Gordon Milne'den Ertuğrul Sağlam'a Beşiktaş (Hayri Beşer) | | Beşiktaş'ın Gordon Milne yönetiminde üs üste üç şampiyonluk elde ettiği yıllar... Nedense o dönemki Beşiktaş'ın bende bıraktığı en önemli izlenim son dakika galibiyetleriydi. Siyah-Beyazlı takım kolay kolay kaybetmezdi. Ve birçok karşılaşmayı da hakemin bitiş düdüğüne ramak kala attığı gollerle kazanırdı.
Rakipler için gerçekten sinir bozucu bir durumdu bu. Bir, Beşiktaş-Trabzonspor maçı hatırlıyorum. Fenerbahçe Kulübü Başkanı Metin Aşık da şeref tribününde. Maç berabere gidiyor. Böyle biterse Fenerbahçe şampiyonluk yolunda büyük avantaj yakalayacak. Metin Aşık'ın 'artık bu iş bitti' kabilinden elini ovuşturmaya başladığı dakikalarda Şenol uzaklardan vuruyor. Trabzonspor kalecisi Şevki gafil avlanıyor. O esnada yanındakilere "Allah âşık kulunu sever" diye mutluluk serenatları saçan Metin Aşık'ın yüzü kıpkırmızı oluyor... Beşiktaş kazanıyor.
Bu tarz galibiyetlerden dolayı Beşiktaş'a 'ballı takım' yakıştırmaları yapılırdı. Milne ise İngiliz soğukkanlılığıyla futbola kafa yoran zevata bir şey anlatmaya çalışırdı: "Eğer son dakika golüyle de olsa kazanabiliyorsak bu, bizim gücümüzü gösterir. Rakiplerimizi yoruyoruz, boğuyoruz, fizik gücümüzün kendini gösterdiği son dakikalarda da golümüzü atıyoruz." Evet Beşiktaş, o dönemlerde göz okşasa da, okşamasa da 'oyun ezberi' oturmuş, ne oynadığının tarifi en kolay yapılan takımdı. Rıza kendi ekseni etrafında döner, ortasını yapar, Feyyaz da golünü atardı. Ve ilginçtir rakiplerin bu filmi defalarca izlemiş olmaları, topun filelerle vuslatını önlemeye yetmezdi.
O dönemdeki profesyonellik katsayımıza göre Gordon Milne'nin yaptığı aslında bir devrimdi. Çünkü duygusal Türk futbolcusunu son ana kadar oyun disiplinine sadık tutmak kolay iş değildi. Milne işte bunu başarmıştı.
Bugün Ertuğrul Sağlam yönetimindeki Beşiktaş'ın futbol çıtası pek yukarılarda değil. Hiçbir Beşiktaşlı F.Bahçe'den ve G.Saray'dan daha iyi takım olduklarını iddia etmiyor. Beşiktaş, oyunuyla tribünlerin romantik ve ateşli hislerine de ayak uyduramıyor. Ama Beşiktaş, tıpkı Milne döneminde olduğu gibi vazgeçmiyor, pes etmiyor, son ana kadar galibiyet golünün izini sürüyor ve başarıyor. Siyah-Beyazlı takımın bu sezon hakemin bitiş düdüğüne ramak kala attığı gollerle topladığı puan 8 olarak hesaplanıyor. Ertuğrul hoca, tıpkı Milne gibi takımına kazanma kültürünü aşıladı. Beşiktaş doğru yolda ilerliyor. Bence bu, şampiyonluktan daha önemli.
Sivasspor devrimini tamamladı
Sivasspor'un mücadelesini hayranlıkla izliyorum. En çok da, "Buraya kadardı, artık düşüşe geçecek" beklentilerini çürütmesine bayılıyorum. Kadrosu mütevazı, yetersiz. Milli Takım on birinde tek bir adamı dahi yok. Sakatlandığı için Balili gibi etkili ve bitirim bir forvetten mahrum. Takımda adam eksiltme meziyeti yüksek bir virtüöz de bulunmuyor. Bu şartlarda şampiyonluğa oynanır mı? Demek ki, oynanabiliyormuş.
Ama her şeyden önemlisi Fenerbahçe yenilgisinden sonra girilen türbülanstan bu takımın kurtulmasıdır. Bülent Uygun'un talebeleri, geçmişteki örneklerin aksine ayağa kalkmayı başarıp kaldıkları yerden yollarına devam ettiler. Geçtiğimiz hafta Bursa deplasmanından üç puan çıkarmışlardı, bu hafta da Ankaragücü'nü dize getirdiler. Bundan sonrası ne olursa olsun yaptıkları işin adı bana göre devrimdir. Tribünlerin istediği Fenerbahçe'nin ayak sesleri Vestel Manisa, F.Bahçe için kolay rakipti. Manisa'nın zayıflığı bir tarafa bu karşılaşmada görüldü ki, F.Bahçe'nin futbolu her geçen gün biraz daha olgunlaşıyor. Takım ayağa top yapan oyunculardan kurulu. Alex gibi bir yönetmenin etrafında oyun şekilleniyor. Mehmet Aurelio, Deivid ve Selçuk da, F.Bahçe oyununun ağırlık merkezini oluşturan diğer isimler. Zico'nun Gökhan Gönül'ü savunmanın sağına yerleştirmesiyle birlikte alevlenen tempo rüzgârı yavaş yavaş takımın iliklerine işliyor. Artık sahnede Uğur Boral da var. Geçen sezon Ümit Özat'ın sakatlandığı dönemde, (ikinci yarının ilk haftalarında) bu oyuncu takıma müthiş ivme kazandırmıştı. Sonra o rüzgâr dindi. Şimdi yeniden aynı Uğur'u izlemeye başladık. Bana göre Zico, bu iki tempo adamından vazgeçmemeli. Çünkü F.Bahçe oyunu tempo kazandığı müddetçe tribünlerin hayalindeki takım ortaya çıkıyor. En önemlisi bu yükseliş sadece Fenerbahçe'ye değil Türk futboluna kazandıracak. |