Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Dünyadan Spor Gelişmeleri > Tüm Bölümleri Listele > Avrupa > İngiltere

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 01-03-2007, 12:09   #1
Kıdemli Kartal
 
özgür_1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Ben sahada konuşuyorum"

Ben sahada konuşuyorum"
Tam 7.5 senedir büyük bir başarıyla Ada’da top koşturuyor. 6 sezondur formasını giydiği Blackburn Rovers’ta 2003’te yılın futbolcusu seçildi. Yurt dışında en uzun süre kalan Türk futbolcusu unvanını taşıyor. Gençlerin önünü açmak için veda ettiği Milli Takım’a 1175 gün sonra geri döndü. Ada’ya gittiğinden bu yana ilk röportajını Tam Saha’ya verdi. Gerekçesini ise “Yapacağım röportaj, vereceğim mesaj tabii ki önemli ama benim röportajım sahaya çıktığım zaman başlıyor. İnsanlar ne yaptığımı, ne söylemek istediğimi, hangi mesajları verdiğimi sahada görüyor. Ayrıca konuşmaya gerek duymuyorum” sözleriyle açıklıyor.
Milli Takım’a veda kararınız Türkiye’de bir ilkti. Kamuoyu tarafından da takdirde karşılandı. Çünkü Türkiye’de bunu yapabilen oyuncu yoktu. Gerekçeniz de gençlerin önünü açmaktı. Peki, bu kararın arkasında bir yandan da “Tek bir noktaya odaklanayım, kulübümde başarılı olayım” gibi bir düşünce var mıydı?
Bir yere odaklanmak gibi düşünmemek lazım. Sonuçta futbol yaşantınız çok uzun bir süreç değil. Zaten 10-15 sene futbol oynayabilirsiniz. Benim verdiğim kararın ana gerekçesi gençlerin önünü açmak ve tecrübe kazanmalarını sağlamaktı. Meseleyi kendimi tek bir noktaya kanalize etmek gibi düşünmedim.
Ama bir yandan da amaca yeterince ulaşılamadı. Çünkü biz o mevkii doldurmak için Aurelio’yu vatandaş yapıp Milli Takım’da oynatmak zorunda kaldık.
Yerin dolmadığını düşünmemek lazım. Nasıl ki zamanında bizi bir yerden bulup çıkardılar, yeni gençleri de mutlaka çıkartacaklardır. Gençlere ne kadar çok sahip çıkılıp ne kadar fazla güvenilirse o kadar verim elde edilebilir. Sonuçta ben de tecrübesizliklerle başlayan futbol yaşantımda gün geçtikçe tecrübe kazandım. Önümdeki büyüklerin gösterdiği yoldan yürüdüm ve yavaş yavaş kendimi buldum.
Türkiye’de genç oyuncuların önlerinin yeterince açık olduğunu düşünüyor musunuz?
Gençlere mutlaka güvenmeniz gerekiyor. Ama sadece futbol anlamında değil. Bir oyuncuya baktığınız zaman “Bu çok yetenekli, gelecek vaat ediyor” diye düşünebilirsiniz. Ama insanlar o oyuncuyu bir anda gökyüzüne çıkardıkları gibi hemen ardından yerin dibine sokmayı da becerebiliyor. Ortasını bir türlü bulamıyoruz. Gençlerin arkasında olduğumuzu mutlaka hissettirmeliyiz. Ama onların da takımları, ülkeleri ve kendilerine güvenip forma veren teknik direktörleri için ellerinden geleni yapmaları lazım.
Türkiye’de özel hayat yok!
İngiltere’de genç oyunculara bakış açısı nasıl?
İngiltere’de hangi yaşta olursa olsun oyuncuların tümü aynı seviyede. Kimsenin kimseden bir farkı yok. Teknik adamın gözünde tüm oyuncular aynı. Genç bir oyuncu da teknik adamla tecrübeli bir oyuncunun konuştuğu gibi konuşabilir. Avrupa’da oyuncular çok profesyonelce yaşıyor ve bu profesyonel düşünceyi sahaya da yansıtıyor. Türkiye’de ise evli insanın da bekâr insanın da özel yaşantısı yok. Çünkü ülkemizde özel yaşantıya girmek moda. İnsanların yatak odasına kadar girmeye yetkili olduğunu zannedenler var. Futbolu futbol olarak düşünüp, oyuncuyu sahadaki performansıyla değerlendirirseniz, oyuncu zaten kendi yaşantısını düzenleyecektir.
İngiltere’de futbolcu olmakla, Türkiye’de futbolcu olmak arasındaki farkları konuşalım o zaman. Mesela Türkiye’deki bir oyuncu yalnız başına veya ailesiyle sokakta yürürken ya da alışveriş yaparken kendini yeterince rahat hissetmiyor. Siz İngiltere’de nasıl yaşıyorsunuz?
İngiltere’de de futbol en az Türkiye’deki kadar seviliyor ve büyük ilgi görüyor. Ama futbolcu sokağa çıktığında normal insan muamelesi görüyor. Çok rahatlıkla alışverişinizi yaparsınız. İnsanlar sizi tanır ama “Boş bir gününde ailesiyle dışarıya çıkmış, eğleniyor veya alışverişini yapıyor” diye düşünüp sizi rahat bırakır. Ama bizdeki sevgi tezahürü çok farklı. İnsanlar sizi gördüğünde mutlaka yakın olmak istiyor. Aslında bunda bir kötülük de yok. Mesela televizyonda Arda’yı görüyor, “İyi futbol oynayan, sevimli bir çocuk” diye düşünüyor, yakından gördüğünde sevgisini nasıl vereceğini bilemiyor. Aradaki fark bu. Bu mesleği yapıyorsanız buna da katlanacaksınız.
Başarı için zaman gerek
Siz 2002’deki Dünya Kupası üçüncülüğünde vardınız, ardından 2004 elemelerinde de yer aldınız ama finallere katılamadık. Sonrasında da Milli Takım’ı bıraktınız. 2006 Dünya Kupası’na da katılamadık. O dönemdeki gerilemenin ardında neler vardı sizce? Jenerasyonu mu yenileyemedik?
Bazı şeyleri zamana bırakmak lazım. Dünya Kupası’nda üçüncü olduktan sonra bir takım başarılar hızla gelecek diye düşünmemek gerekir. Biz 14-16 Yaş Milli Takımı’nda itibaren A Milli Takım’a yükselen bir jenerasyonduk ve mükemmel bir ortam bulmuştuk. Benzer bir jenerasyonu yakalamak için zamana ihtiyacımız var. Bugün oynayan genç arkadaşlarımız yok mu? Var elbette. Gençlerle tecrübelileri kaynaştırmak için de zaman gerekiyor. Genç oyuncu buraya eli-ayağı titreyerek geliyor. Çünkü geldiğiniz yer Milli Takım. Gittiğiniz her platformda ülkenizi temsil ediyorsunuz. Ben bu süreci başarısızlık olarak değerlendirmiyorum, sadece zamana ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. O zamanın da uzun olacağını tahmin etmiyorum.
Yani Milli Takım’daki yeni oluşumdan umutlusunuz.
Niye umutlu olmayayım? Yakın zamana kadar dünyanın farklı ülkelerinden gelip de Türk futbolcusunu izleyen ve isteyen olmuş muydu? Ama bugün Türk futbolcusu isteniyor. Çünkü Türk futbolcusu birçok platformda iyi olduğunu dünyaya gösterdi.
Bugün Milli Takım’a yeniden döndünüz. Fatih Terim, “Ona ihtiyacımız var. Norveç ve Yunanistan maçlarında da Tugay’dan yararlanacağım” dedi. Daha önce böyle bir teklif gelseydi ne yapardınız?
Bugün “Jübile için geliyor” diye yazılıp çizildi. Ben dört sene önce Milli Takım’a nasıl geliyorsam şimdi de öyle geldim. Gelmemdeki en büyük iki unsurdan birincisi ülkeme ve milli formaya hizmet etme düşüncesi, ikincisi de Fatih Hoca’dır. Şu anda Türkiye Ligi’nde oynayan bütün oyuncuların üzerinde Fatih Hoca’nın emeği vardır.
Yani, Fatih Hoca değil de daha önceki teknik adamlardan biri çağırsaydı gelmez miydiniz?
İki sene önce bir başka teknik direktör de beni çağırsaydı tabii ki gelirdim ama o zaman verdiğim kararın arkasında durmamış olurdum. Yine aynı düşüncedeyim ama bugünkü durum çok özel.
Hem Fatih Hoca’nın çağırması hem de “Bana ihtiyaç var” düşüncesi mi durumu özel kılıyor?
“Bana ihtiyaç var” sözünü ben yorumlayamam. Bu Hocamın takdiridir. Kendisiyle görüştüğümüzde çağrısını seve seve kabul ettim.
“Türk futbolcu yeteneklidir, Avrupa’da her takımda oynayabilir” diyoruz ama birçok oyuncumuz da gittikten çok kısa sonra geri dönüyor. Siz “tutunabilen” oyunculardan birisi olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğer bir takım şeyleri yapmayı, başarmayı ve kalıcı olmayı düşünüyorsanız, kafanızda Türkiye ile ilgili şeyleri bitirmeniz lazım. “Ben bu işin üstesinden geleceğim, başaracağım” diye içten istediğiniz sürece yapamayacağınız hiçbir şey yoktur. Gidip dönmeler olabilir. Dünyanın her yerinde oluyor. Belki iklim, belki ortam uymuyor, belki dil sorunu nedeniyle oyuncu kendini ifade edemiyor. Ama futbol dünyanın her yerinde aynı lisanla oynanıyor.
Ailem olmasa bu noktaya gelemezdim
Ada’ya gittiğinizde sizin için de bir lisan problemi yok muydu?
Vardı ama sevgili eşim Etkin Kerimoğlu’nun basketbolcu olması, spordan gelmiş olması, çok iyi anlaşmamız ve birbirimize destek olmamız çok önemli bir avantajdı. Dolayısıyla bugün geldiğimiz nokta da ortada. 7.5 yıldır Avrupa’dayım. Bunu tek başıma yaptım, ödülleri kendime aldım demiyorum. Bu işin önemli pay sahipleri eşim ve çocuklarımdır. Onlar olmasa belki ben bugünkü noktada olamazdım.
Bu arada çocuklarınızın da hayatını değiştirdiniz herhalde.
Düşünsenize, çocuklarım İngilizceyi ana dilleri gibi öğreniyor. Oğlum Berke’nin yaşantısı dört dörtlük ve hiçbir sıkıntısı yok. Kızım Melis de anaokuluna gidiyor ve o da hayatından memnun. Dördümüz çok rahat bir şekilde hayatımızı sürdürüyoruz.
Türkiye’deki Tugay’la İngiltere’deki Tugay farklı sanki. Türkiye’de “el freni” diye eleştirilen Tugay’ın yerinde bugün dikine ve çabuk oynayan, dolayısıyla el üstünde olan bir Tugay var. Bu değişim nasıl sağlandı?
Bu tespitinize katılıyorum. Rangers’tan Blackburn’e geçerken Graeme Souness’ın ilk gün bir tavsiyesi olmuştu. “Bu ligde hızlı futbol oynanıyor. Birebir mücadeleler de çok sert geçer. Senden bir tek ricam var, bir stop bir pas oyna, topu ayağında fazla tutma. Biz genç bir takımız. Sen önündekileri koştur. Bu bana yeter” demişti. O konuşmanın dışında başka bir şey de olmadı. Türkiye’de oynadığım zaman insanların neler dediğini çok iyi hatırlıyorum. Ama ben hiçbir zaman “O insan bunu dedi, diğeri onu dedi” gibi düşünmedim.
Peki, “Keşke bugünkü futbolumu Türkiye’de de oynasaydım” dediğiniz oluyor mu?
Hayatımda hiçbir zaman keşkeler yoktur. Keşke dediğiniz zaman bir takım şeyleri yanlış yapmışsınız anlamına gelir.
O ödülü tek başıma almadım
2003-04 sezonunda Blackburn’de yılın futbolcusu seçildiniz. Böyle bir ödül neler hissettiriyor insana?
Bir Türk olarak düşünsenize; iyi bir sezon geçiriyorsunuz ve o sezondaki emeğinizin karşılığında verilen bir ödül var. Bu ödülü alırken insan öyle güzel duygular içinde o platforma çıkıyor ki. Bir kere taşımış olduğunuz bayrak var, arkanızda Türk insanın o sıcacık sevgisi var. Böyle bir gurur olabilir mi? Kulübünüz ve taraftarlar sizi yılın en iyi oyuncusu seçiyor ve siz ödülü almaya kafanız dik, büyük bir gururla çıkıyorsunuz. Onu orada görmeniz, yaşamanız lazım. Tabii bunu ben tek başıma başarmadım. Bu bir ekip oyunu. Benimle birlikte takım arkadaşlarım var. Müthiş bir çalışma ve azim var. “Ne yaptı da aldı?” diye burun kıvıranlar olabilir. Ama sonuçta siz Türksünüz ve nereye giderseniz gidin aslında fazla sevilmezsiniz.
Peki, siz böyle bir sıkıntıyı hiç hissettiniz mi?
Hayır, benim bugüne kadar böyle bir sıkıntım hiç olmadı. Çünkü insanlarla diyaloglarım her zaman iyiydi. Hangi maça gitsek, rakip takım oyuncularından ve taraftarlarından hep pozitif duygular aldım.
Bu kadar başarıya rağmen Türk medyasının gündeminde yeterince yer almadınız. Türkiye’de başarı hikâyeleri yeterince ilgi çekmiyor galiba. Biz başarısızlıkları konuşmayı daha mı çok seviyoruz?
İnanır mısınız, ben hiçbir zaman burada haber çıksın, Türkiye’deki basın hakkımda bir şeyler yazsın diye düşünmedim. Tabii ki 7.5 yıldır Avrupa’da oynuyorsunuz ve desteklenmeniz gerekir. Ama ben hiç kimseden destek beklemedim. Sadece yaptığım işteki mutluluğumu ifade etmeye ve bu işten keyfi almaya çalıştım. İnsanların düşüncesi benim için önemli değil.
Bu arada Ada’ya gittiğinizden bu yana hiç kimseye röportaj vermediniz. Bunun sebebi neydi?
Evet vermedim, hâlâ da vermiyorum. Çünkü benim mesleğim futbol oynamak. Yapacağım röportaj, vereceğim mesaj tabii ki önemli ama benim röportajım zaten sahaya çıktığım zaman başlıyor. 90 dakika boyunca röportaj veriyorum ben. İnsanlar benim ne yaptığımı, ne söylemek istediğimi, hangi mesajları verdiğimi görüyor. Röportajın içindeki her şey sahada var. Ayrıca konuşmaya gerek duymuyorum. Kötü de oynasanız, iyi de oynasanız röportaj yapılıyor. Ama sonuçta röportajın en güzeli sahada veriliyor.
Merdivenleri yavaş yavaş çıkmak lazım
Türkiye’deki futbolculara sorduğumuzda Avrupa’ya gitmek istediklerini söylüyorlar ama hepsinin gözü en büyük takımlarda. Blackburn’e gitmeye pek gönül indirmiyorlar. Bu konuda onlara ne tavsiyede bulunursunuz?
Paşa gönülleri bilir, ben ne diyeyim? Tabii ki her futbolcu Chelsea’de, Manchester United’da, Arsenal’de oynamak ister. Ben de isterim. Ama bir yerlere gelmek için merdivenleri yavaş yavaş çıkmak lazım. Yoksa sizi çok çabuk indirirler. Kendinize sağlam bir basamak bulmak istiyorsanız öncelikle seçeceğiniz takımı iyi araştırmanız lazım. Mühim olan doğru kararı verdiğiniz zaman hiç durmadan gitmenizdir. İnsanlar “Bu küçük takım, ben o takıma gitmem” diye düşünüyorlarsa yanlış düşünüyorlar demektir. Liverpool-Everton derbisinden sonra Rafael Benitez, Everton için “Küçük bir takım” dediği için bütün İngiltere’nin tepkisini topladı. Çünkü İngiltere’de küçük takım yoktur, hepsi büyük takımdır. Tabii ki bazıları daha büyüktür ama bu diğerlerinin küçük olduğu anlamına gelmez.
Benitez bir İspanyol ve İngiltere’deki anlayışı bilmediği için böyle bir söz edebiliyor. Bizde de bazı yöneticiler gökten haber geldiğini söylüyor, bazıları diğer kulüplerle ilgili küçümseyici ifadeler kullanabiliyor. İngiltere’deki yöneticilerin verdikleri demeçlerle futbolcular kadar ön plana çıktığını söyleyebilir miyiz? Mesela sizin başkanınıza da gökten haber geliyor mu?
6 sezondur Blackburn’deyim, başkanın yüzünü bir ya da iki kere gördüm. O da transfer döneminde. Zaten hiçbir yöneticiyi göremezsiniz. Başkanlar konuşmaz. Onların görevi kulübü yönetmek, gelirlerini arttırmaktır. Futbolla ilgili konuşacak olanlar teknik adamlar ve yardımcılarıdır. Başkanın bu konularla ne alakası var? Tabii ki başkan gerektiği zaman menajerle diyalog kurup neler istediğini iletir. Sistem budur. Başkanın televizyonlara çıkıp futbolla ilgili konuşması söz konusu bile olamaz. Bizde televizyonlar çok olduğu için bütün başkanlar her tarafta boy gösterebiliyor.
Burada suçlu olan medya mı? Başkanlar ya da yöneticiler isterlerse medyada görünmeyebilir değil mi?

Zaten bir tencere düşünün, bir de kapağını bulun ve üst üste koyun, sorunun cevabı ortaya çıkar.
İngiltere’de Premier Lig dünyanın en büyük markası oldu. Bundan 10 yıl önce holiganizmle uğraşan bir ülke bugünkü duruma nasıl geldi? Neyi başardılar?

Bir kere bu işi önlemek için bir sistem oluşturdular. İngiltere’ye girdiğiniz andan itibaren biri bizi gözetliyor programlarında olduğu gibi adım adım izlenirsiniz. Holiganizme karşı yürütülen hareketin başarıya ulaşmasının altında bir de İngiltere Milli Takımı’nda oynayan futbolcuların açıklamaları ve verdikleri mesajlar var. Toplumu olumlu biçimde yönlendirmeye çalıştılar ve bunda da başarılı oldular.
Tek problem ırkçılık gibi görünüyor şu anda.
Irkçılığa karşı da büyük bir savaş var. Belli dönemlerde bütün takımlar ırkçılığa karşı mesajlar içeren tişörtlerle sahaya çıkıyor. Bu konuda çok titiz olduklarını ortaya koyuyorlar. “Renk önemli değil, önemli olan içinizdeki düşüncenin ne kadar renkli olduğudur” mesajını veriyorlar. Kalbiniz güzelse renklerin hepsi size hoş gelir.
Emre’nin yaşadığı sıkıntı nedir peki?
Aslında Emre’nin yaşadığı bir sıkıntı yok. Emre’nin böyle bir şey söylediğine hiç ihtimal vermiyorum. Çünkü karakteri çok sağlam bir oyuncu.
Günümüz futbolunda defansif orta sahalar artık her şeyi belirliyor. Eskiden sadece rakibi durduruyorlardı artık onlardan başka şeyler de bekleniyor. Sizce bu mevkiin en büyük ayırt edici özelliği nedir?
Bir kişiyi cımbızla çekip de “Sen bunları yapıyorsun ya da yapamıyorsun” demekle olmaz. Bu işi takım halinde düşünmek lazım. Ben bu görevi hiç konsantre olarak yapmadım, her şeyi oluruna bıraktım. Mühim olan takıma ne kadar faydalı olduğunuz, futbol bilginizi ne kadar yansıtabildiğiniz ve takım arkadaşlarınızla nasıl yardımlaştığınızdır. Ön liberonun bulunduğu ortam kolay bir ortam değil. Takımın ana sigortasındasınız. Saha içinde herkesle diyaloğunuzun çok iyi olması gerekiyor. Tabii ki biraz da kendinize güveniniz ve futbol tecrübeniz ön plana çıkıyor.
Türk futbolunu medya yönetiyor
İngiliz medyası ile bizim medyamız arasında bir kıyaslama yapabilir miyiz? Mesela her antrenmanınızı 30 gazeteci mi izler?
Bizim antrenmanlarımızda ne gazeteci olur ne de kamera. Maç Cumartesi günü ise medya mensupları Cuma günü gelir, menajerimizin belirlediği iki oyuncu basın toplantısı yapar ve biter. Antrenmana her gün seyirci gelecek, kameramanlar gelecek, böyle bir şey yok. Bu yasaklamayla da olmuyor. Kendiliğinden gelişmiş bir kural. Zaten bir idmandan her gün ne çıkarabilirsiniz? Her gün “O topa böyle vurdu, öbürü gol attı” diye yazılmaz ki. Aramızdaki fark şu; Türki futbolunu medya yönlendiriyor, insanlar da onlara inanıyor. İnsanlar gazeteyi okuyup bana “Jübileye mi geldin?” diye soruyor. Keşke bizimkiler de olaylara kameranın merceğinden gördükleri gibi bakabilse. Ama öyle bakmıyorlar.
Oyuncu yetiştirme konusunda da iki ülke arasında fark var gibi görünüyor. Geçtiğimiz ay Murat Erdoğan’la yaptığımız röportajda Türkiye’de futbolcu olmanın tesadüflere bağlı olduğunu söylemişti. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Evet, Türkiye’de futbolcu olmak tesadüflere bağlı. İngiltere’de profesyonellik var, menajerlik sistemi var, yöneticilerin futbolcu ve menajerlerle ilişkileri çok farklı. Futbolcu olmak için ille de gidip birilerinin kapısını çalmanız gerekmiyor. Eğer iyiyseniz mutlaka keşfediliyor ve bir noktaya geliyorsunuz.
Siz 7.5 sene önce Türkiye’den ayrılırken şampiyon takım sayımız dörttü. Halen değişen bir şey yok. İngiltere için ise farklı bir durum söz konusu. Bu farkı oluşturan faktörler nedir?
İngiltere kulüplerinin hepsinin çok güçlü finansman kaynakları var. Sistem kurulmuş, paranın geleceği yerler belli. Dolayısıyla kulüplerin maddi krize girmesi diye bir şey söz konusu değil. Her kulüp birbirine yakın bütçelerle yönetiliyor ve herkesin belirli hedefleri var. Türkiye’ye baktığınız zaman ise televizyonları ve gazeteleriyle bol bol eleştirenler var, kulüplerin para sorunları var, doğru dürüst sponsorluk sistemi yok. Oysa rekabet için kulüplerin ekonomik açıdan güçlü olması gerekiyor.
Futbol mantalitesi açısından baktığımızda Premier Lig’le Turkcell Süper Lig’i nasıl kıyaslayabiliriz?
İngiltere Ligi 90 dakika boyunca hiç düşmeyen bir tempoya sahip. Sürekli gol pozisyonu görürsünüz. Çok fazla fizik güce dayalı bir lig, futbol göze çok hoş gelir ve dakikaların nasıl geçtiğini anlayamazsınız. Bizde ise problem herkesin futbolu bilmesi. O bilenler biraz geri çekilse herkes futboldan zevk alacak. Türk futbolu bana göre İspanya’da oynanan futbolun seviyesinde. Bunu kimseye yaranmak için söylemiyorum. Göze hoş gelen futbol oynayan takımlar var.
Türkiye’den hangi oyuncuları Premier Lig’e yakın görüyorsunuz?
İsim vermek istemiyorum ama sadece İngiltere’de değil, Avrupa’nın bütün kaliteli liglerinde oynayacak oyuncularımız var. Gitmek istediği sürece her futbolcu gidip oynayabilir. Nasıl olsa Türkiye’yi kimse haritadan silmiyor.
Bir de yaş konusu var. Tugay Kerimoğlu Türkiye’de olsaydı bu yaşa kadar bu performansla oynayabilir miydi?
Bilmiyorum ki, ben size soruyorum. O dönemde insanların nasıl baktığını göremiyorduk çünkü sadece başarı kazanmakla uğraşıyorduk.
Yüzde yüz istemek lazım
Türkiye’de 30 yaş civarındaki futbolcular sürekli sizi örnek gösteriyor ve “Tugay 36 yaşında İngiltere’de oynuyorsa biz de burada oynayabiliriz” diyor.
Kendinizi iyi eğitirseniz ve yapmak isterseniz hayatta yapamayacağınız bir şey yoktur. Mühim olan istemeniz. Ama yüzde 100 istemeniz, yüzde 99 değil. Yüzde 1’lik opsiyonu bile yok çünkü. Ben bugünkü konumumu bu yüzde yüz istememe bağlıyorum.
Peki, ne zamana kadar devam? Çünkü Blackburn sözleşmenizi yenilemek istiyor.
Evet, onların düşüncesi sözleşmeyi iki sezon daha uzatmak. Ama ben hep bir sezonluk sözleşmelerle devam etmek istiyorum. Bu bana daha mantıklı geliyor. Oynayabildiğim yere kadar gitmek amacındayım ve 2-3 sezon daha oynayabileceğimi düşünüyorum.
Futbolu bıraktıktan sonrası için düşünceniz ne? Hayatınızı İngiltere’de sürdürmeyi düşünüyor musunuz?
Öncelikle antrenörlük yapmayı düşünüyorum. O olmazsa bağlı bulunduğum Galaxy Sport Managment’la çalışmak niyetindeyim. Menajerlik yapacağım. Bunu da İngiltere’de yaşayarak gerçekleştireceğim. Çocuklarımın eğitimi ve benim yaşantım açısından bunun daha doğru olduğunu düşünüyorum. Türkiye burada zaten, her sene geliyoruz. Bir ay burada, üç ay orada yaşanabilir yani.
Öncelikli hedef antrenörlük mü? Bu konuda bir teklif var mı? Siz Souness’la çok yakınsınız çünkü.
Evet, öyle bir teklif oldu. Souness, Wolverhampton’ı alacaktı ama olmadı. Bu arada kendi kulübümden de oyuncu-antrenörlük teklifi aldım. “Şu anda oynamayı düşünüyorum ama ileride yine böyle bir teklifiniz olursa elbette kabul ederim” cevabını verdim. İnşallah olur.

Kaynak: Mazlum Uluç - İlker Uğur / Tam Saha

01.03.2007 Click the image to open in full size.
__________________
iLk ÇıĞLıĞıM SoN NeFeSiM TeK AşKıM BEŞİKTAŞ'ım....
HeRşEyİn BiR sOnU vAr AmA BEŞİKTAŞ SeVgİsİnİn AsLa...!
özgür_1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-03-2007, 14:43   #2
Banned
 
ferro1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Tugay "Türkiye'de Özel Hayat Yok"

Türkiye’yi İngiltere Premier Ligi’nde 7,5 yıldır başarıyla temsil eden Tugay Kerimoğlu, futbol mentalitesi açısından Türkiye ile İngiltere’yi karşılaştırdı.

Türkiye'yi İngiltere Premier Ligi'nde 7,5 yıldır başarıyla temsil eden Tugay Kerimoğlu, futbol mentalitesi açısından Türkiye ile İngiltere'yi karşılaştırırken, ''Türkiye'de problem herkesin futbolu bilmesi. O bilenler biraz geri çekilse herkes futboldan zevk alacak'' dedi.

Futbol Federasyonu'nun aylık resmi yayın organı ''Tam Saha'' dergisinde röportajı yayınlanan milli futbolcu, İngiltere Premier Ligi'nin 90 dakika boyunca hiç düşmeyen bir tempoya sahip olduğunu belirterek, ''Sürekli gol pozisyonu görürsünüz. Çok fazla fizik güce dayalı bir lig, futbol göze çok hoş gelir ve dakikaların nasıl geçtiğini anlayamazsınız. Bizde ise problem herkesin futbolu bilmesi. O bilenler biraz geri çekilse herkes futboldan zevk alacak. Türk futbolu bana göre İspanya'da oynanan futbolun seviyesinde. Bunu kimseye yaranmak için söylemiyorum. Göze hoş gelen futbol oynayan takımlar var'' diye konuştu.

Tugay, sadece İngiltere'de değil, Avrupa'nın bütün kaliteli liglerinde oynayacak Türk oyuncuların bulunduğunu belirterek, ''Gitmek istediği sürece her futbolcu gidip oynayabilir. Nasıl olsa Türkiye'yi kimse haritadan silmiyor'' ifadesini kullandı.

''GENÇLERİN ÖNÜNÜ AÇMAK İSTEDİM''

''Gençlerin önünü açmak için Milli Takım'ı bıraktım'' diyen Tugay, genç oyuncuların tecrübe kazanmalarını isteyerek bu kararı aldığını söyledi.

Tugay Kerimoğlu, gençlere mutlaka güvenmek gerektiğini dile getirerek, ''Ama sadece futbol anlamında değil. Bir oyuncuya baktığınız zaman 'Bu çok yetenekli, gelecek vaat ediyor' diye düşünebilirsiniz, ama insanlar o oyuncuyu bir anda gökyüzüne çıkardıkları gibi, hemen ardından yerin dibine sokmayı da becerebiliyor. Ortasını bir türlü bulamıyoruz. Gençlerin arkasında olduğumuzu mutlaka hissettirmeliyiz, ama onların da takımları, ülkeleri ve kendilerine güvenip forma veren teknik direktörleri için ellerinden geleni yapmaları lazım'' şeklinde konuştu.

''TÜRKİYE'DE ÖZEL HAYAT YOK''
İngiltere'de genç-yaşlı ayırımı olmadığını ve oyuncuların tümünün aynı seviyede olduğunu belirten Tugay, teknik adamın gözünde tüm oyuncuların aynı olduğunu vurguladı.

Tugay, Avrupa'da oyuncuların çok profesyonelce yaşadıklarını ve bu profesyonel düşünceyi sahaya da yansıttığını kaydederek, ''Türkiye'de ise evli insanın da bekar insanın da özel yaşantısı yok. Çünkü ülkemizde özel yaşantıya girmek moda. İnsanların yatak odasına kadar girmeye yetkili olduğunu zannedenler var. Futbolu futbol olarak düşünüp, oyuncuyu sahadaki performansıyla değerlendirirseniz, oyuncu zaten kendi yaşantısını düzenleyecektir'' dedi.

''BAŞARI İÇİN ZAMAN GEREK''
Milli takımın uluslararası organizasyonlara katılamaması konusundaki soru üzerine, bazı şeyleri zamana bırakmak gerektiğini anlattı.

Dünya Kupası'nda üçüncü olduktan sonra bir takım başarılar hızla gelecek diye düşünmemek gerektiğini vurgulayan Tugay, ''Biz 14-16 Yaş Milli Takımı'nda itibaren A Milli Takım'a yükselen bir jenerasyonduk ve mükemmel bir ortam bulmuştuk. Benzer bir jenerasyonu yakalamak için zamana ihtiyacımız var. Gençlerle tecrübelileri kaynaştırmak için de zaman gerekiyor. Ben bu süreci başarısızlık olarak değerlendirmiyorum, sadece zamana ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. O zamanın da uzun olacağını tahmin etmiyorum'' şeklinde konuştu.

''ÜLKEME HİZMET VE FATİH HOCA İÇİN DÖNDÜM''

Tugay, yeniden milli takıma dönüşündeki en büyük iki unsurdan birincisinin ülkesine ve milli formaya hizmet etme düşüncesi, ikincisinin ise Fatih Terim olduğunu söyledi.

Şu anda Türkiye Ligi'nde oynayan bütün oyuncuların üzerinde Fatih Hoca'nın emeği bulunduğunu dile getiren Tugay, ''İki sene önce bir başka teknik direktör de beni çağırsaydı tabii ki gelirdim, ama o zaman verdiğim kararın arkasında durmamış olurdum. Yine aynı düşüncedeyim, ama bugünkü durum çok özel'' ifadesini kullandı.

Emre'nin yaşadığı ''ırkçılık'' suçlamasına da bir soru üzerine değinen Tugay, ''Aslında Emre'nin yaşadığı bir sıkıntı yok. Emre'nin böyle bir şey söylediğine hiç ihtimal vermiyorum. Çünkü karakteri çok sağlam bir oyuncu'' dedi.

''TÜRKSÜNÜZ, NE YAPARSANIZ YAPIN FAZLA SEVİLMEZSİNİZ''

2003-04 sezonunda Blackburn Rovers Kulübü'nde yılın futbolcusu seçilmesinden dolayı çok mutlu olduğunu söyleyen Tugay, ''Bir Türk olarak düşünsenize; iyi bir sezon geçiriyorsunuz ve o sezondaki emeğinizin karşılığında verilen bir ödül var.

Bu ödülü alırken insan öyle güzel duygular içinde o platforma çıkıyor ki. Bir kere taşımış olduğunuz bayrak var, arkanızda Türk insanın o sıcacık sevgisi var. Böyle bir gurur olabilir mi'' diye konuştu.

Tugay, bunu tek başına başarmadığını da vurgulayarak, ''Bu bir ekip oyunu. Benimle birlikte takım arkadaşlarım var. Müthiş bir çalışma ve azim var. 'Ne yaptı da aldı' diye burun kıvıranlar olabilir, ama sonuçta siz Türksünüz ve nereye giderseniz gidin aslında fazla sevilmezsiniz'' ifadesini kullandı.

''ALTI SEZONDA BAŞKANIN YÜZÜNÜ 1-2 KEZ GÖRDÜM''

Altı sezondur Blackburn Rovers'da olduğunu hatırlatan Tugay Kerimoğlu, kulüp başkanının yüzünü bir ya da iki kere gördüğünü söyledi.

Bu görüşmelerin de transfer döneminde olduğunu anlatan lejyoner oyuncu, şöyle konuştu: ''Zaten hiçbir yöneticiyi göremezsiniz. Başkanlar konuşmaz. Onların görevi kulübü yönetmek, gelirlerini artırmaktır. Futbolla ilgili konuşacak olanlar teknik adamlar ve yardımcılarıdır. Başkanın bu konularla ne alakası var? Tabii ki başkan gerektiği zaman menajerle diyalog kurup neler istediğini iletir. Sistem budur. Başkanın televizyonlara çıkıp futbolla ilgili konuşması söz konusu bile olamaz. Bizde televizyonlar çok olduğu için bütün başkanlar her tarafta boy gösterebiliyor.''

Tugay, ''Burada suçlu olan medya mı? Başkanlar ya da yöneticiler isterlerse medyada görünmeyebilir değil mi'' sorusu üzerine de ''Zaten bir tencere düşünün, bir de kapağını bulun ve üst üste koyun, sorunun cevabı ortaya çıkar'' yanıtını verdi.

Kulübünün sözleşmesini iki sezon daha uzatmak istediğini belirten Tugay, ama kendisinin birer sezonluk sözleşmelerle devam etmek istediğini, oynayabildiği yere kadar gitmek amacında olduğunu ve 2-3 sezon daha oynayabileceğini düşündüğünü sözlerine ekledi.
__________________
Sponsorumuz İçin Tıklayınız

Forum Kurallari İçin Tıklayınız
ferro1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-03-2007, 15:04   #3
Yardımcı Admin
 
Meric - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

doğru söylemiş
__________________


http://img81.imageshack.us/img81/9771/topmain8dd3mg5.jpg
Meric Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-03-2007, 22:12   #4
 
bjkemre06 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Artık o da bir efsane
__________________
BEŞİKTAŞ olunmaz BEŞİKTAŞ doğulur!!!

███████████████████████
BEŞİKTAŞ 1903
███████████████████████
bjkemre06 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-03-2007, 00:33   #5
iLHAN-MANSiZ
Guest
 
iLHAN-MANSiZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Genç oyuncu , gençleşme diyenlere Tugay en büyük kapak...bak kaç yaşına geldi mükemmel oynuyor adada ve adamlar 40 yaşına kadar bizde oyna diyor....yani içinde , hırs , azim olduktan sonra yaşa başa bakmıyor bu işler...helal olsun Tugay sana....
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 15:07 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580