Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > İktisat

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 26-02-2007, 14:38   #101
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Fed mevduat alan kuruluşların kasalarında nakit ya da bölgelerindeki Rezerv Bankalarında mevduat olarak bulundurmaları gereken ihtiyat düzeyini belirlemek yoluyla da para arzını kontrol edebilir. İhtiyat oranı arttırılınca bankalar ellerinde daha fazla para tutmak zorunda kalırlar ve böylece para arzı azalır; buna karşılık ihtiyat oranlarının düşürülmesi aksine işler ve para arzını çoğaltır. Bankalar ihtiyat gereksinimlerini karşılayabilmek amacıyla birbirlerine sık sık bir gecelik borç para verirler. Bahis konusu borçlara ilişkin bulunan ve “federal fon oranı” diye bilinen oranlar belirli bir anda para politikasının ne kadar “sıkı” ya da “gevşek” olduğunun temel bir ölçütüdür.

Fed’in elindeki üçüncü araç reeskont oranı ya da ticari bankaların Rezerv Bankaları’ndan borç alırken ödedikleri faiz oranıdır. Fed reeskont oranını yükselterek ya da düşürerek borç alımlarını teşvik edebilir ya da daha az çekici duruma getirebilir ve böylelikle bankaların borç olarak verebilecekleri gelir miktarını değiştirebilir.

Anılan araçlar Federal Rezerv’in ABD ekonomisindeki para ve kredi miktarını azaltıp çoğaltmasına olanak yaratır. Para arzı çoğalınca kredilerin gevşediği söylenir. Böyle durumlarda faiz oranlarında düşme, işletmelerin ve bireylerin tüketim harcamalarında yükselme eğilimi görülür ve istihdam artar; eğer ekonomi tam kapasitesine yakın bir faaliyet içindeyse sürümde çok fazla para bulunması enflasyona ya da doların değerinde düşmeye yol açabilir. Buna karşın para arzı daralırsa kredi sıkılaşır. Bu durumda da faiz oranlarında yükselme eğilimi görülür, harcama eğilimi ya kalmaz ya azalır ve enflasyon düşer; ekonomi tam kapasitesinin altında işliyorsa sıkı para işsizliğin artmasına neden olabilir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 26-02-2007, 14:38   #102
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Federal Rezerv’in belirli amaçlar için para politikası kullanma yeteneğini karmaşık duruma getiren pek çok öge vardır. Herşeyden önce para pek değişik biçimlere girdiği için çok kez bunlardan hangisinin hedef alınacağını belirlemek zordur. En temel biçimiyle madeni para ya da kağıt para vardır. Madeni paralar doların değerine dayalı çeşitli birimlerden oluşur: “penny” bir sent ya da doların yüzde biri; “nickel” beş sent ya da doların yüzde beşi; “dime” on sent ya da doların yüzde onu; “quarter” yirmi beş sent ya da doların dörtte biri; 50 sentlik para yani yarım dolar; ve bir dolarlık madeni para. Kağıt para ise 1, 2, 5, 10, 20, 50 ve 100 dolarlık kupürlerden oluşur.

Para arzının daha önemli kesimi çek hesaplarındaki mevduattan ya da bankalarda ve diğer finans kuruluşlarının hesaplarındaki girdilerden oluşur. Bireyler ödemelerini çek yazarak yani bankalarına elinde çek bulunduran kişilere hesaplarından belirli miktarda para ödeme emri vererek yapabilirler. Vadeli mevduat ta çek hesabı mevduatına benzer; ancak mevduat sahibi parasını belirli bir süre için hesapta tutmayı kabul eder. Hesap sahipleri genelde paralarını vade tarihinden önce çekebilirlerse de bu gibi durumlarda bir ceza ödemeleri ve faizin bir bölümünden vazgeçmeleri gerekir. Para ayrıca para piyasası fonlarını da içerir. Bahis konusu fonlar kolaylıkla nakde çevrilebilen kısa vadeli menkul kıymetlerden ve diğer varlıklardan oluşur.

Paranın biriktirilme biçimi genel ekonomi üzerinde etkili olan ya da olmayan önceliklere ve diğer ögelere bağlı olarak günden güne değişebilir. Para arzındaki değişiklikler ancak belirsiz sürelerden sonra ekonomiyi etkilediği için Fed’in işi daha da zorlaşır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 26-02-2007, 14:40   #103
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

PARA POLİTİKASI VE MALİ İSTİKRAR

Fed’in çalışmaları önemli olaylar sonucunda zamanla bir evrim geçirmiştir. Kongre 1913’te banka sisteminin denetimini güçlendirmek ve bir önceki yüzyılda belirli dönemlerde patlak vermiş olan banka paniklerini engellemek için Federal Rezerv Sistemi’ni kurdu. 1930’lardaki Büyük Bunalım sonucu Kongre ihtiyat oranlarını değiştirmek ve sermaye piyasası marjlarını (bireylerin krediyle hisse senedi aldıkları zaman yatırmaları gereken para miktarı) düzenlemek için Fed’e yetki verdi.

Yine de Federal Rezerv genel ekonomik politikayla ilgili konularla ilgilenmeyi çok kez seçilmiş yetkililere bıraktı. Sözgelimi İkinci Dünya Savaşı sırasında Federal Rezerv çalışmalarını Hazine’nin düşük faizle borç alabilmesini kolaylaştırmaya bağlı tuttu. Daha sonraları hükümet Kore savaşı harcamalarını karşılamak için çok sayıda hazine bonosu satınca Fed bono fiyatlarının düşmemesi için büyük ölçüde alımlar yaptı ve böylelikle para arzını arttırdı. Fed 1951’de Federal Rezerv politikasının Hazine finansmanına bağlı kılınmaması konusunda Maliye Bakanlığı ile bir uzlaşma sağlayarak bağımsızlığını yeniden elde ettti; buna karşın politik uyumdan pek fazla ayrılmadı. Sözgelimi Başkan Dwight D. Eisenhower’in (1953-1961) maliye açısından muhafazakar yönetimi sırasında Fed fiyat istikrarı sağlanmasını ve parasal büyümenin sınırlandırılmasını vurguladı; fakat, 1960’larda daha liberal başkanların görev yaptığı sırada vurguyu tam istihdam ve ekonomik büyüme üzerinde yoğunlaştırdı.

Fed 1970’lerin büyük bir bölümünde hükümetin işsizlikle savaşma arzusuna uyarak kredilerin hızla yaygınlaşmasına izin verdi. Buna karşılık, enflasyon ekonomiyi alt üst edince merkez bankası 1979’dan itibaren birdenbire sıkı para politikası uygulamaya başladı. Söz konusu politika para arzındaki artışı başarılı bir biçimde durdurduysa da 1980’de ve 1981-1982’de büyük daralmalara katkıda bulundu. Buna karşılık enflasyon gerçekten yavaşladı ve Fed on yılın ortalarında yeniden ihtiyatlı bir büyüme politikası izlemeye başlayabildi; ancak, hükümetin bütçe açıklarını kapatmak için büyük ölçüde borçlanması gerektiği için faiz oranları göreli olarak yüksek kaldı. Açıklar azalıp 1990’larda tümüyle ortadan kalkınca faiz oranları da yavaş yavaş düştü.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 26-02-2007, 14:40   #104
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Para politikasına verilen önemin giderek artması ve ekonomik istikrar sağlama çabalarında maliye politikalarının rolünün giderek azalması hem politik hem de ekonomik gerçekleri yansıtıyor olabilir. 1960’larda, 1970’lerde ve 1980’lerde geçirilen deneyimler demokratik yoldan seçilen hükümetlerin işsizlikle savaşmaktan daha çok enflasyonu düşürebilmek amacıyla maliye politikası uygulamakta zorlanmış olabileceklerini düşündürmektedir. Enflasyonla savaş hükümetin harcamaları kısmak ya da vergileri arttırmak gibi hoşa gitmeyen kararlar almasını gerektirmekte, buna karşın, işsizlikle savaş için uygulanan maliye politikasının geleneksel çözüm yolları ise harcamaların arttırılıp vergilerin düşürülmesi anlamına geldiği için halkın daha çok hoşuna gidebilmektedir. Kısacası, politik gerçekler enflasyon dönemlerinde para politikasına daha büyük bir rol verilmesine yol açabilir.

Maliye politikasının işsizlikle savaşmaya daha uygun bulunabileceğini, para politikasınınsa enflasyonla savaşmada daha etkin olabileceğini akla getiren bir başka neden de vardır. Para politikasının Birleşik Devletler’in 1930’larda karşılaştığı gibi derin bir bunalım sırasında ekonomiye yapabileceği yardım sınırlı olmaktadır. Para politikasının ekonomik daralmaya karşı uyguladığı tedavi yöntemi sürümdeki para miktarını arttırarak faiz oranlarını düşürmektir; fakat, faiz oranları sıfıra düştüğünde Fed’in yapabileceği bir şey kalmaz. Geçtiğimiz yıllarda Birleşik Devletler’in ekonomistlerin “likidite tuzağı” dedikleri böyle bir durumla karşılaşmamasına karşılık Japonya 1990’larda bu konuma düştü. Ekonomisi durgunlaşıp faiz oranları da sıfıra yaklaşınca pek çok ekonomist Japon hükümetinin daha atak bir maliye politikası uygulaması ve yeniden harcamaları ve ekonomik büyümeyi teşvik amacıyla büyük bütçe açıklarına bile gitmesi gerektiğini iddia ettiler.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 26-02-2007, 14:40   #105
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

YENİ BİR EKONOMİ Mİ?

Günümüzde para politikasının gevşek mi sıkı mı olmasına karar verebilmek için Federal Rezerv’in ekonomistleri çok sayıda önleme başvururlar. Yaklaşımlardan biri ekonominin gerçek ve beklenen büyüme oranlarını karşılaştırmaktır. Beklenen büyüme oranının işgücündeki büyüme ile üretkenlikteki artışların toplamından ya da işçi başına düşen üretimden oluştuğu düşünülür. 1990’ların sonlarında işgücünün yılda yaklaşık yüzde 1 büyüyeceği ve üretkenliğin de yüzde 1-1,5 arasında artacağı bekleniyordu. Bu nedenle de beklenen büyüme oranının yüzde 2-2,5 arasında artacağı tahmin ediliyordu. Bahis konusu ölçüte göre gerçek büyümenin uzun vadede beklenen büyümeden fazla olması bir enflasyon tehlikesi ortaya çıkması anlamına geliyor ve daha sıkı bir para politikası izlenmesini gerektiriyordu.

İkinci ölçüt ise NAIRU (non-accelerating inflation rate of unemployment) denilen işsizliğin hızlanmayan enflasyon oranıdır. Geçen zaman içinde ekonomistler işsizlik belirli bir düzeyin altına düşünce enflasyonun hızlanma eğiliminde olduğunu gözlemlediler. Ekonomistler genelde 1990’ların sonlarında biten on yıl içinde NAIRU’nun yaklaşık yüzde 6 olduğuna inanıyorlardı; fakat daha sonra bu oranın yüzde 5,5 düzeyinde gerçekleştiği görüldü.

Belki daha büyük önem taşıyan bir gelişme ise mikro işlemci, lazer ışını, fiber optik ve yapay uydu gibi çok sayıda yeni teknolojinin 1990’ların sonlarında Amerikan ekonomisini ekonomistlerin olası gördüklerinin ötesinde üretken konuma getirmesi oldu. Federal Rezerv Başkanı Alan Greenspan 1999 ortalarında “bilgi teknolojisi diye adlandırdığımız en son yenilikler ticaret yapma ve değer yaratma yöntemlerimizi çok kez beş yıl öncesinde bile kestiremeyeceğimiz biçimde değiştirmeye başladı” diyordu.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 26-02-2007, 14:41   #106
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Greenspan’a göre daha önceleri müşterilerin gereksinimleri ve ham maddelerin bulunduğu yerler konusundaki bilgi yetersizliği yüzünden işletmeler gerektiğinden daha büyük stok oluşturmak ve daha çok işçi çalıştırmak zorunda kalıyorlardı. Bilgi niteliği yükseldikçe işletmeler de daha etkin çalışabilmeye başladılar. Bilgi teknolojileri mal teslim sürelerini kısalttığı gibi yenilik yaratma sürecini de hızlandırdı ve düzgünleştirdi. Sözgelimi Greenspan bilgisayarla örnek yaratma sayesinde tasarım sürelerinin büyük ölçüde kısaldığını ve mimarlık kuruluşlarındaki personel gereksinimin azaldığını, tıpta teşhislerin daha çabuk, daha kapsamlı ve daha sağlıklı yapılmasına yol açıldığını söylüyordu.

Sözü edilen teknolojik yeniliklerin 1990’ların sonlarında beklenmedik bir üretkenlik patlamasına yol açtığı görüldü. Üretkenlik 1990’ların başlarında yılda yüzde 1’in altında artarken bu oran anılan on yılın sonlarına doğru ekonomistlerinin beklentilerinin çok ötesinde gerçekleşerek yılda yüzde 3’e erişti. Daha büyük üretkenlik, işletmelerin enflasyona yol açmadan daha hızlı bir büyüme sağlayabileceği anlamına geliyordu. İşçilerin ücret atışı konusundaki beklenmedik ölçüde ılımlı talepleri de - olasılıkla ekonominin hızlı gelişmesi yüzünden çalışanların işlerini daha zor koruyabileceklerini düşünmeleri nedeniyle - enflasyon baskılarının azalmasına yardımcı oldu.

Bazı ekonomistler Amerika’nın enflasyona yol açmadan da büyük bir hızla büyüyebilen bir “yeni ekonomi”yi birdenbire geliştirdiği görüşüyle alay ettiler. Küresel rekabette yadsınamaz bir yoğunlaşma olmakla birlikte Amerika’daki pek çok endüstrinin bundan etkilenmediğini belirttiler. Bilgisayarlar Amerikalıların ticaret yapma yöntemlerini değiştirmekle birlikte işletme faaliyetlerde yeni karmaşalar da yaratıyorlardı.


Buna karşılık, ekonominin önemli bir “yapısal değişme” içinde bulunduğunu söyleyen Greenspan’a hak veren ekonomistlerin sayısı çoğaldıkça tartışmalar da, gittikçe artan bir biçimde, ekonominin değişip değişmediği konusundan daha çok bu beklenmedik güçlü gelişmenin ne kadar sürebileceği hakkında yapılmaya başlandı. Yanıt kısmen ekonominin en eski ögelerinden biri olan emeğe bağlıymış gibi görünüyordu. Ekonomi güçlü bir biçimde büyürken teknolojinin yerinden oynattığı işçiler yeni ortaya çıkan endüstrilerde kolaylıkla iş buluyorlardı. Bunun sonucu olarak da 1990’ların sonlarında istihdam genel nüfustan çok daha hızlı bir biçimde artıyordu. Bahis konusu eğilim sonsuza kadar süremezdi. 1999 ortalarında 16-64 yaş arasındaki “olası işçilerin” yani işsiz olup ta bir iş bulabilirlerse çalışmak isteyenlerin sayısı yaklaşık 10 milyondu (toplam nüfusun aşağı yukarı yüzde 5,7’si kadar). Bu ise hükümetin anılan konuda istatistik toplamaya başladığı 1970 yılından beri gerçekleşen en düşük yüzde idi. Ekonomistler Birleşik Devletler’in giderek istihdam yetersizliği ile karşılaşacağı, bunun da ücretleri yükseltmesinin ve enflasyonu başlatmasının beklenebileceği ve Federal Rezerv’in de ekonomiyi yavaşlatma yolu aramak zorunda kalabileceği uyarısında bulundular.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 26-02-2007, 14:41   #107
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Yine de bu kaçınılmaz görünen gelişmeyi geciktirebilecek çok şey olabilirdi. Gelen göçmen sayısı artabilir ve çalışabilecek birey birikimini büyütebilirdi. Buna karşılık böyle bir gelişme pek olası görülmüyordu; çünkü, 1990’larda Birleşik Devletler’deki siyasal atmosfer göçün artmasına elverişli değildi. Pek çok Amerikalının geleneksel emeklilik yaşı olan 65’ten sonra da çalışma olasılığının daha güçlü olduğuna inanan uzman sayısı ise gittikçe artıyordu. Böylelikle olası işçi arzı da çoğalabilirdi. Gerçekten de, saygın bir işletme araştırma örgütü olan Ekonomik Kalkınma Komitesi 1999 yılında işverenlere çağrıda bulundu ve o güne değin yaşlı işçilerin emekçi ordusunda daha uzun süre kalmalarını zorlaştırmış olan engelleri kaldırmalarını istedi. Günümüzdeki eğilim böyle sürerse 2030 yılına gelindiğinde 65 yaşın üzerindeki her bireye karşılık üçten az işçi bulunacaktı (bu sayı 1950’de yediydi); Ekonomik Kalkınma Komitesi bu eşi görülmemiş nüfus değişikliğinin işletmeleri işçi peşinde koşmak zorunda bırakacağını tahmin ediyordu.

Komite’nin görüşüne göre işletmeler bugüne değin genç işçilere yer açmak amacıyla erken emekliliği benimsiyorlardı; fakat, bu uygulama işçi bolluğu olan günlerden kalma eski bir modaydı ve işçi sayısı azaldıkça sürdürülmesi olanak dışı idi.

Kısacası, Birleşik Devletler olağanüstü bir başarının mutluluğunu sürdürürken 1990’ların sonunda kendisini henüz haritası çıkarılmamış ekonomi bölgelerine girmiş buluverdi. Bazı kişilerin gelecekte sonsuza kadar uzayan bir ekonomi çağı açıldığı görüşünde olmalarına karşın bazıları bu kadar kesin düşünmüyorlardı. Belirsizlikleri değerlendiren çok kimse ihtiyatlı bir iyimserlik içindeydi. Greenspan da 1997’de “Üzgünüm ama tarih sonuçta serap olduğu anlaşılan pek çok ‘yeni çağ’ düşüyle doludur. Kısacası, tarih ihtiyatlı olmayı öğütlüyor” demişti.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 26-02-2007, 14:41   #108
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

BÖLÜM VIII
AMERİKAN TARIMININ DEĞİŞEN ÖNEMİ
Ülkenin ilk günlerinden başlayarak çiftçilik ABD ekonomisinde ve kültüründe yaşamsal bir yere sahip oldu. Çiftçiler halkı besledikleri için doğal olarak her toplumda önemli bir rol oynamışlardır. Birleşik Devletler’de ise çifçiliğe özel bir değer verilegeldi. Çiftçiler eski günlerde girişimcilik, yoğun çalışma ve kendine yeterlilik gibi ekonomik erdemlerin örneği olarak görüldüler. Ayrıca pek çok Amerikalı ve özellikle de belki hiçbir zaman toprak alamamış ve kendi emeklerini ya da ürünlerini sahiplenememiş bulunan göçmenler bir çiftlik edinmenin Amerikan ekonomik sistemine giriş bileti olduğunu anladılar. Çiftçilikten ayrılan kişiler bile toprağı çok kez kolaylıkla alınıp satılabilen ve başka kar yolları açabilen bir mal gibi kullandılar.

Amerikan çiftçileri besin maddesi üretmekte genellikle başarılı oldular. O kadar ki bu başarıları zaman zaman en büyük sorunlarını oluşturdu ve tarım sektörü fiyatların düşmesine neden olan aşırı üretim dönemleri yaşadı. Hükümet uzun süreler boyunca bu sorunların en ağırlarının çözümlenmesine yardımcı oldu. Buna karşılık geçtiğimiz yıllarda hükümetin kendi harcamalarını kısma arzusu ve tarım sektörünün azalan politik etkisi yüzünden bu gibi yardımlarda azalma oldu.

Amerikalı çiftçiler aldıkları ürünün bolluğunu belirli etkenlere borçludurlar. Herşeyden önce çok olumlu doğal koşullarda çalışırlar. Amerika’nın Ortabatısı dünyadaki en zengin tarım arazisinin bir bölümüne sahip bulunmaktadır. Ülkenin çok yerinde yeterli ile bol arasında değişen yağış olmakta; yağış almayan yörelerde de nehirler ve yeraltı suları yaygın sulamaya olanak sağlamaktadır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 26-02-2007, 14:42   #109
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Büyük sermaye yatırımları ve giderek artan iyi eğitimli işçi kullanımı da Amerikan tarımının başarısına katkı yapmaktadır. Çiftçilerin hızla toprak süren, tohum eken ve ürün biçen çok pahalı makineleri çekmek için sürücü yerleri soğuk havalandırmalı olan traktörler kullandıklarını görmek olağan dışı değildir. Biyoteknoloji sayesinde hastalığa ve kuraklığa dayanıklı tohumlar geliştirilmektedir. Bol bol kimyasal gübre ve zararlılara karşı ilaç (bazı çevrecilerin görüşüne göre gereğinden çok) kullanılmaktadır. Çiftliklerdeki faaliyet bilgisayarlarla izlenmekte ve ürünün en iyi nerede yetişeceğini ve gübrelenebileceğini belirlemek için uzay teknolojisinden bile yararlanılmaktadır. Buna ek olarak araştırmacılar da zaman zaman yeni besin maddeleri sunmakta ve bu maddeleri üretmek için yeni yöntemler - balık üretmek için yapay göller yaratmak gibi -geliştirmektedirler.

Buna karşın çiftçiler doğanın temel kurallarının bazılarından kurtulamamışlardır. Günümüzde bile kontrolleri dışında kalan özellikle hava koşulları gibi güçlerle savaşmak zorundadırlar. Kuzey Amerika’da hava koşulları genelde ılımlı olmakla birlikte sık sık sel ve kuraklık görülür. Hava koşullarındaki değişiklikler tarımda çok kez genel ekonomiyle ilgisi olmayan kendi ekonomik dönemler yaratır.

Ögeler çiftçilerin başarılarını engelleyecek konuma gelince hükümet yardımı almak için talepler başlar; zaman zaman bu ögeler birleşip çiftçileri başarısızlığın sınırına itince de bahis konusu çağrılar yoğunluk kazanır. Sözgelimi 1930’larda aşırı üretim, kötü hava koşulları ve Büyük Bunalım bir araya geldi ve pek çok Amerikan çiftçisine aşılamaz engeller gibi görünen bir ortam oluşturdu. Hükümet yaygın tarım reformları gerçekleştirerek söz konusu soruna karşılık verdi; bunlar arasında en önemlisi fiyat destekleri sistemiydi. Destek programlarının çoğu Kongre tarafından 1990’ların sonunda uygulamadan çıkarılıncaya kadar daha önce benzeri görülmemiş olan bu büyük müdahale sürdü.

ABD tarımının kendisine özgü iniş ve çıkış dönemleri 1990’ların sonlarında değin devam etti; 1996 ve 1997’de büyük bir gelişme oldu; sonraki iki yıl içinde de yeni bir daralma başladı; ama yüzyılın başındakine benzemeyen bir tarım ekonomisi oluşmuştu.

  Alıntı ile Cevapla
Alt 26-02-2007, 14:45   #110
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 


İLK YILLARDAKİ TARIM POLİTİKASI

Amerika tarihinin koloniler dönemi sırasında Britanya Tahtı araziyi büyük bölümlere ayırdı ve bunları özel şirketlere ya da bireylere bağışladı. Bağış alanlar da bu toprakları daha küçük parçalara bölüp başkalarına sattılar. 1783’te İngiltere’ye karşı bağımsızlık kazanılınca Amerika’nın Kurucu Ataları yeni bir arazi dağıtım yöntemi geliştirmek zorunda kaldılar. O güne kadar yerleşime açılmamış olan tüm toprakların federal hükümetin mülkiyeti altına alınmasına karar verdiler; hükümet de bu toprakları hektarı 6,25 dolardan satabilecekti.

Bahis konusu yeni topraklara yerleşmenin yarattığı büyük tehlikelere göğüs geren bireylerin çoğunluğu yoksuldu ve buralara ellerinde çiftliklerinin bir tapusu bile bulunmadan “işgalci” (squatter) olarak yerleştiler. Birleşik Devletler’in ilk yüzyılı boyunca çok sayıda Amerikalı çiftlik kurmayı ya da uzun süreyle oturmayı kabul etmeleri koşuluyla yerleşimcilere bedava arazi verilmesi gerektiği inancındaydı. En sonunda Batı bölgesindeki arazinin büyük kesimlerini yerleşime açan 1862 tarihli Çiftçi Yerleştirme Yasası ile bu amaca erişildi. Aynı yıl kabul edilen bir başka yasa ile de arazisi bağışlanmış tarım ve teknoloji kolejleri (land grant colleges) sistemi geliştirilmesine yönelik gelir elde etmek amacıyla belirli eyaletlere federal arazi ayrılması kabul edildi. Morrill Yasası aracılığıyla kamu kolej ve üniversiteleri kurulması sonucunda pratik sanatlar denilen ve aralarında çiftçiliğin de bulunduğu alanda öğretim ve eğitim yapılmasına yol açıldı.

Birleşik Devletler’in geri kalan bölgelerindeki gibi çok sayıda orta boy çiftlik sahibi olma düşüncesi Güney’de geçerli değildi. İç Savaş’tan (1861-1865) önce bol miktarda tütün, pirinç ve pamuk üretmek amacıyla binlerce değilse bile yüzlerce hektar yüzölçümü olan büyük çiftlikler kurulmuştu. Söz konusu çiftlikler az sayıda zengin aile tarafından sıkı bir yönetim altında tutulurlardı. Çalışanların çoğunluğunu köleler oluşturuyordu. İç Savaş’tan sonra kölelik kaldırılınca eski kölelerin pek çoğu önceki sahipleriyle anlaşıp kiracı çiftçi (ortakçı – sharecropper) olarak bu topraklarda kaldılar.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 14:10 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580