Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Taraftar > Makaleler

Makaleler Medya dan Beşiktaşımız ile ilgili Köşe Yazılarının Tartışıldığı Platform.

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 19-04-2009, 22:13   #1
 
AsABi KaRTaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Icon16 ''O Forma Kutsaldır Nasip Olmaz Herkese'' Beşiktaş Forması

yıllardır ne zaman bir spor mağazasının önünden geçsem içimden bir şeyler kırılır. kasnaksız parmağa dikiş iğnesinin batması gibi, içim sızlar. allı pullu formaları görürüm, üstünde haşmetli takım isimleri. tozluklarından tut, diz altına dek uzanan şortlarıyla sanki bir cümbüşün içindeymiş gibi karşılar beni o cansız mankenler. o formaları gördükçe, “şimdiki çocuklar çok şanslı” cümlesiyle başlayan klişelerin içinde boğulup gidersin. bin bir çeşit futbol topunun arasında, anlı şanlı takım bayraklarının dalgalandığını görürsün ağlamak istersin ama bir düğüm gelir boğazına takılır. yıllar öncesine, çocukluğunun nisan ayına götürür seni o spor mağazası. batik boyanın kokusu hala burnunda, unutamazsın…

sözlükte defalarca kez ilan ettim, yine gururla söylerim. ben memur çocuğuyum. envai çeşit şehir gezdim, güneydoğunun virane binalarının birinde tek ayağı eksik sıranın üstünde okumayı da öğrendim, batı illerinin kolejinde kapaklı ve tek kişilik sıramda son teknoloji aletlerle ingilizce dinleme dersi de aldım. nerden geldiğimi iyi bilirim. çok zorluk çektim ama paranın satın alamayacağı çok büyük mutlulukları da yaşadım şu küçük hayatımda…

memuriyet hayatının standart sonuçlarından ilkokulu bitirmişim. geçmişimdeki en büyük işkencelerden birini yani anadolu lisesine giriş sınavını da atlatmışım. fakat sonuç hüsran olmuş. ne merkezi ne de diğer anadolu lisesini kazanmak için gerekli derecede fen bilgisi ve matematik sorusunu yapamamışım. halbuki ilkokulu dereceyle bitirmişim. bırakın hanemdeki beklentiyi, bütün okul idaresi benden derece yapmamı bekliyor. yüzüme teselli gülücüğü atanların, arkamdan neler dediklerini duyuyorum. daha 12 yaşındayken, beklentiyi karşılamanın ne demek olduğunu idrak etmiş oluyorum. bu dönem içerisinde ailem dört bir taraftan bana en iyi devlet okulunu ayarlamaya çalışıyor. bense yalnız kaldığım vakitlerde, ilkokul üçüncü sınıftayken basılan türkiye’nin en iyi öğrencileri albümündeki s.kik fotoğrafıma bakıp hüzünleniyorum.

bu depresif dönem birkaç ay daha sürse, tinerci balici bir manyak olup çıkacağım. küçük yaşta üstüme çöken hüzün bulutu beni manyak etmiş. garip ve komik umutlara, hayallere kaptırmışım kendimi. her telefon çaldığında yüreğim hopluyor. bekliyorum ki milli eğitim bakanı evimizi arasın, benim gibi bir öğrencinin devletin normal okullarında harcanamayacağını ve bu sebepten dolayı özel öğrenciler için yarattıkları bir kontenjan aracılığıyla beni avrupa’da süper mega ultra bir okula göndereceklerini söylesin. ve ben, sırf benden beklenti içinde olanların başını eğmeyeyim ama gururu da elden bırakmayayım, ahizeyi annemin elinden kaptığım gibi cevabı yapıştırayım:

“teklifinizden çok büyük onur duydum bakan amca. ama ben başkalarının hakkını yemek istemem. lütfen bu teklifinizi yüksek puan alan bir öğrenciye yapın.”

ahizeyi yerine koyar koymaz, konfetiler yağsın evin içine. ertesi gün milliyet gazetesi beni sürmanşetten haber haber yapsın. müthiş gurur abidesi çocuk, bakanın teklifini geri çevirdi! ama olmuyor. her geçen gün umutlarım tükeniyor. aile efradı, çeşitli münazaralar sonucunda beni aşağı mahalledeki atatürk ortaokuluna yazdırmaya karar veriyor. bir hafta sonra ön kayıtlar başlayacak, okul kıyafetim için bile ön hazırlıklar yapılmış. memur babamın memur maaşının hesabına yatması bekleniyor…

ve bir cumartesi sabahı, telefonun acı acı çalan sesiyle irkildiğimi hatırlıyorum. annem açıyor telefonu, babamla benim okul durumumu konuşuyorlar. annemin okul servisi bize mi ait olacak sorusundan bir şeyler çıkarmaya çalışıyorum. içimde bir kıpırtı var ki sormayın gitsin. annemin hayırlısı olur inşallah cümlesiyle bitiyor konuşma. yatağıma sanki beni inşaat kolonu gibi sabitlemişler. vücudum kaskatı olmuş, gerim gerim geriliyorum ama bir türlü yataktan çıkamıyorum. o gün akşam babam eve gelene kadar, anneme o telefon konuşmasını hiç sormadım. bende hala o dangalak hayalin izleri var. ters bir cevapla yine ofsayta düşmek istemiyorum. halen kalbimin bir köşesinde, milli eğitim bakanının babamı aramış olma ihtimali yatmaya devam ediyor. ve ben bu ruh halini bir kez daha öldürmeye niyetli değilim…

klasik bir akşam yemeğinden sonra yine aile üyeleri dört bir yana dağılmış. annem mutfakta bulaşıklarını şahane kırmızı plastik eldivenleriyle kaynar sudan geçiriyor, salak abim elektronik set denen zımbırtıdan, oyuncağından radyo yapmaya çalışıyor, ablam arka odadaki küçük balkonda gizlice sigara içmeye çalışıyor ve ben yarın video kaset dükkanından hangi filmi kiralayacağımı hesap ediyorum. bu hengamenin orta yerinde babamın elini hissediyorum omzumda. alıyor beni karşısına ve konuşmaya başlıyor:

-oğlum bugün beni kolejden aradılar. seni okullarına kabul edecekler. burslu okuyacaksın. biz sadece servis ve yemekhane paranı karşılayacağız. ama o bile benim maaşımın dörtte biri kadar büyük bir rakam. ben ve annen senin iyi yetişmeni, iyi okullarda okumanı istiyoruz. biz senin için büyük bir fedakarlığa gireceğiz, bizi utandırma…

bizi utandırma, utandırma, tandırma, andırma, dırma…

bu ses sürekli kafamda yankılanıyor. kendimi büyük ikramiyeyi bir rakamla kaçırmış dingiller gibi hissediyorum. olabildiğince mutlu bir yusufçuk pörtletirken kalbimi, aynı zamanda bir hançer de saplanıyor zihnime. yine ağır bir yük, yine yaşımdan büyük bir sorumluluk bekliyor beni anlıyorum…

gel zaman git zaman derken okul başlıyor. okulun ilk günü babam ilk okul harçlığımı elime tutuşturduğunda dizlerimin bağı çözülmüştü çok iyi hatırlıyorum. o güne kadar hiç görmedim bir paraydı o. gıcır gıcırdı, şimdiki kafamla hesap ediyorum pizza krakerden o parayla yirmi tane alabiliyordum. parayı cebime koyarken elim titredi. çok sonraları anladım, adamcağız zengin çocuklarının arasına salarken beni, utanmayayım diye vermişti o parayı. el çocukları hayvan gibi para harcarken boynum bükük kalsın istememişti. çok iyi anımsıyorum, o ay evimize yetmişlik rakı girmedi. babam zoraki sigara değişikliğiyle bir ay boyunca şimdi ismini hatırlamadığım ucuz ve kalitesiz bir sigara içti. kalitesizdi çünkü, her yaktığı sigarayı en az üç kez tekrar yakması gerekiyordu.

okul açıldıktan birkaç gün sonra öğretmen elime bir liste tutuşturdu. on küsür kitap ismi vardı üzerinde. aynı gün babamla kırtasiyeye gittik kitapları almaya. ve bir artçı şokla daha karşılaştık. ödememiz gereken meblağ babamın bir aylık maaşından fazlaydı. çaresizdik, elimiz boş döndük evimize. apartmanın girişindeki kuyumcunun oğlu hakan ile aynı sınıfa gidiyorduk. rica minnet kitaplarını ödünç aldık. babam dairede fotokopilerini çektirdi. parlak beyaz ciltle bir gece boyu onları zımbalayıp hazırladık. o gece ben hep babamın gözlerinin içine baktım. o çabanın, bitmek bilmez mücadelenin abidesine bir kez daha hayranlık duydum. ve o zaman anladım, utandırmamanın ne denli önemli bir halt olduğunu. verilen çabaların, harcanan eforun nasıl da önemli olduğunu o dev gibi adamın gözbebeklerinden okudum…

kolejde geçirdiğim o yıl boyunca hiçbir zaman arkadaşlarımın imkânlarını kıskanmadım. sidik yarıştırmaya kalkmadım, kendi imkânlarımı hiç sorgulamadım. tek derdim, ailemin boynunu bükmemekti. başaramayan çocuk olmaktan çok korktum, öğretmenlerin gözbebeği olmak için çırpındım durdum. öğle aralarında bile ders çalıştım, akranlarım top peşinde koştururken durmadan çalıştım, çalıştım, çalıştım…

nisan ayıydı. bahar çiçekleri dört bir yandan kollarını toprağa uzatmaya başlamıştı. derslerim iyi gidiyordu, annem ve babam veli toplantılarından her dönüşte sevgiyle beni kucaklıyordu. çok ısrar ederdim ama öğretmenlerin neler söylediğini bana hiç anlatmazlardı. herhalde şımarırım diye korkarlardı, memur evinde göğüs kabartmak yasaktı. her şeyimiz mütevaziydi, sevinçlerimiz bile…

işte o bahar günlerinin birinde enteresan, unutamayacağım bir şey oldu. beden eğitimi hocamız bir önceki hafta bizden, tuttuğumuz takımın formasıyla gelmemizi istemişti. muzip bir tavırla tuttuğu takım fenerbahçe’nin kaç kişinin üstünde olacağını görmek istiyordu. ertesi hafta, soyunma odasında etrafıma baktım. allı pullu formalar saçıldı dört bir yana. envai çeşit fenerbahçe, galatasaray ve Beşiktaş formaları. adana demirspor forması getiren bile vardı. allahım, o ne korkunç güzellikte formalardı öyle. yakarlı o biçim afili, kiminin uzun kollu kiminde arması göğsünde. halkbank reklamlı olanı bile ayrı bir ihtişamlı geliyordu bana. benim formam yoktu. sağ omuz arkası çamaşır suyu lekeli blue jean yazılı beyaz tişörtüm ve halk pazarından alınmış peygamber donu uzunluğunda üç beden büyük mavi şortum vardı. o gün kendimi çok ezilmiş ve mağdur hissettim. armalı, orijinal Beşiktaş formamı üstüme çekemedim diye çok üzüldüm…

okul çıkışında eve gittiğimde annem de anladı bendeki hüzünbaz hali. bir iki sorgu sualden sonra döktüm içimdeki isyanı. kadıncağız oturdu koltuğa ve düşünmeye başladı. şöyle olur böyle olur mu derken içeriden ağabeyimin en sevdiği beyaz tişörtü aldı geldi. tişörtün tam önünde dört tane yan yana dizilmiş dikine dikdörtgen vardı. içleri sarı renkti. sırt kısmında da ufacık adidas yazıyordu. dikiş dolabından batik boyalarını çıkardı. bir sanatçı titizliğiyle saatlerce uğraşarak o sarıları siyaha çevirdi. ve kuruması için balkona astı…

ertesi hafta gururla giydim “Beşiktaş formamı” üstüme. ben de artık siyah beyazdım. ben de artık diğer çocuklar gibi üstünde forması olan bir karakartaldım ulan. resim dersinde sağ omzuma iğrenç el yazımla BJK bile yazmıştım. artık o günden sonra forma giyme zorunluluğu ortadan kalkmış olsa bile bütün beden eğitimi derslerimde sarı yerleri annemin el emeği siyah batik boyalarıyla kapatılmış formamla endam ettim. ayağıma her top geldiğinde defanstayken ulvi oluyordum. orta sahadan atağa kalkarken zeki’nin çevikliği vardı bende. rıza’nın sağdan gelen muz ortasında ferdinand oluyordum, kafayı çaktığım gibi meşin yuvarlağı doksana yolluyordum…

işte, Beşiktaş forması nazarımda bu yüzden kutsaldır. o tribünler “o forma kutsaldır, nasip olmaz herkese” diye bağırdığında içim yanar. onları en iyi ben anlarım. el emeğinin, akıtılan terin, kutsal değerlere sahip çıkmanın özünü çok iyi bilirim. sevgili annemin imkânsızlıktan mucize yaratan o kocaman yüreğine kurban olurum. babamın fedakârlıklarla dolu mücadelesinin önünde saygıyla eğilirim. Beşiktaş forması kutsaldır, nasip olmaz herkese çok iyi bilirim…

ben şimdi o formayı dolabımın bir köşesinde özenle saklıyorum. bir gün oğlum olunca, o kutsal formayı ona vereceğim. sevginin, mücadelenin, emeğin, umudun öyküsünü anlatacağım ona. hayatta karşılaştığı bütün zorluklarda aynı benim yaptığım gibi bu kutsal formadan güç almasını isteyeceğim. en büyük dileğim de beni utandırmasın. bu ülkede yetişmiş en büyük mahalli ruha, Beşiktaş taraftarlığına aynı düzeyde sahip çıkmasını isteyeceğim çok az kişiye nasip olacak beşiktaşlılığı aynı sevgiyle, aynı bilinçle sonraki kuşaklara taşımasını dileyeceğim ondan…

şerefiyle giysin o formayı, hakkıyla terletsin…
__________________
Click the image to open in full size.


Kalbimin En Orta Yerinde Büyük 1 Yangın Var Alevler İçinde,ßeşiktaş Sana Yemin Olsun Bitmeyecek Sevdan Mezarımda Bile...!

Beşikt''AŞK''
AsABi KaRTaL Ofline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 18:54 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580