|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
|
Makaleler Medya dan Beşiktaşımız ile ilgili Köşe Yazılarının Tartışıldığı Platform. |
| LinkBack | Seçenekler | Stil |
12-08-2008, 08:49 | #1 | ||
hüngürella Üyelik tarihi: May 2007 Yaş: 41
Mesajlar: 5.146
Tecrübe Puanı: 23 |
Vatan gazetesinden Sanem Altan’ın Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören’le yaptığı röportaj Beşiktaş’ın vahim durumunu bir kez daha gözler önüne serdi. Röportajı altını çizerek okudum ve çoook uzun bir yazı yazabilirdim; ama şükür ki yerim dar... Beşiktaş Başkanı diyor ki; “40 milyon dolar verdiğim doğru... Niye bunu yaptığımın mantıklı tek açıklaması var, o da Beşiktaşlılık, başka bir şey değil... Ben Beşiktaş’ın ihtiyacı olduğu için bu parayı verdim. Hiçbir zaman ’Para vereyim de başkan olayım’ diye elimi cebime atmadım. Karşıma çıkacak potansiyel adaylar da yine Beşiktaş’ın ihtiyacı olduğu için bu parayı verecekler. 40 milyon doların faizini hesaplarsanız, Beşiktaş’a senede 10 milyon dolar para kazandırdığım ortaya çıkar.. Kulübü o faiz yükünden kurtardım.. Ben kulüpten hiç faiz almadım, bundan sonra da almayacağım.. Ama sonunda tabii ki ana parayı geri alacağım.. Bu para benim çocuklarımın parası takdir edersiniz ki..” Röportajdan öğrendiğimize göre, kulübün Başkan Demirören’e 40 milyon dolar borcu varmış ve nasıl bir faiz ve nasıl bir hesaplamaysa bunun senelik faizi 10 milyon dolar ediyormuş... Anlaşılan o ki; Beşiktaş Başkanı hesaptan kitaptan da anlamıyor. Üniversitedeyken iktisat derslerinden zor geçerdim; ama bir ilkokul öğrencisi bile Demirören’in 10 milyon dolarlık faiz hesabının yanlış olduğunu anlayabilir... 40 milyon dolara yıllık 10 milyon dolar... Demirören bu hesaplamayı nasıl yaptığını bize bir zahmet anlatsa... Ya da böyle faiz veren yerler varsa, Demirören bir söyleyiversin de birikmiş birkaç kuruş parası olanlar da oralara yatırıp biraz para kazansın... 54. Bu ne mi? Başkanın başkanlıkta bulunduğu 50 ayda sadece futbol takımına alınan futbolcu ve teknik direktör sayısı.. Başkanın hangi akla hizmet ederek gönderdiği bilinmeyen Del Bosque’ye ödenen paraları tekrar tekrar yazmanın bir anlamı var mı? Ya da 50 ayda yapılan toplam 54 transferin maliyetini... Başkanın “Bonservisleri adam başı 4.5 milyon Euro. Ben gittim, pazarlığını kendim yaptım ve aldım” dediği Sivok ve Zapatocny’nin bonservis ücretleri, Galip’in (Öztürk) de yazısında adını verdiği www.calciomercato.com adlı internet sitesinde toplam 3 milyon Euro. Herkesin bonservisini doğru yazan site, sadece Sivok ve Zapatocny’nin bonservislerini yanlış biliyor da olabilir tabii ki! 40 milyon dolar borç... Bu birikmiş borca sorulacak kim bilir ne çok soru vardır, ama soracak kadar zihnimizde biriktirebilir miyiz soruları, aklımız yeterli aklı yürütmeye yeter mi? İşte bunu bilmiyorum. Fakat ben soracağım, belki aradan birkaç doğru soru çıkar. Hakkını yememek gerekir ki Demirören, yönettiği kulübü kendisine borçlandıran ilk başkan değil. Fakat ilk olmaması ona da sorulacak sorular olamayacağı anlamına gelmez. sadece Beşiktaş değil, adları tarihselleşmiş tüm kulüpler onu yönetenlerden çok daha büyüktür. Çünkü onu yönetmeye niyetlenenler aslında bir ibadet gibi değerlerini ve tutkularını sevaba dönüştürme gayretindedir. Sorular sorular.. Tamam canım, durun gülmeyin! Bu kitaplarda böyledir. Gerçek hayatta işlerin böyle yürümediğini ben de biliyorum. Söze endüstriyel futbol diye başlayıp devamını da getirmeyeceğim. Çünkü bu tip durumların endüstriyel futbolla uzaktan yakından alakası yoktur. Bu bizim gibilere ait bir şeydir. İsmail Cem’in dediği gibi cevabı belki de Türkiye’de az gelişmişliğin tarihinde gizlidir. Madem ki borç birikmiş ve madem ki bu hesap defterine mahalle bakkalı usulünden işlenmiş yapacak bir şey yok. Fakat dedik ya yapamasak da sorabiliriz: Belki sorular bir gün bir şey yapmaya niyetlenebilir. Kulüp, Demirören’e 40 milyon dolar borçlanmış da nasıl olmuş bu borç? Kulüp dediğimiz şey nedir ki, plazalara dönüştürdüğünüz binalar mı, yoksa ötesi mi? Eğer plazalarınızsa öyleyse sorarım; hani kulübün gelirleri artacaktı? Hani kulüpler kimselere bağlı olmayacaktı? Hani kendi ayakları üzerinde duracaktı? Kimileri bu durumda şu eleştiriyi getiriyor. Kendi şirketlerini böyle yönetseler... Kendi şirketlerini nasıl yönetiyorlar bilmiyorum; ama böyle yönetiyorlarsa büyüme kaçınılmaz. Neden mi? Çünkü kendi şirketini borçlandırmıyor ki sayın başkanlar. Koyduklarını geri alıyorlar. Hem de kat kat fazlasıyla. Kimsenin niyetlenmediği bir borç için ortaya para koyuyorlar, bir gün başkanlığı devrederlerse kulübün gelirlerine el koymak için. Kulübü kendilerine muhtaç hale getirmek için... Bunlar hep bilinen şeyler ama soruları eksik... Borcunuz daha çok! Sayın Başkan! O tutardan dört yıllık reklam payınızı düşün. Ekranlarda boy gösterdiğiniz, Demirören soyadına Beşiktaş sayesinde kattığınız ünün payını mesela. O tutardan hoyratça harcama egolarınızın payını da düşün. Siz harcadınız. Borçlanmayı büyüten sizsiniz. Öyleyse bu sizin günahınız. Günahınızı kulübe yüklemeyin. O kulüp, o renkler, o forma daha kaç kişinin günahını taşıyabilir ki? Taraftara eski formalar giyiyor, yenilerini almıyor ve para kazandırmıyor diye kızacağınıza, kazandığınız kadarını harcamayı öğrenin. “Nasıl olsa ben harcarım ve bana borçlanırlar” diye hesap defterinize milyonluk rakamları “alacak” diye yazmayın. Çünkü hesap defterleri sadece milyon dolarlık alacakları işlemekle yetinilen kağıttan tomarlar değildir. Hesap defterlerinin arka yüzünde günahlar yazar, suçlar, kabahatler, borçlar... Ödeme günü geldiğinde günahlar, dolarlardan yüksek çıkabilir. Kulübün, Demirören’e borcu 40 mil- yon dolar. Peki bir ömrü bir solukta yaşayan tribün aşıklarının, onların alacaklarını kim ödeyecek? Pahalı, pahalı, pahalı... Tomas ve Zapatocny’nin bonservisleri adam başı 4.5 milyon Euro. Ben gittim, pazarlığını kendim yaptım ve aldım. Yaptığım pazarlık hakkında konuşanın ‘futbolcular pahalı’ diyenin, onu diyenin, bunu diyenin alnını karışlarım. Bir daha söylüyorum alnını karışlarım. Herkes haddini bilsin. (Yıldırım Demirören-Vatan) Vay be! İspanya gol kralı bile Uğur Boral’ı alkışlıyor. (Ertem Şener-F.Bahçe-MTK maçı) Tuna Üzümcü’yü tanıyalım 4: Saçları mı... Onun için özeldir. Sekiz-dokuz yıl önce uzun saça heveslendi sonra hiç kestirmedi. Bakımı zor da olsa, bu çileye katlanır. (Korkut Göze- Hürriyet) Yorum yapmayan adama... Gol atmayan adama golcü denmez, su satmayan adama sucu denmez. (Aziz Üstel - Futbolmania, CNNTürk) Gözünüz doysun! Transfer bitmedi. Gerekli olursa futbolcu alırız. (22 futbolcu transfer eden Trabzonspor'un teknik direktörü Ersun Yanal) Gökhan Ünal’ı tanıyalım 2: İdmanları pek sevmez. Ancak maçlarda farklıdır. Elinde-eteğinde ne varsa döker ortaya. Oyuna asılır, kazanma duyguları depreşir ve bir hırs küpüne dönüşür. (Korkut Göze - Hürriyet) Dersimiz:?Öğrenmek! Aragones’in söylediklerinden çok ders çıkarmaya çalışıyoruz. Öğrenmenin sınırı olmadığını, her gün insanın yeni bir şeyler öğrendiğini ve çalışmanın çok çok önemli olduğunu, çok çalışılırsa başarılı olunacağını söylüyor. (Fenerbahçe İdari Menajeri Volkan Ballı) Anlat Abi! Ben Lincoln’ün geçen sene gelişinden beri Galatasaray’a bela olacağını gördüm. Nasıl gördün diye sorabilirsiniz. Anlatayım: (Turgay Şeren - Akşam) Skibbe’yi tanıyalım 2: G.Saray’ın yeni teknik direktörü koyu bir Schalke 04 hayranı. Üstelik Schalke’nin 00878973 nolu üyesi. Nereye giderse gitsin Schalke’ye duyduğu sevgiyi de beraberinde götüren bir futbol adamı... (Korkut Göze - Hürriyet) Ne mutlu bize! Bu arada siz saygıdeğer okurlarımla her Salı günü sabah 09.00-10.00 saatleri arasında Radiosport’ta buluşacak olmanın mutluluğunu ve heyecanını yaşadığımı da bu satırlardan paylaşmak isterim. (Sinan Vardar-Takvim) | ||
|
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |