Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Taraftar > Dişi Kartallar > Kadın Sağlığı

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 23-01-2007, 19:15   #101
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

4 ANA KAYNAK

1- Yanma esnasında oluşan dioksin: Özellikle evsel katı atıklar ve artıkların yakılması, demir-çelik sanayiinde cevherin işlenmesi ve eritilmesi sırasında kullanılan yüksek sıcaklık, kömür, **** ve petrol ürünlerinin yakılması olarak sıralanabilir.

2- Kimyasal üretim ve işleme sırasında oluşan dioksin: Dioksin-benzeri yan ürünler klorlu fenoller, poliklorlu bifeniller, fenoksi grubu herbisitler (örneğin: 2.4.5-T gibi yurdumuzda yaygın olarak kullanılanlar), klorlu benzenler gibi birçok kimyasal maddenin üretimi esnasında oluşabilmektedir.

3- Endüstriyel ve evsel atıkların işlenmesi sırasında oluşan dioksin: Dioksin-benzeri yan ürünler doğal olarak oluşan fenolik bileşiklerin klorlanması esnasında (örneğin: kağıt hamurunda olduğu gibi) oluşabilir.

4- Su depolama alanlarındaki dioksin: Dioksin grubu kimyasallar suda iyi çözünemedikleri ve kalıcı oldukları için, toprakta, sedimentte ve organik maddelerde birikebilirler. Su kaynaklarını kirleten bu maddeler daha sonra taşınarak başkaca su kaynaklarına kolayca bulaşabilir, ancak genelde bu bulaşma etkisinin çok yaygın olmadığı ve bölgesel olarak etkisini gösterdiği saptanmıştır.


DİOKSİN VE ÇEVRE SAĞLIĞI

Günümüzde dioksinlerin insan sağlığı bakımından ne denli ciddi etkilerinin olduğu daha iyi biliniyor. Birçok toksik kimyasal ile karşılaştırdığımızda, dioksinler onlardan yüzlerce hatta binlerce kez daha düşük dozlarda alındığında bile, daha toksik etkilere neden olabilmektedir. Bu nedenle bu konuda yapılan araştırmalara insan ve çevre sağlığı bakımından büyük bir önem verilmektedir.

Vücuda çok düşük miktarlarda alınan dioksin hormonal sistemin bozulmasına yol açabilir. Bu etkisini hormon reseptörlerine bağlanarak gösterir. Bu nedenle dioksinler bilinen tüm kimyasal kirleticiler içinde, "hormon bozucular" ya da "endokrin bozucular" dediğimiz kimyasalların en başta gelenlerindendir. Bu etkisi sonucunda,

* hücrede genetik mekanizmaların bozulmasına yol açabilir, bağışıklık sisteminin zayıflamasına, kanserlere, sinir sistemi bozukluklarına ve doğumsal kusurların ortaya çıkmasına neden olabilir. Amerika Çevre Koruma Kurumu (EPA) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından dioksinler kanser yapıcı kimyasal maddeler grubuna dahil edilmektedir.

Ancak, insanların dioksine maruz kalmasına bağlı olarak, doğrudan elde edilen epidemiyolojik veri sayısı yeterli düzeyde olmadığından, olası etkiler deney hayvanları üzerinde yapılan gözlem ve araştırmalara dayanıyor. Özellikle embriyonal gelişim esnasında bu maddelere fötüsün maruz kalması sonucunda hücresel fonksiyonlarda belirgin şekilde ortaya çıkabilecek kusurlar ya da değişimler, gelişimin bozulmasına yol açabilir.

Yapılan çalışmalar dioksin toksisitesi için belirli bir eşik dozun bulunmadığını ve vücudumuzda çok düşük dozlarda alınması sonucunda bile bu maddeye karşı bir savunmanın tam olarak geliştirilemediğini göstermektedir.

Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalara bağlı olarak, insanların günde ancak 1 ng/kg (1 mg'ın milyonda biri) düzeyinden daha düşük dozlarda dioksine maruz kalması durumunda embriyonal gelişim bakımından önemli düzeyde bir riskin ortaya çıkmayacağı rapor edilmektedir.

Dioksin grubu maddelerle zehirlenildiğinin en tipik belirtilerinden birinin deride patlama şeklinde klor kaynaklı aknelerin oluşumu ve deri görünümünde değişimler olduğu (Chloracne) bildirilmektedir. Bu durum Yuşçenko'da belirgin olarak gözlenmiş ve büyük olasılıkla dioksin zehirlenmesi şüphesine bağlı tanı da bunun üzerine konulabilmiştir.
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 23-01-2007, 19:15   #102
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

BESİN ZİNCİRİNDE

Çevresel kirleticilere bağlı olarak tüm yaşam ortamlarında dioksin kirliliği görülebilir. Dioksin çevrede oldukça kalıcı ve yağda kolay çözünebilir bir madde olduğundan dokularda kolayca birikime uğrar. Bunun sonucu olarak özellikle besin zinciri yolu ile canlıdan canlıya taşınması ve her birinde giderek daha yüksek dozlara ulaşması söz konusudur. Örneğin dioksin ile kirlenmiş olan sularda yaşayan balıklar aracılığı ile bunları tüketen insanlar, dioksin ile kirlenmiş çayırlıklarda beslenen hayvanların etini yiyen insanlar bu maddenin etkisine maruz kalabilir. Doğada oldukça kalıcı bir madde olduğundan, sürekli olarak kirlenen ortamlar bunun sonucunda hem ekosistem dengesini bozacak, hem de o ortamda yaşayan insanlar için ciddi bir sağlık sorunu oluşturacaktır.

Daha sağlıklı bir çevrede yaşamak ve sağlıklı çevrenin gelecek kuşaklara bırakılmasını sağlamak açısından, Türkiye'nin AB kapısında iken çevreye daha fazla duyarlı olması kaçınılmazdır. Bu nedenle tüm çevresel kirleticiler ve özellikle dioksin ve benzeri kirleticilerin kaynaklarının en aza indirilmesi, dioksin kirliliğine neden olan atıkların mutlaka ön arıtımdan geçirilerek bu maddenin kökeninin ortamdan uzaklaştırılması, organik klorlu pestisitlerin kullanımından kesinlikle vazgeçilmesi ve halk sağlığının korunması için toplumun bu konularda daha fazla bilinçlendirilmesinin zamanı çoktan geçiyor. AB trenine binemesek bile, bizler bu topraklarda var olan muhteşem doğal zenginliklerimizle yaşamaya devam edeceğiz. Çevreye saygı, geleceğe yatırım demektir.

(*) Prof. Dr.


mozmen@inonu.edu.tr


İnönü Üniv. Biyoloji Böl. Öğretim Üyesi

Kaynaklar:


1- Rachel Carson, Silent Spring, Mariner Books; 40th Annv ed.,400 sayfa, 2002. 2- EPA Dioxin Reassessment Health Assessment, Volume III: Risk Characterization EPA Dioxin Reassessment, Health Assessment, Volume III, Mechanisms, 1994. 3- Cole P, Trichopoulos D, Pastides H, Starr T, Mandel JS. Dioxin and cancer: a critical review. Regulatory Toxicology and Pharmacology 38: 378-388, 2003. 4- Masuda Y. Health effect of polychlorinated biphenyls and related compounds. Journal of Health Science 49: 333-336, 2003. 5- Behnisch PA, Hosoe K, Sakai S. Combinatorial bio/chemical analysis of dioxin and dioxin-like compounds in waste recycling, feed/food, humans/wildlife and the environment. Environment International 27: 495-519, 2001.
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 23-01-2007, 19:15   #103
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

İngiltere'de yapılan araştırmalarda, hücrelerde bulunan bir proteinin etkisiz hale getirilmesiyle alerjilerin tedavi edilebileceği saptandı.

'Nature' dergisinde yer alan habere göre, alerji, bağışıklık sisteminde meydana gelen ve polen, toz, çeşitli hayvan tüyleri veya böcek türleri gibi etkenlerle meydana gelebilen bir etken olarak biliniyor. Bazı alerji türlerinin de ilerleyen safhalarda solunum yollarında astım gibi çeşitli kalıcı rahatsızlıklara sebep olduğu daha önceki araştırmalarla kanıtlanmıştı. Ancak alerji, yerleştiği bünyenin günlük hayatına direk etki yapması nedeniyle kişiye rahatsızlık verebiliyor. İngiltere'de son 20 yılda alerji ve buna bağlı hastalıklarda ciddi oranda gözlenen artıştan yola çıkarak araştırmalarını derinleştiren bilim adamları, kanserin oluşumuna da neden olduğu bilinen proteinlerin üzerinde durdular. Londra'da bulunan Ludwig Kanser Araştırmaları Enstitüsü yetkilileri tarafından fareler üzerinde yapılan deneylerde, alerjik reaksiyonlara neden olan 'p110delta' adlı proteinin etkisiz hale getirilmesiyle alerji ve bu nedenle meydana gelen hastalıkların önlenebileceği ortaya kondu. Bilim adamları şimdi de fareler üzerinde olumlu sonuçlar doğuran bulguların insanlar üzerinde de aynı sonucu doğurup doğurmayacağını araştırıyorlar. İHA
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 23-01-2007, 19:15   #104
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Verem Öldürmeye Devam Ediyor

--------------------------------------------------------------------------------

Nedeni belli, tedavisi mümkün, korunulabilir bir hastalık olmasına karşın tüberkülozun hala dünyada insanları en çok öldüren 10 hastalık arasında bulunduğu belirtildi.
Günümüzde her gün 22 bin kişide veremin geliştiğini ve 9 bin hastanın veremden öldüğünü kaydeden Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tevfiek Özlü, bir yılda veremden ölenlerin sayısının 3 milyonu bulduğunu söyledi. Aşağı yukarı her 10 saniyede bir kişinin dünyada veremden öldüğüne ifade eden Prof. Dr. Özlü, "İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde yeryüzünde bu kadar tüberkülozlu hasta olmamıştır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 1993'te tüberküloz salgınının önlenemediğini itiraf ederek acil durum ilan etmiştir. 2005'e gelindiğinde de durum benzerdir. Bu yıl için hesaplanan rakamlara göre, yeryüzünde yaşayan her üç kişiden biri verem mikrobuyla tanışmış olup, günün birinde verem hastası olmaya adaydır. Yılda 62 milyon kişi mikrobu almakta ve 10 milyon kişi hastalanmaktadır. Tüm veremli hastaların sayısı ise 23 milyon olarak tahmin edilmektedir. Eskiden sadece gelişmemiş ülkelerle, fakir ve sefalet içerisinde yaşayan insanların hastalığı olarak kabul edilen verem, günümüzde küreselleşme, hızlanan nüfus hareketleri ve AIDS salgınına bağlı olarak sınır tanımamaktadır ve zengin toplumlarda ve çok popüler kişilerde de sık rastlanır olmuştur. Artık kimse güvende değildir" dedi.
Türkiye'nin hastalığın orta sıklıkla rastlandığı coğrafyada yer aldığına dikkat çeken Tevfik Özlü "Nüfusumuzun dörtte birine verem mikrobu bulaşmış haldedir. 200 bin civarında verem hastası olduğu ve her yıl 30-40 bin yeni hastanın ortaya çıktığı sanılmaktadır. Tüberküloz karşısında tıp aciz değildir. Tüberküloz, tıbben hem kolay teşhis edilebilen hem de yüzde 100'e yakın başarı oranıyla tedavi edilebilen ve hatta büyük oranda korunulabilen bir hastalıktır. Bu bakımdan tüberküloz tıbbi bir sorun değildir. Yönetimsel bir sorundur" diye konuştu.

TÜBERKÜLOZUN KONTROL ALTINA ALINAMAMASININ NEDENLERİ
Prof. Dr. Özlü, tüberküloz olgularının ve ölümlerin yüzde 90'dan fazlasının gelişmekte olan ülkelerde olduğunu ve olguların yüzde 75'inin üretken yaş grubunda (15-54 yaş) yer aldığını belirterek şunları söyledi:
"Tüberkülozlu hasta sayısı yılda yüzde 2,4 oranında artmaktadır. Bu artış, yoksulluk, gelir dağılımının bozulması, yetersiz beslenme, savaşlar, nüfus hareketleri, AIDS salgını, alkolikler, evsizler, mahkumlar, göçmenler gibi risk gruplarındaki artış, yanlış veya eksik tedaviler, direnç gelişimi ve sağlık hizmetlerinin sunumundaki aksaklıklardan kaynaklanmaktadır. Görüldüğü gibi ekonomik dengeler, gelir dağılımı, yaşam koşulları, savaş ve göçler ve sağlık hizmetlerinin yeterince ulaşılabilir olmaması gibi yönetimsel sorunlardan kaynaklanmaktadır"
Ülkemizde tüberkülozun kontrol altına alınamamasının nedenlerini ise Prof. Dr. Özlü, şu şekilde sıraladı:
" - Birinci ve ikinci basamak sağlık kurumlarında mikroskopik olarak verem mikrobunun tanınmasına dönük işlemlerin yaygın olarak yapılamaması,
- Verem teşhisi konan hastaların yasal olarak zorunlu bildirimlerinin yapılmaması,
- Verem hastalarının tedavilerinin doğrudan gözetim altında yapılamaması,
- Tedavi başlanan olguların sonuna kadar izlenememesi,
- Hasta eğitiminin yapılamaması ve hastalarımızda tedaviye uyumsuzluk,
- Yanlış veya eksik tedavi rejimleri,
- Verem savaşındaki personelin eğitim ve motivasyon eksikliği."

VEREMLE SAVAŞTA YAPILMASI GEREKENLER
Prof. Dr. Özlü, verem savaşında yapılması gerekenleri ise şu şekilde özetledi:
"- Uygun yakınmaları olan kişilerin balgam örneklerinde mikroskobik muayeneyle verem mikrobunu araştırmak,
- Tanı konmuş hastaların tedavilerini sonuna kadar gözetim altında uygulamak,
- Doğum sonrası 2. ayda ve ilkokul 1. sınıfta BCG aşılamasını yapmak,
- Verem teşhisi konmuş hastaların yakınları ile temaslı olduğu kişileri taramak, gerekirse ilaçla korumaya almak,
- Halkı verem konusunda bilgilendirmek,
- Hasta ve hasta yakınlarını eğitip tedavilerini yanlış ve eksik yapmalarını önlemek,
- Verem teşhis ve tedavisiyle ilgili sağlık hizmetlerini kolay ulaşılabilir hale getirmek ve ücretsiz sağlık hizmeti verildiğini kamuoyuna duyurmak,
- Verem tanısı almış tüm hastaların kim tarafından teşhis edilmiş olursa olsun mutlaka hastaya en yakın verem savaş dispanserine bildirmek ve ilgili dispanser tarafından takip edilebilmesini temin etmek,
- Dispanserlerde tüberküloz tedavisiyle ilgili tüm ilaçları yeterli dozlarda ve kesintisiz bulundurmak,
- Dispanserde çalışan hekimlerin meslek içi eğitimlerini yapmak ve verem savaşında motivasyonlarını güçlendirecek moral ve ekonomik önlemleri almak,
- Verem savaşında taraf olabilecek tüm kesimlerin (Tıp Fakülteleri, Verem Savaş Dernekleri, Hekimlerin Uzmanlık Dernekleri, Basın ve gönüllü kuruluşlar gibi) koordinasyonunu sağlamak
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 23-01-2007, 19:15   #105
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Hiperaktif çocuklara balık yağı


Omega-3 yağ asidi, dikkat eksikliği için de öneriliyor
Hiperaktif çocuklarda, Omega-3 yağ asidi içerikli şuruplar, rahatsızlığın giderilmesinde yarar sağlıyor.

Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Hasan Koç, ''özellikle hiperaktivite gözlenen çocuklarda, Omega-3 yağ asidi içerikli şuruplar, rahatsızlığın giderilmesinde büyük yarar sağlıyor. Bunu hastalarımızda net bir şekilde gözlemliyoruz" dedi.

Hamilelik sırasında dengeli beslenmeyen annelerin çocuklarında vitamin ve mineral eksikliğine bağlı olarak bazı rahatsızlıklar görüldüğünü de söyleyen Koç, ''hamilelik ya da bebeklik döneminde, beyinsel gelişim için gerekli vitamin ve mineralleri alamayan çocuklar için, Omega-3 yağ asidi takviyesi önerilmekte'' dedi.

"Yararlı olduğu bir başka rahatsızlık ise dikkat eksikliği"

Omega-3'ün balık yağında bulunduğunu belirten Koç, "bu vitamin grubunun yararlı olduğu bir başka rahatsızlık ise ilköğretim çağındaki çocuklarda sıkça görülen dikkat eksikliği" dedi.

Şurupların düzenli kullanımının dikkat toplama güçlüğünü azalttığını da söyleyen Koç, "bu şuruplardan, 1-6 aylık bebeklere günde bir çay kaşığı, 7-12 aylık bebeklere bir tatlı kaşığı, bir yaş üzeri çocuklara ise bir yemek kaşığı içirilebilir. Söz konusu ilaçların, hekim gözetiminde kullanılmasında yarar var'' diye konuştu.

"Avrupa'daki araştırmalar gelişmeyi ortaya koyuyor"

Türkiye'de Omega-3 yağ asidi kullanımıyla ilgili bilimsel bir araştırmanın yapılmadığını da vurgulayan Koç, "Avrupa'da yapılan araştırmalar, vitamin-mineral eksikliği tespit edilen çocukların, Omega-3 yağ asidi verilmesiyle beyinsel gelişme gösterdiğini ortaya koyuyor" dedi.

Koç, vitamin bileşeninin, tüm yaş grupları tarafından da kullanılabileceğini söyledi
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 23-01-2007, 19:15   #106
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Ayak masajıyla gelen sağlık

--------------------------------------------------------------------------------

Dünyaca bilinen ayak masajının ünlü Çinli gruplarından Lıankzı, özel bir şirket aracığıyla artık Türkleri de ayaklarından rahatlatacak ve günün tüm stresini alırken, bazı rahatsızlıkları söyleyecek.


Çin'den Moskova aktarmalı Türkiye'ye gelen 15 kişilik uzman grup, Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali'nde basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Grup üyeleri, ayak masajı ile insanın tüm gün içinde yaşadığı stresi, yorgunluğu üzerinden atmasına yardımcı olurken, kaliteli bir uyku ve bazı bilmediği hastalıkları da ortaya çıkarttığını söyledi. Çinli grubun Türkiye'ye getirilmesini sağlayan Ayak Masaj Hizmetleri Şirketi basın danışmanı Nurten Kılavuz ise Türkiye'de hedef kitlelerinin yoğun iş temposu ve stres altında çalışanlar olduklarını ve Maslak Princess Otel'de hizmet vereceklerini kaydetti.


Kılavuz, "Ayak masajının Türkiye'de profesyonelce yapılmadığını ve yapılan bazı yerlerde de yanlış uygulamalar olduğunu gördük. Yaptığımız araştırmalar sonrasında Çin'de en iyi ve uzman kadroya sahip bir grup bulduk. Artık Türkiye'de de isteyen, ayak masajı sayesinde bütün yorgunluğundan ve stresinden arınacak" dedi.
Ayak masajını Türkiye'ye tanıtmak için gelen 15 kişilik Çinli grup, havalimanında marşlarını söyledi. Ayak masaj uzmanlarının marşları ve felsefesi olduğunu, bunun için önemli ve titiz bir eğitim alınması gerektiğini söyleyen masaj uzmanları, kendileri için önemli olan marşları da söylemeyi ihmal etmedi. Bir anda havalimanında ilgi odağı olan Çinli ayak masajı uzmanları, söyledikleri marşlarla herkesin dikkatini üzerlerine topladı. Dinleyiciler, her marşın bitmesi sonrasında ise alkışlamayı ihmal etmedi
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 23-01-2007, 19:16   #107
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Omurgayı tutan romatizmal hastalıklar

Bel ve boyun fıtığı dışında da bel ve boyunda ağrılara yol açan başka hastalıklar da vardır. Bunların başında romatizma gelir. Bazı romatizma tipleri omurgayı etkiler ve genetik yolla önceki kuşaklardan alınır. Ama kalıtsal bir bağlantının varlığı, sizde görülen hastalığın mutlaka çocuklarınızda görüleceği anlamına gelmez. Bir kişide belirli bir romatizma tipine özgü gen bulunsa da, asla romatizma belirtileri gelişmeyebilir.

Ankilozan spondilit

Halk arasında Prof Ahmet Mete Işıkara ve Suna Pekuysal hastalığı olarak bilinir. “Kaynaşma” (ankiloz) ve “omur iltihabı” (spondilit) anlamındaki sözcüklerden türetilmiş olan adı, bu hastalığı oldukça iyi tanımlar. Ankilozan spondilit kalça, omuz, kaburga, bel ve ensede sertlik ve ağrıya, kemiklerin birbiriyle kenetlenip kaynaşması sonucunda omurganın esnekliğini yitirmesine yol açar. Eğer ankilozan spondilitli bir akrabanız varsa, bu hastalığa yakalanma riskiniz artar. Hastalık genellikle 30’lu yaşlarda gelişir ve erkeklerde daha çok görülür. Tanıda gecikme çoğu zaman ciddi hasra yol açar. Anne ya da babada ankilozan spondilit varsa, çocukların bu geni taşıma olasılığı yüzde 25-50 dolayındadır. Gen kalıtım yoluyla geçmişse, hastalığın gelişme olasılığı onda birdir.



Ankilozan spondilit yavaş yavaş ilerler ve tedavi edilmezse sonunda bütün omurga kaynaşıp “yekpare” duruma gelebilir. Belirtiler arasında kronik bel ağrısı, soluk alındığında göğsün genişlemesi ve arkaya doğru hareket yeteneğini giderek yitirmesi, omurgayı leğen kemiklerine bağlayan sakroiliyak (sağrı-böğür) eklemlerinde röntgen filmleriyle saptanabilir bozulmalar, yüksek sedimantasyon hızı ve romatoit faktörün yokluğu sayılabilir. HLA-B27 doku antijeni arandığında genellikle pozitif çıkar. Tedavi için bir yandan iltihap giderici ilaçlar kullanılırken, bir yandan da germe ve eklem açma hareketlerini kapsayan egzersizler yapılır. Hastalığın kaburgaları etkileyip soluk almayı sınırlamasını önlemek açısından, vücudu doğru konumlarda tutmanın büyük önemi vardır. Gece yatarken yüksek yastıklar kullanılmamalıdır. Uyku sırasında başın yüksekte tutulması, hastalıktan zaten etkilenmiş boyun omurlarının kalıcı biçimde eğri kalma olasılığını arttırır. Hekim ayrıca sigarayı bırakmanızı isteyecek, kullanmanız için kortizon içermeyen antienflamatuar ilaçlar (özellikle indometasin) verecektir. Eğer bu hastalık erken dönemde tanınırsa tedavisi oldukça yüz güldürücüdür. Bu nedenle özellikle anne ve babaların vücudunu öne doğru eğik tutan ergenlik çağındaki çocuklarını mutlaka doktora götürmeleri gerekir. Hastalık ilerlerse geri dönüş çok zordur. Her ne kadar Almanya’da bu konuda bir aşı geliştirilmişse de tıbbi açıdan tam olarak onaylanmamıştır. İlerlemiş vakalarda son zamanlarda piyasaya sürülen infoksilab içeren ilaçlar kullanılabilir. Ama bu ilaçlar pahalı ve yan etkileri fazla olan ilaçlardır. Bu nedenle erken teşhis için dikkatli olunmalıdır

İltihaplı bağırsak hastalığı artriti


İltihaplı (enflamatuar) bağısak hastalığı, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı gibi bağırsak sorunlarını kapsar. Ülseratif kolitlilerin % 10, Crohn hastalığı olanların % 20 kadarı ilişkili iki romatizma tipinden birine yakalanmaktadır. Bunlardan biri ankilozan spondolite benzeyen bir omurga romatizması tipidir. Diğeri ise daha çok el, diz ve dirseklerde sabahları ağrı ve katılığa yol açar. İltihap giderici ilaçlar kullanmaya ve doğrudan bağırsak hastalığını daha iyi denetim altına almaya dayanan bir tedavi uygulanır.
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 23-01-2007, 19:16   #108
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Sedefli romatizma (psoriyatik artrit)

Tıp dilinde psoriyaz denen sedef hastalığını bilirsiniz. Deride şişme, kızarma ve genellikle kullanmayla kendini belli eden bu hastalık, her on hastanın birinde muhtemelen romatizmaya da yol açar. Sedefli romatizma eklemlerin ağrımasına neden olursa da, genellikle bu eklemlere işlevsiz hale getirmez. Tedavi için aspirin gibi iltihap gidericiler ve bazen başka ilaçlar kullanılır, hareket aralığını koruyan egzersizler yapılır. Sedefli romatizmada genellikle vücudun her iki yanındaki aynı bölgeler etkilenmez. Ciddi vakalarda el ve ayak parmakları sosise benzer biçimde şişebilir. Yapılan incelemelerde romatoit faktörün negatif, sedimantasyon hızının yüksek olduğu görülür; ürik asit düzeyi yüksek çıkabilir. Röntgen filmi hekimin eklem yada kemik hasarı olan bölgeleri görmesini sağladığından yararlıdır.

Reiter sendromu

Genellikle erkeklerde görülen bu romatizma tipi, cinsel yolla bulaşan üretrit (idrar yolu iltihabı) gibi bazı hastalıklara ya da şiddetli ishale yol açan dizanteri gibi bir mide-bağırsak enfeksiyonuna tepki olarak gelişir. Buna reaktif (tepkisel) artrit de denir.


Çünkü eklemler vücutta iltihaplanmayı başlatan enfeksiyona tepki gösterir. Belirtiler genellikle cinsel birleşmeyle bulaşan idrar yada üreme yolu enfeksiyonlarından (enfeksiyona bağlı olarak genellikle sık idrara çıkılır ve idrar yaparken yanma hissedilir) ya da mide-bağırsak sorunlarından bir-dört hafta sonra ortaya çıkar. Diz, bilek ya da ayaklardan biri duyarlılık kazanır ya da şişer. Ateş ve kilo kaybına sık rastlanır. Kaburgalarda, sırtta, belde, topukta ve Aşil tendonunda ağrı duyulabilir. Ayrıca gözlerde şişme ve kızarma, döküntü ve idrar yolu iltihabı gibi belirtiler sayılabilir. Hekim muayeneye, kan tahlillerine ve röntgen filmine dayanarak Reiter sendromu tanısına varır. Bu hastalıkta çekilen filmler sakroiliyak eklem çevresindeki kemik sorunlarını ortaya koyar. Bazı vakalarda antibiyotikler yararlı olabilir. Diğer durumlarda ise hastanın dinlenmesi, ağrıya karşı kortizon içermeyen antienflamatuar ilaçlar ve bazen deri sorunları için kortikosteroitler kullanması gerekir.
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 23-01-2007, 19:16   #109
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Peynir dişin çürümesini önlüyor

--------------------------------------------------------------------------------

Uzmanlar, şekerli, yapışkan gıda yendikten sonra dişlerin fırçalanmasının mümkün olmadığı durumlarda ağzın suyla çalkalanmasını ya da bir bardak su içilmesini öneriyor. Yine uzmanlar, şekerli gıda yendikten sonra ağza atılacak bir parça peynirin, şekerin dilleri çürütme etkisini giderme açısından da son derece önemli olduğunu belirtiyor.

Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) web sitesinde diş sağlığı için önerilen beslenme şekli anlatıldı. Gıda maddeleri, şekerli ve asitli gıdalar ile dişler üzerine yapışıp kalan, kolay temizlenemeyen maddelerin diş sağlığı için sakıncalı olduğunu bildiren TDB, bunları tamamen kesmek yerine belirli bir düzen içinde tüketmenin daha doğru olacağını kaydetti. Şekerli, yapışkan ya da asitli gıdaların 3 ana öğün içinde tüketilmesini öneren TDB, "Öğün aralarında elma, havuç gibi sert dişleri temizleyip dişetine masaj yapacak gıdalar yenmelidir. Şekerli, yapışkan gıda yendikten sonra dişlerin fırçalanması mümkün değilse ağız suyla çalkalanmalı ya da bir bardak su içilmelidir. Yine şekerli gıda yendikten sonra ağza atılacak bir parça peynir, şekerin dişi çürütme etkisini gidermesi açısından son derece önemlidir" uyarısında bulundu. Sitede diş çürüğünün eskiye oranla daha fazla görüldüğü vurgulanarak şu bilgiler verildi:


"Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde diş çürüğüne eskiye oranla daha sık rastlanıyor. Bunun nedeni beslenme alışkanlıklarının değişmesidir. Eski insanlar sert gıdalarla beslendikleri için doğal yollarla dişlerde bir temizlik sağlanırdı. Günümüzde hazır gıda endüstrisinin gelişmesiyle birlikte bu tür gıdaların tüketimi de arttı. Bisküvi, şeker, çikolata, kola gibi her an elimizin altında olan bu gıda maddeleri dişlerin üzerine yapışıp kalan ve asit oluşturan maddeler oldukları için günümüzde diş çürüğü artışının başlıca sorumluları olarak kabul ediliyorlar. Diş dostu olarak kabul edilen gıda maddelerinin başında proteinler gelir. Vücudumuzun temel yapı taşını oluşturan bu maddeler hem dişlerin gelişimi sırasında, hem de dişler sürdükten sonra diş sağlığı açısından da mutlaka tüketilmesi gereken gıda maddeleridir. Yüksek protein içeriğinin yanı sıra diş sağlığındaki önemi açısından peynir, özellikle şekerli gıda tüketimi sonrası şiddetle tavsiye edilen bir besindir. Yer fıstığı da içeriğindeki fosfat nedeniyle çerez türü yiyecekler arasında diş dostu olarak nitelendirilen bir besindir. Rafine edilmemiş hububat (beyaz undan yapılmış ekmek yerine kepekli esmer ekmek) diş sağlığı açısından tercih edilmelidir."
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 23-01-2007, 19:16   #110
Dişi Kartal
 
NuraN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Büyüme Hormonu Tanimi

--------------------------------------------------------------------------------

Büyüme Hormonu her insanda bulunan ve çocukluk döneminde büyümeyi düzenleyen bir hormondur. Bu hormonun yetersiz salgılandığı çocuklarda büyüme yaşıtlarına göre daha yavaş olur.

Eğer çocuğunuz yeterince büyümüyorsa Büyüme Hormonu eksikliğinin olup olmadığının ortaya çıkarılması için bir dizi test yapılmalıdır. Büyüme Hormonu konsantrasyonu 24 saatlik idrarda ölçülebilir.


Bu testlerin amacı, çocuğunuzun Büyüme Hormonu düzeylerinin normal, normalin altında ya da tamamen eksik olup olmadığının anlaşılmasıdır.


Uygun dozda ilaç verilebilmesi için çocuğun Büyüme Hormonu düzeyi çok önemlidir. Düşük veya yüksek düzeyde Büyüme Hormonu eksikliği olan çocukların hormon tedavisinden yararlanmaları hepimiz açısından oldukça mantıklıdır, fakat ilginç olarak hormon düzeyleri normal çocuklar da zaman zaman bu tedaviden yarar görebilmektedirler. Bunun nedeni sözkonusu çocuklarda salınan hormonun büyümeyi sağlayan bölgelerde etkili olmamasıdır.
__________________
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.

Eylül 2008


NuraN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 12:48 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580