![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
|
![]() | #1 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Bu durumda yolda zaman geçirileceği, evde izleme dışında da zaman harcanabileceği için 1 günde daha az sayıda çocuk ziyaret edilebilecektir. Ev ziyaretlerinde izlenen çocuk sayısını artırabilmek için, komşu ailelerin çocuklarını tanıdık bir evde toplamak nicelik olarak bir yarar sağlayabilirse de, anne babayla yüz yüze eğitimi güçleştirir, dikkati dağıtır, çok sayıda çocuğun gürültüsü, ağlaması birbirine karışır ve aileler özel soruları kalabalık içinde sormazlar. Gözlem yapma olanağı sağlanamaz. Bu da izlemin niteliğini düşürebilir. En iyisi, her çocuğun bir kez doğduğunda ve daha sonra yaşına, ailesinin özelliklerine ve sağlık durumuna göre belirli aralıklarla evinde ziyaret edilmesidir. Ailesinin durumu özellikle kötü olmayan, büyüme ve gelişmesi sorunsuz, sağlıklı bebekler daha çok sağlık ocağında izlenebilir. Aileleri bebeklerini sağlık evi-ocağına düzenli olarak getiriyorlarsa, birinci basamak sağlık ekibi yolda zaman harcamayacağı için, bir günde daha çok (10-15) bebek izleyebilir. Sağlık ocağının çocuk izleme odası uygun biçimde hazırlanmış olacağından (bebek terazisi, muayene masası..), daha nitelikli bir muayene yapılabilir. Gerektiğinde hekime danışılabilir. Çocuk izlemenin temel kuralları Her izlemenin 6 temel aşaması vardır. İlişki Kurma Öykü Alma Muayene Gerekirse laboratuar testleri yapma Değerlendirme Aileye önerilerde bulunma Her izlemde laboratuar testi gerekli olmayabilir, ancak gerekli durumlarda asla unutulmamalıdır. __________________
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #2 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Horlama ve uyku apnesinin etkileri -------------------------------------------------------------------------------- Horlayan kişilerin eşlerinin her gece ortalama 1 saat daha az uyuduğu, bunun da boşanmaya kadar giden sonuçlara yol açtığı bildirildi. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Baş-Boyun Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. İsmail Külahlı, her insanda görülebilen bir hastalık olan horlamanın, erkeklerde ve şişmanlarda daha sık görüldüğünü söyledi. Horlamanın, geniz bölgesinin darlığından kaynaklandığını, gündüzleri uyanıkken bu darlığın tolore edilebildiğini, ancak uykuda kasların gevşeyerek hava yolunda kısmi ya da tam tıkanıklığa neden olduğunu anlatan Prof. Dr. Külahlı, bu durumun, alkol ya da ilaç alarak gevşemiş kişilerde kas kontrolünün kaybolmasıyla daha kolay ortaya çıktığını söyledi. ''TAŞ KIRMA MAKİNELERİNİN ÇIKARDIĞI GÜRÜLTÜYE EŞDEĞER'' Horlamanın bazı sosyal sorunları da beraberinde getirdiğini belirten Külahlı, şöyle konuştu: ''Horlayan kişi, genellikle horladığını kabul etmez. Oysa ki normal erişkinlerin en az yüzde 45'i zaman zaman, yüzde 25'i de sürekli horlamaktadır. Ancak ilerleyen yaşla birlikte horlamanın görülme sıklığı ve şiddeti de artar. Guinnes Rekorlar Kitabı'na göre, horlamanın şiddeti, 87.5 desibele kadar çıkabilmektedir. Bu değer, taş kırma makinelerinin çıkardığı gürültüye eşdeğerdir. Horlama, işlek bir ana caddenin yarattığı gürültü olan 80 desibele kadar ulaşan sesiyle, kişinin çevresini canından bezdiren bir sorundur.'' Horlayan kişilerin eşlerinin her gece ortalama 1 saat daha az uyuduğunu bildiren külahlı, ''Bu nedenle boşanma gibi sosyal sorunlara de neden olabilmektedir. Dinlenilmeden geçirilen gecenin gündüzü uykulu, yorgun ve verimsiz geçecektir. Horlayan kişi, alay konusu olur. Ailenin diğer bireyleri için uykusuz gecelerin sorumlusu tutulur. Tatil ve iş gezilerinin istenilmeyen oda arkadaşı olur'' şeklinde konuştu. UYKU APNESİ Prof. Dr. İsmail Külahlı, horlamanın en ağır biçiminin apne (tıkayıcı tipte horlama) olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti: ''Uyku apnesi olarak bilinen tıkayıcı tipteki horlama hastalığında, şiddetli horlama, nefessiz kalınan bir dönemle kesilmektedir. Bu sırada solunum tam durmuştur. 10 saniyenin üzerindeki nefessiz kalma nöbetlerinin bir saat içinde 7'den fazla görülmesi, yaşamı ciddi şekilde tehdit eder. Uykuda kan oksijen düzeyi aşırı oranda düşer ve kalp, kanı daha çok pompalamak zorunda kalır. Bir süre sonra kalp ritmi bozulur, zamanla yüksek tansiyon ve kalp büyümesi gelişir.'' Uykuda nefes durması sırasında vücut yeterli oksijen alamadığından, beynin sürekli uyanık kaldığını ve tıkanan nefesin yeniden alınmasına devam etmek için kişiyi uyandırdığını belirten Külahlı, şöyle devam etti: ''Ancak kişi, pozisyon değiştirme ya da derin bir nefes alarak uykuya devam etme anını hatırlamaz. Sabah kalktığında da kaç saat uyumuş olursa olsun, son derece yorgun, güne başlamaya isteksiz olur ve baş ağrısı ortaya çıkar. Bu kronik yorgunluk hali, kendini işte performans düşüklüğü, konsantrasyon bozukluğu, dikkat kaybı olarak gösterir. Kimi zaman öğle aralarında uyuklamalara, sık iş kazalarına yol açabilir. Bu, kadınların yüzde 6'sını, erkeklerin yüzde 12'sini etkileyen yaygın bir hastalıktır.'' __________________
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #3 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Diş beyazlatma sağlıksız olabilir mi? -------------------------------------------------------------------------------- İnci gibi dişlere sahip olmak günümüzde hiç de zor değildir. Gelişen diş teknolojisi hem koruyucu önlemler hem de tedavide çığır açmış durumda. Son yıllarda ülkemizde de yaygınlaşan dişlerin beyazlatılması işlemi, estetik kaygılarla dişhekimine müracaatların neredeyse önemli bir bölümünü oluşturuyor. Ancak her işlemde olduğu gibi son derece masum gibi görülen beyazlatma işleminde de dikkatli olunması çağrısında bulunan İstanbul Dişhekimleri Odası Bilim Kurulu, "Diş beyazlatma yönteminin sakıncalı olduğu kişiler kesinlikle böylesi bir işleme heveslenmesinler" uyarısı yapıyorlar. Kimler İçin Sakıncalı Dış kaynaklı ve iç kaynaklı nedenlerle normalde beyaz olan rengi sarıdan kahverengi hatta griye kadar değişebilen dişlerin beyazlatılmasında değişik yöntemler uygulanıyor. Prof. Dr. Andrej Kielbassa, yaptığı açıklamada beyazlatmanın sakıncalı olduğu durumlar şöyle sıralanıyor: · Geniş pulpalı dişler · Dişeti çekilmeleri · Ortodontik hareket sonucu aşırı hassasiyet gösteren dişler · Ağır mine kaybı olan dişler · Ağızda porselen, kuron gibi pahalı restorasyonların olması · Hamilelik ve emzirme döneminde bulunmak · Hidrojen peroksit alerjisi olan kişiler Beyazlatma yöntemleri canlı ve cansız dişlerde yapılabiliyor. Bunun yanısıra hidrojen peroksit kullanılarak ya da aşındırırlarak yapılan beyazlatma türleri bulunuyor. Günümüzde hidrojen peroksit kullanılarak yapılan iki beyazlatma yöntemi bulunuyor. Birincisi "In Office bleaching" diğeri ise "Night Guard Vital Bleaching". Son yıllarda "Night Guard Vital Bleaching" yöntemi, uygulama kolaylığı ve olası yan etkisinin azlığı nedeniyle en sık başvurulan beyazlatma yöntemi. Bu yöntem ev beyazlatması, matris beyazlatması ya da evde beyazlatma isimleri ile de anılıyor. Yöntem vakumla şekillendirilmiş ağız içi aygıta yerleştirilen beyazlatma maddesinin gün boyunca uygulanması esasına dayanıyor. Mekanik aşındırmayla beyazlatma yöntemini önermeyen uzmanlar, minenin kimyasal olarak aşındırılması yönteminin ise bazı tür renklenmelerde etkili olduğunu vurguluyorlar. __________________
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #4 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | ''Hepatit C'' tehlikesine dikkat -------------------------------------------------------------------------------- Marmara Üniversitesi (MÜ) Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erol Avşar, karaciğer kanserinin en önemli nedeni olan Hepatit C'nin hızla arttığını bildirdi. Prof. Dr. Avşar, dünyada 300 milyon Hepatit B, 170 milyon civarında da Hepatit C'li hasta bulunduğunu söyledi. Prof. Dr. Avşar, ''Ancak günümüzde çok güvenli bir aşısı bulunması nedeniyle Hepatit B azalırken, Hepatit C hızla artıyor. Bunun en önemli nedeni aşısının olmaması'' dedi. Türkiye'de 1 milyona yakın Hepatit C'li bulunduğuna işaret eden Prof. Dr. Avşar, hastalığın kan ve cinsel yol dışında ortak iğne kullanımı ve anneden çocuğa geçebildiğini anlattı. Diyaliz ve kan hastaları ile uyuşturucu bağımlılarının risk grubunu oluşturduğunu dile getiren Prof. Dr. Avşar, madde kullananların yüzde 30-57, hayat kadınlarının da yüzde 4-5'inde hastalığın görüldüğünü kaydetti. Hastalığın AIDS'ten daha bulaşıcı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Avşar, ''Ölümcül bir hastalık olan Hepatit C, karaciğer kanserinin en önemli nedeni. Çok sinsi ilerliyor ve yüzde 80 oranında kronikleşiyor. Ve bunların 4'te 1'inde siroz meydana geliyor. Siroz olanların yüzde 3'ü de kanser oluyor'' diye konuştu. Hepatit C hastası ile aynı evde yaşamanın bazı riskleri bulunduğunu da anlatan Prof. Dr. Avşar, ''Ortak diş fırçası, tırnak makası ya da jilet kullanımının bulaşıcılığı artırdığına ilişkin yayınlar var'' dedi. Prof. Dr. Erol Avşar, hastalığın en önemli nedeninin batı ülkelerinde uyuşturucu ve seks, gelişmemiş ülkelerde de taranmamış kan ürünleri olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti: ''Hastalık, bitkinlik, yorgunluk gibi tipik belirtiler veriyor. Bu nedenle risk grubundakilerin tarama yaptırması şart. Şu an ilaçla tedavi yapılıyor. Yeni ilaçlarla 2 hastadan 1'ini tedavi edebiliyoruz. Tedavi süresi 1 yıl sürüyor. Hastayı 1 yıl da ilaçsız olarak takip ediyoruz.'' Diş hekimi, doktor gibi meslek grubundakilere el yıkama, eldiven ve gözlük kullanmayı öneren Prof. Dr. Avşar, hastalığın Türkiye'de değişik kampanyalarla halka iyi anlatılması gerektiğini sözlerine ekledi. __________________
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #5 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Alkolün etkisini B vitaminiyle silin! -------------------------------------------------------------------------------- Alkolün etkisini B vitaminiyle silin! Vücuttaki B vitamini eksikliği kanser riskini de beraberinde getiriyor. Özellikle alkol tüketiminden sonra kaybedilen B vitaminlerini aksatmadan yerine koymak gerekiyor Doğru beslen kanseri yen - 4 / Ayşegül AYDOĞAN Kansere karşı adeta koruyucu meleklerimiz gibi görev yapan vitaminlerin en önemlileri arasında yer alan B vitaminleri, vücutta adeta birer savunma silahı gibi çalışıyorlar. Besinlerdeki yüksek B vitaminlerinin vücudun savunma sistemini güçlendirerek tüm hastalıklardan koruduğunu vurgulayan Beslenme ve diyet uzmanları Aysun - Murat Gökçen, B vitaminin vücutta eksilmesiyle kanser riskini de ciddi biçimde beraberinde getirdiğine işaret ediyor. Gökçen çifti, piyasaya çıkacak yeni kitapları 'Kanseri Beslenerek Yenebilirsiniz'de özellikle B vitaminlerine önemli bir yer ayırıyor. AKSATMADAN TÜKETİN Yapılan araştırmalarda B kompleksi vitaminlerin fazla alınmalarının kanser oluşumunu önlemediği ancak, yetersizliklerinin kansere yol açabileceğinin bildirildiğini anlatan Gökçen çifti, bu vitaminler hakkında şunları söylüyor: "B vitaminleri vücutta depolanmaz. Günlük alınır, metabolizma ihtiyacı kadarını kullanır, gerisini dışkıyla atar. Günlük beslenmeyle ihtiyaç karşılanamazsa yetersizlik baş gösterir. B vitaminleri içeren besinlerin her gün aksatmadan tüketilmesi şarttır. B2 Vitamini yetersizliğinin epidel dokuda harabiyete neden olduğu, bunun da yemek borusu ve mide kanseri riskini arttırdığı düşünülüyor. B6 Vitamin yetersizliğinin ise meme ve karaciğer kanser riskini artırabildiği rapor ediliyor. B1 Vitamini yetersizliğinde de tümör oluşumunun hız kazandığı biliniyor. B12 Vitamini kemoterapi sırasında alınan bazı ilaçlardan etkilenmekte, dolayısıyla yetersizliği görülmektedir. Yetersizliğinin meme kanserini olumsuz yönde etkilediği üzerinde duruluyor."
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #6 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | AKŞAMCILARA DUYURULUR Aşırı alkol tüketimi ve 'akşamcılık'ı tüm B vitaminlerinin düşmanı olarak gören Gökçen çifti, "Alkol B vitaminlerini adeta yer bitirir, dolayısıyla da yetersizliklerine neden olur. Alkol tüketiminden sonra kaybedilen B vitaminlerini yerine koyabilmek için mutlaka B vitaminlerinden zengin beslenmek gerekir" diyor. Gökçenler, alkol alanlar için şu uyarılarda bulunuyor: Meyveyle tüketin Alkol alımının abartılmadığı ve de akşamcılığa dönüştürülmediği sürece kanser yaptığı söylenemez. Ancak alkolün karaciğere yaptığı tahrip göz önünde tutulup kronik alkoliklerde B kompleks vitaminleri ile demir ve çinko yetersizliği oluştuğu bilinirse, alkolün ne denli zararlı olduğu ortaya çıkar. Alkolle beraber yeterli miktarda meyve ve sebze tüketilmesi örneğin limon suyu içinde havuç ve salatalık dilimleri ya da taze soyulmuş meyve gibi ince detaylara dikkat edildiğinde ağız - boğaz boşluğu ve bazı sindirim sistemi kanserleri riskini uzaklaştırırsınız. Özellikle bira içmeyi abartanlarda kalın bağırsak, rektum kanserinin sık görüldüğü bildirilmektedir. Alkol tüketiminde aşırıya kaçmamanın yanı sıra, alkolü sigara ile birlikte tüketmemeye özen gösterin. Özellikle sigaranın olumsuz etkisi alkolle birleşince daha da artmaktadır. Lütfen bu uyarımızı fazlaca dikkate alın. Sigarayla alkol birlikte asla olmaz, çok fazla kanserojen. B1 vitamininden zengin besinler: Bulgur pilavı Yulaf, çavdar, kepek ekmeği Tam buğday ekmeği Bamya Tarhana çorbası Yerfıstığı Dolmalık fıstık B6 vitamininden zengin besinler: Acı pul biber Sivri biber Kereviz yaprakları Ceviz Dereotu Keten tohumu Tahin Tam buğday ekmeği B2 vitamininden zengin besinler: Süt dana karaciğer Süt dana böbrek Tavuk karaciğeri Dereotu Tarhana çorbası Pul biber B12 vitamininden zengin besinler: Sığır eti Balık eti Kuzu böbreği, yüreği, karaciğeri Beyaz peynir Süt Yumurta sarısı Gökçenler'in özel mönüsünden Barbunya ve ıspanaklı lazanya MALZEMELER: 2 su bardağı barbunya 1 çorba kaşığı zeytinyağı 1 orta boy ince kıyılmış sarı soğan 4 diş ince kıyılmış sarmısak 4 adet domates 1 çorba kaşığı pekmez 1 çay kaşığı tuz 1 tatlı kaşığı rezene tohumu 1 tatlı kaşığı kuru fesleğen 1 paket lazanya SOSU İÇİN: 1 adet ince kıyılmış sarı soğan 2 diş ince kıyılmış sarmısak 1 demet ayıklanmış yıkanmış ıspanak 1 su bardağı soya filizi HAZIRLANIŞI:
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #7 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Barbunya, zeytinyağı, soğan, sarmısak, domates, tuz, pekmez ve baharatları bir miktar su ilavesiyle hafif sulu kalacak şekilde pişirin Ayrı bir kapta soğan, sarmısak, ıspanak ve soya filizini az miktarda su ilave ederek hafif sulu kalacak şekilde pişirin Fırın kabınızda lazanyalar arasına bir kat barbunyalı malzeme, bir kat ıspanaklı malzeme gelecek şekilde yerleştirin En üste lazanya koymayın, alüminyum folyo ile kabınızı kaplayıp önceden ısıttığınız fırında pişirin Lif ve posanın kansere müthiş etkisi Beslenme yoluyla alınan lif ve posanın, bağırsak - rektum kanser riskini yüzde 31 oranında düşürebildiği rapor edilmekte. Araştırmalara göre düşük posalı diyetlerle beslenenlerde kalın bağırsak kanseri, yüksek posalı diyetle beslenenlerden çok daha sık görülüyor. Lif - posasının kanser riskini önlemedeki etkisi, bağırsaktaki bakteri florasını değiştirerek zehirli maddelerin üremesini önleyerek ortaya çıkıyor. Bir diğer görevini de eğer üremiş zehirli maddeler varsa bunları da dışkı atım hızını artırarak bağırsak hücreleriyle temas sürelerini mümkün olduğu kadar kısaltarak gerçekleştiriyor. Lif ve posanın etkisi özellikle meme kanserinde önem kazanıyor. Kanserli tümörlerin gelişmesinden sonra, östrojen seviyelerinin düşürülmesiyle bu tümörlerin yaklaşık üçte birinde gerileme olduğu bulunmuştur. Meme kanseri riskini azaltmanın en etkili yöntemi, posa - lif alımının yükseltilmesi ve yağ alımının azaltılması şeklinde olabilir. Ancak, günlük alınacak lif - posa sınırsız değil. Günlük alınacak posanın bir miktarı olmalı. Çünkü, posa aynı zamanda bazı vitaminlerin emilimini azaltıyor, kalsiyum, çinko , demir gibi hayati minerallerin de emilimi engelliyor. Günlük diyet posası alımının ortalama 14 - 24 gram civarında olması öneriliyor.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #8 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Bilinçsiz güneşlenmede ölüm riski Bolu İzzet Baysal Devlet Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Şemsettin Oruk, güneş ışınlarının cilt kanserine neden olduğunu belirterek, "Koruyucu kremler kullanmadan güneşlenilmesi durumunda vücutta lekeler beliriyor. Bir uzmana başvurulmaması durumunda bu lekeler ölümle sonuçlanabilecek rahatsızlıklara neden oluyor" dedi. Amerika'da son 30 yılda yanlış güneşlenme nedeniyle çok sayıda kişinin cilt kanserine yakalandığını belirten Dermatoloji Uzmanı Dr. Oruk, "Biz ülkemizde 10-20 yıl sonra bu sonuçlarla karşılaşmamak için vatandaşlarımızı güneşlenirken mutlaka koruyucu kremler kullanmaları konusunda uyarıyoruz" diye konuştu. Yaz aylarının kavurucu sıcaklarında tatil için gittikleri yerlerde güneşlenen vatandaşların dikkatli olmaları gerektiğini ifade eden Dr. Oruk, "Vatandaşlar plajlarda bilinçsizce güneşleniyor. Korumasız güneşlenilmesi durumunda 1. ve 2. derecede yanıklar ortaya çıkıyor. Bu tür yanıkların oluşmaması için tatilcilerin alıştıra alıştıra güneşlenmesi gerekiyor. Aksi takdirde güneş yanıkları cilt kanseri riskini arttırıyor. Önlem alınmadığı zaman ölümle de sonuçlanabiliyor" dedi. Güneş kremi ya da koruyucu kremler kullanılmasını tavsiye eden Dr. Oruk, "Güneşlenmek için en uygun saat sabah saat 11.00'den önce, öğlen ise 15.00'den sonradır. Aradaki saatler ise güneşlenmek için çok tehlikeli" dedi. __________________
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #9 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Aşırı terlemenin nedenleri ve tedavisi -------------------------------------------------------------------------------- Terlemenin insanlarda doğal olarak gözlenirken aşırı terleme kişi de sorunlar yaratabiliyor. Terin salgılanması insanlarda sinir sisteminin "sempatetik" denilen kısmının çalışması ile ilgili olup toplumun % 1'inde bu sistem aşırı düzeyde çalışıyor. Özellikle stresli durumlarda bu sistem aşırı çalışıyor ve genel olarak terleme, kış aylarında daha az rahatsız edici oluyor. Bunun dışında tiroid bezinin aşırı çalışması, böbrek üstü bezinden kaynaklanan bazı hastalıklar, şişmanlık, menopoz, ağır psikiyatrik hastalıklar ve bazı kanserlerin tedavisinde kullanılan hormonlar aşırı terlemeye yol açabiliyor. Ruhsal ve fiziksel sorunlar Bakteri üremesini kolaylaştırdığı için aşırı terleme kokuya da neden oluyor. Ruhsal ve fiziksel sorunlara yol açan, sosyal yaşamı zorlaştıran terleme, ellerde, koltuk altında, ayak altlarından, yüzde ve gövdede oluşabiliyor. Terlemenin ellerde olduğunda hem el ile yapılan işlerde güçlük çekiliyor hem de sosyal olarak kişileri rahatsız ediyor. Terleme stresli durumlarda gelişiyorsa ve kişi terlemeden rahatsız ise kısır bir döngü içine giriyor ve terleyeceğini bilerek daha endişeli hale geliyor ki bu endişe de daha fazla terlemeye yol açıyor. Terlemenin nedeninin saptanması Terleme tedavisine başlanmadan önce nedeninin saptanması gerekiyor. Terleme sorunu olan kişinin öncelikle kilo durumu inceleniyor. Aldığı ilaçlar gözden geçiriliyor. Hastanın menopozda olup olmadığı araştırılıyor. Endokrinoloji uzmanının yapacağı değerlendirme ile sorunun tiroid bezinden ya da böbrek üstü bezlerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı belirleniyor. Bu durumların hiçbirinde sorun saptanmaz ise doğuştan sempatetik sinir sisteminin aşırı çalıştığı ortaya çıkıyor. Tedavide ilk olarak genel tedavi yaklaşımları uygulanıyor. Kişinin öncelikle kıyafetini düzeltmeli ve daha hafif giyecekler giymesi gerekiyor. Lokal olarak talk pudrası veya oldukça etkili olan aleminyum klorid içeren solüsyonlar mutlaka öneriliyor. Bazı hastalarda sempatetik sinir sisteminin çalışmasını azaltmak ve böylece de terlemeyi azaltmak için ilaçlar da kullanılabiliyor. Bazı hastalarda strese bağlı terlemeyi kontrol edebilmek amacı ile psikoterapi de öneriliyor. Uygulanan yöntemler İyontoforez: Bu yöntemde küçük su banyosu içinde el veya ayaklara hafif elektrik akımı veriliyor. Sık tekrarlanması gereken bu yöntemde; hafif ve orta derecede terlemesi olan hastalarda oldukça iyi cevap alınıyor. Botulinum toksini: Özellikle koltuk altı terlemesinde kullanılan bir madde olan Botulinum toksini, aslında doğal bir zehirdir ve sulandırılarak tıpta çeşitli amaçlarla uzun zamandır kullanılıyor. Ter bezlerini çalıştıran sinirleri felç ederek etki gösteren madde, terlemeyi 3 - 4 kat azaltıyor. 6 -12 ay gibi uzun aralıklarla tekrarı gerekiyor. Cerrahi tedavi: Carrahi tedavi özellikle ellerdeki ve yüzdeki aşırı terleme için önerilen tedavi şekli. "Endoskopik transtorasik sempatektomi" olarak adlandırılan teknikle koltuk altından bir delik açılıp akciğer bölgesindeki yüz ve ellere giden sinirlerin başlangıç bölgesi kesiliyor. Ellerde % 99 civarında başarı elde edilirken, ayaklardaki terleme için bel bölgesindeki sinirlerin kesilmesi gerekiyor. Sadece koltuk altı terlemelerinde koltuk altı ter bezlerinin alınması ile iyi sonuçlar elde edilebiliyor." __________________
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #10 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Bahar, astım ve alerjiyi artırıyor -------------------------------------------------------------------------------- İSTANBUL (İHA) - Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, bahar mevsiminde astım ve alerjik hastalıkların daha çok ortaya çıktığına dikkat çekerek, havaların ısınması, atmosfer basıncındaki değişiklikler, havadaki nem miktarında farklılıklar ve havaya karışan bitkilere ait polenlerin bunda önemli rolü bulunduğunu bildirdi. Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, son araştırmalara göre, Türkiye'de ilkokul çağındaki çocuklarda astımın görülme oranının ortalama yüzde 10 civarında, erişkinlerde ise yüzde 5 olduğunu belirtti. Metropollerde yaşamanın bu açıdan risk faktörü olduğunu ifade eden Prof. Küçükusta, astım hastalığının, sanayileşmenin yoğun olduğu ülkelerde ve şehirlerde çok daha fazla görüldüğünü kaydetti. Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, astıma ve diğer alerjik hastalıklara yol açan alerjenlerin başında polenlerin (çiçek tozları) geldiğini vurgulayarak, havaya karışan polenlerin, hassas insanlarda saman nezlesine ve astıma yol açabildiğini söyledi. Her polenin alerjiye yol açmadığını hatırlatan Prof. Küçükusta, "Türkiye'de özellikle çayır polenleri, hububat polenleri ve yöreye göre çeşitli ağaç polenlerinin, alerjik hastalıkların ortaya çıkmasında büyük önemi var" diye konuştu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, gün içerisinde polenlerin en yoğun olduğu zamanın sabahın erken saatleri olduğunu belirterek, kuru ve rüzgarlı havaların yanı sıra polene yakın ortamların da çok önemli olduğunu bildirdi. Polenlerin, rüzgarın etkisiyle çok uzak mesafelere, kilometrelerce uzaklara gidebildiklerini ifade eden Prof. Küçükusta, "Ama tabii, o kaynağa ne kadar yakınsanız, soluyacağınız polen sayısı da o kadar fazla olacaktır" dedi. IRSİYET VE KAPALI MEKAN KİRLİLİĞİ Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, astımın ortaya çıkabilmesi için hem ırsi yatkınlık olması hem de buna çevre faktörlerinin katkıda bulunması gerektiğini de kaydederek, "Kişi, kendisini olumsuz çevre faktörlerinden koruyarak astımdan pekala korunabilir. Bunun başında da hava kirliliği geliyor" diye konuştu. Prof. Küçükusta, hastalıktan korunmak için sigara içilen ortamlarda bulunmamak gerektiğini ve diyetin de çok önemli faktör olduğunu vurguladı. A ve C vitaminlerini içeren diyetle beslenmenin, balık etini fazla tüketmenin astıma ve diğer alerjik hastalıklara karşı koruyucu etkisinin olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, böyle beslenen insanlarda alerjik hastalıklara karşı vücudun kendini daha iyi savunduğunu, daha iyi koruyabildiğini belirtti.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |