İnanmayan...
Giyecekleri çarık bile yoktu ayaklarında. Açlıktan mideleri yapışmış, uykusuzluk yorgunluklarına karışmıştı. Savaşacak cephane de yoktu stoklarında. Ne doğru dürüst tüfek vardı kuşanacak, ne de tüfeğin içine koyacak mermi. Analarımız, bacılarımız, kadınlarımız kağnılarla su taşıyor, ekmek taşıyor, can taşıyordu. Ve kan akıyordu nehirler... Silah almak için para toplanacaktı. 10 yaşında çocuk bile sıraya giriyordu, 10 kuruşluk hayrı dokunsun diye vatanına. Dün eza, dün cefa, dün kahırdı yürekler. Mecliste umutlar çökmüş, inançlar bitmiş, bütün yüzler solmuştu. Bir hayra yoranı bile yoktu ülkenin. İstanbul, İngilizlere göz kırpmış, Kütahya, Afyon, İzmir işgal edilmişti. Ve Ankara diken üstündeydi. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa bütün bu olumsuzluklara rağmen halkın onca emeğini köylünün tırnağıyla dişiyle tarladaki eşiyle tutumunu görerek ve göstererekten Kurtuluş Savaşı'nın gidişatını TBMM'deki şu tarihi konuşmayla özetledi: "İnanın arkadaşlar.'' Çünkü biliyordu ki kader birliği yapan binlerce asker mermisiz, ekmeksiz, çarıksız savaşıyordu. Bir süngüsü, bir yüreği vardı dövüştüğü. Bir de altı okka İNANCI. Bu yana düştüğümüzde şu andaki 70 milyonun yaşama sebebi olan İNANCI bir türlü transfer edemediğimizi görüyoruz. 7 yıldızlı otellerde kalınıyor, kuş sütleri içiliyor, hint kumaşları biçiliyordu. Taraftar yıldızı, yaldızı, şaşayı bir kenara bırakmış tribünde haykırıyordu. İnanın çocuklar... İnanmayanlar vardı gayri. Yanından geçen topa bakanlar, kademisini bozanlar, lütfen koşanlar ve Trabzon'da ikinci yarıda ne olduğunu bir türlü anlamadığımız acaip entrikalar. Ezgin Mali'nin göbeğinden gelen Tigana dahil. O bile inanmıyordu sanki?! Ve Gazi Mustafa Kemal Paşa, Meclis'teki tarihi konuşmasında sözlerini şöyle tamamlıyordu: "İnanmayanlar bize müsade etsin!!!'' |