|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
|
Makaleler Medya dan Beşiktaşımız ile ilgili Köşe Yazılarının Tartışıldığı Platform. |
| LinkBack | Seçenekler | Stil |
21-06-2006, 11:27 | #1 | ||
Üyelik tarihi: Jan 2006 Yaş: 34
Mesajlar: 2.842
Tecrübe Puanı: 22 |
'Şampiyonu son saniyelerde belli eden bir çekişmeye tanık olsak da, Süper Ligimizin kalite çekiciliği olmayan futbolundan sıkılmıştım... ' Usta gazeteci Güven Taner, Fanatik Gazetesi'ndeki 'Sporskop' köşesinde yine birbirinden çarpıcı konulara yer verdi. Futbol kendini yiyor! Dünya Kupası'nı izlemeye başladığımızda, 'Kupa büyüklüğü ile uyuşmayan' çok ülke çıktı karşımıza... Onların maçlarını tribünden izlememenin bir kayıp olmadığını gördüm. Almanya'ya grup maçları biterken gelmekten hoşnudum. Başlangıçtan beri burada olan meslektaşlarım maç yazılarında ağırlıklı olarak sahanın içindeki futbolun akışından çok, Dünya Kupası'nın saha dışındaki akışından söz ettiler. İyi de ettiler. Çünkü futbol hiç bir zaman yalnızca futbol değil. Ben de öyle yapacağım... Bu yazıyı hafızasına alıp, size gönderecek olan elimdeki can dostum, dört yaşındaki bilgisayarım, ikinci kez dünya kupasında çalışma şansını yakaladı. Sanırım bunun için sahadaki yaşlılara daha anlayışla, sevecen, hoşgörü ile bakacak! Güney Kore'ye giderken yeniydi. Gençti, delişmendi. Şimdi daha olgun. O zaman tellerle bağlanıyordu telefonlara. Şimdi bir göz kırpımı sürede kablo falan kullanmadan işi bitiriyor. Hem de istediği yerden! 2002'de Seul'deki basın merkezinde çalıştığımız yerin girişinde "Kablosuz internet" hakkında bilgi edinmek isteyenlerin başvurması için uyarı yapan bir bölüm vardı. Aklıma yatmamış, içeri girip nemenem birşey olduğunu bile sormamıştım! Elimdeki zaten mucize aletti, bir kablo ile basın merkezindeki "umumi telefona" bağlanıyor ve yazılarımı postalıyordu bu makine... Ama bugün artık kablo bağlamak da yok. Ne ağır işmiş o öyle! Ne zaman kaybı imiş! Bu makine daha olgunlaştı şimdi. Oturup yazımı yazıyorum. İki tuşla göndermesini rica ediyorum. Birkaç saniyede yazı gazete bilgisayarının hafızasına giriyor. Baskıya hazır. Dilersek doğrudan, Almanya'dan, Türkiye'deki gazetenin bilgisayarına yazmak bile olası... 1984 Los Angeles olimpiyatlarında gazete merkezlerimizde henüz şu sıralar artık evlerimizde de bulunan, nerede ise demode olacak fakslar yoktu! Futboldan çok mu uzağa düştük? Hayır. Lafı oraya bağlıyorum artık. Bu Dünya Kupası'nın gruplarından bana gelen mesaj şu: Futbol, teknoloji oranında hızla gelişmiyor. Kendini yenilemiyor. Buna bir çözüm üretmeli. Burada 'oynanma hızını' kastetmiyorum... Hız yükselmesini beklemiyorum. İstemiyorum da... Çünkü aşırı hız oyunun sanatsal yanını zedeliyor artık. Yalnızca yeni bir değer arıyorum futbolda. Peşine takılıp, aşkımızı tazeleyecek yeni bir değer. Futbol bunu bulmalı. Yoksa bu tek düzelikle, bu denli çok maçla evlerimize girerek yakın gelecekte bıkkınlık yaratacak. Bunu söylerken Almanya'da tribünlerin doluluğunu görmüyor değilim. Onlar pazarlama tekniklerinin ürünü biraz. Ve çoğu kişi, yalnızca orada olmayı bir değer saydığı için, 'seyircilikte bir kariyer olarak gördüğünden' orada. Suudi Arabistan-Tunus maçı başka hangi nedenle ful yapar? Bir cümlelik ekleyeyim ki, gruplardaki futbolun kalitesine bakarak Türkiye'nin burada olmayışına çok üzülüyorum, çook! BREZİLYALI SERGEN, RONALDO Ne de olsa Dünya Kupası izlediğimiz. Coşkumuzu veren bu. Futbolun sahadaki görüntüleri değil. Fransa'yı böyle mi umuyorduk, Brezilya'yı böyle mi bekliyorduk? Benim Dünya Kupası sevdamın kaynağında çok kişide olduğu gibi Brezilya'nın verdiği lezzet vardır. Belki de bu önyargı ile dahasını istiyorum Brezilya'dan. Ronaldinho'su, Ronaldo'su, R.Carlos'u, Cafu, Kaka, Emerson, Adriano, Ze Roberto'su olan bir takımdan, onları yöneten bir teknik adamdan fazlası beklenmez mi? Pereira'da mı, dünya yıldızlarında mı eksiklik? Ben daha çok hocaya bağlıyorum. Adamlarını havaya sokamamış! Dünya'da bu Kupa'dan daha büyüğü ne var ki, adamlar da kendi başlarına havaya giremiyorlar? Yoksa bu iş amatörce mi geliyor onlara? O da olmaz. Kupa öyle bir vitrin ki, fiatlarını katlatmaya yeter. Orada kötü görünmeye de gelmez. İlk iki maçını izledikten sonra kafam Ronaldo'ya takılıyor. Biz Sergen'e kızıyorduk, 'verebileceklerini veremeyecek kadar hareketsiz halde' diye... Ronaldo da Brezilyalılar'ın Sergen'i gibi oldu sanırım. Avustralya karşısında genç Robinho rengini verdi Brezilya'nın. Yaptığı sadece futbolu canlı, istekli oynamaktı. Brezilya'dan beklediğim keyfi, gruptan çıkamayan Fildişi Sahili'nden aldım. Taraftarı olmadan da ilgi ile izlenen bir takım. Keşke devam edebilselerdi. Hani oylamalarla, star seçimleri oluyor ya bizim memlekette, benzeri bir halk oylaması yapılsa, çoğunluğun, Fildişi'nin 16'lara girmesi yönünde oy kullanacağından hiç kuşkum yok. Kaynak: www.kartalhaber.com | ||
|
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |