Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Kültür , Sanat Turizm, Gezi ve Seyahat Rehberi > Biyografi > Sanatçılar

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 13-01-2008, 23:49   #1
Bir Kulaç Daha Atsam Karadayım
 
holocoust1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Icon16 Nazım Hikmet'in Hayatı ve Sanatı

Nazım Hikmet'in Hayatı ve Sanatı
Nazım Hikmet Ran (1902-1963)

Selanik'de doğmuştur (1902). İlköğrenimini İstanbul'da Göztepe Taşmektep, Galatasaray Lisesi ilk bölümü (1914), Nişantaşı Numune Mektebi'nde tamamlamış, orta öğrenimi ise, daha 12 yaşında iken yazdığı "Bir Bahriyelinin Ağzından" adlı bir şiirini dinleyip çok beğenen Bahriye Nazırı Cemal Paşa'nın öğüdü üzerine geçtiği Heybeliada Bahriye Mektebi'nda yapmıştır (1918). Nazım Hikmet Bahriye'yi bitirdikten sonra Hamidiye Kruvazörü'ne stajyer güverte subayı olarak verilmiş, bir gece nöbetinde üşütüp zatülcemp olmuş (1919), sağlığını kazanamayınca askerlikten çürüğe çıkarılmıştır (1920).

Askerlikten ayrıldıktan sonra, İstanbul'un işgaline çok üzülen Nâzım Hikmet Millî Mücadele'ye katılmak üzere Anadolu'ya geçmiş, Bolu Lisesi'nde kısa bir süre öğretmenlik yapmıştır (1921). Rus devrimiyle ilgilenen şair, bir süre sonra Batum'dan Moskova'ya gitmiş ve Doğu Üniversitesi'nde ekonomi ve toplumbilim okumuştur (1922-1924). Yurda dönüşünden sonra Aydınlık dergisine katılmış, burada çıkan şiirlerinden ötürü hakkında "gıyaben" mahkumiyet kararı verildiğine öğrenince yeniden Rusya'ya geçmiş, af çıkması üzerine Türkiye'ye dönmüş ve bir süre Hopa cezaevinde tutuklu kalmıştır (1928).

Nâzım Hikmet daha sonra İstanbul'a yerleşmiş, çeşitli gazete ve dergilerle film stüdyolarında çalışmış, ilk şiir kitaplarını çıkarmış ve oyunlarını yazmıştır (1928-1932). Bir ara yine tutuklanmış, Cumhuriyet'in 10. yılı dolayısıyla çıkarılan af yasası ile özgürlüğüne kavuşmuştur. Akşam Son Posta, Tan gazetelerinde Orhan Selim takma adıyla fıkra yazarlığı ve başyazarlık yapmıştır (1933).

Kara Harp Okulu öğrencileri arasında propaganda yaptığı iddiasıyla yargılanmış, Harp Okulu Askeri Mahkemesi'nce 15 yıl, ardından Donanma içinde faaliyette bulunduğu iddiasıyla da Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nce 20 yıl olmak üzere toplam 35 yıl hapis cezasına çarptırılmış, cezası Türk Ceza Kanunu'nun 68 ve 77 maddeleri uyarınca 28 yıl dört aya indirilmiştir (1938). Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinden sonra çıkarılan af yasası (1950) kaps----- alınması için aydınlar tarafından açılan büyük bir kampanyanın ardından, hukukçular yasal yollara başvurmuş, bu arada Nâzım Hikmet'de hapishanede açlık grevine başlamıştır. Sonunda Nâzım Hikmet'in geri kalan cezası affedilmiş ve şair 13 yıl hapislikten sonra özgürlüğüne kavuşmuştur.

Serbest bırakıldıktan sonra iş bulamayan, kitap çıkaramayan şair için bu kez askerlik kararı alınmış, 50 yaşında ve hasta olan Nâzım Hikmet çok zor durumda kalmıştır. Öldürülmekten korkan şair, kendisine hayran olan Refik Erduran (sonranın ünlü oyun yazarı ve gazetecisi)'ın önerisini kabul etmiş, onun yardımıyla bir motorla Karadeniz'de seyreden Romanya bandıralı bir gemiye binerek Türkiye'den ayrılmıştır.

Nâzım Hikmet, Moskova'da ölmüştür. (3 Haziran 1963).

YAZIN YAŞAMI

Nâzım Hikmet, hece vezniyle yazdığı ilk şiirlerini Yeni Mecmua, İnci, Ümit ve Celal Sahir (Erozan)'ın çıkardığı Birinci Kitap, İkinci Kitap vb. dergilerinde yayımlamıştır. "Bir Dakika" adlı şiiriyle Alemdar gazetesinin açtığı yarışmada birincilik kazanmıştır (1920). Daha sonra Aydınlık, Resimli Ay, Hareket, Resimli Herşey, Her Ay gibi dergilerde yazan Nâzım Hikmet cezaevine girdikten sonra yıllarca yayın yapamamıştır. Ancak, 1940'lı yıllarda, Yeni Edebiyat, Ses, Gün, Yürüyüş, Yığın, Baştan, Barış gibi toplumcu dergilerde İbrahim Sabri, Mazhar Lütfi takma adlarıyla ya da
imzasız olarak bazı şiirleri çıkmıştır. Kuvâyı Milliye Destanı İzmir'de Havadis gazetesinde tefrika edilmiştir (1949). Destanı Yön dergisi yayınlayarak (1965) Nâzım Hikmet'i yeniden okurlara ulaştırmış, şairin yapıtına konan çemberi kırmıştır.

YAPITLARI

ŞİİR:
835 Satır (1929), Jokond ile Si-Ya-U (1929), Varan 3 (1930), 1+1=1 (1930-Nail V. ile), Sesini Kaybeden Şehir (1931), Benerci Kendini Niçin Öldürdü (1932), Gece Gelen Telgraf (1932), Taranta Babu'ya Mektuplar (1935), Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı (1936), Kurtuluş Savaşı Destanı (1965), Saat 21-22 Şiirleri (1965-Bas. Haz. M.Fuat), Memleketimden İnsan Manzaraları (1966-1967-Bas. Haz. M.Fuat, 5 Cilt), Rubailer (1966-Bas. Haz. M. Fuat), Dört Hapishaneden (1966-Bas. Haz. M.Fuat), Yeni Şiirler (1966-Bas. Haz. Dost Yayınevi), Son Şiirleri (Bas. Haz. Habora Kitabevi), Tüm Eserleri (1980-Bas. Haz. A. Bezirci, 8 Cilt).

OYUN:
Kafatası (1943), Bir Ölü Evi Yahut Merhumun Hanesi (1932), Unutulan Adam (1935), İnek (1965), Ferhat ile Şirin (1965), Enayi (1965), Sabahat (1966), Yusuf ile Menofis (1967), İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu (1985).

ROMAN:
Kan Konuşmaz (1965), Yeşil Elmalar (1965), Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim (1966).

YAZILAR:
İt Ürür Kervan Yürür (1936-Orhan Selim takma adıyla), Alman Faşizmi ve Irkçılığı (1936), Milli Gurur (1936), Sovyet Demokrasisi (1936).

MEKTUPLAR:
Kemal Tahir'e Hapishaneden Mektuplar (1968), Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar (1968), Bursa Cezaevinden Vâ-Nû'lara Mektuplar (1970), Nâzım'ın Bilinmeyen Mektupları (1986-Adalet Cimcoz'la Mektuplar, Haz. Ş. Kurdakul), Piraye'ye Mektuplar (1988).

MASAL:
La Fontaine'den Masallar (1949-Ahmet Oğuz Saruhan adıyla), Sevdalı Bulut (1967).

Eserlerinden Örnekler

SANATI

Şiire çok küçükken başlayan Nâzım Hikmet, ilk şiirini 3 Temmuz 1913 tarihinde, henüz 11 yaşında iken yazmıştır: "Feryâd-ı Vatan". Bu şiir, Balkan Savaşı yengisini ve düşmanın Çatalca'ya kadar ilerlemesini konu edinen bir şiirdir. Nâzım Hikmet'in 1913-1920 yılları arasında yazdığı şiirlerde çoğunlukla bireysel konuların işlendiğini belirten Asım Bezirci, özellikle aşk teminin ağır bastığını ve "melankolik hava" taşıdıklarını yazmaktadır.

Şairin ilk gençlik şiirlerinden bazılarını Bahriye Mektebi'nde öğretmeni olan ve annesi Celile Hanım'a yakınlık duyan Yahya Kemal'in düzelttiğini Vâ-Nû belirtmektedir. Şairin yayımlanan ilk şiiri 3 Teşrinievvel 1918 tarihli Yeni Mecmua'da Mehmet Nâzım imzasıyla çıkan "Hâlâ Servilerde Ağlıyorlar mı?"dır. Bu şiir, aynı ad ve imza ile sonradan Ümid dergisinde de yayımlanmıştır. Yahya Kemal tarafından düzeltilen bu şiir şöyledir: "Bir inilti duydum serviliklerde/Dedim ki: Burada da ağlayan var mı?/Yoksa tek başına bu kuytu yerde/Eski bir sevgiyi anan rüzgâr mı?"/ "Hayat inerken siyah örtüler/Umardım ki artık ölenler güler/Yoksa hayatında sevmiş ölüler/Hâlâ servilerde ağlıyorlar mı?"

Bir nokta belirtilmelidir: Nâzım Hikmet'in ilk şiirlerinde, Osmanlı İmparatorluğu'nun gerilemesinden, uğradığı savaş yenilgilerinden kaynaklandığı açık olan ulusal duygular da önemli yer tutmaktadır. "Kırk Haramilerin Esiri" ile "Yaralı Hayalet" bunların en güçlü örnekleridir. Teşrinievvel 1336 (1920) tarihli Yedinci Kitap'ta yayımlanan "Yaralı Hayalet" şu dizelerle başlamaktadır: "Bir gece bir odada dört arkadaş toplandık/bir uzak rüya olan geçmiş günleri andık/Gözlerimiz yaşlıydı, gönüllerimiz mahzun/Hepimiz memleketten konuştuk uzun uzun". Daha aşağıda şu iki dize gelmektedir: "Çaldı, tanburasından tarihin sesi geldi/Dağlara yaslanarak sanki Zeybek yükseldi".

Yurt sevgisinin, tarihsel geçmişe bağlılığın yanısıra bu şiirlerde şairin ustalaşmaya başladığı, vezni kullanmada zorlanmadığı ve daha arı bir Türkçe'ye yöneldiği de görülmektedir.

YENİ BİR ŞİİRE DOĞRU

Nâzım Hikmet, Anadolu'ya geçtikten, bir yandan savaşın bir yandan da halkın sorunlarıyla, o güne kadar yeterince farkına varamadığı gerçeklerle karşılaştıktan sonra, hece ve aruz vezni ile yetinemeyeceğini, yeni bir şiire, başka bir şiire gitmesi gerektiğini anlamıştır: "Anadolu'ya geçtim. Millet sıska, nuhtan kalma silâhı, açlığı ve bitiyle savaşıyordu Yunan ordularına karşı. Milleti ve savaşını keşfettim. Şaştım, korktum, sevdim ve bütün bunları yazmak gerektiğini sezdim. Şiirle yeni şeylerin, şimdiye kadar söylenmemiş şeylerin ifade edilmesi gerektiğini sezdim. Bu işte önce beni yeni öze göre yeni bir şekil bulmak meselesi ilgilendirdi. İşe kafiyeden başladım. Kafiyeleri mısraların sonunda değil de bir sonda bir başta denedim."

Nâzım Hikmet, Rusya'da yeni bir dünya görüşü edinmiş, olaylara, insan ilişkilerine bakışı kökten değişmiştir. Şair artık, marksizme bağlanmış, diyalektik ve tarihsel materyalizmi benimsemiştir. Ancak, henüz eski kalıplardan da tümüyle kurtulabilmiş değildir. Örneğin, 1922 yılında Yeni Hayat dergisinde yayımlanan "Kitâb- Mukkades" adlı şiiri, dinleri eleştirmekte, bu yanıyla da içerik dönüşümünü sezdirmektedir. Bu şiirde hece vezninin aşılmasına yönelik bir çaba da görülmektedir. Nâzım Hikmet şiiri 7 ve 14 heceli dizelerle yazdığını söylemektedir: "Yaldızlı meşin kabı/Parçalanmış kitabı/Ay altında dün gece/Deli bir derviş gibi/mumu sönmüş, rahlesi yere devrilmiş gibi/Okudum
saatlerce."

MAYAKOVSKİ'NİN ŞİİRİYLE TANIŞMA

Yeni bir şiir kurmayı isteyen Nâzım Hikmet, Batum'da bir gazetede Mayakovski'nin bir şiirini görmüş ve Rusça bilmediği için içeriğini anlayamadığı bu şiirin biçimine çarpılmıştır. İlk serbest nazımla yazılmış şiiri olan "Açların Gözbebekleri"nin öyküsünü şöyle anlatmaktadır. Nâzım Hikmet: "Batum'dan Moskova'ya gelişte açlık mıntıkasından geçtik. Gördüklerim üzerimde çok tesir etti. Fakat böyle bir açlığın dahi inkılâbı yıkamayacağını haykırmak istedim. Moskova'da hece vezniyle ve bu veznin çeşitli hece kombinezonlarıyla açlığa dair bir şiir yazmak istedim, olmadı. O zaman Batum'daki şiirin şekli geldi gözümün önüne. Bunun çok iyi tanıdığım Fransız serbest vezni olamayacağına kanaat getirdim, bunun yepyeni bir şey olduğuna ve şairin böyle dalgalar halinde düşündüğüne hükmettim ve 'Açların Gözbebekleri'ni yazdım". Bu şiir değişik hurufat kullanımı, kırılmış mısra düzeni ile çok farklı bir şiirdir.

Nâzım Hikmet'in doğrudan doğruya Mayakovski'nin şiirini taklit ettiği yolundaki görüşler ortaya atılmışsa da bunların ciddiyeti tartışmalıdır. Gerçi, bizzat Nâzım Hikmet Mayakovski'nin şiirini gördüğünü bildirmektedir ama bu sadece görmek'ten ibarettir o yıllarda. Şunları söylemektedir: "Başlangıçta hiçbir şey anlamıyordum ondan, çünkü Rusçam kötüydü. Şimdi de tümüyle anladığımı söyleyemem. Fakat basamak biçimindeki dizelerini taklit ediyordum. Mayakovski'nin şiiriyle benimki arasında ortak yanlar: İlkin, şiir ve düzyazı; ikincisi, çeşitli türler (lirik, yergisel vb) arasındaki kopukluğun aşılması; üçüncüsü şiire siyasal dilin sokulmasıdır. Bununla birlikte, farklı biçimler kullanıyoruz onunla. Mayakovski öğretmenimdir, fakat onun gibi yazmıyorum ben".

Kemal Tahir'e gönderdiği bir mektubunda ise daha da ilginç şeyler yazmaktadır: "Mayakovski'nin 940 senesinde neşredilen ve bir tek ciltte toplanan şiirleri elime geçti. Okuyorum. Sana bir itirafta bulunayım, aramızda kalsın, Mayakovski ile yeni tanışıyorum. Yani kendi ağzından dinlediğim bir iki şiiri müstesna, matbu şiirlerini ilk defa okuyorum. Sanat meseleleri hakkındaki görüşleri ise, seni maalesef temin ederim ki ilk defa manzurum oluyor. Fakat, aynı şartların aynı düşünceleri yaratması kaidesi kaba hattında burada da tahakkuk etti. Mayakovski ile aynı işi yapmışız. Tabii o bir çok hususlarda bu işi benden iyi yapmış, fakat tevazua lüzum yok, bazı hususlarda da, yani işin ben daha iyisini yapmışım. Bu böyle".
ÜÇ TELLİ SAZ'DAN ORKESTRAYA

Nâzım Hikmet, Rusya'dan Türkiye'ye döndükten sonra yayımladığı ilk kitabı 835 Satır'la (1929) gerçekten de modernist bir şiir kurduğunu kanıtlar. Bu kitaptaki şiirlerde Rus fütüristlerinin, konsrüktivistlerinin etkileri bulunduğu açıktır. "San'at Telakkisi" şiirinde bu etki hemen görülmektedir: "benim/şiirime ilham veren perimin/omuzlarında açılan kanat/asma köpürlerimin/demir putrellerindendir" /-"Dinlenir/dinlenmez değil/bülbülün güle feryatları/Fakat asıl/benim anladığım dil/Bakır, demir, tahta, kemik ve kirişlerle çalınan/Bethoven'in sonatları"/-"Ben değişmem/en halusüddem/arap atına/saatte 110 kilometrelik sür'atini/demir raylarda koşan/demir beygirimin".

Teknoloji ve hız hayranlığı, duyarlığın dışlanması, kentin karmaşasının ve kalabalığın övülmesi gibi fütürist sanatın temel özellikleri "Orkestra" şiirinde de savunulmaktadır: "Bana bak/Hey!/Avanak/Üç telinde üç sıska bülbül öten/Üç telli saz/Dağlarla dalgalarla kütleleri/ileri/atlamaz"/-"Üç telli saz/yatağını değiştirmek isteyen/nehirlerden/köylerden, şehirlerden/aldığı hızla/milyonlarla ağzı/bir
tek/ağızla/güldüremez/Ağlatamaz"/-"Hey!/Hey!/Dağlarla dalgalarla, dağ gibi dalgalarla dalga gibi/dağ-lar-la/başladı orkestram!/Hey!/Hey!/Ağır sesli çekiçler/sağır/örslerin kulağına/Hay-kır-dı/Sabanlar güleşiyor tarlalarla/tarlalarla/Coştu çalgıcı başı/esiyor orkestram/dağlarla dalgalarla, dağ gibi dalgalarla, dalga gibi/ dağ-lar-la".

Makine, daha kuşatıcı bir sözcükle söylersem teknoloji hayranlığı "Makinalaşmak" şiirinde belirtilmektedir: "trrrrrum/trrrrrrum/trrrrrum!/trak tiki tak!/Makinalaşmak/istiyorum"/-"Mutlak buna bir çare bulacağım/ve ben ancak bahtiyar olacağım/karnıma bir türbin oturtup/kuyruğuma çift uskuru taktığım gün".

Nâzım Hikmet'in bu dönem şiirlerinin biçimsel özellikleri birkaç alt başlık altında toplanabilir:

1- Görsel Özellikler: Nâzım geleneksel dize yapısını kökünden yıkmıştır. Şiirler basamaklandırılmış bir düzen gösterirler. Sözcükler ortalarından kesilmekte, kimi zaman tek heceye indirgenmektedir.

Şair, şiirlerin kimi bölümlerini büyük harf yazmakta, değişik hurufat ve punto kullanmaktadır. Bu yüzden sayfa düzeni kendi başına bir yapı olarak belirlemektedir. Sözcükler, harfler, satırlarla neredeyse bağımsız bir varlık kazanmıştır sayfa. Şiirin anlamından çok görüşü/biçimi öne çıkarılmaktadır.

Ancak bir nokta özellikle vurgulanmalıdır: Nâzım Hikmet görsel öğeleri, salt oyun olsun diye kullanmamaktadır. Şiirin kurgusu her zaman öze göre ayarlanmıştır: Çünkü Nâzım'ın yazın anlayışı en yalın ifadesini "öz biçimi belirler" ilkesinde bulmaktadır. Bu yüzden örneğin "Makinalaşmak" şiirinin biçimi de seçilen sözcükler de hep içeriğe göre seçilmişlerdir. Trrrum, trak, tiki tak sözcükleri mekanik sesi yakalamaya yöneliktir. Aynı yöntemleri belli ölçüde kullanmış olan Ercümend Behzad'la arasındaki en büyük fark bu noktada gözlenebilir. Çünkü Ercümend Behzad, biçim/içerik birlikteliğini yeterince sağlayamadığından şiiri ya içerik ya da biçim düzeyinde açık düşer hep. Ayrıca daha sonra değineceğim gibi, Nâzım Hikmet şiirine bir doğrultu vermeyi başarır, oysa Ercümend Behzad'ın şiirinin
bir doğrultusu yoktur. Şair deneyinin sonunda hiçbir şey bulmaz; herşey hep Gizil güç halindedir o şiirde.

2- Sessel Özellikler: Nâzım Hikmet'in 1929-1932 dönemi şiirleri, kendisinin de vurguladığı üzere, büyük ölçüde sözcüğün gerçek anlamında orkestrasyona dayanan ürünlerdir. Dizelerin uzunluğu/kısalığı, sözcüklerin kırılma biçimleri, kafiyelerin seçimi, yinelemeler aruz ve hece ölçülerinin kullanımı tümüyle çok sesli bir müzik parçasının melodik yapısını yansıtmaktadır. "Salkım söğüt" şiiri şu dizelerle başlamaktadır: "Akıyordu su/gösterip aynasında söğüt ağaçların/Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını/Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere/koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere/Birden/bire kuş gibi/vurulmuş gibi/kanadından/yaralı bir atlı yuvarlandı atından". Düşen atlı ile uzaklaşıp giden atlılar arasındaki karşıtlığı vurgulamak için Nâzım Hikmet, bu kez şöyle bir yapı kurmaktadır: "Nal sesleri sönüyor perde perde/atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde"/-"Atlılar atlılar kızıl atlılar/atları rüzgâr kanatlılar/Atları rüzgâr kanat/Atları rüzgâr/Atları/At..."/-"Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat". Ölümü somutlayan "at" sözcüğü ile ardından gelen dize, hem sessel hem içeriksel açıdan tam birlik kurmaktadır bu bölümde.

Ayrıca hemen anımsatılmalıdır ki, Nâzım Hikmet'te görsel öğelerle sessel öğeler Hep bir arada, bütünü, yapıyı belirginleştirmek amacıyla kullanılmakta, aralarında denge kurulmaktadır. "Bahri Hazer" şiirini ele alalım: Burada, batmak üzere olan bir kayık ve dalgalarla savaşan kayıkçı betimlenmektedir. Bu şiir, ayrıca Nâzım Hikmet'in, Memleketimden İnsan Manzaraları adlı başyapıtında da kullandığı sinematografik yöntemin yetkin bir ilk örneğini de oluşturmaktadır. Üstelik sesli sinemanın. Çünkü burada görüntü sesle tam bir bütünlük göstermektedir. Nâzım Hikmet'in serbest nazmı ve görsel ve sessel etkileri ve olanakları açısından götürdüğü yerle Ercümend Behzad'ın
götürdüğü yer arasındaki uzaklık, tartışmaya yer bırakmayacak şekilde görülmektedir. Bu konuda Ercümend Behzad'ın iddiaları ne olursa olsun.

3- Karışık Teknikler: Nâzım Hikmet'ten bir alıntı: "Şiir, roman hikâye vesaire gibi edebiyat şubelerini
yekdiğerinden, nisbî olarak ayıran şey, şekliden ziyade muhteva, hava, derinlik, mikyas farkı, velhasıl/fikir ve his sahasında gördükleri iştir.(...) Şehrin şiiri olan yeni şiirin terkibi ve tekniği daha mürekkep olmuştur". Aynı içeriği, olayı şiirin de romanın da ele alabileceğini belirten ve şiirin kuruluşunun daha karmaşık duruma geldiğini belirten Nâzım Hikmet, kendi şiirinin yapısı konusunda da şunları söylemektedir: "Hem melodi hem armoni. Hem kafiye hem kafiyesizlik, hem 'mısraı berceste' hem 'kül'. Hem solo keman hem orkestra. Yani bütün mürekkepliği ve hareketi ile, mazisi, hali ve istikbali ile realiteyi ve o realite içindeki faal insanı 'iç' ve 'dış' aleminde aksettirmesi lâzım gelen şiire uygun dinamik şekil ve ölçüler".

Görüldüğü gibi gerçekliği geçmiş, şimdi ve gelecek boyutunda vermeyi öngören Nâzım Hikmet, daha ilk yapıtlarından itibaren karışık tekniklerden yararlanmıştır: Yani şiir ve düzyazıdan, oyun ve senaryo biçiminden, roman kurgusundan. Örneğin Jokond ile Si-Ya-U'da şair, "Paris Telsizinin Haberleri", "Muharririn Not Defterinden", Jokond'un Not Defterinden gibi bölüm başlıkları kullanmış, Benerci Kendini Niçin Öldürdü'de karşılıklı konuşmalara, düzyazı bölümlerine yer vermiştir.

Bunlar, o tarihe kadar Türk şiirinde ne görülmüş ne düşünülmüş uygulamalardır. Ahmet Haşim, şöyle demektedir 835 Satır dolayısıyla: "Şair, müheykel bir şekil halinde semanın maviliğine karşı durmuş, cidden tuhaf, fakat âhengi cidden emsalsiz bir garip âletin tellerini söyletiyor. Nâzım Hikmet Bey tarzını kendisi icad etmedi, bu biçimde şiirler şimdi dünyanın her tarafında yazılıyor. Nâzım Hikmet bey bu tarzı anlamış, Türkçeleştirmiş, bu iklimin toprağında tutturabilmiş büyük bir yeni şairimizdir". Yakup Kadri ise şunları yazmaktadır: "835 Satır, Türk şiirindeki, hattâ Türk dilindeki inkılâbın ilk satırıdır. Nâzım Hikmet tâ Aşık Paşa'dan beri alıştığımız bütün nazım kaidelerin, vezin sistemlerini altüst ederek ve Türk kamusunun hudutlarını kırıp geçerek yeleleri dimdik olmuş şahlanan bir (Demir Beygir) üstünde sıcak ve acaip naralar atarak koşuyor. O, yalnız Türk şiirinde yeni bir çığır açmış bir edebiyat inkılâpçısı değil, hiç görmeye alışmadığımız bir şair tipidir".

Mayakovski ve Klebnikov gibi Rus fütüristlerinin, "şiiri; 1-metafizik soyutlamalardan kurtararak çağdaş hayatın sınai ve politik gerçeklerini dile getirecek hale sokmak, 2-genel olarak 'güzel' diye kabul edilmiş köhne çağrışımları, imajları, duyguları, düşünceleri ve biçimleri terketmek, 3-kabuk bağlamış çağrışımlardan sıyrılmış yepyeni bir dil yaratmak" gibi üç ana amacı olduğunu belirten Selâhattin Hilâv, şunları yazmaktadır: "Nâzım Hikmet, çıkış noktası bakımından, yirminci yüzyılın öncü sanat ve şiir akımları içinde dolaylı olarak yer almaktadır. Sınırsız bir zenginlik taşıyan eserinde, yüzyılımızın öncü şiir anlayışlarının belli bir yöne açılmış ve aşılmış halde kaynaştığı görülür".

Anıt - Yapıt: Memleketimden İnsan Manzaraları

Nâzım Hikmet'in beş cilt halinde yayımlanan bu yapıtı, şiirinin doruğunu oluşturmaktadır. Eski sekter tutumundan kopmakta olan Nâzım, bu yapıtta Şeyh Bedreddin'in yayımlanmasından sonra kendisiyle yapılan bir konuşmada açıkladığı hedefleri hemen hemen gerçekleştirmiştir denebilir: "Ben şiirde realiteyi bütün mürekkebliği, mazi, hal ve istikbal unsurları ile ve hareket halinde veren bir realizme ulaşmak istiyorum. Bir çok yazılarımın realizmi tek taraflıdır. Bundan dolayı da çok defa fazla haykıran bir 'propaganda' edası taşıyorlar. Cihanı görüş, anlayış bakımından değil, bu cihanı görüş ve anlayışını sanattaki tezahürü bakımından telakkilerim bir hayli değil".

Türkiye'nin belli bir tarih dönemindeki insansal/ toplumsal görünümü ile bu özgül coğrafyayı da sarmalayan uluslar arası oluşumu ilişkilendirerek vermeyi amaçlayan Nâzım, Manzaralar'ı haklı olarak "kitap bir şiir kitabı değil" diye sunmakta ve "ben artık şiir yazmayacağım" diyerek, bulduğu yeni yolun kendisini ne kadar etkilediğini göstermektedir. Daha önceki çalışmalarında, Jokond, Benerci, Taranta Babu ve Bedreddin'de gözlenen "şiir/nesir ikiliğini" aştığını söyleyen Nâzım, kitabın şiir, düzyazı, tiyatro ve senaryo öğelerinin "bu çok zıtlı unsurların vahdeti olduğunu" belirtmektedir.

O yıllarda, Aragon'un Paris Köylüsü gibi gerçeküstücü yazın içinde gerçekten bir devrim yapmış sayılan kitabının düşümsel, kurgusal, anlatısal sınırlarını bile aşan bu çokbiçimli, çok amaçlı ve çok anlamlı yapıtıyla ilgili ön tasarısını şöyle açıklamaktadır Nâzım Hikmet: "1) İstiyorum ki okuyucu 12.000 mısraı bitirdikten sonra vıcık vıcık insan kaynaşan bir mahşerden geçmiş olsun, 2) İstiyorum ki bu insan mahşerinin konkre ifadesi okuyucuyla muayyen bir devirdeki, muhtelif sınıflara mensup Türkiye insanları vasıtasıyla Türkiye'nin muayyen bir tarihi devredeki sosyal durumunu anlatsın, 3) İstiyorum ki ikinci planda, Türkiye cemiyetini çevreleyen dünya durum muayyen bir devrede- anlaşılsın, 4) İstiyorum ki -nereden gelip, nerede olduğunu, nereye gidildiği? Sualine, Sahamın içinde azamî imkanlarla cevap verilsin"

Böylesine bir tasarının şiir aracılığıyla ya da salt şiirsel söylem düzeyinde gerçekleştirilemeyeceği bellidir. Ama bu tasarının, çokbiçimli bir teknik kullanması halinde bile şematizm tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğini de belirten Nâzım Hikmet, bu kuşatıcı plân çerçevesinde, öngördüğü gibi 300'e yakın birincil ve ikincil düzeyde kişiyi, "bazıları sona kadar" olmak üzere "perdeye çıkarmayı" öngörmüştür.
Nazım Hikmet'in Eserleri
Nâzım Hikmet'in ilk şiir kitabı Bakû'de yayımlanmıştır :
Güneşi İçenlerin Türküsü (1928)
(Bu kitaptaki şiirler daha sonra Türkiye'de basılan kitaplarında şairin yasaları
gözeterek yaptığı bir iki değişiklikle yer aldı.)

Türkiye'de 1929-1938 arası yayımlanan şiir kitapları :
835 Satır (1929)
Jokond ile Sİ-YA-U (1929)
Varan 3 (1930)
1+1=1 (1930)
Sesini Kaybeden şehir (1931)
Benerci Kendini Niçin Öldürdü (1932)
Gece Gelen Telgraf (1932)
Portreler (1935)
Taranta-Babu'ya Mektuplar (1935)
Simavne Kadısı Oğlu şeyh Bedreddin Destanı (1936)

Oyunları :
Kafatası (1932)
Bir Ölü Evi (1932)
Unutulan Adam (1935)

Çeşitli :
Şeyh Bedreddin Destanına Zeyl, Millî Gurur (1936)
İt Ürür Kervan Yürür (Orhan Selim adıyla fıkralar, 1936)
Alman Faşizmi ve Irkçılığı (inceleme, 1936)
Sovyet Demokrasisi (inceleme, 1936)

1949'da, Nâzım Hikmet cezaevindeyken, Ahmet Halit Kitabevi, Ahmet Oğuz
Saruhan takma adıyla La Fontaine'den Masallar'ı yayımladı.
Bu çeviri yapıt dışında, tam 29 yıl Nâzım Hikmet'in kitapları Türkiye'de basılmadı.

Ölümünden iki yıl sonra, 1965'te, "Yön" dergisinin Kurtuluş Savaşı Destanı'nı
yayımlaması gözü pek bir davranış olarak değerlendirildi.
Arkasından, başta İzlem ile Dost Yayınevleri olmak üzere, ilerici yayınevleri, önce şairin sağlığında Türkiye'de basılmış kitaplarını, sonra dış ülkelerde Türkçe olarak yayımlanmış kitaplarını yayımlamaya başladılar. Bu yayınlar sürekli olarak kovuşturmalara uğradı. Bazıları toplatıldı, davalar açıldı.

Piraye ile Nâzım Hikmet'in üvey kardeşi Metin Yasavul'un sahibi oldukları, Memet Fuat'ın yönetimindeki De Yayınevi ise, şairin Bursa Cezaevi'ndeyken basıma hazırlayıp Piraye'ye bırakmış olduğu kitapların yayımına başladı. Bunlar içerde dışarda daha önce basılmamış kitaplardı. şair ölmeden önce yaptığı konuşmalarda bu kitaplardan bazılarının
kaybolmuş olduğunu söylemişti.

De Yayınevi'nde birinci basımı yapılan kitaplar :
Saat 21-22 şiirleri (1965)
Dört Hapisaneden (1966)
Rubailer (1966)
Ferhad ile şirin (1965)
Sabahat (1965)
Memleketimden İnsan Manzaraları (5 cilt, 1966-1967)

Bütün bu kitapları basıma Memet Fuat hazırlamıştı. Saat 21-22 şiirleri ile Dört
Hapisaneden için iki kez mahkemeye verildiyse de sonuçta beraat etti.
Ferhad ile Şirin'in daha önce dışarda yapılmış olan, yarıdan sonrası kaybolduğu
için yeniden yazılmış bir basımı vardı. De Yayınevi'nin bastığı şairin Bursa Cezaevi'nde yazdığı asıl metindi.
Bulgaristan'da yayımlanan Memleketimden İnsan Manzaraları ise De Yayınevi
basımının tekrarıydı.

Bilgi Yayınevi, 1968'de, Cevdet Kudret'in basıma hazırladığı Kuvâyi Milliye'yi
yayımladı. Bu Nâzım Hikmet'in cezaevinden çıktıktan sonra İnkılap Kitabevi için hazırladığı Kurtuluş Savaşı Destanı'nın yeni bir düzenlemesiydi. şair gerçi bu destanı Memleketimden İnsan Manzaraları'nın içine yerleştirmişti, oradan çıkarılıp ayrı olarak yayımlanmasını istemiyordu. Ama cezaevinden çıktıktan sonra gerçek bir özgürlük ortamında olmadığını gördü. Kimse onun yapıtlarını yayımlamayı göze alamıyordu. İnkılap Yayınevi'nin yaptığı öneriyi çok parasız kaldığı bir dönemde kabul ederek Kuvâyi Milliye'yi düzenledi. Ama İnkılap Yayınevi parasını peşin ödediği bu kitabı bile yayımlamaktan çekindi, on yedi yıl
sonra, Cevdet Kudret aracılığıyla Bilgi Yayınevi'ne devretti.

Gene 1968'de Bilgi Yayınevi Kemal Tahir'e Mapusaneden Mektuplar'ı; De
Yayınevi Cezaevi'nden Memet Fuat'a Mektuplar'ı yayımladılar. İki yıl sonra da Cem Yayınevi Bursa Cezaevi'nden Vâ-Nû'lara Mektuplar'ı yayımladı. 1975'te De Yayınları arasında Memet Fuat'ın Nâzım ile Piraye'si çıktı. Bu kitap
Nâzım Hikmet'in Piraye'ye yazdığı mektuplardan bölümler seçerek şairin yaşamıyla şiirleri arasındaki iç içeliği gösteren duyarlı bir çalışmaydı. Mektupların tümü değildi, ama öyle sanıldı.
(Yirmi üç yıl sonra, 1998'de, Adam Yayınevi Piraye'ye Mektuplar adıyla Nâzım
Hikmet'in cezaevi yılları boyunca Piraye'ye yazdığı mektupların tümünü iki cilt olarak yayımladı.)

1975-1980 arasında Cem Yayınevi Nâzım Hikmet'in Tüm Eserleri dizisini yayımladı.Şerif Hulusi ile birlikte notlar yazarak başladıkları 9 kitaplık bu diziyi, çalışma arkadaşının ölümü üzerine Asım Bezirci yalnız tamamladı.

1980'de Kemal Sülker Yazko Yayınları'nda Nâzım Hikmet'in Bilinmeyen İki şiir
Defteri'ni yayımladı.

1988-1990 arasında Adam Yayınevi Nâzım Hikmet'in bütün yapıtlarını 28 kitaplık bir dizide topladı. Dizinin editörlüğünü Memet Fuat, araştırmacılığını Asım Bezirci yaptılar.
Bugün satışta bulunan bu dizideki kitapların dökümü şöyledir :
Şiir :
1. 835 Satır (835 Satır; Jokond ile Sİ-YA-U; Varan 3; 1+1=1; Sesini Kaybeden
şehir)
2. Benerci Kendini Niçin Öldürdü (Benerci Kendini Niçin Öldürdü; Gece Gelen
Telgraf; Portreler; Taranta-Babu'ya Mektuplar; Simavne Kadısı Oğlu şeyh Bedreddin
Destanı; şeyh Bedreddin Destanı'na Zeyl)
3. Kuvâyi Milliye (Kuvayi Milliye; Saat 21-22 şiirleri; Dört Hapisaneden;
Rubailer)
4. Yatar Bursa Kalesinde
5. Memleketimden İnsan Manzaraları
6. Yeni şiirler
7. Son şiirleri
8. İlk şiirler
9. La Fontaine'den Masallar
(Sekizinci kitap Nâzım Hikmet'in çocukluk şiirleriyle hece şiirlerini içeriyor. şair bunların büyük bir bölümünün toplu şiirleri arasına alınmasını herhalde istemezdi.
Dokuzuncu kitap takma adla yayımlanan La Fontaine çevirileridir.)

Oyun :
10. Kafatası (Ocak Başında; Kafatası; Bir Ölü Evi; Unutulan Adam; Bu Bir
Rüyadır)
11. Ferhad ile şirin (Yolcu; Ferhad ile şirin; Sabahat; Enayi)
12. Yusuf ile Menofis (Allah Rahatlık Versin; Evler Yıkılınca; Yusuf ile Menofis; İnsanlık Ölmedi Ya; İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu?)
13. Demokles'in Kılıcı (İstasyon; İnek; Demokles'in Kılıcı; Tartüf - 59)
14. Kadınların İsyanı (Kadınların İsyanı; Yalancı Tanık; Kör Padişah; Her şeye
Rağmen) (On ikinci kitapta yer alan Evler Yıkılınca Nâzım Hikmet'in kaybolduğunu söylediği oyunlarından biridir. Piraye'nin sakladığı yapıtlar arasında şairin el yazısıyla temize çekilmiş olarak bulunmuş, ilk olarak bu dizide yayımlanmıştır.)

Roman, Öykü, Masal :
15. Kan Konuşmaz
16. Yeşil Elmalar
17. Yaşamak Güzel şey Be Kardeşim
18. Hikâyeler
19. Çeviri Hikâyeler
20. Masallar
(Nâzım Hikmet yalnızca Yaşamak Güzel şey Be Kardeşim adlı romanıyla Sevdalı
Bulut adlı masallar kitabını kendi adıyla yayımlamıştı. Ötekiler para kazanmak için acele yazılıp gazetelerde takma adlarla yayımlanmış ürünlerdir.)

Yazılar :
21. Sanat, Edebiyat, Kültür, Dil
22. Yazılar (1924-1934)
23. Yazılar (1935)
24. Yazılar (1936)
25. Yazılar (1937-1962)
26. Konuşmalar
(Nâzım Hikmet'in bu kitaplarda yer alan yazılarının büyük çoğunluğu çeşitli takma adlarla gazetelere yazdığı köşe yazılarıdır.)

Mektuplar :
27. Nâzım ile Piraye
28. Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar
(1998'de Adam Yayınevi'nin Piraye'ye Mektuplar adıyla iki cilt olarak yayımladığı yapıt da bu bölüme eklenmelidir.) Ayrıca gene Adam Yayınları arasında Memet Fuat'ın hazırladığı Nâzım Hikmet'in Seçme Şiirler kitabı da yer almaktadır.
__________________
bitmesin dertler s...me kadar
beşiktaşlıyız ölene kadar
sen de olmazsan bu dünyada
sevilecek ne var.
Click the image to open in full size.

Konu holocoust1903 tarafından (13-01-2008 Saat 23:51 ) değiştirilmiştir..
holocoust1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 14-01-2008, 12:22   #2
ah mine'l-aşk
 
semra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Haziranda Ölmek Zor

işten çıktım
sokaktayım
elim yüzüm üstümbaşım gazete


sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sokakta tomson
sokağa çıkmak yasak

sokaktayım
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

havada tüy
havada kuş
havada kuş soluğu kokusu
hava leylâk
ve tomurcuk kokuyor
ne anlar acılardan/güzel haziran
ne anlar güzel bahar!
kopuk bir kol sokakta
çırpınıp durur

çalışmışım onbeş saat
tükenmişim onbeş saat
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım
anama sövmüş patron
ter döktüğüm gazetede
sıkmışım dişlerimi
ıslıkla söylemişim umutlarımı
susarak söylemişim
sıcak bir ev özlemişim
sıcak bir yemek
ve sıcacık bir yatakta
unutturan öpücükler
çıkmışım bir kavgadan
vurmuşum sokaklara

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki
dallarda insan iskeletleri

asacaklar aydemir'i
asacaklar gürcan
belki başkalarını
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
dökülüyor etlerim
sarı yapraklar gibi

asmak neyi kurtarır
sarı sarı yaprakları kuru dallara?
yolunmuş yaprakları
kırılmış dallarıyla
ne anlatır bir ağaç
hani rüzgâr
hani kuş
hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?
asılmak sorun değil
asılmamak da değil
kimin kimi astığı
kimin kimi neden niçin astığı
budur işte asıl sorun!

sevdim gelin morunu
sevdim şiir morunu
moru sevdim tomurcukta
moru sevdim memede
ve öptüğüm dudakta
ama sevmedim, hayır
iğrendim insanoğlunun
yağlı ipte sallanan morluğundan!
neden böyle acılıyım
neden böyle ağrılı
neden niçin bu sokaklar böyle boş
niçin neden bu evler böyle dolu?
sokaklarla solur evler
sokaklarla atar nabzı
kentlerin
sokaksız kent
kentsiz ülke
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı

işten çıktım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
karanlıkta akan bir su
gibi vurdum kendimi caddelere
hava leylâk
ve tomurcuk kokusu
havada köryoluna
havada suçsuz günahsız
gitme korkusu
ah desem
eriyecek demirleri bu korkuluğun
oh desem
tutuşacak soluğum
asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi
yaşatmaktır önemlisi
güzel yaşatmak
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak

ah yavrum
ah güzelim
canım benim / sevdiceğim
bitanem
kısa sürdü bu yolculuk
n'eylersin ki sonu yok!
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
nerdeyim ben
nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz siz
kimsiniz?
ne söyler bu radyolar
gazeteler ne yazar
kim ölmüş uzaklarda
göçen kim dünyamızdan?

asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi?
yolunmuş yaprakları
ve kırılmış dallarıyla bir ağaç
söyler hangi güzelliği?
kökü burda
yüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınar
ıslık çala çala göçtü bir çınar
göçtü memet diye diye
şafak vakti bir çınar
silkeledi kuşlarını
güneşlerini:
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
memet!»
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
üstümbaşım elim yüzüm gazete
vurmuşum sokaklara
vurmuşum karanlığa
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

bu acılar
bu ağrılar
bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?
kim bu korku
kim bu umut
ne adına
kim için?

«uyarına gelirse
tepemde bir de çınar»
demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki «manda gönü»
demek ki «şile bezi»
demek ki «yeşil biber»
bir de memet'in yüzü
bir de güzel istanbul
bir de «saman sarısı»
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
geride kalanlara

nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz?
yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran '63'ü bir kırmızı gül dalı
şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
nâzım ustanın
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstümbaşım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
__________________


Yar gurbette can yürekte..Bir kafeste ne amansız..Sonsuz ayrılıktır geçmez zaman..Her gece hep aynıdır..Fırtınada ak ayazda..Sürgün her yerde hep yalnızdır..Gül açsada kuş uçsada..Görmez dargındır..
semra Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 14-01-2008, 12:25   #3
ah mine'l-aşk
 
semra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

bizlere Nazım Usta'dan kalan yürek sızısı..

paylaşımın için teşekkürler arkadaşım..
__________________


Yar gurbette can yürekte..Bir kafeste ne amansız..Sonsuz ayrılıktır geçmez zaman..Her gece hep aynıdır..Fırtınada ak ayazda..Sürgün her yerde hep yalnızdır..Gül açsada kuş uçsada..Görmez dargındır..
semra Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 15-01-2008, 05:07   #4
 
ozlem - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

emegınıze saglık
ozlem Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 16-01-2008, 19:18   #5
 
OnuR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

BİR AYRILIŞ HİKAYESİ

Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
AYRILDILAR...


Nazım Hikmet Ran
__________________




Besiktas JK






.
OnuR Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-05-2008, 15:22   #6
Banned
 
yaralı_kartal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

dünyanın en büyük şairi seni çok seviyorum ustam yoldaşım senin yolundayım
__________________
"Yeryüzü Dar Gelir Sevdama"

yaralı_kartal Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-05-2008, 18:53   #7
éLaZıĞ dişi kartalı
 
olumune_bjkli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Yumdum gözlerimi…
… yumulu gözkapaklarımın içindesin sevdiceğim
Yumulu gözkapaklarımın içinde şarkılar
Şimdi orada her şey seninle başlıyor
Şimdi orada hiçbir şey yok senden önceme ait
Ve sana ait olmayan.

NAZIM HİKMET RAN
__________________
вєşιктαşıм нαуαт $єη$!η, ∂üηуαм $єη$!η, нєяşєу $єη$!η


Click the image to open in full size.
olumune_bjkli Ofline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 18:11 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580