![]() |
Alzheimer testi geliyor -------------------------------------------------------------------------------- Amerikalı bilim adamları, Alzheimer hastalığının beyindeki biyolojik belirtisini teşhis etmeyi başardılar. Şimdi sıra testte. Alzheimer’in biyolojik belirtileri olan ADDL isimli proteinler, beyinde ortaya çıkıyor. Bu proteinlerin, sinir hücreleri arasında bağlantıyı sağlayan snapslara saldırdığı biliniyor. ADDL’ler ayrıca, Alzheimer hastalarının beyinlerinde bulunan ‘amyloidbeta’ proteininin yapışkan plakasının oluşumuna da katkıda bulunuyorlar. ADDL’lerin her biri metrenin 5 milyarda biri uzunluğunda ve saç telinden 20 bin kat daha ince. Bu nedenle normal yöntemlerle farkedilmesi imkansız. Yeni teknik Araştırmacılar yeni test tekniğiyle, altın nano-parçacıkları ve manyetik nano-parçacıkları, ADDL’lere bağlı olan bir antikorla doldurdular. Altın nano-parçacığı, DNA’nın kimyasal bir barkod görevi gören kısmına eklediler. Her iki parçacığı da ADDL’lere ekleyebilip, mıknatıs sayesinde omurilik sıvısından ayırdılar. Şimdilik sadece beyindeki omurilik sıvısında uygulanan test tekniğinin, kanda ve idrarda da geçerli olabileceğine inanılıyor. Testi geliştiren Northwestern Üniversitesi ekibi, hastalığın tedavisi ve ilerlemesinin engellenmesi adına da çalışmalar yapıyorlar. |
Duvar yazılarına bak sigarayı bırak -------------------------------------------------------------------------------- Sigarayla ilgili duvar yazıları, sigara tiryakilerini hem düşündürüyor hem de sigarayı bırakmaları konusunda motive ediyor. Sigaranın zararlarını çarpıcı örneklerle ortaya koyan ilginç duvar yazılarından bazıları şöyle: Sigara içen ihtiyarlamaz. (Genç ölür) Sigara içenin evine hırsız girmez. (Gece boyunca öksürdüğü için) Sigara içeni köpek ısırmaz. (Bastonla dolaştığı için) Sigara iç, erken öl, cesedin genç olsun. Sigara içenlere öncelik tanıyın. Çünkü onlar bu dünyada misafirdir. Sigara yavaş çekim intihardır. Sigara hem öldürür hem de süründürür. Sigara içen bir kişiyi öpmek, kül tablasını yalamak gibidir. Sigara bulaşıcı bir hastalıktır. Arkadaş için belki ölünür ama sigara içilmez. Sigaranın neresinden dönülürse kardır. Sigara iç dedeni gör, sigara içme torununu gör. “SİGARAYI DOST EDİNMEYİN” Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, "insanların sigaranın zararları konusunda adeta bir devekuşu psikolojisiyle başlarını kuma gömmemeleri gerektiğini” söyledi. Özlü, sigaranın sadece erken ölümlere yol açmakla kalmadığını, kronik akciğer, kalp ve damar hastalıkları ile felce neden olduğunu ifade etti. Bu hastalıkların genellikle yaşın ilerlediği dönemlerde kendini belli ettiğini ifade eden Özlü, ileri yaşlarda sigaranın bırakılmasının beklenen faydaları sağlamadığını söyledi. Sigaranın özellikle bazı kişilere daha çok zarar verdiğini, ancak bunların kimler olduğunun önceden bilinemediğini kaydeden Özlü, “Bu nedenle, potansiyel olarak herkes sigaranın zararlı etkilerine maruzdur” dedi. Sigara içenlerin bu konuda söylenenleri duymazlıktan geldiğini kaydeden Özlü, şunları söyledi: “İnsanların sigaranın zararlarını önemsemeyerek adeta bir devekuşu psikolojisiyle başını kuma gömmeye devam etmemesi gerekir. Ya da kendiniz için yapabileceğiniz bir iyilik olduğunu fark edip gecikmeden yani sigara sizi terk etmeden siz onu terk edeceksiniz. Sigarayı dost edinmeniz onun sizi dost edindiği anlamına gelmez. Hiç ummadığınız bir anda yıllardır yanı başınızdan ayırmadığınız bu sözde dosttan bir darbe yiyebilirsiniz ve o zaman çok geç olabilir.” |
Göz sağlığı için bazı öneriler -------------------------------------------------------------------------------- Kışın cilde, saçlara önem veriliyor. Cildin kurumaması ve soğuktan etkilenmemesi için kozmetik ürünler kullanılıyor. Saçların dökülmemesi ve kırılmaması için bakım yaptırılıyor. Ancak en hassas organ olan gözlere ise gerekli özen gösterilmiyor. Oysa soğuk ve karlı havalar gözleri de olumsuz etkiliyor. Zarar görmesinden en çok korkulan organ olmasına karşın, gözle ilgili olarak neredeyse hiçbir koruyucu önlem alınmıyor. Acıbadem Göz Sağlığı Merkezi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Gülbin Saltık kış aylarında konjonktivit, kuru göz gibi rahatsızlıklardan kar körlüğüne kadar birçok tehlikenin kişileri beklediğine dikkat çekiyor. VİRÜSLER TEHLİKELİ Kış aylarında virüslere bağlı hastalıkların arttığı bir gerçek. Virüslerden etkilenen organlardan biri de göz. Özellikle üst solunum yolu enfeksiyonlarının artış gösterdiği dönemlerde viral konjonktivitin görülme sıklığı artıyor. Dr. Saltık konuyla ilgili şunları söylüyor: “Konjonktivit, genel anlamıyla göz iltihabı demektir. Etkenlerine göre bakteriyel, virütik, alerjik gibi değişik tipleri vardır. Adenovirüse bağlı konjonktivit, çok kolay bulaşabilen bir hastalık olduğu için birdenbire ve salgın halinde ortaya çıkabilir. Okullar, kalabalık iş yerleri bu açıdan risk altındadır.” Hastalıktan korunmak için gözlerimizi sürekli oynayıp kaşımamak, havlu, yastık kılıfı, mendil gibi kişisel eşyalarımızı ayırmak ve başkalarının eşyalarını kullanmamak, özellikle çocuklarımızı bu konuda eğitmek gereklidir. Ancak belirtileri tanıyarak, geç kalmadan hekime başvurmak gerekiyor. Gözlerde sulanma, kızarıklık, çapaklanma, sulu ve beyaz bir akıntı, ışıktan rahatsız olma başlıca belirtilerdir. Dr. Saltık, semptomların alerjik konjonktivitle karıştırılabildiğine dikkat çekerek şöyle devam ediyor: “Bu karışıklık sebebiyle hastalar yanlış ilaç kullanabiliyor. Bu da iyileşme sürecinin uzamasına neden olur. Tedavide hastalığın durumuna göre damla ve pomatlardan faydalanılmaktadır. GÖZ KURULUĞUNU ÖNEMSEYİN Kış mevsimi boyunca yeterli havalandırılmayan ofisler, sürekli yanan kaloriferler, çalışan klimalar, bilgisayarlar gözün en büyük düşmanı. Özellikle bilgisayarları yoğun olarak kullanan bankacılar, gazeteciler, grafikerler, borsacılar, öğretmenler, öğrenciler göz kuruluğu riski ile karşı karşıya kalıyorlar.Kuru göz rahatsızlığı, teknolojinin gelişmesiyle paralel artış gösteren, gelişmiş toplumlarda sık görülen yaygın bir rahatsızlık türüdür. Bu konuda Dr. Saltık şunları söylüyor: “Kapalı ortam ve kaloriferler havayı bozan etkenlerdir. Konsantrasyon gerektiren işlerde çalışanlar ise bilgisayar başında yeterli sayıda göz kırpma işlemini gerçekleştiremezler. Bu iki etmen gözlerde göz kuruluğuna sebep verir.” Gözlerde batma ve kızarıklık şeklinde kendini gösteren göz kuruluğuna karşı alınabilecek çok basit önlemler var. Ofisin havalandırılması, ortam havasının nemlendirilmesi ve eczanelerden rahatlıkla temin edilebilen suni göz yaşını gözün ihtiyacına ve doktorunuzun önerisine göre kullanmak göz kuruluğunu gidermede etkili bir yol. KIŞIN DA GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ KULLANIN! Yazın birçok kişi güneşin zararlı etkilerinden korunmak için güneş gözlüğü kullanıyor. Kış geldiğinde de güneş gözlükleri çekmecelere kaldırılıyor. Oysa bu son derece yanlış. Yaz, kış demeden güneş gözlüğü kullanma alışkanlığını yitirmemek gerek. Dr. Saltık kışın göz ve göz çevresinin soğuk ve kuru havalarda korunması gerektiği konusunda uyararak şöyle diyor: “Göz kapağı ve göz çevresindeki cilt ince ve kırışmaya en yatkın bölge olduğu için rüzgar, güneş ve karlı soğuk havalarda koruyucu, UV filtreli uygun bir gözlükle hem göz sağlığımızı hem de göz çevremizi korumuş oluruz. Ayrıca özellikle rüzgarlı havalarda gözümüzü kaçabilecek bir yabancı cisme karşı da koruruz. Bu nedenle koruyucu tedbir almak adına güneş gözlüğü kışın da kullanılmalıdır. Ancak kaliteli güneş gözlükleri tercih edilmelidir. Yeşil, mavi gibi soft renkler seçilmeli, filtresinin kaliteli olmasına dikkat edilmelidir.” |
KAYAKÇILAR DİKKAT! Kışın en çok tercih edilen spor dalı kayak. Çok keyifli bir spor dalı olmasına rağmen özellikle göz açısından bazı tehlikeler içeriyor. Kışın karlı havalarda kayak sporu yapanları saydam tabakanın kuruması ya da enfeksiyonu gibi etkiler bekliyor. Dr. Saltık riskler hususunda şunları söylüyor: “Kuru hava, şiddetli yağış ve rüzgar kuru göz rahatsızlığını tetikler ve kornea sağlığını olumsuz etkiler. Uzun süre güneş gözlüğü kullanmadan kayak yapanlar ve dağcıları bekleyen bir başka tehlike de güneşe bağlı sarı nokta hastalığıdır. Sürekli çıplak gözle kara bakmak, kardan yansıyan UV ışınları nedeniyle , gözün makula( sarı nokta) bölgesinde bozulmaya yol açarak görme kayıplarına dek varan hasarlara yol açar. Bunun için de tek önlem koruyucu bir gözlük kullanarak kayak sporu yapmaktır |
Kış mevsiminde sıcak banyo yasağı -------------------------------------------------------------------------------- Kış mevsiminde, çok sıcak banyo ile kese ve liflenme önerilmiyor. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görevli Prof. Dr. Şahin Yazar, kış mevsiminde havanın soğuması ile tercih edilen sıcak suyun cildi yıprattığını söyledi. Prof. Dr. Yazar, yaz ve sonbahar mevsimlerinde, havadaki nemin, deride bulunan asit ve lipit koruyucuları destekleyerek, tahriş ve hırpalanmayı önlediğini de anlattı. Kese ve liflenmeye zımpara benzetmesi Kış mevsiminde ise derinin nemini kaybettiğini hatırlatan Prof. Dr. Yazar, ''kışın çok sıcak sulu banyoları, özellikle de kese ve liflenmeyi deriye uygulanan zımpara etkisine benzetebiliriz" dedi. Hastaların bel çevresinde, kol ve bacaklarında oluşan kaşıntıların, bu tür banyolardan kaynaklandığına da değinen Prof. Dr. Yazar, deri kuruluğuna daha çok orta yaş ve üzerindeki kişilerde rastlandığını vurguladı. __________________ |
Göbekli erkekler risk altında -------------------------------------------------------------------------------- Diyet denildiğinde akla hemen kadınlar geliyor, oysa günümüzde şişmanlık sadece kadınlar için değil erkekler için de sorun. Özellikle de erkeklerin karın bölgesinde biriken kilolar yani göbek, kalp ve şeker hastalıkları riskini artırıyor, kansere yakalanma tehlikesi yaratıyor. Uzmanlar hergün en az beş porsiyon meyve ve sebze yenilmesini öneriyor. Uludağ Üniversitesi (UÜ) Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Tayar, erkeklerin fazla kilolarının karın bölgesinde biriktiğini, bu yüzden “göbekli” erkeklerin kalp ve şeker hastalığına yakalanma riskinin yüksek olduğunu bildirdi. Tayar, sağlıklı olmanın temel şartının çeşitli ve dengeli gıdalarla beslenmek ve kilo almaktan kaçınmak olduğunu belirtti. Diyet denildiğinde akla hemen kadınların geldiğini, oysa günümüzde şişmanlığın sadece kadınlar için değil erkekler için de “sorun” olduğunu anlatan Tayar, erkeklerin kilolarının belirli bir bölgede toplanmasının da sağlık açısından önemli risk olduğunu savundu. Tayar, şunları kaydetti: 'Erkeklerin kilosu karın bölgesinde birikir. Bu merkezi şişmanlık olarak bilinir. Bu kişiler çoğunlukla ‘elma’ şekilli olarak adlandırılır. Karın bölgesinde fazla kilolu olmak, yani göbekli olmak da kalp ve şeker hastalıkları riskini artırır. Ayrıca kansere yakalanma tehlikesi de yaratır. Aşırı kilo eklemleri de fazla zorlayarak sağlık sorunlarının artmasına neden olur. Bu yüzden erkeklerin de kadınlar kadar beslenmelerine dikkat etmeleri gerekir. “ Faza yağlı gıda tüketmenin kilo artışına neden olacağının unutulmaması gerektiğini belirten, yemeklerin karbonhidrat, protein, yağ ve lif açısından dengeli olmasına dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çeken Tayar, dengeli beslenmenin sağlıklı yaşam sürmek kadar kalp hastalığı ve kanser riskini azaltmak için de önemli olduğunu vurguladı. Erkeklerin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için hergün en az beş porsiyon meyve ve sebze yemelerini öneriliyor. ERKEKLERE SAĞLIKLI BESLENME ÖNERİLERİ Erkeklerin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için hergün en az beş porsiyon meyve ve sebze yemelerini öneren Tayar, şu tavsiyelerde bulundu: Makarna, pirinç, patates, gibi nişastalı yiyecekler ve fasulye, bezelye, mercimek gibi bakliyat ürünlerini daha fazla yiyin. Bunlar yediklerinizin yaklaşık üçte birini oluşturmalıdır. Yağsız et seçin, yağını ve varsa derisini ayırın. Haftada iki kez balık yemeye çalışın. Yiyeceklerinizi, yağda kızartmak yerine ızgara yapmak, fırında pişirmek, haşlamak, kaynatmak, buğulamak veya mikrodalga fırında pişirmek suretiyle hazırlayın. Yiyeceklerinizde şeker miktarını azaltın. Tuzdaki sodyum yüksek tansiyona yol açabilir ve bu da felç geçirme riskini artırır. Bu yüzden, yemek yaparken veya yerken yiyeceklerinize kattığınız tuz miktarını azaltmanız gerekir. Potasyumun tansiyon üzerinde yararlı etkisi vardır. Muz, domates,patates iyi potasyum kaynağı olan gıdaları tüketin. Yediklerinizde bir miktar yağ olması önemlidir. Ancak yağlı gıdalardan, özellikle de doymuş yağ açısından zengin olan kırmızı et, sosis, tereyağı ve peynir ile margarinden yapılan pasta ve bisküvilerden kaçının. Günde en az 7 bardak su için, eğer egzersiz yapıyorsanız daha fazla su içmeye çalışın |
Hangi hastalığa hangi yiyecek uygun Tahıl, sebze ve meyvelerde bulunan çeşitli maddeler ve vitaminlerin, depresyondan tansiyona birçok hastalığa iyi geldiği belirtilirken, bunların kaynağı doğa, bir eczane olarak nitelendirildi. Urfa'nın acı pul biberinin cilde yararlı ve teni güzelleştiren maddeler içerdiğini, ilaçta aspirin neyse, yiyecekler içinde elmanın da o olduğunu belirten Londra Üniversitesi uzmanları, bu düşünceyle doğal savaş programı hazırladı. Program, hangi hastalığa karşı neler yenmesi gerektiği konusunda rehberlik ediyor. Türk Enfeksiyon web sitesi www.enfeksiyon.org'da yayınlanan habere göre, satsuma yani küçük portakal, içerdiği folik asit ve C vitamini sayesinde gribe iyi gelirken, kan pıhtılaşmasına karşı en etkin doğal yiyecek özelliği nedeniyle ileri yaşlarda felç ya da kalp krizi riskini de azaltıyor. Yemeklere giren E-coli bakterisinin vücutta yayılmasını engelleyen tarçın, mideyi düzene sokuyor, kusmayı engelliyor. Bir çay kaşığından fazla alınmaması gereken Hardal ise singrin maddesi sayesinde, sindirim sistemini düzenliyor ve mide ağrılarını gideriyor. Nanenin içerdiği mentolse, grip mikrobuna karşı savaştığı gibi, ileri yaşlarda ülsere yakalanma riskini azaltıyor. Nane çayı, baş ağrısı, grip, stres gibi hastalıkların yanı sıra mide yanmasına da bire bir geliyor. DEPRESYONA AVOKADO Uzmanlar, sindirimi çok rahat olan avokadoyu, özellikle bebeklerin ilk maması olarak tavsiye ediyorlar. Bu meyvenin içerdiği E vitamini, kalbe iyi gelirken, yüksek potasyumu depresyona sebep olan uyuşukluluğu engelliyor. Ama yağ oranı bir çikolata kadar yüksek olduğu için zayıflamak isteyenlere önerilmiyor. Uzmanlara göre, çikolatanın da doğal bir antidepresan görevi bulunuyor. Kolesterol oranı birçok balığın iki katı olan istiridye ise içindeki demir sayesinde, sperm sayısını ve seks gücünü artırıyor. Elmanın ve kepekli ekmeğin de dozu aşılmadığı sürece idrar söktürücü özelliğe sahip bulunduğunu beliren uzmanlara göre, aynı alanda olumlu etkileri bulunuyor. Sistit hastalığına karşı da kuşkonmaz tavsiye ediliyor. ALERJİ Kayısının içindeki betakarotene adlı madde, hücrelere saldıran molekülleri kontrol altına alarak, kanseri önlüyor. Kuru kayısıya rengi bozulmasın diye eklenen sülfürdioksit de, astım gibi alerjilere iyi geliyor. Basur tedavisinde fazlası kullanılmadıkça Hindistan cevizinin iyi bir tedavi yöntemi olduğu uzmanlarca belirtiliyor. Cynarine adlı madde sayesinde en sert yiyeceklerin dahi sindirimine yardımcı olan enginar, karaciğer hastalarının yanı sıra romatizma, arterit ve gut hastalığına yakalananlarla, hamilelere tavsiye ediliyor. TANSİYON Yüksek miktarda karbonhidrat içeren ve zengin bir potasyum kaynağı olan muz, kalbin düzenli olarak çalışmasını ve tansiyonun düzenli olmasını sağlıyor. Rezene ve tahıl da aynı amaca hizmet veriyor. İçindeki kalsiyum ve potasyum gibi mineraller ile B vitamininin vücuda direnç kazandırdığı arpayla ilgili ABD'de yapılan bir araştırma, 6 ay boyunca her gün bu çeşit üründen tüketilmesinin, kolesterol oranını yüzde 15 düşürdüğünü kanıtladı. Kilo kaybına karşı ise çikolatalı puding öneriliyor. İngiliz Sağlık Bakanlığı, kilo kaybı sorunu olanların günde 3 kez 1 hafta boyunca puding yemesini tavsiye ediyor. Günde 2 top vanilyalı dondurma tüketimi ise vücudun günlük protein ihtiyacının yüzde 20'sini karşılıyor. MENOPOZ Sebze hormonu "fitoöstrojen" içeren nohut ile içinde elajik asit bulunan üzümün, menopozun olumsuz etkilerine karşı koruyucu özellikleri bulunuyor. Sadece iki-üç adet kuru erik yemenin bile vücudun ihtiyacı olan antioksidanları karşıladığı, idrar yolları kaslarını rahatlattığı, bunun da kolon kanserine karşı koruduğu bildiriliyor. Ayrıca, yüksek orandaki bor minerali ile menopozdaki kadınlarda östrojen seviyesini dengede tutuyor. Banyoda sürüldüğü zaman romatizma ağrılarını büyük oranda azaltan kekik yağının yanı sıra zencefilin de aynı alanda olumlu etkileri bulunuyor. DİYABET Lif açısından zengin bir besin olan kuru fasulye, diyabet riskini büyük oranda azaltıyor. Mercimek de çözünebilir lif içermesi sayesinde diyabet ve kalp hastaları için kaçınılmaz bir besin olarak değerlendiriliyor. Karadeniz'in ünlü hamsisi, Omega-3 yağı zenginliğiyle kolesterol seviyesini düşürüyor, kanın pıhtılaşmasını önleyerek damar tıkanıklığı, kalp krizi, dolayısıyla felç geçirme riskini düşürüyor. Uzmanlar, hamsinin haftada en az 1 kez yenmesini, kalp hastaları içinse bu miktarın haftada 3-4 porsiyona çıkarılmasını öneriyorlar. Omega-3 yağı içeren midye ise selenyum minerali sayesinde tiroit bezlerinin normal işleyişi için gerekiyor. PROSTAT HASTALIĞINA KARŞI BEZELYE Araştırmalara göre, haftada 10 porsiyon domatesli bezelye yemeği yiyen bir erkeğin, yemeyene oranla prostat kanserine yakalanma riski yüzde 35 daha az. B vitamini ve protein deposu olan bezelye, kalp için de önemli etkiye sahip. Salatalığın da kalbi güçlendirdiği, ancak kabuğunun soyulmaması gerektiği belirtiliyor. |
Günde iki bardak çay, 4 elma, 5 soğan, 7 portakal yerine geçiyor. Bu şekilde kalp dostu antioksidan madde alındığını belirten uzmanlar, özellikle çocukların haftada en az 6 bardak sütlü çay içmesini öneriyor. Yapılan 40 araştırma, havuç tüketimi arttıkça kanser riskinin azaldığını ortaya koydu. Eski çağlarda kanserli hücrelerin tedavisinde kullanılan incir ise, modern tıp tarafından da kansere karşı koruyucu olarak öneriliyor. Her gün yenilen bir avuç fındık ise kansere ve kırışıklıklara karşı koruyucu özelliğe sahip. Zeaksantin adlı bitkisel bileşim içeren mısır tüketimi, yaşa bağlı gelişen görme bozukluklarını azaltıyor. Sağlıklı gözler için betakaroten içerikli ıspanak da gerekiyor. Ama pişirildikten sonra hemen tüketilmezse içindeki yararlı maddeler, toksik maddelere dönüşebiliyor. |
Omurilik hastalarına umut Kök hücrelerin, omurilik zedelenmesinin neden olduğu felç vakalarının tedavisinde kullanılmasına yönelik araştırmalarda yeni bulgular elde edildiği bildirildi. Kök hücrelerinin aldığı komutları, beynin hareket etmesini istediği herhangi bir bölgeye ulaştırabilen motor nöronlara dönüştürdüğü bildirildi. Uzmanlar, canlı dokuların temel taşı olarak bilinen kök hücrelerin vücuttaki 220 farklı hücreden istenilen herhangi birine dönüşmesinin mümkün olduğunu ifade etti. Yapılan araştırmalarda bilim adamlarının birçok omurilik hastasına umut olacak önemli bir adım attığı vurgulandı. Araştırmalarla birlikte gelinen bu noktadan sonra araştırmayı sürdüren bilim adamlarının bundan sonraki aşamada, bir dizi kimyasal kullanılarak laboratuar ortamında elde edilen bu sinir hücrelerinin vücudun diğer bölümleriyle iletişime geçip geçmeyeceğini deneyecekleri kaydedildi. Öte yandan uzmanlar, birçok omurilik hastasına umut olabilecek bu yeni tedavi yönteminin insanlar üzerinde denenmeye başlamasının uzun zaman alabileceğini de hatırlattı. |
Karın beyazlığına aldanıp yemeyin BURSA (İHA) - Uzmanlar, dünyada sadece Türk insanına özgü kar yeme alışkanlığına karşı vatandaşları uyardı. İhlas Tıp Merkezi Başhekimi Nebil Öztürk, karın yere inerken havadaki kirliliği de beraberinde getirdiğini, bu bakımdan kar yemenin vücut direncini artırdığı yönündeki bilginin doğru olmadığını söyledi. Öztürk, kar yemenin sağlık açısından son derece sakıncalı olduğunu, havadan yere ininceye kadar taşıdığı mikroplar sebebiyle ciddi hastalıklara yol açabileceğine dikkat çekti. Kar yemeğinin Türk insanına özgü bir alışkanlık olduğunu da dile getiren Öztürk, özellikle çocukların yememeleri gerektiğini vurgulayarak, "Kar taşıdığı mikroplar yüzünden birçok hastalığı da beraberinde getirir. Kar yiyen bir kişilerde vücudu bağışıklık sistemi güçlü olmayanlar üst solunum yolu enfeksiyonları ve bronşit gibi hastalıklarına yakalanabilir. Çocuklarda ise zatürreye bile yol açabilir" dedi. |
Mentolün fazlası da zararlı -------------------------------------------------------------------------------- Solunduğunda ya da krem olarak kullanıldığında serinlik hissi veren mentolün fazlasının sağlık sorunlarına neden olduğu bildirildi. Kış aylarının en önemli hastalıkları arasındaki soğuk algınlığı ve gripte yoğun olarak kullanılan mentol, son yıllarda kağıt mendil, tıraş kreminin yanı sıra, sakız, diş macunu, cilt maskesi, sauna gibi değişik ürünlerde de yaygınlaşmaya başladı. Özellikle saunalardaki buhar odaları ve terleme salonlarında moda haline gelen mentol kürleri, bol miktarda mentol soluyarak, hastalıklardan kurtulmak için yapılıyor. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak-Burun-Boğaz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çağatay Akçalı, soğuk algınlığı ve gribin tedavisinde yaygın olarak kullanılan mentolün tıp dilinde ''esansiyel'' olarak tabir edilen yağlardan oluştuğunu belirtti. Soğuk algınlığında, ABD'de hastaların üçte birinin, Avrupa'da yüzde 40-70'inin alternatif tedavi kullandığını ifade eden Akçalı, ''Alternatif tedavi arasında da ilk sırayı mentol almaktadır'' dedi. Mentolün dozunda alındığında serinlik hissi ve ferahlık sağladığını, burundaki tıkanmayı giderdiğini, ancak fazla kullanımın sağlık sorunlarını da beraberinde getirebileceğine işaret eden Akçalı, ''Mentol fazla kullanıldığında boğazda kuruluğa ve tahrişe neden olur. Tahriş olan bölge de enfeksiyonlara açık hale gelir. Bu nedenle her şeyde olduğu gibi mentolde de aşırıya kaçmamak gerekir'' dedi. Akçalı, yine soğuk algınlığında öksürüğü gidermek için kullanılan ve çoğunluğu mentollü olan pastillerin boğazı yumuşattığını, ancak bunun da fazla alınması halinde boğazda ve ağız içinde kuruluğa yol açabildiğini sözlerine ekledi. |
Kadınlarda idrar kaçırma ve tedavisi Çoğunlukla orta yaşta görülen bu sorun, bazen zor doğum yapmış vajinada yırtıklar olmuş, pelvis tabanı yırtılmış genç kadınlarda da görülebilir. Hafif, orta ve şiddetli olarak üç şekilde görülebilir. Hafif idrar kaçırma; öksürme, hapşırma, gülme ve ıkınma gibi karın içi basıncının arttığı durumlarda görülür. Orta derecede; merdiven çıkma, yürüme ve ayağa kalkma gibi durumlarda ortaya çıkabilir. İleri derecede ise seyrek de olsa ayaktayken bile eforsuz idrar kaçırma vardır. Şikayetin derecesine göre tedavi planlanır. Örneğin, hafif idrar kaçırma vakalarında önce mesane ve pelvis tabanı egzersizleri ile adalelerin ve sfinkterin güçlendirilmesine çalışılır. Vajina duvarının ön ve arkada ileri derecede sarkmış olması, beraberinde rahimin de sarkmasına sebep olmuşsa ameliyat kaçınılmazdır. Ameliyat vajinal yoldan yapılabildiği gibi abdomiral yoldan (karından) da yapılabilir. Menopozdan sonra başlangıçta hafif olan idrar kaçırma şikayetleri ostrojen hormonunun azalmasıyla birlikte gittikçe artar. Bu tür hastalarda tedaviye ostrojen hormonunu da ilave etmek gerekebilir. İdrar kaçırma bir sağlık sorunu olduğu gibi sosyal yaşamı kısıtlayan bir sorundur. Aynı zamanda sürekli ped kullanmak, beklenmedik anda meydana gelen ıslaklıktan utanmak ve idrar kokusu kadınları sosyal ve psikolojik açıdan da zor duruma sokar. Sürekli kullanılan pedler, tahrişe neden olup pişikler oluşmasına yol açar. Ped kullanma zorunluluğu kıyafet seçmekte sorun yaratabilir. İdrar kaçırma korkusu cinsel hayatı etkileyebilir. İster vajinal yolla olsun, ister batından yapılsın idrar kaçırma ameliyatlarının yüzde 30 kadar nüks veya başarısızlıkla sonuçlanma ihtimali vardır. Genellikle bu tür şikayetlerin oluşmasında vajinal yolla yapılan doğumlar nedeniyle pelvis tabanının esnekliğini keybetmesi sebep olarak gösterilmekteydi. Fakat yapılan araştırmalar, sezeryanla doğum yapanlarda da yaşlılıkta, perine tabanının gevşemesi ve idrar tutamama şikayetlerinin olduğunu göstermiştir. Koruyucu olarak genç yaşlardan itibaren düzenli olarak egzersiz yapmak ve pelvis tabanını güçlendirmek ve gerekirse yaşlılıkta östrojen kullanmak genellikle iyi sonuç vermektedir. Kadınlarda idrar kaçırma sanıldığından daha fazladır. Fakat genellikle yaşlılar utandıkları için bu sorunu yakınlarından gizlerler ve meseleyi kendi kendilerine halletmeye çalışırlar. Gençlerde ise hafif idrar kaçırma çok sık olmadığı takdirde üzerinde durulması gerekmeyen ve doktora gitmeye lüzum görülmeyen bir sorun olarak algılanır. Halbuki, baştan itibaren alınacak önlemlerle yaşlılıkta sorunun daha da büyümesi önlenmiş olacaktır. Başlangıçta ufak bir operasyonla düzeltilebilecek olan durum, daha sonra daha büyük bir operasyonla rahim alınmasına kadar varan durumlara yol açabilir. Vajinal yoldan yapılan ameliyatlar bir sağlık sorununa çözüm getirirken aynı zamanda doğumlarla oluşan yırtıklar ve şekil bozukluklarını da düzelterek estetik bir çözümü de beraberinde getirmektedir. Bu şekilde doğumlar, zorlanmalar ve doku esnekliğinin kaybolması sebebiyle oluşan şekil bozuklukları da aynı operasyonla düzeltilebilmektedir. |
Lazer Nedir? Nasıl yapılır? -------------------------------------------------------------------------------- Radyasyonun uyarılmış emisyonu ile ışın amplifikasyonudur.Tek renkli,düz,yoğun,tek fazlı monokromik ışık üreten cihazlardır.Renkli olduğu gibi renksizde olabilir. Görünürlük dalga boyu ile ilgilidir. Bu dalga boyu ve gücü tıptaki kullanım alanını belirler. Dermatolojide kullanılan son teknolojik gelişmelerden en önemlisidir. Kaç tip lazer vardır? Dalgaboyu ve gücüne göre farklı tedavi amacıyla kullanılan çok sayıda lazer tipleri vardır. En ünlüleri; ruby, alexandrate, diode, Nd-yag...Lazerlerdir. Dermatolojide kullanım alanları nelerdir? Epilasyon İstenmeyen tüylerde hem erkek hem de kadınlarda istenen her alanda uygulanabilir. Damarsal Lezyonlar Hemanjiomlar—doğuştan yüzde ve vücutta bulunan koyu kırmızı lekeler, şarap lekesi Telenjiektazi—Yüz ve vücuttaki kılcal damar çatlamaları Bacaklardaki varislerin tedavisinde özellikle Nd-Yag Lazer oldukça etkilidir. Yüz gençleştirme ve kırışıklık tedavisi Dövmelerin silinmesi Nasıl etki eder? Işık koyu nesneler tarafından absorbe edilir.Eğer yeterli ışık varsa koyu cisim çok ısınabilir.(tıpkı yaz güneşinde kalan siyah bir araba gibi)Benzer biçimde lazer enerjisi ciltteki koyu maddeler tarafından absorbe edilir.Bu koyu maddeler kromoforlardır(Yani hedef maddelerdir), Endojen yani vücudumuzda bulunanlar: Melanin(derimize rengini veren madde) Hemoglobin(Kanımıza rengini veren madde) dir. Ekzojen olarakta dövmelerdeki boya maddeleri hedef olarak algılanır. Lazerle verilen ışık tedavi edilmek istenen durum ne ise bu duruma uygun lazer cihazı kullanılarak hedef madde seçilip tedavi yapılır. Tedaviyi etkileyen faktörler nelerdir? Lazerin tipi Lazer kıla rengini veren melanin pigmentini seçtiği için;koyu renk kıl,kalın ve beyaz ten en ideal olanıdır. Kılların büyüme asamaları: lazer en çok kılın aktif büyüme asamasında iken etkilidir. Tüylenme artısına neden olan hastalıkların varlığı tedaviyi güçleştirebilir.Mutlaka hastalık tedavi ile paralel çözülmelidir. Cinsiyet: erkekler tedaviye kadınlardan daha uzun sürede cevap verirler. Lazerin geleneksel yöntemlere üstünlüğü nedir? Daha az acı verir. Kısa sürede büyük alanlar taranabilir.. Hiç bir özel bakım gerektirmez. Seans Aralıkları nasıl olmalıdır? Kılın büyüme aşamalarını bozmadan 4-6 hafta aralıklarla uygulanabilir. Yaz aylarında uygulanabilir mi? Evet. Ancak hastalara bronzlaşmamalarını ve güneş koruyucuları kullanmalarını öneriyoruz. Komplikasyonları(Yan etki) nelerdir? Artık Lazer uygulamaları kanunlar gereği doktorlar tarafından yapılması gereken bir işlem olduğu için doğru hasta seçimi,doğru doz ve uygun alet seçimi ile komplikasyonlar minimuma indirilmiştir.Ancak geçici deri renginde değişmeler, yine geçici kızarıklık ve şişmeler meydana gelebilir. Lazer teknolojisi tıptaki gelişmelerden en önemlilerinden biridir. Dünyanın her yerinde güvenle kullanılmaktadır.Kanser yapıcı etkisi yoktur. Sadece biz Dermatologlar değil,göz ,diş ve ürolojide özellikle prostat ameliyatlarında yaygınca kullanılmaktadır. |
Kalp gerçekten kırılır mı? İşte araştırma -------------------------------------------------------------------------------- Kötü haber gerçekten 'kalp kırıyor'. Sevilen birinin ölümü gibi şok edici bir haber almak, adrenalin ve diğer stres hormonlarının günler boyunca salgılanmasına yol açarak kalbi 'sersemletiyor'. Uzmanlar bu semptomların kalp kriziyle karıştırılabileceğini söyledi. Kırılan kalp birkaç haftada eski haline dönüyor. ABD'de John Hopkins Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada, kalp krizine benzer göğüs ağrısı, akciğerlerde akıntı, solunum güçlüğü ve kalp yetmezliği gibi şikayetlerle hastaneye başvuran 19 kişi incelendi. Çoğunluğunu orta yaşın üzerinde kadınların oluşturduğu hastalar muayene edildiğinde, kalp krizine işaret edebilecek bir belirtiye rastlanmadı. Görünürde sağlıklı olan bu kişiler üzerinde daha detaylı inceleme yapıldığında, kanlarındaki stres hormonu, özellikle adrenalin ve noradrenalin hormonları seviyesinin, kalp krizi geçirenlerden bile çok yüksek olduğu anlaşıldı. Uzmanlar stres hormonlarının zehirleme özelliği olduğunu ve kalbi 'sersemlettiğini' söyledi. İncelenen 19 kişiyle detaylı konuşma sonucu, tamamının semptomlar başlamadan birkaç saat önce ciddi duygusal şok yaşadıkları öğrenildi. Hastaların yarısının bir yakınını kaybettiği, diğerlerinin arasında ise kapkaç kurbanları ve mahkemeye çıkmak üzere olanlar bulunduğu açıklandı. Ancak hastalardaki bu semptomların sadece iki haftada normale döndüğü, hiçbirinde kalıcı bir hasara yol açmadığı belirtildi. |
Yemeklerden Hemen Sonra Yapilmamasi Gereken 7 şey: -------------------------------------------------------------------------------- Sigara içmeyin: Uzmanlarca yapılan deneyler, yemeklerden hemen sonra içilen bir sigaranın 10 sigaraya eşdeğer olduğunu kanıtlamıştır.(Kanser olma riski daha yüksek.) * Hemen meyve yemeyin: Yemeklerin peşinden yenen meyveler midenin havayla davul gibi şişmesine neden olur. * Çay içmeyin : Zira çay yaprakları yoğun asit içerir. Bu madde tükettiğimiz gıdalardaki proteğinin hazmını zorlaştırıyor. * Kemerinizi gevşetmeyin: Yemekten sonra kemeri gevşetmek kolaylıkla bağırsak düğümlenmesine ve tıkanmasına neden olur. * Banyo yapmayın: Banyo yapmak ellerdeki, bacaklardaki ve vücuttaki kan akışını hızlandırır, böylece mide çevresindeki kan miktarı bu durumda azalır. Bu da midemizin sindirim sistemini zayıflatır. * Yürümeyin: İnsanlar çoğu zaman, yemeklerden sonra 100 adım yürümek 99 yaşına kadar yaşamanızı sağlar derler. Gerçekte bu doğru değildir. Yürümek sindirim siteminin aldığımız gıdalardan besinlerin emilimini engeller. * Hemen uyumayın: Aldığımız gıdalar yeterince sindirilemez. Bu durum bağırsağımızda gastrit ve enfeksiyona önderlik eder. |
Zeytinyağı; Her Derde Deva -------------------------------------------------------------------------------- Vücudun neredeyse bütün organlarına faydası olan zeytinyağının, saçlardan, dişlere kadar her bölgeye sağlık verdiği bildiriliyor.... Sağlıklı beslenmeye katkısı, dünyaca onaylanmış zeytinyağının insan vücudunda faydalı olmadığı organ hemen hemen hiç yok. Uzmanlar zeytinyağını "Sağlık açısından insanlığa sunulmuş en büyük hediye" olarak nitelendiriyorlar. Anne sütü kadar yararı olduğu söylenilen zeytinyağının mucizevi etkisini saçlardan dişlere, kemiklerden beyne kadar vücudun her organında görmek mümkün. Zeytinyağı gelişme çağında beynin gelişimini hızlandırarak, kemikleri güçlendiriyor. İçerdiği E, A, D ve K vitaminleri sayesinde hücreleri yeniliyor, doku ve organların yaşlanmasını geciktiriyor. Beynin daha uzun süre sağlıklı ve zinde kalmasını sağlıyor, mideyi ülsere karşı koruyor. Zeytinyağı, kandaki kötü kolesterol düzeyini düşürerek, kalp krizi riskini azaltıyor. Aynı şekilde bağırsak, idrar yolları ve safra kesesi hastalıklarının azaltılmasında da etkili oluyor. Sağlıklı beslenmede zeytinyağının yeri tüm dünya tarafından da onaylanıyor. Amerika'da Harvard Üniversitesi'nde düzenlenen bilimsel bir konferansta bilim adamları, tarihçiler, doktorlar ve yemek uzmanları sağlıklı yaşam için, geleneksel Akdeniz modelinin uygulanması gerektiği konusunda hemfikir oldular. İçine zeytinyağı katılmış süt, neredeyse anne sütü kadar fayda sağlıyor. Türkiye'nin en ünlü Zzeytinyağı üreticilerinden biri olan Komili'nin yetkililerine göre, tüm sıvı yağlar içinde tartışmasız en sağlıklı olan "tabiatın mucizesi" zeytinyağı. Anne sütüne eş miktarda linoleik asit içeriyor. Bebeğine anne sütü veremeyenler için, bir fincan yağsız inek sütüne bir çay kaşığı zeytinyağı ilave ederek bebeklere verilmesi tavsiye edilirken zeytinyağının kullanımına ilişkin diğer öneriler ise şöyle: - Adale ağrılarını gidermek için, zeytinyağı ve biberiyeyi karıştırıp, ağrılı bölgeye masaj yapın - Güçlü diş etleri için, arada bir ağzınızı zeytinyağı ile çalkalayın - Pırıl pırıl saçlar için, şampuandan sonra bir miktar zeytinyağı, bir yumurta sarısı, limon suyu ve biraz bira karışımını saçınıza sürün. Beş dakika bekletip ılık su ile durulayın. - Kepeklerden kurtulmak için bir miktar zeytinyağı ve kolonyayı saçınıza sürün, ılık su ile durulayın. En seçkin zeytinlerden üretilen sızma zeytinyağı, kahvaltılarda ve salatalarda, o kendine has kokusunu ve lezzetini arayanlar için ideal bir seçim. Yüzde 1'den az olan asit oranı ile kahvaltı ve salatanın yanısıra, pişmiş sebzelere yada İtalyanlar'ın yaptığı gibi makarnalara sos olarak eklenebiliyor. Dolu dolu bir zeytin tadına sahip olan zeytinyağları, sağlıklı ve tadına doyulmaz yemekler için doğru bir seçim |
eker Hastası Olup Olmadığınızı Anlayabilirsiniz -------------------------------------------------------------------------------- Günümüzde şeker hastalığına oldukça sık rastlıyoruz. Kaldı ki bu günlerde bir şeker hastalığı salgınından söz ediliyor. O kadar korkmayın, bu o bildiğiniz bulaşıcı hastalık falan değil ama konunun ne boyutlara ulaştığını çok güzel vurgulayan bir yakıştırma. Aramızdaki şeker hastası sayısı belli. Bir o kadar da teşhiş edilmemiş olanlar bulunduğunu düşünürseniz, durumun ciddiyetini görürsünüz. Her hastalıkta olduğu gibi erken teşhisin önemi burada da çok büyük. Durum böyle iken 'Acaba ben bir şeker hastası mıyım?' diye sormaz mı insan. Önce bir düşünün. Şöyle eskilere bir dönün. Annenizde, babanızda, onların akrabalarında şeker hastası olan var mıydı? İleri yaşta olanlar anne ve babasının ani ölümlerinin neden olduğunu genellikle bilmiyorlar. Bazıları ise 'Benim ailemde diabet yok' deyip cümleyi şöyle sonlandırıyorlar: 'Babama 75 yaşında 'şeker hastasısın' dendi ama diyetle düzeldi, ilaç filan kullanmadı. Onunkisi yaşlılık şekeriydi' Bazısı da 'Annemin gizli şekeri var dendi ama şekeri hep normaldi ve hiçbir tedavi görmedi' diye anlatıyor. KENDİMİZDEN NE ZAMAN ŞÜPHELENMELİYİZ? Bütün bu örnekler, anlatan kişiler kondurmak istemese de, ailede şeker hastalığının bulunduğunun bir göstergesi. Ailenizde bu tür örnekler varsa açlık kan şekerinize baktırın. Epeyce iştahınız var ama yine de kilo veriyorsunuz veya birkaç gündür bulanık görmeye başladınız. Açlık kan şekerinize baktırın. Kendinizi bildiniz bileli fazla kilolarınız var. Şişmanlık, şeker hastalığı riskini artırdığına göre açlık kan şekerinize baktırın. Yaşınız 40'ı geçmiş, yüksek tansiyonunuz var, kandaki yağlar (kolesterol, trigliserid) yüksek ve bununla birlikte kalbinizi besleyen damarlarda daralma olduğunu öğrendiğiniz. Daha ne bekliyorsunuz? 'Acaba şeker hastalığım var mı?' diye kendinize ve doktorunuza sorsanıza. Tosuncuk da denen iri bir bebek dünyaya getirdiyseniz bunun nedeni belki de gebelikte ortaya çıkan şeker hastalığınızdı. Gebelikte veya doğum sonrası araştırılmadıysa açlık şekerinize baktırın. Birkaç yıldır ayaklarınızda uyuşma, karıncalanma veya yanma var. Özellikle de geceleri şiddetleniyor ve sizi uyutmuyor. Öyleyse ne bekliyorsunuz? Çoğu insan şeker hastasının yaralarının geç iyileştiğini bilir ve kimi zaman da 'Hayret, yaralarım da çabuk iyileşir. Bu şeker hastalığı da nereden çıktı?' diye hayıflanır. Durum böyle durumlarda da açlık kan şekerinizi ölçürün. Açlık kan şekerinize ( 8 - 10 saatlik bir açlık dönemi sonrası kahvaltı öncesi kan şekeri düzeyi) baktırdınız ve 110 mg / dl'nin üstünde bulduysanız doktorunuzla görüşün. |
Grip, Bildiklerimiz ve yanlış bildiklerimiz -------------------------------------------------------------------------------- 1) Grip basit bir üst solunum yolu enfeksiyonudur! Yanlış! Grip ani olarak başlayan yüksek ateşle seyreden, aşırı halsizlik, bitkinlik, kuru öksürük kas, eklem ve baş ağrısı ile kendini gösteren bir hastalıktır. Gribe yakalanan kişi en az 3-5 gün yatak istirahati ile kendini toparlayabilir. Ayrıca vücudun bağışıklık sisteminin zayıflaması nedeniyle zatürree gibi ikincil hastalıklarında tabloya eklenmesi ile hastalık daha da ağırlaşabilir ve özellikle çocuklar, yaşlılar, diyabetliler, astımlılar, kalp ve kanser hastalarında ölüme neden olabilir. 2) Grip aşısı gribe yol açar! Yanlış! Grip aşıları inaktive veya ölü grip virüslerinden üretilir; gribe kesinlikle yol açamaz ve grip hastalığı oluşturmaz. 3) Grip aşısı %100 koruma sağlamadığından, aşı olmamak daha iyidir! Yanlış! Yapılan araştırmalar grip aşısının % 89 etkili olduğunu göstermektedir. Ancak aşı olduktan sonra dahi grip hastalığına yakalanan bir hasta, hastalığı aşı olmamış bir hastadan çok daha hafif geçirecektir ve grip nedeniyle hastaneye yatış önlenecektir. 4) Aşının yan etkileri grip hastalığına yakalanmaktan daha kötüdür! Yanlış! En fazla yaşayacağınız yan etki aşı yapılan yerde hafif kızarıklık yada ağrı, hafif ateş ve halsizliktir. Bu yan etkiler aşının koruma sağladığı grip hastalığının sebep olabileceği ağır komplikasyonlardan çok daha önemsizdir. 5) Kasım ve Aralık ayları grip aşısı olmak için geç bir tarihtir! Yanlış! Grip aşısı tüm grip sezonu boyunca uygulanabilir. Aşı olmak için en uygun zaman Ekim - Kasım ayları olsa da, Aralıkta hatta Ocak ve Şubat aylarında aşı olunması da gripten korunma sağlayacaktır. 6) Bol C vitamini kullanırım ve gripten korunurum! Yanlış! C vitamini herkesin tahmin ettiğinin tersine, gribi önlemez. Sistemi güçlendirir, hastalıklara karşı vücut direncini hafifçe artırabilir ama gribi kapmamızı ve hasta olmamızı kesinlikle engellemez. Hatta aşırı derecede C vitamini, özellikle çocuklar ve yaşlılarda ishale sebep olabilir. Bu da hastalığın ağırlaşmasına, iyileşmenin gecikmesine yol açabilir. Gripten korumaya yönelik bir beslenme biçimi yoktur. Korunmak için bilinen en etkili yol grip aşısıdır. 7) Sadece grip hastalığının belirtileri mevcut iken etrafa grip bulaştırırım! Yanlış! Grip virüsünün bulaşması, hastalık belirtilerinin başlamasından 1-2 gün öncesinde başlar ve hastalık başladıktan 3-7 gün sonrasına kadar devam eder. 8) Yüzlerce çeşit grip virüsü vardır. Oysa aşı sadece 3 virüse karşı hazırlanmıştır. Bu nedenle etkisizdir! Yanlış!! Yüzlerce çeşit grip virüsü olduğu bilgisi doğru değildir. Aslında A, B, C olmak üzere üç tip grip virüsü vardır. Ancak bu virüsler zaman zaman yapılarını değiştirebildikleri için alt tipleri oluşabilir. Grip virüslerinde görülebilen bu yapı değişiklikleri, Dünya Sağlık Örgütü tarafından içinde Türkiye’nin de bulunduğu dünyanın çeşitli bölgelerinde sürekli izlenmekte ve değişiklikler saptanarak salgın yapma olasılığı olan virüs tipleri belirlenmektedir. Örgüt (WHO) belirlediği bu virüs tiplerini aşı üreticilerine bildirerek aşıların içerisinde zorunlu olarak bu tiplerin bulunmasını sağlamaktadır. Böylece aşıların içeriğinde salgın yapma olasılığı en yüksek olan virüsler bulunmakta ve korunma sağlanmaktadır. 9) Grip hastalığı esnasında antibiyotik kullanımı hastalığın süresini kısaltır ve daha çabuk ayağa kalkmayı sağlar! Yanlış! Grip hastalığına neden olan influenza virüsüne antibiyotikler etkisiz olduğu için hastalık sırasında antibiyotik kullanımı, hastalığın süresini kısaltmaz. 10) Her yıl grip aşısı olmaya gerek yoktur! Yanlış! Grip virüsleri sürekli değişmektedir. Genellikle her yıl dolaşan virüs suşları değişmekte ve buna bağlı olarak ta aşıların içeriği de değişmektedir. Sonuç olarak her yıl aşılanmak gereklidir. saglık ıcın |
İktidarsızlık, erkeklerin kabusu -------------------------------------------------------------------------------- Cinsel sağlık, kişinin genel fiziki ve duygusal sağlığının önemli parçası. Halk arasında 'iktidarsızlık' olarak bilinen sertleşme sorunu, cinsel sağlığı etkileyen tıbbi durumlardan sıkça görülen bir tanesi. Günümüzde sertleşme sorununun 'İlaç, ameliyat, protez penis takılması ve psikoterapi' gibi bir çok tedavi yöntemi mevcut. Uzmanların belirttiğine göre, 3 ayı aşkın süre bir insanın cinsellikle ilgili arzu duyup ilişkiye girmek için yeterince sertleşme elde edememesi durumuna 'sertleşme sorunu' adı veriliyor. Bu sorunda, organik sebeplerle birlikte psikolojik sebepler de etkili oluyor. Sertleşme sorunu, yaşın ilerlemesinin yanı sıra yüksek kolesterol düzeyi, koroner arter, yüksek tansiyon ve şeker hastalıkları gibi bir dizi rahatsızlığa bağlı olarak ortaya çıkıyor. Sertleşme sorunu olan vakaların çoğunluğu (yüzde 75), psikolojik değil fiziki kökenli. Damar sorunları, ereksiyon bozukluğunun en sık rastlanan sebebi. Ereksiyon bozukluğuna yol açan organik sebepler ise şunlar: Penisin kan dolaşımında görülen bozukluk, sinir iletimindeki aksaklık ve kan hormon düzeyinde meydana gelen değişiklik. Sertleşme sorununun psikolojik sebepleri ise şöyle sıralanıyor: Stres, evlilik sorunları, depresyon, cinsel başarısızlık korkusu ve cinsel bilgisizlik. İlaç yan etkisi olarak, hali hazırdaki tedavilerden 200 tanesi bazı vakalarda ereksiyon bozukluğuna sebep olabiliyor. Bunların başında yüksek tansiyon ilaçları, antipsikotikler, antidepresanlar, H2 blokerler ve arterleri daraltan belli başlı sakinleştiriciler/damar sertliği yer alıyor. Bütün şeker hastası erkeklerin yüzde 35'inden fazlasında ereksiyon bozukluğu görülüyor. Milyonlarca erkeğin mustarip olduğu ereksiyon bozukluğunun, şeker ve kalp-damar hastalıklarının, prostat kanserinin, alkol veya uyuşturucu alışkanlığının ilk tanınabilir semptomu olabileceğine dikkat çekiliyor. Uzmanlar, ereksiyon bozukluğu bir kere tespit edildikten sonra (libido eksikliği, erken boşalma vb.nin tersine), çeşitli muayeneler ve testlerle sorunun gerçek sebebinin, yani psikolojik kökenli mi yoksa organik/fiziki kökenli mi olduğunun bulunabileceğini ifade ederek, doğru tedavi yapabilmek için önce doğru teşhis koymak gerektiğini kaydediyor. Uzmanlar, sorunun sebebine ve derecesine bağlı olarak mevcut tedavileri şöyle bildiriyor: İntrakavernosal enjeksiyonlar gibi ilaç tedavileri, ağız yoluyla tedavi, sistemik ilaç tedavisi (testosteron), arter ve toplardamar ameliyatları, protez penis takılması, vakum-sıkma araçları ve psikoterapi |
Kadınlara normal doğum önerisi -------------------------------------------------------------------------------- Avrupa Üroloji Derneği'nce İstanbul CNR Expo Center'de düzenlenen 20. Avrupa Üroloji Kongresi, çeşitli bilimsel oturumlarla devam ediyor. Kadın ürolojisi ve kadının cinsel sorunlarına ilişkin sunum yapan İtalya'nın Pavia Üniversitesi'nden Rossella Nappi, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Kadınların en önemli sorunlarının başında, ilişki sırasında idrar kaçırmanın geldiğini ve bunun büyük bir korku haline dönüştüğünü belirten Nappi, ''Bu, partnerini olumsuz etkileme korkusuna dönüşüyor ve çeşitli psikolojik sorunları da beraberinde getiriyor'' dedi. Nappi, idrar kaçırmanın nedenleri arasında normal doğum sırasında vajina kaslarında oluşan rahatsızlıklar ve enfeksiyonların bulunduğunu ifade ederek, tedavinin çeşitli ilaçlarla veya basit egzersizlerle mümkün olduğu belirtti. Kadın doğum sağlığına da değinen Nappi, çocuk sağlığı ve kadın vücudunda görülebilecek birçok risk açısından sezaryenle doğumun sağlıklı olduğunu kaydeden Nappi, şöyle konuştu: ''Sezaryenle doğumun faydaları var ama kuaföre saç kestirmeye gider gibi doğuma gitmeyi değil, kadınlara normal vajinal doğum yapmalarını öneririm. Çünkü yapılan bilimsel araştırmalarda, normal doğum yapan anneler ile sezaryenle doğum yapanlar arasında, annelik duygusunu yaşama, çocuğa bağlılık gibi konularda ciddi farklılıklar gözlemlenmiştir. Ben anne değilim ama eğer anne olmaya karar verirsem tabii ki normal doğumu tercih ederim.' |
Kalbe takılan ICD cihazlarında hata -------------------------------------------------------------------------------- Merkezi Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunan çokuluslu Medtronic şirketi tarafından üretilen, hastaların kalp ritmini normale döndüren defibrilatörlerin (ICD) bir bölümünde fabrika hatası olduğu ve şirketin hatalı cihazların değiştirilmesi için harekete geçtiği belirtildi. İtalyan La Repubblica gazetesi, İtalya'da hastalara takılmış hatalı cihaz sayısının 3 bin olduğuna dikkati çekti. Birim fiyatı 10 bin avro civarında olan ICD cihazındaki pilin ömrü normalde 5 yıl olarak öngörülüyor. Cihazların bir bölümünde fabrika hatası olduğu, Medronic'in İtalya'daki yetkili bayii tarafından da doğrulandı. Sesto San Giovanni'de bulunan bayinin basın bürosu tarafından yapılan açıklamada, ''Cihazların pilleri öngörülenden daha kısa sürede tükeniyor. Cihazdaki kısa devreden kaynaklanan bu sorun, pilin tükenmesiyle cihazın işlevselliğini de yitirmesine neden oluyor'' denildi. Medtronic şirketinin, 120 ülkede hastalara mektup göndererek, cihazların değiştirilmesi için harekete geçtiği belirtildi. Şirket yetkililerinin, ''Sadece dokuz hasta kendini kötü hissetmiştir. Bu vakalardan biri Avrupa'da... İtalya'da sorunlu vaka söz konusu değil'' dediklerine işaret edilen haberde şöyle denildi: ''Ancak durum böyle değil. İtalya'daki hastanelerde de cihazı kullananlarda anomali gözlendiğinin kayıtlara geçtiği belirtiliyor. Cenova'daki hastanelere, kalıcı kalp pili taşıyan iki hastanın ritm bozukluğu şikayetiyle başvurduğu biliniyor |
Kolestrol prostat tümörünü büyütüyor -------------------------------------------------------------------------------- Yapılan bir bilimsel araştırma kandaki yüksek kolestrol miktarının prostat tümörlerinin büyümesini hızlandırdığını ortaya koydu. ABD'de fareler üzerinde yapılan testlerin yüksek kolestrolün kansere sebep olduğuna dair bir doğrulamada bulunmadığını, ancak prostat kanserinin büyümesini hızlandırdığını gösterdiği kaydedildi. Araştırmayı yöneten Boston Çocuk Hastahanesi uzmanlarından Michael Freeman, araştırmada tümörün başlama sebeplerini değil, ancak sadece gelişme sebeplerini araştırdıklarını belirtirken, ekibin araştırma bulgularını Journal of Clinical Investigation dergisinde yayınladıkları ifade edildi. |
KOAH'ınız var mı? Nasıl anlarsınız? -------------------------------------------------------------------------------- KOAH'ın başlıca belirtileri öksürük, balgam ve nefes darlığıdır, ancak hastalar başlangıçtaki öksürük, balgam gibi şikayetleri önemsemediklerinden ancak nefes darlığı geliştiğinde doktora gitme ihtiyacını duyarlar. Bu nedenle KOAH tanısı genellikle 40 ya da 50 yaşından sonra konmaktadır.KOAH'ın başlıca iki türü vardır. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, KOAH'ın belirtilerini Mynet okurları için derledi KRONİK BRONŞİTLİ KOAH İlk belirtileri öksürük ve balgamdır, ancak bu kişilerin çoğu sigara tiryakisi de oldukları için, öksürük ve balgamı hiç önemsemezler. Bunlara göre, sigara içen bir insanın öksürmesi ve zaman zaman balgam çıkarması son derecede olağandır. Öksürük ve balgam çıkarma şikayetleri özellikle kış aylarında ve sabahları daha fazladır. KOAH' lılar solunum yolları enfeksiyonlarına karşı çok duyarlıdırlar. KOAH'lıların doktora baş vurmasına neden olan esas şikayet öksürük ve balgama eklenen nefes darlığı ve hırıltılı solunumdur. Nefes darlığı önceleri sadece ağır eforlar sırasında ortaya çıkarken, giderek ilerleyici bir özellik gösterir ve nihayet en küçük hareketler bile nefes darlığına yol açmaya başlar. İleri dönemlerdeki hastalar odaları içinde yürürken, tıraş olurken, giyinip soyunurken, hatta yatakta dönerken bile nefes darlığı çekerler. İlerlemiş KOAH'lılarda dudak ve tırnaklarda morarma, boyun damarlarında dolgunluk, gözlerde kanlanma, bacaklarda şişlik (ödem) gibi belirtiler de görülür. KOAH'lılarda kanlarındaki oksijen basıncının azalmış olmasına bağlı olarak sinirlilik, huzursuzluk, uykusuzluk, çarpıntı, baş ağrısı, ellerde titremeler ortaya çıkar. Dalgınlık, konuşma güçlüğü, uyuklama, kas seğirmeleri... gibi bulgular ise kanda karbondioksit basıncının artmış olduğunu gösteren belirtilerdir. Kronik bronşitli KOAH'lılar genellikle fazla kilolu kişilerdir ve bunlarda sağ kalp yetersizliği sık rastlanan bir tablodur. AMFİZEMLİ KOAH Bu hastaların esas şikayeti nefes darlığıdır. Zaman zaman öksürük ve hırıltı şikayetleri olabilir, fakat hiç balgam çıkarmazlar. Nefes darlığı ilerleyici bir özellik gösterir; önceleri ağır eforlarda ortaya çıkarken giderek en küçük hareketler bile hastayı nefes nefese bırakır. İleri dönemlerde, yemek yemek, traş olmak... gibi en basit eforlar bile yapılamaz olur. Amfizemli KOAH'lıların çoğu uzun boylu, zayıf, göğüs kafesleri fıçı gibi şiş olan kişilerdir. Bu hastalar sırtüstü yatamazlar; sadece oturur durumda ve hafif öne eğilerek ve kollarıyla bir yerden destek alarak nefes alabilirler. |
Dudaklarını büzerek uzun uzun nefes vermeleri ve nefes alırken alt kaburga aralıklarının içeriye doğru çekilmesi tipik bulgularıdır. Bazı hastalarda kanlarında antitipsin enzimi eksikliği vardır. KOAH'IN TANISI KOAH tanısında hastanın ayrıntılı olarak sorgulanması ve dikkatli muayenesi ile önemli ipuçları elde edilir. İlerlemiş KOAH' ın tanısı çok kolay olsa da, erken evredeki hastaların tanınabilmesi için bazı incelemelerin yapılması gerekir. -Akciğer röntgeni -Akciğer tomografisi (bazı hastalarda) -Solunum fonksiyon testleri -Arter kanında oksijen ve karbondioksit basınçları ölçümü -Kanda antitripsin ölçümü -Balgam incelemeleri -EKG |
Her 5 çocuktan 1'i temiz su içemiyor -------------------------------------------------------------------------------- Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Fonu UNICEF, dünya üzerindeki her 5 çocuktan 1'inin temiz su içemediğini açıkladı. 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla bir rapor hazırlayan UNICEF, temiz su elde edilmesi konusunda önemli ilerlemeler kaydedildiğini; ancak her yıl yaklaşık 1 milyon 500 binden fazla çocuğun temel sağlık hizmetleri bulunmaması sonucu öldüğünü belirtti. Rapora göre, çocukların günde en az 20 litre temiz suya ihtiyaçları var. Bu, yıkama, içme ve yemek pişirme için yaklaşık 2 kova suya denk geliyor. Bu miktarda su olmadığı takdirde, çocuklar kirli su içinde yaşayan ve hastalık saçan organizmaların etkisine maruz kalıyor. Hastalıklar, yıkanmamış eller yoluyla da bulaşıyor. UNICEF, temiz olmayan kuyular, nehirler ya da göllerden alınan suların kullanılmasının ishal ve tifo gibi hastalıklara yol açtığını belirtiyor ve bu hastalıklar nedeniyle her gün yaklaşık 4 bin çocuğun öldüğü tahmininde bulunuyor. 1990 yılından bu yana koşullar iyileşme gösterdi. Şimdi 1 milyar kişi daha temiz içme suyuna ulaşabiliyor. Ancak UNICEF'e göre bu yine de yeterli değil. Temel sağlık koşullarını geliştirmenin düşük bir maliyet gerektirdiğini söyleyen kurum, bunun karşılığında alınacak sonuçlarının ise çok büyük olacağını; böylece sadece hayatların kurtarılmayacağını, aynı zamanda çocukların sağlığının iyileşeceğini ve okullara devam durumlarında da düzelme görüleceğini belirtiyor. __________________ |
Uykuya kolayca dalın -------------------------------------------------------------------------------- Uzmanlar, uyumakta güçlük çekenler için huzursuz edici düşüncelerden arınmanın 5 etkili yolunu açıkladı. Uykuya en çok ihtiyacınız olduğu zamanlarda beyninizi kurcalayan düşünceler yüzünden huzur bulamıyorsanız, Santa Monica daki Uyku Bozukluğu Tanı Merkezi Başkanı Frisca Yan-Go'nun tavsiyelerine kulak verin. - Hareket planı oluşturun: Ertesi günün programıyla ilgili endişeleriniz varsa, yataktan kalkın ve yapacaklarınızı bir kağıda not alın. Listeyi yazılı halde görürseniz, kendinizi olaya hakim hissedersiniz. Sabah listeyi gözden geçirebilme düşüncesi sizi rahatlatır. - Uykuya dalma masalı uydurun: Gün içinde meydana gelen bir olayı kafanızdan silemiyorsanız, hayal kurmayı deneyin. Kendinizi düşüncelerinizle hiç ilgisi olmayan bir yerde hayal edin. Örneğin favori tatilinizi hatırlayın. Dalgaların dokunuşunu, içtiğiniz Margarita'nın tadını anımsamaya çalışın. Bu düşünceler, sizi beyninizi yoran diğer düşüncelerden uzaklaştıracaktır. - Saatinizi saklayın: Düşünceleriniz yüzünden uyku sıkıntısı çekiyorsanız, odadaki her türlü ses, sorununuzu artırabilir. Sabah uyanamama korkusu uykuyu bozan en önemli faktörlerdendir. Alarmı kurun ama saat uzağınızda olsun. - Ilık bir banyo yapın: Sıcak sudan çıkınca, vücut soğumaya başlar ve bu, beyin tarafından uyku zamanının habercisi olarak algılanır. Uyku sorunlarınız varsa, 15 dakikalık ılık bir banyo uyumanıza yardımcı olabilir. |
Kışın alınan kilolardan kurtulma yolları -------------------------------------------------------------------------------- Uzmanlar, kış aylarında alınan kiloları vermek için sağlıksız diyetlere başvuranları uyarıyor. "Kışın kalın giyecekler altında gizlenen kiloları vermek için geç kalmayın" diyen uzmanlar, egzersizler ve sık aralıklı beslenme programlarıyla kiloların verilebileceğini söylüyor. İşte, yaz gelmeden sağlıklı bir şekilde zayıflamak isteyenlere altın tavsiyeler: "Kendinize az miktarda ancak sık aralıklı bir beslenme programı düzenleyin. Poğaça, börek yemek yerine, güne güzel bir kahvaltı yaparak başlayın. Alkol ve hazır içecekler yerine, limonlu veya meyveli sodaları tercih edin. Taze veya kuru meyve yemeye özen gösterin. Günde 2.5-3 litre su için. Günlük posa alımınızı artırın. Tam tahıl ürünlerini, sebze ve meyveyi bol tüketin. Soslu yemekler, mayonezli, soslu salatalar yerine limon, soya sosu gibi kalorisiz olanlarını kullanmaya çalışın. Günlük yağ alımını azaltın. Düzenli egzersiz yapın. Şekerden uzak durun. Çok tatlı yemek istediğiniz zaman dondurmayı ya da sütlü tatlıları tercih edin." __________________ |
Mutlu ilişkinin formülü bulundu -------------------------------------------------------------------------------- Alman bilim adamları, mutlu bir ilişkiye giden yolun, '1 eleştiriye karşı 5 iltifat' formülünden geçtiğini savundu. Bochum'daki Ruhr Üniversitesi'nin sosyal psikoloji bölümünde görev yapan Prof. Hans-Werner Bierhoff, yapılan bir eleştirinin yarattığı tatsızlığı gidermek için iltifat yöntemine başvurulması gerektiğini belirterek, "İyi niyet, mutlu olma potansiyelini artırır" dedi. Bu 'formüle' ulaşmak için binlerce kişi üzerinde araştırmalar yapan Bierhoff ve meslektaşı Elke Rohmann, yeni yazdıkları "Aşkı güçlü kılan nedir?" adlı kitapta, ilişkilerin uzun sürmesini sağlayacak tavsiyelerde bulunuyor. Bierhoff, işsizlik ve sadakatsizliğin yanı sıra, hastalık, depresyon ya da doğum gibi 'stresli deneyimlerin', ilişkinin dengesini bozup ayrılığa yol açabileceğini söyledi. __________________ |
Sütsüz çikolata sağlığa yararlı -------------------------------------------------------------------------------- İtalyan doktorlar, sütsüz çikolata yemenin, şeker hastalığı ve kan basıncının kontrolüne yardımcı olabileceğini bildirdi. Uzmanlar yine de genelde az çikolata yenmesi çağrısı yaptılar. L'Aquila Üniversitesi'nde yapılan araştırmada, 15 gün boyunca her gün 100 gram çikolata yemenin, kan basıncını azalttığı ortaya çıktı. 15 kişi üzerinde yapılan araştırmada ayrıca çikolata yemekle, vücudun şeker metabolize etme yeteneğinin arttığı belirlendi. Şeker metabolizasyonunun düşük olması, şeker hastası kişilerin sorunlarından biri. Araştırmanın ilginç bir yanı ise beyaz çikolata yendiğinde aynı sonuçlara ulaşılmaması. L'Aquila Üniversitesi'nden Dr. Claudio Ferri, sütsüz çikolatanın faydalarına karşın, insanlara dikkatli olmaları çağrısında bulunuyor. Ferri, sütsüz çikolatanın, antioksidenin yanı sıra çok miktarda yağ ve kaloriyi de bünyesinde bulundurduğunu söylüyor. Ferri'ye göre, diyetlerine biraz çikolata da eklemek isteyen kişilerin, mutlaka diğer yiyeceklerden keserek kalori fazlalarnı vermeleri gerekiyor. İtalya'daki araştırma tıp ve beslenme uzmanlarından genelde olumlu tepki aldı. Kaliforniya Üniversitesi'nden beslenme uzmanı Cesar Fraga, araştırmada kan basıncına yönelik bulguların inanılır göründüğünü söyledi. Ancak Fraga, çay ve şarap gibi içeceklerin de aynı etkiyi yaptığını belirtti. Diabetes UK adlı kuruluşun danışmanlarından Amanda Vezey, araştırmanın küçük bir çalışma olmasına karşın, ilginç sonuçlar verdiğini vurguladı. Vezey bu duruma karşın şeker hastalarına, dengeli bir diyet önerdiklerini, çok sayıda meyve sebzenin, düzenli sporla birlikte şeker hastalarına yardımcı olacağını söyledi. Blood Pressure Association adlı kuruluştan Prof. Graham MacGregor, konuyla ilgili olarak daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu belirtti. __________________ |
Verem, milyonlarca kişi için hala tehdit -------------------------------------------------------------------------------- Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Afrika'da veremin tehlikeli boyutlara ulaştığını ve kıtadaki ölümlerin üçte birinin veremden kaynaklandığını bildirdi. Dünya Verem Günü dolayısıyla bir rapor yayımlayan örgüt, 1990'dan bu yana dünya genelinde verem vakalarının yüzde 20 azaldığını, Afrika'da ise 3 kat arttığını bildirdi. Bu duruma yaygın olan HIV virüsünün ve yeterli verem kontrol programları yürütülmemesinin yol açtığı belirtiliyor. Bu nedenle HIV ve vereme karşı ortak mücadele yürütülmesi ve bu hastalıklardan birinin belirtilerini gösterenlerin diğeri için de testlerden geçirilmesi isteniyor. Raporda Çin ve Hindistan ise yürüttükleri mücadele dolaysıyla övgüyle anılıyor. Rapora göre, Avrupa da veremle mücadele açısından pek iyi durumda değil. Özellikle Doğu Avrupa'da hastalığın ilaçlara karşı direnç geliştirmesinin mücadeleyi olumsuz etkilediği belirtiliyor. Rusya'da bildik ilaçlarla tedavi edilemeyen bakterilerle karşı karşıya gelen ülkeler arasında yer alıyor. İngiltere önümüzdeki 3 yılda veremle mücadele çalışmaları için 5 milyon sterlin kaynak aktarılmasını kararlaştırdı. Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü de, 123 yıllık yöntemlere dayanan ve uzun süren teşhis uygulamalarının değiştirilmesi ve yeni aşılar geliştirilmesi çağrısında bulundu. __________________ |
Her meyve suyu aynı değil -------------------------------------------------------------------------------- Vücudumuzun yüzde 72'sini sıvı oluşturuyor. İnsan günde ortalama 2.5 litre sıvı kaybediyor. Meyve suyu içmeyi bir alışkanlık haline getirmek, sağlıklı yaşam kurallarından birini oluşturuyor. Çünkü meyve suları, gün içinde vücuda kaybettiği suyu kazandırıyor ve enerji veriyor. Meyve Suyu Endüstrisi Derneği (MEYED) Başkanı Prof. Dr. Aziz Ekşi bilinçli bir tüketim için meyve suları arasındaki farklara dikkat etmek gerektiğinin altını çizdi ve bu farkları ortaya koyan meyve suyu oranlarının, ürünlerin ambalajlarının üzerinde yazılı olduğunu hatırlattı. Her meyve suyu aynı değil Meyve suları içerdikleri meyve oranlarına göre meyve suyu, nektar ve meyveli içecekler olmak üzere üçe ayrılıyor: Meyve suyunun içindeki doğal meyve oranı yüzde yüzü buluyor. Özellikle portakal, üzüm ve elmadan elde edilebilen yüzde 100 meyve suyu, elde edildiği meyvenin renk, tat ve kokusunu taşıyor. Meyve suyu koruyucu ve katkı maddesi içermiyor. Meyve nektarı, meyve suyu veya pulpunun az da olsa su ile seyreltilmesi ile üretiliyor. Nektarın içinde en az yüzde 25-50 oranında meyve konsantresi bulunuyor. Şeftali, kayısı gibi meyvelerin suları koyu kıvamlı olduğu için bu meyvelerden nektar üretiliyor; kayısı nektarında en az %40, şeftali nektarında en az %45 oranında meyve bulunuyor. Meyve suları gibi nektarda da Gıda Kodeksi uyarınca koruyucu madde bulunmuyor. Meyveli içecek ise, en az yüzde 10 oranında meyve içeriyor. Bu kategori altında son yıllarda aromalı içecekler de üretiliyor. Aromalı içecekler su, şeker, izin verilen katkı ve aroma maddelerinin karışımından oluşuyor. Yeterince Meyve Suyu İçmiyoruz MEYED Başkanı Prof. Dr. Aziz Ekşi Türkiye'de meyve suyu tüketiminin Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında düşük seviyelerde bulunduğunu belirtti. Ekşi sözlerine şöyle devam etti: "AB ortalaması yılda kişi başına yaklaşık 20 lt. olarak gerçekleşirken Türkiye'de 6 litre, bununla birlikte bilinçli tüketimin artmasıyla, meyve oranı sayesinde daha fazla doğal vitamin ve mineral içeren meyve suyu ve nektarların 2004 yılındaki satışında 2003 yılına göre yaklaşık %25'lik bir artış gerçekleşti. Türkiye'de en fazla şeftali suyu (%28) içilirken, onu vişne (24%) ve kayısı (19%) suyu izliyor. Bununla birlikte en hızlı büyüme ise karışık nektar tüketiminde gerçekleşiyor. C vitamini deposu olarak nitelendirilen portakal suyu ise beşinci sırada yer alıyor. " Prof. Dr. Aziz Ekşi'ye göre tüketim oranlarının az olması kadar, tüketicilerin meyve suları arasındaki farklar hakkında yeterince bilgi sahibi olmamaları meyve suyu sektörünün önemli sorunlarından birini oluşturuyor. Türkiye'de meyve suları arasındaki farklar konusunda bilincin gelişmesine ve farklı ortamlarda tüketim oranlarının artırılmasına katkıda bulunmak önem taşıyor. __________________ |
AIDS'in yayılmasını önleyen yöntem Çinli ve ABD'li bilim adamları, HIV virüsünün insan vücudunda yayılmasını önleyen bir yöntem buldu. Anhui eyaletinin merkezi Hıfey şehrindeki Çin Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nden uzmanlar, bulunan kimyasal molekül bileşiminin HIV'in saldırılarına uğrayan hücrelerdeki açığı kapatacağını ve bundan sonraki aşamada AIDS ile ilgili klinik deneylere yepyeni yöntemler sağlayacağını belirttiler. Uzmanlar, AIDS virüsünün insanın hücresine girmesini önleyen kimyasal molekül birleşimi sayesinde, AIDS virüsünün insan vücudunda üreyememesi ve yayılamamasından dolayı kendiliğinden yok olacağını ileri sürdüler. Şu anda dünyada AIDS hastalarına her gün 16 bin kişi ekleniyor ve ortalama her bir dakika 5 kişi AİDS'ten ölüyor. Çin'de resmi rakamlara göre 840 bin HIV taşıyıcısı bulunuyor. __________________ |
Hamilelikte batıl inançlar -------------------------------------------------------------------------------- Hamilelik ve doğuma ilişkin batıl inançlar günümüzde de etkisini sürdürüyor. Kadınla ilgili en yaygın batıl inançlara göre, hamile kadının karnı 'sivri' olursa ya da 'tatlılara' aş ererse çocuk erkek, karnı 'yuvarlak' ise veya 'ekşili ve acılı' yiyeceklere aş eriyorsa çocuk kız oluyor. İHA muhabirinin Gebelik Rehberi sitesinden derlediği bilgilere göre, birçok kişi, kadının hamileliği sırasında baktığı, yediği, içtiği ve yaptıkları ile doğacak bebek arasında bağ kuruyor. Bebeğin anne karnında ilk kıpırdadığı an kadın kime bakarsa bebeğin ona benzeyeceği, özellikle aşerme döneminde ekşili, acılı yiyeceklerin kız, tatlı yiyeceklerin de erkek bebeğe işaret ettiği, en yaygın batıl inançlar arasında yer alıyor. Ayrıca doğumun kolay olmasını sağlamak için muska ve tılsımlardan medet umuluyor. Doğum sırasında 'kilit açma', 'örgülü saçları çözme', 'dilenciye sabun verme' gibi adetler de sürüyor. Bu tür inançların örneklerine eski uygarlıklarda da rastlanıyor. Eski Mısır'da 'hamile kadın bedenli heykelciğin' doğuran kadınlara uğur getirdiğine inanılırken, Asur ve Babil'de 'Filistin'in rüzgar cini, rüzgar cinlerinin kralı Hanbi'nin oğlu korkunç yüzlü, dört kanatlı, kuş ayaklı, hayvan pençeli ve akrep kuyruklu Pazuzzu' heykelciği, hamilelerin koruyucusu olarak görülüyor. Japon kadınları ise doğum sırasında, Japonca 'kolay doğum' anlamına gelen 'Koyasugai' adlı deniz kabuğunu avuçlarında tutuyor. Eski Roma'dan beri gelen bir diğer inanış da hamileye kocasının yün kuşağının sarılması. Bu inanış, Anadolu'da halen devam ediyor. Ayrıca, içinde okunmuş kağıtların olduğu üçgen şeklinde katlanmış muskalara da rastlanıyor. Halk arasında 'Loğusanın mezarı 40 gün açık kalır' sözüne inanılırken, 'nazar' ya da 'göz değmesi'nden korunmak için anne ve bebeğe nazarlık takılıyor, ev tütsülenip loğusaya kurşun dökülüyor. Bu dönemde özenle üstünde durulan konulardan biri ise 40 gün süreyle anne ve çocuğun evden dışarı çıkarılmaması. Bunun yanı sıra aynı günlerde doğum yapmış 2 annenin karşılaşmamasına da özen gösteriliyor. Karşılaşırlarsa 'kırklarının karışacağına' ve loğusaların kötü etkileneceğine inanılıyor. Ayrıca loğusa döneminde anne ve çocuk için en büyük tehlikenin 'albastı' olduğuna inanılırken, bunu önlemek için en yaygın uygulama kadının üzerinde kırmızı renk bulundurmak, loğusa şerbetinin ve loğusa şekerinin kırmızı renkli olması ya da annenin başına kırmızı renkli kurdele takılması. Bu arada, halk arasında, doğan bebeğin göbek bağına ilişkin de inanışlar bulunuyor. Çocuk 'evcil' olsun diye göbek bağı dolap ya da sandık içine saklanırken, 'akıllı' olması için okul bahçesine, 'dindar' ve 'imanlı' olması için de cami bahçesine gömülüyor. __________________ |
Felçli hastalara "çip" ümidi -------------------------------------------------------------------------------- Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) yapılan bir deney sonucu, ağır felçli bir kişi, beynine yerleştirilen elektronik çip sayesinde günlük hayatta kullanılan nesneleri kontrol etmeyi başardı. Felç hastası, artık televizyonunu açıp kapatabiliyor, kanalları değiştirebiliyor ve ses seviyesini ayarlayabiliyor. Bu, felçli hastaların dış dünyayla iletişim sağlayabilmeleri yönünde atılan çok önemli bir adım olarak nitelendiriliyor. Omurilik hasar gördüğünde, beyin ve vücudun geri kalan bölümü arasındaki iletişim kesiliyor ve bu nedenle beynin gönderdiği 'Hareket et!' emirleri kaslara ulaşmıyor. Ancak beyin içerisinde, düşünmeyi simgeleyen elektriksel faaliyet sürüyor. Bu deneyde, Brown Üniversitesi'nden bilim adamları, beynin elektrik içerisinde devam eden titreşimleri algılayan bir silikon çip ve bu titreşimleri çözümleyecek bir bilgisayar kullandı. Deney sonucunda, uğradığı bıçaklı saldırı sonucu boynundan aşağısı felç olan Matthew Nagle, şimdi düşünme gücüyle, televizyon gibi günlük hayattaki nesneleri kontrol edebiliyor. Örneğin, kolunu hareket ettirdiğini düşündüğünde çip, bilgisayara, ekranındaki bir imleci hareket ettirme sinyali gönderiyor. Çipi tasarlayan ekibin başkanı Prof. John Donahue, uyguladıkları yöntemi şöyle anlatıyor: "Bilgisayar ekranı, esas olarak bir televizyonun uzaktan kumandası gibi. Bir seçim yapmak için imleci istediği ikonun üzerine getirmesi gerekiyor ve bu da o ikon üzerine tıklamakla aynı anlama geliyor" Ancak, ekran sadece bir televizyon kumandası değil. Matthew Nagle, robot bir kolun el hareketlerini kontrol etmeyi de başarmış durumda. Bilim adamları, uzun vadede, pillerle çalışacak cep telefonu büyüklüğünde bir paket geliştirmeyi ve elektrik titreşimleriyle hastanın kendi kaslarının uyarılmasını sağlamayı hedefliyor. Ancak bu zor olacak. Zira, önemsemediğimiz basit hareketler, taklit edilmesi çok zor, karışık elektrik sinyalleri içeriyor. Ancak yine de, bu deney, felçli hastaların yeniden hareket edebilme hayalleri için bir dönüm noktası teşkil ediyor. __________________ |
Günde 100 gr.fındık tüketin -------------------------------------------------------------------------------- Ordu Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim görevlisi Dr. Atilla Yılmaz, günde yaklaşık 100 gram fındığın doğrudan veya farklı besin maddeleriyle birlikte tüketilmesinin çok faydalı olduğunu söyledi. Yılmaz, fındığın, bileşiminde bulunan yağ, karbonhidrat ve proteinden dolayı yüksek kalorili bir enerji kaynağı olduğunu belirterek, “aklaşık 100 gram fındıktaki proteinden sağlanan enerji, toplam enerjinin yüzde 11.7'sine eşittir” dedi. Fındığın kolesterol seviyesini azalttığını ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu: “ındığın içerdiği linoleik asit, kandaki pulcukların çökelmesine ve damar içi daralmasına engel olmaktadır. Fındık yağı, kalp ve damar hastalıklarının önlenmesinde, çoklu doymamış yağ asitlerinin doymuş yağ asitlerine oranı bakımından diğer yağ çeşitlerine nazaran en uygun orana sahiptir. Fındığın protein miktarı yumurta ve tahıllardan yüksek, et ve baklagillere hemen hemen eşittir. 100 gram iç fındıkla protein ihtiyacının yüzde 22'si karşılanabilmektedir. Fındıkta en fazla bulunan arginin amino asidi, koroner kalp yetmezliği riskini önlemede kan damarlarının gevşemesinde rol alan bileşiklerin sentezine yardımcı olmaktadır.” Fındıkta tuz oranının da az olduğunu kaydeden Yılmaz, şunları söyledi: “Özellikle tuz bakımından düşük beslenme programlarında ve yüksek tansiyonu olan hastalarda fındık tüketiminin fazla sorun olmayacağı da görülmektedir. Fındıkta sodyumun düşük, magnezyum, kalsiyum ve potasyumun yüksek olması, vücutta kan basıncının düzenlenmesinde rol oynamaktadır. Fındık, özellikle kemik ve diş gelişmesi için gerekli kalsiyumu süt ürünleri, pekmez, asma yaprağı ve meyveler içerisinde de bademden sonra en fazla içeren meyvedir.” Fındığın kansızlık, sindirim ve solunum sistemi hastalıklarının önlenmesinde de etkili olduğunu belirten Yılmaz, dengeli ve sağlıklı beslenme için günde yaklaşık 100 gram fındığın doğrudan veya farklı besin maddeleriyle birlikte tüketilmesinin çok faydalı olduğunu vurguladı.. __________________ |
Kısa Kısa... -------------------------------------------------------------------------------- Şeker hastaları salatayı sirkeli yesin Tip 2 Diabeti veya insülin rezistansı olan insanlarda yüksek karbonhidrat içeren bir öğünden önce 2 yemek kaşığı sirke kullanmaları öneriliyor. Sirkenin asetik asit içerdiği, bu asitin bazı sindirim enzimlerini yavaşlattığı ve karbonhidratın emilimini azalttığı saptanmıştır. Parlak saçlar için badem ve somon Sağlıklı beslenme ile parlak saçlara kavuşabilirsiniz. Saçlarımız keratin denilen bir protein yapısındadır. Somonda, bademde, avakadoda ve keten tohumunda bulunan Omega 3 yağ asitleri saçları sağlığına kavuşturur. İştahınızı kapatmak için güneşe çıkın Yapılan araştırmalarda kış aylarında veya soğuk iklimlerde yaşayan insanların daha az güneş ışığından yararlandığı, bu durumun da insanlarda daha çok depresyon ve iştah artışına yol açtığı ortaya çıktı. Saç dökülmesinin ç****i Biotin H vitamini olarak da bilinen Biotin, yağ asitlerinin yapılması ve hücre gelişimi için mutlaka gereklidir. Saç telini güçlendiren ve dökülmeyi önleyen Biotin, cilt sağlığı için de son derece faydalıdır. En çok yumurta sarısı, karaciğer, süt, böbrek ve mayada bulunur. Bitter çikolata diş çürüklerini önlüyor! Çikolata neredeyse her derde deva... Bilim adamlarına göre, çikolatadaki "catechin" adlı antioksidanlar kansere ve kalp hastalıklarına karşı koruma sağlıyor. İnanması zor ama çikolata diş çürüklerini de önleyebiliyor. Yapılan son araştırmalara göre günde 30 gram siyah çikolata yemek, hipertansiyonu da düşürüyor. Sorun yalnızca hangi tür çikolata yiyeceğimizi bilmememiz. Bitter yani acı çikolata doğru tercih... Kahvenin aşırısı bağımlılık yapar Yüksek tansiyonunuz, kemik sorunlarınız ya da çarpıntılarınız varsa, kahve içerken bir kez daha düşünün. Yoksa rahatça kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Ancak yine de ölçüyü kaçırmayın. Yoksa madde bağımlısı olabilirsiniz. Mantar yiyerek damarlarınızı koruyabilirsiniz Japon bilim adamları, yaptıkları son araştırmalarda mantarlarda bulunan kimyasalların, damarlardaki tehlikeli yağ birikimini (aterosklerozis) engellediğini ortaya çıkardı. __________________ |
Erkekte kısırlığın nedenleri ve tedavisi -------------------------------------------------------------------------------- İktidarsız erkekler cinsel ilişkiye giremedikleri için kısırlık sorunu yaşabiliyor ama her kısırlık problemi olan iktidarsız anlamına gelmiyor. Erkek kısırlığının birçok nedeni var. Çocuk sahibi olmak için uğraşanların bilmesi gereken en önemli şeylerden biri de mikroenjeksiyonun ya da tüp bebek yöntemin uygulanmasında jinekologla üroloğun ortak çalışması çok önemlidir. Çünkü ürolojik tedavi gören hastaların daha sonra uygulanan tüp bebek yönteminde başarı şanslarının arttığı tespit edilmiştir. Erkek kısırlığının nedenleri -Hormonal etkenler: Beyinden salgılanan bazı hormonlar sperm yapımına etki eder bu hormonların salgısı yeterli olamayabilir. -Metabolik sebepler diyabet gibi -Psikoseksül bozukluklar, cinsel ilişki bozukluğuna yol açtığı için. -Derin bir prostat ve batın ameliyatı nedeniyle spermin geçtiği yolarda olan tıkanıklıklar ve kesikler. -İlaca bağlı sebepler: Bazı ilaçlar geriye boşalma yapar. Anti-depresan tarzı ilaçların bir çoğu kısırlığa neden olur. Tansiyon ilaçlarının bazıları da aynı etkiyi gösterir. -Genetik anomaliler ve bunlara bağlı bozukluklarda kısırlık yapabilir. Klingelter sendromunda örneğin hastanın kadın gibi göğüsleri büyüktür, saçları uzar penis ve testisleri vardır ama spermi yoktur. Bu durum şekil olarak da çıplak gözle anlaşılabilir. Genetik yapısı araştırıldığında anomali anlaşılır. Yine genetik nedenlerle testiste sperm üreten doku hücreler bulunmayabilir bu durum da önemli bir kısırlık sebebidir. -Testisin karın içinde olması önemli kısırlık nedenlerinden biridir. -Ergenlik sonrası geçirilen kabakulak da kısırlığa yol açar. -Aşırı sıcaklık da spermi etkiler. Fırıncılar, cam işleyen, şiddetli ısıya bağlı çalışanlarda, sürekli oturan şoförlerin sperminde mutlaka düşüklük olur. Kişi bir süre sıcak ortamdan uzaklaştığı zaman spermleri normale döner. -Kemoterapi geçirmiş olmak: Bu nedenle kemoterapi öncesinde sperm dondurulur ki hastanın ileride tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olma şansı doğsun. Kemoterapiden uzun bir süre sonra sperm normal haline gelebilir. -Radyasyona maruz kalmak kalıcı kısırlık nedeni olabilir. -Varikosel: Testisten çıkan toplar damarların aşırı ve anormal olarak büyük oluşu genişlemiş olması reflü dediğimiz geri akımı oluşturmaları, ayrıca testiste ısı etkisi ve beslenme bozukluğu sonucu testiste sperm üreten hücreleri toksik bazı maddelerle karşı karşıya bırakır. Bu durum maddeler testis içinde etki yarattığı için sperm oluşumunu kötü etkiler. Testislerin sonografik muayenesi ve damarsal araştırılması gerekir. Böyle bir durum cerrahi müdahale ile düzeltilir. Varikosel ameliyatının başarı şansı değişiktir. Eskiden varikosel ameliyatları çıplak gözle yapılırdı. Şimdi ise mikroskobik olarak yapılıyor. Mikroskobik yapılan ameliyatların başarı şansı diğerlerine oranla çok daha yüksek. Ameliyat olacak kişilerin bunu iyi bilmesi ve ameliyatı yapacak doktordan da bu konuda bilgi alması gerekiyor. Varikosel ameliyatından sonra hücrelerin sayısında yüzde 66 oranında olumlu gelişme sağlanıyor. Gebelik üzerindeki etkisi de yüzde 27 civarında artıyor. -Torsiyon: Testislerin ani bükülmesi. Bu durumda kişinin ağrısı olur, bulantısı olur, kusması olur. Bu gibi bir durumda hasta hemen doktora gitmelidir. Gecikirse testiste beslenme bozukluğu meydana gelir ve alınması gerekebilir. |
-Bağışıklık sistemine bağlı sorunlar: Vücut spermi yabancı madde olarak kabul edebilir. Bu durumda spermde yapışıklıklar meydana gelebilir. Spermin hareket kabiliyeti bozulur. -Testiste meydana gelen sperm epididimde birikir olgunlaşır sonra da taşınır. Epdidime bağlı bir sebepten. Yani epididimin olmayışı veya tıkalı oluşu veya iltihaplanmış olması ve enfeksiyon sonrası kanalların tıkanması. -İsteyerek çocuğum olmasın diye spermin geçtiği kanalların bağlanması da bir nedendir. Bu bir ameliyatla yapılır gerektiğinde yine bir ameliyatla açılıp kişinin tekrar çocuğu olabilmesi sağlanır. Kısırlık tedavisine önce kim başlamalı? Doğru olan ilk olarak erkeğin sperm kontrolü yaptırmasıdır. Çünkü bu çok kolay bir işlemdir. Erkek 4 gün cinsel perhiz yapar yani cinsel ilişkide bulunmaz, ardından güvenilir bir laboratuara gider ve sperm verir. Laboratuar koşullarında bu spermin yapısı ve morfolojisi incelenir. Bu aşamadan sonra eğer bir problem varsa erkeğin tedavisine yönelik çalışmalar yapılır. Eğer sorun yoksa kadının kısırlığı araştırılmaya başlanır. Bazı durumlarda her ikisinde de problem olmayabilir. Her iki tarafın fonksiyonları normal olduğu halde çiftlerin çocuğu olmayabilir. Buna da sık rastlanır. Bir erkek kısırlık şüphesi ile başvurduğunda ne gibi testler yapılıyor? Erkeğin doktora anlattıkları çok önemlidir. Doktor hastaya yönelttiği sorularla birçok hastalığın ipucunu yakalayabilir. Şu konular araştırılır: - Ne kadar zamandır evli olduğu doktor açısından belirleyici bir durumdur. Çünkü kısırlık şüphesi için çiftlerin 1 yıllık düzenli ilişkileri olduğu halde hamilelik durumunun ortaya çıkmamasıdır. Bu bir yıl içinde en az haftada 2 kez ilişkiye girilip girilmediği de sorulmalıdır |
Ailede başka bir erkekte testislerin yukarıda olması durumu varsa veya erkek testisle ilgili bir problem geçirdiyse direkt olarak bir sebep bulduğumuzu düşünülür. - Erkeğin ergenlikten sonra kabakulak geçirmiş olup olmadığı da sorulur. Bu hastalık süreci içinde erkeğin yumurtalıklarında şişme de olduysa bölgede spermin oluşumuna neden olan hücreleri yok etmiş anlamına gelir. - Evli çiftin yaşları da önemlidir. Kadın 35 yaşın üzerinde ise, adetleri düzenli değilse önemli risk faktörü sayılır. - Aileden genetik olarak gelen diyabet hastalığı olup olmadığı sorulur. Bu durumda diyabetle ilgili testler yapılır ve sperm sayısına bakarak spermle ilgili testler de istenebilir. - Ailede çocuğu olmayan ve sakat çocuğu olan kişilerin bulunması da araştırma aşamasında yön gösterici olabilir. - Testislerin yukarıda olması da etkilidir. Eskiden testisleri yukarıda olan çocuklarda testisin indirilme işlemi ergenlik döneminde yapılırdı. Ama aslında bunun fark edildiği dönemde erken yaşlarda yapılması gerekir yoksa kısırlığa neden olabilir. - Erkekte organik anlamda spermin akışkanlığını önleyen rahatsızlıkların olup olmadığı testlerle incelenir. Sperm Testi: Öncelikle sperm testi istiyoruz. Spermin içinde normalde 1 santimetreküpte 20 milyon veya üzeri olması gereken sperm düşük seviyelerine göre türlere ayrılıyor. - Oligosperm: Azalmış sperm sayısı, - Normo sperm: Normal sperm sayısı, - Azospermi: Hiç sperm hücresi olmayışı:gibi 3 durum ortaya çıkıyor. Kişi spermle ilgili bir sorunu olup olmadığını kendisi anlayabilir mi? Ancak spermin koyu, az olup olmadığını anlayabilir. Spermin de içinde bulunduğu sıvının klasik bir rengi ve kıvamı vardır. Bunların olmayışı, çok sıvı oluşu veya çok az ve koyu oluşu akla bazı sorunları getirebilir. Bunu doktor ve laboratuar değerlendirebilir. Kültürlü, bu konularda bilgili bir insan spermin az geldiği veya boşalırken ağrı olduğu şikayetleriyle doktora başvurabilir. Sperm Hiç Yoksa Ne Yapılır: Testis biyopsileri Testis biyopsileri sperm elde edilemeyen hastalarda uygulanıyor. Testis biyopsileri artık mikroskobik olarak yapılıyor. bu sayede doktor testisin içini çok rahat bir şekilde görebiliyor. Mikroskop altında bakıldığında saç kılından daha ince olan tubuluslar çok net gözüküyor. Böylece doktor sadece içinde sperm olan belirgin dolgun olan dokuyu alıyor ve emrbiyolog hemen o anda dokuda sperm mevcutsa tesbit ediyor. Biz buna micro-tese diyoruz. Bütün bunlardan sonra spermin canlılık testleri değerlendirilebilir. Morfolojik yapısı değerlendirilir ve içlerinden en uygun olanları microenjeksiyon için kullanılır. Şişmanlık kısırlık nedeni mi? Erkekte ve kadında aşırı şişmanlık cinsel ilişkiyi önleyebileceği için kısırlığa yol açabilir. Hormonal bozukluklardan kaynaklanan şişmanlık fizyolojik olarak kısırlığı ortaya çıkarabilir. Kadınla erkeğin birlikte yaptırdığı testler var mı? Tabii ki var, bunlardan önemli bir tanesi post koital testtir. Cinsel ilişkiden sonraki birkaç saat içinde yapılıyor. Sabah evde ilişkiye giriyor aile, doktora gidiyor ilişkiden sonra uterusun ağzından bir materyal alınıyor ve buradaki spermin canlı olup olmadığına bakılıyor. Eğer canlı ise erkekte bir sorun olmadığı düşünülüyor ve kadına ait faktörlerin araştırılmasına geçiliyor. |
Sigara kısırlık nedeni mi? Erkekte spermin yapısını etkiler kadında da yumurtlamayı etkiler. Sigaranın zararları bazen vücutta kalıcı etkilere yol açar ama sigara bırakıldıktan sonra spermin yapısında düzelmeler görülmektedir. Alkol kullanımının etkisi var mı? Öncelikle alkol kullanımı sinir sistemi üzerinde etkili olur. Erkekte sertleşme sorunu yapar. Ayrıca spermin hareketliliğini etkiler. _______________ |
Türkiye`de Saat: 18:51 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2