Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Taraftar > Serbest Kürsü

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 08-07-2009, 18:57   #1
 
OutKast - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
O bir beşiktaşlı - uğur yücel

O bir Beşiktaşlı

Onu tanıtmak için filmlerini saymanın ya da ödüllerini alt alta dizmenin bir anlamı yok. Zaten o da bunlarla tanımlamıyor hiç kendisini. Bir Boğaz köylüsü olduğunu söylüyor. Canlandırdığı her rolle ya da daha doğru bir ifadeyle girdiği her kimlikle gönlümüzde daha da parlayan bir yıldızdan bahsediyoruz. Sokaktaki insana da konservatuar öğrencisine de sorsanız, her zaman en iyi oyuncular listesinin baş sıralarında yer alır. Üstelik sadece oyuncu değil, aynı zamanda yönetmen, müzisyen ve yazardır. Fakat bunların çok göz önüne çıkarılmasını da sevmez. Yıldırım Türker'in deyimiyle "Dünyanın her halini ve anını alınarak yaşayan" bir buralıdır. Sohbeti de sanatçılığı gibi doğal, samimi. Büyük ustayla TFF'nin resmi yayın organı TamSaha'dan Cem Zamur futbol-sinema-hayat ekseninde sohbet etti. Futbolla ilk teşrik-i mesainiz nasıl ve hangi şartlarda oldu?
Mahallede. Sokakta ayaklarının üstünde duran her çocuk topa vururdu. Bizim evin üst katında balkon vardı ve ilk topa o balkonda vurmuştum galiba. İlk maç yaptığım arsa hâlâ boş, ama top oynanmadığından iyice engebeli. Çivili ayakkabı geyiğine hiç girmemeyim. Kramponlu ayakkabılarda yüzlerce çivi olmaz mıydı ama?
Nakkaştepe'de mezarlık manzaralı toprak saha vardı. Kuzguncuklu gençlerle orada top peşinde koşturduğunuz oldu mu?
Olmaz olur mu? Her gün maç yapardık arsalarda. Biz yukarı mahalleliydik. Maçlarımızı dereboyunda yapardık. Ama o sahada "Kuzguncuk Kupası"nı kazanmıştı bizim takım. Yenilmez armada 11 Yıldız'ı yenmiştik. İddiasız gözüken bir takımdık ama şampiyon olduk. İki takım arasında Kocaeli-Galatasaray gibi bir fark var. O saha küçüktür. Altı kişilik takımlar. Neyse, biz şaşkınız, 11 Yıldız'ı yeniyoruz. Gol attıkça şaşırıyoruz. Galip geldik. En görkemli anım budur o sahaya dair. Ha bir de sahadan yokuş aşağı, Gazhane'ye doğru usturuplu inersen, ilk gençlik flörtleri için sota yerdir.
Edep, saygı eğlence kalmadı
Kendinizi bir "Boğaz köylüsü" olarak tanımlıyorsunuz, bir "Boğaz köylüsü" futbola bakınca neler görüyor şu anda?
Eski adamlar gibi konuşacağım ama edep, saygı, eğlence kalmadı. Spor gibi değil. Başka bir şey şimdi. Dünyada garip bir seyirci yarattılar. Tribünlere karşılaşma izlemeye değil, kafayı yarmaya gidiyor milletler...
Peki, Kuzguncuklu biri niçin Beşiktaşlı olur, atadan deden kalan bir miras mı söz konusu, yoksa düşünerek, ikna olarak, yürekten bağlanılan bir vecd hali mi?
Babadan gelme. Benim oğlum da Beşiktaşlı oldu. Ama eşimin teyzesinden dolayı. Teyzemiz maçları da kaçırmaz televizyonda... Net hatırladığım bir şey var. Belki 4 yaşında filandım, bana forma giydirmişlerdi babamın arkadaşları ve Mithatpaşa'ya götürmüşlerdi. Tribüne bir futbolcu geldi, beni tribünden alıp kucakladı, öptü ve tekrar babama verdi. Yıl 1961-62 filan. Evet, golcü Güven Önüt'tü bu futbolcu. Benim bu anlamda ilginç bir kaderim var. İzci takımının da maskotu yapmışlardı beni. Çok ciddi bir çocuktum. Gerçekten uygun adım yürürken bütün ahali çığlık atardı. Bak nerelere gittik.
Çocukluğunuzda eski adı Marko Paşa İlkokulu olan, Kuzguncuk İlkokulu'nda okumuşsunuz. Harika manzaralı yerlerde okuyup, yaşayıp, top oynamışsınız. Şimdinin çocukları için bu top oynama/oynayamama durumunu değerlendir misiniz?
Ne yazık ki Kuzguncuk'ta oturmuyorum artık. Oraya gitmek bana keder veriyor. Neredeyse sülalemizin bütün büyükleri Nakkaştepe'de yatıyor. Bana köyüm kabristan gibi geliyor. Çocukların topla ilişkisi elbette farklı şimdilerde. Bizim oyuncaklarımız şimdiki gibi akılları baştan çıkaracak güzellikte değildi. Play station karşısında transa giriyorlar. Biz yırtık pırtık toplarla oynardık. Hele bir de forma bulduysak, koruda maça çıkmak Wembley'e çıkmak gibiydi. Biz eve acıkıp geberince girerdik. Oysa onların evden çıkmamaları için bir sürü nedeni var.
Oğlunuzla baba-oğul top oynamışlığınız var mı?
Ona topa vurmayı ben öğrettim. Karşılıklı çok top oynadık. Bu arada oğlum 24 yaşında. Tam kafa arkadaşım. Beşiktaş semtine de çok takıldı büyürken. Eski-yeni karşılaştırması yapılıyor bu sorulara cevap verilirken ister istemez. Ben oğlumun jenerasyonunu beğeniyorum. Sorunum siyasi sistemlerle ilgili.
Spor medyasını takip ediyor musunuz, var mı öyle "Arada muhakkak okurum" dediğiniz spor basınından kalemler?
Spor sayfalarına biraz uzak duruyorum galiba. Agresif manşetleri, ırkçı dilleri var. Ama yorumlarını okuduklarım var. İlk aklıma gelenler, İbrahim Altınsay, Mehmet Demirkol, Uğur Meleke. Farklı yazıyorlar ve futbolu yazmaktan keyif alıyorlar. Lezzetli ve bilgili yazılar.
11 mekanik adam, lezzetsiz futbol
Eduardo Galeano şöyle bir lâf etmiş 2006 Dünya Kupası'ndan sonra; "Kim olduğunu hatırlamadığım biri 2006 Dünya Kupası'nı şöyle özetliyor: Oyuncular hâl ve tavırlarıyla örnek insanlar. İçki içmiyorlar, sigara kullanmıyorlar, futbol oynamıyorlar." Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz, gerçekten futbol değişik bir şey olmaya doğru mu gidiyor?
Eğlenceli biri bu lâfı eden. Sahiden bazı maçlar ne kadar katı ve oyunsuz geçiyor. Lezzetsizliği kastediyorum. Fakat taktik-zekâ şimdi farklı. Eskiden yine topla oynanırdı, ama şimdi futbolcu bir an önce topu en doğru yere uzaklaştırmak zorunda. Eskiden her türlü stilde oynanırdı top. Cambazlara rağbet büyüktü. 11 futbolcu birbirinden farklıydı oyun türü açısından. Şimdi bazen 11 mekanik adam görüyorsunuz. Top cambazı koşmuyorsa, doğru yerlerde, doğru zamanda olmuyorsa ve ciğeri ağzında dolaşmıyorsa kulübede oturuyor. Bu arada Manchester United ve Barcelona'yı tutuyorum. Fakat son zamanlarda en etkilendiğim takım Metalist Kharkiv oldu. Bilmem futbol adamları katılır mı buna? Büyük bir takım olmayabilir dünyada, ama izlemesi çok zevkliydi. Beşiktaş'ı ezmişti. Zaten deprem yarattılar o zaman. Yeniliyor olsanız bile karşı takımın oyunundan haz almalısınız. Eğer hakkıyla ve üstünlükle oynuyorlarsa. Sporseverlik budur.
Hülya Koçyiğit'in de Kuzguncuklu olduğunu biliyoruz. Selim Soydan'la evlendiğinde mahallenizde "Kızımızı Fenerli topçu aldı" durumları oldu mu?
Hülya Koçyiğit mahallemizin kızı olmaktan erken çıktı. O hepimizin hayranlık duyduğu bir yıldızdı biz büyüdüğümüzde. Hayranlık duyulan bir artist kimle evlenirse evlensin taraftarlarını üzer.
Yazı-Tura'daki karakterlerinizden birinin ismi Şeytan Rıdvan'dı. Neye göre verdiniz o ismi? Olgun Şimşek'in sarışın olmadığı da malûm ama niye Sarı Fırtına değildi örneğin o karakterin ismi?
Karakteri yazarken Olgun'u düşündüm. Olgun da futbolculardan en çok Rıdvan Dilmen'e benziyor fiziksel özelliğiyle. Bir de büyük futbolcular sadece takımlarının değil, her futbolseverin göz bebeğidir.
Adana ve İzmir gibi illerden Süper Lig'de takım yok, sizce neden ve olsa nasıl olur?
Eskiden İzmir takımları fırtına gibiydi. Gözüm arıyor. Karşıyaka'ya sempati duyardım. Ama Altay bambaşkaydı. Siyah-beyaz bir kere. Adanaspor, Adana Demirspor dişli takımlardı. Doğrusu iyi sahaları olan takımların sayısı fazlalaşsın da hangi şehir olursa olsun. Ben futbolu tad almak için seyrediyorum. İyi kamera açıları olmayan bir maçı izlemek bile istemiyorum.
Zamanında örnek aldığınız veya çok sevdiğiniz futbolcu ya da futbolcular var mıydı?
Yoktu. Örnek alacak kadar futbol düşkünü değildim. Küçük yaştan beri sahne adamı oldum. Yusuf Tunaoğlu'nun yeri bence Brezilya Ligi'ydi. Metin Oktay'ı takdir ederdik. Mustafa Denizli de özel bir stildi. Çocukluğumdan söz ediyorum. Sonra da sevdiğim futbolcular oldu.
Futbola dönersek, şimdilerde dikkatinizi çeken futbolcular kimler?
Beşiktaş'ta Nobre sahadaki arzusuyla takdir ediliyor. Tello da Denizli'yle yeteneğinin tadını çıkartmaya başladı. Delgado antremanda büyülüyordur herkesi herhalde. Sahne adamlarında da vardır aynı hastalık. Provalarda harikadır, seyirci gördü mü tanınmaz hale gelir. Belli ki büyük yetenek ama hiç doyum aldığımız olmadı maçlarda adamdan. Yerli futbolcularınsa temel sorununu yıllar önce Daum söylemişti. Ben tekrar etmeyeyim.
Beşiktaş'ı ne kadar yakından takip ediyorsunuz, tebdil-i kıyafet maça gider misiniz?
Çok ender olarak maça giderim. Beş yılda bir-iki kez mesela. Vaktim uygun düştüğünde televizyonda her maçını izlerim Beşiktaş'ın. Fakat bana mı öyle geliyor bilmiyorum, bizim takımın ezeli bir şapşallığı var. Acaba seyircisinin sahaya çok yakın ruhta olması mı bilmiyorum. Ben geçenlerde Fenerbahçeli arkadaşlarımın isteğiyle ilk kez maça gittim. Fener maçına. Seyirci Çamlıca Tepesi'nden bağırıyor gibi. Uzaktan geliyor her şey. Galatasaray da öyle. Fakat Beşiktaş seyircisi bağrı yanıklar ordusu, adamların sesi futbolcuların ayaklarına kadar gidiyor. O mu şapşallaştırıyor futbolcuları bilmiyorum. Hep tahılla beslenmiş futbolcular mı bize denk geliyor anlamadım. Golü çakıyorlar sonra "Hadi abi bir de siz atın ya!" diye bekliyorlar. Biz çocukken zayıf takımlara gol attırır, sonra da çıkaramazdık gollleri. Tam züğürt mahalle takımları gibi. Bu ezelden beri böyledir. Bak gittikçe sinirli bir taraftar olarak gözükmeye başladım... Hadi bir de akıl verelim, orta sahada Fabian deli gibi çalışıyor ama 70'te bitiyor. O kadar yalnız ki.
Sinema-futbol ilişkisini nasıl görüyorsunuz, var mı bağlantı noktaları? Son olarak Kusturica, Maradonalı bir film yapmıştı, sizce nasıl bir futbol filmi ilginç olabilir?
Özellikle "tür" (genre) filmleri kahramanlar üzerine kuruludur. Bütün bol seyircili filmlerin dramatik yapısı güçlüdür. Ya da öyle olmak zorundadır. Aslında spor filmleri zafere giden engebeli ve zor yollarla örülmüştür. Sonunda sporcu ölür ya da kalır. Ama her halükarda zafer kazanıp ölür değil mi? Bu nedenle olay örgüsünün gelişimine uygundur spor filmleri. Kusturica yapıyla çok ilgilenmez. Sanırım Docu-Drama gibi bir şey olacaktır. İyi bir yönetmen Kusturica. Filmi merak ediyorum.
Televizyonlarda birçok futbol programı var. Oralarda da oyunculuk gösterileriyle karşılaşıyor musunuz?
Spor programı ender olarak izlerim. Maraton denk gelirse bakıyorum. Bence program açılışlarında Toroğlu biraz daha zor durumda bırakmalı Büyüka'yı. Reytingleri artar. Aslında açıkçası ikisinin de fikirleri cazip değil. Tek başına çok özellikleri yok, ama drama açısından baktığımızda karşıtlıkları çok ve her dakika biri zor durumda kalıp yumuşatmak zorunda kalıyor. Tam patavatsız Karagöz ve idare-i maslahatçı Hacivat. Bazı yorumcularsa sahiden asap bozucu. Kafalar boyundan sağa-sola sallanıyor bazısında. N'aaaber ifadesi yüzünde. Adamın konusu futbol, bir de gazetede yazıyor üstelik. Yabancı futbolcuların adlarını söyleyemiyor. Babacım senin başka işin yok ki. Spor yazarısın. Milyonların karşışına çıkıp "O şey var ya Berezilyalı şey, ık pık!" Başkası söyleyiverecek sanıyorsun, öbürü de "Abi o Berezilyalı değil. Şeyli yaaa! Hay allah Portekizli!.. Neydi hocam? Jaba mıydı? Yok hocam Yaba!" Pişkin bir cehalet değil mi bu muhabbet?
Oyunculuğu "Elinizde keman kutusuyla dolaşmak" diye tanımlıyorsunuz. Bir anlamda futbolculuk da öyle mi?
Bu sözü galiba yönetmenlikle oyunculuğu karşılaştırdığımda söylemiştim. Evet, futbolculuk da öyledir. Ama yönetmenlik sırtında senfoni orkestrası taşımak gibi. İster film yönet ister takım. Öyledir.
Bir röportajınızda aktörlükten koptuğunuz günlerle ilgili, "Aktör olarak istediklerimi yapamıyordum, ama nasıl yapılacağını biliyordum" diyorsunuz. Bu bir anlamda teknik direktörlüğü hatırlattı bizlere. Siz böyle bir benzerlik kuruyor musunuz zaman zaman yönetmenlerle teknik direktörler arasında?
Çok benzerlikler vardır. Biz de kamp yaparız. Ön hazırlık bizim için de çok önemlidir. Program, strateji üzerinedir işimiz. Motivasyon, bizde de çok önemlidir. Bir film ya da oyun boyunca her şey yolundaysa, birkaç kez gol sevincine benzer sahneler attırırsınız. Tabii ki yenilgi-beraberlik-galibiyet üçgeni de başka benzer anlamlarda çalışır bizde de. Sahneye çıkacak oyuncuların heyecanı tıpatıp sahaya çıkma heyecanı gibidir. Bizde de tünelden çıkarken oyunun nasıl gideceği anlaşılır. Seyirci faktörü neredeyse aynı derecede önemlidir. Sporcular ve oyuncular aslında benzer morallerle yaşarlar. Eğer seyirci zayıfsa, reaksiyon düşükse, sahneden inen oyuncu 5 yemiş futbolcu gibidir. Bir dahaki büyük alkışa kadar toparlanamaz.
Beğendiğiniz teknik direktörleri ve yönetmenleri de öğrensek?
Sir Alexander Ferguson'a çok sempati duyuyorum. Mesleğine âşık ve kendi kendine bir adam. Rafael Benitez de ona benzer ve çok dinamik zekâda biri. Arsene Wenger de teknik adamlığın çok ciddi ve derinlikli bir iş olduğunu hatırlatıyor. Film yönetmenleriyse değişik stillerden örnekler vereyim. Tarkovski ve Bergman... Coppola ve Scorsese... Zhang Yimou ve Chan Wook-Park. Bu konuda en az yirmi adamım var çok beğendiğim...
Delişmen bir gençliğiniz olduğunu sıklıkla belirtiyorsunuz. Hatta dedenizin size "Mevsimsiz hareketler yapma" dediğinden bahsediyorsunuz. Futbol o "mevsimsiz hareketlerin" neresindeydi, şimdi neresinde?
Topa yatkın bir adamdım, ama büyük yetenek değildim. Sakin ve teknik oynardım. Delişmen bir futbolcu hiç olmadım. Martta denize girerdim, Marmara Adası'nda tek başıma dağlara çıkardım, deli gibi dolanırdım. Dedem böyle durumlarda mevsimi hatırlatırdı. Tam deniz kıyısı adamıydım. Suya bakardım saatlerce. Yalnızlığı çok severdim. Yalnız başıma dünya turuna çıkacak kadar hevesliyim bir başınalığa. Tam finiş yaparken tekrar aynı turu atacak kadar da delişmenim, doğru.
Futbol dünyasının sevmediğiniz yanları var mı?
Başkanların hırslı ve kindar yüzleri, sözleri çok itici. Futbol camiasının kullandığı mafioza jargon ve bitirim hallerinden nefret ediyorum. Futbol dünyası bizim çocukluğumuzda çok temizdi. Şimdi kirli. Hem politik açıdan hem de ekonomik açıdan kirlettiler. O nedenle futboldan soğudum. Beşiktaş'ı da mahalle çocuğu olduğum için seyrediyorum. Ama ateşli taraftar olmayı bırakmışım. Bence olan kandırılmış seyirciye oluyor. Ben futbolda da derin bir federasyon yapılanması olduğuna inanıyorum. Mertlerin oyunu değil artık futbol.
Futbol bu çılgın dünyada nereye doğru gidiyor sizce?
Irkçılık ilkelliktir. İnsan hâlâ çağdaşlaşamamıştır bence. Din savaşlarını aşamadı daha. Özellikle futbolu savaş malzemesi gibi kullanıyorlar. Oradan hareketle etnik kavgalar bile çıkıyor. Maçlar marşlarla değil bahar şarkılarıyla başlamalı. Orada sporcular bir karşılaşma yapacaklar ve biz bundan haz duyacağız. Salyalı küfürlerin yeri değil yeşil sahalar. Ancak gelecek zamanların aydınlanacağı inancındayım. İnsan özgürleştikçe çiçek verir.
Son olarak futbolcu kardeşlerinize bir nasihatte veya temennide bulunur musunuz?
Yaşlandıkça nasihat adamı olmaktan çekiniyorum. Dikkat çekmek ve temennide bulunmak daha güzel. Özellikle Türk futbolcular mesleklerinin ne kadar kısa olduğunun farkında değiller. Adamın en verimli zamanı, gidip heder ediyor kendini. Futbolu bırakınca mutlu olmak istiyorsan genç yaşta fedakârlık gerekiyor. Kaldı ki profesyonel bir iş yapıyorsun, bir şey feda da edilmiyor. 35 yaş o kadar genç bir yaş ki. Hayat oradan sonra başlasa ne olur?
Bu arada Platini futbolu bıraktıktan sonra psikolojik sorunlar yaşıyor ve psikoloğa gidiyor. (Bu fıkra değil gerçek. Kendi anlatmış.) Psikolog buna diyor ki, "Kendini fazla önemseme, alt tarafı bütün hayatın boyunca hiçbir özelliği olmayan sıradan bir meşin yuvarlağa güzel tekmeler attın." Bir durup kendine geliyor ve "O zaman dert edecek bir şey olmadığını anladım," diyor Platini, "Hayatın tadını çıkarıyorum..."
__________________
Click the image to open in full size.
|'' Beşiktaş İçin Gerekirse Sahada Kanımı Bile Akıtacağım '' R.Quaresma |
OutKast Ofline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 17:44 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580