![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
![]() | #201 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Prof. Dr. Küçükusta, astımlılarda ve diğer alerjisi olanlarda 'evakarları'nın çok önemli rolünün bulunduğunu da bildirerek, "Bunlar çok küçük yaratıklar. Daha çok sıcak, rutubetli ortamlarda görülüyorlar ve özellikle de halı gibi, yatak şiltesi gibi, koltuk, kanepe gibi ortamlarda yoğun olarak çoğalma imkanını buluyorlar. Özellikle çocuklar, gün içinde yoğun olarak bu alerjenlerle karşılaşıyorlar ve genetik bir yatkınlığı da varsa, zamanla bu akarlara karşı onlarda bir duyarlık hali ortaya çıkıyor" dedi. Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, akarların 55-60 derecenin üzerinde yaşamadıklarını ifade ederek, "Onun için, yıkanabilen giysileri akarlardan, böyle ısıtılmış sularda yıkayarak arındırmak mümkün. Ama bir yorganın, bir koltuğun tabii ki yıkanması mümkün değil. Evin iyi havalandırılması bu bakımdan çok önemli. Bir de bu akarları öldüren veya onların alerji meydana getiren dışkılarındaki proteinleri bozan birtakım kimyasal maddeler var. Bunların uygulanmasıyla da özel durumlarda akarlardan olan alerjileri bir miktar azaltmak mümkün" diye konuştu. KATKI MADDELERİ Hazır gıdaların uzun süre dayanması için geliştirilen birçok katkı maddesinin, hassas kişilerde yan etkileri olabildiğini kaydeden Prof. Küçükusta, "En çok astım krizlerine yol açan maddeler bunlar. Bir de bunun yanında, gıdaları renklendirmek için kullanılan çeşitli boyalar veya tat vermek için kullanılan bir tür baharatlar var. Bunların olumsuz etkisi olabiliyor" dedi. Prof. Küçükusta, bu sebepten, astımlı hastalara ve alerjik insanlara, mümkün olduğu kadar doğal şekilde hazırlanmış gıdalarla beslenmelerini önerdi. Çocuklarda alerjinin ilk belirtisi olarak, özellikle burun kanı veya geçmeyen burun akıntısı şikayetlerinin çok sık görüldüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, "Hatta bunlara da çok sık tekrarlayan kulak enfeksiyonları olabilir, sinüs olabilir, çocuk ağır işitebilir. Mesela televizyonun sesini, müziğin sesini çok fazla açmak isteyebilir, işitme problemleri ortaya çıkabilir. Ailede bir duyarlık olduğu zaman, bu çocukta da böyle alerjik nezle veya saman nezlesi olma ihtimali yüksek. Bu bakımdan incelenmesi yerinde olur" diye konuştu. Prof. Dr. Küçükusta, çocuklarda geçmeyen ve çok uzun süre devam eden öksürüklerin de bir tür astım formu olduğunu vurgulayarak, "Bu genellikle atlanıyor. 'Çocuk üşüttü, boğazı iltihaplandı' deniyor, hep antibiyotik veriliyor. Oysa bunların büyük çoğunluğu, gerçekten de öksürükle seyreden astım türü" dedi. Astım hastasının illa da kriz geçirmesi gerekmediğini belirten Prof. Küçükusta, "Bunlarda böyle hırıltı, nefes darlığı olması gerekmiyor. Özellikle geceleri ortaya çıkan, burun problemi olan çocuklardaki öksürüklerde mutlaka astım tanısını hesaba katmak gerekiyor" diye konuştu. TEDAVİ VE SONUÇ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, alerjik hastalıkların herhangi bir tedavi yöntemiyle tamamen ortadan kaldırılmasının, yok olmasının mümkün olmadığını dile getirerek, "Çünkü bu genetik bir hastalık. Astım ve alerjik hastalıklarının oluşmasındaki genetik bozukluk da pek çok genin kontrolü altında. Yani tek bir gene müdahaleyle bu işin çözülmesi söz konusu değil. Bizim yaptığımız tedaviler, hastalığın tekrarlamasını, belirtilerin şiddetli olmasını önlemeye yönelik tedaviler. Burada da çeşitli yöntemler var. Bunlardan bir tanesi de aşı tedavisi. Şimdiye kadar bu tedavi hep iğne şeklinde yapılırdı. Son yıllarda ağızdan damla şeklinde olan şekilleri de ortaya çıkmaya başladı. Tüm bu tedavilerde amaç, kişinin vücudunun duyarlılığını o maddeye karşı azaltmak. Hakikaten hastalar iyi seçilirse, bu tedavi düzenli ve sabırla yapılırsa, bundan hastaların önemli kısmı çok iyi fayda görüyorlar" dedi.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
|
![]() | #202 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, korunmanın alerjik hastalıklarda çok önemli olduğuna da temas ederek, "Tedavinin en önemli parçası, kişinin duyarlı olduğu, ona dokunacak faktörlerden mutlaka ciddi şekilde korunmasını sağlamaktır" diye konuştu. Bilinçli yapılan sporun, astım hastalığı için çok önemli ve çok yararlı olduğunun da altını çizen Prof. Küçükusta, "Önemli olan hastalığın koruyucu tedavisini yapmak ve ondan sonra düzenli bir spora geçmek. Özellikle yüzme, astımlı hastalar için en çok tavsiye ettiğimiz spor. Yüzmeden astım hastaları çok büyük yarar görüyorlar. Hem genel vücut sağlığı için çok yararlı hem de göğüs kaslarını geliştirdiği ve solunumu düzenlediği için yüzme gerçekten astımlı hastalar için çok ideal, adeta tedavinin bir parçası denebilecek kadar önemli bir spor türü" dedi. HAMİLELERE UYARILAR Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, astım hastası yakını bulunan hamilelerin de riski azaltmak için, daha bebek dünyaya gelmeden tedbirler alması gerektiğini bildirerek, "Bunların başında, ev içi havanın temiz olmasına özen göstermek geliyor. Ve özellikle de annenin sigara içmemesi çok önemli. Solunan havanın temiz olmasını sağlamak için evin mutlaka çok iyi havalandırılması lazım. Evde mümkün olduğu kadar, çok akar barındırabilecek ortamları ortadan kaldırmak lazım, en azından yatak odalarında. Biz, yatak odalarının daima halısız, kilimsiz, koltuksuz, kanepesiz olmasını arzu ediyoruz ve yatakların da yün içermeyen sentetik şeylerden yapılmış olanlarının tercih edilmesini istiyoruz. Evde köpek, kedi ve kuş beslenmemesini öneriyoruz. Ve bir de evin neminin yüzde 50'nin altında tutulması çok önemli" diye konuştu. __________________
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #203 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Boyun ağrılarının nedenleri ve egzersizler -------------------------------------------------------------------------------- Günlük yaşamımızda kravatımızı, kolyelerimizi takmak için kullandığımız boynumuzun aslında vücudumuz açısından birçok işlevi vardır. Ağırlık olarak kafamızı yüklenen boynumuz, günlük yaşamımızın getirdiği duygusal streslere, uygun olmayan tutuş biçimlerine, aşırı kiloya ve kazlaar gibi etkenlere açık hassas bir bölgemizdir. Boyun ağrılarının bir özelliği, yalnızca boyun çevresi ve arkasına sınırlı kalmayıp omuzlara, kafamıza, kollarımıza ve hatta parmak uçlarına kadar vurabilmesidir. Boynumuz, kafamızdan vücudumuzun geri kalan bölgelerine yaşamımız için çok gerekli olan beyinden aşağı doğru uzanan omuriliği, bu omurilikten çevreye yayılan sinirleri ve ayrıca kan damarlarımızı taşır. Taşadığı ağırlık 8-10 kiloya varır. Bütün bu görevlerinin yanı sıra, esnek ve her yöne hareket edebilme yeteneği olan boyun bölgemiz çevreden gelebilecek kaza ve zedelenmelere çok açıktır. Ayrı ve belki de en yaygın olan bir neden de bozuk duruş biçimi ve işimizin, günlük yaşamımızın getirdiği streslerdir. Örneğin; özelllikle de aşırı kilolu isek ve zayıf karın ve sırt kaslarımız var ise, üstelik uzun süre oturarak iş yapıyorsak, çoğu kez belimizi fazla öne verip, sırtımızı da kamburlaştırma eğiliminde oluyoruz. Bu durumda da boynumuz dengeyi sağlamak için öne doğru fazla eğilince boyun kaslarımıza aşırı yük biniyor ve onları kasıyoruz. Bu durum, 'tutulmalara', kas yorulmasına ve ağrılarına yol açıyor. Sonuçta, baş ve boyun ağrıları birlikte ortaya çıkabiliyor. Kimi zaman ise, yüzüstü yatıp, çok yüksek bir yastık kullanıyorsak sabahları kasılmış bir boyunla kalkabiliriz. Günlük sinirlenmeler ve streslerimizin boyunve beraberinde baş ağrısına da yol açmasının ana nedeni sinir sistemizin doğrudan bağlantıda olduğu kasların kasılmasıdır. Bu kasılma, geçici olabileceği gibi, kas yapısında oluşan ve 'trigger point', diğer bir deyişle, teknik noktalarının neden olduğu, uzun süreli, ısrarla devam eden, sinir uçları ve kasın birleştiği noktalardaki aşırı uyarımlar sonucu ortaya çıkar. İlginç olarak, bu noktalarda oluşan ağrılar boyun bölgesinin uzakta başka alanlarına yayılıp, ağrı sanki daha geniş bir çevredeymiş izlenimini verebilir. Eğer doktorunuz fizik muayenesinde bu noktaları saptarsa, küçük işlemlerle bu tetik notalarının neden olduğu yaygın kas ağsını çözebilir. Bu çözülme, bir yerde kasları uyaran sinir uçlarının aşırı aktivitesinin normale dönüştürülmesidir.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #204 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Boyun ağrılarımızın diğer ve ciddi olan nedeni ise boyun kemik, kıkırdak ve kas yapısının romatizmal bir hastalığıdır. Boyun vertebralarının arasındaki eklemler etkilendiğinde 'artrit' denilen durum ortaya çıkar. Genellikle, romatoid artrit ya da artroz adı verilen romatizmal hastalıklarda daha çok ortaya çıkan boyun atrritinde eklem içi kıkırdak, kemik ve çevredeki kaslar etkilenir. Özellikle, artroz, diğer bir deyişle, osteoartrit, yaşlandıkça ve travma sonrası baş gösterir. Halk arasında, 'kireçlenme' denilen, tıp dilinde Spondilit olarak adlandırdığımız durum, artroz ilerledikçe oluşur. Spondilit'de kıkırdak ve kemik dokusu zedelenirken, daha önce sözünü ettiğimiz kanalcıklar etrafında aşırı kemikleşme ortaya çıkar ve kanalcıklar (foramina) içinden geçen çevresel sinirlere baskı yaparak boyun çevresinde ağrılara yol açar. Bu durum ilerlerse, belirli bölgelerimizde duyu ve kuvvet kaybını kadar varabilir. Rahatsızlığın altta yatan nedenine göre, tedavi çok basit olarak, evde egzersizlerle, kas gevşeticilerle ve ağrı kesiciler gibi yöntemlerle yapılabileceği gibi, ileri testler ve gerekirse cerrahi yöntemlerle de yapılabilir. Örneğin, kasın kasılmasının neden olduğu ağrılarda en kolay tedavi yöntemi, kasın üzerindeki yükü azaltmak için uzanıp yastığa başınızı koymak; gerekirse,boyun anatomisine uygun yarı sert bir boyun yastığı kullanmaktır. Eğer çok yüksek bir yastık kullanırsanız, boyunkaslarınız gergin kalır ve çözümleyebilir. Bunun yanı sıra, yumuşak ya da doktorunuzun önerisine göre, yarı sert bir boyunluk da yararlı olabilir. Ayrıca, ağrılı bölgelere yakıcı olmayan su ya da nemli bir havlu uygularsanız, kas gerginliği, yani spazm daha çabuk çözülür. Kimi zaman, ağrı özellikle, bir noktaya odaklanmışsa buraya doktorunuz küçük bir enjeksiyon yapabileceği gibi, yalnızca yerel buz uygulaması da önerebilir. Bütün bu yöntemlerin yanı sıra, bir nemlendirici ile ya da jet tarzındaki ilaçlarla ağrılı bölgelere masaj yapılabilir. Şunu akıldan çıkarmamalı ki, eğer boyun ağrıları ile birlikte boyun çevresine, kollara, parmak uçlarına kadar vuran duyu kaybı, uyuşmalar, karıncalanmalar ya da kuvvet kaybı varsa, yapılacak en doğru iş, doktorunuzu görmek ve kendi kendinize müdahelede bulunmamaktadır. Bu durumda, ağrının altta yatan nedeni, omuriliğin boyun kısmından çıkan sinir köklerine bir bası olmasıdır. Söz edilen belirtiler, ender olarak, kasların aşırı spazmı durumunda sinirlerin ve kan damarlarının kas grupları arasında sıkışması ile de ortaya çıkabilir. Hekimin görevi, gerekiyorsa radyolojik yöntemlerle tanıyı doğru koymak ve tedaviyi ona göre düzenlemektir. Sinir kökü basısı, genellikle, disk kayması sonucu, diskin kayarak siniri sıkıştırmasıdır. Böyle olgularda, kaymanın derecesine ve tipine göre, değişik tedavi biçimleri uygulanır. Bu, bir yakalık uygulaması olabileceği gibi, traksiyon, yani, boynun dikkatle ve kadameli olarak ağırlıklar yardımı ile yukarı doğru çekilmesi de yapılabilir. Ve traksiyonun mutlaka hekim gözetiminde yapılması gerekir. Bu yöntemlerden yarar görülmezse cerrahi düşünülebilir. __________________
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #205 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Güneş ışınlarına karşı besin koruması -------------------------------------------------------------------------------- Sıcak bir yaz gününde hiç bir şey, buz gibi bir karpuzun veya bol maydanoz, yeşil biber ve domatesle hazırlanmış bir çoban salatanın yerini tutamaz. Peki, bu lezzetli yiyeceklerin aynı zamanda, cildimizi güneşin zararlı özelliklerinden uzak tuttuğunu biliyor musunuz? Günümüzde açık havada yapılan birçok aktivite ve su sporlarının, insanları saatlerce güneş ışınlarına maruz bıraktığını belirten uzmanlar, her gün alınan küçük dozlardaki güneş ışığının sağlığa çok yararlı olduğunu, ama fazlasının, rahatsız edici yanıklara, derinin kalınlaşmasına ve kırışmasına, ayrıca birçok deri hastalıklarına ve kansere sebep olabildiğine dikkat çekiyor. Beslenmeye gösterilecek özenle, vücutta güneşe karşı bir kalkan oluşturulabileceğini ifade eden uzmanlar, vücudun, güneşin etkilerinden korunmak, savunma kalkanı oluşturmak ve oluşan zararları tamir etmek için temel olarak C, E vitaminleri ve likopene ihtiyacı olduğunu bildiriyor. C VE E VİTAMİNİ C vitamininin, vücudun güneş yanıklarına karşı en önemli savunma silahlarından birisi olduğunu vurgulayan uzmanlar, ayrıca, cildin kendini tamir etme mekanizmasına da destek verdiği gibi, güneşe karşı savaşta önemli olan E vitamininin depolanmasında da büyük rol oynadığını kaydediyor. Uzun süre güneş ışınları altında kalındığında azalan C vitamini seviyesini süratle yerine koymak gerektiğini belirten uzmanlar, bunun için, yaz aylarında rahatlıkla bulunan ve C vitamini yönünden çok zengin olan maydanoz, sivri biber, kivi, yeşil salata gibi besinlerin bolca tüketilmesini öneriyor. Uzmanlar, cilt ve hücre yapısı için gerekli olan E vitamininin, vücut çalışmasındaki en önemli görevinin antioksidan özelliği olduğunu hatırlatarak, bunun dışında cildin bağışıklığını da arttırdığını ifade ediyor. Güneş ışınlarının, C vitamininde olduğu gibi E vitamininin de vücuttaki seviyesini azaltıcı etki yaptığını vurgulayan uzmanlar, bu sebeple, E vitamini yönünden zengin besinlerle bu seviyenin yükseltilebileceğini bildiriyor. Uzmanlar, bu konuda güvenilebilecek en zengin kaynakları, 'yeşil yapraklı bitkiler, yağlı tohumlar (fındık, ceviz, fıstık gibi), tahıl taneleri ve kuru baklagiller (nohut, kuru fasülye gibi) olarak açıklıyor. LİKOPEN Domatesin kırmızı rengini sağlayan pigment olarak bilinen likopenin, E vitamininden daha güçlü bir antioksidan olduğunu kaydeden uzmanlar, insan tenine renk veren en önemli maddelerden biri olan likopenin, aynı zamanda vücudu bazı kanser tiplerine karşı da koruduğunu belirtiyor. Likopenin önemli özelliklerinden birisinin de, ultraviyole ışınlarının cilt üzerinde yol açtığı tahribata karşı güçlü bir kalkan oluşturması olduğunu ifade eden uzmanlar, bu önemli maddenin sağlanacağı en iyi kaynakların domates, karpuz ve greyfurt olduğunu bildiriyor. Uzmanlar, yiyecekler dışında bitkilerin de güneş ışınlarının zararlarının önlenmesinde ve güneş yanıklarında tedavi amaçlı olarak kullanılabileceğini de kaydediyor. Uzmanlar, hem antioksidan olarak hem de yanık tedavi edici ve sakinleştirici olarak kullanılabilen yeşil çaydan günde 2 bardak içilerek gözle görülür faydalar sağlanabileceğini vurguluyor.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #206 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Uzmanlar, tüm bu yukarıda anlatılanların yararlı olabilmeleri için, yiyecek veya içecek maddelerinin, güneşe çıkmadan yarım saat veya 1 saat önce tüketilmesi gerektiğine de dikkat çekiyor. Uzmanlar ayrıca, güneş ışınları yeterli alındığı takdirde çok yararlı olduğunu, gün boyunca alınacak 20-30 dakikalık güneş ışığının, vücudun D vitamini üretmesi için çok önemli olduğunu, hatta vücut sağlığı için de vazgeçilmez olduğunu hatırlatıyor.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #207 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Boğulma ve böcek sokma uyarısı -------------------------------------------------------------------------------- Yazın sıcakların artmasıyla birlikte halsiz ve yorgun oluruz. Çok terleriz, böceklerle boğuşuruz, serinlemek için girdiğimiz deniz ve havuzlarda boğulma tehlikesiyle karşı karşıya kalırız. Tüm bu tehlikelerine karşı herkesin en sevdiği mevsimlerden biri olan yazı bu yıl sağlıklı geçirmeye ne dersiniz? Uzm. Dr. Hasan Aslan, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, suda boğulmanın, yaz aylarında çok sık görülen bir kazayla ölüm sebebi olduğuna dikkat çekerek, iyi yüzme bilenlerin de tanımadıkları bölgelerde yüzerken dalga, akıntı, girdap ve kramp girmesi gibi sebeplerle boğulma tehlikesiyle karşılaşabileceği uyarısında bulundu. Kişi yüzme bilmiyorsa veya tecrübesizse su kanalları, göletler ve havuzlarda boğulabileceğini vurgulayan Uzm. Dr. Aslan, küçük çocukların deniz kıyısında, suyun derin olmadığı yerlerde de kolayca bu tehlikeyle karşı karşıya kalabileceğini belirtti. BOĞULANA İLK YARDIM Uzm. Dr. Hasan Aslan, denizde veya başka yerde boğulmak üzere olan birinin yardımına giderken, suya atladıktan sonra kazazedeye doğru yüzülmesi gerektiğini ifade ederek, "Amacınız, hiç vakit kaybetmeden onu sudan çıkarmak olmalı. Sudan çıkardıktan sonra, bilinci yerindeyse ve solunum güçlüğü yoksa onu sakinleştirip ısıtın. Kazazede baygın olmakla birlikte solunumu varsa, kendisini yan yatırın, bu sayede, yuttuğu su dışarı çıkabilir ve suyun akciğerlere gitmesi önlenebilir. Ağızdan ağza suni solunum yapılırken, göğüs kafesine düzenli aralıklarla bastırılarak kalp masajı uygulanır. Ancak kalp masajı, sadece kalp atımı ve nabız alınmadığı hallerde yapılmalıdır. Boğulan kişi, akciğerlerinde suyun yol açtığı hasarı değerlendirmek amacıyla mutlaka hastaneye kaldırılmalı ve 48 saat süreyle kontrol altında tutulmalıdır" dedi. BÖCEK SOKMALARI Böcek sokmalarının, özellikle yaz ve sonbahar başlarında tarlada çalışan, tatil ve piknik yapan insanlar için keyif kaçırıcı bazen de hayatı tehdit edici bir sorun olduğunu kaydeden Uzm. Dr. Aslan, "Böcek sokması olan bölgeden uzakta şişme, kızartı, ürtiker, kaşıntı, kolik şeklinde karın ağrısı, kusma, ishal, göğüste sıkışma hissi, nefes almada zorluk, hırıltılı solunum, at sesi (larinks ödemi bulgusu), dilde şişme olabilir. Bu bulgular, ciddi alerjik reaksiyon ve anafilaksi bulgularıdır ve birkaç dakika içinde ortaya çıkar. Nabzın alınamaması ve kan basıncının düşmesi, bilinç bulanıklığı ve kalp durması, hayatı tehdit eden bulgulardır" diye konuştu. Uzm. Dr. Hasan Aslan, karınca ile sokulmadan 30-60 dakika sonra yerel kaşıntı ve küçük su toplamış kabarcık (vezikül) ortaya çıktığını bildirerek, "Bunu 8-24 saat sonra püstül oluşumu izler. Karınca sokmasından sonra ikincil enfeksiyonlara engel olmak için bol su ve sabunla yıkanmalı, içi su dolu kabarcık sıkılmamalıdır. Topikal steroidli merhemler ve ağızdan H1 antihistaminikler kaşıntıyı azaltmak için kullanılabilir" dedi. AKREP VE YILAN SOKMALARI Akrep sokmalarında da yara üzerine konan küçük bir buz parçasının ağrıyı azaltabileceğini söyleyen Uzm. Dr. Aslan, "Yara temizlendikten sonra üzerine kortizonlu veya antihistaminik merhemler sürülebilir. Akrep sokmaları, tansiyon yükselmesi ve kas spazmları gibi ciddi reaksiyonlara sebep olabileceği için mutlaka bir sağlık merkezine başvurulmalıdır. Ağır vakalarda akrep panzehiri (antiskorpiyonik serum) uygulanabilir. Zehirli yılan sokmalarında da, sokulan kısım kalp seviyesinin altında tutularak hasta en yakındaki sağlık merkezine -xxx--xxx--xxx-ürülmelidir" diye konuştu.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #208 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Uzm. Dr. Hasan Aslan, güneş çarpmasının ise, kızgın güneş altında uzun süre kalanlarda ve daha çok çocuklarda görülen bir yaz hastalığı olduğunu hatırlatarak, "Şiddetli baş ağrısı, bulantı, kusma ve yüksek ateşle kendini gösterir. Hasta serin bir yere -xxx--xxx--xxx-ürülmeli, vücudu sıkan giysiler çıkarılmalı, başına soğuk kompres veya buz torbası konulmalıdır. Ateş çok yüksekse, vücut ıslak bir çarşafla sarılmalı, hasta havadar bir yerde tutulmalı ve serin bir cankurtaranla hastaneye taşınmalıdır" ifadelerini kullandı. __________________
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #209 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Cinsel gücün düşmanları -------------------------------------------------------------------------------- Sigara, stres ve uykusuzluğun, cinsel gücü olumsuz etkileyen faktörlerin başında geldiği bildirildi. Cinsel gücü artırıcı yiyecekler ve yöntemlerin, dünyanın tüm ülkelerinde büyük ilgi gördüğünü belirten uzmanlar, cinsel gücü azaltıcı faktörlerin dikkate alınmasının daha önemli olduğunu ifade etti. Uzmanlara göre cinsellik, her insanda doğuştan varolan bir içgüdüdür. Ancak özellikle büyük kentlerin yaşam temposu, cinselliği azaltıcı tuzaklarla doludur. İş yaşamında karşılaşılan zorluklar ve stres, seks hayatına öldürücü darbeler indirir. Sigara içmenin, cinsel gücün karşısındaki olumsuz faktörlerin başında geldiğini belirten uzmanlar, sigara dumanındaki bir çok kimyasal maddenin, damarlarda kasılmaya ve kan akımının azalmasına neden olduğunu ifade etti. Uzmanlar, kan akımı bozulan klitoris, vajina ve cinsel organların daha az duyarlı olduğunu ve sigara içildikten sonra yapılan cinsellikte orgazmın daha az yaşandığını söyledi. Uzmanlara göre stres, kandaki DHEA ve testesteron seviyelerinin düşmesine neden oluyor. Stresli bir günden sonra cinsel isteğin azaldığını ifade eden uzmanlar, "Stres nedeni ile kortizol gibi stres hormonları artar. Kan damarlarının daralması ve kan akımının azalmasına neden olur. Stres cinsel yaşamda çok önemli faktörlerden birisidir. Önemli bir toplantı öncesi, sınav öncesi ve benzer durumlarda cinsel istek ve cinsellikten zevk almak belirgin oranda azalır" ifadelerini kullandı. Uykusuzluk da cinsel gücü azaltan faktörler arasında sıralanıyor. Uykusuzluk halinde stres hormonlarından kortizol salınımının arttığını, bu hormonun yüksekliğinin cinsel istekte azalmaya neden olduğunu belirten uzmanlar, "Sigarayı azaltmaya bakın. Olur olmaz her şeye kafanızı takmayın, üzerinizdeki stresi azaltmaya çalışın. Ve uykunuza dikkat edin. Göreceksiniz yatakta partreniniz, eşiniz farkı hemen fark edecektir" uyarısında bulundu. __________________
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() | #210 | ||
Dişi Kartal ![]() Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 35 ![]() | Türkiye'nin cinsellik tabusu -------------------------------------------------------------------------------- Kadir Has Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı ve Jinemed Kadın Sağlığı Merkezi Direktörü Prof. Dr. Teksen Çamlıbel, kadınların cinsel açıdan kendini tanımadığını belirterek, en temel sorunun, 'Soğukluk, zevk almama ve orgazm olamama' olduğunu söyledi. Türkiye'de, evli olmalarına rağmen senelerdir ilişkiye girememiş kişiler bulunduğunu anlatan Prof. Dr. Teksen Çamlıbel, "Bu yüzden çocuk sahibi olamamak ve toplumdan uzaklaşmak, depresyona girmek gibi sorunlarla karşılaşıyoruz" dedi. Normal doğum yapan kadınların yüzde 40'ının idrar, yüzde 20'sinin de gaz ve dışkı kaçağı sorunu yaşadığını kaydeden Prof. Çamlıbel, "İnanılması güç ama, çocuk beziyle gezen kadınlar bile var. Artık çok küçük bir ameliyatla bu sorunu çözüme kavuşturabiliyoruz" diye konuştu. Prof. Çamlıbel, sadece cinsellikle geçen genital siğillerin de zamanında müdahale edilmemesi halinde rahim ağzı kanserine yol açabileceği uyarısında bulunurken, menopozdaki kadınlara yılda bir smear testi yapılması ve mammagrofi çekilmesi gereğine dikkat çekti. Prof. Dr. Teksen Çamlıbel, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'de erkekler kadınları çok iyi tanımadığı için, kadınların kendilerini tanımalarının biraz zor olduğunu ifade ederek, "Tabii bu, bizim çok ekmek yememiz gereken bir konu. Bu konuda çok fazla uzman da yok, bilgi de yok, bilgilendirme de yok. Bize çok sık gelen bir şikayet bu. Genellikle hastalarla sohbette tesadüfen bunu öğreniyoruz. Hastalarımızın büyük bölümünde cinsellik konusunda olumlu yanıt alamıyorum" diye konuştu. En temel sorunun, 'Soğukluk, zevk almama ve orgazm olamama' olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Çamlıbel, "'Hiç canım istemiyor. Eşimle bu yüzden tartışıyoruz. Bana birşey sormasa ben iki sene böyle otururum evde' diyen kadınlar o kadar çok ki, inanılmaz" dedi. "CİNSELLİK, ZEMBİLLE GELMİYOR" Prof. Dr. Teksen Çamlıbel, cinselliği, 'jimnastik' olarak nitelendirerek, "Zevk almak için düzenli yapmak lazım. Oturduğunuz yerden gökten zembille gelmiyor bu. Siz düşüneceksiniz, siz yapacaksınız. Vücudunuzu tanıyacaksınız. Karşınızdakine de bunu gösterecek ve uygulayacaksınız" diye konuştu. Bu konudaki hayretini, "Türkiye'de öyle vahim durumlar var ki" sözleriyle ifade eden Prof. Dr. Çamlıbel, evlenmelerine rağmen senelerdir ilişkiye girememiş kişiler bulunduğunu anlattı. Prof. Dr. Teksen Çamlıbel, şöyle dedi: "Bu yüzden çocuk sahibi olamamak ve toplumdan uzaklaşmak, ailelerden uzaklaşmak, depresyona girmek gibi sorunlarla karşılaşıyoruz. Türk kadınının ve Türk erkeğinin bu konuda katetmesi gereken çok yol var. Bu kişiler bize geldiklerinde, açıkçası çok fazla katkıda bulunamıyoruz. Ama cinsel fonksiyon bozuklukları uzmanı da Türkiye'de maalesef çok yok." İDRAR VE GAZ KAÇIRMA SORUNU Kadir Has Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı ve Jinemed Kadın Sağlığı Merkezi Direktörü Prof. Dr. Teksen Çamlıbel, normal doğumdan sonra idrar kaçağının yüzde 40'lara vardığına, gaz ve dışkı kaçağının ise yüzde 20 oranında olduğuna dikkat çekerek, "Ve bu durum kalıcı. Yani mutlaka tedavi edilmesi gerekiyor. Ancak bu durum, genellikle kadınlar tarafından saklanıyor. Hasta ne kocasına, ne çocuğuna, ne de bir akrabasına durumunu anlatıyor. Biz bile çoğu zaman tesadüfen öğreniyoruz. Bunu söylememe nedenlerinin başında 'utanma' geliyor. Nasıl olsa bu, doğumdan sonra kendinde kalan bir durum olarak kadın tarafından kabul ediliyor ve benimseniyor. İnanılması güç ama, çocuk beziyle gezen kadınlar bile var. Artık çok küçük bir ameliyatla bu sorunu çözüme kavuşturabiliyoruz. Bazen ameliyat, bazen ilaç, bazen de sporla bu durum tedavi edilebiliyor" diye konuştu. Türkiye'de genellikle kadınların hamile kaldıktan sonra doktora geldiğini belirten Prof. Dr. Çamlıbel, "Oysa hamile kalınmadan birkaç ay önce gelinmeli ki, bazı testler yapılsın. Beklenmedik şeker hastalıkları, beklenmedik kromozom hastalıklarına karşı önlem alınabilsin" dedi. KIZ ÇOCUKLARI DA DOKTORA GÖTÜRÜLMELİ Prof. Dr. Teksen Çamlıbel, kız çocuklarının genç kızlığa geçiş dönemlerinde bir kez mutlaka doktora -xxx--xxx--xxx-ürülmeleri gerektiğini de kaydederek, "Karından yapılan ultrasonla yumurtalıkta, rahimde herşey yolunda mı diye bakıyoruz. Büyüme anormallikleri, göğüs gelişim sorunları, kısa kalma, çok uzun olma gibi genç kızları çok etkileyen olaylarla ilgili bir yönlendirme şansımız oluyor. Adet gördükten sonra kızlar 5-6 santim uzuyor. Adeti geciktirebilirsek eğer, bazı kişilerin ailesine veya çevresine göre, çok kısa kalmasını önleyebiliyoruz. Ayrıca sivilcelenme, tüy çıkması, kilo gibi sorunlar da bu che
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
![]() | ![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |