Manchester United CSKA’yı da yendikten sonra belli oldu ki gruptaki birincilik onun. Ve de Beşiktaş’a matematiksel olarak yol açık. Wolfsburg’u yener ya da berabere kalırsa, evinde oynayacağı sonraki maçlardaki kazançları grup ikinciliğini, en azından üçüncülüğünü getirir.
Böyle bir olasılık bile bir takımı havaya sokar.
Beşiktaş maça başlarken olmasa da sonradan bu havaya girdi.
Rakibin büyük hücum gücü vardı. Alman liginde geçen yıl (28+26) 54 gol atmış Grafite-Dzeko ikilisi, ligin asist kralı Misimoviç ile bütünleşerek gene etkili bir hücum gücü oluşturdular. Kenardan da geliyorlardı, göbekten de. Beşiktaş onlarla baş etmeyi başardı. İki adamı da sürekli aynı kişiyle olmasa da yakın kontrole aldı. Ancak üstüne koymak, hücum etmek gerekiyordu. Wolfsburg ne denli hızla ve az pasla hücuma çıkıyorsa Beşiktaş o denli tersini yapıyordu! Hücuma başlatma çabukluğu yoktu ve hızla ileri çıkamıyordu. Bunu ilk yarının ortalarından sonra başarmaya başladı. Gol getirebilecek fırsatlar buldu, şutlar attı. 48.dakikada Costa, Nihat’ı indirdi, ama Rosetti penaltı yorumu yapmadı! Beşiktaş Wolfsburg’un baskısını giderek köreltti ve oyunu dengeledi, ama rakibinin hücumlarında savunmasında kontrol etmekte zorlandığı alanlar bıraktı, hücumda yeterince becerikli top kullanmadı.
Beşiktaş’ın kendini arayışı gibi görünen maçtan çıkan mesaj şuydu: Beşiktaş’ı toparlayacak en önemli etken kimi futbolcunun kendi normallerine kavuşması, yani form tutmasıdır. Tello’nun katkısı, Nihat’ın kıpırdanışı, Bobo’nun durgunluğundan sıyrılmaya çalışması bile maçta denge kurup zaman zaman baskın olmayı sağladı. Tam kendilerine gelseler ve artık işlerine ciddiyetle sarılsalar, artık yorgun olmasalar, artık moralsiz olmasalar Beşiktaş’ın da sıkıntıları bitecek. Hem onlar, hem takım kazanacak, taraftar mutlu olacak...
Güven Taner |