerek icra ettirir. İşte böyle bir kararın nasıl yerine getirileceğini icra hukuku düzenler. O halde icra hukuku, özel hukuk alanında ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözmekle görevli hukuk mahkemelerinin vermiş oldukları hükümlerin (ilamların) gerektiğinde devlet organları eliyle zorla yerine getirilmesi yöntemlerini ve bu konuda hangi organların yetkili olduğunu gösteren hukuk kurallarından oluşur İcra işleri Türk hukuk düzeninde icra dairelerine bırakılmıştır. İflasta, borçlunun haczi caiz bütün malları satılır ve satış bedelinden borçlunun bütün borçları, alacaklılara ödenir. İşte, iflas hukuku, iflas usulünü düzenleyen hukuk dalıdır.

B. KAMU HUKUKU
Kamu hukuku devletin diğer devletlerle kamu kudretini kullanarak kişilerle ilişkilerini düzenleyen hukuk dalıdır. Bu tür ilişkilerde çok sayıda olup aralarında yakın benzerlik gösterenleri kendi içlerinde değişik gruplara ayırmak mümkündür. Buna uygun olarak kamu hukukuna aşağıdaki dalları mevcuttur.
1.ANAYASA HUKUKU
Anayasa hukuku devletin şeklini, yapısını, organlarını kişileri hak ve özgürlüklerini devlete karşı ödevlerini düzenleyen bir hukuk dalıdır. Türk anayasa hukukunun kaynağı 7 Kasım 1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olup bir başlangıç ve 7 kısım olmak ve toplam 177 asıl ve 16 geçici maddeden oluşmaktadır.
2.İDARİ HUKUKU
Anayasamız devletin örgütlenme biçimiyle ilgili olarak kurallar koymuştur. Ancak bu kurallar genel nitelikte olup devlet içinde idari birimlerin örgütlenmesi ve işleyişiyle ilgili konulara deyinmemektedir. Bu idari hukukun konusudur. İdari hukuku devletin örgütlenmesini devlet içinde idari birimlerin oluşmasını, çalışma biçimlerini birbirleriyle ve kişilerle olan ilişkilerini idarinin işlemlerini ve bunun hukuka uygunluğunun koşullarını düzenleyen kamu hukukuna dair bir maddi hukuk dalıdır.
3. CEZA HUKUKU:
Suç teşkil eden eylemlerle bunların karşılığı olan cezaları tayin eden hukuk dalıdır. Suç karşılığı ceza olan hukuk dışı bir eylemdir. Hangi eylemin bu nitelikte olduğu ve bu eylemin karşılığı (müeyyedesi) olan cezayı kanun tayin eder. Bu husus ceza hukukunun çok eski ve temel bir ilkesi olan kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesiyle ifade edilmektedir.
4.DEVLETLER UMUMİ HUKUKU:
Bir devletin diğer devletler ve milletler arası kuruluşlarla olan ilişkilerini düzenleyen hukuk dalıdır. Bu yönüyle devletler umumi hukuku bir dış hukuku olarakta nitelendirmektedir. Zira gerek kamu hukuku gerekse aşağıda ele alacağımız özel hukuk dalına girer. Hukuk alanlarında bir devletin kendi ülkesinde kişilerle ve kişileri birbirleriyle olan ilişkileri (iç hukuk) düzenlendiği halde devletler umumi hukukunda bir devletin kendi ülkesi dışında bir başka devlet yada milletlerarası kuruluşlarla ilişkileri düzenlemektedir. Bu tür ilişkileri de devletler arasında eşitlik söz konusudur. Bu yönüyle kamu hukukunda tarafların eşit olmadığı ölçüsünü devletler umumi hukuku için geçerli olduğunu söylemek güçtür.
5. YARGILAMA HUKUKU:
Sosyal ilişkilerden doğan uyuşmazlıkların nasıl çözümleneceğini hukuk kurallarını ihlal edenleri yaptığının uygulanmasında takip edilecek usulü gösteren hukuk dalıdır. Bu nedenle bu hukuk dalına “usul hukuku” demekte mümkündür. Başkasından alacaklı olan kişinin borcunu nerede hangi mahkemede dava edebileceği bu alacağını nasıl kanıtlaya bileceği suç işleyen bir kişinin nerede nasıl yargılanacağı idareye yaptığı bir başvurusu haksız olarak red edilen kişinin bunu nerede nasıl dava edebileceği gibi konular yargılama hukukunu ilgilendirir.
6.İCRA İFLAS HUKUKU:
İcra iflas hukuku da yargılama hukuku ile yakından ilgili bir hukuk dalıdır. Burada borçlunun borcunu ödememesi halinde alacağın ondan ne şekilde tahsil edeceği gösterilmektedir. Borçlu aleyhine yapılan takip icra takibi olabileceği gibi koşulları mevcut ise iflas yoluyla da takip olabilir. Her iki takibinde nerede nasıl yapılacağı borçlunun böyle bir takip karşısında hangi yasal yollara başvurabileceği alacaklının bu durumda hangi hukuksal olanaklara sahip olduğu yapılan takibe rağmen borçlunun borcunu ödememesi halinde mallarının nasıl haczedip parayı çevrilebileceği gibi konular bu hukuk dalını ilgilendirir.
7.VERGİ HUKUKU:
Devletin vergilendirme yetkisini bunun şeklini kapsamını vergileri tarh ve tahakkukunu tahsilini düzenleyen hukuk dalıdır.

HUKUKUN KAYNAKLARI
Hukuk kurallarının nasıl ve ne suretle meydana geldiklerini, nereden çıktık­larını ifade eden kaynaklara hukuku doğuran kaynaklar veya hukuku yaratan kaynaklar denir. Hukuk kurallarının dışa karşı hangi şekillerde göründüğünü gösteren kaynaklara ise, hukuku bildiren kaynaklar veya mahiyetlerine de uy­gun düşecek biçimde hukukun şekli kaynakları denilmektedir.
1. HUKUKUN ŞEKLİ KAYNAKLARI
Hukukun şekli kaynakları denildiği zaman karşımıza yazılı kaynaklar, yazı­sız kaynaklar ve yardımcı kaynaklar olmak üzere başlıca üç kaynak çıkmakta­dır.
A. YAZILI KAYNAKLAR
Yazılı hukuk kurallarını içeren kaynaklardır. Bu kaynaklarda yer alan yazılı hukuk kuralları yetkili bir merci tarafından konulmuşlardır. Yetkili bir merci tara­fından konulmuş olan ve yürürlükte bulunan hukuk kurallarının tümüne birden "mevzu hukuk" (konulmuş hukuk) veya uygulamadaki deyimiyle mevzuat adı verilmektedir.
Yazılı kaynaklar; kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, tüzükler ve yö­netmeliklerden oluşmaktadır.
1. Kanunlar
Hukukun yazılı kaynaklarının en başında kanunlar gelir. Kanun, Anayasa­nın yetkili kıldığı organ tarafından yazılı bir şekilde ve bu ad altında tespit edil­miş bulunan genel, sürekli ve soyut hukuk kurallarından ibarettir.
Meclise kanun teklif etmeye, Bakanlar Kurulu ve Türkiye Büyük Millet Mec­lisi üyeleri yetkilidirler. Bakanlar Kurulunun (hükümetin) hazırlayarak Meclise sunduğu kanun projelerine kanun tasarısı veya kanun layihası denir. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, yani milletvekillerinin sundukları projeye ise ka­nun teklifi denilmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul olunan kanun­ları Cumhurbaşkanı onbeş gün içinde yayımlar. Cumhurbaşkanı yayımlanma­sını uygun bulmadığı kanunları bir daha görüşülmek üzere gösterdiği gerekçe­le birlikte aynı süre içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Ancak, Cumhurbaşkanının bütçe kanunlarını geri gönderme yetkisi yoktur. Kanunlar, Başbakanlık tarafından çıkartılmakta olan Resmi Gazetede yayımlanır. Kanun­ların hangi tarihte yürürlüğe gireceği genellikle kendi metninin sonunda yer alan yürürlük maddesinde belirtilir. Kanun kendi metninde yürürlük tarihini gösterme mis bulunuyorsa, bu takdirde 1322 sayılı Kanun uyarınca, Resmi Gazete ile ya­yımını izleyen günden itibaren kırkbeş gün sonra yürürlüğe girer.
Kanunlar, kural olarak yürürlüğe girdikten sonraki olaylara uygulanırlar. Başka bir deyimle kural, kanunların geçmişe etkili (makable şamil) olmaması, yani geriye yürümemesidir.
Kanunların genel olması demek, kanunun belli bir kişi veya olayı değil, ay­nı durumda bulunan bütün kişileri ve aynı nitelikteki bütün olayları kapsaması demektir.
Kanunların sürekli olması ise, kanunların yürürlüğe girdikleri tarihten itiba­ren kapsamına giren kişi ve olaylara her zaman uygulanması demektir.
Milletlerarası andlaşmalar da nitelikleri itibariyle kanun sayılırlar. Kanunla­rın Anayasaya aykırı hükümler içermemesi gerekir. Buna Anayasanın üstün­lüğü ilkesi denir.
Kanunların Anayasaya uygunluğunun denetimi bakımından genellikle biri siyasal denetim diğeri ise yargısal denetim olmak üzere iki denetim türü sözko-nusu olabilir. Siyasal denetim, kanunların Anayasaya uygunluğunun siyasi bir organ, örneğin Meclis tarafından denetlenmesi yoludur. Yargısal denetim ise, bu kontrolün bağımsız bir yargı organı tarafından yapılmasını ifade eder.
2. Kanun Hükmünde Kararnameler
Kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kanun­la yetki vermesi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belli konuları düzenlemek amacıyla çıkarılan yazılı hukuk kurallarıdır. Bunlar da tıpkı kanunlar gibi resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girerler. Kanun hükmünde kararname çıkar­ma yetkisi, ülkemizde ilk defa 1961 tarihli eski Anayasamızın 64'ncü maddesin­de 1971 yılında yapılan bir değişiklikle ortaya çıkmıştır. Osmanlı imparatorlu­ğunda "1876 Kanunu Esasisi" (Anayasası), Vekiller Hey'etine Muvakkat Kanun adıyla kararname çıkartarak geçici hükümler koyma yetkisi tanımıştı; fakat Cumhuriyet döneminde gerek 1924 tarihli Anayasamız (Teşkilatı Esasiye Ka­nunumuz) gerek 1961 tarihli T.C. Anayasası Bakanlar Kurulu'na böyle bir yetki tanımamışlardır. Yetki veren kanunda (yetki kanununda), çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin amacı, kapsamı ve ilkeleriyle bu yetkiyi kullanma sü­resinin ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağının gösterilmesi gerekir.
Ancak, Anayasamızın 91'inci maddesinin ilk fıkrasında, sıkıyönetim ve ola­ğanüstü haller saklı kalmak üzere, temel haklar, kişi haklan ve ödevleri ile siya­si haklar ve ödevlerin kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceği belirtilmektedir. Kanun hükmünde kararnameler yayımlandıkları gün "Türkiye Büyük Millet Meclisi"ne sunulurlar. Yayımlandıkları gün TBMM'ne sunulmayan kararnameler bu tarihte, TBMM tarafından reddedilen kararnameleri ise, red kararının yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkarlar.
3. Tüzükler
Tüzükler, herhangi bir kanunun uygulanmasını göstermek veya kanunun emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak şartıyla ve Danıştayın incelemesinden geçirtilerek Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılırlar. Cumhur­başkanı tarafından imzalanırlar ve kanunlar gibi Resmi Gazete'de yayımlanır­lar. Tüzük çıkarma yetkisi Anayasamızca sadece Bakanlar Kuruluna tanınmış­tır. Tüzüklerin iptaline ilişkin davalara "Danıştay" bakar. Tüzüklere eskiden Ni­zamname denilirdi.
4. Yönetmelikler
Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev alanlarını il­gilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla çıkardıkları yazılı hukuk kurallarıdır. Yönetmeliklerin ka­nuna aykırı olduğu iddiası adalet mahkemelerinde ileri sürülebileceği gibi, yö­netmeliğin iptali için Danıştay'a da başvurulabilir. Yönetmeliklere eskiden Tali­matname denilirdi.
B- YAZISIZ KAYNAKLAR ( Örf ve Adet Hukuku)
Örf ve adet hukuku Angto-Ameri/can hukuk sisteminde yazılı hukuktan da­ha önemli bir hukuk kaynağı olduğu halde, bizim hukuk sistemimizde ancak ta­li (ikinci derecede) bir hukuk kaynağıdır. Hakim ilk defa yazılı kaynaklara baş­vurmak zorunda olduğu içindir ki, yazılı kaynaklara asli kaynaklar da denilmek­tedir. Örf ve adet hukuku, yetkili bir organ tarafından bilerek ve istenerek konul­muş olan kurallar değildir. Bunlar toplumda kendi kendilerine doğarlar. Herhan­gi bir adetin, bir geleneğin bir örf ve adet hukuku kuralı düzeyine ulaşabilmesi için, birtakım unsurları içermekte olması gerekir.
1. Unsurları
Alelade bir adetin, bir geleneğin örf ve adet hukuku kuralı olabilmesi için üç unsurun birarada bulunması gerekir.
a- Maddi Unsur
Örf ve adet hukukunun maddi unsuru devamlılık veya tekrarlanmadır. O adetin, o geleneğin az çok uzunca bir süreden beri uygulanmakta olması, onun toplumda ilk defa kimin tarafından uygulanmış olduğunun bilinmemesi halinde mevcut sayılacaktır.
b- Manevi Unsur
Örf ve adet hukukunun manevi unsuru genel inanıştır. Toplum vicdanında, bu davranış biçiminde bulunmak zorunluluğu hakkında genel bir inanç yer et­memişse, o adetin bir örf ve adet hukuku kuralı niteliğini kazanması mümkün değildir.
c- Hukuki Unsur
Hukuki unsur maddi yaptırımdır. Uzun zamandan beri tekrarlanmakta olan ve kişilerin kendilerini uymaya mecbur ettikleri adetin aynı zamanda devlet gü­cüyle de desteklenmiş olması gerekir.
2-Türleri
a- Genel Örf ve Adet Hukuku
Memleketin her yerinde bilinen ve uygulanmakta olan kurallardır. Bu tür örf ve adet hukuku kurallarıfıa örnek olarak ortakçılık ve yarıcılık gösterilebilir. Or­takçılık, inek, koyun, keçi, manda gibi semere (ürün) veren hayvanlarla ilgili bir örf ve adet hukuku kuralıdır. Yarıcılık ise, tarıma elverişli toprakla ilgili bir örf ve adet hukuku kuralıdır.
b- Özel Örf ve Adet Hukuk
Ülkenin belli bir yöresinde veya belli bir meslek grubuna dahil bulunan kim­seler arasında bilinen ve uygulanan kurallardır. Belli bir yörede geçerli olan örf ve adet hukuku kurallarına "mahalli örf ve adet hukuku" denilmektedir. Örneğin sadece Ege bölgesinde, özellikle izmir ve dolaylarında çok eskiden beri uygu­lanmakta olan paftos ve örfü belde bu nitelikteki örf ve adetlerdendir.
Paftos, başkasına ait bir arazide bağ yetiştirme; örfü belde ise, başkasının arsasına bina yaptırma ile ilgilidir. Özel örf ve adet hukuku kurallarının bir kıs­mı ise, sadece belli bir meslek grubuna dahil bulunan kimseler arasında geçer­lidirler. Bunlara örnek olarak ticari örf ve adetler gösterilebilir. Ticari örf ve adet­ler, ticaret hukukunun tali kaynaklarındandır.
C.YARDIMCI KAYNAKLAR
Yardımcı kaynaklardan biri bilimsel görüşler, diğeri ise yargısal kararlardır.
1. BİLİMSEL GÖRÜŞLER
Bilimsel görüşler, genellikle tartışmalı olan hukuki konularda hukuk bilginle­rinin ileri sürmüş oldukları görüş, düşünce ve kanaatlerdir. Buna doktrin veya öğreti denilmektedir.
2.YARGISAL KARARLAR
Mahkemelerin vermiş oldukları kararlarda bir sorunun çözümlenmesi ile il­gili olarak kabul edilmiş olan ilkeleri yansıtırlar, benzer bir sorunun çözümlen­mesinde yardımcı bir rol oynarlar. Mahkeme kararlarının, yani yargısal kararla­rın hakimleri bağlayıcı niteliği yoktur. Ancak uygulamada mahkemelerin yargı­sal kararlara ve özellikle Yargılayın kararlarına büyük ölçüde uymakta oldukla­rı görülmektedir.
Yargılayın daire kararlarının ve hatta genel kurul kararlarının hakimleri bağlayıcı niteliği olmamasına karşılık, "içtihadı birleştirme kararlan"nın bağlayı­cı niteliği vardır, içtihadı birleştirme kararları Yargıtayda "İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu" (Büyük Genel Kurul ve Küçük Genel Kurullar) tarafından verilir ve Resmi Gazetede yayımlanır. İçtihadı birleştirme yoluna, Yargılayın iki daire­sinin kararları veya bir dairesinin çeşitli tarihlerde verdiği kararlar arasında bir aykırılık bulunduğu yahut yerleşmiş bir içtihadın değiştirilmesine gerek duyul­duğu zamanlar başvurulur.

HAKKIN TÜRLERİ
Hakları öncelikle doğdukları hukuk kurallarının mahiyetine göre kamu hakları ve özel haklar olmak üzere iki ana gruba ayırırız.
A. KAMU HAKLARININ TÜRLERİ
Kamu hakları, kişiler ile devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarından, yani kamu hukukundan doğan haklardır.
Kamu hakları, Kişisel haklar, sosyal ve ekonomik haklar vve siyasal haklar olarak 3’e ayrılır.
1-Kişisel Haklar
Kişisel hak ve özgürlükler, kişinin maddi ve manevi tüm varlığı ile ilgili bulu­nan ve bu varlığın serbestçe geliştirilmesi amacına yönelik olan hak ve özgür­lüklerdir. Kişi dokunulmazlığı, kişi özgürlüğü ve güvenliği, özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı, haberleşme özgürlüğü, yerleşme ve seyahat özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve kanaat özgürlüğü, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü, bilim ve sanat özgürlüğü, basın özgürlüğü, süreli ve süresiz yayın hakkı, dernek kurma özgürlüğü, toplantı ve yürüyüşü düzenleme hakkı, mülkiyet hakkı gibi hak ve özgürlükleri gösterebiliriz.
2-Sosyal ve Ekonomik Haklar
Sosyal ve ekonomik hak ve özgürlükler, kişinin sosyal ve ekonomik faaliyet­leriyle ilgili bulunan hak ve özgürlüklerdir.
Eğitim ve öğrenim hakkı, çalışma ve sözleşme özgürlüğü, çalışma hakkı, dinlenme hakkı, sendika kurma hakkı, toplu iş sözleşmesi hakkı, grev hakkı ve lokavt, sağlık hakkı, konut hakkı, sosyal güvenlik hakkı gibi hak ve özgürlükleri gösterebiliriz.
3- Siyasal Haklar
Siyasal haklar herhangi bir biçimde devletin yönetimine ve siyasal kuruluş­larına katılmaya yönelik haklardır.
Vatadaşlık hakkı, seçme ve halkoylamasına katılma hakkı, seçilme hakkı, kamu hizmetlerine girme (memur olma) hakkı, vatan hizmeti hakkı, dilekçe hak­kı gibi hak ve özgürlükler gösterilebilir.
B. ÖZEL HAKLARIN TÜRLERİ
Özel haklar kişiler ile kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarından, yani özel hukuktan doğan haklardır.
MAHİYETLERİNE GÖRE
Özel hakları mahiyetlerine göre biri mutlak haklar, diğeri ise nisbi haklar ol­mak üzere başlıca iki kısma ayırırız.
1- Mutlak Haklar
Mutlak Haklar, sahibine maddi ve maddi olmayan (gayri maddi) bütün mal­lar ile kişiler üzerinde en geniş yetkileri veren ve sahibi tarafından herkese kar­şı ileri sürülebilen haklardır. Mutlak haklar ya mallar ya da kişiler üzerinde söz konusu olurlar.
a- Mallar Üzerindeki Mutlak Haklar
Hukuki anlamda mal, para ile ölçülebilen ve başkalarına devredilebilen şey­lerdir. Mallar, biri maddi mallar, diğeri ise maddi olmayan mallar (gayri maddi mallar) olmak üzere iki çeşittir. Örneğin otomobil, tarla, ev, gözlük, saat, kalem gibi maddi bir varlığı olan şeyler maddi birer maldır. Buna karşılık bir sanatçı­nın meydana getirdiği eser, örneğin bir heykel, bir yağlı boya tablo, bir şiir kita­bı, bir roman veya bir beste maddi değil, maddi olmayan mallardandır. Bunlar fikir ve zeka ürünü olan mallar, yani eserlerdir.
b- Maddi Mallar Üzerindeki Mutlak Haklar:
Maddi mallara hukuk dilinde eşya denir. Maddi mallar, yani eşyalar üzerindeki mutlak haklara da "ayni hak­lar" (eşya üzerindeki hak) adı verilmektedir. Ayni haklar, sahibine tanıdığı yet­kilerin kapsamına ve mahiyetine göre mülkiyet hakkı ve sınırlı ayni haklar şek­linde bir ayırıma uğrarlar.
Mülkiyet Hakkı: Ayni haklardan sahibine tam ve geniş yetkiler vereni, mülkiyet hakkıdır. Mülkiyet hakkı, hak sahibine o eşyayı kullanma, ondan yarar­lanma ve onunla ilgili her türlü maddi ve hukuki tasarrufta bulunma yetkilerini veren tam bir ayni haktır.
Sınırlı Ayni Haklar: Ayni haklardan bazıları, sahiplerine mülkiyet hakkı gi­bi tam ve geniş yetkiler vermeyip, sınırlı yetkiler tanımaktadır ki bunlara sınırlı ayni haklar diyoruz. Sınırlı ayni haklar, sahiplerine mülkiyet hakkından doğan kullanma, yararlanma, ve tasarrufta bulunma yetkilerinden bir veya ikisini verir­ler. Sınırlı ayni haklar, hak sahibine tanıdıkları yetkinin mahiyetine göre irtifak hakları, taşınmaz yükü ve rehin hakları olmak üzere başlıca üç gruba ayrılırlar.
İrtifak hakları, başkasına ait bir eşyayı kullanma veya ondan yararlanma yetkisini veren ayni haklardır. İrtifak hakları kendi aralarında ayni irtifaklar, kişi­sel irtifaklar ve karışık irtifaklar olmak üzere başlıca üç türe ayrılırlar. Ayni irti­fak haklarına bir taşınmaz lehine kurulmuş olan "geçit hakkı"nı; kişisel irtifak haklarına intifa hakkı ile "oturma hakkını, karışık irtifak haklarına, yani hem ki­şisel hem de ayni irtifak şeklinde kurulabilen irtifak haklarına da "üst hakkı'”nı ör­nek gösterebiliriz.
Taşınmaz Yükü, bir taşınmazın malikinin yalnız o taşınmazla sorumlu olmak üzere diğer bir kimseye bir şey vermek veya yapmakla yükümlü kılınma­sıdır.
Rehin hakları ise sahibine, alacağını borçlusundan alamadığı takdirde re­hin verilmiş olan şeyi sattırarak paraya çevirtmek suretiyle alacağını tahsil et­mek yetkisini veren ayni haklardır.
Hakkın konusu olan eşyanın taşınır (menkul) veya taşınmaz (gayrimenkul) olmasına göre rehin, "taşınır rehni ve "taşınmaz rehni" olmak üzere ikiye ayrı­lır. Her iki rehin türünün de çeşitli alt türleri vardır. Örneğin taşınmaz rehininin "ipotek", "ipotekli borç senedi" ve "irat senedi" olmak üzere üç türü vardır. Ülke­mizde sadece ipotek türü uygulanmaktadır.
c- Maddi Olmayan Mallar Üzerindeki Mutlak Haklar:
Zeka ve düşünce ürünü olan şeyler yani eserlerdir. Bir şairin şiir kitabı, bir heykeltraşın yarattığı heykel Maddi olmayan mallar üzerinde sahiplerine tanınmış olan mutlak haklara fikri haklar adı verilmektedir. Hikaye, roman, şiir, beste gibi güzel sanatlara iliş­kin eserlere fikri eserler, fikri eserler üzerinde yaratıcısının sahip bulunduğu haklara da telif hakkı (yazar hakkı) denilmektedir.
Fikri eserlerin yanında "sınai eserler" de vardır. Bir buluş vücuda getiren kimse devletten bununla ilgili bir belge alır ki, bu belgeye patent (ihtira beratı) denir. Bu buluş vücuda getiren kimsenin sahip olduğu bu hakka "buluş hakkı" denir. Maddi olmayan mallar arasına markalar da dahil edilebilir.
d- Kişiler Üzerindeki Mutlak Haklar
Kendi Kişiliği Üzerindeki Mutlak Haklar: Bu haklar, bir kimsenin maddi, manevi ve iktisadi bütünlüğü ve varlıkları üzerinde sahip bulunduğu mutlak hak­lardır ki bunlara kişilik hakları denir.
Başkalarının Kişiliği Üzerindeki Mutlak Haklar
Başkalarının kişiliği üzerindeki mutlak haklara örnek olarak velayet hakkı ile vesayet hakkını gösterebiliriz.
2-NİSBİ HAKLAR
Nisbi haklar, mutlak haklar gibi herkese karşı değil, ancak belli bir kişiye ve­ya belli kişilere karşı ileri sürülebilen haklardır.
Nisbi haklar, özellikle borç ilişkilerinden doğarlar. İki kimse arasında bir borç ilişkisi, ya hukuki işlemlerden veya haksız fiillerden yahut da sebepsiz zen­ginleşmeden doğabilir;
Hukuki işlem, hukuk bir sonuç elde etmek üzere irade açıklamasında bulun­maktır. Hukuki işlemler, tarafları bakımından tek taraflı hukuki işlemler ve çok taraflı hukuki işlemler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Tek taraflı hukuki işlemler, ör­neğin vasiyet vasiyeti yapan kişinin iradesini kanunun aradığı biçimde açıkla­masıyla tamamlanmış olur. Aynı şekilde vakıf kurma da tek taraflı bir hukuki iş­lemdir. Çok taraflı hukuki işlemler ise, birden fazla kimsenin iradelerini açıkla­malarıyla meydana gelebilen hukuki işlemlerdir. Bunlara sözleşme (akit, muka­vele) adı verilir.
Nisbi haklar, hukuki işlemlerden doğabildiği kadar, hukuk düzeninin izin ver­mediği zarar verici fiiller demek olan haksız fiillerden (örneğin bir kimsenin oto­mobilinin camını kırmak veya bir kimsenin malvarlığının başka birinin malvarlı­ğının aleyhine olarak çoğalması (zenginleşmesi) demek olan sebepsiz zengin­leşmeden de doğabilir. Öte yandan "aile ilişkilerinden veya "miras ilişkile­rinden doğan nisbi haklar da vardır. Nisbi haklar herkese karşı ileri sürülemeyip, sadece belli kişiye karşı, örneğin kira sözleşmesinden kiralayan (mal sahi­bi) lehine doğan kira bedelini isteme hakkı sadece borçlu kiracıya karşı ileri sü­rebildiği içindir ki, kiracı kira borcunu ödemezse, kiralayan bu alacağını kiracı­nın babasından veya yakınlarından isteyemez.
KONULARINA GÖRE
Özel haklar konularına, yani korudukları menfaatin maddi veya manevi şuna göre malvarlığı hakları ve kişilik hakları şeklinde bir ayırıma tabi tutulurlar
A- Malvarlığı Hakları
Malvarlığı hakları, kişilerin maddi menfaatlerini koruyan haklardır. Para ile ölçülebilen paraya çevrilebilmesi mümkün olan, başkalarına devredilebilen ve mirasçılara geçen haklardır.
Örnek olarak eşyalar üzerindeki mutlak hakları, yani ayni hakları (ön-1 mülkiyet hakkını), nisbi haklan (örneğin alacak hakkını) ve fikri haklan (örneğe telif hakkını) gösterebiliriz.
B- Kişilik Hakları
Kişilik hakları, kişilerin manevi menfaatlerini koruyan haklardır. Bu hak para ile ölçülemeyen, paraya çevrilemeyen, haklardır. Başkalarına devredile­medikleri gibi, miras yoluyla mirasçılara da geçemezler.
KULLANILMALARINA GÖRE
Özel haklar, kullanılmalarına göre devredilebilen haklar ve devredilemeyen haklar olmak üzere ikiye ayrılırlar.
A- Devredilebilen Haklar
Özel haklardan bazıları bir hukuki işlemle örneğin satım, bağışlama veya alacağın temliki yoluyla başkalarına devredilebildikleri gibi, hak sahibinin ölü­münden sonra miras yoluyla da mirasçılara geçebilirler. Bu ahiyette olar özel haklara devredilebilen haklar adı veririz. Ancak, malvarlığı haklarından ba­zıları, örneğin sınırlı ayni haklardan olan intifa hakkı ile oturma hakkı ve bir ala­cak hakkı olan nafaka hakkı bu kuralın dışında kalırlar, yani başkalarına devre­dilemeyecekleri gibi, miras yoluyla da geçmezler.
B- Devredilemeyen Haklar
Özel haklardan bazıları, örneğin kişilik hakları ile bir kısım malvarlığı hakla­rı başkalarına devredilemedikleri gibi, miras yoluyla da mirasçılara geçmezler Devredilemeyen ve mirasçılara geçmeyen bu haklara kişiye bağlı haklar adı ve­rilmektedir.
Başkalarına devredilemeyen ve miras yoluyla da geçmeyen haklardan bir kısmı ise sahibine çok sıkı surette bağlıdır ki, bunlara da kişiye sıkı sıkıya bağ­lı haklar denilmektedir. Bunlara örnek olarak "ergin kılınmayı talep etme hakkı"nı "nişanı bozma hakkı"nı "boşanma davası açma hakkı”nı "soybağının red­di hakkı"nı gösterebiliriz.
AMAÇLARINA GÖRE
Özel haklar amaçlarına göre bir tasnife tabi tutularak yenilik doğuran haklar ve alelade haklar olmak üzere ikiye ayrılırlar.
A- Yenilik Doğuran Haklar
Yenilik doğuran haklar kural olarak sahibi tarafından tek taraflı bir irade açıklamasıyla kullanılır ve bu açıklamanın karşı tarafa ulaşmasıyla da sonuçla­rını doğururlar. Bu haklar istisnai olarak dava yoluyla kullanılırlar. Yenilik doğu­ran haklar kendi aralarında üçe ayrılırlar.
Kurucu Yenilik Doğuran Haklar: Kurucu yenilik doğuran haklar, sahibi tarafından irade açıklamasıyla kullanılmaları halinde bir hukuki durumun kurul­ması sonucunu doğururlar. Örneğin bir sözleşme yapmak.
Değiştirici Yenilik Doğuran Haklar: Değiştirici yenilik doğuran haklar, mevcut bir hukuki durumun değiştirilmesi sonucunu sağlayan haklardır. Örne­ğin satış sözleşmesinde satılan mal ayıplı olduğu takdirde alıcının bu malın ayıpsızı ile değiştirilmesini veya satış bedelinden (semenden) indirim yapılma­sını isteme hakkı.
Bozucu Yenilik Doğuran Haklar: Bozucu yenilik doğuran haklar ise,hak sahibi tarafından kullanılmalarıyla mevcut bir hukuki durumu ortadan kaldı­ran haklardır. Örneğin kira, hizmet ve adi şirket sözleşmelerindeki feshi bildir­ me (feshi ihbar) hakkı, vekaletten azil veya istifa hakkı.
B- Alelade Haklar
Kullanılmalarıyla yeni bir hukuki durum meydana getirmeyen haklardır. Ör­neğin velayet hakkı böyle bir haktır. Medeni kanunumuzun ergin (reşit) olma­mış çocuklar (küçükler) bakımından sadece ana ve babalara tanımış olduğu velayet hakkının kapsamına çocuğa öğüt vermek, ihtarda bulunmak veya çocu­ğun mallarını yönetmek, onu temsil etmek hakkı da girer.

HAKKIN KAZANILMASI
Hakkın kazanılması deyimi, bir hakkın bir kişiye bağlanmasını, yani bir hak ile bir kişi arasında bir bağlantı kurulmasını ifade etmektedir. Hakları doğuran başlıca üç olgu vardır ki, bunlar da hukuki olay, hukuki fiil ve hukuki işlemdir.
A- Hukuki olay, hukuk düzeninin kendilerine hukuki sonuçlar bağladığı olaylardır.
Gerek insanın iradesiyle, gerek kendiliğinden meydana gelen olay­lardan hukukun kendilerine sonuçlar bağladığı olaylara, hukuki olay adını veri­riz. Örneğin doğum ve ölüm birer hukuki olaydır; çünkü hukuk düzeni her ikisi­ne de birer sonuç bağlamaktadır. Bir kimsenin ölümüyle kişiliği sona ermekte, fakat aynı zamanda mirasçıları lehine hak doğmaktadır. Keza doğum ile gerçek kişilik başlamakta ve aynı zamanda kişilik hakları da doğmakta ve kazanılmak­tadır.
B- Hukuki fiil, insan iradesinin ürünü olan ve kendisine hukuki sonuçlar bağlanan olaylardır.
Bir kimsenin belli bir yerde sürekli kalmak niyetiyle oturma­sı, başkasına ait tahtalardan bir masa yapması birer hukuki fiildir; çünkü hukuk düzeni sürekli kalmak niyetiyle oturmaya, yerleşim yeri kurma; başkasına ait tahtaları kullanarak masa yapmaya (işlemeye), bazı şartlarla bunun üzerinde mülkiyet hakkı kazanma sonuçlarını bağlamaktır. Hukuki fiillerden bazıları hu­kuka uygun fiiller olduğu halde, bazıları hukuka aykırı fiillerdir. Hukuka aykırı fi­iller, hukuk düzeninin uygun bulmadığı fiiller olup, bunlar da haksız fiil ve borca aykırılık olmak üzere ikiye ayrılırlar.
C- Hukuki işlem, bir veya birden fazla kimsenin hukuki bir sonuca yöneltil­miş irade açıklaması demektir.
Hukuki işlemler, irade açıklamasında bulunan tarafın sayısına göre tek taraflı hukuki işlemler ve çok taraflı hukuki işlemler ol­mak üzere ikiye ayrılır.
Haklar biri aslen, diğeri devren olmak üzere iki yolla kazanılabilir:
1- Aslen Kazanma
Bir hakkın aslen kazanılması demek, bir kimsenin o zamana kadar hiç kim­seye ait olmayan bir hakkı kendi fiiliyle elde etmesi demektir. Gerçekten, bir kimse ormanda avladığı tavşan veya denizde yakaladığı balık üzerinde mülki­yet hakkını aslen kazanmış olur. Sahipsiz taşınır mallar üzerinde bu yolla mül­kiyet hakkının kazanılmasına sahiplenme denir. Sahipsiz bir taşınmaz üzerinde bu yolla mülkiyet hakkının kazanılması ise işgal olarak isimlendirilir.
2- Devren Kazanma
Bir hakkın devren kazanılması ise, bir kimsenin o hakkı o zamana kadar sa­hibi bulunan kişiden elde etmesi demektir. Diğer bir deyimle, devren kazanma yolunda bir hak eski sahibinden yeni bir hak sahibinin malvarlığına geçmekte­dir. Örneğin bir kimsenin dolmakalemini bir başkasına satması veya bağışlama­sı (hediye etmesi) halinde dolmakalem karşı tarafa teslim edildiği zaman dol­makalem üzerindeki mülkiyet hakkı alıcı, veya bağışlanan tarafından devren kazanılmış olmakta, buna karşılık satıcı veya bağışlayan da o zamana kadar sahibi bulunduğu mülkiyet hakkını kaybetmektedirler.
Devren kazanma yolunda hakkın hangi anda kazanılmış sayılacağı konusu da önemlidir. Taşınmaz dediğimiz, bir yerden başka bir yere taşınamayan eş­yalar üzerindeki ayni hakların kazanılma anı, tapu siciline tescil anıdır. Taşınır eşyalar üzerindeki ayni hakların kazanılması, eşyanın teslimi, daha doğru de­yimle zilyetliğinin karşı tarafa devredilmesi anında gerçekleşir. Mirasa ilişkin haklar miras bırakanın ölümü anında mirasçılara geçmiş ve onlar tarafından kazanılmış olur.

HAKKIN KAYBEDİLMESİ
Hakkın kaybedilmesi, bir hakkın hak sahibinden ayrılması, onun elinden çıkması dernektir.
Nasıl ki hakların kazanılmasında hukuki olaylar, hukuki fiiller ve hukuki iş­lemler söz konusu oluyorsa, hakların kaybedilmesinde de bunların rolü vardır. Örneğin bir hukuki olay olan ölüm dolayısıyla hak sahibinin kişiliğine bağlı hak­lar ortadan kalkar. Hakkın konusunu oluşturan eşyanın yok olması da eşya üzerindeki hakkı ortadan kaldırır. Bazen kanunda belirtilmiş olan belli bir süre­nin hak kullanılmaksızın geçmiş olması da hakkı ortadan kaldırır. Bu süreye hu­kukta hak düşürücü süre (sukutu hak müddeti) denir; örneğin mirasçılar miras bırakanın ölümünü öğrendikleri tarihten itibaren üç ay içinde mirası reddetme hakkına sahiptirler. Eğer bir yasal mirasçı bu süre içinde ret hakkını kullanmaz­sa, mirası kayıtsız şartsız kazanmış olur. Bütün bu örnekler hakların bir hukuki olay dolayısıyla kaybedebileceğini göstermektedir.
Haklar bir hukuki fiil sonucunda da kaybedilebilirler; örneğin bir kimse eski­miş olan ayakkabılarını çöplüğe atarsa veya bakmaktan usandığı kedisini so­kağa bırakırsa, onlar üzerindeki mülkiyet hakkını kay betmiş olur. Buna hukuk dilinde terk adı verilir. Bu eşyalar artık sahipsiz eşya haline gelmiş olurlar. Miras­çılardan biri miras bırakanı öldürdüğü takdirde, kanundan ötürü mirasçılık hak­kim kaybeder. Buna mirastan yoksunluk denir. Medeni Kanunumuz eşlerden Dirinin zina yapması halinde diğer eşe boşanma davası açma hakkı vermekte­dir. Fakat dava hakkına sahip bulunan eş, diğerini affederse bu hakkını kaybet­miş olur.
Nihayet hukuki işlemler de hakların kaybedilmesi sonucunu doğururlar ki, uygulamada en çok rastlanılan yol da budur. Örneğin bir kimse maliki bulundu­ğu otomobilini başkasına satar ve teslim ederse, otomobil üzerindeki mülkiyet hakkını kaybeder, ancak bu hakkı alıcı kazanmış olur.
HAKKIN KORUNMASI
A- Hakkın Korunması Yolları
Modern hukuk sistemlerinde haklar kural olarak devlet eliyle korunmaktadır.
Oysa eski devirlerde hak, bizzat sahibi tarafından korunuyordu; yani hak, kuv­vete dayanılarak hak sahibi tarafından bizzat elde ediliyordu. Ancak, bizzat hak alma (bizzat ihkakı hak) denilen bu yol, modern düşüncenin benimseyeceği ve kabul edebileceği bir yol değildir. Modern hukuk sistemleri hakların devlet eliyle korunması ilkesini kabul etmişlerdir. Özel ve kamu hukuku açısından genel kural böyle olmakla birlikte hukuk düzeni istisnai bazı hallerde hak sahibinin hakkını bizzat kendi eliyle korumasına da imkan vermektedir.

B- Hakkın Devlet Eliyle Korunması
Hakkın devlet eliyle korunmasından maksat, hak sahibinin devletin ilgili or­ganlarına başvurarak hakkının tanınmasını istemesidir. Hak sahibi bunu, dava açmak suretiyle yapar.
Dava hakkı, bir kimsenin devletin bağımsız ve tarafsız yargı organlarına, yani mahkemelere başvurarak hakkının elde edilmesini isteme yetkisidir. Bir hak sahibinin, dava hakkı yanında, talep hakkı da vardır. Talep hakkı bir kişinin hakkını elde etmek veya hakkına saygı gösterilmesini sağlamak üzere karşısın­daki kişiye yönelttiği isteme yetkisidir.
Talep hakkı sözle veya yazılı olarak kullanılır; örneğin satıcı sattığı malın bedelini ödemesi için alıcıya telefon edebileceği gibi, mektup veya noter aracı­lığıyla göndereceği bir ihtarname (protesto) ile de hakkını talep edebilir.
C- Hakkın Bizzat Sahibi Eliyle Korunması
Hakkın bizzat sahibi eliyle korunması yolu, daha evvelce de belirtmiş oldu­ğumuz gibi, istisnai yoldur. Kural, hakkın devlet eliyle korunmasıdır. Bir kimse­nin, hakkını bizzat kendisinin koruması örnek olarak meşru müdafaa, zaruret hali ve kuvvet kullanma (bizzat ihkakı hak) hallerini gösterebiliriz.
1- Meşru müdafaa (haklı savunma): Ceza Kanunumuza göre "gerek kendi­sinin gerek başkasının nefsine veya ırzına vukubulan taarruzu (saldırıyı) filhal defi (anında defetmek) zarureti ile yapılan müdafaa" meşru müdafaadır.
Meşru müdafaa, bir kimsenin, kendi kişiliğine veya malına ya da başka bir kimsenin kişiliğine veya malına karşı yapılan hukuka aykırı ve halen devam eden bir saldırıyı defetmek için yaptığı ölçülü ve uygun savunmadır.
Zaruret hali (ıztırar hali) kendisini veya başkasını bilerek sebebiyet ver­mediği zarardan yahut derhal vuku bulacak bir tehlikeden kurtarmak için başka­ sının mallarına zarar vermektir. Ancak bu kimse verdiği zararı ödemekle yü­kümlüdür.
Kuvvet kullanma, yani bir kimsenin hakkını bizzat kuvvete başvurarak
koruması, ancak Borçlar Kanunumuzun m.52/lll hükmünde öngörülen şartların mevcudiyeti halinde hukuka aykırı sayılmaz. Medeni Kanunumuzun 981. maddesinde zilyet bütün gasp ve saldırı fiillerini kuvvet kullanmakla defetmek hak­kına sahiptir. Kanunun zilyetlere tanıdığı bu hakka savunma hakkı denir.

D- Hakkın Korunmsında İspat Yükü
Modern hukuk sistemlerinde hakların korunması ancak devlet eliyle sağla­nır. Bu da bir dava yoluyla gerçekleşir. Davada tafralardan biri davacı, diğeri ise davalıdır. Dava, iddia ve savunma olmak üzere iki kısımdan oluşur. Davacının talebinin özünü iddia oluşturur. Savunma, davalının kendisine karşı ileri sürül­müş olan talebin tamamen veya kısmen doğru olmadığını ileri sürmesi demek­tir.
Medeni Kanunumuzun 6.maddesinde düzenlenen ilkeye göre "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olgu­ların varlığını ispatla yükümlüdür. Örneğin davacı, açmış olduğu alacak dava­sında davalıdan kefalet borcu olarak yüz milyon lira alacağı olduğunu iddia ederse, aralarında kefalet sözleşmesi bulunduğunu ispat edecektir. Davalı ileri sürülen iddianın dayandığı olguyu kabul etmez, yani davacı ile aralarında bir kefalet sözleşmesi bulunmadığını söyler ki, buna inkar denir. Davalı, iddianın dayandığı olguyu inkar etmemekle beraber, bu olgudan iddia edilen hakkın doğmadığını veya halen ortadan kalkmış olduğunu ileri sürebilir ki, buna itiraz denir. Nihayet davalı, iddianın dayandığı olgudan iddia edilen bir hakkın doğ­muş olduğunu kabul etmekle beraber, mevcut bir sebepten dolayı davacının bu hakkını dava yoluyla istemeyeceğini ileri sürebilir ki, buna da defi denir. Örne­ğin davalı, kefalet sözleşmesinden doğan alacağın zamanaşımına uğramış ol­duğunu söyler.
Medeni Kanunumuzun e.maddesinde konulan ispat yükü ilkesinin istisnala­rı da vardı ki, bunlardan en önemlisi karinedir.
Karine, bilinen bir durumdan bilinmeyen bir durumun varlığı sonucunu çı­karmaktır. İddiasını kanuni bir karineye dayandıran taraf ispat yükünden kurtu­lur. Medeni Kanunumuzun kabul etmiş olduğu karinelerden biri de, resmi sicil ve senetlerin doğruluğu hakkındaki karinedir.
Resmi siciller, devlet memurları veya noter gibi resmi makamlar tarafın­dan tutulan sicillerdir. Örneğin kişisel durum sicili (nüfus kütüğü), tapu sicili, ticaret sicili, evlenme sicili ve gemi sicili gibi.
Resmi senet ise, noterler veya yetkili resmi makamlar tarafından düzen­lenen yazılı belgelerdir. Örneğin noter tarafından düzenlenen vakıf senedi, tapu memuru tarafından düzenlenen taşınmaz satış senedi veya ipotek senedi gibi.
DAVA ZAMANAŞIMI
Davanın belli bir süre içinde açılması gerekir. Aksi takdirde kanıtlar kaybolabilir ve dolayısıyla, iddianın ispatı zorlaşabilir. Ayrıca üzerinden uzun zaman geçmiş ihtilafları yeniden canlandırmak hukuk politikası açısından doğru değildir.
BK m. 125, genel dava zamanaşımı süresini 10 yıl olarak belirlemiştir: "Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı taktirde her dava on senelik müruru zamana (zamanaşımına) tabidir".
Maddenin ifadesinden de anlaşılacağı gibi, bu genel süreden (10 yıllık süre) daha uzun veya daha kısa süreler de söz konusu olabilir. Örneğin ölüme bağlı tasarrufların iptali davası kötü niyetli zilyede karşı 20"yıl içinde açılabilir (MK m.559). Yine BK m. 60/11 \e "göre haksız fiil aynı zamanda ceza kanununa göre suç teşkil ediyorsa ve ceza zamanaşımı süresi daha uzunsa, o zaman ce/za zamanaşımı süresi uygulanır. Bu örneklerde dava zamanaşımı süresi daha uzundur. Buna karşılık genel süreden (10 yıllık süre) daha kısa zamanaşımı süreleri de söz konusu olabilir. Örneğin kira alacakları 5 yıllık zamanaşımına tabidir (BK m. 126/1). Haksız fiillerde de zamanaşımı süresi l yıldır
Ayrıca özel yasalarda da bazı zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Bu gibi durumlarda özel yasadaki süre öncelikle uygulanacaktır. Örneğin 4491 sayılı Kanun ile değişik 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun "Mevduata İlişkin Hükümler" başlığını taşıyan 10 maddesinin 4ncü bendinde, "bankalar nezdindeki her türlü mevduat, temanet ve alacaklardan en son talep, işlem veya mudiin herhangi r|ir şekilde yazılı talimatı tarihinden başlayarak on yıl içinde aranmayanlar zamanaşımına tabidir. Zamanaşımına uğrayan mevduat, manet ve alacaklar Fona gelir kaydedilir. Bununla ilgili esas ve usuller Kurulca belirlenir".
Ceza Hukukunda zamanaşımının iki şekli söz konusudur. Dava zamanaşımı ve ceza zamanaşımı. Dava zamanaşımının söz konusu olması durumunda. Devlet belirli bir süre geçince failin cezalandırılabilmesi için dava açmamaktadır. Ceza zamanaşımında ise, fiil sebebiyle mahkûmiyet hükmü verilmiş ve kesinleşmiş olsa dahi. bu mahkûmiyet hükmü belirli bir süre infaz edilmemiş ise. Devlet ile sanık veya hükümlü arasındaki infaz ilişkisi düşmektedir.
Ceza Kanunumuzda cürümler bakımından dava zamanaşımı süreleri dört kademede belirlenmiştir. Süreler, 20 yıl ile 5 yıl arasında değişmektedir. Örneğin ölüm ve müebbet (ömür boyu) ağır hapis cezasını gerektiren cürümlerde dava zamanaşımı süresi 20 yıldır (Hu konularda bkz. Ayhan Önder, Ceza Hukuku Dersleri, İstanbul 1992, s. 666 vd.).
Yasama dokunulmazlığını düzenleyen A.Y.m.83'e göre; "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik şifalının sona ermesine bırakılır, üyelik süresince zamanaşımı islemez" (m.83 III).
  Alıntı ile Cevapla
Alt 30-01-2007, 23:58   #2
Forumun Basketçisi
 
AyTeK54 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

bilgiler için tşkler
__________________
вιzє єğℓєηмєуι уαηℓış öğяєттιℓєя çüηкü σηℓαя нιç "ραѕ¢αℓ ησυмα" ιℓє ∂ιѕ¢σуα gιтмє∂ιℓєя...
AyTeK54 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 30-01-2007, 23:59   #3
Banned
 
tthotht - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

aytek bunları okuomusun merak edıorum
__________________
ZORU sewerim İMKANSIZ waktimi alır...
tthotht Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-02-2007, 17:17   #4
ยŦยк
 
Constantin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

teşekkürler
Constantin Ofline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 08:55 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580