İlk kiliseler karşılıklı yardım ilkesi üzerine örgütlenmişlerdi; üyeler, yakında gerçekleşecek olan “dünyanın sonu”nun bekleyişi içinde açık ordugahta olduğu gibi yaşıyorlardı. Bu toplulukların başında “eskiler” (Presbitler ya da rahipler) yer alıyordu: Onlara –papaz çömezi anlamına- yığınla “diakos” yardım ediyordu. Özgür insanlar içinde en yoksul olanlar rahip olabiliyorlardı. Hristiyanlar zenginlere meydan okuyarak “bir zenginin gökler saltanatına girmesi, devenin iğne deliğinden geçmesinden daha güç olacaktır” diyorlardı. Bunun sonucu olarak da, zenginler kiliseye mal mülklerini –kendi isteğiyle- yoksullara dağıtmaları koşuluyla kabul ediliyorlardı. Hristiyanlar, ilk zamanlar, toplantılarını mezarlıklarda –Roma’da “katakomp” denen yer altı gömütlerinde- yapıyorlardı. Mezarlarının üzerine de umutlarının simgesi olan resimler ve işaretler çiziyorlardı. Bir koyun, bir çoban, bir asma ya da bir balık... Bu toplantılarda “mektuplar” ya da İnciller okunur; arkadan katılanlardan biri, kendinden geçerek örnek alınacak bazı sözler söyler ve gelecekten haberler verirdi. Dine yeni girenler eski günahlarında kendilerini arındıracak bir suda yıkandıktan, yani “vaftiz” edildikten sonra kiliseye kabul edilirlerdi ve toplantı, ekmekle şaraptan oluşan sade bir akam yemeğiyle sona ererdi. Yeni din, başlangıçtan beri yazgıya boyun eğmeyi öğütlüyordu. Bu bakımdan, gelişmesinin daha ilk aşamasından başlayarak, etkisi kötü oldu; sömürülen ve ezilen halk kitlelerini bir düşler alemine sokarak ezenlere karşı mücadeleden çeviriyordu. İlk kiliselerin edilgin nitelikleri sonucu Hristiyanlığın emekçiler, ezilenler,yoksullar ve kölelerin dini olmaktan çıkıp, sınıflı bir toplumda öteki dinler gibi bir din, egemen sınıfların sınıf baskısının bir aracı ve dayanağı haline gelerek soysuzlaşacağı açıktı. Zaman geçiyor ve mesih bir türlü gelmiyordu. Mesihçi umutlar zayıflarken kiliselerin sosyal içeriği de değişiyordu. Yoksulların yanı sıra içlerine zenginler de girip yoksulları arka plana itmeye başladılar. Zenginler, kiliseleri bağışlara boğdular; yüksek sınıflardan gelen bazı kişiler, tüm hristiyan kiliselerin patronu oldular. |